Osmanlı tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Osmanlı tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20250803

📖 Atatürk'ün verdiği ekonomik kurtuluṣ savaṣı. II: Abdülhamid döneminde Yabancılara tanınan İmtiyazlar

 Atatürk'ün verdiği ekonomik kurtuluṣ savaṣı.

Ülkede ne varsa ecnebilerin.



İṢGAL KOMUTANINDAN TÜRK HALKINA BİLDİRİ

Kaynak: 

.Documents on British Foreign Policy, 1919-1939, First Series 

.İngiliz Belgelerinde Atatürk (1919-1939), Hazırlayan: Bilâl N. Şimşir, 

Bildirinin metni: aynı kaynak, p. 45-46: Şimşir adı geçen eser, s. 462-463;


Abdülhamid'in kız kardeşi Fatma Sultan'ın Fransızca öğretmenliğini yapan saraya girip çıkan A. Vambery'nin kitabindan.  Vambery Abdülhamid'i daha Padişah olmadan önce 16 yaşında  iken tanımış, uzun yıllar bu ilişkisini sürdürmüş ve  Padişahlık döneminde de epey zaman yanında bulunmuştur.

Tarihçi : Osman Selim Kocahanoğlu



1901 ABDULHAMID devrinde Londra elçiliğine tayini çıkan bir memurun günlükleri
Türk yok, Türkçe bilen yok


Alıntı: Kemalist adam 🇹🇷🇹🇷 @KemalistAdam11



20250222

🎞️ Her 🇹🇷Türk, 1821 Mora 🇬🇷Katliamı'nı bilmeli ve anlatmalıdır.

 


 

20240624

📖 Eski insanların yürekleri titreten, hak hukuku!

Eski insanların yürekleri titreten, hak hukuku!

Osmanlı devletinin ilk yılları.. 

Bursa’da bir kişi, satın aldığı atın hemen sonrasında, atın hasta olduğunu fark etti. 

Onu geri vermek istiyor ancak satan adamın atı geri almayacağından endişe ediyordu. Bu yüzden önce kadıya gidip işi resmi olarak halletmek istedi. Ancak kadıyı yerinde bulamadı, mahkeme ertesi güne kaldı, hasta at ise gece öldü. Adam, ertesi gün olanları kadıya anlattı, ne yapılabileceğini sordu. 

Kadı, “Zararını ben ödeyeceğim” dedi. Şaşkınlıkla kadıya bakan adam “Sizin konuyla bir ilginiz yok, niçin siz ödeyeceksiniz ki…” dedi. 

Kadı, şu manidar cevabı verdi: “Evet, görünürde benim konuyla ilgim yok ama işin aslı öyle değil. 

Sen dün geldiğinde ben yerimde olsaydım, atı geri verdirirdim, sen de paranı geri alırdın. At da senin elinde değil, sahibinin elinde ölmüş olurdu. Şimdi buna imkân kalmamıştır. 

Senin zararına benim makamımda bulunmamam sebep oldu. O yüzden zararını ben ödeyeceğim” dedi ve ödedi. 

O kadı, sonradan Osmanlının ilk şeyhülislamı olacak olan zamanın din ve fen bilgilerine  vâkıf Molla Fenari Şemseddin hazretleri (1350-1431) idi.

20230429

Osmanlı günümüzde Avrupa’da devlet olan nereleri fethetti ve ne kadar kaldı?

 


 Osmanlı günümüzde Avrupa’da devlet olan nereleri fethetti ve ne kadar kaldı?

Bildiğimiz üzere Osmanlığı İmparatorluğu, 1299-1923 yılları arasında varlığını sürdürmüş bir Türk devletidir. 16. yüzyıla doğru dünyanın en güçlü imparatorluğu haline gelmiş ve 600 yıl boyunca doğu ve batı dünyası arasında bir köprü işlevi görmüştür.

20. yüzyıl çeyreğine kadar varlığını sürdürürek bir çok yeri himayesi altına almış ve işgal etmiştir. Peki yıllarca Avrupa siyasetine ve tarihine yön vermiş Osmanlı Devleti, nereleri fethetti ve bu yerlerde hükümdarlığını ne kadar sürdürdü ?


