Şeyh Sait isyanı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şeyh Sait isyanı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
20190712
✍️ Menemen Olayı
Menemen Olayı
1929 dünya ekonomik bunalımının Türkiye’ye sıçraması özellikle sanayileşmenin olduğu şehirlerde kendini daha yoğun bir şekilde göstermişti. Bu ekonomik sıkıntılara çözüm üretmek, halkın mali sıkıntılar nedeniyle hükümete yönelik eleştirilerinin giderek artmasından doğan gerilimi azaltabilmek için SCF (Serbest Cumhuriyet Fırkası) ’nin hemen kurulmasına karar verilmişti. Kurulan bu ikinci muhalefet partisi, hükümetin politikalarını eleştirmeye başlamıştır. Bir süre sonra eski düzen yanlıların da partiye dolmaya başlamasıyla bu ortamdan yararlanmak isteyen gerici, yobaz ve tarikatlar tekrar gün yüzüne çıkma cesaretini göstermişlerdir.
1924 yılında Cumhuriyetin ilk muhalefet partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluşu sonrasında çıkan Şeyh Sait İsyanını ordu bastırmış, ancak ülke yasal bir suskunluk dönemine girmişti. Buna benzer olarak 1930 yılında ise ikinci muhalefet partisi (Serbest Cumhuriyet Fırkası) ve ardından laiklik karşıtı, rejim düşmanı Menemen Olayı yaşanmıştır(28).
Başrolde yine aynı tarikat ve şeriat isteriz nidaları ile yankılanan Menemen sokakları ve canice öldürülen bir askerimiz… Yoksa tarih tekerrürden mi ibaretti!
SCF’ nin kurulması ile başlayan muhalefet hareketinin hükümet ve rejime yönelik eleştirel tutumları, bir süredir sessiz kalan dinci çevreleri de harekete geçirmiştir. Olay Nakşibendi tarikatı lideri Şeyh Esat tarafından hazırlamıştır. Şeyh Esat’ın amacı Manisa’da bulunan tarikatını daha da güçlendirmektir. Bu amaçla buraya müritlerini göndermiştir. Manisa’da toplantılar yapıp,tarikatları için müritler toplayan Şeyh Esat’ın adamlarından olan Derviş Mehmet, Menemen’in köylerine giderek, “din elden gidiyor” sloganıyla propagandalar yapmış ve onlara katılan köylüleri de silahlandırarak Menemen’e doğru yola çıkmışlardır(29) .
23 Aralık 1930 sabahında Menemen’e gelen Derviş Mehmet ve yandaşları ellerine aldıkları yeşil bayraklarla birlikte etraflarına tehditler savurmuşlardır(30). Halka hükümeti devirip yerine II. Abdülhamid’in oğlu Selim’i halife ilan edeceklerini söyleyerek hükümet konağının önüne kadar gelmişlerdir. Kendisini burada mehdi ilan eden Derviş Mehmet, etrafındaki insanlara kendisiyle beraber zikre başlamalarını emretmiştir31. Tüm bunlar meydana gelirken haber alan Jandarma Alay Komutanlığı, işi basit bir olay sanıp buraya küçük bir birlik göndermişlerdi. Bu sırada yedek subay olarak görev yapan Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay ve emrindeki müfreze, ayaklanmayı bastırmakla görevlendirilmişti. Hükümet konağının önüne gelen Kubilay’ın, teslim ol çağrılarına kulak asmayan Derviş Mehmet, Asteğmen Kubilay’a saldırmıştır(32). Binden fazla insanın tekbir sesleri arasında hunharca öldürülen genç subayın başı kesilmiş, bayrağın ucuna takılarak teşhir edilmiştir. Derviş Mehmet daha sonra şehit subayın kanını içerek “Ey Müslümanlar! Halife Abdülmecit sınırda bekliyor, kalkın Müslümanlığı kurtaralım” diye bağırmıştır. Bu arada isyancılar olaya müdahale eden iki bekçiyi de öldürmüşlerdir. Daha sonra olay yerine gelen jandarma ekipleri ateş açınca, isyancılar kendilerine kurşun geçmeyeceğini öne sürmüşlerdir. Yapılan çarpışma sonunda Derviş Mehmet ve iki kişi öldürülmüştür(33).
