Oktay Yıldırım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Oktay Yıldırım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20171213

Kurtuluş Savaşı yıllarında 1917 Ekim Devrimi ve Kızıl Ordu'nun Türk Ordusu üzerindeki etkileri

Kurtuluş Savaşı'nda Türk ordusunda kızıl yıldız ve orak-çekiçli üniforma

Kurtuluş Savaşı yıllarında 1917 Ekim Devrimi ve Kızıl Ordu'nun Türk Ordusu üzerindeki etkileri çok büyüktü. Türkiye'ye yardım eden tek ülke Sovyetler Birliği'ydi. O yıllarda Türk ordusunda orak-çekiç ve kızıl yıldızlı üniforma da kullanıldığı ortaya çıktı

Eğer Sovyetler Birliği'nin desteği, yardımı ve dayanışması olmasaydı, Ulusal Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Devrimi'nin başarıya ulaşması imkansızdı. Birinci Dünya Savaşı'nda Almanya ve Osmanlı İmparatorluğu yenilgiye uğramış, Osmanlı ülkesi parçalanmış ve başkentine düşman askeri girmiş, işgal edilmişti.

DEVRİMCİ DAYANIŞMA

Rusya'da, insanlığın tarihinin ileriye doğru en büyük atılımlarından biri olan 1917 Ekin Sosyalist Devrimini yapan Bolşevikler, savaştan çelişmiş, Osmanlı İmparatorluğunun, İngiltere, Fransa, rusya ve İtalya arasında yapılan emperyalist paylaşım anlaşmasını çakıllamışlardı. Daha da önemlisi, Sovyetler Birliği, Çarlık rusya'sının işgal ettiği Osmanlı topraklarından çekilmiş. silah ve cephanesini türk ordusuna bırakmıştı.
İngiltere ve Fdransa'nın desteklediği Çarlık yanlısı ordularla başlayan iç savaşı da kazanan Sovyet yönetimi, aynı yıllarda Anadolu'da emperyalizme karşı yürütülen bağımsızlık mücadelesini de desteklemeye başlamışlardı.

Bağımsızlık için savaşan Türk ordusunun silahı, cephanesi, üniforması, hatta yiyeceği bile Sovyetler Birliği'ninden geliyordu. Savaşta kullanılan 4 keşif uçağı da bu yardıma daildi. Yani öyle sanıldığı ve anlatıldığı gibi kazma-kürekle kazanılan bir savaş yoktu ortada.

TÜRK-SOVYET DOSTLUK ANLAŞMASI

Henüz Ankara'da cumhuriyet bile ilan edilmeden açılan ilk elçilik, Sovyet Büyükelçiliğiydi ve 1922 yılında Lenin ve Atatürk'ün onayıyla Türk-Sovyet Dostluk Anlaşması imzalanmıştı. Türkiye sadece savaşta değil, barış döneminde ve sanayileşme hamlesinde de sovyetler Birliği'nin desteğini almıştı. İş Bankası dahil, çok sayıda finans ve sanayi kuruluşunun parası moskova'dan gelmişti.

Genç Cumhuriyet de Sovyetler Birliği'nin dostuk ve yşamsal yardımlarına karşı minnet duygularını ölümsüzleştirmişti. Mustafa Kemal'in sağlığında, kendisinin heykelinin de bulunduğu Cumhuriyet döneminin ilk ve tek anıtI olan İstanbul Taksim Meydanı'na 1927 yılında yapılan 'Cumhuriyet Anıtı'nın, Günay yüzünde yer alan Kurtuluş Savaşı'nın lider kadrosunun içinde, Sovyet Generalleri Voroşlov ve Furunze'nin de heykelleri (hemen Atatürk'ün arkasında) buunuyor. İsteyen herkes bugün gidip görebilir. her iki general de -iİkinci Dünya Savaşı'nda Nazilere karşı büyük kahramanlıklar göstereceklerdi- destek için Kurtuluş Savaşı'na doğrudan Türk Ordusunun saflarında katılmıştı.

