tiyatro sanatçısı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tiyatro sanatçısı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20250702

📖 Bir Kavuk Var ki Baş Tacı: Gelenekten Geleceğe

 


📿 Bir Kavuk Var ki Baş Tacı:  Gelenekten Geleceğe

Tiyatro sahnesinde başa takılan sıradan bir kavuk değildir bu...

O kavuk, yeri geldi karanlık dönemlerde geleneksel tiyatroyu ayakta tuttu, yeri geldi susanlara inat güldürerek düşündürdü.

Ama her şeyden önce bir emanetti.

🎭 Tuluat geleneğimizin büyük ustası Kel Hasan Efendi, 1929’da vefatından önce bu kavuğu sadece bir kişiye değil, bir felsefeye teslim etti:

 “Vereceğin adam, tuluatı senden alıp gelecek nesillere taşıyacak bir muhalif komik olmalı.”

Çünkü bu kavuk, sadece komiklik değil; direnç, özgürlük, gelenek, zeka ve doğaçlama demekti. Ve o günden bugüne bir elden diğerine, usulca ve saygıyla devredildi…

👑 İşte "Kavuklu" silsilesi:

1️⃣ Kel Hasan Efendi (1865–1929)

Başlattı… Tuluatın temellerini attı. Kavuğu vasiyetle bıraktı.

2️⃣ İsmail Dümbüllü (1897–1973)

Onunla sokaklar güldü, kahkahalarla doldu. 40 yıl taşıdı kavuğu.

3️⃣ Münir Özkul (1925–2018)

"Mahmut Hoca"yı tanırsınız ama o aslında sahnede kavuğun ağırbaşlı ustasıydı. 20 yıl emaneti taşıdı.

4️⃣ Ferhan Şensoy (1951–2021)

Tiyatroya muhalefeti, mizaha zekayı ve cesareti getiren adam. 27 yıl boyunca bu emanetin en dik duran ismiydi.

5️⃣ Rasim Öztekin (1959–2021)

Kalbiyle oynadı, kalbini verdi. Hastalığı nedeniyle emaneti 4 yıl sonra devretti.

6️⃣ Şevket Çoruh (1973– )

Bugünün kavuklusudur. Sadece dizilerde değil, sahnede kurduğu tiyatrosuyla da geleneği yaşatmaya devam ediyor.

🎬 Bu kavuk, bir taç değil.

Ama ondan daha kıymetli.

Çünkü bir halkın gülerek direnme biçimini, sahneye duyduğu sevgiyi ve ustadan çırağa aktarılan namusu temsil ediyor.

“Geleneksel Türk Tiyatrosu” yaşasın, yaşatılsın!

Hem de kelimesi kelimesine değil, ruhuyla…

Mekanları Cennet Olsun.🤲

Alıntı: Kırklareli Vize Evrencik Köyü  · Nevin Kaya İşçimen  

20250309

📖 Afife Jale sahneye çıktığında polis Kadıköy’deki tiyatronun kapısında onu tutuklamak için bekler…

 

Afife Jale sahneye çıktığında polis Kadıköy’deki tiyatronun kapısında onu tutuklamak için bekler…

Kadıköy’deki Apollon Tiyatrosu’nda (şimdiki Rexx Sineması)  sahneye çıkan Afife Jale, “Yamalar” isimli oyunun sonundaki alkışlarla mutluluk gözyaşlarına boğulur, yıl 1920’dir.  Bir sonraki hafta “Müslüman ve Türk” bir kadının sahneye çıktığını duyan polisler tiyatronun kapısında Afife Jale’yi tutuklamak için beklemektedirler ( O tarihe kadar kadın rollerini gayrimüslim oyuncular canlandırır).  Afife Jale, tiyatronun makine dairesine saklanır ve sonrasında arka bahçeden kaçar. Sonraki gün polisin takibi sonucunda vapura binerken gözaltına alınır. Uzun süre sorgulanır, Bedia Muvahhit ve arkadaşlarının girişimleriyle gözaltından kurtulur ancak kovalamaca ve baskı devam eder, 

ta ki Cumhuriyet sonrasında bu yasak kaldırılana kadar.

20200609

Usta oyuncu Ayşegül Atik hayatını kaybetti


Ali Sunal: Ah Ayşegül ablam ah! Usta oyuncu Ayşegül Atik hayatını kaybetti

'En Son Babalar Duyar' dizisi ile hafızalarda yer edinen tiyatro oyuncusu Ayşegül Atik hayatını kaybetti.

Son olarak İstanbullu Gelin isimli dizide oynayan Ayşegül Atik, 2016 yılında vizyona giren Ali Kundilli 2 isimli filmde de yer almıştı. Devlet Tiyatrosu'nda da görev alan Ayşegül Atik 72 yaşında hayata gözlerini yumdu. Sanatçı bir süredir kanser tedavi görüyordu.

Ayşegül Atik'in ölüm haberi sanat dünyasını yasa boğdu... İşte paylaşılan mesajlar...
ALİ SUNAL:
Ah Ayşegül ablam ah, benim Şükran annem ah! Benim güzel ustam. Mekanın cennet olsun. Mustafan senin gibi bir annesi olduğu için çok şanslıydı.

