Pages /KAYNAKLAR

20251225

📚📖 Kitap: 'Türk Savun Kendini' - Dr. Hans Barth

''Osmanlı Devletinde Saray'a ve yönetime hakim, ekonomiye hakim, Boğazın iki yakasındaki, Marmara Denizi'nin çevresindeki köşklerde, yalılarda yaşayan, Türkleri İstanbul'a ve ticaretine sokmayan, Bankerleri ve banka sahipleri olan imtiyazlı Ermeni azınlık nasıl isyan ettirilip cinayet şebekesine dönüştürüldü öğrenelim.

Katalolik Cizvit Papazlarıyla Anglo Amerikan sermayesi desteğiyle 1821'lerde başlayan kışkırtmalar, somut olarak 1870 yıllarında John Bull tarafından bir misyoner ordusu Anadolu'ya gönderildi

Her tarafta görünüşte Ermeniler arasında dini propogandaya fakat gerçekte ruhların siyasi yönden zehirlenmesi için faaliyet gösteren kuruluşlar olarak hizmet eden kiliseler ve Protestan okulları inşa ettirdi... Bu sözde kurtuluş eserine ruhları yakalamakta eksik olmayan Amerika'da, hararetli bir biçimde katıldı. 

"Berlines Tagesblatt" gazetesi'nin İstanbul'daki muhabiri bu dinamit okullarının böylece ortaya çıkışını belirgin biçimde şöyle karakterize ediyor:

İngiliz ve Anglo-Amerikan misyonerleri uzun yıllardan beri Anadolu'da okullar kurmuşlar ve bunları deniz aşırı ülkelerin ruhban sınıfının zengin imkanlarıyla donatmışlardır. Tabi bu imkanları sağlayanlar Allah ve hayır adına, nasıl elde edildiği belli olmayan zenginliklerinden bir kısmını seve seve feda etmektedirler...
İngiliz Bible House, Yahudi misyoner, işlerini hiç bir zaman tayfaların girmediği çok sayıda Sailors Homes ibadethaneriyle, İskoçya kilisesi ve bütün bunlar hoşnutsuzluğun kuluçka merkezleri olmaktan başka bir şey değildir. Hepsi de, isimleriyle bağdaşmayan gayeler peşindedirler... Erzurum, Van ve Bitlis, Trabzon, Amasya ve Samsun, Sivas, Harput, Diyarbakırdaki Ermeni çocuklar belki Amerikalıya uygun (yankee) fakat Ermenilerin oturduğu Anadolu'nun yüksek yaylalarının saf çocuklarını hiç de uygun olmayan, uygun düşmeyen bir eğitimden geçirmektedirler... Ermeni çocuk kendisine Anglo-Amerikan öğretmenler tarafından aktarılan düşünceleri hazmedemez, kendisini çevreleyen kendisinin tanıdığı ve sevdigi her şey öğretmenlerinin sözleriyle taban tabana zıt olduğundan kafaları karma karışık olur... Böyle bir okuldan çıkan Ermeni genci ülkesinde artık daha fazla yaşayamaz, her şey karanlık ve çevresinden daha kötü görür, etrafının daraldığını uşaklaştırıldığını, ezildiğini hisseder.

Ülkesi onun için iğrenç bir hal alır... Hiç bir İngilizin, Amerikalının Anadolu'da yaşamadığı illerde açılan konsolosluklar ve kollejler marifetiyle Ermeni gençleri, Hınçak partisi adıyla eğitilip, militanlaştırıp, denizden denize büyük Ermenistan hayaliyle kandırdılar... 

Osmanlı da bu olan biteni öküzün trene baktığı gibi izliyordu çünkü Padişahların has danışmanları da Ermeniydi...