KAZIM KARABEKİR İZİN VERMİŞ

Dolayısıyla, Kurtuluş Savaşı yıllarında 1917 Ekim Devrimi ve Kızıl Ordu'nun Türk Ordusu üzerindeki etkileri çok büyüktü. Bu etkinin boyutlarına ilişkin çarpıcı yeni bilgiler ortaya çıktı. Buna göre; o yıllarda Türk ordusunda orak-çekiç ve kızıl yıldızlı Sovyet armalı üniforma ile şapkalar da kullanılıyordu. Hatta, dönemin ordu komutanlarından Kazım Karabekir, bu armaların kullanılmasına izin vermişti.

Ergenekon davası sanıklarından Gazi Astsubay Oktay Yıldırım, “Astsubay Hakkında Her Şey” adlı yeni çıkan kitabında; hem dünden bugüne astsubayların bilinmeyenlerini, hem de sorunlarının kaynaklarını ve çözüm yollarını yazdı. Kaynak Yayınları tarafından okuruyla buluşturulan kitapta, Ekim Devrimi’nin Türk ordusu üzerindeki etkilerine ilginç ayrıntılar ve bilgiler bulunuyor.


Oktay Yıldırım'ın kitabındaki konuya ilişkin çok çarpıcı bölüm şöyle:
“Bolşevik Devrimi'nin bazı uygulamalarının Türk ordusu üzerindeki etkisinden kısaca söz etmeliyim.

"Bolşevik Devrimi en önce Çarlık ordusuna esir düşen Türk askerlerini etkilemeye başladı. Her ne kadar esir düşmek yerine iltica etse de kitabımızda sözünü ettiğimiz Süleyman Nuri buna iyi bir örnek.

"Bunlar katıldıkları SSCB Komünist Partisi emriyle Türk esirlerinden teşkil ettikleri kuvvetlerle Denikin ve Wrangel ordularına karşı savaşmalarının yanı sıra Mustafa Suphi önderliğinde Anadolu'ya da kuvvet göndermeye çalışmışlardı. En önemli olarak da Türk ordusu içinde propaganda çalışmaları yürütüyorlardı ve bu propaganda karşılık da buluyordu.


RÜTBESİZ SOVYET GENERALLERİ

"Rütbeler yerine unvanların kullanıldığı, eşitlik ütopyasının hâkim olduğu bu sistem, Milli Mücadele yıllarında Sovyetler ile stratejik ortak konumundaki Türk ordusunda dikkatle izleniyordu. 1922 yılında apoletsiz ve rütbesiz üniformasıyla Türk cephesini ziyaret eden Tümen Komutanı Aralov'un en sık duyduğu sorular rütbesiyle ilgiliydi.

KAZIM KARABEKİR EMİR YAYINLIYOR


"O sıralarda Türk ordusu içinde oldukça popüler olan Sovyet tarzı askerlik, erat ve küçük birlik komutanları düzeyinde apoletlerin sökülüp, rütbeleri astsubay rütbesi gibi kollara takılması, Sovyet işaretlerinin üniforma ve şapkalarda kullanılması hatta bazı birliklerin Sovyet flamalarından esinlenen kızıl yıldız armalarının kullanılması şeklinde olur. Bolşevizme karşıtlığı ile bilinen ama kendisi de bu tesirin altında, mesela Halil Paşa ile yazışmalarında "yoldaş" diye hitap eden Kâzım Karabekir bile bu durumun önüne geçilmeye çalışılmasının pek de doğru olmayacağını düşünerek, bir emir yayınlayıp bu işaret ve flamaların kullanılmasını kurumsallaştırmıştı.”

