Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20250710

📖 ''Köy Enstitülerindeki çocuklar kendilerini Atatürk sanıyorlar.''

 "Şimdi duyduğumuza göre Meclis'te birisi: 'Köy Enstitülerindeki çocuklar kendilerini Atatürk sanıyorlar.' demiş.  

Hasan Ali Yücel de bir cevap vermiş ki, hepimizin göğsü kabardı, gözlerimiz yaşardı: 

"O çocukların her birinin bir Atatürk olması, en büyük temennimizdir."


20230605

Samanyolu... şarkısı ve Köy Enstitüleri

Samanyolu...

Hiç merak ettiniz mi, şehirde değil, kerpiç evli bir köyde 1938'de dünyaya gelen ve 2012 yılında aramızdan ayrılan, unutulmaz "Samanyolu" şarkısını söyleyen Berkant, ortaokuldayken piyano çalmayı nereden biliyordu?..

Yetmiş sene evvel, ilkokuldayken, memleketin yüzde doksanında radyo bile yokken, mızıka ve akordeon çalmayı kimden öğrenmişti? 

Henüz 14 yaşındayken, Frank Sinatra, Dean Martin, Nat King Cole şarkılarından oluşan repertuvara nasıl sahip olabilmişti? Dedim ya, 1938'de köyde dünyaya gelen çocuk.. On sekiz yaşındayken orkestra kurmayı, Saksafon çalmayı, hangi vizyonla akıl etmişti?..

Çünkü..

Babası Hasan Akgürgen'in Köy Enstitüleri'ndeki görevi nedeniyle Ankara'nın Hasanoğlan Köyü'nde dünyaya gelmiş, ilkokula Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nde başlamış, babasının tayini gereği, Bilecik'e, Denizli'ye gitmiş ama, ailesi tarafından hep "köy enstitüsü ruhu"yla büyütülmüştü..

Berkant'ın temel eğitimini aldığı Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nde; tarih derslerini Ordinaryüs Profesör Enver Ziya Karal, zooteknik derslerini Profesör Selahattin Batu, ekonomi derslerini Profesör Muhlis Ete, kültür-edebiyat derslerini Sabahattin Eyüboğlu, ziraat derslerini Profesör Kazım Köylü, coğrafya derslerini Profesör Ferruh Sanır veriyordu. 

Peki, ya müzik derslerini?.. Âşık Veysel ve Ruhi Su!..

Ankara Konservatuvarı'nın saygın ustaları klasik müzik öğretiyordu. 1945 senesinde, Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nün enstrüman demirbaşı şöyleydi: 259 mandolin, 55 keman, 37 bağlama, 8 akordeon, 3 piyano, 3 davul, 1 metronom ve 1 pikap..

"Harika çocuk"lar Suna Kan ve İdil Biret, enstitüye misafir getiriliyor, köy çocuklarını teşvik için yaşıtlarından keman ve piyano dinletiliyordu. 

Âşık Veysel ve Ruhi Su ise saz çalmasını öğretiyordu. Âşık Veysel, enstitü bahçesine kiraz fidanı dikmiş, seneler sonra ziyaret edip kollarını açarak kiraz ağacına sarılmış, nasıl boy verdiğini hissetmişti..

Resim yapıyorlar, voleybol oynuyorlardı.. Sinema salonu vardı, tiyatro salonu vardı..

Bedri Rahmi Eyüboğlu bir hatırasını şöyle anlatmıştı :

"Hasanoğlan Köy Enstitüsü'ne gitmiştik. Okulun hayvanlarını barındıran ahırda bir çocuk gördüm. Gece nöbeti ona düşmüş, elinde kitap vardı, dalmıştı. Shakespeare okuyordu. Okuduğunu nasıl kavradığını, ertesi gün oynadıkları piyeste gördük.."

Mozart, Vivaldi, Beethoven dinliyorlar; Gorki, Tolstoy, Zola okuyorlardı. Molieré'in "Kibarlık Budalası"nı, Sofokles'in "Kral Oedipus"unu, Gogol'un "Müfettiş"ini sahneliyorlardı.

Mesela, bir mezuniyet töreni programı sırasıyla şöyleydi: İstiklal Marşı, bağlama konseri, türküler, mandolin konseri, şiirler, keman konseri, piyano konseri, koro, Anton Çehov'un "Bir Evlenme Teklifi", diploma takdimi ve topluca oynanan zeybek...

