Pages /KAYNAKLAR

20251227

📖 Yağmalanan Türk Tarihi ve Mitolojisi

YAĞMALANAN TÜRK TARİHİ VE MİTOLOJİSİ

Avatar filminden ve Altay bölgesinde yaşayan Türklerin örgülü saçlarından birer kare koydum görsele.

Filmin yönetmeni filmi çekerken Türk Yakut destanı olan Olonho'dan etkilendiğini dile getirmişti.

Avatar filminde eski Türk dini/inançlarının etkileri çokça görüyoruz. Eyva ağacı, bitki kökleri, ölümsüz ruhlar, Toruk makto, gözle görülen enerjiler, hayvanlar ve insanlar arasındaki bağ vs.vs..

Aklıma gelmişken Cengiz Aytmatov'un "Gün Olur Asra Bedel" kitabındaki boyu 4-5 metre olan mavi tenli insanları da hatırlatayım hemen..
Türk Tarihini ve mitolojisini biliyor olsaydık (biz Türkler !) dünyayı sarsan yüksek bütçeli fantastik Hollywood filmlerinin konu ve ana karakterlerinin Türk tarihi ve mitolojisinden beslendiğini bilirdik. Sahi, bu filmlerin kıyafet tasarımlarına, çadır donanımlarına falan hiç dikkat ettiniz mi? Edin lütfen..!
Erlik'i bilsen sana bunu 'Lord Sauron'; Ak/Kara Kamları bilsen sana bunları 'Gandalf Saruman' olarak yutturamazlardı..
u kadar zengin bir kültüre sahip olduğumuz halde neden Doğu ya da Batı'nın peşinden koşturuyoruz anlaşılır şey değil.
B

Halbuki Türk Medeniyeti, bir hazine ve herkes bu hazineden bir parça koparmanın derdinde.
Doğuyu batıyı, sağı solu bırak Türk!
Sana ait olana sahip çık..

🔱 Vegalı Gök Bilge 💫    




---



Arka Kapak Bilgisi

Gün Olur Asra Bedel 

- Özet

Yedike, Sarı-özek köyünde çok uzun zamandır yaşayan ve demiryollarında çalışan kendi halinde bir köylüdür. Bir gece demiryolu nöbetindeyken eşi Ukubala gelerek en yakın dostları olan Kazangap'ın öldüğü haberini verir. Yedike hemen izin alarak Kazangap'ın yanına gider ve tüm köyü uyandırır. Köy de ilk kez biri ölmüştür. Sarı- Özek köyü 8 hanelik bir köydür. O köyün kışına da, yazına da kimsenin gücü yetmez, çok sert geçmektedir.

Kazangap'ın oğlu Sabitcan, babasının ölüm haberini alır almaz köye gelmiştir. Sabitcan okumuş ama cahil ve köylüyü küçük gören bir kişidir. Yıllar önce babasının malını mülkünü satarak yemiş, babasını ise ortada bırakmıştır. Kardeşi Ayzade ve eşi de cenaze'ye gelir. Yedike ölünün de vasiyeti olan, köye uzakta bulunan Ana- beyit mezarlığına gömülmesinin gerektiğini söyler. Başta Sabitcan itiraz etse de Yedike'ye karşı gelemez. O gece ölü yıkanır, hazırlıklar yapılır. Sabah olunca yola çıkılır. Yola çıkınca Boranlı Yedike'nin anıları gelir aklına. Köye ilk gelişi, Kazangap'ın ona devesi Karanar'ı hediye edişini ve daha nice anıları hatırlar.

Boranlı Yedike, Aral gölünün yanında oturup, balıkçılık yapmaktadır. Daha sonra savaş çıkar ve Yedike savaşa katılmak mecburiyetinde kalır. Karısı Ukubala ve 8 aylık çocuğunu bırakarak savaşa gider. Savaşta kafasına darbe almasının ardından savaştan çekilmek zorunda kalır ve binbir güçlükle köyüne döner. Döndüğünde çocuğunun vefat ettiğini görür. Kafasına aldığı darbe yüzünden eski gücü de kalmamıştır. Daha fazla küçük düşmemek ve geçim sıkıntısı çekmemek için, Ukubala'yı da alarak hiçbir şey yapamazsam demiryollarında çalışırım düşüncesi ile köyünden ayrılır ve yola çıkar. Yol da günü birlik işler bulmaktadırlar ve işin çoğunluğunu Ukubala tek başına yapmaktadır. Yedike hala gücünü toplayamamıştır