Osmanlı'da büyükelçilik yapan Alman Dr. Hans Barth, yazdığı bu kitapla 2.Abdülhamid'i uyarıyor; Vatikan, İngilizler ve Anglo Amerikan sermayesi Hınçaklar üzerinden Ermeni isyanı tezgahlıyorlar, tedbir al, sahtekâr Ermenilere güvenme, dürüst Türkleri yanına al diyor ama Ermeni dostu 2.Abdülhamid umursamıyor... Sonra da Hans Barth'ın dediği çıkıyor!,

Ermeniler Doğu Anadolu'da 500 bin Müslümanı, Türk'ü katlediyor ve tehcir gündeme geliyor. "Konstantinapolisliler", Tehcir de bile Başkentteki Ermenilere dokundurtmuyor, doğudaki Ermeniler Suriye'ye, Halep ve çevresine gönderiliyor, 2 yıl sonra da tehcir yasası iptal ediliyor, gidenlerin 1/3 ü geri getirilip, 170 bin Ermeni, Urfa, Adana, Osmaniye hattına yerleştiriliyor. ''
.... 1821- 1896 yılları arasında olanları öğrenmek için bu kitabı mutlaka okuyun. 2. Baskısını 37 yıl sonra çıktı. Yıllardır aranan kitap herkesin kütüphanesinde olmalı. 

*****

Ermeniler Göbeklitepe'yi hemen sahiplendiler çünkü Yunanlılar gibi onlarda da hırsızlık genetik! Lakin tarihleri bu sahiplenmeye kifayetsiz.

Osmanlı da bir hırsızlık olduğu zaman bunu Ermeniden bilirlerdi(sebebini yazacağım).
Bk.Hammer,"Geschichte des Osman" Raiches Vlll. s.110

Dr. Alfred Körte "Anadolu'daki Ermeniler" araştırmasından 1896;
"Bir Yunanlı iki Yahudiyi, bir Ermeni de iki Yunanlıyı kandırır." 
Onlar (Ermeniler), İngiltere'yi bile, kendi işlerine geliyorsa karanlığa sürükleyebilirler.
Bunlar durduk yere yazılıp söylenmiş olabilir mi?

Osmanlı da bir Alman tanınmış müteahhidin tecrübesi; "Türkle bir iş yaparsam, her hangi bir yazılı mukavele yapmam; çünkü onun söz vermesi yeter. Yunan veya Şarklı başka biriyle mukavele yapmam gerekir ve faydalıdır.Fakat Ermenilerle, yazılı herhangi bir şey yapmam, çünkü onlar çünkü onların entrikalarından ve yalancılıklarından dolayı yazılı mukavele bir işe yaramaz. İster İstanbul da hamal veya hizmetçi, ister Anadolu da bir bakkal veya han sahibi olsun, normal bir Ermeni'nin tek hedefi para kazanmaktır, diğer bütün hedefler para kazanmaktan sonra gelir.

Ermeni parayı çok sevdiğinden ölçülü yaşar, zevk alacağı şeylerden uzak durur. Paradan dolayı genç bir Ermeni, genç karısının Van'da veya Bitlis'te kalmasına ve hatta kendinden habersiz karısının bir başkasından gayri meşru çocuk doğurmasına göz yumar. 

Para için hiç düşünmeden yalan söyler ve dolandırır. Aleni olarak hırsızlık yapmayı, korkaklığı sebebiyle beceremez, fakat her türlü dolandırıcılığı, spor olarak kabul eder. Bu her şeyden kazanma hırsı, Ermeniler'e oldukça geniş bir idrak meselesi, mukavemek ve kendini gizleme gizleme kabiliyeti sağlamıstır. 

Bu melekeler ona her yerde zenginliklerini devam ettirmesini sağlamıştır ve ayrıca Ermeniler'in birbirini desteklemesine ve gayelerine ulaşmalarına yardım eder.

Aksiliklerin bazen üst üstte geldiği gibi Ermeniler'de nerede olursa olsun beraberdirler. Mesela büyük bir apartmanda Ermeni hizmetçilerin  yanı sıra Yunanlılar'ı ve ve Hırvatlar'ı çalıştırmak mümkün değildir. Ermeni hizmetçi, entrikaya yatkınlığından dolayı, Yunan, Bulgar ve Hırvat hizmetcileri takip eder, daha sonra efendisine ihbar eder ve sonunda onların yerine başka bir Ermeni'yi yerleştirir.

Fakat burada Ermeni ifadesine sınırlama getirmek gerekir: Ermeni bir diğer Ermeni'ye ancak kendi mezhebinden olduğu sürece yardım eder. Ortadoks, Roma-Katolik ve Protestan Ermeniler birbirinden aşırı derecede nefret ederler.

