Pages /KAYNAKLAR

20250428

Kayseri’de bulunan Kültepe-Kaniş-Karum Ören Yerindeki kazı

Kayseri’de bulunan Kültepe-Kaniş-Karum Ören Yeri'nde Türkiye’nin en uzun soluklu arkeolojik kazısı devam ediyor

1948 yılından beri devam eden kazılarda yaklaşık 4.500 yıl öncesine, Eski Tunç Çağı’na tarihlenen tabakalarda süren çalışmalarda, tüccarların bölgeye gelişinden önceki döneme ait eserler bulundu

Kazılara Türkiye’nin yanı sıra Güney Kore, Japonya, Amerika ve İtalya’dan ekipler de katılıyor

Şimdiye kadar 23 binden fazla çivi yazılı tabletin bulunduğu Kültepe’de günümüz Türkçesinde hâlâ kullanılan "ekmek", "şarap", "yağ", "göz" ve "su" gibi kelimelerin Asurca formlarına rastlanması dikkat çekiyor


📖 Sanatçı Levent Kırca'nın devlet adamı Süleyman Demirel'le ilgili çok değerli hatırası

BUGÜNE KADAR BENİ YERİN DİBİNE SOKTUN; MANİ Mİ OLDUK  ?

Levent Kırca anlatıyor :

"Süleyman Demirel Başbakan.

‘Gereği Düşünüldü’ isimli bir müzikal oynuyoruz.

Yer yerinden oynuyor. İnanılmaz ilgi görüyor.

Yenikapı'daki Hürriyet Çadırı'nda günde 3.500 kişiye oynuyoruz.

Sert bir kış; çok kar yağdı.Çadırın bir kısmı çöktü. 

Oyunlar durdu.Çadırı onarıp yeniden başlamam lazım! Ancak para gerekiyor.Kredileri de bankalar

bu kadar kolay vermiyor.’

Başbakan Süleyman Demirel'den randevu aldım.

Kendisiyle Başbakanlık Konutu'nda buluştuk.

Durumu anlattım.

"Yardımcı olun da, bir bankadan kredi çekeyim!' dedim.

Dedi ki: 

‘Kredi çekersen ezilirsin, üzülürsün. Müsaade edersen bu parayı sana ben ödeyeyim. Geri vermene de gerek yok."

Telefonu kaldırdı. Kalem-i Mahsus Müdürü'ne,

‘Bana çek defterimi getir’ dedi.

Söz konusu paranın miktarı, o günkü 1 trilyon, ( bu günün 1 milyonu) civarında İdi.

Süleyman Bey'le karşılıklı oturuyoruz. Çaylarımızı yudumluyoruz ve çek defterinin gelmesini bekliyoruz. Ben düşünüyorum. Ve kararımı verdim!

Süleyman Demirel'e dedim ki:

‘Eğer darılmazsanız; ben bu parayı sizden alamam."

"Neden?’ dedi.

‘Ben sizinle aynı görüşte değilim. Üstelik böyle bir para sizi eleştirmeme mani olur..!"

Demirel bana:

‘Bugüne kadar oynadın. Beni yerin dibine soktun; sana mani mi olduk? Al parayı git gene oyna" dedi.

Nezaketine teşekkür ettim. Parayı almadan Başbakanlık Konutu'nu terk ettim.

Kardeşi Hacı Ali Demirel'i arayıp bu davranışımdan ötürü, bana hayran kaldığını belirtmiş.

Daha sonraki yıllarda eşi Nazmiye Hanım'la gelip bütün oyunlarımızı seyretti. Açtığım tiyatroların açılışlarını yapıp, kurdelesini kesti.

Farklı bir hoşgörüye sahipti. Birkaç kez hastalanıp hastaneye yattım. Beni ilk arayan o oldu. Oynadıklarım, ona karşı eleştirilerim nedeniyle ne bana dokundu ne de yasaklama getirdi.

Dahası cumhurbaşkanıyken, ‘Olacak O Kadar’ programı için ‘Türkiye'nin gerçeklerini yansıttı ve ülke gündemine katkı sağladı’ diyerek beni 

‘Devlet Sanatçısı’ yaptı.  

