üretim ekonomisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
üretim ekonomisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20200309

Sümerbank bir yerli üretim ekonomisi kurumuydu...

SÜMERBANK

1932 yılının devlet bütçesi 8.007.852.-TL iken, aynı yıl yalnızca Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne kalan dış borçlar için 146.210.355.-TL ödenmişti.
1923 yılında devleti yeniden kurma çabaları arasında, ön planda ele alınan işlerden biri de ekonomik kalkınma sorunu

Kapheros @sigaramcamel
 

20191101

🗣💬'Türkiye, Avrasya’nın hayati bir parçasıdır!'

Türkiye, Avrasya’nın hayati bir parçasıdır! 
Aydınlık Gazetesi

Columbia Üniversitesi Sürdürülebilir Kalkınma Merkezi Direktörü Prof.Dr. Jeffrey D. Sachs: ''Avrasya, insanlığın yüzde 70’inden fazlasını oluşturuyor. Avrasya, küresel ekonominin yüzde 80’ine hitap ediyor.''

Columbia Üniversitesi Sürdürülebilir Kalkınma Merkezi Direktörü Prof.Dr. Jeffrey D. Sachs, Avrasya’nın, insanlığın yüzde 70’inden fazlasını oluşturduğunu belirterek, “Avrasya, küresel ekonominin yüzde 80’ine hitap diyor. Dünyadaki çevresel zorlukların bir kısmıyla hepimiz karşılaşıyoruz. Buradaki gelecek, Avrupa, Asya ve Türkiye’nin nasıl davranacağına bağlı. Türkiye, Avrasya’nın hayati bir parçasıdır.” dedi.

Sürdürülebilir kalkınma alanında dünyanın en önemli araştırmacılarından biri olan Prof.Dr. Jeffrey D. Sachs, “Sürdürülebilir Kalkınma Çağı” isimli kitabının Yeditepe Üniversitesi Yayınevi tarafından Türkçeye kazandırılması dolayısıyla, üniversitede “Sürdürülebilir Kalkınmanın Geleceği” konulu bir konferans verdi.

Konferansın açılışında konuşan Columbia Üniversitesi Sürdürülebilir Kalkınma Merkezi Direktörü Jeffrey D. Sachs, konuşmasına İstanbul’un dünyanın eşsiz güzellikteki şehirlerinden ve tarihin en güzel lokasyonlarından biri olduğuna dikkati çekerek, bu şehirde yaşamanın öğrencilere liderlik ve yaratıcı bir şeyler yapabilme fırsatı verdiğini belirtti.

Sachs, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin birlikte gerçekleştirilebilmesi için Avrasya bölgesinden daha hayati derecede başka bir bölge olmadığına işaret ederek, şunları kaydetti:

“Türkiye, bugün tam Avrasya’nın merkezinde. Bugün Avrasya’nın tam kalbindeyiz. Avrasya, insanlığın yüzde 70’inden fazlasını oluşturuyor. Avrasya, küresel ekonominin yüzde 80’ine hitabe diyor. Dünyadaki çevresel zorlukların bir kısmıyla hepimiz karşılaşıyoruz. Buradaki gelecek, Avrupa, Asya ve Türkiye’nin nasıl davranacağına bağlı. Türkiye, Avrasya’nın hayati bir parçasıdır. Bu bağlamda, bu ülkelerin, bölgelerin karşılaşılan zorluklara nasıl karşılık verdiğiyle bağlıdır.”

Sürdürülebilir bir geleceğe dair yapılması gereken değişiklikleri gerçekleştirebilmek için önümüzde çok kısa bir zaman dilimi olduğunu vurgulayan Sachs, “Hükümetler çok yavaş hareket diyorlar. Sorunların aciliyetinden dolayı çok hızlı hareket etmek zorundayız.” diye konuştu.

- “Yönetişim biçimlerimizi yeniden inşa etmemiz gerekiyor”

Jeffrey Sachs, yaşanılan, karşımıza çıkan problemlerin ulusal ölçekten küresel ölçeğe gelen birtakım reaksiyonlar gerektirdiğini kaydederek, “Bu sorunların çözümü iş birliği gerektiriyor. Öncelikle, komşularımızla bölgesel anlamda, en ulusal seviyede bu iş birliğine ihtiyaç duyuyoruz. Bizler iş birliği içerisinde yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Bu yaparken de yönetişim biçimlerimizi yeniden inşa etmemiz gerekiyor.” açıklamasını yaptı.

Sürdürülebilir bir kalkınma için yeni bir yola ihtiyaç olduğunu kaydeden Jeffrey Sachs, “Yerelden küresele tüm seviyelerde iş birliği yapmamız lazım. Ülkeler iş birliği yapmalı. Bölgeler iş birliği yapmalı. Ekonomimizin ve hükümetlerimizin işleyişlerini değiştirmemiz lazım. Küresel bir anlayış geliştirmeliyiz. Paris İklim Anlaşması ve Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri referans noktalarımız olmalı.” değerlendirmesinde bulundu.

Yeditepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Canan Aykut Bingöl ise üniversitenin sürdürülebilirlik ve çevre bilinci konusunda uluslararası bir platform olan ve dünyanın en yeşil üniversitelerini belirleyen Green Metric’in (Yeşil Ölçüm), 2017 ve 2018 değerlendirmelerinde birinci sırada yer aldığını hatırlattı.