Mesela Ankara'daki Roma Katoliği bir Ermeni'ye vilayeti sorulduğunda; "ben katoliğim" diye cevap verir. 
Dini fikir ayrılıkları, Ermeniler'deki milliyet duygusunu tamamen ortadan kaldırmıstır, fakat bu mezheplerin hiç birinin Ermeni'nin ahlak anlayışına tesiri yoktur.

Roma-Katolik veya Protestan bir Ermeni'den, Ortadoks bir Ermeni'nin hiç bir farkı yoktur. Türk köylüsü ve vatandaşı, bu düşmana karşı oldukça savunmasızdır, çünkü Ermeni'yi güçlü yapan doymak bilmeyen kazanma hırsı Türkler'de hiç yoktur.

Anadolu köylüsü, her zaman söylendiği gibi çok tembel değildir, o tarlasını tıpkı ataları gibi işlemekte, fakat kendini yıpratarak mal biriktirme düşüncesi aklına hiç gelmemektedir. Ölçülü işiyle hayatını kazanır, kahvesinin ve nargilesinin keyfini çıkartmak ister.

Bu hayat tarzı onun gelenekçi gücünü sağlarken, aynı zamanda ekonomik güçsüzlüğünde sebebidir.

Her iki ülke insanlarının zıtlıklarını önce Türk, daha sonra Ermeni hanına giden biri en açık şekilde görür...

Türk hanında sakin ve ağırbaşlı bir şekilde karşılanırsınız; çıplak odalar, dini inanclar bakımından dokunulması yasak olan örümceklere varıncaya kadar temizlenmiştir. Oda sert fakat olan örtü ve yastıklardan ibarettir. Hayvanlara neredeyse insanlardan daha iyi bakılır; 

At, teri soğumadan ahıra götürülmez ve belli bir ölçünün dışında ona arpa verilmez. Avrupalı seyyah, Türk adetlerine ters düşen bir şey isterse pek anlayış bulamaz ve bu durumda han sahibinin mırıldandığını hisseder.
Han sahibi şu esastan hareket eder;
"Yabancı memlekete seyahat eden birinin, oranın adetlerine uyması gerekir." Hayvanın bakımı ve oda fiyatı için önceden pazarlık gerekmez, çünkü bu sabahın erken saatinde sükunetle halledilir. Bir Türk hanının temel özelliği; belki biraz rahat olmayışı, fakat itinalı oluşudur.

Bu durum,sayıları maalesef fazla olan Ermeni hanlarında tamamen değişiktir.Burada iki genç, atı almak için hemen hana gelen misafire doğru koşarlar.Fakat at sahibinin bunların atı kapıya bağlamalarını değil de, dolaştırdıklarını düşünmesi onun hüsni niyetinin bir ifadesidir...

Han sahibi onu, gülümsermiş gibi sırıtarak ve her şeyin-"Çelebiyi" memnun etmek için emrine amade olduğunu belirterek yırtık bir halı, siyah ve kırık bir ayna ve kötü bir krolomitograftan ibaret Avrupai bir görüntü vermek istediği odasına götürür...

Bitip tükenmek bilmeyen iltifat ve telkinlere karşı insan kendini zor savunur.Temizliği tartışma götüren bir sürü yorgan içinde günün yorgunluğu çıkarılmak istense bile, gece dolaşan böceklerden, müslüman hanını kıyaslarsanız daha çok rahatsız olursunuz.

Seyyah veyâ yâveri yeterince dikkatli olmazlarsa
Ata kararlaştırılan miktarın yarısı kadar arpa verilir, veya önce yem verilir, On beş dakika sonra yemin fazlası geri alınır. O zaman da, ağır yem fiyatında hana gelir gelmez anlaşma yapmayan ve han sahibinin bütün tekliflerini kabul eden zavallı seyyahın hesabı ertesi sabah ölçüsüz derecede artar ve hesap büyük bir İsviçre otelinden aşağı kalmaz. Ermeni hanından kazıklanmadan çıkılmaz ustelik bunu yüzünüze gülerken yaparlar.

Anadolu da bir çok köylerde bulunan Ermeni bakkalları ise çok daha tehlikelidir.
Türk köylüsü ne kadar mütevazi yaşasa da, bazı şeylere ihtiyacı vardır, mesela kahve, tütün veya bâzen de şeker.Bardak,fincan,fırça vb.bulabildiği bu bakkallardan, köylü bunları da satın alabilir.