Tüm zamanların gelmiş geçmiş en şöhretli şarkısı "Samanyolu"nu ölümsüzleştiren, dededen toruna nesiller boyu adeta marş gibi ezberleten Berkant, işte bu "ruh"un Türkiye'ye armağanıydı..

İşin ilginç tarafı, romantizm tarihimizin en önemli şarkısının adı "Samanyolu" ama, şarkının içinde tek kelime "Samanyolu" geçmiyor..

Tıpkı, eğitim-öğretim tarihimizin en önemli parçası KÖY ENSTİTÜLERİ'nin, günümüzün eğitim sisteminde adının geçmemesi gibi....

Yılmaz Özdil /Adam Kitabı.



20200418

Büyük Türk Devriminde Köy Enstitülerinin önemi

''Yaparak, yaşayarak güçlüklerle başa çıkmayı öğreten bir eğitim anlayışı sunan Köy Enstitüsü modeli her türlü siyasi tartışmanın dışında, ortaya koyduğu pedagojik yaklaşımla iz bırakmıştır. Kuruluşunun 80. yılında emeği geçenlere rahmet ve minnetle…''

Ziya Selçuk 
@ziyaselcuk
T.C. MİLLİ EĞİTİM BAKANI
 
 


TC ANKARA HASANOĞLAN KÖY ENSTİTÜSÜ & HASANOĞLAN YÜKSEK KÖY ENSTİTÜSÜ·

Ülke yoksuldu, yokluktu. 1930'lu yıllar, nüfus 16 milyon.
12 milyon köylerde yaşıyor. 40 bin köy.. 4 bin civarında köyde okul var. 6 bin kadar öğretmen.. Şehirde yetişip öğretmen olanlar köylerde görev yapmayı kabul etmezler...

Çare; Köy Enstitüleri kurmaktı.. Kurdular. Sadece köy çocuklarından öğrenci kabul ettiler. Enstitüye gelen öğrenciler kendi okullarını kendileri yaptılar.. Gramla dağıtılan ekmekleri yiyip, yarı aç yarı tok eğitim öğretim gördüler...

Her bir öğrenci öğrenimleri süresince 150'den fazla dünya klasiği okudu. Sorgulayan, araştıran, aklını ve bilimi kullanan gerçek aydın oldular...
İş içinde iş için eğitimle, yaparak yaşayarak öğrendiler.

Okul yapmayı enstitüde öğrendiler, gittikleri köyde önce okulu yaptılar. Tarımda, hayvancılıkta v.b. işlerde köylüye önder oldular. Çocuklara okuma yazma öğrettiler..
IŞIK OLDULAR..
Onbeşinci Köy Enstitüsü Ankara'ya 35 km mesafede olan Hasanoğlan Köyü ile demir yolu arasındaki kıraç alana 1941 yılında kurulmaya başlandı.

Bozkır ve kıraç alanda;
- İşliği,
- Ahırı,
- Kümesi,
- Koşum ve sağım hayvanları,
- Tarım işlerini uygulamaya ve bu alanda deneyler yapmaya elverişli tarlası,
- Meyve sebze bahçeleri,
- Bağı,
- Gül bahçesi,
- Koruluğu,
- Samanlığı,
- Ambarı,
- Çayırı,
- Tarım araçları
kısacası işletmesi olan uygulamalı Hasanoğlan Köy Enstitüsü kurulacak, öğretmen adayları böyle bir işletmeyi yönetecek beceri ve deneyime sahip olarak yetiştirileceklerdir. İş içinde iş için eğitim ilkesiyle, yaparak yaşayarak öğrenecekler, öğrenirken üreteceklerdir. Öğretmen olarak mezun olanlar 20 TL maaş alacak ve 20 yıl mecburi hizmet yapacaklardı. 1941


Köy Enstitülerinde öğrencilerin haftada 44 saat ders görmeleri öngörülür. 

Dersler:
1-Genel Kültür
2-Ziraat
3-Teknik
olmak üzere 3 ayrı kategoride toplanır.

Meslek dersleri de dahil olmak üzere genel kültür derslerinin 
1/4'i TARIM, 1/4'i de TEKNİK derslerdir.