Atatürk devrimlerine ve laik devlet düzenine karşı işlenen bu insanlık dışı hareketin sorumlularının bulunması için büyük bir tahkikata girişilmiştir. Mustafa Kemal olayı öğrendiğinde büyük bir üzüntü ve kızgınlık duymuştur. TBMM, basın ve kamuoyunda da bu insanlık dışı olaya karşı sert tepkiler gösterilmiş, yurdun çeşitli yerlerinden çekilen telgraflarla gerici eylem günlerce protesto edilmiştir (34).
İşte bu laiklik karşıtı, gerici ayaklanma sonrasında Menemen ve civarında sıkıyönetim ilan edilmiş ve Menemen, Manisa, Balıkesir, Antalya’da olayla ilgisi olduğu iddia edilen 2200 kişi tutuklanmıştır. Ardından 3 Ocak 1931’de Muğlalı Mustafa başkanlığında Divanı Harp Mahkemesi kurularak suçlular yargılanmaya başlamıştır35. Burada 28 kişi ölüm cezasına çarptırılmış ve ölüm cezaları 3 Şubat 1931’de Menemen’de gerçekleşmiştir. Yapılan yargılamalar sonunda olayın Nakşibendi Tarikatıyla bağlantısı saptanmıştır. Şeyh Hoca Esat, Şeyh Halit, Hoca Saffet ve Şeyh Esat’ın oğlu Mehmet Ali’nin ayaklanmanın hazırlık aşaması ve gerçekleştirilmesinde etkileri olduğu tespit edilmiştir.
Alıntı/Kaynak:
Yerel Basına Göre İzmir’de 1930’lu Yıllarda Laiklik Uygulamaları
Sibel ERCAN
ÇTTAD, XI/23, (2011/Güz)
(Tarih Uzmanı. Bu makaleDokuz EylülÜniversitesiAtatürk İlkeleri ve İnkılapTarihi Enstitüsü’nde gerçekleştirmiş olduğum “İzmir Basın Örneğinde 1930’lu Yıllarda Laiklik Uygulamaları” başlıklı Yüksek Lisans tezim esas alınarak hazırlanmıştır.)
20190226
Dinin siyasete alet edilmesinin vatana ihanet suçu olduğunu” kabul edilmesinin 94.yıldönümü
TBMM, bundan tam 94 yıl önce bugün, 25 Şubat 1925'te, “dinin siyasete alet edilmesinin vatana ihanet suçu olduğunu” kabul etmişti.
—
Bizi yanlış yola sevk eden habisler, bilirsiniz ki çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep şeriat sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz, görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar hep din kisvesi altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir. (Atatürk, 1923)
AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta Edirne'de yaptığı konuşmanın sonunda, “Türkiye'yi artık bu yaşam tarzından, laiklik istismarından kurtarmanın zamanı geldi” dedi. İyi de bugün Türkiye'nin sorunu “laiklik istismarı”ndan çok “din istismarı” değil midir?
Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Atatürk ve dava arkadaşları, aklı ve bilimi esas alan, çağdaş hukukun egemen olduğu, düşünce ve vicdan özgürlüğüne saygılı uygar bir düzen için “laikliğe” ihtiyaç duymuşlardı. Bunun için her şeyden önce “din istismarı”yla ve “irtica”yla mücadele etmişlerdi.
Mesela bir devrim kanununa göre “din istismarı” ile “dini siyasete alet etmek” vatana ihanet suçuydu.
TBMM, bundan tam 94 yıl önce bugün, 25 Şubat 1925'te, “dinin siyasete alet edilmesinin vatana ihanet suçu olduğunu” kabul etmişti.
ŞEYH SAİT İSYANI
1925'te genç Cumhuriyete karşı Doğu bölgelerinde Şeyh Sait İsyanı patlak verdi.