Yeditepe Üniversitesi’nin, Birleşmiş Milletler’in yapılandırdığı Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri konusunda toplumun her kesimi ile iş birliği içinde çalıştığını anımsatan Bingöl, “Yeditepe Üniversitesi Sürdürülebilirlik Çalışma Grubu, yoksulluktan iklim değişikliğine, toplumsal cinsiyet eşitliğinden çevreye kadar 17 maddeden oluşan Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri hakkında topluma liderlik yapma hedefiyle faaliyet göstermektedir.” şeklinde konuştu.

- “Sorumluluk almalıyız diyerek değişimi başlattık”

Program, Purpose – Sustainable Ideas Başkanı Dilek Bil moderatörlüğünde gerçekleşen panel ile devam etti.

Panelde konuşan Unilever Türkiye, Orta Asya ve İran Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Seçkin, Unilever’de 10 yıldır bir değişim yaşandığını ifade ederek, “Şirket olarak uzun vadeli iş yapacaksak sorumluluk almalıyız diyerek değişimi başlattık.” yorumunu yaptı.

Karbonsuzlaşma, işyerindeki eşitsizliklere odaklandıklarını kaydeden Seçkin, “Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri doğrultusunda 8 yıl önce çalışmaya başladık. Sadece hissedarlarımızı memnun etmek yetmez. Bizim 6 paydaşımızı da memnun etmemiz gerekir. Yurttaş, müşteri, tedarikçi, çalışan, toplum ve gezegen.” ifadelerini kullandı.

Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) Türkiye Genel Müdürü Aslı Pasinli de tekstil sektörünün çevre üzerindeki olumsuz etkilerinin asgari düzeye indirilmesi ve su kaynaklarının korunmasına odaklandıklarını kaydetti.

Pasinli, 6,5 milyon avro yatırımla 1,5 milyon metreküp su tasarrufu sağladıklarını hatırlatarak “Üreticiler, daha az su ve kimyasal kullanıp tasarruf ettiler. Güney Ege Kalkınma Ajansı şirketlere fizibilite raporu desteği sağladı. Bu projeyi diğer havzalara da yaygınlaştırmayı düşünüyoruz.” değerlendirmesini yaptı.



20190830

🎞 Çam fıstığının fiyatı altınla yarışıyor



Bergama'da 10 yıl öncesine kadar yıllık bin 500 - 2 bin ton civarında üretilen çam fıstığında verim 150 tona kadar geriledi. Bu durum fiyatları da yükseltti. Büyük bölümü ihraç edilen çam fıstığı, altın fiyatı ile yarışıyor.

20190730

✍️🇹🇷⚽️ Futbolda mecburi yön: Tasarruf ve Altyapı





Türk futbolunun devleri, transfer döneminin yarısı geride kalırken para harcama konusunda hiç olmadığı kadar hesaplı davranıyor. Kulüplerin artan borçları, 'tasarruf'u ve altyapıya yönelmeyi mecbur kılıyor.
SEMIH NIŞANCI

Futbolumuzda yıllardır dile getirilen ancak bir türlü uygulamaya konamayan mali istikrar hamleleri, başta "dört büyükler" olmak üzere tüm kulüplerimiz tarafından hayata geçirilmeye başlandı. Kulüpler henüz yolun başında olsa da, önce UEFA'nın "Finansal Fair Play" kuralları, sonrasında ise Türkiye Futbol Federasyonunun "Kulüp Lisans Talimatı" maddeleri Türk futbolunda yeni bir dönemin başlangıcını haber veriyor. Ödenemeyen borçlar dolayısıyla Bankalar Birliği ile de borç yapılandırmasına giden yönetimler için har vurup harman savurma dönemi kapanırken, geriye tasarruf yapıp altyapıya eğilmekten başka bir çare kalmıyor.

BORÇLAR DAĞ GİBİ

Dört büyükler arasındaki rekabet, uzun yıllar boyunca yönetimleri bol sıfırlı transfer harcamalarına yöneltti. Altyapılar çoğunlukla unutuldu ya da rekabetin kızıştırılan ortamında gençlere sabır gösterilmedi. Transfer çılgınlığı öyle bir noktaya vardı ki, Merih Demiral örneğinde olduğu gibi potansiyel sahibi Türk gençlerinin farkına dahi varılmadı. Transfer harcamaları git gide arttı ve kulüplerin sırtındaki borç yükü bir noktadan sonra katlanılamaz hale geldi. Bu durum elbette UEFA'nın da dikkatinden kaçmadı. UEFA denetimine takılan kulüplerimiz, Avrupa kupalarına katılabilmek için artık harcamalarında sattığı kadar almak ve defterlerine "eksi yazmamak" zorunda. Bunun yanı sıra TFF de aynı UEFA gibi ipleri eline almış vaziyette. Geçtiğimiz haftalarda yayımlanan lisans talimatnamesi ile kulüpler şeffaf bir mali yapıya kavuşmazsa puan silme ve hatta liglerden men edilme tehlikesi ile karşı karşıya kalabilirler.