Genel Kültür Dersleri:
-Türkçe
-Tarih
-Coğrafya
-Yurttaşlık Bilgisi
-Matematik
-Fizik
-Kimya
-Tabiat ve Okul Sağlık Bilgisi
-Yabancı Dil
-El Yazısı
-Resim İş
-Beden Eğitimi ve Ulusal Oyunlar
-Müzik
-Askerlik
-Ev İdaresi ve Çocuk Bakımı
-Öğretmenlik Bilgisi

2,3- Ziraat ve Teknik Dersleri
-Toplumbilim
-İş Eğitimi
-Çocuk ve İş
-Ruh Bilimi
-İş Eğitimi Tarihi
-Öğretim Metodu ve Tatbikat
-Zirai İşletmeler Ekonomisi ve Kooperatifçilik
-Tarla Ziraatı
-Bahçe Ziraatı
-Fidancılık
-Meyvecilik
-Sebzecilik Bilgisi
-Sanayi Bitkileri Ziraatı
-Zootekni
-Kümes Hayvanları Bilgisi
-Arıcılık
-İpekböcekçiliği
-Balıkçılık ve Su Ürünleri Bilgisi
-Ziraat Sanatları Eğitimi
-Köy Demirciliği (nalbantlık, motorculuk)
-Köy Dülgerliği
-Köy Yapıcılığı (tuğlacılık, kiremitçilik, taşçılık, duvarcılık, sıvacılık, betonculuk)
-Köy ve El Sanatları (biçki-dikiş, nakış, örücülük, dokumacılık)

20190201

✍️ Köy Enstitülerinin kapanışı - Kemal Ateş (Köy Enstitülerinin kapatılmasının öyküsü - (2. Bakış açısı)

Köy enstitülerinin kapanışı
Kemal Ateş
Aydınlık Gazetesi,
17.5.2016

Epeydir köy enstitüleri ve spor konusunda yazmak istiyordum, ancak enstitülerin kapatılışı öyküsüne takılıp kaldık. “Cinsiyet Sürgünleri” başlıklı yazım üzerine bazı okurlardan mektuplar aldım. Bana yazılan gözlemler, anılar benim söylediklerimi doğruluyor, yani enstitülere kilit vuran DP... Ancak öfkeler CHP’ye, “Köy enstitülerini, açan parti ve onun sayın başkanı kapatmıştır” diyenler de var, ah o Şemsettin Sirer diyenler de...


Köy enstitülerine 1946 yılından sonra ilk darbenin CHP döneminde vurulduğu, bu dönemde yıpratıldığı doğrudur, ancak “kapatılmıştır” diyecek bir belge yok elimizde. CHP döneminde kapatılan yalnız Hasanoğlan’ın yüksek kısmıdır. Hasan Âli Yücel’in bakanlıktan alınması, yerine Şemsettin Sirer’in getirilmesi, Tonguç ve ekibinin görevden uzaklaştırılması elbette bu kurumlar için bir darbe olmuştur, İnönü’nün hatasıdır. Bu kadrolar gidince, enstitülerde eski şevk, eski aşk kalmamıştır. Bazı uygulamaya dayalı dersler azaltılmıştır, ancak sayıları yirmiyi bulan enstitülerden hiçbiri kapatılmamıştır. Ülkede yalnız enstitülerde değil, genel olarak soğuk savaş döneminin etkileri açıkça bütün kurumlarda görülür. Olup bitenler köy enstitüleriyle sınırlı değildir; toprak reformu rafa kaldırılmıştır, Tarım Bakanı Raşit Tahir Hatipoğlu bakanlıktan ayrılmıştır. 