Bir gün yine böyle çalışırken, Kazangap ile karşılaşırlar ve çok kısa zamanda çok iyi arkadaş olurlar. Kazangap, Yedike ve Ukubala'yı Sarı - Özek köyüne davet eder ve orada Yedike'ye bir iş bulur. Karanar adlı, adı yedi cihanda duyulacak olan güzel deveyi ise Yedike'ye hediye eder. Hep birlikte çalışır, geçimlerini sağlarlarken bir aile daha gelir. Zarife, Abutalip, Daus ve Ermek isimli iki çocuklu bir aile kaçarak Sarı - Özek köyüne sığınmışlardır. Zarife ve Abutalip öğretmendir. Ancak Abutalip savaşta esir düştüğü için şehirde hor görülmüş, meslekten menedilmiştir. Sarı - Özek köyünde onlarla birlikte mutlu mesut yaşarlar. Aileler kaynaşır. Her gece Abutalip, kendi iki çocuğu ve Yedike'nin iki kızına okuma dersleri vermeye başlar.

Gel zaman git zaman Yedike, Zarife'ye aşık olmaya başlar ancak duygularını içinde tutar. Günün birinde bir müfettiş demiryollarına gelir. Abutalip'in yazdığını görür. Abutalip, çocukları ileride kendisini anlasın diye savaşta yaşadıklarını, düşüncelerini, Kazangap'tan öğrendiği hikâyeleri kağıda dökmektedir. Müfettiş gittikten bir kaç gün sonra Abutalip'i alıp hapise götürürler. Aradan aylar geçer ancak haber gelmez. En son çekilen bir telgrafla Abutalip'in öldüğü haberi gelir. Yedike, Zarife'ye duyduğu aşk daha da ortaya çıkar. Zarife bunu anladığı zaman iki çocuğunu da alarak köyü terk eder.

Zarife köyü terk ettikten sonra, Yedike yıkılır. Bu olayın üstünden aylar, yıllar geçer ve savaştan kalan izler silinsin diye Rusya'da demokrasi hareketleri başladığı duyulur. Yedike, Abutalip'in çocukları, kötülüklerle karşılaşmasın diye şehre iner ve bu olayı aslına kavuşturarak Abutalip'i aklanmasını sağlar.

Anılardan başını kaldırdığında Ana - Beyit köyüne giden yolun kapandığını görür. Ne yapsa ne etse de ölüyü oraya gömmek için askerleri ikna edemez. Ölüyü geri götürmek gülünç olacağı için bulundukları yere gömerler Kazangap'ı. Yedike vasiyet eder eğer kendisi de ölürse Kazangap'ın yanına gömülmeyi ister.

Ana-beyit mezarlığının kapanmasının nedeni bölgeye kurulan uzay üssü'dür. Oradaki insanlar uzay mekiklerinin uçuşlarını görürler, aralarında efsaneler çıkarırlar ancak bilim insanlarının başka dünyalar bulduğundan, başka canlılar ile iletişime geçtiğinden haberleri yoktur.

Değerlendirme:

Cengiz Aytmatov ile tanışmam bu kitap ile oldu. Okurken beni benden alan, düşündüren ve bittikten sonra uzun uzun düşünmemi sağlayan bu eser çok etkileyici bir dille yazılmış ve çevirisi de çok kuvvetli yapılmış. Okurken kendiniz de olamayacaksınız.

Yazan: Senanur KARAKUZULU


Gün Olur Asra Bedel Konusu

GÜN OLUR ASRA BEDEL
GÜN OLMAZ ONURSUZSA EĞER


“Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gelir gider… gelir giderdi…
Bu yerlerde demiryolunun her iki yanında ıssız, engin,
sarı kumlu bozkırların özeği Sarı-Özek uzar giderdi.”
İşte sık sık böyle geçer Cengiz Aytmatov’un “Gün Olur Asra Bedel” isimli kitabında Sarı-Özek insanlarının yaşadıkları yerler. Kırgızistan’daki yüzlerce ovadan biri gibi gelebilir sizlere Sarı Özek Bozkırı. Ama bilin ki bizim de yaşadığımız yerlerin acılarına ve sevinçlerine çok benzemektedir oradakiler de.