YÖNETİCİLER DURUMU KABULLENDİ

Başta Beşiktaş Başkanı Fikret Orman olmak üzere dört büyük kulübün başkanı da transfer dönemlerinde harcanan milyonlarca liranın çıkmaz sokak olduğunu kabullendi ve son dönem demeçlerinde de başkanların bu farkındalığının arttığı görülüyor. Fikret Orman, durumun ciddiyetini, "Artık deniz bitti" şeklinde ortaya koyarken, Fenerbahçe Başkanı Ali Koç önceki günlerde yaptığı konuşmasında "Dışarıdan gazel okumak kolay, işin bir de gerçeği var" vurgusu ile transfer harcamalarında UEFA ve TFF kriterlerine uymak zorunda olduklarını hatırlattı. Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz ise transfer konusundaki bir demecinde Finansal Fair Play kurallarının altını çizmiş ve "Taraftarın bize emanet ettiği her kuruşu dikkatli harcamalıyız" demişti. Yeni Malatyaspor Başkanı Adil Gevrek, "Önlemimizi önceden almıştık, bugünden sonra da dikkatli olacağız" derken, Kayserispor Başkanı Erol Bedir ise kulübün ekonomisini düzeltebilmek için büyük fedakarlıklarla çalıştıklarını belirtmişti.

TRANSFER POLİTİKALARINDA DEĞİŞİKLİK

Futbol kulüplerimizin, ağırlaşan ekonomik koşullar altında transfer hamleleri konusunda da değişime gittikleri gözleniyor. Beşiktaş, bu sezon düşük maliyetli Tyler Boyd ve Douglas transferlerini yaparken "altyapı akademileri" ile yeni bir sayfa açmış durumda. Galatasaray UEFA'nın "sattığın kadar oyuncu al" kuralı doğrultusunda çok dikkatli hareket ediyor. Her ne kadar olası Falcao transferinin mali yükü ciddi boyutlarda olsa da bu transfer için "sponsor" arayışı mevcut ve kulübe getireceği maliyetin azaltılması hedefleniyor. Fenerbahçe, genç transferi Allahyar'dan çok şey bekliyor. Henüz 19 yaşındaki futbolcusu Eljif Elmas'tan 16 milyon avro bonservis geliri elde eden sarı-lacivertlilerde genç futbolculara eğilmenin önemi bir kez daha gündeme geldi.

TRABZONSPOR FARK YARATIYOR

Önceki yıllarda transfer dönemlerinde yaptığı "sil baştan" hamleleriyle başarı kovalayan ancak bunun sonucunda biriken borçlar nedeniyle çok sıkıntılı dönemler yaşayan Trabzonspor, bu süreçte üç yönetim değiştirdi ve sonunda çareyi ağırlıkla alt yapısına yönelmekte buldu. Başarılı teknik direktör Ünal Karaman'ın deyimiyle "Bugün Trabzonspor ilk 11'inde görev alabilecek 7 altyapı futbolcusu var" ve zaman içerisinde bu gençler Trabzonspor'a hatırı sayılır miktarda bonservis bedeli de kazandırabilir. Henüz 22 yaşındaki Yusuf Yazıcı için Ahmet Ağaoğlu yönetiminin 20 milyon avro bonservis istediği biliniyor. Trabzonspor altyapısının değerine sıkça değinen Başkan Ahmet Ağaoğlu, basın mensuplarına verdiği demeçte, "Yusuf gitse de yeni gençler yetişecek" dedi ve yeni kuşakların geldiğinin altını çizdi.

YÖNETİMLER NE YAPMALI?

Mevcut durumun sürdürülebilir olmadığını her kulüp başkanı sıkça dile getiriyor. Artık geçmişte olduğu gibi döviz üstünden yapılan "yedi basamaklı" futbolcu sözleşmelerinin rahatça karşılanabilmesi mümkün değil. Hele ki döviz kurunun el yaktığı günümüz Türkiye ekonomisinde bu tamamen imkansız, tasarrufa gitmek ise mecburi... Yöneticilere düşen en büyük görev, altyapıları gerçekten işler bir hale getirmek ve hatta makine düzenini hakim kılmak. Kulüp yöneticilerinin, sporcu yetiştirmenin ciddiye alınması gereken bir iş olduğunun farkına varması, bunun ilk şartı. Fiziksel gelişimde bilimsel yöntemlerin yanı sıra futbolcuların yeteneğini anlamlı kılacak zeka gelişimlerine de özen gösterilmesi acil ihtiyaç olarak ön plana çıkıyor...

Gelecek vaat eden bir Türk futbolcusunun bir süre sonra neden yeşil sahada değil de saha dışında "konuşmaya" başladığının, gelişimlerinin neden ve nasıl durduğunun ve bir süre sonra nasıl "serbest düşüş"e geçtiğinin çok iyi irdelenmesi gerekiyor... Türk futbol kamuoyu, amacı sadece daha fazla para kazanmak olan futbolcu profesyonelliğini(!) mahkum etmeli ve yetenek-zeka-ahlak bileşiminde yepyeni bir "sporcu modeli" ortaya çıkarmak zorunda olduğunu kavramalı. Elbette bunun yolu da yöneticilerin farkındalığından geçiyor. Mustafa Kemal Atatürk'ün mükemmel tahlili geçerliliğini asla yitirmeyecek: Sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısı Türk futbolunu çıkışa geçirebilecek en önemli parola.

FUTBOLCULAR NE YAPMALI?

Hiç şüphe yok ki, futbolun sacayaklarından en önemlisi futbolcular... Türk futbolunun özlenen yere gelebilmesi ve zirveye çıktığında da kalıcı olabilmesi için "futbolcu üretimi"nde istikrar sağlanması gerekiyor. Futbolculara düşen belirleyici görev ise gelişim süreçlerine çok dikkat etmeleri ve futbol dünyasının büyüsü ile "sarhoş" olmamaları... Futbolcuların, rol model olarak daha fazla parayı değil Turgay Şerenleri, Metin Oktayları, Baba Hakkıları, Şeref Görkeyleri, Can Bartuları, Dozer Cemilleri görmeleri ve giydikleri formanın renklerine tutkun biçimde her hareketlerini örnek almaya hazır milyonlarca insan olduğunun bilinci ile davranmaları gerekiyor...