Sözün Özü.;

İnsanlar birbirlerine, fikirlerine, düşüncelerine karşı olsa da sanatta birleşebilirler..."

NOT: VATANSEVER USTA SANATÇIMIZ LEVENT KIRCA'NIN 'DEVLET SANATÇISI'  ÜNVANI 2015 YILINDA SİYASİ NEDENLERDEN DOLAYI GERİ ALINDI...

20250427

🇹🇷🛫Bayraktar TB3'ten önemli başarı

 


  • Testlere 4. Prototip de katıldı
  • TCG ANADOLU GEMISINE INiS-KALKIS TESTLERINI BASARIYLA TAMAMLADI 
  • TCG ANADOLU GEMISINDE ILK KEZ 2 MILLI SIHA KONUSLANMIS OLDU

🎞️ Sanatçı Ülkü Ünsoy'un hatırasına...

www.uuarts.com

Sanatçı Ülku Ünsoy, New York'taki bir konutta Atlantis Şelalesi'ni büyük bir tutkuyla tasarladı, mühendisliği yaptı ve inşa etti. Şelale heykeli, 24 Haziran 2000'de düzenlenen bir etkinlikle tamamlanmasının ardından Küresel Barış'a ithaf edildi. 

Bu video, sanatçı tarafından yazılan yaratıcı sürecini ve yapısal araştırmasının görüntülerini göstermektedir. "Yurtta Barış -- Dünyada Barış" başlıklı etkinlik mesajı o kadar büyük bir başarı ile ulaştı ki, iki ülke arasında (başlamak üzere olan) bir savaşı durdurdu. Sahibi aile bu olağanüstü barış etkinliğine ev sahipliği yapmak için evlerini açtı. Ünsoy ve onursal konuklar şelalenin önünde konuştular ve güçlü barış mesajlarını dünyaya verdiler. Etkinlik katılımcıları arasında 🇬🇷Yunanistan ve 🇹🇷Türkiye Büyükelçileri, 🇺🇳Birleşmiş Milletler İletişim Direktörü, Uluslararası Haber Medyası ve TV, Gönüllü Arkadaşlar, Vizyoner Sanatçılar ve Müzisyenler yer aldı. Unsoy ertesi gün bir gazetenin ön sayfa satırlarından birini okurken (mutlulukla) ağladı: 

"Ege Denizi'nde kayalık bir ada üzerinde savaş başlatmak üzere olan iki ülke, şimdi Ülkü Ünsoy'un kayalık sanat eserinin önünde barışa gülümseyerek." -- "Hayal etmeye devam etmeliyim, gerçek oluyorlar!" diye düşündü.

---------


''Sanatçı arkadaşım Ülkü Ünsoy'u  24 Aralık 2014'te kaybettik... 

Keşke dünyada ve bölgede barış onun düşündüğü gibi iki ülkenin karar yetkisinde olsaydı.Ve   o kayalıklardaki olası savaş sorunu / gerginliği dün de bugün de isteyenlerin aslında  emperyalist ülkeler olduğunu bilseydi. Ama yine de bir sanatçıya yakışanı yapmış, eseriyle bir fark yaratmış... Işıklar içinde uyusun...''

Alp İçöz


20250424

📖 ✍️Şiir: Vedalaşma... Erdoğan Tekinarslan babası için yazmış...

 

Hiç bir yorum yapmadan buraya aldım.

-Alp İçöz
-----------------------------
Şiir: Vedalaşma
Erdoğan Tekinarslan'ın şiirinden alıntı.
Şiiri yazanın Hikayesi:
''Babamı 5 Mart 2013 tarihinde saat 19.30'da kaybettim. Ona çare olamadım.
Her an yanında olamadım. Soğuk odalarda, soğuk sularda ve soğuk havalarda yalnız bıraktım. Sonunda onu ölümün soğukluğuyla soğuk topraklara ellerimle teslim ettim. Acaba bana seslenmiş olsaydı son olarak ne söylerdi. İşte bu sorunun cevabını hiç bir zaman duyamayacağım. Bu da bana ölümünden daha ağır geliyor. Her şeye rağmen, sesimi duymasan da seni sevdiğimi bilmeni isterdim. Canım Babam...Nur içinde uyu...''