Bulgaristan – 545 yıl

Kosova – 539 yıl

Sırbistan – 539 yıl

Karadağ – 539 yıl

Bosna-Hersek – 539 yıl 

Hırvatistan – 539 yıl

Makedonya – 539 yıl

Romanya – 490 yıl

Moldova – 490 yıl

Arnavutluk – 435 yıl

Gürcistan – 400 yıl

Yunanistan – 400 yıl

Ukrayna – 308 yıl

Güney Kıbrıs R.Y. – 293 yıl

Kuzey Kıbrıs T.C. – 293 yıl 

Rusya(Güney Toprakları) – 291 yıl 

Slovenya – 250 yıl

Voyvodina(Banat) – 166 yıl 

Macaristan – 160 yıl

Azerbaycan – 25 yıl 

Polonya(Lehistan) – 25 yıl 

Belarus(Himaye) – 25 yıl 

Litvanya(Himaye) – 25 yıl 

Letonya(Himaye) – 25 yıl 

İtalya(Güneydoğu Kıyıları) – 20 yıl 

Slovakya(Uyvar) – 20 yıl 

Ermenistan – 20 yıl

Kaynak: https://www.aydinlik.com.tr/fotogaleri/osmanli-gunumuzde-avrupada-devlet-olan- nereleri-fethetti-ve-ne-kadar-kaldi-385311?sayfa=3

20210725

Halil İnalcık ölümünün 5. yıl dönümünde de unutulmadı


Halil İnalcık ölümünün 5. yıl dönümünde de unutulmadı
Hocaların hocası Profesör Doktor Halil İnalcık, ölümünün beşinci yıl dönümünde de unutulmadı. Türkiye'de ve yurt dışındaki akademik çalışmalarından dolayı "Tarihçilerin kutbu" olarak bilinen İnalcık, 99 yıllık ömrüne birbirinden değerli 25'den fazla kitap, 300'ü aşkın da bilimsel makale sığdırdı.
25.07.2021


Hocaları yetiştiren Tarihçi Prof. Dr. Halil İnalcık, ölümünün 5. yılında anılıyor.

Hocaların hocası İnalcık, 99 yıllık ömrüne 25'den fazla kitap, 300'ü aşkın makale sığdırdı.

Halil İnalcık, 7 Eylül 1916'da İstanbul'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Ankara ve Balıkesir'de tamamlayan İnalcık, 1935'te Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde yüksek öğrenimine başladı.

1940'ta Yeni Çağ Tarih Kürsüsü'nden mezun olan İnalcık, hazırladığı Timur üzerine seminerle Fuat Köprülü'nün dikkatini çekerek ilmi yardımcı tayin edildi.

İnalcık, araştırma sahasını doktora tezinden itibaren Osmanlı'nın sosyal ve ekonomik meselelerine yoğunlaştırdı. 1947'de ise İnalcık, Türk Tarih Kurumu üyeliğine seçildi.

1949 yılından itibaren İnalcık, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya fakültesi tarafından İngiltere'ye gönderildi. British Museum'da Türkçe yazmalar üzerinde çalışan İnalcık, 1950'de Paris'te toplanan Milletlerarası Tarihi İlimler Kongresi'ne katıldıktan sonra 1951 yılında Türkiye'ye döndü.

Halil İnalcık daha sonraki yıllarda da farklı ülkelerde çalışmalarına devam etti. 1969'da Türkolog Tibor Halasi-Kun ile birlikte Osmanlı araştırmaları üzerine Archivum Ottomanicum dergisini çıkaran İnalcık, 1970'de 30 yıl çalıştığı Ankara Üniversitesi'nden emekli oldu.

Hollanda'da yayına sürülen İslam Ansiklopedisi'nin çalışmalarında da yer alan İnalcık, ayrıca birçok akademik ödülün de sahibi oldu. İnalcık'ın eşşiz çalışmalarını Profesör Doktor İlber Ortaylı ölüm yıl dönümünde anlattı.

Tarihçilerin kutbu diye de anılan İnalcık, 25 Temmuz 2016'da Ankara'da 99 yaşında hayata gözlerini yumdu.