Öte yandan, her nedense hep sözleşme vakti hatırlanan ve hatırlatılan "profesyonellik" kavramının, Türk futbolcusunun tüm spor hayatına yayılması ve "işini dört dörtlük yapmak" anlamıyla akıllarda yer etmesi futbolcuların en başta yerine getirmesi gereken sorumluluklarından biri olarak ön plana çıkıyor.

TARAFTARLAR NE YAPMALI?

Kuluplerin ödenemez hale gelen borçlarında esas hata yönetimlerin olsa da hangi renge gönül verdiği fark etmeksizin, taraftarların sabırlı olduğunu söylemek de bir hayli güç. Bir çılgınlık haline gelen rekabet ortamı ve sosyal medyadaki "düello" havası, Türk futbolseverlerini tamamen transfere ve başarıya odaklı bir hale getiriyor. Transfer dönemlerinde adeta bir "cinnet" baş gösteriyor ve yönetimlere dönük "ya transfer ya istifa" mesajları internet ortamının tek gündemi bile olabiliyor...

Sezon başladığında ise futbol izleyicisinin sabrı, 90 dakikadan fersah fersah daha hızlı geri sayıyor. Son yıllarda stadlarımızda artan protestoların artık doğrudan doğruya taraftarın kendi sporcusunu veya teknik direktörünü hedef almasıyla sonuçlandığını görebiliyoruz. Futbolculara ödenen paralar kadar, taraftardaki "galibiyet odaklı" yaklaşım da futbola zarar veriyor. Genç oyunculara sabır göstermek, kulüplerin öz kaynaklarına yönelmesinin sonuç vermesi için bir "gelişim süreci"nden geçileceğinin farkına varmak ve elbette bu sürecin de zikzaklı olabileceği gerçeğini de kabul etmek, "görev dağılımı"nda taraftara düşen en büyük pay.

OTORİTELER NE DİYOR?

Futbolumuzun çıkış yolu hakkında görüşlerine başvurduğumuz otoriteler, yol haritasına dair yorumlarını iletti. Fenerbahçe'de uzun yıllar forma giyen, futbolculuğunun ardından yaklaşık 5 yıl boyunca sarı-lacivertlilerin oyuncu araştırma departmanında da görev yapan efsane isim Kemalettin Şentürk, Türkiye'de sadece Trabzonspor'un altyapıya gerçekten önem verdiğini ancak diğer üç büyük kulübün altyapıya dair tüm sözlerinin kağıt üzerinde kalacağını düşündüğünü belirtti. Uzun yıllardan beri genç futbolcuların görmezden gelindiğini söyleyen Şentürk, "Bugün altyapıya gerçekten önem veren bir kulüp görebiliyor muyuz? Sadece Trabzonspor var diyebiliriz. Onun dışında, bana göre diğer kulüplerde değişen hiçbir şey olmayacak" dedi. Merih Demiral konusuna da değinen Şentürk, Merih'i biraz da menajerlerin ayarttığını ancak Merih gibi birçok potansiyelin Türkiye'de hak ettiği süreleri bulamadığını dile getirdi. Son olarak kendi futbolculuğu dönemi ile bugünün karşılaştırmasını yapan Şentürk, sözlerini, "Bizim zamanımızda çok kaliteli antrenörler vardı, bizi o kaliteli isimler yetiştirdi. Biz formamıza gönülden bağlıydık. Bugün ise herkes kendi adamını göreve getiriyor" şeklinde tamamladı.

Başarılı eski futbolcu ve gazetemizin spor yazarı Cenap Yener, UEFA kriterlerine uymak için tek yolun altyapıya önem vermek olduğunu ve dünyanın dört bir yanından oyuncu araştırması yapılması gerektiğini belirtti. Oyuncu taraması için oluşturulacak ekiplerde de "ahbap çavuş ilişkisi"ne son verilmesi gerektiğinin altını çizen Yener, işini bilen kişilerin görev alması gerektiğini söyledi. 21 Yaş Altı Futbol Ligi'nin kaldırılmasının hata olduğunu dile getiren Cenap Yener, "Gençlerimizin oynadığı liglere daha çok özen göstermeliyiz. Milli Takım Teknik Direktörlerine verilen paralarda kısıntıya gidilip, bu miktarlar altyapılara aktarılmalı. Bu paraların altyapılara aktarılma süreci de sıkı biçimde denetlenmeli" ifadelerini kullandı. Bugünün futbolcularına da değinen Yener, "Günümüz futbolunda amatör ruh tamamen bitti. Her şey para oldu. Profesyonellik kavramı da yanlış anlaşılıyor. Futbolcularımız, para kazanınca profesyonel olduklarını sanıyor. Halbuki, profesyonellik işini en iyi biçimde yapmak demektir. Bu bilinç de altyapılardan itibaren yerleştirilmelidir" şeklinde konuştu.