📖 Taçsız Kral Metin Oktay'ın aziz hatırasına

 

80li yılların ortaları..

İzmir'de Güneş Gazetesinde çalışıyorum..
Bir hafta sonu O'nunla birlikte Denizli'de maça gidiyoruz..
Uçağın olmadığı yıllar..
Mecburen karayolu..
Otoban da yok..
4 x 4 de..
4 saat gidiş, 4 saat dönüş..
O arkada, ben önde şöförün yanında..
Yol boyu futbol, gırgır, şamata..
Birara bağırdı..
"Sağa çek abi"
Çektik..
Bir çiçekci dükkanı..
Dışarıda yüzlerce saksıda çeşit çeşit çicek..
İndi..
Çiceklerin hepsine tek tek baktı..
Ama birini uzun uzun inceledi..
Kokladı..
Toprağını yokladı..
Sonra dükkan sahibini çağırdı..
"Bu çicek sulanmamış abi" dedi..
"Bu çiceği sula..Dönüşte bakacağım"
Dükkan sahibinin şaşkın bakışları arasında tekrar yola koyulduk..
Denizli'de maçı izledik.
Gazeteye yorumlarımızı yazdırdık..
Dönüşte yine uğradık çicekciye..
Yine baktı o çiçeğe..
Yine dükkan sahibini çağırdı..
"Sulamışsın abi" dedi..
Sonra sordu..
-Evli misin?
-Evet..
-Al bu parayı, bu akşam karına çicek götür..
-Estağfurullah!.. Olur mu öyle şey abi..
-Olur abi..Ben ne diyorsam sen onu yap..
Zorla bir miktar parayı çicekcinin cebine koydu..
Tekrar yola koyulduk..
Arkaya oturdu..
"Sevdim bu çicekciyi abi" dedi..

****. *. ****

Bir saat falan yol aldık, karnımız acıktı..
"Aç ayı oynamaz abi" dedi..
Yol üstü bir salaş meyhanede durduk..
Köfte,piyaz ve rakı..
Demlenirken içeriye bir milli piyangocu girdi..
Baktı piyangocuya..
***"Bana onluk bir seri ver abi"dedi, ***
"Ama param yok,sonra veririm"
Piyangocu "Canın sağolsun kaptan.Senden para isteyen mi oldu?"diye cevap verdi..
Yüzünde bir tebessüm belirdi..
"Seni denedim ben abi"dedi..
Biletleri aldı,parasını ödedi.
Sonra piyangocuyu masaya oturttu..
Hal hatır sordu..
Bir duble rakı ve köfte ikram etti..
Adamı uzun uzun dinledi.
Sonra birden..
"Meyhanede herkese benden birer piyango bileti ver abi"dedi..
Piyangocu biletleri,O da paraları verdi..
Yedik,içtik,güldük..
Karnımız doydu,tekrar yola koyulduk..
Arkaya oturdu..
"Piyangocuyu sevdim abi" dedi..

****. *. * ***

Sonra uyumaya başladı..
Arabayı aynı zamanda foto muhabirliğimizi yapan Mustafa Yurt sürüyordu.Ben bir yandan Mustafa ile sohbet ederken , bir yandan arkada uyuyan O'nun çicekci ve piyangocuya yaptıklarını düşündüm yolboyu. İzmir'e vardığımızda hala uyuyordu.
Evine bıraktık..

****. *. ****

O güzel adamdı...
Adam gibi adamdan öte..
O özel adamdı..
O halkıyla yaşayan, halkıyla sevinen, halkıyla üzülen adamdı..
Kimse korkudan etliye sütlüye karışmazken, 
O Deniz Gezmişler için imza toplayan adamdı..
O bir kraldı..
Bugünün yaldızlı yıldızlı şeytanlarına örnek ola
Alıntı
Görsel : Futbolcu Metin Oktay 
Antrenör Gündüz Kılıç

Alıntı sosyal medya...