20200709

Mimar Sinan Karamanlı Türk’üydü


17 Nisan 2016, Pazar 
ERHAN AFYONCU
Mimar Sinan Karamanlı Türk’üydü


Osmanlı mimarisi denildiğinde ilk akla gelen isim olan Mimar Sinan’ın etnik kökeni tartışmaları yine gündeme geldi. Etnik kökenini tespit etmek için mezarı açılıp, kafatası incelenen Mimar Sinan, “Karamanlı” denilen Hıristiyan Türkler’dendi


Mimar Sinan 1490'larda Kayseri'nin Ağırnas köyünde doğdu. 1511'de Osmanlı görevlilerince beğenilerek devşirme sistemine dahil edildi. Daha sonra yeniçeri ocağına alındı. Kanunî ile askeri seferlere katıldı. 1533-1534'teki Irakeyn seferinde Van Gölü'nde gemi inşa ederek kendini gösterdi. 1537'deki seferde bu sefer nehir geçerken yaptığı köprüler beğenildi. 1538'de Lütfi Paşa'nın tavsiyeleriyle mimarbaşı oldu ve 1588'de ölene kadar görevde kaldı. Mimarbaşılığı sırasında yüzlerce cami, mescit, medrese, darülkurra, türbe, imaret, hastane, kervansaray, saray, su kemeri, hamam inşa etti.


DEVŞİRME SİSTEMİ


Osmanlı döneminde uygulanan devşirme sistemine göre çok farklı milletlerden (Hırvat, Arnavut, Boşnak, Ermeni, Sırp, İtalyan, Rum vs.) insanlar devşirilip, Müslümanlaştırılıp, Türkleştirilmişlerdi. Çok farklı etnik kökenlere sahip olan devşirmeler, Türkiye'de büyük makamlara yükselmişler ve Türk devletine hizmet etmişlerdir. Osmanlı Devleti'nde etnik kökenlerin bir önemi yoktur. Osmanlı kaynakları bu yüzden devlette hizmet eden devşirmelerin çoğunlukla etnik kökenlerinden bahsetmemişlerdir. Devşirmelikten üst makamlara yükselen devlet adamların etnik kökenlerini Avrupalı seyyah ve elçiler merak ederek, araştırmışlardır. Mimar Sinan da devşirmedir ve Osmanlı'dır. Ancak ille de büyük mimarımızın aslı merak ediliyorsa etnik kökeninin aslı şöyledir.


HIRİSTİYAN TÜRKLER'DENDİR


Mimar Sinan'ın Avusturyalı, Macar, Bulgar, Rum, Ermeni asıllı olduğu iddiaları farklı kişiler tarafından ortaya atılmıştır. Ancak Mimar Sinan, Karamanlı denilen Anadolu'da yaşayan Hıristiyan Türkler'dendir. Osmanlı döneminde devşirilip, Müslüman olmuştur.

Tarihçi Ahmet Refik Altınay'ın yayınladığı bir mühimme hükmünde (dönemin bakanlar kurulu emri) Mimar Sinan'ın akrabalarının ismi yanlış okununca Mimar Sinan'ın Ermeni asıllı olduğu iddia edilmiştir. 1574 tarihli bu belgede Mimar Sinan, Kıbrıs'a sürgün edilen mimarbaşının doğduğu Ağırnas köyü ile akrabalarından Kiçi Bürüngüz Köyü'nden Sarı oğlu Döğenci ve Üskübî köyünden Üleysi ve Kudanşah'ın adaya gönderilmesinden vazgeçilmesini istemiştir. Üleysi benzersiz manasına gelen Moğolca bir kelime, diğer isimler ise Türkçe'dir. Rahmetli Nejat Göyünç 1985'te bu durumu açıkça ortaya koymuştur. Bu yüzden belgede geçen isimlerin Ermenice olduğu doğru değil. Ayrıca Ağırnas ve Mimar Sinan'ın akrabalarının yaşadığı köyler incelendiğinde buralarda yaşayan Hıristiyanların önemli bir kısmının öz Türkçe isimler taşıdığı anlaşılmakta.

İsmail Hakkı Konyalı, 1584 tarihli vergi nüfusu tahrir defterinde Ağırnas'ta yaşayanların Türkçe isimlerini şu şekilde tespit etmiştir: Evren, Pervane, Bahadır, Karagöz, Aydoğdu, Aslan, Yağmur, Kumru, Sefer, Hüsrev, Arslan, Kaplan, Hüdayahşi, Kılmaz, Uğurlu, Oğuzlu, Tatar, Paşabey, Timur, Kutlubey, Sarı, Hüdaverdi, Kalender, Bayram, Borhan, Kalanlı, Karaca, Sultanşah, Urumşah, Paşa, Şadi, Karayağdı, Çakır, Bayramlı, Şemsiye, Nurullah, Yürür, Asilbey, Kutluşah, Seylanşah, Keçi, Sarıaş, Atmaca, Kademşah, Tursun, Seferşah, Murad, Emirşah, Hızırşah, Kuru, Karakoç.