Yazarımız Cem Zeren, üretim vurgusu yaparak, "Türkiye'nin tüm sorunlarının tek çözümü var: 'Üretim'. Üretmeden başarılı olmamız imkansız. Kulüplerimizde bütçe ne kadar büyük olduysa borç o kadar büyük oldu. Kulüplerimiz ne kadar çok para bulduysa, o kadar fazla borçlandı. Çocukluğumuzdaki gibi takımların kadrolarını ezbere sayamaz olmuştuk, çünkü ligin yarısında 12 futbolcunun gidip 12 futbolcunun geldiği bir sistem vardı. Menajerler kazanıyordu, taraftarlar menajerliğe soyunuyordu. Transferin olmadığı yerde üretim olur. Karşıyaka, bunun en güzel örneği. Kafkaf, yıllardır transfer yasağı nedeniyle transfer yapamıyor. Bu sayede altyapısından oyuncular yetişmeye başladı. Menajerlere ya da yarım sezonluk futbolculara kaptırılacak paralar altyapıya harcanıyor. Türk futbolunun geleceğinin kurtuluşu altyapılardır. Altınordu'nun ortaya koyduğu felsefe de, futbolumuza örnek olmalıdır. Üretim odaklı düşünürsek dünyanın saydığı futbolcular yetiştiririz, tüketerek kazanacağımızı düşünürsek UEFA kapılarında 'olur' bekleriz" ifadelerini kullandı. Altyapılar konusunda da belirli zorunlulukların olmasını savunan Cem Zeren, 


  • "Altyapısı için yeterli tesisi olmayan kulüpler profesyonel liglere alınmamalı. Belli sayıda seyircisi olmayan ve tribün hasılatı elde edemeyen kulüpler profesyonel liglere alınmamalı. 
  • Seyircisiz maç profesyonel bir ürün değildir, bu maçın profesyonel liglerde yeri yoktur. 
  • Tüm profesyonel lig takımlarının kadrolarında altyapıdan yetiştirdiği futbolcu bulundurma zorunluluğu olmalı. Federasyon güçlü altyapıları finansal olarak desteklemeli. 
  • Altyapı fonu oluşturulmalı, aldığı her yabancı oyuncu için bu fona kulüpler ödeme yapmalı. Süper Lig dışındaki alt liglerde yabancı oyuncu yasaklanmalı. 
  • UEFA'nın yaptığı gibi kış ayı transferi sınırlandırılmalı. 
  • Yola harcanan para altyapıya harcanmalı, bu nedenle 2. lig ve 3. ligde bölgesel gruplama yapılmalı; federasyonun ulaşım için kulüplere ayırdığı bütçe altyapıdan yetiştirdiği oyuncuları oynatan kulüplere aktarılmalı. 'Alalım pahalıya satıp para kazanırız' kumardır, sadece birkaç ülkeden yayınlanan ligimizde büyük ölçüde de hayaldir. 
  • Üretmeden kazanmak olmaz. Ürettikçe zenginleşiriz" 
şeklinde konuştu.



  • Alıntı/ Kaynak: https://www.aydinlik.com.tr/tasarruf-ve-altyapi-a-s-spor-temmuz-2019

20190228

Liselilerden tüketim budalalığına karşı proje

Liselilerden tüketim budalalığına karşı proje

Aydınlık Gazetesi
TÜBİTAK’ın lise öğrencileri için düzenlediği araştırma projesi yarışmasına bu yıl 12 bölgeden 16 bin 669 proje başvurusu oldu. 50’nci yılındaki yarışmada Ege Bölgesi projeleri İzmir Fuarı’nda sergilendi.

HAYATİ ÖZCAN / NURCAN CANDAN
Aydın, Denizli, İzmir, Manisa, Uşak ve Muğla illerinden bin 114 proje bölgede derece almak için yarışıyor. Proje koordinatörü Prof. Dr. Gül Ünal Çoban, büyüme ve kalkınmanın ancak insan gücüyle, bilimsel düşünce ve çalışmalarla gerçekleşebileceğini söyledi. 8-12 nisan günlerinde bölge birincilerinin final yarışması yapılacak. Ege Bölgesinin liselileri ise Aydın Kadınları’ndan Raspberry Pi İle Görme Engelliler İçin Yardımcı Teknoloji Tasarımı’na, Ulusal Parmak İzi Toplu Taşıma Sistemi’nden Bulut Tabanlı Akıllı Kuyruk Sistemi’ne birbirinden ilginç projelerini sergilediler.
Dr. Güngör Anadolu Lisesinde okuyan Ateş Mercan ve İrem Tatlıdil, AVM kültürüne eleştirel bir bakış sunan Liseliler Alışverişte projesini anlattı. Proje liselilerin bilinçli tüketici olmasını hedefliyor. Bu amaçla, proje için liseli gençler İzmir’de 300 yaşıtına anket yaptı. 23 sorudan oluşan ankette 9’ncu sınıfların yüzde 13’ünün alışverişte markayı önemsediği, 11’nci sınıfların marka üzerinden alışveriş yaptıkları, 12’nci sınıfların ise yüzde 32’sinin alışverişte tercihinin marka olduğu ortaya çıktı. Ateş Mercan, "Aileler liselilere evlerinin ihtiyaçları ile ilgili alışveriş listesi hazırlayıp sorumluluk vermeliler. Kredi kartları çocukların tüketimini kamçılıyor. Liseliyi kredi kartından uzak tutmak gerekir. Okullarda alışveriş tuzakları ve marka tutkusu, neden ve nasıl tasarruf yapılır gibi konular üzerine konferanslar verilmeli. MEB eğitim öğretime ek dersler eklemeli" dedi. İhtiyaçla tüketim arasındaki farkı öğretilmesi gerektiğini söyleyen İrem Tatlıdil de, "Tüketim liselilerde genellikle sosyalleşme aracı olarak görülüyor. Aileler haftalık harçlık vererek tüketimi kısabilir. En iyi en ucuz ürünü nasıl seçeceği liselilere öğretilmeli" diye konuştu.