IŞIL YÜCESOY

Bir ömür geçirdik birlikte. Güldük ağladık... insan gibi insan,sanatçı gibi sanatçıydı AYŞEGÜL ATİK... Dostumdu... Yaktı, yıktı ve gitti. Geride anılar... anılar...

ARMAĞAN ÇAĞLAYAN

“Ama bunu söylemenize gerek yok ki, ben yapınca alışverişi zaten alıyorum satış fişi”... Güle güle Ayşegül Atik.....

SABAHAT AKKİRAZ

Sanat ailemiz bir üyesini daha kaybetti. #ayşegülatik yıllarca sanatı ile bize hep güzellikler kattı. Nur içinde uyusun...

ÇİÇEK DİLLİGİL

Yıl 2007.. Kanal ATV.. Program Gelin-Kaynana.. Müge Turalı yapımcı... İki ustanın arasında ben... Ayşegül Devrim-Ayşegül Atik... Aralarında dilek tutardım ama en çok hayran bakardım. İşe saygılarını, disiplinlerini, kulis adaplarını hafızama kazırdım. Ben konservatuvar mezunu olmakla birlikte hem aileden hem de kendi doğrularımdan sebep hep, bizim tabir ile, alaylı olmayı da seçtim... Usta-çırak ilişkisine çok kıymet verdim... İkisi de ustaydı... Ayşegül Devrim çok sene oldu bizi bırakıp gideli... Bugün de Ayşegül Atik haberi... Üzgünüm... Ve çok şanslıyım aralarında, aynı karede, aynı projede olduğum için... Bu arada bakmayın kulağımı çektiklerine, hani rol icabı... Nurlar içinde yatsınlar...

AYŞEGÜL ATİK KİMDİR?

Ayşegül Atik 1948 yılında Ankara'da doğdu. Asıl adı Mürşide Ersoy olan oyuncu, Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'nü bitirdi. Devlet Tiyatrosunda başta Gömü, Ezgiler Ezgisi, Ceza Kanunu, Yollar Tükendi gibi oyunlarda rol aldı. 1978'de Devlet Tiyatrosu'ndan ayrılarak çeşitli topluluklarda çalıştı. Eski eşi Ali Atik ve Levent Kırca'yla çeşitli skeçlerde yer aldı. Oyuncu, 'En Son Babalar Duyar'ın başta olduğu birçok dizide oynadı.

Usta oyuncu Ayşegül Atik hayatını kaybetti
Usta oyuncunun acı haberinin ardından LÖSEV resmi Twitter sayfasında baş sağlığı mesajı yayınladı. 'Kanserle mücadelesi sırasında hayatını kaybeden tiyatro ve sinema oyuncusu Ayşegül Atik'e Allah'tan rahmet, ailesi ve sevenlerine, başsağlığı ile sabırlar dileriz.

Usta oyuncu Ayşegül Atik hayatını kaybetti  https://www.hurriyet.com.tr/video/usta-oyuncu-aysegul-atik-hayatini-kaybetti-41537060

