Pages /KAYNAKLAR

20171218

SANAT: Kapalı Gişeden Boş Salonlara; İzmir’de Tiyatro

Kapalı Gişeden Boş Salonlara; İzmir’de Tiyatro


Bugün tiyatroların ne yazık ki can çekiştiği İzmir, çok değil 100 yıl önce Avrupa genelinde tiyatronun önemli bir merkeziydi. Yunanistan’da hakkında kitap bile yazdırabilecek bir merkez…

BURAK CİLASUN / BEN HABER
27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’nde, Türkiye’nin aydınlık yüzü olarak adlandırılan İzmir’de, tiyatronun gelişimine bakmakta fayda var. Bugün nitelikli salon eksikliği çeken, seyirci problemini aşamayan İzmir, çok değil 100 yıl önce Doğu Avrupa’nın tiyatro mabedidir adeta. Peki, İzmir yaklaşık 100 yıl önce neredeydi, neden yıllar sonra Atina’da yıllar sonra “İzmir Tiyatroları” adlı bir kitap yazıldı? Buna birlikte bakalım.
Antik çağlardan bu yana sanatın ve tiyatronun yeşerdiği bir toprak olan İzmir’de, şehrin gelişimine de paralel olarak 19. yüzyıla kadar sakin bir yaşam sürülse de 19. yüzyılın ilk yarısı ve 20. yüzyılın ilk çeyreğini tam bir altın çağ olarak adlandırmak mümkün. 1800’lü yıllarda hızla gelişen İzmir, başta Türk, Rum, Ermeni, Fransız, İtalyan, Yahudi toplulukların birlikte yaşadığı bir şehir halini alır. Özellikle rıhtım ve Punta, yani Alsancak arasında ikamet eden gayrimüslim yerleşimleri şehrin aynı zamanda sanat ve eğlence merkezlerini oluşturuyordu.
Gustave Flaubert bile İzmir’e gelir
1800’lü yılların ilk yarısından başlamak üzere İzmir’de özellikle Levantenlerin kendi dillerinde sergiledikleri oyunları, şehrin tiyatro yaşamının bel kemiğini halini alır. 1841 yılında kurulan Euterpe Tiyatrosu, başta Molier’in oyunları olmak üzere pek çok oyuna ev sahipliği yapan, Fransız ve İtalyan tiyatro gruplarının oyunlarının sergilendiği bir yer olur. İstanbul’dan sonra ticaretin başkenti olarak adlandırılan bu kentin sanat yaşamı da yine İstanbul’dan geri kalmaz. Yine bugünün Hilton Oteli’nin bulunduğu bölgede bulunan Cammarano Tiyatrosu, İzmir’in uzun yıllar en önemli tiyatro binası olarak tarihte yerini alır. İzmir’in bu durumu Avrupalı sanatçıların da ilgisini çeker.Öyle ki, 1850 yılında tüm dünyaca bilinen Madame Bovary adlı eserin sahibi Gustave Flaubert bile İzmir’in ziyaretçileri arasındadır. İzmir için bu döneme dair “Serbest şehir” yakıştırmasını yapmak pek de yersiz olmaz. Neredeyse her etnik grup kendi mahallesinde kendi kültürüyle ve gelenekleriyle yaşar.