📖 Denizli-Acıpayam'lı 12 yaşındaki Çoban Hüseyin'in hikayesi

Hikaye 1936 yılında Denizli'nin Acıpayam ilçesinde görevli öğretmenlerin pikniğe gitmeleriyle başlıyor.

Öğretmenler piknik yaparken keçilerini otlatan küçük bir çoban çocukla karşılaşır. Çobanı yanlarına davet edip çay ikram ederler ve ismini sorarlar.
Küçük çoban ürkek bir sesle cevap verir: Hüseyin...

Hüseyin’e öğretmenler yanlarındaki gazeteyi verip okumasını isterler. O tarihlerde okuma yazma bilenlerin sayısı o kadar azdır ki... Okuma öğrenenlerin diplomaları bizzat valiler tarafından imzalanır.
Hüseyin okuma bilmediği için gazeteyi eline almayı kabul etmez.
Öğretmenler bu kez yaşını ve neden okula gitmediğini sorar.
12 diye cevap verir ve ekler: 3 yaşımda annemi kaybettim, 11'imde de babamı...
Hüseyin ile süre sohbet eden öğretmenler, çocuğun aslında çok zeki olduğunun farkına varırlar. Mutlaka okuması gerektiğini tembih ederler...
Hüseyin, karşılaştığı öğretmenlerin verdiği destek ve heyecanla Denizli’de parasız yatılı okumaya başlar.
Bir süre sonra katıldığı bir matematik yarışmasında Hüseyin’e bir kitap hediye edilir.
Hüseyin kitabı bir gecede bitirir.
Ertesi gün Fen Bilgisi öğretmenine gider, "Bu kitapta eksiklik var” der.
Öğretmen şaşırır. Çünkü Hüseyin’in bahsettiği eksiklik, Görecelilik Teorisi hakkındadır.
Söz konusu teorinin önemli bir parçasının kitapta olmadığını fark etmiştir Hüseyin.
Fen öğretmeni konuyu İTÜ'nde kendi hocası olan rahmetli fizik profesörü Nusret Kürkçüoğlu’na mektup yazarak iletir. Nusret hocadan şu yanıt gelir: “Hüseyin liseyi bitirince İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği'ne gelsin”
Ve Hüseyin mezun olunca İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği'ne gider.
Denizlili öksüz ve yetim çoban Hüseyin, orada da birtakım çalışmalar yapar ve çalışmalarını hocaları anlayamaz. Hocalarından biri, "Bu çalışmalarını bilse bilse Amerika Boston'daki Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde (MIT) görevli Prof. Dr. Morse bilir' deyip mektupla ona gönderir.
Prof. Morse’dan da şöyle bir cevap gelir: “Hüseyin’in bu yaptığını 5 sene önce bir grup buldu, ama bunu Hüseyin’in tek başına bulması olağanüstü bir şey. Biz Hüseyin’in tüm masraflarını karşılayacağız, Amerika’ya gelsin”
Yıl 1952... Hüseyin yüksek elektrik mühendisi olmuştur. Anne baba yok. Köyünün insanları son derece fakir. Bir gazete kampanya yapar ve toplanan parayla Hüseyin Amerika'ya giden bir gemiye bindirilir.

Hüseyin, MIT’te Prof Morse’un karşısına geçer. Morse, Hüseyin’in tez hocası olacak ama Hüseyin’in İngilizcesi de iyi değil. Anlayamıyor pek Morse’un dediklerini. Hocasına “Write on the blackboard” der. Prof. Morse da Hüseyin’in tez konusu olacak konuyu tahtaya yazar ve Hüseyin de bunu defterine geçirip üniversiteden ayrılır.
MIT’te genelde tez konuları 5 senede, 9 senede bitirilebiliyor olmasına rağmen Hüseyin çalışmasını 3 ay sonra bitirip hocasının karşısına çıkar. Morse birkaç gün sonra tezi inceleyip Hüseyin’i çağırır. “Senin tezin bitti. Ancak burası MIT. Biz burada böyle hemen doktora diploması veremeyiz. Sen git istediğin dersleri al, 2 sene sonra gel” der.