20191122

✍️ Uzun yol yolcusudur Yıldız Kenter - Hayati Asılyazıcı

Uzun yol yolcusudur Yıldız Kenter

Hayati Asılyazıcı
Yıldız Kenter'in tiyatro repertuvarı yerli ve yabancı oyunların seçkisinden oluşur. Soluklu bir oyuncu olduğu için oynadığı oyunların sayısı bizim yazımızın boyutuna sığmaz. Geniş repertuarından seçki yapmam da kolay değil. Çok geniş ve çok seçkin oyunlar dizisinde bir uzun yol yolcusudur Yıldız Kenter. Tüm oyunlarıyla onu anlatmak ancak kitapla gerçekleşir.
Şöyle eğilip Kenter Tiyatrosu'nun repertuvarına baktığım zaman bu yoğun oyun yolculuğunda hem seçtiği yapıtlarda hem de oynadığı rollerde bir Yıldız Kenter biçemi (üslubu) vardır. Bu nedenle Ankara'da başlayan yolculuk Kent Oyuncuları'nda devam ediyor. Bu olağanüstü yetenekli sanatçımızı geniş ve zengin oyunculuk dağarı ile değerlendirmeye kalkmak başlı başına bir kitap yazmayı gerektirir. Bugüne kadar sahne yaşamında yer alan oyunların sayısının ülkemizde bir rekor düzeyinde olduğunu düşünüyorum. Belleğimdeki sıralamaya göre, aldığı olağanüstü büyük, başarılı rollerin sadece ülkemiz açısından değil Guinness'in rekorlar kitabına girecek nitelikte olduğunu düşünüyorum. Bu söylediklerimin sinemadaki rollerini ayrıca değerlendirmek gerekir. Bu nedenle bir Yıldız Kenter tiyatrosu olgusu vardır ve bu tanımlama onun oyunculukla başlayıp yorumculuğu ile hocalığını kapsayan dünya çapında bir tiyatro insanıdır.
“KENTER ÖLÇÜSÜ”
Kenter Oyuncuları ve Kenter Tiyatrosu İstanbul'da özel tiyatro tanımına ayrıca değişik boyut getirmişti. Sahne sanatında başarıdan başarıya koşan Kenter Tiyatrosu için Adnan Benk bir deyim getirmişti. Hiçbir özel tiyatro ile benzerliği olmadığı için "Kenter Ölçüsü" deyimini eleştirilerinde sık sık kullanırdı.
Benk'in kullandığı Kenter Ölçüsü'nün bir biçem olduğunu ancak bu biçemin temelinde hangi yöntemin bulunduğunu açıklayamıyordu. Aslında Kenter Ölçüsü dediği öznel bakış açısının “Stanislavski Yöntemi”ydi. Ankara Devlet Konservatuarı'nda Yıldız Kenter'in hocası Carl Ebert'ti. Profesör Ebert Stanislavski yöntemini Ankara Devlet Konservatuvarı'na taşıyan ilk öğretim üyesiydi. 20’nci yüzyılın Dünya Tiyatrosu'nu sarıp sarmalayan, kesintiliği olmayan Stanislavski Yöntemi Türk tiyatrosuna özellikle Cumhuriyet tiyatrosuna çağdaşlığı getirmişti.
Muhsin Ertuğrul Ankara Konservatuvarı'nda genel müdürlük yıllarında hocalığını sürdürdü. Onun da Stanislavski yöntemiyle çok başarılı tiyatro yaşamı vardır. Avrupa tiyatrolarını yakından tanımış ve uzun yıllarını Moskova Sanat Tiyatrosu'nda geçirmişti. Burada Konstantin Stanislavski ve Nemiroviç-Dançenko ile çalıştı. Meyerhold ve Tairov gibi diğer ünlülerle Moskova yıllarını geçirmişti. Sergei Ayzenştayn ile sinema alanında çalışmalar da yaptı. Muhsin Ertuğrul'un sahneye koyduğu oyunların yorumunda Stanislavski yöntemi vardı. Yıldız Kenter'i ilk izlediği zaman oyunculuğunu çok beğendiğini ve bir konuşmamızda söylediğini anımsıyorum.

GENİŞ REPERTUAR
Yıldız Kenter'in oyunlardaki seçiciliği yerli ve yabancı yazarların yapıtlarında görülüyordu. Claduie Magnier-Evdeki Yabancı, Güner Sümer-Yarın Cumartesi, Harold Pinter- Kapıcı gibi oyunlar yukarıdaki açıkladığım yöntemin, olağanüstü yorumların ürünleriydi. John Osborn'un "Öfke"si, 2’nci Dünya Savaşı sonrasının insan psikolojisinde yarattığı bunalımı Jimmy karakteri ile tiyatrodaki çözümlenişin çok ilginç örneğidir.
Kenter kardeşlerin her oyunda göstermiş oldukları aşamanın çok başarılı bir örneği sergilenir. 1956'da yazarı ünün doruğuna ulaştı. Yıldız Kenter'in bu doruktaki oyuna aynı düzeyde yorumladığı karakteri ile psikolojik gerilimi yansıtmıştı. Anouilh'in Antigone'si kadın özgürlüğünün antik Yunan tiyatrosunda ne kadar önemli olduğunu 20’nci yüzyıla taşıyarak betimliyordu. Sofokles'in Antigone'sini Anouilh'den sonra Bertolt Brecht de sahneye taşımış, çağdaş bir epik anlatım katmıştı. Fay Michaek Kanin'in Rasomon'u da tiyatromuzun yeni bir oyunuydu. Uzakdoğu'nun egzotik havasını getirmişti. "Aptal Kız" rolünde Yıldız Kenter'i kim unutabilir? Aşk Efsanesi-Jean Anouilh, Büyük Sebastiyanlar-Howard Lindsay-Russell Crouse, sonra Necati Cumalı'nın Nalınlar'ı Yıldız Kenter'in uzun yıllar repertuvarında kalan oyunlardan biridir. Ayrıca Moskova'da ve Londra'da oynandı.
Türk Tiyatrosu'nun büyük duayen oyuncusu, Cumhuriyet Tiyatromuzun yükselen yıldızıydı Yıldız Kenter (1928- 17.11.2019). Onun taşıdığı meşaleyi artık kendi elinden göremeyeceğiz ama yaptıklarıyla, öğrencileriyle bu meşalenin devamını özlemle bekleyeceğiz. Ailesine, sevenlerine Türk Tiyatrosuna baş sağlığı diliyor, bu büyük sanatçımıza sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Hayati Asılyazıcı
Alıntı/Kaynak:https://odatv.com/uzun-yol-yolcusudur-yildiz-kenter-18111938.html

20191119

Anadolu hümanizmasından bir insan manzarası....

❤️ 💌 Bir aşk mektubu...

