milli tarım ve hayvancılık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
milli tarım ve hayvancılık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20240911

İstiklal Harbi'nden 9 Eylül İzmir'İn Kurtuluşu'na ve Portakal bahçesine...

 İzmir'e çıktıkları gün "Zito Venizelos" diye bağırın derler, sıraya dizdikleri Türk subaylara. Bağırmadıkları için süngülerler, tekmelerler. Bir İtalyan subay "Vahşet korkunçtu. Tekmelerle dizlerinin üzerine çökmüş yaşlı bir Türk subaya Yunan asker eliyle biraz su verdi. O suyu içerken arkasına geçti ve süngüyü soktu sırtına." Padişahın emriyle direnmedi Türk ordusu işgal güçlerine. Başkomutanlık meydan muharebesi sırasında haberler gelir arada "Türk ordusu yenildi, Mustafa Kemal esir alındı." Gazeteler manşet yapar, 'Mustafa Kemal Esir.' O mazlum millet üzüntü içindedir. Kaçarken Yunan ordusu Turgutlu, Manisa yakarak geçerler. Taş taş üstünde bırakmazlar, tecavüzler, yağmalar korkunçtur. Bugün İzmir'e girdi kahraman ordumuz. Tüm savaş boyunca cephede, bazen cephe ilerisindedir Atatürk. Topçuların önüne geçer. "Komutanım topçuların önündeyiz, geri çekilelim." dediklerinde "Onlar geride kalmış" der gülümser. Heyecanla top birliklerini ileri taşırlar. O yüzden yiğit yazarım hep. İzmir'e giren ilk birlikler arasında Ahmet Dedemin ağabeyi Mehmet Dedem de vardı. Bizim ailede hiç asker kaçağı, çürük yoktur. 

"Hocam bu resim niye?" derseniz. Yıl 1937, İçel'de portakal bahçelerini geziyor. Ölümüne bir yıl kalmış, hala çiftçinin yanında, toprağının derdinde bir Yiğit. İzmir'den düşmanın kaçtığı gün bugün. Allah hepsinden razı olsun. Hakkınız ödenmez.

Ahmet Şerif İzgören  Ahmet Şerif İzgörenAhmet Şerif İzgören •


20220330

🎞Sivas’ta binlerce kuzu annesine kavuştu


Sivas'ın Ulaş ilçesindeki Tarım İşletmesi Müdürlüğüne ait ağıllarda binlerce koyun kuzuları ile buluştu. Kuzular, sürü arasında kendi annesini bulmayı başardı.

20220126

🎞 Borçlu çiftçi intihar etti😢

Ardahan'da bir çiftçi banka ve tarım krediye olan borçlarından dolayı intihar etti. 39 yaşındaki Fuat Avşar, Ömerağa köyünde son yolculuğuna uğurlandı. 

🎞 Erzincanda'da 🐑 kuzu nöbeti

 Erzincanlı göçerler, ağıllarında kuzu nöbeti tutuyor. Göçerler, yeni doğan kuzuların zarar görmemesi ve annelerince emzirilmesini sağlamak için dondurucu soğuğa rağmen yoğun mesai yapıyor.

20200806

🎞 Bitlis'teki karadutlar tüm yurda pazarlanıyor

Bitlis'te yetişen organik karadutlar, tüm yurda satılıyor.  Kadınlar tarafından hazırlanan  karadutlar reçeli, marmelat, pekmez ve pestil olarak değerlendiriliyor.

20200802

🎞 Atatürk ve milli üretim



20200330

🎞 Üretim neden çok önemli?

20200309

🎞 "Maaşı az olanlar hiç ben şehirliyim demesin"




Kentlerde yaşayan birçok kadın kent imkanlarına ulaşmakta zorluk çekiyor. Peki, gecekondulu kadınları kent imkanlarından koparan unsurlar neler ve kent hayatına katılmak, kentte serbestçe vakit geçirmek onlar için ne ifade ediyor?