Şeyh Sait, 13 Şubat'ta Piran Köyü'nde ayaklandı. İsyancılar burada bir jandarma teğmenini esir alıp bir eri şehit ettiler. Telgraf hatlarını kestiler. Piran'dan Eğil bucağına geçtiler. Bucak müdürüyle 10 jandarmayı esir aldılar. Daha sonra Genç hapishanesini ve jandarma dairesini bastılar, oradaki jandarmaları da esir aldılar. İsyancılar, 16 Şubat'ta Genç ilinin merkezi Darahini'ye saldırdılar. Burada üç gün üç gece kaldılar. Şehri yağmaladılar. Ziraat Bankası'na el koydular. Buradaki isyanı Ankara'ya bildiren öğretmen Mehmet Zeki'yi önce hapsettiler, sonra öldürdüler. Oradan Diyarbakır yolu üzerindeki Lice'ye hareket ettiler. Bu güzergah üzerindeki Hani bucağını ele geçirdiler. Lice-Hani, Çapakçur-Palu telgraf hattını kestiler. İsyancılar Çapakçur, Muş, Diyarbakır olmak üzere üç kola yarıldılar. Çapakçur Hükümet Konağı'na saldırıp orayı ele geçirdiler. İsyancılar, 20 Şubat'ta, üzerlerine gelen Türk Ordusu'yla çatışmaya başladılar. 21 Şubat'ta Yarbay Cemil komutasındaki bir süvari alayını pusuya düşürüp esir aldılar. Ellerinde yeşil bayrak ve Kuran'larla ilerleyen asilere halk da yardım etti. 2 Mart'ta isyancılar Elazığ'ı ele geçirip yağmaladılar. Diğer taraftan Şeyh Abdullah, Muş cephesini tutarak Varto'yu aldı ve Erzurum'a doğru ilerlemeye başladı. Şeyh Sait ve adamlarının asıl hedefleri Diyarbakır'dı. 7 Mart'ta kendilerine katılan aşiretlerle birlikte Diyarbakır'a saldırdılar. Kuzey cephesinde surlar dışında yapılan savunmayla geri püskürtüldüler. Güney cephesinde ise içeriden yardım alarak şehre girmeyi başardılar. Fakat General Mürsel Paşa'nın gönderdiği süvari kuvvetleri asileri geri püskürttü. Şeyh Sait ve eşkıyaları ilk kez 8 Mart'ta yenilerek geri çekildiler. Ordu birlikleri Varto, Elazığ ve Diyarbakır üzerinde temizlik harekatına başladı. Asiler dört bir yandan kuşatıldı. Nisan başında Silvan, Palu ve Piran asilerden geri alındı. Nisanın ikinci haftasında özellikle Tük Hava Kuvvetleri'nin operasyonlarıyla isyan bastırıldı. İsyanın elebaşlarından Şeyh Sait ve Seyit Abdülkadir yakalandı. Diyarbakır İstiklal Mahkemesi, 23 Mayıs 1925'te Seyit Abdülkadir ve 5 arkadaşını, 28 Haziran 1925'te de Şeyh Sait ve 46 arkadaşını idamla cezalandırdı. (1)
Cumhuriyeti daha doğarken boğmayı amaçlayan Şeyh Sait İsyanı güçlükle bastırıldı. Cumhuriyet yaşamaya devam etti. Ama Musul kaybedildi. Sonuçta isyan İngilizlere yaradı.
Cumhuriyete karşı ‘din' silahı
Şeyh Sait'in ibretlik ifadeleri
Şeyh Sait İsyanı'ndan sadece iki hafta önce Erzurum Milletvekili Ziyaeddin Efendi, meclis kürsüsüne çıkarak “yeniliğin”, işret, dans ve plaj sefasından başka bir şey olmadığını söylemişti. Ona göre “fuhuş” artmıştı! Müslüman kadınlar edepsizleşmişti! Sarhoşluk teşvik olunuyordu! “Dini hisler” rencide oluyordu! Yeni rejim sadece “ahlaksızlık” getirmişti! Bunlar “Terakki” kılıfı altında, “Batılılaşma” diye “Medeniyetçilik” adına yapılıyordu! “Rezil bir idare” memleketi çamurlar içine sürüklemişti! Şeyh Sait, sorgusunda, Ziya Hoca'nın meclisteki bu açıklamalarından çok etkilendiğini itiraf edecekti. (2)
Ocak 1925'te Şeyh Sait imzalı bildiriler Doğu Anadolu'da elden ele dolaşmaya başlamıştı. Bu bildirilerde “Hilafetsiz Müslümanlık olmaz!” deniliyor, Cumhuriyet “dinsizlikle” suçlanıyordu. Bildiriler ileri bir teknikle basılmıştı. İsyancıların elinde yabancı silahlar da vardı. (3)
Hâkimiyet-i Milliye, 29 Haziran 1925 s.1. Manşette, ‘Şeyh Said ve arkadaşlarının idam edildikleri' yazıyor.