Alıntı/Kaynak:https://www.sabah.com.tr/yazarlar/erhan-afyoncu/2016/04/17/mimar-sinan-karamanli-turkuydu

20200518

Laçin, Kaşgariye göre Farsça Şahin'in karşılığıdır.

 

Laçin, Kaşgariye göre Farsça Şahin'in karşılığıdır. Turna avcısı kara gözlü kuş. Kutadgu Bilig'de Laçin Alplik simgesidir. Yazıcızade'ye göre Osmanlıların mensup olduğu Kayı boyunun Ongun'u Laçin yani Şahin idi.


Erken prototürklerden, M. Ö. 7-4. Yüzyıllardan bu yana , Yırtıcı kuş sembolizmi, "Hükümdarlık" ongunu ya da sembolü olarak kullanılmıştır. 24 Oğuz Boyunun ongunları da yırtıcı kuşlardır. 

20200402

Avrupa Kültüründe Türkler


Alman ‘Din Adamı’; Martin Luther-‘Hümanizmin Sözcüsü’ Voltaire

Alman Papaz Martin Luther (1483-1576), Türk karşıtlığını düşünce ve eyleminin temeline yerleştirerek dizgeleştiren Batılıların öncülerinden biridir. Ortaçağ düşüncesine karşı çıkarak dinde reform hareketini başlatan kişi diye tanıtılmıştır. Ancak Hıristiyanlık dinini feodal egemenliğin bir aracı olmaktan çıkararak kentsoyluluğun (burjuvazinin) egemenlik aracı haline getirmeye çalışmıştır.

Bu Alman ilahiyatçısının, Türklere yönelik yargıları şöyledir: “Türkler, Tanrı’nın öfkeli kırbacı, yakıp yıkan Şeytan’ın uşağıdır. Onları yenmek için önce efendisi Şeytan’ı yenmek ve Türkleri tek başına bırakmak gerekir. Şeytan ise bir ruhtur; topla, tüfekle, at ve insanla yenilmez… Bir Türkü öldüren vicdan azabı duymamalı, tersine Hıristiyanlığın düşmanını yok ettiği için vicdanı rahatlamalıdır... Eğer Samson gibi güçlü olsaydım, çaresini bulur hergün bir Türk öldürürdüm...”1

‘Aydınlanma felsefesinin ve yeni insancılığın sözcüsü’ olarak tanıtılan François Voltaire (1694-1778), Avrupa’da yaygın olan Türk karşıtlığının bilgisizliğe dayanan abartılar içerdiğini ileri sürer ancak bunu yaparken karalamayı aşan daha ‘bilinçli’ karşıtlıklar ortaya çıkarır. ‘Fatih’in Ölümünden Sonra Yunanistan’ adlı yazısında; Türklerin ‘yağmacı ve cahil’ olduğunu, ‘güzel sanatları ve tarımı bilmediklerini’, ‘kadınlara kötü davrandıklarını’ söyleyerek Avrupa’daki Türk karşıtlarına şu öğüdü verir: “Türkler dünyanın en güzel, en büyük topraklarına hakimdirler. Küfür savurmak yerine o yerleri geri almaya çalışmak daha yararlı olmaz mı?”2

Volter’in Rus Çariçesi II. Katerina’ya 1773’de yazdığı bir mektup yazar ve o sırada Osmanlı İmparatorluğu ile savaşmakta olan Çariçe’ye şunları söyler: “Umarım bundan sonra bombalarınız Türklerin kafalarını patlatır/ezer (crever: gebertmek, oymak, patlamak, ezmek). Umarım Prens Orlof yalnızca buzun üstüne değil, İstanbul’da Atmeydanı’na da zafer takları inşa eder ve böylece Yunanistan’da Milttade’lar, Pheidias’lar (antik çağ yontucuları yeniden var olur...”3

Matematikçi Filozof; Kant- ‘Diyalektik Düşüncenin Babası’; Hegel

Alman aydınlanmasının temelini atan matematikçi, filozof Immanuel Kant (1724-1804) ‘Antropoloji Üzerine Yazılar’, ‘Tarih Felsefesi, Siyaset ve Eğitim Bilimi’ adlı yapıtında Avrupalılarla Türkleri, toplumsal gelenek ve ulusal kimlik açısından kıyaslar ve bilim dışı görüşler ileri sürer.