Bir aşk mektubu... 
''Türkiye böylesine bir aşk mektubu 
yazan ve yazdıran güzel insanlarla dolu güzel bir memleket!
Sanat ve siyaset birbirine yabancı olmamalıdır. Ortak noktaları o kadar çoktur ki. İkisi de önce vatan için olmalıdır. Birlik ve beraberlik varsa, içinde zaten insanlık vardır. Sürekli olumsuzluklara odaklanmak, ayrışmak Türk kültürünün ürünü Anadolu hümanizmasındaki böyle güzellikleri görmemize engel olur. Sanatın ustasıyla siyasetin ustasını böyle bir hatıra fotoğrafında görmek bile insana umut veriyor.''
Alp Icoz

20191117

✍️ Harika bir aşk hikayesi


Harika bir aşk hikayesi ❤️
Dedesi, Bağdat kadısı, babası, padişah tarafından atanan Heyet-i Ayan azası’ydı.
Çamlıca’da, uşaklı bahçıvanlı, muhteşem bi köşkte yaşayan, oturmasını kalkmasını, ecnebi lisanları bilen, yakışıklı bi delikanlıydı. Yüksek tahsil için İskoçya’ya gönderildi. Ve, Londra’da bi partide gördü onu... Güzeller güzeli İngiliz genç kadın, şahane gülümsüyor, etrafına ışık saçıyordu. Vuruldu, âşık oldu. Gözler her şeyi anlatır derler ya, belli ki, hisleri karşılıksız değildi. Zaten, zarif bi kaç kısa cümleden oluşan sohbet sırasında işareti almış, genç kadının her gün Hyde Park’ta at gezintisi yaptığını öğrenmişti. Sabahın köründe, soluğu Hyde Park’ta aldı.

Aaa ne tesadüf filan... Birlikte at bindiler, yemek yediler, muhabbeti ilerlettiler. Rüya gibiydi. Rüya gibiydi ama, uyanması da vardı... Tahsilini tamamlamıştı, yurda dönmesi gerekiyordu. Kalsa, olmaz, bıraksa, hiç olmaz. Pat diye, benimle evlenip Türkiye’ye gelir misin dedi. Genç kadın sevinç çığlığı attı, coşkuyla boynuna atlayıverdi. Sonra... Az geri çekildi, oturdu, boynu büküldü, hayatta en çok istediğim şey bu ama, maalesef imkânsız, Jack var dedi.
Jack de kim yahu?

Genç kadının ailesi tiyatrocuydu, ordan oraya turneyle dolaşan kumpanyaları vardı. Babası ölünce, annesi bir adamla Avustralya’ya kaçmış, kızını anneannesine bırakmıştı. Anneanne, n’aapsın, torununu acilen başgöz etmiş, talihsizlik işte, savaşa giden damat, kimbilir nerde mıhlanmış,
geri dönmemiş, ardında,
henüz 16 yaşında hamile bi
dul bırakmıştı. Jack, oğluydu.
Delikanlı dinledi, dinledi, önce sıkı sıkı sarıldı, sonra, hiç sorun değil, oğlumuzla gideriz dedi.
Orient Express...
Ver elini İstanbul.
Delikanlı hiç sorun değil demişti ama, sorun büyüktü. Esir şehrin insanlarıydı İstanbul... Mustafa Kemal Bandırma’ya binerken, İngiliz gelinin, İngiliz
işgalindeki kâbusu başlıyordu.

Dedim ya, işgal yıllarıydı, herkes herkese şüpheyle bakıp, memleketi satanları mimlerken... Faytona binip, köşke geldiler. Aman da efendim hoş gelmişiniz sefalar getirmişiniz diye kucaklaşma beklenirken, bismillah, nerden bulup getirdin bu gâvuru dedi, delikanlının ailesi! Memleket İngiliz süngüsü altında inim inim inlerken, İngiliz gelin olacak iş değildi yani.

Aşklarına sığınıp, göğüs gerdiler. Sevdiği adam uğruna, kara çarşafa bile girdi İngiliz gelin, Müslüman oldu, Nadide adını aldı. Kaderin cilvesi mi desek, ne desek... Mustafa Kemal Bandırma’ya binerken İstanbul’a inen bu genç kadının nüfus kâğıdına, doğum yeri olarak Bandırma yazıldı... Çünkü, nüfus memuru doğum yerinin Londra olduğunu gördü, Londra Mondra olmaz, olsa olsa Bandırma’dır diye kaydetti!

Memleket kurtuldu, cumhuriyet kuruldu. Hariciye’ye giren delikanlı, Lozan’da İsmet İnönü’nün özel kalem müdürü oldu. Şak, kanun çıktı, hariciyecilerin eşi ecnebi olamaz... İnönü, pek beğendiği delikanlıya kıyamadı, boşan, birlikte yaşa, mesleğine devam et dedi. Delikanlı, bu teklifi hakaret olarak kabul etti. Benim için ailesini, memleketini, dinini terk eden eşime bunu yapamam, mesleğimden vazgeçerim, aşkımdan asla dedi.

Bastı istifayı, ıvır zıvır işler yaparak, evini geçindirmeye çalıştı. O zamanlar memur değilsen, ayvayı yiyordun. Ayvayı yedi. Hayatları kaydı. Önce eldeki avuçtaki bitti, sonra gümüşler satıldı, ardından köşk gitti... Dımdızlak kaldılar. Kiraya çıktılar. Tükene tükene, gecekonduya kadar düştüler. Çocukları olmuştu. Saracak bez yoktu. Çarşafları yırttılar. Bi eli yağda bi eli balda doğup büyüyen delikanlı, eşinin hiç sızlanmadan dimdik duruşunu gördükçe, yeniden yeniden âşık oluyordu ama, kahrından alkole dadanmıştı. Çalışamaz hale geliyor, daha çok sefalete sürükleniyorlardı. Hayatlarında eksilmeyen tek kavram, mutluluktu. Mutluydular.