Peşin para Anadolu köylüsünde nadir olarak bulunur, bunun için köylü ürettiği mahsûlü veya borç karşılığında istediğini alabilir. Fakat bu, Ermeniler'e ekonomik bağımlılığa düşmesine sebebiyet verir. Ermeni, köylülün mahsülünü işine geldiği gibi düşük bir fiyattan alır, köylüye krediyi ancak belirli şartlarla, meselâ tiftik keçisinin yününü ve afyonunu kendine çok düşük fiyatla sattığı zaman verir. Böylelikle köylünün eli kolu bağlanmıştır; köylü fakir, Ermeni bakkal ise zengin olur."sülük" köylüyü emdikten sonra şehre gider ve köydeki yerini köydeki yerini diğer bir Ermeni vatandaşı alır. Nüfusu 10.000'in üzerinde olan Ankara, Sivrihisar, Eskişehir, Kütahya, Afyonkarahisar gibi büyük şehirlerdeki ticaret, Ermenilerin elindedir; tabîî ki yönetim de.

Çünkü büyük ve küçük hırsızlıklar sözü, Türkiye'de daha çok söylenmektedir.
Türkler'i sömürmeleri neticesinde,haklarındaki şikayetler ayyuka çıkan Ermeniler'in baskısı hükümet tedbirleri neticesinde, meselâ köylerde ev ticaretinin yasaklanması gibi kısmen azaldı.

Yukarıdan Ermeniler'e sert bir hava esmesi Ermeniler'in durumunu bozdu.
Anadolu'ya,  Bulgaristan, Rumeli ve Dobruca'dan gelen muhacirlerin Ermenilerin ekonomik bağımlılığına girmemesi büyük bir mutluluk olurdu; bunun gercekleşmesi için şartlar pek de namüsait değildi...

Eskiden büyük bir Türk köyü olan İnönü'de yaşlı bir köylünün Ermeni"lerin tehlikeli olduğunu, bana söylediği ifade doğrulamaktadır: "Burada hepimiz Türküz. Köyde hiç bir Ermeni"nin, Yunanlı"nın olmaması bizim için büyük bir mutluluktur."

Bu ifadelerle ben tabîî ki Bitlis'teki vâkıaları savunmak istemiyorum. Fakat müslümanların oldukça sinirlenmesine ve öfkelenmesine sebebiyet veren olayları, zamanında Ermeniler'in yaptığı düşüncesine de sahibim.

Ermeniler'in oldukça avantajlı, sosyal durumlarını, Körte gibi Ermeniliği iyi tanıyan araştırıcılar da tespit ediyorlardı.
Alman Konsolos Bay V. Saurna Jelstsch(yukarıda bahsedildiği gibi) Ermeniler'in durumunun umumiyetle oldukça iyi olduğunu ve Ermenilerin bitmek tükenmek 




Alıntı: Bahtiyar Aydın-Eski Çağ Tarihi Uzmanı-Yazar



📖 Hilafet ve Emperyalizm - Milli Mücadele'ye Karşı

 


Alıntı: Cengiz Özakıncı
Hilafet ve Emperyalizm - Milli Mücadele'ye Karşı
 

🇦🇿Azerbaycan’ın Haçmaz ilçesine bağlı Ebilyatak köyü ortaokulunda Göktürk alfabesi öğretiliyor...



 

📖 🇮🇹İtalyan 🇹🇷Türkoloji profesörü Anna Masala, “Türkiye’ye Aşk Mektuplarım” adlı kitabında 🇹🇷Türkler için neler diyor?

İtalyan Türkoloji profesörü Anna Masala, “Türkiye’ye Aşk Mektuplarım” adlı kitabında şöyle diyor:

“Siz Türklere kompliman olsun diye söylemiyorum ama, çocuklarınızın hepsi güzeldir. Sadece güzel değil, aynı zamanda terbiyeli ve usludurlar. Gözlerinde Türk soyunun güzelliği ve gururu parlar. Gençken Türk çocukları beni sokaklarda ‘abla’ diye çağırırdı. Sonra ‘teyze’ oldum. Ancak birkaç sene önce bir delikanlı bana ‘nine’ deyince çok kırıldım. Çok Türk çocuğu tanıdım ve onlarla ilgili pek çok anım vardır.”