İzmir’de tiyatro sevgisi 100 kişiyi öldürür!
Tanzimat dönemine dek İzmir’de Fransız, İtalyan, Rum ve Ermeni topluluklar arasında yaygın olan tiyatronun bir de felaketi vardır. Alsancak’ta denizin içinde kurulan bir tiyatro, şehrin kültürel hayatında unutulmayacak bir felakete yol açar. Burhan Özfatura döneminde kapatılan ve denizin içinde bulunan Palet Restoran’ın olduğu yer 1800’lerin ortalarında bir Kivotos adlı bir Rum tiyatrosudur. 1863 yılında tiyatroda çıkan yangın, 100’den fazla kişinin panik halinde sıkışması, birbirini ezmesi, ve yanmaları gibi nedenlerle ölmeleriyle sonuçlanır. Dönemin önemli tiyatrolarından 700’den fazla koltuğu bulunan İzmir Tiyatrosu, Elhamra, Olimpia, Concordio, Palais, Nea, Skene ve Cristal, şehirdeki tiyatroların altını çizerek söylemek gerekirse öne çıkan bir bölümünü oluşturmaktadır. Bunların dışında en önemli salonlardan biri Sporting Kulüp Tiyatrosu olmakla birlikte bu salon ileriki yıllarda Türk tiyatrocular tarafından da rağbet gösterilen bir yer olur. Ayrıca bugünün Kahramanlar olarak adlandırılan semtinde dahi 20’ye yakın kabarenin oluşu zengin kültür yaşamının en büyük göstergesidir.
Türkler ve tiyatro
İzmir’de Türkler ve tiyatro arasındaki ilişki Meşrutiyet öncesine dayanıyor. 1870 yılında Güllü Agop öncülüğünde kurulan Osmanlı Tiyatrosu ve ardılı olarak görülebilecek Osmanlı Dram Tiyatrosu, Türklere yönelik oyunlarla karşımıza çıkıyor. Oyunlar her ne kadar Türkçe oynansa da oynayanlar Rum ve Ermeni tiyatroculardan oluşur. II. Meşrutiyet dönemine dek, sistem bu şekilde işlese de meşrutiyetin yeniden ilanı Türk tiyatrocuların halkla buluşmasına neden olur. 1908 yılında Gümrükçü Cevdet Bey tarafından kurulan Sanne-i Bedayi’yi 1909 yılında Sami Bey önderliğinde kurulan Sahne-yi Osmanî Heveskaran Cemiyeti izleyecektir. En popüler oyunsa hiç şüphesiz ki Namık Kemal tarafından yazılan Vatan Yahut Silistre’dir. Heveskaran yani hevesliler olarak adlandırılan gönüllüler, farklı mesleklere sahip olsalar da tiyatro sevgisiyle oyunlar sergilerler.


Tiyatroya engellemeler gelir!
İzmir’de tiyatroya yönelik çalışmalara başlayan Türkler, özellikle İttihat ve Terakki üyesi üyesi genç subaylarca desteklenirken şehirde bir de cesur bir adım atılır. Sporting Kulüp Tiyatrosu’nda Türk kadın ve erkeklerin bir arada izleyeceği bir temsil düzenlenmek istenir. Bina bu duruma karşı çıkan kalabalık bir grup tarafından adeta kuşatılır! Böylelikle 1909 yılındaki girişim sonuçsuz kalır.
Şehirde tiyatroya gelen tek engel bununla sınırlı kalmaz. Balkan Savaşları ile birlikte Türkçülük fikrinin ön planda olduğu 1912 yılında İzmir Türk Ocağı tarafından Sporting Kulüp’te düzenlenecek bir gösteri, İstanbul’un engellemesine uğrar, birkaç gün sonra sergilenmek istenen “Kanlı Plevne” adlı oyunun da akıbeti bu şekilde olur.
İzmir’de tiyatro ve kadın
Türk erkeklerinin dahi tiyatrodan uzak durduğu 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın ilk yıllarında, sahne Türk kadınına da bir hayli uzaktır. Vatan Yahut Silistre adlı milli oyunda bile Zekiye karakterini Koharik Şirinyan oynar. Şirinyan’ın haricinde Roza, Sultana, Agobyan, Kınar, Rozali, Elmasyan, Lusi, Tereza ve Meleni hanımlar, İzmir sahnelerinin adından söz ettiren ilk kadın tiyatrocuları olurlar. 