İngiliz anne, adı gibi, hakikaten nadide’ydi... O kör kuruşa muhtaç hallerinde bile, hastaneden atılmış iki çocuklu bi kadına evini açtı, sokakta dilenen bi nineye kendi yatağını verdi, aylarca baktı, yıkadı, pakladı, komşuların fısır fısır dedikodusuna aldırmadan, kaçak olarak yaşayan, dara düşmüş bi Fransız’ı sofrasına oturttu, çocuklarına kuru ekmeği paylaşmayı öğretti.

Bir gün... İngiltere Elçiliği’nden görevliler geldi, nasıl duydularsa duymuşlar, çocuklarını al, İngiltere’ye dön, eğitimlerini üstlenelim, sosyal güvencen olsun dediler Nadide’ye... Kapıdan kovdu! Eşim Türk, çocuklarım Türk, burada babalarının yanında yaşayacaklar, ben de onların yanında öleceğim, benim için hayatını feda eden eşimi, paraya değişmem dedi.

İki millet, iki devlet, iki din arasında perişan olmuşlardı ama, aşkları sapasağlamdı.

Üstelik... Cumhuriyet de sapasağlamdı. O dönemin Cumhuriyet’i, şimdiki gibi sadece parası olanlara değil, gariban ailelerin çocuklarına da fırsat eşitliği sağlıyor, okumaya niyetleri varsa, okutuyor, üniversiteyse üniversite, konservatuvarsa konservatuvar, yeteneğin önünü açıyordu.

Delikanlı, delikanlı gibi yaşadı, öldü. Nadide zatürreeden vefat etti, hayatının en çetin günlerini yaşadığı İstanbul’da, kızının evinde... En çok kızına güvenir, en çok küçük oğlunu severdi.

Bu koca yürekli kadının küllerinden doğan kızı, Yıldız...
Oğlu, Müşfik Kenter’di.
Boşuna dememişler, işini yapacaksan aşk’la yap diye...
Ve, merak ederim, tiyatroda sahneye koymak için abuk sabuk senaryolar aranır hep niye?

Yılmaz Özdil

🎞 Yıldız Kenter'in aziz hatırasına...




 


Ben Anadolu
Ben, Anadolu - Güngör Dilmen - Yöneten: Yücel Erten - Kent Oyuncuları 1984 - Oyundan kesitler
www.yucelerten.com

🎞 Yıldız Kenter -Biterken herkes en çok yalnızlığı yaşar




Fırlatılan taşların geri dönmediği zamanlar...

Bu hapsolmuşluk duygusu, 
Bu 3-5 metrekare yaşam.
Ve bu ne yana gitsen eğleyemediğin, unutamadığın yalnızlığın.. 

Gecikenlerin, 
Toprakla randevu bekleyenlerin, 
Dünyaya sığıntı olanların bildik kaderi.. 

Geçmiş zaman muhabbetlerinde tükendi mi, tüm kelimeler?..
Artık ne sır dolu bakışlar ne yeniden bir araya getirilebilecek notalar. 

Bakışlar yoruldu, yüzler soldu, güfteler unutuldu.. 
Artık tanımadığın ayak sesleri, 
Ve hiç çalmayan kapılar.. 

Yetinmeyi öğretti yıllar; 
Bazen yutkunmayı, hoş görmeyi, boş vermeyi ve en çok beklemeyi.. 
Hep beklemeyi.. Neyi?..

Sabah ezanları artık sıradanlığın habercisi..
Artık sadece yalnızlıklar, hüzünler kaldı geriye ezanla uyanan.. 
Keşkeler, tühler, ahlar vahlar arasında yaşamadan yaşanan zaman...

Unutulmayanlar duvarlara kiracı, anılar odalara..
Artık pek görmeyen gözlerimle beraber yokalan yeşil, 
Susan kulaklarıma inat gürültü..

Artık yalnız bir damla renk, 
Ve dostluk az şekerli kahve tadında, taa eskilerden kalma...

Ve biterken artık herkes yalnız kendisidir. 
Biterken herkes bir dost arar. 
Ve biterken herkes en çok yalnızlığı yaşar…

20191110

📷 Bir fotoğrafın hikayesi...

Bu fotoğrafın hikayesi;
Muhsin Ertuğrul kuralıdır,
oyun başladıktan sonra asla seyirci alınmaz. Bir gün Ulu Önder Atatürk oyuna gelecektir ve geç kalır..
Oyun başlar..
Herkes gerilmiştir..
Bir tarafta disipliniyle nam yapmış usta tiyatrocu Muhsin Ertuğrul, diğer tarafta da ülkenin kurucusu;
Mustafa Kemal Atatürk..
Paşa, merdivenleri çıkar, fuayeye gelir ve bir koltuğa oturur..
"İçeri girmeyecek misiniz?" diye sorarlar.
“Geç kaldık çocuk, ikinci perde gireriz!” der ve eline aldığı bir dergiyi okumaya koyulur..
Perde arası olur, koca ülkenin lideri Atatürk,ikinci perdeyi izlemek üzere salondaki yerine oturur..
Işıklar söner ve büyük usta oyuna Gazi’ye olan sevgi ve saygısından tekrar ilk perdeden başlar.
Atatürk ve büyük usta’nın anısına saygıyla...