Hüseyin 2 sene sonra doktorasını alıp bu kez Princeton Üniversitesi'ne gider. Orada ünlü fizikçi Albert Einstein ile birlikte çalışır.
Birkaç yıl sonra Boston’a geri dönüp icatları destekleyen bir firmada çalışmaya başlar.
Burada bilgisayarlar ile konuşmanın onlara talimat vermeye yönelik projeler yürütür.
Sesle kumanda edilen bilgisayarı ilk defa 1960’ların başında Hüseyin Yılmaz yapar.
1958 yılında, çalışmalarını yakından takip ettiği Albert Einstein’in kendisi kadar ünlü fonksiyon teorisinde eksikler tespit eder ve bunu bir mektupla kendisine bildirir. Ancak mektup ulaşmadan Einstein ölür.

Yılmaz, bu hatayı ünlü bir bilim dergisinde yayımlayınca akademik dünyada adeta kıyamet kopar. Bilim dünyası ikiye bölünür ve Einstein’in kuramına karşı Yılmaz kütle çekim kuramı da literatüre girer. 27 Ocak 2013'te ise ABD'de vefat eder.

Bugün dünyada çok popüler olarak kullanılan Siri, Google Now, Cortana gibi bütün programlardaki sesli komut sistemin mucidi Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz'dır.

Bir öğretmen bütün dünyayı değiştirebilir...


Kültürümüzde Ayran ve Ayran Yapımı

 

Kültürümüzde Ayran ve Ayran Yapımı

- 04 Ocak 2012 - In Halk Bilimi
Ayran Sözü
“Ayran” sözü, Ortaasya ve Anadolu Türk lehçelerinde gerek anlayış ve gerekse söyleniş bakımından, en az ayrılıklar gösteren, eski bir Türk deyişidir. Ayran sözü, her Türk bölgesinde yine ayran şeklinde söylenir. Çuvaş lehçesi gibi, diğer Türk lehçelerinden büyük ayrılıklar gösteren bölgelerde bile, ayran ancak, oyran veya ören şeklinde değişebilmiştir. Vladimirtsov, Moğolların İçtimaî Tarihi’ni yazarken, ayrana büyük bir önem vermiş ve Moğolların da buna airan dediklerini ileri sürmüştü. Fakat Radlof ise, büyük türkçe sözlüğünde, Moğolların ayıran sözüne bir soru işareti koymuştur. Moğolların Gizli Tarihi’nde, bu sözü bulamıyoruz. Ayrıca Mukaddimet ül-Edeb de, türkçe ayran sözünün karşısına moğolca olarak, unda’an sözünü konmuştur. Bu moğolca söz, Moğol dilinin en eski kaynağı olan Moğolların Gizli Tarihi’nde, yalnızca “içki” anlayışı ile geçmektedir. Ayrıca bu eski kaynakta, ayran sözü de yoktur. Fakat bu, Moğolların ayranı tanımadıklarını gösteren bir delil olamaz. Aslında bir çok seyyahlar, Moğolların yoğurdu sulandırarak bir içki yaptıklarını ve bunu içtiklerini ısrarla yazmaktadırlar. Bizim bu çıkışımız daha çok, Türk kültürünün köklerini yalnızca Moğollara bağlıyanlara karşıdır.
Ayran Çeşitleri
Ayranın çeşitleri, daha çok içine katılan suyun miktarına göre ayırt edilir. Meselâ Selçuk çağının başlarında bile, içine fazlaca su katılmış ayrana, suvsuş adı verilirdi. Aslında eski Uygur metinlerinde bu deyiş, bir şeyin “üzerine su serpme” manasına gelirdi. Anadoluda da bu gibi ayırmalar yapılır. Meselâ Kırgız Türklerinde ayranın geniş adı ayran’âır. Buna rağmen yine aynı ağızda, koyu ayrana çalap adı verilir. Yine aynı bölgede, içine fazlaca su katılmış ayrana da, çangğıt denilir. Anadolu’da, ak, akçakatık, çalkama, çalkamak, gövertmeç, katık, tutma gibi öztürkçe deyimlerin yanında, ayran çeşitlerini gösteren ve sayısı ikiyi geçmeyen bazı yabancı sözleri de görüyoruz. Bu sebeple, yabancı olup olmadıklarını da henüz daha iyice bilemediğimiz bu deyimler, Anadolu’nun Türk menşeine inanmayanlan sevindirmemelidir. önemli olan bir yiyeceğin çeşitleri değil, aslıdır. Ayranın çeşitleri de, hâlis ve saf yoğurda, katılan su miktarına göre sınıflanır. Bir Ortaasya atasözünde şöyle; deniyordu:
“Evinde ayranı yok, kızının adını Yoğurt-Bey koymuş” . Tıpkı bizim Anadolu’da söylenen şu söz gibi: “Ayranı yok içmeğe, gümüş köprü ister geçmeğe!”.
Ayran Rakısı
“Ayran içkisi” de yok değildir. Bu içkiler daha çok eski çağlarda, ayranın bir tulum içinde bekletilmesi yolu ile hazırlanıyordu. Ayranın ne kadar bekletildiği ve tadının da, rasıl olup olmadığı hakkında bir bilgimiz yoktur. Yalnızca buna, Altay dağlarının kuzeyindeki Türklerin, ayran arağası, yani “ayran rakısı” dediklerini biliyoruz. Ünlü seyyah ve bilgin Pallas da, Başkırlarda ayranların tulumlarda bekletilerek, uzun müddet tahammür ettirildiklerini görmüştür.. Aslında ayran, alkolsüz bir içkidir. Beslenme ve susuzluğu gidermek için içilir. Hele kımızın yanında, elbette bir içki olma hususiyetini gösteremez. Nitekim, Ortaasya’da söylenen bir Türk atasözünde de şöyle deniyordu: “İki bardak kımız içen dertlidir, iki bardak ayran içen ise utanmaz (açgözlüdür).''
Kaynak: Türk Kültür Tarihine Giriş 4 ( Bahaddin Öğel)