Kant’a göre, Almanlar, ‘din ve dil birliğini öne çıkaran, çabuk örgütlenen, çalışkan, temiz ve tutumlu’; Fransızlar, ‘konuşkan, yabancılara karşı nazik, sevimli, yaşam sevinci ve özgürlük istenci yüksek; İngilizler, ‘becerikli, inatçı ve saygınlığa düşkün’insanlardır. Türkler ise; “doğal gelişim için gerekli olan niteliklerden yoksun, ulus karakteri edinebilme yeteneğine sahip olmayan ve bundan sonra da olamayacak olan, Araplar ve İranlılar gibi çirkin” insanlardır.4
Wilhelm Friedrich Hegel (1770-1831) bilimsel gelişime temel oluşturan diyalektik düşünce yöntemini felsefi kuram haline getiren bir ‘öke (dâhi)’ ve Avrupa aydınlanmasında ‘en az Fransız devrimi kadar etkili’5 olan bir bilge olarak değerlendirilir.
Bu düşünür de aynı Kant ve Herder gibi, çeşitli yapıtlarında Doğu ve Türkler için karalama amaçlı yargılarda bulunmuştur. Hegel’e göre, “kaba saba olan Türkler, buluntu bir akla sahiptir. Kendi akılları olmadığı için, başkalarının aklına muhtaçtır”.‘Tarih Felsefesi’ adlı yapıtında, Avrupa sömürgeciliğini açıktan savunur ve yalnızca Türklerin sahip olduğu toprakların değil, dünyanın tümünün ‘Avrupalıları ilgilendirdiğini’ söyler; Türklerden ‘korkunç güç’ olarak söz eder.7

Karl Marks-Friedrich Engels

Karl Marks (1818-1883) ve Friedrich Engels’in (1820-1895), Batı aydınlanması içinde ayrı bir yerleri vardır. Bu düşünürler, inceleme ve araştırmalarında, kendilerinden önceki düşünürlerden farklı olarak, kentsoylu egemenliğine dayanan kurulu düzeni değil, bu düzenin ‘yıkılmasını’ savunmuşlardır. İşçi sınıfı üzerindeki sömürüye karşı çıkarken eşitlik, özgürlük ve demokrasi gibi tanımları çağdaşlarından değişik yorumlamışlar ve kuramlarını bu anlayış üzerine oturtmuşlardır.

Ancak, aydınlanma ve Batı uygarlığı konusundaki bakış açıları, öteki aydınlanmacılardan pek de farklı olmamıştır. Karl Marks,1853 yılında kaleme aldığı ‘Rus Sorunu’ adlı yazısında; ‘Doğu barbarlığının temsilcisi’ olan Türklerin, Batı uygarlığıyla, kendilerine başkent yaptıkları İstanbul’da karşılaştığını, bu nedenle “Batı uygarlığıyla Doğu barbarlığının İstanbul’da birbirine karıştığını”  ileri sürer.
Ona göre, Bizans İmparatorluğu ‘Batı uygarlığını’, Türk İmparatorluğu ise ‘Doğu barbarlığını’ temsil eder. ‘Türkiye’nin Batı için taşıdığı jeo-stratejik önemi yüksektir’ der ve ilave eder; “İstanbul Doğu ile Batı arasında altın bir köprüdür. Batı uygarlığı aynı güneş gibi, bu köprüden geçmeden, dünya çevresinde dönemez… Sultan, İstanbul’u yalnızca devrim için emaneten elinde tutmaktadır... Batı’nın Romasını (kapitalizmi) yıkacak olan devrim, Doğu’nun Romasının da (Türk egemenliği) şeytani etkisinin üstesinden gelecektir”.8



Friedrich Engels’in Türk kimliği ile ilgili görüşleri, Karl Marks’ın görüşlerinin farklı değildir ve kimi zaman daha da sertleşerek Herder’in yargılarıyla örtüşür duruma gelmektedir. Avrupa’daki Türk varlığı için ‘ayaktakımının egemenliği’ tanımını kullanan Engels“Bu varlığın er ya da geç son bulacağını ve Avrupa’nın en güzel topraklarının bu ayaktakımının egemenliğinden kurtulacağını” söyler.