Masala, bir gözlemini de şöyle aktarır:

“Bir gün Ankara’da, Yenişehir sokaklarında oynayan bir çocuk grubu gördüm. O sırada bir askeri kamyon geçti. Çocuklar oyunu bırakıp dikkatle asker selamı verdi; askerler de büyük bir ciddiyetle onlara cevap verdi.”

Yanında bulunan babası bu durumu şöyle değerlendirmiştir:

“Türk milleti budur işte; bu sebeple Türkiye’nin ebedî olduğuna inanıyorum.”

Masala ayrıca şunları ekler:

“Ben bir Türkolog olarak yer kürenin pek çok coğrafyasına gittim. Diyebilirim ki, pek çok ulusun medeniyetinde bir Türk harcı, bir Türk esintisi bulmak mümkündür.”


Alıntı: erolgoka @erolgoka

 

📰 🇹🇷Milli iktisat İttihatçılarla başladı - 🗣️Doç. Dr. Hilal Ortaç



Milli iktisat İttihatçılarla başladı

Ege Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hilal Ortaç, sempozyumun son oturumunda “Türk Devrimi’nin Kökleri: Yeni Osmanlılar ve İttihat Terakki” başlıklı bir sunum yaptı.

Ortaç, Türk Devrimi’ndeki halkçı ve devletçi anlayışları şöyle anlattı:

“Tanzimat döneminde yapılan reformlar, Osmanlı’yı Batılılaştırma adı altında aslında Batı’nın Osmanlı yönetimini etkisi altına alma politikasıydı. Jöntürk hareketi bu dönemde ortaya çıktı. Bu hareketin sonucu olarak Yeni Osmanlılar ve İttihat ve Terakki teşkilatlarını kurduklarını görüyoruz. Osmanlı’nın son döneminde ortaya çıkan bu vatansever hareket, Osmanlıcılık, İslamcılık ve son olarak Türkçülük akımlarından etkilenmişti.

“Bu hareket aynı zamanda halk gücüne de dayanıyordu. Halkın içinden çıkan gençler bu fikirleri yayıyorlardı. Yeni Osmanlılar Cemiyeti ve İttihat ve Terakki Cemiyetleri böyle destekle kuruldu. Bu yönüyle, aşağıdan yukarıya bir hareketti.

“Jöntürklerin mücadelesiyle ilan edilen 1908 Hürriyet Devrimi’nin ardından açılan Meclisi Mebusan’ın yapısına baktığımızda halk temsilinin yüksek olduğunu görüyoruz. Anadolu’da Tanzimat’tan itibaren yerel meclisler kuruluyor. Halk, bu meclislerde temsil ediliyor. Buralarda kendilerini ifade ediyorlar, müzakere etmeye başlıyorlar, düşüncelerini anlatıyorlardı. Osmanlı Meclisi Mebusanı da halk temsiliyetini iyi yansıtıyordu.

‘DÜŞMANIN TÜCCARINA İMTİYAZ OLMAZ’

Osmanlı döneminde ekonomi, büyük oranda gayrimüslimlerin elindeydi. Özellikle sermayenin millileştirilmesi hareketi, kooperatifleşme gibi adımlarla ekonominin yönü değiştirildi. Yalnız Osmanlı’daki gayrimüslim sermayesi değil Avrupa’dan gelen komprador burjuvazi sermayesi etkindi. İttihat ve Terakki’nin milli iktisat politikalarıyla ekonomi onların elinden alındı. İzmir İktisat Kongresi’nde alınan kararlara baktığımızda İttihat ve Terakki dönemindeki adımların devamı olduğunu görürüz. Kapitülasyonların İttihatçılar tarafından kaldırılması da attığı en önemli adımdı. Çünkü Birinci Dünya Savaşı’nda savaştığın devletlerin tüccarlarına imtiyaz tanımak mümkün değildi. Dolayısıyla kapitülasyonlar tek taraflı kaldırıldı. Bu Cumhuriyet döneminde de devam etti. Çünkü bütün üretim yabancıların elindeydi. Devletçilik anlayışı içerisinde onlara el konulmasıydı.”