20250422

Vatan Emektir Namustur....


“Bu sel gibi kan, bu gözyaşı sizler için döküldü, bu dağ gibi acı, bu çile sizler için çekildi! Ayaklarınızın altına cennet gibi bir vatan serenleri unutmayın! Onlara borcumuzu ancak çalışarak, çok çalışarak ödeyebiliriz…” 

Turgut Özakman

20250421

🇹🇷✍️📋Milli Mücadele Kartlarındaki resimlerin yaratıcısı Ressam Mehmet Selahattin Düzgünoğlu

 

  • Mefkure Kartları
  • Ülkü Kartları
  • Büyük Vatan Ülküsü Kartları
  • Milli Mücadele Kartları
  • Kurtuluş Savaşı Propaganda Kartları 

olarak bildiğimiz resimlerin yaratıcısı Ressam Mehmet Selahattin Düzgünoğlu’dur. (1889 - 1943)




Alıntı: Nuray BİLGİLİ @NurayBLGL1



📖🎞️''Yeryüzünde emperyalizm var oldukça Milli Mücadele de bitmez...''

 




 

🇹🇷🇦🇿✊Türk birliği: 🇹🇷Türk milleti bir bölünmez bütündür.



Sorma bana oymağımı, boyumu
Beş bin yıldır millet gibi yaşarım 

Sorma bana ailemi, soyumu 
Soyum Türk’tür, soy büyüğüm hünkârım. 

Deme bana Oğuz, Kayı, Osmanlı Türk’üm, 
bu ad her unvandan üstündür 

Yoktur Özbek, Nogay, Kırgız, Kazanlı 
Türk milleti bir bölünmez bütündür.

 


20250420

🗺️ 1914 yılında Türkiye'nin durumu

(Tercüme edilmiş bilgiler)
(Asıl kaynak) 


 


BATILI YAZARIN KENDİ BAKIŞ AÇISIYLA 

Bir Asır Sonra, Birinci Dünya Savaşı Orta Doğu'ya Uzun Bir Gölge Düşürdü
Kristian Coates Ulrichsen, Birinci Dünya Savaşı'nın Ortadoğu üzerindeki kalıcı etkisini değerlendiriyor

Resim: Türk askerleri, 1917 dolaylarında çamurlu bir tarlada Türk bayrağı taşıyan bir sancağı takip ediyor.