TÜRKİYE DOSTLUĞUN HAKKINI VEREMEDİ

Ne yazık ki Türkiye kendisine Kurtuluş Savaşı  sırasında yaşamsal destek veren Sovyetler Birliği ile dostluğunu sürdüremedi. Önce 2. dünya Savaşı'nın ilk yıllarında 1922 Türk-Sovyet Dostluk Anlaşması'na aykırı olarak Nazilere yakın bir siyaset izledi. Savaştan sonra da, sol ve sosyalizm korkusu nedeniyle Batı'ya yanaştı.

Türkiye Demokrat Parti (DP) iktidarıyla birlikte NATO'ya üye oldu ve Sovyetler Birliği'ne düşman kapmta konumlandı. NATO üyeliği sırasında da "Rusya bizden Boğazları, Kars ve Ardahan'ı istiyor" diye yalan üzerine kurulu bir propaganda yürütüldü. Oysa, Savaştan galip ve büyük bir güç olarak çıkan Sovyetler Birliği, Türkiye'den ne toprak istemişti ne de başka bir şey. Bu iddianın, Türkiye'nin NATO'ya girişini meşrulaştırmak için uydurulmuş büyük bir yalan olduğu sonradan ortaya çıktı, Ancak bu konuda toplumda bir ön kabul oluşturuldu.


CUMHURİYETE İHANET

Sonuçta, Birinci Dünya Savaşı'nda Türkiye'yi işgal eden İngiltere, Fransa, İtalya ve hala Lozan Antlaşması'nı tanımamış olan ABD 1950'den sonra dost ilan edildi; silahımızı, topumuzu, cephenemizi veren, para gönderen, Kurtuluş Savaşı'nın simgesi olan kalpakları ramağan eden Sovyetler Birliği ise düşman sayıldı. Komünizm de en büyük tehdit sayıldı ve sola karşı gericilik desteklendi.

Olan Cumhuriyete oldu. İktidardan indirilen gericilikle mücadele yarım kalınca, yobazlık bir gün gelip iktidarı aldı ve cumhuriyeti büyük ölçüde tasfiye etti.

Bu tutum cumhuriyet'e de ihanet anlamına geliyordu. Oysa Dünyanın savaşa doğru gittiğini gören Mustafa Kemal hasta yatağında  Başvekil Celal Bayar'a "Sovyetler Birliği ile dostuğu bozmayın, anlaşmaya sadık kalın" demişti. Bayar bunu  anılarında yazacaktı, ama uygulamayacaktı.

Dostluğa bu ihanet süreci, 2000'li yıllarda Türkiye'nin siyasal islamcılara teslim edilmesiyle sonuçlandı.

Alıntı kaynak: http://www.abcgazetesi.com/kurtulus-savasinda-turk-ordusunda-kizil-yildiz-ve-orak-cekicli-uniforma-17622h.htm

Bunu biliyor muydunuz? -Türk askerinin orak-çekiçli arma taktığı ortaya çıktı


Türk askerinin orak-çekiçli arma taktığı ortaya çıktı

Türk ordusunun, 1917 Ekim devrimi döneminde orak, çekiç ve kızıl yıldızlı Sovyet armasını üniforma ile şapkalarda kullandığı ortaya çıktı

1917 Ekim Devrimi’nin Türk ordusu üzerindeki etkilerine dair çarpıcı bilgiler ortaya çıktı. Buna göre; o süreçte Türk ordusunda orak, çekiç ve kızıl yıldızlı Sovyet arması üniforma ile şapkalarda kullanılıyordu. Hatta, dönemin ordu komutanlarından Kazım Karabekir, bu armaların kullanılmasına izin vermişti.

Aydınlık gazetesi yazarı, emekli Astsubay Oktay Yıldırım, “Astsubay Hakkında Her Şey” adlı yeni çıkan kitabında; hem dünden bugüne astsubayların bilinmeyenlerini, hem de sorunlarının kaynaklarını ve çözüm yollarını yazdı. Kaynak Yayınları tarafından okuruyla buluşturulan kitapta, Ekim Devrimi’nin Türk ordusu üzerindeki etkilerine dair de oldukça ilginç anekdotlar bulunuyor.