Alıntı/Kaynak: https://www.aydinlik.com.tr/liselilerden-tuketim-budalaligina-karsi-proje-toplum-mart-2019

20190131

Örgütlü köy kadınları üreterek güçleniyor

Örgütlü köy kadınları üreterek güçleniyor 

Aydınlık Gazetesi

BERFİN BAKAY

Kilis’te, Hüsnü Özyeğin Vakfı tarafından hazırlanan Ravanda Havzası Kırsal Kalkınma Projesi kapsamında bölge halkı için çalışmalar yapılıyor. Ravandalı Kadınlar Derneği bölgenin ilk ve tek kadın derneği olarak iki yıl önce kuruldu. Proje kapsamında okuma yazma öğretiliyor, el emeği ürünlerin satışı yapılıyor, festivaller düzenleniyor, sanat alanında çalışmalar yürütülüyor. Dernek yedi farklı köyde her hafta bir gün eğitim düzenliyor.
Kadınların kendilerini geliştirmek, refah düzeylerini artırmak ve çocuklarına daha iyi yaşam sağlamak istediklerini anlatan Dernek Başkanı Emel Yılmaz, güçlü, ayaklarını yere sağlam basan kadınlar yetiştirmemiz gerektiğini söyledi. Kadınların sessiz ve geride kalmasının gelecek nesillerin eksik olarak yetişmesine neden olacağını belirten Yılmaz, “Kadınlar birbilerine destek versin, ellerini üstlerinden çekmesin” diye konuştu.
Yılmaz Aydınlık’ın sorularını yanıtladı:

Kırsalda kadın olmak nasıl?

Dünyada kadın olmanın nasıl zorlukları varsa, kırsalda kadın olmak da öyle... Derneği ilk kurduğumuzda, insanlara tuhaf geliyordu. Köyün erkekleri ‘Kadın yapamaz’ diye baktıkları için, başaracağımıza inanmıyorlardı. Süreç içinde zorluklar yaşadık. Ama onları inandırmayı başardık.


Kırsalda kadınları örgütlemekte zorlandınız mı?

Kadınları aynı anda bir araya getirmek zor oldu. Eşlerinin korkuları, farklı köylerde olmamız gibi nedenler... Ama maddi ve manevi olarak yapabileceklerini görünce kendileri geldi. Kazanç sağladıkça özgüvenleri arttı.

Kadınların eşleri para kazandıklarını görünce nasıl davrandı?

Bize destek verdiler. Artık bu konuda sorunlar yaşamıyoruz. Dernek ilk kurulduğunda bir köyden diğerine giderken, kadınlar eşlerinden minnet rica izin alırdı.

Derneğin kuruluşu, bölge kadınlarının hayatını nasıl değiştirdi?

Kadınlar kendilerinin sadece yemek ve ev işi yapmak, çocuk bakmakla yükümlü olduklarını düşünüyordu. Kendilerine zaman ayırmadıkları için bunların ezikliğini çok yaşıyorlardı. Artık dik durmayı öğrendiler. Artık, kadınlarımız söz hakkına sahip.

‘Genç Kızlar Güçleniyor’ projeniz nasıl ortaya çıktı?

Dönemsel fotoğrafcılık eğitimi veriyoruz. Yaşadıkları yerlerde fotoğraflar çekiyorlar. Ayrıca, çocuklara, kadınlara ve yaşlılara okuma yazma öğretiyoruz. Geziler düzenliyor, çocukları tiyatroya götürüyoruz. Köyde bir çok çocuk ‘tiyatro nedir’ bilmiyordu. Yaptığımız Ravanda Şenlikleri’nde çocuk ve kadın korolar sahneye çıkıyor. Önceden kadınlar, etkinliklere seyirci olarak bile gelmezdi.

‘Dere Tepe Destek’ projenizden bahseder misiniz?

Projeyle kadınların kitap okuma alışkanlıklarını güçlendiriyoruz. Her hafta bir köyde, belirlenen bir yazarın kitabı okunuyor. Anneler, ne kadar bilgi sahibiyse çocuklarına o kadar yardımcı olur. Artık kadınlar, çocuklarının sorularını cevapsız bırakmıyor.

El emeği ürünlerinizi nasıl satıyorsunuz?

İnternet üzerinden ya da köylerde satıyoruz. Mart aylarında yaptığımız el işlerini belirli markalara satıyoruz. Yılbaşında da içerisinde yöresel ürünlerin olduğu yeni yıl kolileri hazırlıyoruz. Hüsnü Özyeğin’in eşi Ayşen Hanım aracılığıyla şirketler çalışanlarına bizlerin yaptığı kolileri hediye etti.

Alıntı/ Kaynak: https://www.aydinlik.com.tr/orgutlu-koy-kadinlari-ureterek-gucleniyor-emek-ocak-2019




Kırsal Kalkınma Programı

Özyeğin Vakfı eğitim ve sağlık yatırımlarında her zaman ülkenin yoksul bölgelerine öncelik vermiştir. Kırsal kalkınma alanına yatırımlar ise 2006 yılının Ocak ayında Türkiye’nin kırsalını saran “kuş gribi” sırasında insanların yaşadıkları zorluklarını gözlemleyen Ayşen Özyeğin’in Diyarbakır’ın Eğil ilçesinde küçük çaplı bir kırsal kalkınma projesi desteklemesiyle başlamıştır. Bu deneyimler Özyeğin Vakfı’nın Türkiye’de kırsal alanlara yatırım yapma kararının şekillenmesine dayanak olmuştur.