1853 yılında yazdığı ‘Türk Sorunu’ (Die Türkische Frage) adlı yazısında, Türk ve Arnavutları, ‘uzun süreden beri her türlü ilerlemeye sert biçimde karşı koyan Yunan karşıtı barbarlar’ olarak tanımlar ve şunları söyler: “Avrupa Türkiyesi’nde Yunan ve Slav burjuvazisinin etki ve varsıllığı sürekli artmakta, Türkler ise her geçen gün biraz daha gerilere itilmektedir. Eğer Türkler, devlet ve asker gücü tekelini ellerinde tutmasalar, kısa sürede yok olup giderlerdi. Türklerin sahip oldukları bu tekel ve uygarlık önünde engel oluşturan güçleri artık güçsüzlüğe dönüşecektir. Gerçek şu ki, Türkler ortadan kaldırılmalıdır...”9

Fizikçi Pascal-Victor Hugo,


Türk ve Türkiye karşıtlığına, düşünürlerden ayrı olarak, teknik bilimlerle uğraşan bilim adamları da, uzmanlık alanları olmamasına karşın Türk karşıtlığı kampanyasına katılmışlardır. Örneğin, akışkanlar mekaniğinde kendi adını taşıyan Pascal Yasasını bulan ve teknik işlerle uğraşan Fransız fizikçi Blaise Pascal (1623-1662), Türklerle ilgili hiçbir somut bilgisi olmamasına karşın; “Atalarından aldığı gelenekleri uygulayan bu kadar çok, inançsız kafir Türk’le karşılaşmak ne kadar elem verici” diye yazılar yazmıştır.10

Türk karşıtlığı özellikle 19. Yüzyıl’da, her alanda ve her zaman, önce Yunan hayranlığıyla başlatılıyor, oradan siyasi alana taşınıyordu. Avrupa’da yerleşik bir politika haline getirilen bu yöntem, 1821 Yunan ayaklanmasının başlatılmasında, propaganda aracı olarak başarıyla kullanılmıştır.

Victor Hugo“En Grêce, ô mes amis! Venqeance! Liberte!”(Yunanistan’a arkadaşlar! Öc Alma! Özgürlük) diye şiirler yazıyor, İngiliz şairler Thomas Moore, Laila Rookh benzer şeyler söylüyor, gezginci ozan Corsaize du Hiaour ve Chalde Harold köy köy dolaşıp ‘tutsak’ Yunanistan’a ağıtlar yakıyordu.11 Fransız Ressam Delacroix‘Mora’da Yunanlıları öldüren Türklerin vahşi uygulamalarını’ işleyen tablolar yapıyordu; Delacroix’nın, Yunanlı ‘Chio’nun Öldürülmesi’ tablosu o dönemde çok ünlenmişti. Oysa, Mora’da, Batı kışkırtmasıyla ayaklanan Yunanlılar, sıradışı bir vahşet uygulamış ve binlerce Türkü katletmişlerdi.12

1876 yılında Fransa’da kurulan ‘Helen Dostları Derneği’nin kurucularından olan Victor Hugo (1802-1885), Yunanistan’a yaşamı boyunca hiç gitmedi ancak orada yaşadığı izlenimi veren şiirler yazdı. Şiirlerinde işlediği Türk karşıtlığı, ‘hocası’ Chateubriand’ı da aşıyor ve daha sert yargılar içeriyordu.

Davranışını ölene dek sürdüren Hugo, ‘Navarin’ adını verdiği uzun şiirinde, Osmanlı donanmasının 1827 yılında Mora’nın Navarin limanında İngiliz, Fransız ve Rus donanmalarının ortak girişimiyle yok edilmesinden duyduğu mutluluğu dile getirir ve ‘Artık Yunanistan kurtuldu, Byron mezarında Navarin’i alkışladı’ der. ‘Türk Marşı’ adlı şiirinde, Türklerin askeri gücünün acımasızlığından söz ederek Türkleri ‘korkunç’ ve ‘vahşi’ insanlar olarak gösterir; ‘Çocuk’ adlı şiirine ‘Türkler oradan geçtiler’dizesiyle başlar ve “Türkler oradan geçtiler/Herşey yıkılmış ve yas içinde” dizesiyle bitirir.13

İngiliz Şair; George Gordon Byron



Batı’da ‘açıklık, neşe, hoşgörü ve özgürlüğün ozanı’ olarak tanımlanan14 İngiliz şair George Gordon Byron (1788-1824), Türk karşıtlığını neredeyse bir yaşam biçimi durumuna getirmişti. Karşıtlığını yalnızca yapıtlarına değil, sahip olduğu büyük serveti kullanarak eylemlerine de yansıtıyordu.


