Pages /KAYNAKLAR

20180817

Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu: 'Türkçe Giderse Türkiye Gider'



#OktaySinanoğlu
#TürkçeGiderseTürkiyeGider

Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu'nun bir konuşmasından önemli alıntılar:


"Gönül aslında akla hükmetmesi gereken başka bir vasıftır. Akıl bir bilgisayar gibidir. Akıl bir şeyi hesap eder. Şuradan şuraya en kestirme nasıl gidilir onu akıl hesap eder ama nereye gidileceğini akıl söylemez. Nereye gidileceğini söyleyen gönüldür."

"Bu bakımdan bu gönül meselesi çok önemlidir. Bizim zaten parolamız "bilim + gönül" oldu. Bilimi geliştirmek için herkes matematik öğrensin diyorduk nitekim gençler merak sarmış şimdi herkes matematiğe çullanıyor. Çok memnunum."

"Gönlü geliştirmek için gönül terbiyesi vardır bizde binlerce yıllık, biraz zedelenmiştir ve unutturulmaya çalışılmıştır ama yine de vardır. Gönlü yüzdüren gemi de dildir, kendi dilimiz Türkçe yani. Her ülke için kendi çoğunluğun ana dili olan dilidir."


"Şimdi dolayısıyla kişinin gönlü olduğu gibi toplumların da gönlü vardır. Toplumun gönlünün adı kültürdür. Yani bir ülke, bir toplum, bir millet nereye doğru gitmek istiyor, ileride nasıl bir toplum olmak istiyor, ne yapmak istiyor bunu tayin eden o ülkenin kültürüdür."

"Bizim on binlerce yıllık kültürümüz bizim toplumumuzun gönlüdür. Bu olmayınca gelen giden iter kakar ondan sonra herkesin böyle kölesi olursun."

"Gönülleri, zihinleri köleleştirmede sömürgecilerin yaptığı iş o millete aşağılık duygusu aşılamak, ona tarihini unutturmak, tarih bilincini yok etmek, vatan kavramını yok etmek, vatan ve millet sevgisini yok etmek, onu ne olduğu belirsiz bir güruh haline getirmektir."

"Güruh demek, güzel laf bak İngilizceyle falan söyleyemezsin, güruh ne millettir ne halktır ne de bir toplumdur. Güruh, böyle her biri kendi ufak tefek çıkarları için birbirlerini kazıklamakla meşgul olan kuru kalabalıktır."

"Bu milleti bir güruh haline sokmaktalar. Kasıtlı olarak. Tabi 50 senedir 70 senedir falan. O yüzden hepimizin birinci vazifesi (geç de olsa biraz ümit kesilmez) gönlümüzü ve zihnimizi kölelikten kurtarmaktır."

"Bu toplumdaki en büyük hastalık ve tedavisi de en zor olan hastalık aşağılık duygusudur. Atatürk de bundan çok dertliydi ve dolayısıyla millete tekrar kendine güven hissini vermek için işte "Türk, öğün, çalış, güven" dedi."

"Orada "öğün" dediği orada kelime başka manada kullanılıyor: "Övünmek" falan değil. Kendine güveni olmak, her şeyi kendin yapacaksın, hiçbir şeyi başkasından beklemeyeceksin."

"En büyük hastalık aşağılık duygusudur. Bunun tedavisi için lazım olan hem şahıs olarak hem toplum olarak tekrar kendi gönlünü kazanmaktır. Aşağılık duygusunun aşılanması için de bundan kurtulmak için de en büyük etken eğitimdir. Yani aileden, anaokulundan başlayan eğitimdir."


"Gönül ve zihnin bağımsızlaşması ve aşağılık duygusundan kurtulması meselesinde en önemli etken eğitim, eğitim için de en önemli etken kendi dilindir. Yani bir toplumun çoğunluğunun ana dili olan resmi dil ve onunla olacak eğitim..."

"1945'te milli eğitim Amerikanlı danışmanlara teslim edildi. O günden sonra bu danışmanlar, eğitim sistemimiz dünyanın en iyi üç dört eğitim sisteminden biriyken 50 sene içinde Türkiye'yi adım adım eğitimi sıfır olan bir ülke haline soktular."

"Hem hiçbir şey öğrenemiyor çocuklar hem kendi dilini bilmiyor. Hayatında bir tane Türkçe kitap okumadan anaokulundan doktoraya kadar yetişen kaç tane genç gördüm."

"Hem kendi dilini, kültürünü, tarihini hiç bilmeyen onun için de iftiralara, yalanlara kolayca inanan ondan sonra da ağzı açık ayran budalası gibi Batı hayranlığı Amerika falan... Gidince bir süre sonra aklı başında olanlar akıllanıyor ama birçoğu hala farkında değil."