Kayanak/Alıntı: https://www.aydinlik.com.tr/haber/ilber-hocadan-dolu-dolu-turkce-dersi-560779



20251223

📰 🇹🇷 🗣️Tarihçi Prof. Dr. İlber Hoca’dan dolu dolu Türkçe dersi

🎞️🗣️Prof. Dr. İlber Ortaylı Türk Devrimi Sempozyumu'nda konuştu: "Türkiye batmaz ama dilini unutursa..." 

 

İlber Hoca’dan dolu dolu Türkçe dersi

Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, İstanbul Beşiktaş’ta düzenlenen ‘Cumhuriyet’in Yeni Yüzyılında Türk Devrimi Sempozyumu’nda önemli mesajlar verdi.

22 Aralık 2025

İlber Hoca’dan dolu dolu Türkçe dersi

Editor

HABER MERKEZİ

Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, konuşma dilinde Türkçeye ciddi zarar verildiğine dikkat çekerek, ‘Tiki kızlar Türkçedeki sekiz sesli harfi kullanmıyor. Dile sadık olmalısınız. Olmazsanız dışarıdaki kızlar gibi tiki Türkçesinin getirdiği bozuklukla devam edersiniz.” ifadelerini kullandı.

Ortaylı, önceki gün Beşiktaş Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde Türkiye Gençlik Birliği (TGB), İstanbul, Marmara ve Boğaziçi üniversitelerinin Atatürkçü Düşünce Kulüpleri, Bilim ve Ütopya ile Teori dergilerinin birlikte düzenlediği “Cumhuriyet’in Yeni Yüzyılında Türk Devrimi Sempozyumu”nda Dil Devrimi’nin önemiyle ilgili konuşma yaptı.

Türk dili konusunda ilk çalışmaların Sultan Abdülmecid döneminde başladığını belirten Ortaylı, Transkafkasya’dan gelen dilbilimcilerin katkısından bahsetti.

Ortaylı, Türkçe için en uygun alfabenin Latin Alfabesi olduğunu, Tanzimat döneminin başlarında konuşulduğunu söyledi.

Ortaylı şunları kaydetti:

İKİ ÖNEMLİ DEVRİM

“Türk Devrimi’nin iki önemli sonucu Hukuk ve Dil Devrimi’dir. Dil konusunda ilk çalışmalar Tanzimat döneminde yapıldı. O dönemde Çarlık Rusya’sının Transkafkasya bölgesinden gelen üst düzey isimler var. Tiflis Tercüme Bürosu’ndan üst düzey bir heyet İstanbul’a geliyor ve akademinin kuruluşu komisyonuna katılıyor. ‘Türk dilini yazmak için Latin harflerinden başka çare yoktur.’ diyor. Hiç kimse de ‘Sen sapık mısın?’ demiyor. Tam tersine Mecidiye Nişanı’yla memleketine döndü. Bu büyük bir ödüldür.

“1926’da Bakü’de Türkoloji Kongresi topladı. Buna bütün dünyadan insanlar gitti. Türkiye’den de Fuat Köprülü katıldı. Türkiye 1926’dan sonra Dil Devrimi’yle çalkalanmaya başladı. 1960’ların sonunda İtalyan meslektaşlarım bana ‘Türkçe bir arkeoloji dilidir.’ dediler. Bu çok önemli. ‘Türkçe yazılanları okumak zorundayız.’ dediler. Hakikaten de İtalyanlar şakır şakır Türkçe okuyorlardı. Yabancılar kazı yapsa bile. Türkçe artık bir arkeoloji dili oldu. Eğer zamanlara ve zeminlere hakim olamazsan dünya seni yöneltir. Nitekim 1926 Türkoloji Kongresi’nden sonra 1928 Harf Devrimi geldi.

‘ÖNDE GELEN FİLOLOGLAR GELDİ’

“Paşa dedi ki, ‘Bu üç ay içinde yapılır.’ İsmet Paşa, malum ihtiyatlı, ‘Yapamayız.’ dedi, Mustafa Kemal de ‘Yaparsın.’ dedi. Böylece Dil Devrimi oldu. Bu bir devirimdir. Bu devrimin arkası nasıl geldi? Dil Devrimi’nde son derece üstat insanlar toplandı. O dönem büyük filologlar çalıştı. Rusya’da, Almanya’da okumuş isimler geldi. Sadri Maksudi, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan gibi bilim insanları çalıştı. Dil çalışması böyle yapılır. Bugün maalesef bu yok.