''Birinci Dünya Savaşı, Ortadoğu'da tanınabilir derecede modern devlet sisteminin yaratılmasında çok önemliydi. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünü hızlandırdı ve bugün büyük ölçüde yürürlükte olan bir devlet sisteminin (zorunlu yönetim altında da olsa) ortaya çıkmasının yolunu açtı. Savaşın mirası, milliyetçi gruplar belirgin bir şekilde ulusal kimlikler etrafında kitle hareketlerini harekete geçirmeyi başardıkça, emperyalist ‘yabancıların’ olaylara hükmetme ve olayları etkileme yeteneğini yitirdikçe, bölgenin tüm siyasi manzarası yeniden şekillendi. Ancak bu, Ortadoğu petrolünün gerçek ve potansiyel değerinin, yeni bir batı jeo-stratejik değerlendirmesinin kalıcı bir özelliği haline gelmesi gibi gerçekleşti.

Sonuç olarak, 1919 ile 1922 arasında ortaya çıkan savaş sonrası Orta Doğu, 1914'tekinden tanınmıyordu. Yeni siyasi hareketler ve ideolojiler, ulus devletlerin kimlikleri ve gelişimi etrafındaki tartışmalarla karıştırıldı. Karar vermenin odak noktası, imparatorluğun solmakta olan ihtişamından ulusal hükümetlerin faaliyetine geçti. Yeni bir siyasi sınıf, savaş sonrası yerleşimin sınırlarını test ederken, ingiliz ve Fransız sömürge yöneticileri, azalan kontrolün yeni gerçeklerine uyum sağlamak için mücadele etti. 

Atatürk, yeni cumhuriyetin Avrupa'ya doğru yeniden yönlendirilmesini ve Ortadoğu'ya sırtını dönmesini içeren geniş kapsamlı bir sosyo-politik modernleşme programına başladığında Türkiye de tanınmayacak kadar değişti.

Arap Yarımadası'nda, Suudi ve Haşimi hanedanları arasındaki rekabet, 1932'de adını alan devlet için kalıcı sonuçlarla Abdülaziz El Suud lehine çözüldü.

Suriye ve Irak'ın yenilenen siyasi kargaşanın sancıları içinde olduğu ve Orta Doğu'nun onlarca yıllık bölgesel ve uluslararası krizler yaşadığı, birçoğunun Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında alınan kararlara atfedilebildiği göz önüne alındığında, savaşın karmaşık miraslarının dolaysızlığı ve önemi var. Bölünmüş Avrupa ile 1989'a kadar bir paralellik çizilebilir, burada İkinci Dünya Savaşı'nın sonuçları birden çok nesil boyunca oldukça görünür kaldı. Bu bağlamda bölge genelinde mirası yankılanmaya devam eden olaylardan tarihi mesafe koymak daha zordur.

Aradan geçen yüzyılda o kadar çok şey oldu ki, Birinci Dünya Savaşı ile bağlantı hemen kurulamasa da, Sykes-Picot Anlaşması ve Balfour Deklarasyonu gibi konular sanki çağdaş tartışmalara atıfta bulunuyormuş gibi geniş çapta konuşuluyor. 1988-1991 yılları arasında ABD'nin Suriye Büyükelçisi Edward Djerejian, Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad'ın beni Sykes-Picot Anlaşmasının çağdaş Ortadoğu'nun tüm hastalıklarının kaynağı olduğuna dair sayısız anlatıya nasıl maruz bıraktığını hatırlattı. Bu, Suriye ve Irak'taki mevcut çatışmanın Sykes-Picot Anlaşmasının ‘çözülmesine’ nasıl katkıda bulunduğuna dair medya referanslarını da açıklıyor.''



...