Piran'a gelen Nakşibendi şeyhi Şeyh Sait, verdiği vaazda şunları söylemişti:
“Medreseler kapandı. Din ve Vakıflar Bakanlığı kaldırıldı. Din okulları Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlandı. Gazetelerde bir takım dinsiz yazarlar dine hakaret etmeye, Peygamberimize dil uzatmaya cüret ediyorlar. Ben bugün elimden gelse bizzat dövüşmeye başlar; dinin yükselmesine gayret ederim.” (4)
İsyanın ilerlediği günlerde de Şeyh Sait şöyle bağırıyordu: “Kürtlerin bulundukları yerleri Türklerin elinden alacağız. Topraklarımız verimlidir. Madenlerimiz çoktur. Bunlardan yararlanacağız. Bugünkü Türk Hükümeti İslamiyet'ten ayrılıyor. İstanbul'da Beyoğlu'nda bazı İslam kızları şapka ile geziyorlar…” (5)
Şeyh Sait sorgusunda, amacının “hükümete şeriat hükümlerini uygulatmak” olduğunu söylemişti. (6)
Mahkeme Başkanı ile Şeyh Sait arasında geçen konuşmaların bir bölümü şöyle: (Soru: Mahkeme Başkanı, cevap: Şeyh Sait)
Soru: “Niye isyan ettin?”
Cevap: “Medreselerde fıkıh okudum… Şeriat hükümleri uygulanmazsa kıyam vaciptir. Kaza ve kader beni buraya sevk etti… Binaenaleyh şeriatımız yolunda ölürsek dinsiz gitmeyiz!”
Soru: “Yunan ordusu İslamiyet'in merkezini ayaklar altına almışken cihadın farzlarını niye yerine getirmediniz?”
Cevap: “O zaman muhacirdik ve perişan haldeydik!”
Soru: “Din hükümlerinin zedelendiğini söylerken neyi kasettiniz?”
Cevap: “İçki yasağı kaldırıldı.”
Soru: “İslam'a kılıç çeken İslam değildir' hadisinden haberiniz yok mu?”
Cevap: “Müslümanlara din hükümleri bıraktırılmıştı.” Başkan, “Hamdolsun! Hepimiz Müslümanız. Kuran okuyoruz, zekat veriyoruz” deyince Şeyh Sait, “Din hükümlerinden hangisi var?” diye sordu.
Soru: “Şeyh yalan söyler mi?”
Cevap: “Eh! Söyler ya! Allah bilir!”
Soru: “Hükümetin dine karşı olduğunu nereden çıkardınız?”
Cevap: “Gazetelerden, dergilerden, gelen tüccardan ve milletvekillerinden.”
Soru: “Hangi gazetelerden?”
Cevap: “Sebilürreşad, Tevhid-i Efkâr.”
Soru: “Sana dinin kalmadığını söyleyen tüccarlar ve milletvekilleri kimlerdi?”
Cevap: “Erzurum Mebusu Raif Hoca”
Soru: “Ziya Hoca'nın beyanatını duydun mu?”
Cevap: “Ziya Hoca'nın beyanatını Sebilürreşat'ta, daha başka yerlerde okurduk. Bir kere okudum ki Kılıçzade Hakkı Bey, Peygamberimizin aleyhinde bulunmuş… Okurduk ki kız mekteplerinde İslamiyete aykırı şeyler oluyormuş! Kızlar piyano çalıyorlar, erkekler keman çalıyorlar, sabaha kadar sohbet ediyorlarmış… Sebilürreşat'ın her nüshası beni müteessir ediyordu. Farmasonluk, laiklik de bizi çok müteessir ediyordu.”
Soru: “Sait Efendi! Geçen celsede ‘beni isyana sevk eden üç neden var' demiştin. Birincisi, din hükümlerinin uygulanmaması; ikincisi, basının etkisi; üçüncüsü, meclisteki muhalefet… Bunları açıklar mısın?”
Cevap: “Sebilürreşat'ta şeriata aykırı olan şeyler hep yazılıyordu. Derdik ki, ‘Yalan ise nasıl yazar?' ‘Nasıl söyler?' ‘O halde doğrudur ki yazmaya cesaret diyor!' Zaten Sebilürreşat yazdığını hep bir gazeteye dayandırırdı. Başka bir neden de Tevhid-i Efkar'dı… Sonra Cibranlı Halit bir gazete gönderdi. Gazetede “Allah'ü Teâlâ yoktur. Her kulun dayanağı ne ise Allah odur!' diyordu. Buna da kızdık… Velhasıl! Din, ırz, namus, farmasonluk, laiklik hakkındaki yazılardan kin ve nefret duyuyorduk.”