İşte “Astsubay Hakkında Her Şey” adlı kitaptan ilgili bölüm:
“Bolşevik Devrimi'nin bazı uygulamalarının Türk ordusu üzerindeki etkisinden kısaca söz etmeliyim.

Bolşevik Devrimi en önce Çarlık ordusuna esir düşen Türk askerlerini etkilemeye başladı. Her ne kadar esir düşmek yerine iltica etse de kitabımızda sözünü ettiğimiz Süleyman Nuri buna iyi bir örnek.
Bunlar katıldıkları SSCB Komünist Partisi emriyle Türk esirlerinden teşkil ettikleri kuvvetlerle Denikin ve Wrangel ordularına karşı savaşmalarının yanı sıra Mustafa Suphi önderliğinde Anadolu'ya da kuvvet göndermeye çalışmışlardı. En önemli olarak da Türk ordusu içinde propaganda çalışmaları yürütüyorlardı ve bu propaganda karşılık da buluyordu.

Rütbeler yerine unvanların kullanıldığı, eşitlik ütopyasının hâkim olduğu bu sistem, Milli Mücadele yıllarında Sovyetler ile stratejik ortak konumundaki Türk ordusunda dikkatle izleniyordu. 1922 yılında apoletsiz ve rütbesiz üniformasıyla Türk cephesini ziyaret eden Tümen Komutanı Aralov'un en sık duyduğu sorular rütbesiyle ilgiliydi.
O sıralarda Türk ordusu içinde oldukça popüler olan Sovyet tarzı askerlik, erat ve küçük birlik komutanları düzeyinde apoletlerin sökülüp, rütbeleri astsubay rütbesi gibi kollara takılması, Sovyet işaretlerinin üniforma ve şapkalarda kullanılması hatta bazı birliklerin Sovyet flamalarından esinlenen kızıl yıldız armalarının kullanılması şeklinde olur. Bolşevizme karşıtlığı ile bilinen ama kendisi de bu tesirin altında, mesela Halil Paşa ile yazışmalarında "yoldaş" diye hitap eden Kâzım Karabekir bile bu durumun önüne geçilmeye çalışılmasının pek de doğru olmayacağını düşünerek, bir emir yayınlayıp bu işaret ve flamaların kullanılmasını kurumsallaştırmıştı.”

20171212

Öykü Taşıyıcısı / Oktay Yıldırım




ÖYKÜ TAŞIYICISI

En temel içgüdüsü yaşamak olan bir canlı için hayat yük olur mu?

Diğer canlıları bilmiyorum, ama insan için bazen olur. Tuhaf bir çelişkidir bu ve hayata nasıl baktığımızla ilgili patolojik bir duygudur.

İnsan sürekli akan bir nehir gibi hayatın içindedir. Bazen akıntıyla birlikte büyük kayalara çarpar, bazen irili ufaklı anaforların içinde kalır, bazen dibe vurur. Bu sıralarda verdiği mücadele hayatın akışında kalmak için ise, mutlaka bunu başarır. Akıştan kopanlar ya da bunun için istekli olmayanlar için de kıyılarda durgun ve sığ yerler vardır. İlk başlarda sakin, güvenlidir, ama... Bir süre sonra nehirle bağlantısı bütünüyle kopar. Hayatın yüke dönüştüğü zamanlar ve kalıcı hastalıklar bu durgun sularda başlar.

Oysa hayatın olağan akışı içinde bir öykü taşıyıcısıdır insan, öyküler toplar, onları dağıtır ya da başka öykülerin parçası olur. Sadece yaşadıklarını değil, etrafında olup bitenleri de biriktirir. Yazılmasa da, anlatılmasa da hayatının bundan sonrasında yanında taşıyacağı öyküler...