20190123

⭐️ Sanatçı Ayşen Gruda ⭐️





22 Ağustos 1945 yılında İstanbul ' da doğmuştur.

Domates güzeli lakabıyla tanınmıştır. Yeşilçam'ın birçok komedi filminde Şener Şen, Kemâl Sunal ve İlyas Salman gibi önemli isimler ile rol almıştır.

Ayşen Gruda, 30 Kasım 1945 tarihinde Erman Ailesi’nin ortanca kızı olarak İstanbul, Yeşilköy’de Osmanlı zamanında karargâh olarak kullanılan bir köşkte doğdu. Babası kara tren makinistiydi. Komedi yeteneği, çocuk yaşta Yeşilköy’deki evlerinde Ermeni komşularının taklidini yaparken ailesi tarafından keşfedildi. Lise ikiye giderken babası vefat etti. Geçim sıkıntısı yüzünden okulu bırakıp çalışmaya başladı. Kardeşi Ayben Erman ve ablası Ayten Erman da kendisi gibi oyuncu olacaktı. Televizyon için yaptığı skeçlerden birinde canlandırdığı “Domates Güzeli Nahide Şerbet” karakterinden sonra lakabı “Domates Güzeli” olarak kaldı.


Ayşen Gruda, Tevfik Bilge’nin turne tiyatrosunda profesyonel oyunculuğa başladı. İlk rolü 1962 yılında “Kongre Eğleniyor” adlı vodvilde küçük bir hizmetçi rolü idi. 1977 yılında 16 senelik tiyatro hayatından sonra televizyonda bir eğlence programı içinde yayınlanan skeçte canlandırdığı “Domates Güzeli Nahide Şerbet” karakterinden sonra herkes tarafından tanındı. 

 

Ayşen Erman, Ankara Meydan Sahnesi’nde tiyatro oyuncusu Yılmaz Gruda ile tanışıp evlendi. Kızları Elvan doğunca Ayşen Gruda bir süre tiyatroya ara verdi. Bu evlilik uzun sürdü. Ayşen Gruda, Yılmaz Gruda’dan boşandıktan sonra da soyadını kullanmayı sürdürdü. 

Ayşen Gruda daha sonra yakın dostu Adile Naşit’le birlikte, Ertem Eğilmez filmlerinin çekirdek kadrosunda yer aldı. 

Ayşen Gruda, “Mum Söndü”, “Deve Kuşu Kabare”, “Hababam Sınıfı Müzikali”, “Yedi Kocalı Hürmüz” gibi ve müzikallerde yer aldı. Tiyatronun yanı sıra da birçok televizyon programında skeçlerde ve dizilerde oyunculuk yaptı. Sinemada “Tosun Paşa”, “Süt Kardeşler”, “Şabanoğlu Şaban”, “Hababam Sınıfı", “Neşeli Günler” gibi birçok klasikleşmiş Türk sineması örneklerinde oynadı 2014 yılında senaristliğini ve yönetmenliğini Cem Yılmaz’ın yaptığı “Pek Yakında” adlı sinema filminde Cem Yılmaz, Ozan Güven, Zafer Algöz, Özkan Uğur, Çağlar Çorumlu, Şirincan Çakıroğlu, Tülin Özen ile birlikte rol aldı. 

Ayşen Gruda, 1965 yılında tiyatrocu Yılmaz Gruda ile evlendi. Elvan adında bir kızı oldu. Bu evlilik uzun sürdü. Boşandılar. 

Ayben Erman ve Ayten Erman'ın kardeşidir. 17 Aralık 2018 tarihinde şiddetli karın ağrısı şikayeti ile hastaneye kaldırılan Ayşen Grudanın bir süre tedavisi devam etti. Yoğun bakımda bir süre kalan Ayşen Gruda, kaldırıldığı hastanede 23 Ocak 2019 tarihinde yaşamını yitirdi. 



