Pages /KAYNAKLAR

20190409

✍️ “Görünmez Adam”, Orhan Pamuk’a Karşı* - Kaan Eminoğlu

Türk edebiyatında dil bilgisel hatalara dair birçok eleştiri örneği olmasına karşın Tahsin Yücel’in Kara Kitap yazısına değin hiçbir eleştiride yazınsal ürünün sahibinin yazarlığı bu denli sorgulanmamıştır. Edebiyat tarihimizde dil bilgisel aksaklıklar; cümle hataları, kelime ve kavram yanlışları genellikle özensizliğin bir sonucu olarak değerlendirilmiştir. Füsun Akatlı’nın, Aziz Nesin’in Yokuşun Başı adlı eserindeki dil hataları ile ilgili eleştirisi bu tutumun klasik bir örneğidir: ‘‘Örneğin ‘Yokuşun Başında’ bir yerde ‘Tüfek benim sağımda, bacağı kesilmiş üçüncü bir ayak gibiydi’ diyor. Galiba tüfek ayağı kesilmiş bir bacağa benzetilmek istenmiş ama sehven yukarıdaki şekilde yazılmış. Üstelik bu tek örnek değil, bütün kitap böyle şeylerle dolu. Sanırım bunda putlaştırılmasının büyük rolü var.”(1) Politik ortaklığın eleştiri dozajına olan etkisini ortaya koyan Füsun Akatlı’nın Aziz Nesin eleştirisi, her ne kadar edilgen bir tutumla sarf edilmiş sözlerden oluşsa da, bu tutumunda putlaştırmanın (putlaştıracak derecede eleştiriden uzak tutulmanın) eleştiriye verdiği zarara yönelik bir itiraz da bulunmaktadır. Bu bilinçle, Aziz Nesin’in ‘‘eleştirilemezlik’’ sınırında bulunan eserine dair putlaştırma olgusunu ön plana çıkaran Akatlı, -yüksek sesle olmasa da- bu ‘‘eleştirilemezlikten’’ duyduğu rahatsızlığı ve eleştirilemezliğin ideolojik motivasyonlu nedenini gözler önüne sermektedir.
Akatlı’nın da bahsettiği ‘‘putlaştırma’’ adı verilen olgu ile yazarın tartışılmasının mümkün olmadığı bir konuma yerleştirilmesi kastedilmektedir. Bu konumlama genellikle bir ideolojinin kutsanması amacıyla yapılır. Çünkü her ideoloji varlığını bayraklaştıran putlara, sembollere ve kahramanlara ihtiyaç duyar. Varlığı ve konumu itibarıyla ideolojinin vesayeti altındaki insanlar tarafından tartışılamayacak kahramanlar, o ideolojinin yayılmasında ve yaygınlaştırılmasında birer propaganda aracı hâline dönüşür. Bu anlayış, ideolojik platformda faydalı bir tercih olsa da nesnelliği gölgelediği için yanlış bir tutumdur. Edebiyat eleştirisi de edebiyatın ideolojiye hizmet ettirildiği noktada bu yanlışa düşmektedir. Türkiye’deki tüm ideolojik grupların kendi edebiyat ikonunu yarattığı ve bu edebiyat ikonunu kendi taraftarları arasında tartışılmaz, sorgulanmaz bir noktaya ulaştırdığı su götürmez bir gerçektir. Nâzım Hikmet, Necip Fazıl, Oğuz Atay, Ahmed Arif gibi şair ve yazarlar, ideoloji vesayetindeki edebiyatımızda eleştirilemez birer ikon hâline getirilmiş ‘‘kahramanlar’’dan sadece bazılarıdır. Şüphesiz ki bir yazar ideoloji vesayetine girince tartışılamaz hâle gelmekte, edebiyatı hakkındaki nesnel değerlendirmeler yapılamamakta ve hakkında yapılan eleştiriler klasik övgü yazılarına indirgenmektedir. Bu durum da yazarın sanatının gerçek değerinin belirlenmesinin önündeki en büyük engellerden birini oluşturmaktadır.
Tahsin Yücel’in, Orhan Pamuk’un Kara Kitap adlı eserine yönelik eleştirisi bu bağlamda incelendiği zaman, yeni yeni işlenmeye başlanan ve ileride neoliberalizmin ideolojik ikonu hâline getirilmesi muhtemel olan bir yazarın ‘‘tartışılmazlığı’’ tutumuna yönelik, ideolojik ve duygusal bir tepkisellikten doğan bir karşı koyuş olarak değerlendirilebilir. Bu cesur karşı koyuşun bugün Orhan Pamuk romanlarının tartışılmasının önünü açtığı yadsınamayacak kadar önemli bir gerçeği de teşkil etmektedir.