İZMİR YANGINI BİR KÜLTÜR YANGINIDIR!
Günümüz İzmir sosyal hayatında hepimizin bildiği gibi pek çok eksiklikler var. Şehirde bir sanat hayatı mutlaka var ama kabul etmek gerekirse 4 milyonu aşkın da bir nüfus var. Peki ne oldu da 100 yıl öncesinin renkli İzmir’inin renkleri soldu?
Sanat ve çağdaşlığın söylem kısmını kimselere bırakmayan İzmir, belki de 100 yıl önceki sanat hayatını ve sosyal yaşamını mumla arıyor. 20. yüzyıla 200 binin biraz üstünde bir nüfusla giren İzmir’de o döneme ait sanat, eğlence ve sosyalleşme alanlarının rakamları, bugünü kıskandıracak bir yer tutuyor.
Kordon’un sinema ve tiyatroları, Eşrefpaşa’da, İkiçeşmelik’in kahvehaneleleri, oldukça meşhurdur. Şehirde 500’e yakın kahvehanenin içinde Kordon’da bulunanların ise ayrı bir yeri vardır. Buralarda bulunan mekanlara yalnızca erkeklerin değil kadınların da gittiği bilinir.
Erkeklerle kadınların İzmir’de bir arada oldukları tek yer de Kordon kahvehaneleri ve tiyatrolar değildir. Şehrin muhtelif salonları dans salonları olarak düzenlendiği için balolar ve çeşitli organizasyonlarda kadın ve erkekler buralarda da bir araya gelirler.
Dönemin İzmirlilerinin alkol ile ilişkisi de İstanbulluların Bomonti’siyle yarışır cinste olur. Prokopp Birahanesi ve Halkapınar’daki bira üretim tesisi, şehrin ihtiyacını karşılayan yerler olur. Bugün “İçmek” terimi kullanıldığında akla rakı gelse de dönemin favori içkisi şaraptır. Karataş’ta bulunan meyhaneler, zaman zaman şikayetlere konu olur. Şehrin gazinoları da statü ve milliyet sembolü olarak tanınır. Bazı gazinolara Türkler, Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler alınmaz. 
İşte Osmanlı’nın son döneminde İzmir’in rakamlarla sosyal hayatı;

Görüldüğü gibi 100 yıl önce İzmir nüfusu bugünün 20’de 1’i kadarken şehrin sosyal hayatı ve sosyal hayatını sürdürebileceği mekan sayısı bir hayli yüksek. Hatta 11 olarak görülen tiyatro salonu sayısına halka açık alanlar ve portatif sahneler de dahil edildiğinde sayı daha da artıyor. 
100 yıllık süreçte geriledik
İzmir yangını hakkındaki maksatlı spekülasyonlar bir yana, büyük yangında yananın bir semt olmadığını bilmek zorundayız. Çünkü İzmir yangını tam olarak bir kültür yangınıdır. İzmir yangınında şehrin tiyatroları, otelleri, salonları, sinemaları ve halkın sosyal yaşamı yanar. Sonrasında ne mi olur? Şehir, tarihi nitelikleri kenara itilerek barınmak adına inşa edilir. Özü geri planda bırakılır. Bugün gelinen noktada İzmir’de bağımsız bir sinema kalmadıysa, tiyatro toplulukları can çekişiyorsa, şehrin kültürel çehresi anılarda yaşıyorsa, belki de hepsi büyük hikâyenin İzmir yangınıyla birlikte yarım kalmasından kaynaklanmaktadır. Kültüre olan ilginin zirveden dibe vuruşunu yaşayan İzmir, parlak günlerinden ne yazık ki çok uzaktadır. Kabul edelim ki, Devlet Tiyatrosu’nun birkaç liralık bilet fiyatlarını bilmeden, özel tiyatroların fiyatlarına bakarak “Tiyatro pahalı” demek, İzmir’e yakışmayan bir davranıştır. 
 Alıntı kaynak: http://www.kanalben.com/amp-haber/207605/kapali-giseden-bos-salonlara-izmirde-tiyatro.html