Sinema: 
  • Dedemin Fişi (2016) 
  • Kötü Kedi Şerafettin (2016) - Hasene (seslendirme) 
  • Seni Seviyorum Adamım (2014) - Anneanne 
  • Pek Yakında (2014) - Remziye 
  • Pazarları Hiç Sevmem (2012) - Feyziye 
  • Kağıt (2010) - Şahane Hanım 
  • Gece Gündüz (2008) - Hayriye 
  • Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu (2006) - Safiye ana 
  • İlk Aşk (2006) - Hatice 
  • Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü? (2006) - Karagöz'ün annesi 
  • Keloğlan Karaprens'e Karşı (2006) - Sultan 
  • Hababam Sınıfı Merhaba (2003) - Ayşe Hanım 
  • Şenlik Var (1994) 
  • Rumuz Sev Beni (1993) 
  • Süper Baba (1988) - Edalı 
  • Aile Pansiyonu (1987) 
  • Seyyar Kamil (1987) - Gülbahar 
  • Ağa Bacı (1986) 
  • Aşık Oldum (1985) - İnci 
  • Uyanıklar Dünyası (1985) 
  • Namuslu (1985) 
  • Fakir Milyoner (1985) 
  • Şendul Şaban (1985) - Ayşen 
  • Gırgıriyede Büyük Seçim (1984) - Sevim 
  • Şekerpare (1983) - Peyker 
  • Çiçek Abbas (1982) 
  • Doktor Civanım (1982) 
  • Dolap Beygiri (1982) - Hacer 
  • Görgüsüzler (1982) 
  • Hababam Sınıfı Güle Güle (1981) - Melahat 
  • Davaro (1981) 
  • Gırgıriye (1981) 
  • Gırgıriyede Şenlik Var (1981) - Sevim 
  • Renkli Dünya (1980) 
  • Doktor (1979) 
  • Şark Bülbülü (1979) 
  • Avanak Apti (1978) 
  • Neşeli Günler (1978) - Nilgün 
  • Çöpçüler Kralı (1977) 
  • Gülen Gözler (1977) - Fikret 
  • Hababam Sınıfı tatilde (1977) 
  • İbo İle Gülşah (1977) 
  • Şaban Oğlu Şaban (1977) 
  • Sarmaşdolaş (1977) 
  • Öyle Olsun (1976) - Ayşen Huyugüzel 
  • Aile Şerefi (1976) - Ayşe 
  • Güngörmüşler (1976) 
  • Süt Kardeşler (1976) - Emine 
  • Tosun Paşa (1976) - Zekiye Tellioğlu 
  • Bizim Aile (1975) 
  • Delisin (1975) - Şaziment 
  • Bitirimler sınıfı (1975) - Cevriye 
  • Bir Araya Gelemeyiz(1975)- Necati'nin eşi 
  • Hanzo (1975) - Feride 
  • Hababam Sınıfı (1974) - Bilgi Yarışmasının Sunucusu 
Televizyon: 
  • İlişki Durumu: Evli 
  • İlişki Durumu: Karışık 
  • Ayrılsak da Beraberiz (dizi, 2015) - Konuk Oyuncu 
  • Beş Kardeş 
  • Ruhumun Aynası 
  • Galip Derviş (2014) - Nine (Konuk Oyuncu) 
  • Hoştanlı – Kalaylı Saray (2013) 
  • Leyla ile Mecnun (dizi) 
  • Petekle 10 Numara 
  • Medyatik 
  • Karışık Aile 
  • Zoraki Başkan 
  • Aile Reisi 
  • Mert ile Gert 
  • Gece Gündüz 
  • Iki Aile 
  • Fessupanallah 
  • Fırtına 
  • Sen misin Değil misin 
  • Güz Yanğını 
  • Dayı 
  • Ana Kuzusu 
  • Kaygısızlar 
  • Ana 
  • Krem 
  • Seyahatname 
  • Evimiz Olacak mı? 
  • Sultan Makamı 
Tiyatro
  • Dün Gece Yolda Giderken Çok Tuhaf Bir şey oldu 
  • Hisseli Harikalar Kumpanyası-Haldun Dormen 
  • Papaz Kaçtı-Philip King 
  • Bizim Sınıf-Ferhan Şensoy 
  • Yedi Kocalı Hürmüz-Sadık Şendil 
  • Hababam Sınıfı Müzikali-Rıfat Ilgaz 
  • Deve Kuşu Kabare-Haldun Taner 
  • Mum Söndü-Müsahipzade Celal 
  • Ah Evlendim Vah Evlenemedim 
Alıntı/Kaynak: https://www.haberler.com/aysen-gruda/biyografisi/

20190106

Münir Özkul'un aramızdan ayrılışının 1. yılı...

20181228

Devlet Sanatçısı Levent Kırca ve Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel



Tiyatro ve sinema oyuncusu Levent Kırca anlatıyor:

Süleyman Demirel Başbakan. ‘Gereği Düşünüldü’ isimli bir müzikal oynuyoruz. Yer yerinden oynuyor. İnanılmaz ilgi görüyor. Yenikapı'daki Hürriyet çadırında günde 3.500 kişiye oynuyoruz. Sert bir kış, çok kar yağdı. Çadırın bir kısmı çöktü. Oyunlar durdu. Çadırı onarıp yeniden başlamam lazım. Ancak para gerekiyor. Kredileri de bankalar bu kadar kolay vermiyor. Hatta hiç vermiyor.

Başbakan Süleyman Demirel'den randevu aldım. Kendisiyle Başbakanlık konutunda buluştuk. Durumu anlattım. ‘Yardımcı olun da bir bankadan kredi çekeyim’ dedim. Dedi ki, ‘Kredi çekersen ezilirsin, üzülürsün. Müsaade edersen bu parayı sana ben ödeyeyim. Geri vermene de gerek yok.’ Telefonu kaldırdı, Kalem-i Mahsus Müdürü'ne ‘Bana çek defterimi getir’ dedi. Söz konusu paranın miktarı, 1 trilyon civarında.