Üniversitede 1948 tasfiyesini anlattığım “Bir Başka Şehir” romanını yazarken, bu romanımın kahramanlarından Pertev Naili Boratav’ın oğlu, bir süre SBF’de birlikte çalıştığımız Sayın Korkut Boratav’la çok uzun görüşmelerim oldu. Ondan 1948 DTCF olayları sırasında, yani tasfiye yıllarında ailesinin, kendisinin yaşadıklarını dinledim. Annesi sürekli “Ah o Şemsettin Sirer!” diye evde atıp tutarken, mahkemelerde sürünen baba Boratav’ın bakışı daha başkadır; artık şu kişi bu kişiden öte, soğuk savaşın, Amerika’nın varlığını hissettirdiği başka bir dünya vardır. Şemsettin Sirer’i de dünyanın gidişi içinde görmek gerektiğini baba Boratav bilir. Sirer’e atıp tutmayı olaylara daha duygusal yaklaşan anneye bırakır. CHP içinden çıkmakta olan gerici bir partinin önüne geçilemez yükselişi, emperyalizmin hizmetine hazır gericiliğin yükselişi ortadadır. Menderes’ler, Bayar’lar CHP’de oldukları halde, Köy Enstitülerinin kuruluş yasası çıkarken de Meclis’teki toplantıya katılmamışlar, oy vermemişlerdi; bunlar tek parti olan CHP’den kopmak üzere olan DP kadrolarıdır, o günlerde CHP içinde olsalar da, kısa zamanda DP saflarında yerlerini alacaklardır. Aldılar da... 1947, 1948 yıllarında, yani CHP döneminde bu okullara girenlere “Köy Enstitüsü” diploması verildi, yaşamını Neşter ve Madalya romanında anlattığım şampiyon Ahmet Bilek’in elimde bulunan diplomasından ve arkadaşlarının bana anlattıklarından biliyorum bunu. 

....

(Görsel kaynak/ Alıntı:Sosyal medya)
-----

Ben köy enstitülerinin yıkılış öyküsünde DP’nin iktidara geldiği 1950 yazındaki “cinsiyet sürgünlüğü” olayını yalnız köy enstitüleri açısından değil, eğitim tarihi açısından da tam bir ilkellik, eğitimde bir yıkım olarak görüyorum. Otobüslere, trenlere bindirilip başlarında öğretmenleriyle genç çocukların cinsiyetlerinden dolayı başka yerlere sürülmeleri acıdır, acıklıdır; binlerce gencin bu ayrılıktan dolayı gözyaşı döktüğünün tanıklarını dinledim, okudum. Bana göre bu gözyaşları kapatılan enstitüler içindir, her ne kadar enstitüleri DP 1954 yılında resmen kapatsa da, 1950 yazı eğitim tarihimizde unutulmayacak bir yazdır.

1954 yılında Hasanoğlan’ı ziyaret eden ünlü Fransız yazarı Georges Duhamel o yıl kapatılmasına karşın bu okuldan gene Köy Enstitüsü diye övgüyle söz eder: “Az önce Hasanoğlan Köy Enstitüsünden söz etmiştik... Bu okul disiplin düzen bağıyla hürlüğü kaynaştırabilen hava içinde bana örnek bir proleter rejimde öğretim kurumlarının nasıl olması gerektiğini gösterdi. Ayrıca bu gibi okulların köylük yerlerde kurulması yerinde bir hareket. Bence geleceğin köy eğitimcilerini şehirlere yollayıp toprak alışkanlığını kaybetmelerini önlemeli. Öğrencilere resim yapmak öğretildiğini söylemiştim. Gördüğüm eserler aydınlık, geniş sofalarda sergilenmişti. Bunlarda süslemeye, dekorasyona büyük bir eğilim görülmekte. Ama bazı peyzajlara, kompozisyonlara , portrelere bakınca bu toy sanatçıların avantgarde (öncü) ressamlarımızdan hiç de aşağı kalmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Öğrenciler, içinde öğretmenlik edecekleri okullarını kendi elleriyle yapıyorlar.” (Yeni Türkiye: Bir Batı devleti, Cumhuriyet, s. 49)
G. Duhamel, Türkiye ziyaretinde Hasan Âli Yücel’le görüşmeyi de unutmamıştır.

✍️ Köy Enstitülerini İnönü Neden Kapatma Kararı Almıştı? - Bahtiyar Aydın (Köy Enstitülerinin kapatılmasının acıklı öyküsü - (1. Bakış açısı)


Köy Enstitülerini İnönü Neden Kapatma Kararı Almıştı?
Bahtiyar Aydın

Neden Tekrar Açılmalıdır?