İstanbul Gelişim Üniversitesi’nden Dr. Leyla Bektaş Ata, Raoul Wallenberg Institute'nin (RWI) desteğiyle gecekondulu kadınların kent hakkını İzmir’in Karabağlar ilçesine bağlı Limontepe’de inceledi ve İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu’ndan Elif Miral Oktay ile "Kenti Geziyor, Kendi Anlatıyor" video serisi altında topladı. Kadınlarla İzmir’de görmek ve serbest zaman geçirmek istedikleri yerleri birlikte ziyaret ettiler.

Seri kapsamında dokuz kadının kent/lilik hikâyesine yer vereceğiz. Her bir hikâye kentin kenarından merkezine ulaşma ve merkezde bulunmanın arka planını yansıtıyor. Medyada temsil düzeyi zayıf olan gecekondulu kadınların gündelik hayatlarından, kentte yaşadıklarından kesitler paylaştığımız serinin ilk bölümünde, kentli olabilmenin ön koşulunu ekonomik durum üzerinden değerlendiren Gülsüm Bayar’ın hikâyesi

20200217

🗺 🇹🇷Türkiye'nin Bölgelerinde En Çok Yetişen Ürünler🍎🍐🍊🍇🍉








'Ne! Çavdar ekmeğini Türklerden mi öğrenmişiz?'


'Ne! Çavdar ekmeğini Türklerden mi öğrenmişiz?'


Danimarka’ya gitmiş olanlar, orada yaşamış olanlar veya Danimarkalı tanıdıkları olanlar; çavdar ekmeğinin, bisiklet kültürünün, rüzgâr türbinlerinin ülke kültürünün ne kadar ayrılmaz bir parçası olduğunu bilirler. Aynı şekilde İsveç’i yakından tanıyanların da İsveçlilerin “kötbullar” adını verdikleri köfteleriyle ne kadar gurur duyduklarını iyi bildikleri gibi.

Çavdar ekmeği, bisikleti ulaşım aracı olarak kullanma geleneği, İsveç köfteleri İskandinav ülkeleriyle özdeşleşmiş kültürel kerterizlerdir. Bunlar İskandinav halklarını birbirine bağlayan değerlerdir. İsveç, Norveç ve Danimarka hızla küreselleşen dünyada düşük nüfusları nedeniyle özellikle kültürel alanda yok olma korkusu yaşarlar. Bu yüzden de mutfaklarına, dillerine, bazı sorunlara ürettikleri kendince çözüm yöntemlerine sıkı sıkıya sarılırlar.

Uzun yıllar Danimarka dışında kalanların ülkeye adım atar atmaz ilk olarak çavdar ekmeğini yemek istediklerine defalarca şahit olmuş, gülümseyerek onlar ekmeği yerken mutluluklarını izlemiştim. Hafta içinde İsveç, Norveç ve Danimarka’nın ortak havayolu şirketi SAS (Scandinavian Airline System), sosyal medyada yayımladığı bir kampanya filmi ile yukarıda saydığımız tüm kültürel unsurları adam akıllı sarstı ve bunların hiçbirinin İskandinav kültürü ile bağının olmadığını öne sürdü. SAS’a göre, çavdar ekmeği ve İsveç köftesinin kökeni Türkiye, bisiklet kültürünün çıktığı yer Almanya, rüzgâr enerjisini kullanma yöntemi de İran kaynaklıydı. 