Türkiye’nin en yoksul kesimi kırsal alanda yaşamaktadır. Buna rağmen, bu alanda çalışan sivil toplum kuruluşlarının sayısı azdır. Uzun yıllara dayanan kalkınma deneyimlerine karşın başarılı ve sürdürülebilir modeller de yaygın değildir. Özyeğin Vakfı faaliyetlerine başlamadan önce kapsamlı bir araştırma, geliştirme çalışması yapmış ve sonucunda Özyeğin Vakfı Kırsal Kalkınma Stratejisini oluşturmuştur.

Çalışmalar 2008 yılı sonunda Bitlis’in 6 köy ve 5 mezrasını kapsayan “Kavar Havzası Kırsal Kalkınma Projesi”nin başlatılmasıyla somut bir hal almıştır. Projenin başarılı seyri ve ulaştığı kalkınma pratiğinin bir model yaratacak seviyeye ulaşması, Vakfı ikinci bir bölgede daha kalkınma çalışması yapma konusunda cesaretlendirmiştir. Böylece, 2011 yılında yoksulluk, genç nüfus varlığı, halkın ve kamunun çalışmaları sahiplenme potansiyeli gibi ölçütler dikkate alınarak seçilen Kilis iline bağlı 8 köyde “Ravanda Havzası Kırsal Kalkınma Projesi” başlatılmıştır.

20181216

Türk mezesi dünya sofralarını süslüyor



Türk mezesi dünya sofralarını süslüyor 

İzmir'de faaliyet gösteren bir firma yaprak sarma, humus ve çiğ köfte gibi Türk mezelerini Türklerin yoğun yaşadığı 14 ülkeye ihraç ediyor.


İZMİR - Yusuf Şahbaz

İzmir'de faaliyet gösteren hazır gıda firması, yaprak sarma, çiğ köfte, humus, haydarigibi Türk mezelerini 14 ülkeye ihraç ediyor. 

İç pazardan gelen taleplere yanıt vermek üzere 1991'de 25 metrekarelik bir atölyede meze üretmeye başlayan iki girişimci, talebin hızla artmasıyla tesisi büyütmeye karar verdi ve Torbalı ilçesinde 16 bin metrekare kapalı alanda meze fabrikası kurdu.

Yaklaşık 550 kişinin çalıştığı tesiste ürün çeşidi de yıldan yıla artış gösterdi.
İlk yıllarda atom, haydari ve yaprak sarmayla başlayan meze üretimi, yöresel tatların da bulunduğu 250 çeşide kadar çıktı.

Özellikle Türklerin yoğun yaşadığı Avrupa ülkelerine ihracata başlayan firma, kısa sürede 14 ülkeye meze satarak yıllık 3 milyon dolar döviz girdisi sağladı.

Aynı zamanda Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi olan Ege Hazır Yiyecek firması ortağı Murat Ödül, AA muhabirine, insanların evlerine gittiğinde hazır ve pratik yiyeceklere ulaşmaları fikriyle yola çıktıklarını söyledi.

Küçük bir atölyede başlayan serüvenin bugün büyük bir tesisle devam ettiğini ifade eden Ödül, "Ülkemizin alışık olduğu ürünler, ulusal marketlerde satılıyor. Bunun yanında ihracatımız da var. Yaklaşık 250 çeşit ürün var ama yaprak sarmamız lokomotif bir ürün. Ürünlerimiz, Almanya, ABD, Fransa ve İsveç'te yaygın olarak tüketiliyor." diye konuştu.

Humusla dünya markası olma hedefi

Özellikle yılbaşı öncesi iş yoğunluğunun arttığını, günde ortalama 300 ton meze ürettiklerini dile getiren Ödül, tarım ürünlerine yaptıkları katma değerin bazı mezelerde 2-3 kata kadar ulaştığına işaret etti.

Ödül, ihracatı dünya genelindeki Türk uyruklulara hitaben yapmalarına rağmen humus gibi Orta Doğu'ya özgü tatların farklı uyruklara sahip insanlarca da tercih edildiğini, gelecekte bu alanda markalaşmayı hedeflediklerini anlattı.

Alıntı / Kaynak: https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/turk-mezesi-dunya-sofralarini-susluyor-/1340266


20180921

🇹🇷 Türk girişimci tasarladığı halı yıkama makinesini 56 ülkeye ihraç ediyor



Türk girişimci tasarladığı halı yıkama makinesini 56 ülkeye ihraç ediyor

20180917

📺 Türkiye'de Ekonomideki gelişmeler-Üretim Ekonomisi- Siyaset





Veryansın - 15 Eylül 2018
Nihat Genç- Erdem Atay
Ulusal Kanal
-Türkiye'de ekonomideki gelişmeler
-Büyük harcamalar, israf ve şatafat
-Türkiye'nin komşularıyla ilişkileri
-Ekonomik krize hazırlık
-İhracatın desteklenmesinin önemi
-Özelleştirme politikalarının Türkiye'ye verdiği zararlar
-Türkiye'nin çözümü ne?
-Türkiye'nin Ekonomi politiği
-Siyasi partilerdeki kriz ve çözümü
...

20180915

Türkiye'de bir 'Süt tozu' hikayesi


SÜT TOZU

Kaylı köyünde ilkokul yıllarında
1965-70'lerde öğrenciler, Amerikan yardımı olarak yurda gelen sulandırılmış süt tozlarını içmek için sıradalar...



