20240424

📰✍️🇹🇷Milli Devlet Devrimci İradeyle korunur ve güçlenir -Ercan Dolapçı




Milli devlet devrimci iradeyle korunur ve güçlenir

İşgale uğradık, ordumuzu örgütledik, emperyalizmi yendik, Cumhuriyetimizi, millî devletimizi kurduk. Yine önümüzde büyük zorluklar var. Emperyalist saldırı, ekonomik sıkıntılar, iç bölücülük, milletimizin gericilikle kuşatılması… Bugün tek çözüm var: Güçlü millî devlet! Üreticilerin Millî Hükûmeti

Yayınlanma: 23 Nisan 2024

Milli devlet devrimci iradeyle korunur ve güçlenir! Vatanı kurtaran Meclis!

23 Nisan 1920 Cuma günü bütün Ankara Meclis'in açılışına koştu...

Ercan Dolapçı


TBMM’deki PKK temizlenmeli

Atatürk Nutuk’unda şöyle diyor: “Aslolan iç cephedir!” 23 Nisan 1920’de kurulan Meclisimizin tek hedefi Batı emperyalizmiyle mücadeleydi. Bugün devlet zaafı nedeniyle Gazi Meclisimizde DEM’li PKK destekçileri yer alıyor. Atatürk’le kurduğumuz devrimci, millî Meclis bugün millî devlet düşmanlarıyla dolu.

Güçlü devlet, güçlü ordu

Güçlü devlet, güçlü orduya dayanır. Gazi Paşa, 6 Mayıs 1922 günü TBMM’de yaptığı konuşmada, “Efendiler, bugün milleti yaşatacak yalnız harptir, başka bir çare yoktur.” diyordu. Bugün Mehmetçiğimiz vatanımızı kahramanca savunuyor. Orduyu doğru siyasetlerle yönlendirmek esastır!

Ekonomide çıkış: Kamuculuk

12 Eylül 1980’de kurulan sıcak para ekonomisinin sonu geldi. Türkiye borca battı. Zengin daha zengin, fakir daha fakir oldu. Çiftçi ekemiyor, sanayici çarkı çeviremiyor, esnaf kepenk indiriyor. Ekonomide tam bağımsızlık için kamuculuk ve adil paylaşım dışında bir çözüm yok!

Sağlam Cumhuriyet özgür yurttaş

Başta FETÖ olmak üzere dış istihbarat örgütlerinin kucağına düşen tarikat ve cemaatlerin birçoğu Türkiye’nin birlik ve beraberliğine büyük zarar veriyor. Halkımızın temiz inancını istismar eden bu oluşumlar, yeni FETÖ’lere kapı açıyor. Batı güdümündeki cemaat ve tarikatların temizlenmesi elzemdir!

100 yıldır düşman aynı: Emperyalist Batı... ABD ve İsrail, bölgemizde İkinci İsrail kurma planlarından vazgeçmiş değil. Bu planları bozguna uğratmak için bölge ülkeleriyle işbirliği artırılmalı, Filistin başta olmak üzere mazlum milletlerle dayanışma güçlendirilmeli, Avrasya’daki onurlu yerimizi almalıyız!

VATANI KURTARAN MECLİS!

Cihan Harbi nedeniyle faaliyetlerine ara veren Meclis-i Mebusan, 12 Ocak 1920 günü yeni seçim sonrası İstanbul’da tekrar açıldı. 28 Ocak 1920 günü Ankara’nın hazırladığı Misak-ı Milli kararlarını kabul etti. Bu milli tavır işgalci İngilizleri telaşlandırdı. 16 Mart 1920 günü resmi işgal sonrası Meclis dağıtıldı. Milli şahsiyetler tutuklanarak Malta adasına sürgüne gönderildi. Yolunu bulan milli şahsiyetler kendini Ankara’ya attı. İlginçtir, bazı şahsiyetler Mustafa Kemal’in “Gitmeyin. İşgal altında Meclis faaliyet yürütemez” uyarısına rağmen İstanbul’a gitmişti. Şimdi olmayacağını yaşayarak gördüler. Paşa haklı çıktı…