Kitapta “Asra Bedel Olan”; kitabın kahramanı Yedigey’in deve sırtında, dostu Kazangap’ın vasiyetini gerçekleştirmek üzere tabutunu Ana Beyit Mezarlığı’na götürmek için yola çıktığı “Gün” dür. Sabahtan akşama kadar süren karlı ve soğuk yol boyunca bir demiryolu işçisi olan Yedigey’in gençlik yıllarından o günlere kadar geçen zamandan ve anılarından yola çıkarak, ulusal ve toplumsal sorunlara göndermeler görürüz kitap boyunca.
“…Sizin iyi ya da kötü olmanız bozkırın umurunda değildi. Ama insanın çeşitli tutkuları, arzuları olurdu. Başka yerlerde, başka insanların arasında daha iyi bir hayat süreceğini, buraya onu kör talihin sürüklediğini düşünürdü…”
Eminim ki hepimiz bu romanda da bahsedildiği gibi başka yerlere gitmenin arzusunu derin hissettiğimiz zamanlar yaşadık. Hep daha iyisinin, daha güzelinin var olduğu yerlerin hayalini kurduk.

Yazar romanında ikinci dünya savaşında Yugoslav Partizanlar tarafından kurtarıldıktan sonra onlarla birlikte faşizme karşı savaşan öğretmen Abutalip’in başına gelenleri anlatır. Ama aslında anlatılan; herhangi bir ülkenin faşizm uygulamalarının arttığı dönemlerde, herhangi birimizin başına gelebileceklerden pek farklı değildir. Çünkü Abutalip’in tek amacı çocuklarını en güzel şekilde yetiştirmektir. Onlar için yazılı bir tarih ve kültür çalışması yaparak, onları en iyi şekilde yetiştirerek, nereden geldiklerini bilerek büyümelerini sağlamaktır.

Romanda anlatılanların Stalin döneminde geçmesi; ilk başta Sovyetler Birliği döneminde yaşanan sosyo-kültürel sorunların bir özeleştirisi gibi görülebilir. Ama bence böyle düşünmek, bu romanı biraz küçümsemek olur. Bu kitap yeryüzündeki tüm insanların değişimler karşısında yaşadıklarını içimize dokunarak anlatır bize, bu kitap doğallığını geleneklerinin güzel taraflarını korumak isterlerken bir yabancı gibi aniden ve hızla evlerinin içine giren değişimin günlük yaşamlarındaki yansımalarını anlatır:

Efsanesi nesilden nesile aktarılan Ana Beyit Mezarlıklarına o topraklara ait insanlara hiç sorulmadan uzay üssü yapılmıştır… Hayatın başlangıcını ve sonunu kapsayan dualarını unutmaları istenmiştir onlardan… Onları Sarı-Özek’e bağlayan bütün değerler, hayaller, düşünceler, bütün bir tarih bir “mankurt” (1) gibi hafızalarından kazınmak istemiştir…

Kitabı okuyan birçok kişi yer yer geçen uzay üssü ile bir başka gezegen arasındaki iletişim ağının bilim kurgu özelliği taşıdığını düşünebilir. Ama bana kalırsa “İyi yazar tipik insan ortaya koyma ustalığına erişen yazardır.”, diyen Aytmatov’un niyeti farklıdır. Yazar, romanındaki bu bölümlerle; burunlarının dibinde uzay üssü kurulan, roketler atılan, uzayın derinliklerine astronotlar gönderen bir gelişim sürecinin topluma katkısının olmadığına dikkat çekmektedir. Değişimlerin ve gelişimlerin toplumu içine alamadan ve toplumundan kopuk bir şekilde sürdüğünü gözler önüne sermektedir. Bunu yaparken de evrensel ahlak yasaları içerisinde huzur içinde yaşayan bir dünyanın özlemini dile getirmektedir.

Yer yer boğazım düğümlendi ve ağlamaklı oldum bu romanı okurken. Yazar iki dostun şakalaşması arasında; “…Elinden varını mülkünü, varını yoğunu alsalar, bundan ölmezsin. Bunları yine edinebilirsin. Ama senin onurunu kırar, ruhunu öldürürlerse, işte buna çare yoktur.”, der.

En onurlu yaşadığımız günün, bir ömür sürmesi dileğiyle iyi okumalar dilerim.

(1)Mankurt: Türk, Altay ve Kırgız efsanelerinde bahsedilen bilinçsiz köle. Mankurt haline getirilmek istenen kişinin başı kazınır, başına ıslak deve derisi sarılır ve böylece elleri kolları bağlı olarak Güneş altında bırakılır. Deve derisi kurudukça gerilir. Gerilen deri başı mengene gibi sıkar ve inanılmaz acılar vererek aklını yitirmesine neden olur. Böyle bir kişi bilinçsiz ve her istenen şeyi sorgusuzca yapan bir köleye dönüşür. (Vikipedi)

Alıntı / Kaynak: https://kitap.yazarokur.com/gun-olur-asra-bedel