O günlerden yaşanmış bir anı ...


"1966 'lı yıllarda ilkokula gidiyordum.
Öğretmenimiz süt tozu paketleri dağıttı; Abd'den yardım olarak gelmiş!
Bizim evde inek vardı.
Süt ve yoğurdu satma imkânımız yoktu.
Bize yetecek kadar her türlü süt ürünümüz vardı.
Ama ben cicili paketler içindeki süt tozu paketlerini sevine sevine eve getirdim.
Eve girmeden önce avluda babaannem da karşılaştım; 'elindeki nedir?' diye sordu. Açıkladım... 'Bizim sütümüz var, götür onu geri ver, sütü olmayan çocuklara versinler.' dedi. aslında köyümüzde sütü olmayan ev yoktu. ben biraz duraklayıp götürmek istemedim. 'Oğlum, bunlar bizim iyiliğimiz için bunu vermiyorlar, bizi zehirlemek için gönderiyorlar!' dedi.
Ben okulda aldığım derslerden kendime güvenerek babaanneme karşı geldim.
Söylediklerini okula gitmemiş babaannem cehaletine yordum.
Ona itirazlar ettim.
Beni ikna edemeyince inandırmak için bir deneye başvurdu. bir köpeğimiz vardı. 'Git, süt tozunu süte çevir getir.' dedi. Gittim, süt tozundan süt yapıp getirdim. Köpeğimize
Götürdük ve önüne koyduk.
Ağzını koydu, yaladı, çekti, bırakıverdi; 'Siz beni zehirlemek mi istiyorsunuz?!.' anlamında hırsla bize baktı.
Saldıracak gibiydi.
Kabı aldık. Babannem onu suda yıkadı.
Sonra bana 'git, evden bizim sütten getir.' dedi.
Evden yarım kilo kadar sütü götürüp yıkanmış kaba koydum. Yine köpeğin önüne sürdük.
Ağzını koydu.
Bir defa nefes aldı.
İki içimde sütü bitirdi. Babaannem okula gitmemişti ama öğretmenimden ve o sütleri okulumuza gönderen yetkililerden daha çok şey biliyordu..."

Ve bu dağıtılan süt tozlarından sonra Türkiye'de ilk "Çocuk felci vakaları görüldü ve felç salgını başladı." Sonra ne mi oldu?
Amerika bize milyon dolarlar karşılığında çocuk felci aşıları sattı..
Ne kadar manidar..
Bizi bomba ve silahlarla öldürenlerin, aşı ve yiyeceklerini masum gördüğümüz sürece daha çok aldanacağız.
Önce bizi hasta edip,peşine milyon dolarlık çocuk felci aşısı sattılar.


Alıntı: Sosyal Medya

20180902

📺 🎞 Genç girişimciye 200 Bin TL hibe



Hükûmetin 100 günlük eylem planında yer alan Bireysel Genç Girişim Programı yarın başlıyor. Programa göre girişimci adaylarına 200 bin TL hibe verilecek.

20180901

✍️ 🇹🇷 Halil İbrahim Gül Usta’dan üretim ekonomisi / Doğu Perinçek

Halil İbrahim Gül Usta’dan üretim ekonomisi
Doğu Perinçek

Aydınlık Gazetesi, 1.9.2018 


Halil İbrahim Gül, Türkiye’nin önde gelen terzi ustalarındandır. Seçkinlerin elbiselerinde onun makası, onun dikişi vardır. 
Türkiye’nin her işini özenle yapan sanatkâr geleneğini, Anadolu’nun Ahî esnafının dürüstlüğünü ve ahlâkını yaşatan ustalardandır.
Türkiye ekonomisini konuşuyoruz. Üretim ekonomisi diyor. Arkasından diktiği elbiselerde kullandığı araç ve malzemenin nerelerde üretildiğini sıralıyor:
Kumaş İngiltere’den.
Makas Almanya’dan.
Dikiş makineleri Almanya’dan.
Toplu iğne Çekya’dan.
Çizgi taşı Yunanistan’dan.
Tela İtalya’dan.
Astar İtalya’dan.
Düğme Fransa’dan.

Peki Türkiye’de üretilen bir malzeme yok mu diye soruyorum.
Teyel ipliği Türkiye’den, diyor.
Tabii en önemlisi hüner Türk terzisinin hüneri, işçilik Türkiye’den.

Halil İbrahim Usta, bütün bu araç ve malzemelerin hepsinin âlâsını bizim ülkemizde yapabiliriz diyor. Ancak üretim ekonomisine geçiş, tek tek üretenlerin veya tüketenlerin kararıyla olmaz. Devlet karar verecek. Gümrükleri dikecek, lüks mallara yüksek gümrükler koyacak, üretenleri daha kaliteli, daha verimli ve en azından iç pazarın ihtiyacını karşılayacak ölçülerde üretmesi için destekleyecek. Üretmek, devlet siyaseti olacak. Türkiye’nin bir Üretim Devrimine ihtiyacı var. Devlet buna önderlik edecek. Planlı yürütülecek bu devrim. Türkiye’nin başka bir çıkış yolu bulunmuyor.




🎞️ I am not Turkish but 🇹🇷 ( Ben Türk değilim ama..) akımından... 🇹🇷Türkçe sözlü şarkılar

“Türk değilim ama…” akımı büyük ilgi görüyor -  Son zamanlarda sosyal medyada "I am not Turkish but" yani "Türk değilim ama...