Demokrasi Yunanistan, lohusa izni İsviçre, Norveç icadı olarak bilinen kâğıt ataçları Amerikan icadıydı. SAS’a göre, İskandinavya’ya özgü en önemli değer veya nitelik; dünyaya açılmak, uzak diyarları gezip görmek, o diyar insanlarını ve yaşam şartlarını merak etmek ve orada gördüklerini alıp İskandinavya’ya getirmekti. Şirketin bu iddiada bulunmasının ticari bir amacı vardı. Onlara göre, bu İskandinavya kültürel değerleri yıllar boyunca dünyayı gezmeye çıkan İskandinavların yabancı diyarlarda gördüklerini fanatik yaklaşımla karşılamayıp benimsemeleri sonucu Kuzey Avrupa’ya gelmiş ve buranın kültürünün parçası olmuşlardı. Yani havayolu şirketi Danimarkalıların uçağa binip dünyayı görmelerini istiyordu.

Ancak ne olduysa reklam sosyal medyaya düşünce oldu. Çok kısa sürede YouTube’da 550 bin kişi tarafından izlenen kampanya filmi, SAS’ın sosyal medya gönderilerine yapılan ortalama yorumların 22 katı yoruma maruz kaldı. Yorumlarda ise kampanyanın İskandinav halkını çok kızdırdığı görülebiliyordu. Tepkiler üzerine şirket filmi yayından kaldırmak zorunda kaldı. Sert eleştirilerle birlikte şirkete destek çıkanlar da yok değil. “Bırakın göbeğini kaşıyan İskandinavlar yanlış anladıkları ulusal bilinçlerini yaşamaya devam etsinler. Geri adım atmayın, haklısınız,” diyen yorumlar da göze çarpıyordu sosyal medyada.

Arada bir dünyanın çeşitli ülkeleri sahip oldukları değerleri sahiplenmek isteyen başka ülkelerle tartışma yaşarlar. Örneğin Türkiye’de de gölge oyunumuz Hacivat-Karagöz’e Yunanistan’ın sahip çıkmaya çalışması, baklava ve kokoreçin de Yunan mutfağının bir parçası olduğu iddiaları ile uğraşmak zorunda kaldı ülkemiz. Aynı şekilde, bildiğimiz beyaz peynire Avrupa’da bilinen adıyla feta peyniri denmesinin şartı olarak Yunanistan kökenli olduğu şartını gıda genelgelerine ekletmek istedi Yunanistan. Bunlar iki veya daha fazla ülke arasında yaşanan tartışmalar olduğu için normal ve doğal gelebiliyor tabii kulağa, ancak ilk kez bir ülkenin kendi içinden, sahip olunan kültürel değerlerin başka ülkelerden aşırma olduğu iddiası dile getirilince Danimarkalılar kültürel frene basıverdiler. Yukarıda da belirttiğimiz gibi bunu yapmalarının ardında ise minicik ülke olmaları ve daha da minik nüfuslarıyla dünya coğrafyasından silinme düşüncesinin yaratığı korku yatmakta.

Otuz iki yıldır yaşadığım Danimarka’da, dürüstçe söyleyeyim, Danimarka çavdar ekmeğinin (siyah ekmek) Türkiye kökenli olduğunu hiç duymadım ve Türkiye’de de benzerini görmedim. İsveç köftesinin Türkiye’den gittiği düşüncesi daha akla yakın geliyor... Şimdi bir Türk havayolu şirketi veya başka bir firma çıksa kırk yıl hatırı olan bir fincan kahvenin, ince uzun kadehlere doldurduğumuz rakının, revaninin, gözlemenin, bazlamanın, döner kebabın, işkembe çorbasının başka bir ülke kökenli olduğunu söylese acaba biz nasıl tavır alırız?..


Diğer kaynaklardan: 

Türkiye'de Çavdar yetiştiriciliği
 

 

20200131

Avrupa Çiftçilerden Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne mektup



AVRUPALI ÇİFTÇİLERDEN TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’NE MEKTUP

Buğdayın ana vatanı olan Anadolu topraklarında, 445 farklı tipte buğday olduğu saptandığında dünya şaşkına dönmüştü. 1930’larda yapılan bir çalışmada, 256 yeni buğday çeşidi daha ortaya çıkarıldı. Bilim adamları, Türkiye’deki çiftçilerin elinde bulunan buğday çeşitlerinin, bitki ıslahçıları için bir hazine olduğunu belirterek zengin gen kaynağına dikkat çekiyorlar. Bu tohumların kesinlikle korunup geleceğe taşınması gerektiğini söylüyorlar.