Türk düşmanlığında o denli kararlı ve hırslıydı ki, dengesiz yaşamını bu uğurda harcamıştı. Türklere karşı savaşan Rum çeteleri arasındaki ayrılıkları gidermek ve onları tek bir çatı altında toplamak için Yunanistan’a gelmiş ve 1824 yılında burada ölmüştü. Byron’dan ayrı olarak Amerikalı yazar Edgar Allan Poe’da (1809-1849) aynı duygularla, Türk-Yunan savaşına gönüllü olarak katılmış, ancak o ölmeden ülkesine dönmüştü.


DİPNOTLAR

1       “Alman Kültüründe Türk İmgesi” Prof. Onur Bilge Kula, Gündoğan Yay.,  992 ak, Deniz Som Cumhuriyet 15.12.2002
2       “Türkler Müslümanlar ve Ötekiler” Voltaire, derleyen Osman  Yenseni, İş.Bank Yay., 2.Baskı, sf.87-93
3       “Lettres Choisies de Voltaire” Librainie Garnier Freres–Paris-VII., sf.150
4       “Batı Düşünde Türk ve İslam İmgesi” Prof.O.B.Kula, Büke Yay., sf.37-42
5       “Felsefenin Temel İlkesi” G.Politzer, Sol Yay., 3.Bas., 1971, sf.39
6       “Batı Düşününde Türk ve İslam İmgesi” Prof. O.B.Kula, Büke Yay., sf.13
7       a.g.e. sf.95, 107 ve 116
8       a.g.e. sf.117
9       a.g.e. sf.145 ve 149
10     “Türkler” Stephane Yerasimos, Doruk Yay.-2002, sf.32
11     “Doğulular için Önsöz” Victor Hugo, Le Livre de Poche Yay., sf.6
12     http : // www. tetedeturc . com /prejudes /prejudes.htm
13     “Çağdaşımız Victor Hugo” Server Tanilli, Adam Yay., 2002, sf.76
14     “Büyük Larousse” Gelişim Yay., 4.Cilt, sf.2103

Alıntı/Kaynak: https://kuramsalaktarim.blogspot.com/2020/03/avrupa-kulturunde-turkler.html#more



20191104

🎞 Ermeni Belgeleriyle 1915 Belgeseli (Türkçe)

''Bu belgeseli izlerken, 90 dakika boyunca önyargılarınızı bir kenara bırakın. İnternette gördüğünüz fotoğraflar ve düşmanlığı körükleyen yorumlar bir kenarda beklesin; belgeler konuşsun. 1915'te neler yaşandı? Daha önce bir filme konu olmayan belgeler göreceksiniz. Çoğu, kapalı tutulan Ermeni arşivlerinden... Ve tanıklar... Prof. Dr. Heath W. Lowry'nin 1987 yılında yaptığı ropörtajlar ilk kez yayınlanıyor. Orada bulunan, kaçan, saklanan, ölümden dönen, titreyen tanıklar... Aktardıkları, işittikleri değil, gözleriyle gördükleri! Gözbebeklerine bakın, acıyı ve samimiyeti göreceksiniz. Bir Ermeni'nin konuşmasıyla başlayan ve yine bir Ermeni'nin konuşmasıyla biten bir belgesel izleyeceksiniz. Yönetmen Serkan Koç'un gözüyle, 1915'in GERÇEK HİKÂYESİ...''
- Serkan Koç / Kam Film



     
     
    
  
  
  



🎞️ I am not Turkish but 🇹🇷 ( Ben Türk değilim ama..) akımından... 🇹🇷Türkçe sözlü şarkılar

“Türk değilim ama…” akımı büyük ilgi görüyor -  Son zamanlarda sosyal medyada "I am not Turkish but" yani "Türk değilim ama...