Pages /KAYNAKLAR

20181106

✍️ Bir tokat - Emine Azboz

Bir tokat 
Emine Azboz


Yıllar önce teknik meslek lisesinde çalıyordum; erkek okulu. Sene başı. Lise birince sınıfta derse girdim. Ufak tefek olduğumdan mı ne, kimse beni görmüyor, sınıfta değilmişim gibi sanki. Ergenlik azgını gençler, kudurdukça kuduruyorlar. Susmaları için sadece bekliyorum. 20 dakika geçtikten neden sonra ancak sakinleşebildiler. Bu arada sınıfı izliyor, elebaşısını belirlemeye çalışıyorum ki illaki var. İkinci ders diğerinin tıpkı basımı gibi. Aradığımı buldum. Genç irisi, esmer, kalıplı bir delikanlı. Yine bekledim. Üçüncü girişimde de aynı sahne karşımda yine oynanıyordu sınıfta. "Eğer onu susturursam bu sorunu kesinlikle çözerim" inancıyla onun bulunduğu sıralara doğru yürüdüm. Yanından geçip hızla geri döndüm, pir tane patlattım. Gözleri dehşetle açılmış, şaşkındı "Bana ha!" dercesine bakıyordu yüzüme. Önden vursam eli tutar kırardı bile. Ama gafil avlanmanın üzüntüsüyle başını öne eğdi, sınıf sus pus oldu. 
 
''İçinizde Matematik dersi iyi olan kim var?" Havaya kalkan elin sahibini tahtaya kaldırdım. Şimdi edebiyatın Matematik dersini öğreneceksiniz deyip yaz, dedim: 20 çarpı 45 eşittir: 90 dakika, dediler. Bir saat 60 dakika ise 90 bölü 60 eşittir; 3 saat eder. Bu demektir ki iki haftada 6 saat eder. Elinoğlu, bu sürede dünyayı dolaşıp aya gidip geliyor ama ben sınıfta sizin susmanızı bekliyorum. Bu ne demektir? içinizde bilen var mı? Birkaç mahcup parmak kalktı düşüncesini açıkladı
"Çok üzüldüm: Bir tokatla hepiniz sus pus oldunuz, ama ben, sizi insansınız diye, insan gibi dakikalarca bekledim. Demek ki dayağa alışıksınız; belki evde babanızı ananız döver; abiniz ablanız, sizi döver, belki de karakollarda polis, kırsalda jandarma döver, okulda da öğretmen. Ben buraya hayvan terbiyecisi olarak gelmedim, insan yavrusunu eğitip geleceğe hazırlamak için sınıftayım. Dağdan ayıyı indirip def çalar çalmaz oynamayı öğretiyorlar, ama demek ki biz büyükler bu konuda sizi terbiye edememişiz. Çok ama çok ayıpladım sizi de kendimi de. Bir şeyleri eksik yapmışız. Ayrıca bir başka üzüntüm de hem kendinize saygısızlık ettiniz, öğretmeniniz olarak hem bana, hem de zamanımı aldınız, zamanınızı boşa harcadınız; ne kazandınız, ne öğrendiniz? Bence hiç. İçinizde ben kazandım diyen var mı? Büyükleriniz bunu bilse üzülmez mi? Sizler, evinizin buradaki aynasısınız. Zaten ders saati 45 dakika, bundan 20'yi çıkarın geriye kalır, 25 dakika. 10 dakika da yoklama. Kaldı mı 15 dakika; bu kısacık zamanda ben size ne öğretebilirim, siz ne öğrenebilirsiniz? Yaptığınızı beğendiniz mi? Delikanlılıkta böyle şey var mı? Kendinize bunu yakıştırıyorsanız, devam edin, değilse karşımda delikanlı olun." 
deyip derse başladım. Sonraki günlerde çıt yok. Sınıf, öğrenmeye hazır, ben de öğretmeye, bildiklerimi onlarla paylaşmaya hazırım. Biraz yararlı olabilirsem, düşüncelerinde bir ışık yakabilirsem ne mutlu bana. Güzel çalışmalar yaptık birlikte, güzelliklere imza attık güzelleşen çoçuklarımla. ''Mercimek kafalı" çocuklarım diye sevdim hepsini, kızdığımda da "pis herifler" . İçlerinden çok başarılıları da çıktı.

Toplumlar da böyledir; tıpkı bir sınıf gibi. Her olayda bir lider çıkar. Sevr gibi kabusun memlekete çöktüğü dönemde Türk Milletine lider olmayı Tanrı Mustafa Kemal'e nasip etmeseydi erkeği kadınıyla nasıl olurduk acaba? Sayesinde gelmişiz bu günlere.Kaldı ki Mustafa Kemal olmak kolay değil; yıllarca savaş meydanlarında pişmek, yıllarca okuyarak dehayı beslemek, milletine bilimi, aklı miras bırakmak. Ne hikmetse ondan sonra iktidara gelenler kendini ya ona benzetmeye çalıştı, ya eserlerini yıkmaya baktı, ya da sözde Mustafa Kemal'in izinden gitti özünden uzaklaştıkça uzaklaşarak, günümüzde yaşananlar bunun sadece sonucudur.

Şimdi 10 KASIM'A birkaç gün var. İzinden gidiyorum, O'na saygım var, O'nu seviyor, düşüncelerinden zırnık kadar bile olsa benimsiyorum, sayesinde rahat yaşıyorum diyen her kim varsa, O'na karşı vefa borcumuzu ödemek için Anıtkabir'e gitmenin, Nutku'nu okumanın, insan Atatürk'ü tanımanın, geleceğe güvenle bakmak için ayağa kalkıp yürümenin zamanıdır artık. Ben de İstanbul'a gitmek için yolda olacağım ne yazık ki! Ama televizyondan programları izlerken can gözüyle gidenlerin yanında olacak ve de yürüyeceğim herkesle birlikte. Nurlar içinde yatası Ata'nın eserlerine sahip çıkmak, korumak herkesin boynunun borcu ve görevi değil midir? Öyleyse görev başına!

Alıntı: sosyal medya