Tohum Yasaklamak

AKP’nin oluşturduğu 59. Hükümet 2006 yılında çıkardığı Tohum Yasası’yla, yerli tohum satışını yasakladı. 2006’da, yasak getiren hükümet, 2018’de bu kez yalnızca sertifikalı hibrit tohumları eken üreticinin destekleneceğini açıkladı.1 Çeşitliliği ve doğal gücü dünyaca ünlü Anadolu tohumu, bu benzersiz zenginlik, ülkeyi yönetenler tarafından yok olmaya mahkum ediliyordu. Oysa, bu eşsiz varlığın korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması gerekiyordu.

Buğdayın ana vatanı olan Anadolu topraklarında, 445 farklı tipte buğday olduğu2 saptandığında dünya şaşkına dönmüştü. 1930’larda yapılan bir çalışmada, 256 yeni buğday çeşidi daha ortaya çıkarıldı. Bilim adamları, Türkiye’deki çiftçilerin elinde bulunan buğday çeşitlerinin, bitki ıslahçıları için bir hazine olduğunu belirterek zengin gen kaynağına dikkat çekiyorlar. Bu tohumların kesinlikle korunup geleceğe taşınması gerektiğini söylüyorlar.3

2006 yılında ata emaneti olan tohumların satışını ‘standartlara uymuyor’ diye yasakladılar. Adım adım yabancı tohum tekellerinin güdümündeki kısır (hibrit) tohumlar Anadolu toprağına yayıldı.

Avrupa’dan Gelen Mektup

Avrupalı Çiftçiler Koordinasyonu adlı örgüt, Tohumculuk Yasa Tasarısını meclisten geçirilmemesi için TBMM’ye bir mektup gönderdi. Bu mektubunda, “Biz Avrupalı küçük çiftçiler, benzer yasalardan çok çektik, hâlâ da çekiyoruz” diyerek, milletvekillerine adeta yalvarıyorlardı. “Tarım her geçen gün çok uluslu şirketlere bağımlı hale geliyor, biyoçeşitlilik yok oluyor, Türkiyeye ihtiyacımız var; elinizden geleni yapın” diyorlardı.4
Karşılaştıkları sonuçları şöyle sıralıyorlardı:
* Tarımsal üretimimiz, her geçen gün çok uluslu şirketlere, onların tohumlarına ve tarım ilaçlarına daha fazla bağımlı hale geliyor.
* Avrupa Birliği’nin tercih ettiği yoğunlaşmış tarım modeli bizi çok ağır sorunlarla yüz yüze getiriyor, topraklarımızı harap ediyor, petrol kaynaklı gübreler ve tarım ilaçlarıyla sularımızı kirletiyor, sürekli olarak daha fazla yenilenemez maddeleri tüketiyoruz.
* Avrupa Birliği, milyonlarca küçük tarım işletmesinin ve ancak onlarla birlikte gelişebilen bütün bir biyolojik çeşitliliğin yok oluşuna izin verdi. Binlerce bitki çeşidi yitirilmiş ve onlarla birlikte yüzlerce hayvan ırkı tarihe karışmış oldu. Siz aynı hatayı yapmayın!