“Ardından Dil Cemiyeti kuruldu. Anadolu’da köylere, kasabalara gittiler. Taramalar yapıldı, kelimeler toplandı. El kitapları hazırladılar. Bunlar çok değerli çalışmalardı. Bunların fevkalade dil bilgileri vardı.

ATATÜRK DÖNEMİNDEKİ DİL ÇALIŞMALARI

“Macaristan’ın, Almanların, Rusya’nın ilgisini çekti bu. Türkiye’ye girişmeye başladılar. Yeni metotlar gelişti. Atatürk dönemindeki bu dil çalışmaları bir daha olmadı. Bu çok kötü.

“Sulhün ve dostluğun olmadığı yerde ilim de olmuyor. Buraya Ruslar geliyor, okuyor, tetkik ediyordu. Bizimkiler de oraya gidiyordu. Dostluk bozulunca bunun da arkası kesildi. Bu da çok kötü. Türkoloji uykuya girdi.

“Bir ismi anmak istiyorum, rahmetli Oktay Sinanoğlu. Zeki bir adamdı. Adam ‘Yapıyon, ediyon.’ diye konuşuyordu. Türkçesi Amerikanlaşmasın diye Anadolu’yu bulmuş, icat etmiş. Adam Türkçenin bozulmasını, yeni bir şivenin gelmesini emperyalist bir program olarak sunuyor. ‘Bizim hoca çok kaçırdı galiba.’ derdim. Aslında biz kaçırmışız. Daha doğrusu bizi uyuyoruz. Onun için hep özür dilerim ondan.

‘8 SESLİ HARF KULLANILMIYOR’

“Onun iddiası, bu işin bozulduğu noktasındadır, doğrudur. İngiltere’yle Amerika arasında aksan kavgası vardır. İngilizce konuşmak istiyorsanız İngilizleri tutacaksınız. Çünkü dilin sahibi onlar.

“Bugün bizde de halk sokakta Türkçeyi kötü telaffuz eden kızlarımıza ‘tiki kızlar’ diyor. Bence de iyi yapıyor. Çünkü tiki kızlar bir şeye dikkat etmiyor. Türkçe sekiz tane sesli harften oluşur. Bunu kullanmak zorundasınız. Kullanmazsanız olmaz. O sekiz sesli harf, şu veya bu şekilde telaffuz edilir. Bazı Çağatayca telaffuzlarda kalın kullanılır ama vardır.

İTALYANLARIN LEYLA GENCER ÖVGÜSÜ

“Buhara’ya giderseniz oradaki türbelerin başındaki insanların Osmanlıca konuştuğunu duyarsınız. Onlar bizden duymuş, Osmanlıca konuşuyorlar. Dilimizin içinde Farsça var. Evet çünkü şairlerimizde var. Nizami Gencevi, Farsça yazıyor, Türkçe yazmıyor. Türk olduğunu söylüyor ama Türkçe yazmamış. Sonra Türkçe yazılmaya başlandı. Haydar Baba çıktı ortaya. Fuzuli gibi bir büyük üstat hiç yok. Türk edebiyatı bu. Şah İsmail’in eserlerini almaya gittiğimizde Hatayi diye yazıyorlar. Bu çok ayıp. Böyle tarih yazılmaz.

“İtalya, Leyla Gencer’i hep anıyor ve seviyor. Niye biliyor musunuz? Çok güzel ve temiz bir telaffuzu olduğunu söylüyorlar. Yani ‘Türkçeyi o kadar güzel telaffuz ediyor ki İtalyancası da aynı güzellik oldu.’ diyorlar.

“Bize Allah vergisi, Türkçe prodental bir dil. Yani ön dişleri ve dudağın arkasıyla konuşuyor. Dolayısıyla bu sekiz harfi telaffuz eden bir milletin dünyada hiçbir lisanı yanlış telaffuz etmesi mümkün değil. Eğer buna sadık olmazsanız dışarıdaki kızlar gibi tiki Türkçesinin getirdiği bozuklukla devam edersin.