Yurdumuzda köy okulları için öğretmen yetiştirilmesine ilişkin görüş ve tasarıların ortaya atılışı, II. Meşrutiyet dönemine kadar uzanır.
Önce İ. Mahir Efendi, daha sonraları İ. Hakkı Baltacıoğlu ve Ethem Nejat gibi eğitimcilerin bu konudaki düşünce ve önerileri zamanında ilgi uyandırmış, fakat herhangi bir uygulamaya geçilememişti. Cumhuriyetin ilk yıllarında da “köy öğretmeni yetiştirme” konusu gündeme gelmiş, ABD ve Almanya’dan uzmanlar çağrılıp raporlar alınmıştı. Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati, 1926 yılında “ Toplam 4 Köy Muallim Okulunu” açtıktan sonra bunların olumlu sonuçları alınınca, Atatürk’ün emri ile Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) 1935’teki IV. Kurultayı’nda İlköğretimin yaygınlaştırılması amacıyla bir dizi karar alındı. Bunların en önemlisi, askerliğini onbaşı ve çavuş olarak yapan köy gençlerinin kısa bir eğitimden geçirilerek kendi köylerinde eğitmen olarak görevlendirilmesiydi.
İlk uygulama 1936’da başladı ve 84 köylü genç Eskişehir’e bağlı Çifteler’de açılan bir kurstan sonra köy eğitmeni olarak görevlendirildi. Bu uygulamanın da başarılı olması üzerine kursların sayısı artırıldı, eğitmenlere toprak, tohumluk ve tarım araç-gereci de verilerek bulundukları bölgede tarımsal çalışmalara öncülük etmeleri sağlandı. 1937’de konu daha kapsamlı bir biçimde ele alındı ve Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan’ın hazırlattığı bir program çerçevesinde Eskişehir Çifteler’de (1937), İzmir Kızılçullu’da (1937), Edirne Kepirtepe’de (1938) ve Kastamonu Gölköy’de (1939) deneme niteliğinde dört Köy Öğretmen Okulu açıldı. Edirne’deki okul önce Karaağaç’ta öğretime başladı, sonra Kepirtepe’ye nakledildi. (Başlangıçta Milli Eğitim ve Tarım Bakanlıklarının ortak denetimi altında birer “Köy öğretmen okulu” açıldı. Bu okullarda 2 yıl ilkokul, 3 yıl ortaokul öğrenimi yanında tarım, demircilik, inşaatçılık ve kooperatifçilik gibi dersleri içeren programlar da uygulanıyordu.)
Eğitmen kursu, sonra Köy Muallim Mekteplerinin ihyası, bunlardan alınan iyi sonuçlar ve 3 yıllık deneme sonunda 17 Nisan 1940 Hasan Ali Yücel döneminde de 3803 sayılı kanunla bu defa “Köy Enstitüsü” olarak açılmıştır. 1941 de, 4274 sayılı yasa ile de, köylerde çalışacak sağlık memuru ve ebelerin bu okullarda yetiştirilmelerine karar verildi. 1926 itibaren isimleri ve müfredatı sürekli değişse de 1946’ya kadar Anadolu’nun çeşitli yerlerinde 21 köy enstitüsü açılmıştı. Anadolu’daki köy enstitülerine hoca yetiştiren Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü de Ankara’da açılmıştı, daha sonra Sağlık Kolu da açıldı.

Hasanoğlan Köy Enstitüsünden 774 sağlıkçı mezun oldu. Tüm Türkiye’de 1940-1954 arasında köy enstitülerinde 6875 eğitmen, 1398 kadın, 15943 erkek olmak üzere toplam 17341 öğretmen yetişmiş. Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsünde 213 kişi mezun edilmiş. 1599 Sağlık Kolu mezunu vermişti. Aslında her şey çok güzel gidiyordu, düşünün bir sağlık memuru yetiştirilip bir köye gönderiliyordu ve civardaki otuz köye hizmet veriyordu, pansumandan iğneye, veremden tifoya kadar zamanın salgın hastalıkları ile bunlar mücadele ediyordu…

Peki neden makas değiştirildi?