Kimisi, omurgamıza saplanmış bir şarapnel çeliği gibi her soğukta ince bir sızıyla kendini hatırlatır, kimisi yıkılan bir iskele gibidir onarılır ya da onarılamaz ama bu onun önemini azaltmaz ve her nefes alışta devam eder hayat. Çünkü bizatihi hayatın kendisi, topladığımız öykülerin bütünüdür...
Öykü taşıyıcısı, topladıkça yaşar, yaşadıkça toplar, topladıkça da dağıtır. Her öykü hayatın bir parçasıdır ve hayat her öykünün içinde yeniden yaşanır.

Alıntı kaynak:. https://www.ulusal.com.tr/hain-makale,6778.html

Hain / Oktay Yıldırım


Bilerek ve isteyerek, kendi ulusunun ve devletinin menfaatlerine karşı plânlar yapan ya da bu plânların oyuncağı olarak eylemler yapan ya da bütün bunlara destek veren ya da hoş görüp sevinen ya da sadece seyreden herkes haindir... Bunu bir menfaat karşılığında bilerek ve isteyerek yapmakla birisine kızgınlıktan dolayı yine bilerek ve isteyerek yapmak ya da sorumluluk mevkiinde olduğu halde durumu kendisinden beklendiği gibi kavrayamadığı, açıkçası kafası basmadığı için ihanet eden arasında bir fark yoktur. Ethem meselâ, ihanet etmeyi sevdiği için değil, İsmet Paşa’ya ya da İstiklâl Mahkemesine ya da mebuslardan bazılarına, ya da belki Atatürk’e kızdığı ve kibrinin esiri olduğu için ihanet etti. Ahmet Anzavur ise sırf menfaati ve ikbal planları için ihanet etti. Derviş Vahdeti ya da Şeyh Sait gibiler ise kafaları, devrimleri ve ilerlemeyi anlayacak kadar basmadığı için kullanıldı ve ihanet etti... Ama bakınız, bugün hiç biri arasında fark yoktur. Hepsi tek sınıftır: Hain! Yalancılar belki bir gün düzeltilir, hırsızlar belki bir gün unutulur, katiller belki bir gün affedilir. Ama... Hainler ne düzeltilir, ne unutulur ne de affedilir! Çünkü... Hain bir kişiye değil, bütün bir ulusa düşmanlık etmiştir! Herkes aklını başına toplasın... 

NAİM
Hafta içi yayınlanan beşinci sınıf kayıp bulma programlarına konu olmuş... Naim Süleymanoğlu’nun kayıp kızını buluyoruz bahanesiyle, yabancı sevgilisine “nerede birlikte oldunuz” düzeyinde sorular sorulmuş. Duyunca üzüldüm.
Dönemin Gençlik ve Spor Bakanı Yücel Seçkiner ile karşılaştığımda konusu açıldı. O da çok üzgün ve öfkeliydi. Bir gazetede yayınlanan röportajını uzatarak, “o bir milli kahramandı, arkasından bunlar mı konuşulmalıydı” dedi.
Gerçekten de, bir ulusa dünyanın diğer ulusları karşısında defalarca gurur yaşatan bir sporcu milli kahramandır. Çocuğunu getirmek isteseydi, kendisi getirir ya da söz etmek isteseydi çıkar anlatırdı. Hiç mi saygınız kalmadı, sırf reyting uğruna yapılır mı bunlar?
RTÜK, sadece küfür ve hakarete değil, bu makyajlı pespayeliğe de bir son vermeli, sormalı o takma burunlu dedikodu kuşlarına, “size ne el âlemin orasından burasından?”


Alıntı Kaynak: https://www.ulusal.com.tr/hain-makale,6778.html

🎞️ I am not Turkish but 🇹🇷 ( Ben Türk değilim ama..) akımından... 🇹🇷Türkçe sözlü şarkılar

“Türk değilim ama…” akımı büyük ilgi görüyor -  Son zamanlarda sosyal medyada "I am not Turkish but" yani "Türk değilim ama...