‘RTÜK YANLIŞ TÜRKÇEYE CEZA VERMELİ’

“Biraz siyaset yapacağım. Bugün Türkçe RTÜK’ün elindedir. Kızan, küsen olabilir. RTÜK’ün her şeyden evvel televizyonlarda kullanılan Türkçeyi kontrol etmesi. Türkçeyi istismar ve yanlışlık kullanana ağır cezalar vermesi gerek. Yani Türkçe konuşmayı bilmeyen spikerlerin, sunucuların televizyonlarda bulunmaması gerekiyor. Benim çocuklarım böyle insanlardan Türkçe öğrenemez. RTÜK bu görevini yapmıyor. Bunu yapmak lazım, yapsa çok da destek alır. Böyle sessiz sakin kalamazsınız.

‘DİLİNİ UNUTURSAN TÜRKİYE GİDER’

“Aslında bu siyaset falan da değil. Bunun sağı, solu yok. Türkçe hepimiz, onu korumalıyız. Böyle bir zengin kültürel birikimin içinde insanın Türkçeyi başka bir noktaya getirmesi lazım.

“Dolayısıyla ben mevcut metinlerin yeniden elden gözden geçirilmesini, okutulmasını ve Türk tarih ve edebiyatına yönlendirecek akademimizin de bu doğrultuda çalışıp insanların elinden birtakım şeyleri böyle alıp yola koyması gerektiğini düşünüyorum. Yoksa Türkçemizi kaybederiz. Oktay Sinanoğlu bu dehşeti anlamış. Türkçeyi kaybettikten sonra da beş para etmeyiz. Dilini unutursan iş değişir. O zaman Türkiye de gider. 

AMERİKAN TÜRKOLOJİSİ TÜRKÇEYİ BÖLDÜ

“Bizim kuşak, ‘Sovyetler Türk dilini parçalıyor, Ruslar ayrı ayrı diller gibi sunuyor.’ dedi. Böyle bir iddia açık görünmüyor. Bu daha çok yerli aydın ve grupların ısrarıyla ortaya çıktı. Halbuki bu tip bir parçalama asıl bugün Amerikan Türkolojisinde yapılıyor. Onların bölümlemeleri çok daha saçma, çok daha reklama yönelik.”


🎞️🇯🇴Ürdün 🇹🇷Türkmenlerini neden Çingene olarak lanse etmeye çalışıyorlar?

 


 

🎞️ Kuzey Makedonya'nın Gostivar kentinde 🇹🇷Türkçe Eğitim Bayramı kapsamında 'Gostivar' tabelasına Türk bayrağı

 


 

20251222

🇹🇷🏅Beyaz şeritli istiklal madalyası

''Milli Mücadele'de emperyalist işgale karşı yaşamın her alanında olduğu gibi siyasi, ideolojik, diplomatik ve psikolojik harekat alanlarında da yoğun bir mücadele verilmiş; bu alanlarda mücadele eden millicilerimiz beyaz şeritli istiklal madalyasıyla onurlandırılmışlardır.''

📖 KANLI NOEL - 21 Aralık 1963



KANLI NOEL 
UNUTMAYALIM,UNUTTURMAYALIM 

21 Aralık 1963'te terör örgütü EOKA militanlarının Kıbrıs Türklerine karşı gerçekleştirdiği katliamda 364 kişi şehit düştü, 103 Türk köyü boşaltıldı. Fazıl Küçük, Rauf Denktaş ve tüm şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi minnetle anıyorum.

Arkeoloji ve TÜRK Tarihi.    @ArkeolojiveTurk



📲🎄Nardugan (yenigün) ateşi








20251221

🎞️ Bir zamanlar 🇧🇬Bulgaristan 🇹🇷Türkleri. ;'Ben bir Türk’üm, dilim Türkçe'


 

🎞️ Borçalı Karapapak Türk Cumhuriyeti.

 


 YORUM:

Bu arada bugün öğrendim . Borçalı kıpçak Türkçesinden gelen bir isimmiş . Ve kıpçak lehçesinden “ kurtlar vadisi” demekmiş . Türk oymaklarının pek çok totemi var ama belli ki Kurt ortak bir totem .