Alıntı: Yabancı kaynak
https://www.hurstpublishers.com/century-first-world-war-casts-long-shadow-across-middle-east/

📰Osmanlı -Yunan Savaşı (1897) KAZANILAN ZAFER | ATİNA'YI GERİ ALMA FIRSATI | 2. ABDÜLHAMİD ENGELİ

KAZANILAN ZAFER | ATİNA'YI GERİ ALMA FIRSATI | 2. ABDÜLHAMİD ENGELİ

Osmanlı-Yunan Savaşı (1897)

  • Yaklaşık bir ay süren savaş, Osmanlı ordusu'nun kesin zaferiyle sonuçlandı.
  • Artık Osmanlı Ordusu'nun Yunanistan'ın başkenti Atina'ya girmesini engelleyecek ciddi bir güç kalmamıştı. 

Bu konuda Sadrazam Halil Rıfat Paşa, II. Abdülhamid'e görüşünü açıkça belirtmiş ve Atina'ya girilmesi için ricada bulunmuştu. Çünkü Atina'nın alınması Yunanların bir nebze olsun bastırılması demekti. 

Avrupa Devletleri'nin aralarında anlaşması üzerine, Rus Çarı II. Nikolay II. Abdülhamid'e bizzat telgraf çekerek savaşın durdurulmasını talep etti. 

Padişahın iradesi uyarınca 19 Mayıs'ta Osmanlı ordusu fiilen savaşı kesti. 20 Mayıs 1897 tarihinde ise mütareke imzalandı.

  • Savaşın sonunda İstanbul Antlaşması imzalanmış ve Osmanlılar savaş sırasında ele geçirdiği Teselya'yı boşaltmıştır. 
  • Buna karşılık; Yunanistan, Osmanlı Devleti'ne 4 milyon lira savaş tazminatı, savaş sırasında halka verdiği zararlara karşılık 100 bin lira tazminat ödemiştir. 
  • Son olarak, Girit Osmanlı yönetiminde kalmış, ancak padişahın atayacağı Hristiyan bir vali tarafından yönetilmesi kabul edilmiştir.

Arkeoloji ve TÜRK Tarihi.  @AnadoluTarihii




*1897 Savaşı Velestino Türk Tarihi Greko Türk Savaşı Gravür Araştırma Makalesi

🎞️🗣️Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu diyor ki:



 

📖 Egemenliği ''anlaşmalar'' ile 🇬🇷Yunanistan'a devredilmemiş'' 🇹🇷Türk ada, adacık ve kayaları...

 

Egemenliği anlaşmalar ile Yunanistan'a devredilmemiş ada, adacık ve kayalar ⬇️

Bu adaların egemenlik hakları devredilmediğine göre kimdedir?

Türkiye’de…

Niye sessiz kalıyoruz?

Alıntı: Arkeoloji ve TÜRK Tarihi. @AnadoluTarihii


Lozan Madde 15"

  • ,"15. madde kapsamındaki ada, adacık ve kayaların İtalya'dan Yunanistan'a naklinin meşru hale getirilmesi amaçlanmıştır."
  • ,"Egemenliği açıkça Yunanistan veya İtalya'ya devredilmemiş ve egemenliği halen Türkiye'ye ait olan adalar, adacıklar ve kayalıklar bulunmaktadı


📌  GİRİT ADASI
Girit Adası'nın sadece dörtte biri 🇬🇷Yunanistan'a aittir.

Bu, toplam dört antlaşmayla belirlenmiştir: 
  • 30 Mayıs 1913 Londra Antlaşması
  • 10 Ağustos 1913 Bükreş Antlaşması
  • 14 Kasım 1913 Atina Antlaşması 
  • ve 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması

Söz konusu antlaşmalara göre Girit Adası'nın sadece dörtte biri Yunanistan'a aitti. 

Londra Antlaşması ile 30 Mayıs 1913 tarihinde Girit Adası'nın dörtte biri Yunanistan'a verilmiştir. 

Girit adasının etrafındaki adalar, adacıklar ve kayalıklar Osmanlı İmparatorluğu'nun egemenliği altında kaldı.

Alıntı: Arkeoloji ve TÜRK Tarihi. @AnadoluTarihii