Süleyman Bey'le karşılıklı oturuyoruz. Çaylarımızı yudumluyoruz ve çek defterinin gelmesini bekliyoruz. Dedim, ‘Eğer darılmazsanız ben bu parayı sizden alamam.’ "Neden?’ dedi. ‘Ben sizinle aynı görüşte değilim. Üstelik böyle bir para sizi eleştirmeme mani olur.’ Bana, ‘Bugüne kadar oynadın. Yerin dibine soktun beni, sana mani mi olduk? Al parayı git gene oyna’ dedi.

Nezaketine teşekkür ettim. Parayı almadan Başbakanlık konutunu terk ettim. Kardeşi Hacı Ali Demirel'i arayıp bu davranışımdan ötürü, bana hayran kaldığını belirtmiş. Daha sonraki yıllarda eşi Nazmiye Hanım'la gelip bütün oyunlarımızı seyretti. Açtığım tiyatroların açılışlarını yapıp kurdelesini kesti. Farklı bir hoşgörüye sahipti. Birkaç kez hastalanıp hastaneye yattım. Beni ilk arayan o oldu.

Oynadıklarım ve ona karşı eleştirilerim nedeniyle ne bana dokundu ne de yasaklama getirdi. Dahası Cumhurbaşkanıyken, Tayyip Erdoğan'ın yasakladığı ‘Olacak O Kadar’ programı için ‘Türkiye'nin gerçeklerini yansıttı ve ülke gündemine katkı sağladı’ diyerek beni ‘Devlet Sanatçısı’ yaptı.
………..
Not: Leven Kırca’ya 1998’de Süleyman Demirel’in verdiği ‘Devlet Sanatçısı’ unvanını, 2015’te Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geri almıştı.

20181012

İki büyük değer... 🇹🇷 Türkiye'yi aydınlatan cesuryürek aydınlar...



İKİ BÜYÜK DEĞER

Ekim ayı içinde biri edebiyattan, diğeri tiyatrodan iki büyük değerimizin ölüm yıl dönümü idi. Atilla İlhan ile şahsen tanışmadım ama onu kaleminden tanıdım; eserlerindeki ideolojisini de sevdim, tam bir Türkiye ve Atatürk sevdalısı. Yer yer dünle bugün eleştirisi de eserlerine tat vermiş belli ki. Gerçek yurtsever bir aydın. Özellikle pek çok eserini okudum, yararlandım, seri olarak yayınlanan 5 romanıyla kaleminin gönül tahtına oturuverdi ve de benim yazarım oldu. 

Ne zaman İzmir'e gitsek, Karşıyaka sahilinde yürüyüşe çıksak "Atilla'ya gidelim" düşüncesiyle sahildeki büstünü ziyaret ederiz eşimle. Orada yazılı olan eserlerinden okuduklarımızı birbirimize anlatır, onu yad ederiz. Bizim için o bir nevi tafaf yerimiz. Bizi gören, ilgisini çeken gençler belli yaşlardakiler gelir, onlara "İzmir'in bu değerli yazarını, şairini" sorarız, her cevap düş kırıklığımızı attırır. Benden çok eşim bildiği kadar onlara Attilla İlhan'ı anlatır. Sonra bu denli vurdumduymazlıktan kırılmış halde evimize döneriz. Yıldızlara yoldaş olsun. 


Diğerine gelince siyah beyazla başladı ilk tanışıklığım. Ankara'ya geldiğinde öğrencilerimi topluca götürdüm oyunların izlemeye. Küçük kalemler, kendisine emeklerini sundu muhabir öğrenciler, röportaj bile yaptı, yayınladık. Şahsen tanışıklığım böyle başladı. Hayatta "keşkelerim" çok azdır benim. Bir keşkem var ki bugün bile üzülürüm "İstanbul'a gel, bizimle çalış" teklifini kabul edemediğim için. Ankara'da henüz yeni düzen kurmuştum, borçlanmışım epey, bir de İstanbul'da çok ürküttü beni, korktum düpedüz. Kabul edemedim anlayacağınız. Bu Atatürk ve Cumhuriyet sevdalısı bunu anlayışla karşıladı, sağ olsun ışıklara yoldaş olsun. Gidemedim, bir daha yüz yüze görüşümedik ama sıcak dostluğunu hep içimde taşıdım, anısı çok tazedir bende. Son nefesime dek de taşıyacağım güldürüleri gibi onu da. Hayata veda ederken "Atatürkle kalın, Cumhuriyetle kalın, dostça kalın." seslenişi asla unutulamaz. Rahat Uyu güldürünün duayeni Levent Kırca. Ne Atatürk'ü, ne Cumhuriyet'i, ne de seni bu millet unutamaz. Rahat uyu.


Amine Azboz
Em. öğretmen ve Yazar

🎞️ I am not Turkish but 🇹🇷 ( Ben Türk değilim ama..) akımından... 🇹🇷Türkçe sözlü şarkılar

“Türk değilim ama…” akımı büyük ilgi görüyor -  Son zamanlarda sosyal medyada "I am not Turkish but" yani "Türk değilim ama...