Pages /KAYNAKLAR

20250916

📖 Yalova'lı Sığırtmaç Mustafa'nın Mustafa Kemal Atatürk'le karşılaşması

Atatürk tarafından 1929 yılında himaye altına alınıp okutulan Yalova'lı Sığırtmaç Mustafa, Mustafa Kemal Atatürk'le karşılaşmasını bir gazeteciye şöyle anlatmıştır:

"O zaman daha sekiz yaşında idim. 1929 yılının yaz ayları içinde (16 Eylül) bir gündü... Sığırları otlata otlata çiftliğe geliyordum. Derken, uzakta yirmi kadar atlı belirdi... En öndeki atlı bana doğru geliyordu. Yaklaşınca atından indi; çiftliğe nereden gidildiğini soruyordu. Elimle işaret ettim:

- "Siz, yanlış yoldan gelmişsiniz. Çiftliğin yolu, şuradadır!"

Bu atlı, benden adımı öğrenmek istedi:

- "Mustafa!" diye cevap verince gülümsedi:

- "Benim de adım Mustafa... Demek adaşız!"

Sonra birdenbire:

- "Gazi'yi tanır mısın?" diye sordu.

- "Tanımam!" dedim.

- "Onu sever misin?"

- "Severim!"

- "Niçin seversin?"

- "Paşa olduğu için severim!"
Tekrar gülmeye başladı.

Ben, cılız, çelimsiz, hasta bir çocuktum." Bu adam, benimle eğleniyor galiba..." dedim. Fakat O, sorgularının arkasını kesmiyordu; bir aralık sordu:

- "Sen, ne iş görürsün?"

- "İşte şu gördüğün sığırları güderim!"

- "Ne kazanırsın?"

- "Ayda üç lira..."

- "Peki, söyle bana, ayda üç lira, senede kaç lira eder?..." Kendisinin ve yanındakilerin yardımıyla, ayda üç liranın bir senede ne ettiğini hesaplayarak cevap verdim:

- "Otuz altı lira eder!"

- "Sana bu otuz altı lirayı versem, ne yaparsın?"

- "Hiç!...Almam ki..."

- "Neden almıyorsun?"

- "Otuz altı lira çok para..."
Sonra biraz düşünerek ekledim:

- "Neden aldın? diye sorarlar...

Tanımadığım yolcu, tekrar gülümseyerek:

- "Aferin oğlum, dedi, böyle olmalı... "
"Fakat, bu parayı yol gösterdiğin için veriyorum sana! Kimse bir şey demez!"

Hâlâ benimle alay edildiğini sanıyordum. Otuz altı lirayı kabul etmeye bir şartla razı oldum. Yolda yemek için getirdiğim yarım okka kadar ceviz vardı:

- "Bu cevizleri alırsan, ben de senin paranı alırım!" dedim. O, bana bir avuç para verdi, ben ona bir avuç ceviz verdim. Böylece ödeşmiş olduk. Ayrılacağı sırada, tekrar adımı sordu:

- "Mustafa, dedim."

- "Benimki de Mustafa, ama, dedi, yanında "Kemal"i var. Mustafa ile Kemal, bir araya gelirse ne olur?."

Küçük kafamın içi, birdenbire karıştı. İlk defa olarak kendime:

- "Sakın, dedim, bu atlı; Mustafa Kemal Paşa olmasın?..." Sonra etrafındakilerin ona karşı gösterdikleri saygılı hareketleri hatırlayarak; kararımı verdim:

- "O'dur!...O'dur!...Gazi Paşadır!"

Ama, kendisine onu tanıdığımı belli etmedim. Giderken sordu:

- "Beni, başka bir yerde görsen tanır mısın?..."
Başımı salladım:

- "Tanımaz mıyım ya... Sen Gazi Mustafa Kemal Paşasın!" Hayvanlarını dörtnala sürüp gittiler.

Ben de sığırlarımı alarak çiftliğe döndüm.