Soru: “Neden Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın programını beğendin?”
Cevap: “Çünkü ‘içkiyi, fuhuşu yasaklayacağız!' demesi hoşumuza gitti. Bir de ‘dine hürmetkâr olduklarını' söylüyorlardı.”
Soru: “Asker-i Rum nedir?”
Cevap: “Biz Kürtler, Türk askerlerine ‘Asker-i Rum' deriz. Tabirdir, öyle deriz!”
Soru: “Din kalktı!' diyorsun. Namazını kılmıyor muydun? Camilerde ezan okunmuyor muydu?
Cevap: “Evet, ibadetime kimse karışmıyor, her isteyen namazını kılabiliyor ve camilerde ezan okunuyor… Fena yaptık! Bundan sonra iyi olur inşallah!” (7)
Dini siyasete alet etmek
VATANA İHANET SUÇU
Şeyh Sait İsyanı'nda, İslam dini, Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı bir “silah” olarak kullanıldı. Din, vatana ihanetin “aracı” yapıldı.
25 Şubat'ta isyan TBMM'de görüşüldü.
Başbakan Fethi (Okyar) Bey, Şeyh Sait İsyanı'nda dinin politik araç olarak kullanılıp bölge halkının istismar edildiğini, isyanın amacının hilafeti geri getirmek ve Abdülhamit'in oğullarından birinin saltanatını sağlamak perdesi altında “Kürtçülük” olduğunu söyledi.
Fethi Bey, bu açıklamalarından sonra sıkıyönetim kararının onaylanmasını, “dini araç yaparak halkı ayaklanmaya kışkırtanların sert şekilde cezalandırılmaları” için hazırlanan bir kanun maddesinin ve askeri harcamaların kabul edilmesini istedi.
Daha sonra muhalefet adına söz alan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Başkanı Kazım Karabekir Paşa, sıkıyönetim ilanını uygun bulduklarını belirterek şöyle dedi: “Efendiler, dini araç yaparak milli varlığı tehlikeye koyanlar lanetle anılmalıdır. Bu hareket vatana ihanettir.”
Bu açıklamalardan sonra oylamaya geçildi. Önce sıkıyönetim ilan edildi. Sonra da Mahmut Esat (Bozkurt) Bey'in “Hıyanet-i Vataniye Kanunu'na bir madde eklenmesi” için yaptığı kanun teklifi ele alındı.
Teklife göre “Hıyanet-i Vataniye Kanunu”na şu madde eklendi (1. Madde):
“Dini veya dinin kutsal kavramlarını siyasi amaçlara esas ya da alet etmek için dernekler kurulması yasaktır. Bu tür dernekleri kuranlar ya da bu derneklere girenler vatan haini sayılırlar. Dini ya da dinin kutsal kavramlarını alet ederek devletin şeklini değiştirmek ve başkalaştırmak ya da devletin güvenini bozmak veya dini ya da dinin kutsal kavramlarını alet ederek her ne surette olursa olsun halk arasına bozgunculuk ve ayrımcılık sokmak için gerek tek başına gerek toplu olarak sözle ya da yazı ile ya da fiilen ya da nutuk söyleyerek ya da yayın yaparak harekette bulunanlar da ‘vatan haini' sayılırlar.”
TBMM Zabıt Ceridesi, C.14, 25 Şubat 1925. Kanunun 1. maddesinde, dini siyasete alet edenlerin ‘vatan haini' ilan edilecekleri ifade ediliyor.
Bu kanun teklifi, 25 Şubat'ta TBMM'de oylanıp 556 sayılı kanun olarak kabul edildi. (8)
Şeyh Sait İsyanı, devrimci bir tepkiyle karşılandı. Cumhuriyeti kuranlar, Cumhuriyeti koruma kaygısıyla bir takım sert önlemler aldılar.
1925'te Şeyh Sait, dini kullanarak Cumhuriyeti yıkmaya çalışmıştı. Cumhuriyeti kuranlar, buna karşı, “Dini siyasete alet etmek vatana ihanet suçudur” şeklinde bir kanunla mücadele etmişlerdi. Aradan 91 yıl geçti. 15 Temmuz 2016'da bu sefer FETÖ, dini kullanarak Cumhuriyeti yıkmak istedi. Bugün başka tarikatlar ve cemaatler gizli, açık şekilde Cumhuriyeti yıkmaya çalışıyorlar. Türkiye'yi yönetenler, keşke tarihten biraz ders almış olsalardı.