“Türkiye Bizim İçin Gurur Kaynağıdır”

Avrupalı çiftçiler, “Bir Akdeniz ülkesinin hâlâ bu kadar geniş bir tarımsal nüfusu barındırabiliyor ve sizinki gibi zengin çeşitliliğe sahip bir tarımsal üretimi sürdürebiliyor olması, bizim için bir gurur kaynağıdır” dedikten sonra, Meclis’i şunları yapmaya çağırdı:
* Bütün çiftçiler kendi tohumlarını ve başka çiftçilerin tohumlarını ekme haklarını sürdürsün.
* Varolan biyoçeşitlilik güvencede olmalı, böylelikle Türkiye’de çok olan küçük çiftçiler bundan yararlanabilir. Biliyoruz ki Türkiye uzun tarım tarihi ile devasa bir biyolojik çeşitlilik deposudur. Bu korunması gereken bir hazinedir.
* Küçük çiftçiye hiçbir mali veya idari kısıtlama getirilmemelidir.
* Tarım ürünleriniz, Genetik Olarak Değiştirilmiş Organizmalardan (GDO) kaynaklanan her türlü bulaşmadan korunmalı.
* Türkiye’nin kendi nüfusunu besleyen ve hatta ihraç edebilmesini sağlayan küçük çiftçi kuşaklarının çabalarının tam değeri korunmalı.
* Ülkenizde yerel tohumlarını kullanan, geleneksel ve yerel çeşitleri korumak için çalışan bütün çiftçilere yardım edilmeli.
Çiftçiler, “Avrupa'nın bütün küçük çiftçileri için ve düşük kaliteli standardize edilmiş ürünlere boğulmuş tüketicileri için ümit yolu açacak bir Türkiye’ye ihtiyacımız var. Elinizden geleni yapmanızı rica ediyoruz. Geniş küçük çiftçi nüfusu ve biyoçeşitliliğindeki zenginliğiyle Türkiye, bu çiftçilere yardım etmek, tarımsal mirasını korumak ve güvenliğini sağlamak için elinden geleni yapmak zorundadır” dediler.

Çiftçi Sendikaları: Haklarımızı Gasp Edemezsiniz

Çiftçi Sendikaları Konfederasyonlaşma Platformu da, yasa tasarısıyla tohum ve tarım haklarının gasp edildiğini, bundan yaklaşık 20 milyon kişinin etkileneceğini belirtti; hakları anımsattı: Şunları söylüyorlardı: “Köylü kadınların, erkeklerin ve onların ailelerinin,
* Yetiştirmek istedikleri bitki çeşitlerini belirleme hakları vardır.
* İktisadi, ekolojik ve kültürel açıdan tehlike arz eden bitki çeşitlerini reddetme hakkı vardır.
* Yapmak istedikleri çiftçiliğin şekil ve istemine karar verme hakkı vardır.
* Tarımdaki yerel bilgilerini koruma ve geliştirme hakkı vardır.
* Tarım tesislerini kullanma hakkı vardır.
* Kendi ürünlerini, çeşitlerini, miktarını, niteliğini ve yetiştirme şeklini demokratik bir şekilde bireysel veya kolektif olarak seçme hakkı vardır.
* Kendi teknolojileri veya insan sağlığını ve çevreyi koruma esasına dayalı olarak kendi seçtikleri teknolojiyle çiftçilik ve yetiştiricilik yapma hakkı vardır.
* Kendi yerel çeşitlerini yetiştirme ve geliştirme hakları vardır”.

DİPNOTLAR

1       https://www.kamupersoneli.net/m/ekonomi/yerli-tohum-uretimini-kim-neden-yasakladi-h56721.html
2       http://awsassets.wwftr.panda.org/downloads/turkiye_nin_buday_atlas_web.pdf
3       https://www.kamupersoneli.net/ekonomi/yerli-tohum-uretimini-kim-neden-yasakladi-h56721.html
4       http://m.bianet.org/bianet/tarim/86771-avrupali-ciftciler-de-tohum-yasasina-karsi

Alıntı: https://kuramsalaktarim.blogspot.com

🎞️ I am not Turkish but 🇹🇷 ( Ben Türk değilim ama..) akımından... 🇹🇷Türkçe sözlü şarkılar

“Türk değilim ama…” akımı büyük ilgi görüyor -  Son zamanlarda sosyal medyada "I am not Turkish but" yani "Türk değilim ama...