1938’de Gazi’nin ölümünden hemen sonra Fevzi Çakmak ile İnönü ikilisi işbirliği yaparak, tam bağımsızlık ve Ulus Devlet Projesinden aniden vazgeçtikleri için önce, CHP içindeki ‘’yurtsever’’ Komünistleri susturup hapse attılar (Nazım Hikmet ve arkadaşları 12 yıl boyunca hapislerde süründükten sonra ancak 1950 deki Menderes affı ile ve hasta olarak hapisten çıkabilmişlerdi).
1942’ye gelindiğinde ise, bu defa hedefte CHP içindeki Milliyetçilik İlkesinin sembolü olan Türkçüler ve Turancılar vardı. (İsmet Paşa, meclisteki meşhur konuşması ile, Gazi’nin Türkistan’dan davet edip getirdiği Prof. Dr. Zeki Velidi Togan dahil, Edebiyatçı Hüseyin Nihal Atsız, şarkıcı Tarkan’ın dedesi Fethi Tevetoğlu, Prof. Dr. Reha Oğuz Türkkan gibi… tanınmış siyasetçileri ve bilim adamlarını Türkçülük ile suçladığı için 10-15’ er yıl ceza yerler.)
3 Mayıs 1944 de Yargıtay bu cezaları bozduğu için Türkçüler 3 Mayıs’ı bu yüzden Türkçülük günü olarak kutluyorlar. Türkiye, 1 nisan 1939’da ABD ile ilk ekonomik imtiyaz anlaşmasını yaparak Atlantik ötesine yakınlaşıyor ve yavaş yavaş da Rusya’dan uzaklaşıyordu ki, ‘’Kruşçev’in 1954’deki meşhur parti kongresinde dediği gibi Dünya’nın da Rusya’nın da başına bela olan’ Stalin ’ bu durumdan çok rahatsız olup, devreye girerek Türkiye’yi tehdit edecekti…
2. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru 1945 yılında Sovyetler Birliği lideri Stalin’in Türkiye’den Kars, Artvin ve Ardahan’ı ve Boğazlarda askeri üs istemesi üzerine, Milli Şef de ABD’den askeri destek istemişti. Bu desteği vermeye hazır olduğunu belirten ABD, Truman Doktrini ile yardıma başlamıştı ama karşılığında Türkiye’de serbest seçimlere dayanan demokrasi düzeninin yerleştirilmesini ve “5 yıllık kalkınma planları” ve “Köy Enstitüleri” leri gibi Sovyet sistemine benzer uygulamaların kaldırılmasını talep etti.
Dünyanın en büyük katili Stalin’in tehditleri ciddi boyutlara ulaşınca Truman Doktrini hayata geçirilerek önce imam hatipler ve kuran kursları aniden açılacaktı ve akabinde Ankara Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’ne öğrenci alımını yasaklanacaktı (1946). Bu arada gizli eller Doğu da ağaların üzerinden siyaset yürütüp köy enstitülerinin komünist yetiştirdiğini yayarak hükumete baskı oluşturunca da ne yazık ki köy enstitülerine öğretmen yetiştiren Ankara Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü 27 Kasım 1947 de kapatılacak ve Anadolu’daki 21 köy enstitüsü işlevsiz hale getirilecekti…


5 Ağustos 1946’da İsmet Paşa, Hasan Ali Yücel’ in yerine Milli Eğitim Bakanlığı’na Reşat Şemsettin Sirer’i getirir. Gerici bir kafaya sahip vizyonsuz Sirer, meşhur Truman Doktrini gereği bakanlığa gelir gelmez İmam Hatip ve Kur’an kurslarını ivedilikle açar, Truman’a göre; Komünizm’in panzehri İslam’dır ve Türkiye’nin Komünizm’e kaymaması için de Siyasal İslam şiddetle desteklenmelidir. Aynı Şemsettin Sirer, Ankara Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsünü de kapattıktan sonra misyonunu tamamlamış, son yıllarında da dini eğitim üstüne kitaplar yazmıştır…
1952’de Anadolu’daki Köy Enstitülerinin müfredatı lise müfredatına yükseltilip, 1954’te o zamanın ihtiyaçları göz önünde bulundurulup Öğretmen Okuluna ”ilkokul öğretmeni” yetiştirmek için dönüştürülmüştür. Bu 21 okuldan bir tanesinin binası da ABD büyükelçiliğine tahsis edilmiştir. Gerçekte, Cumhuriyetin büyük bir aydınlanma Projesi’ydi, ama Stalin’den korkan İnönü, ABD’ye yanaşınca bu güzelim projeyi de çöpe atmak zorunda kalıyordu.
Günümüzde yediğimiz sebzelerin tohumunu bile İsrail’den, Brezilya’dan Ukrayna’dan ithal ettiğimiz düşünüldüğünde geleceğin yine tarımdan geçtiğini kabul etmeli ve bu güzide projeyi güncelleyerek geri getirmeliyiz…
Bahtiyar AYDIN

Editörün notu:

İsmet İnönü’nün resmi sitesi
http://www.ismetinonu.org.tr/index.php/cumhurbaskanligi-yillari/ilkogretim-seferberligi-ve-koy-enstituleri/ismet-inonu-ve-koy-enstituleri
den alıntı:
--- 
Ne yazık ki, Türk devriminin yenilikleri henüz özümsenmeden, Köy Enstitülerinin kuruluş aşamasıyla da eş zamanlı patlak veren II. Dünya Savaşı’nın getirdiği bunalım, CHP ve yaptırımlarına mal edildi ve bunun ilk faturası Köy Enstitüleri’ne çıkarıldı. İktidarı ve Halk Partisi ile özdeşleştirilen devrim hareketlerini desteklemeyenler bir araya gelerek Enstitüler aleyhine bilinen eleştirileri tekrarlayan bir akım oluşturdular. Siyasiler kadar kimi çevrelerce aydın sayılanların ve her türlü halk kesimlerinin de katıldığı bu akımla insanlar öylesine bölündü ki, bir yazar, duygularını “Köy Enstitüleri hakkında ne düşündüğünü söyle kim olduğunu söyleyeyim” sözleriyle yansıttı. Daha sonra CHP den ayrılacak olan milletvekillerini de içeren bu akımın sesi, hele Demokrat Parti’nin kurulmasından sonra Büyük Millet Meclisi’nde de duyuldu. Türkiye’de laik, ezbercilikten uzak, bilimsel eğitimi, öğrencilerin de yönetime katıldığı demokratik sistemiyle iyice yaygınlaştıran enstitüler, çok partili rejime geçiş aşamasında muhalefet tarafından ulusal eğitimin bir parçası değil, iktidar partisinin bir organıymışçasına eleştirildiler. Tıpkı kuruluş aşamasında olduğu gibi, bu okullara sadece köy çocuklarının alınmasının eşitlik ilkesine uymadığı, özünde de zaten halkçılıkla çelişen bir kurum olduğu, bu okullarda komünizm propagandası yapıldığı, kız ve erkek çocuklarının bir arada okumalarının Türk ahlak ve geleneklerine aykırı olduğu gibi savlar Meclis kürsüsünden öne sürüldü. Ne acıdır ki bu görüşler, Meclis içinden ve dışından özellikle de CHP’yi yıpratmak isteyenlerden beklenmeyen ölçüde katılım gördü. öğrenci ailelerinin maddi yükümlülükle karşılaşmamaları için devlet tarafından verilen tek tip elbiseler bile kimi çevrelerde eleştiri konusu oldu.

Bir çok batı ülkesinde faşizan yönetimlerin egemen olduğu o günlerde en büyük kaygısı rejimi korumak olan İsmet Paşa’nın, 1945’te çok partili sistemin de getirilmesiyle iyice yerleşmekte olan demokrasinin örselenmesini engellemek için yeğlediği sıkıntılı sessizliği, Meclis’te ve hükümette bunalımları tırmandırdı. Bu ara boy hedefi yapılan Köy Enstitülerini korumak umuduyla sistemden ilk ödünler verildi: Enstitülerde kültür dersleriyle uygulamalı teknik derslerin özenle saptanmış oranları değiştirildi. 1946 seçimlerinden sonra kurulan Recep Peker Hükümeti’nde Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanı görevine son verilerek yerine Reşat Şemsettin Sirer’in atanmasını Köy Enstitüleri hakkında çok ağır dil kullanan bu bakanın, İsmail Hakkı Tonguç’u ağır suçlamalarla görevinden alması izledi. Sonraki adımlar, bu okullardaki derslerin niteliğinin de değiştirilmesi, 1949 yılında bu okullara sadece köy çocuklarının alınmasından vaz geçilmesi ve karma eğitime son verilmesi, oldu.. Demokrat Parti iktidarının ilk yılında Milli Eğitim Bakanı olan Tevfik İleri, enstitülerle mücadelenin komünizmle mücadele sorunu olduğunu bile dile getirdi. Ve sonunda, 27 Ocak 1954 tarihinde 6234 No.lu yasa ile enstitüler, öğretmen okullarına dönüştürüldü. ----

Alıntı/Kaynak: https://turkiye.net/yazarlar/bahtiyar-aydin/koy-enstitulerini-inonu-neden-kapatmisti-1/

🎞️ I am not Turkish but 🇹🇷 ( Ben Türk değilim ama..) akımından... 🇹🇷Türkçe sözlü şarkılar

“Türk değilim ama…” akımı büyük ilgi görüyor -  Son zamanlarda sosyal medyada "I am not Turkish but" yani "Türk değilim ama...