SİNAN MEYDAN
Kaynaklar:
1- Metin Toker, Şeyh Sait ve İsyanı, Ankara, 1994, s. 18, 22, 96-100, 129. Uğur Mumcu, Kürt-İslam Ayaklanması, İstanbul, 1994, s. 67, 68. Ergun Aybars, İstiklal Mahkemeleri, Ankara, 2009, s. 210. 211, 221, 222, 241, 253, 254. Mahmut Goloğlu, Devrimler ve Tepkileri, İstanbul, 2007, s. 113-143.
2- Toker, age, 26, 27.
3- Aybars, age, s.213.
4- Mumcu, age, s. 68.
5- Mumcu, age, s. 71,72
6- Aybars, age, s. 243. Mumcu, age, s. 124
7- Savcının iddianamesi, savunmalar ve karar konusunda bkz. TBMM Arşivi, Dosya 69, Karar no 69 ve IV-12, b-1; Şark İstiklal Mahkemesi Karar Defteri, S.15, D. 4/32; Hâkimiyet-i Milliye, 28 Haziran 1925, Behcet Cemal, Şeyh Sait İsyanı, İstanbul, 1955, s. 112 vd. Toker, age, s. 150-170, Aybars, age, s. 242-256, Mumcu, age, s. 123-140.
8- Ayrıntılar için bkz.
TBMM Zabıt Ceridesi,
Devre II, C.14, 25 Şubat 1925, s. 306- 311.
20190212
Gerici ve bölücü Şeyh Said isyanı
20171122
Kitap: 'Kürt İsyanları Bedirhan ‘Bey’den Dersim’e Bayram Yurtçiçek Kaynak Yayınları
Bedirhan ‘Bey’den Dersim’e
Bayram Yurtçiçek
Kaynak Yayınları
Kürt isyanlarını milletleşme, modernleşme, aydınlanma ve bağımsızlık gibi kavramlar çerçevesinde ele almak Kürt sorununun anlaşılmasında ilk adımdır.
Türk Devrimi’ni anlamadan Kürt sorununu anlamak olanaksızdır. Kürt sorununun bilimsel ve gerçekçi bir şekilde değerlendirilmesi, Türkiye’nin 150 yıllık devrim ve karşıdevrim tarihinin ortaya konulması ve ayrıntılı bir şekilde analiz edilmesiyle mümkündür. Kürt İsyanları adlı bu eserde, Osmanlı’da, Kurtuluş Savaşı’nda ve Cumhuriyet döneminde patlak veren Kürt isyanları incelenmiştir.
• Şeyh Sait isyanı ile Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası arasında nasıl bir ilişki vardır?
• Şeyh Mahmut Berzenci ile Özdemir Bey'in Revanduz'daki faaliyetleri nelerdir?
• Ağrı isyanında Taşnak örgütünün rolü nedir?
• Ağrı isyanının bastırılmasında Sovyetlerin rolü nedir?
• Dersim isyanı bir Kürt ve Alevi isyanı mıdır?
• Seyit Rıza "seyit" mi?
• Kürt sorunu aynı zamanda bir Türk sorunu mudur?
• Bilimsel sosyalizmin Kürt sorununa bakışı nasıldır?
• Emperyalist devletler etnik milliyetçiliği nasıl kullandılar?
• Kürt isyanlarını emperyalizmden ayrı düşünmek olası mıdır?
Belgelere dayanılarak hazırlanmış olan bu kitapta, bu soruların cevaplarını bulabilirsiniz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
🎞️ I am not Turkish but 🇹🇷 ( Ben Türk değilim ama..) akımından... 🇹🇷Türkçe sözlü şarkılar
“Türk değilim ama…” akımı büyük ilgi görüyor - Son zamanlarda sosyal medyada "I am not Turkish but" yani "Türk değilim ama...

-
Bu yazımızda Milli Edebiyat Dönemi'nin en önemli şairlerinden biri olan Mehmet Emin Yurdakul'un "Cenge Giderken" şii...
-
Ülkemiz yer şekilleri bakımından oldukça farklı özelliklere sahiptir. Yer şekillerindeki farklılık iklimlerin bölgelere göre değişiklik...
-
Kendilerini "trakya'nın yerlileri" olarak kabul eden, 1300'lü yıllardaki ilk osmanlı fetihleriyle birlikte trakya'ya ...