30 Ekim 1918 günü imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra başkent İstanbul, 13 Kasım 1918 günü fiilen donanma kuvvetiyle işgal edilmişti. O gün, Güney Cephesinden dönen Mustafa Kemal Paşa, “Geldikleri gibi giderler” demişti. O günden sonra bütün faaliyetlerini bunun üzerine kurdu. 6 ay İstanbul’da kaldı. Kendi deyimiyle “kansız” çözüm aradı. Görüştükleri şahsiyetler “şerefli barış” peşindeydi. Nasıl olacaksa! Aslında şerefli teslimiyet peşindeydiler… Büyük devletlerin vicdanından merhamet umuyorlardı. Bunun da ancak “uslu durulursa” sağlanacağını ileri sürüyorlardı. Paşa, burada çare bulamayınca da ihdas edilen vazifeyle birlikte kendini Anadolu’ya attı. Samsun onun ilk adımı oldu. Gidişi için, “Kafamdakini bilselerdi beni göndermezlerdi” diyordu. Bu da 40 gün sonra “geri dön” çağrısıyla gerçekleşti. O ise bu oyuna gelmedi.


KONGRELERDEN MECLİS’E

Paşa’nın Samsun, Amasya, Erzurum ve Sivas durakları Millî Mücadelenin Ankara’da karargâh kurmasını sağladı. 23 Nisan 1920 tarihinde Ankara’da açılan Büyük Millet Meclisi milli hareket için önemli bir adım oldu. Halkın direnme azmi ve kararlılığı Büyük Meclis’e yansıdı. Burada bir kuvvete dönüştü. Bunun açılacağını Heyeti Temsiliye Reisi Mustafa Kemal Paşa 19 Mart 1920 günü yayımladığı tamimle şöyle duyurmuştu: “Şu hâlde, başkentin korunması milletin bağımsızlığını ve devletin kurtuluşunu sağlayacak tedbirleri almak üzere olağanüstü yetkilere sahip bir meclisin Ankara’da toplantıya çağrılması ve Meclis-i Mebusan üyelerinden isteyenlerin de bu meclise katılmaları zorunlu görülmüştür.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.7, Kaynak Yayınları, s.153-154.)

KURTULUŞ SİLAHLA OLUR

Paşa, kurtuluşun ancak silahla olacağını biliyordu. Bunu da silah arkadaşlarına daha önceden söylemiş ve olabildiğince silahların teslim edilmemesini sağlamıştı. 8 Temmuz 1920 günü TBMM’de yaptığı konuşmada kararlılığını, “Efendiler; memleketimizin ellide biri değil, tamamı tahrip edilse, tamamı ateşler içinde bırakılsa, biz bu toprakların üstünde bir tepeye çıkacağız ve oradan müdafaa ile meşgul olacağız.” sözleriyle belirtti. (ATABE, C. 9, s.27.)

31 Temmuz 1920 günü Afyon’da subaylara hitaben yaptığı konuşmada, “İngilizler, milletimizi bağımsızlıktan etmek için, pek tabii olarak evvela onu ordudan mahrum etmek çarelerine giriştiler.” sözleriyle ordunun önemini vurgular. (ATABE, C. 9, s.112.)

Paşa, yapılan mücadelenin hedefini ise 29 Ocak 1921 günü Sovyet temsilci Eşbe Yoldaş’a şöyle özetler: “Türk halkı olarak, aynı anda, Batı emperyalizmine ve müstebit sultan rejimine karşı isyan ettik.” (ATABE, C.10, s.358.)

Paşa, dış politikada yeni kurulmakta olan Sovyetler Birliği ile dostluğa özel öneme veriyordu. Meclis açıldığında ilk teması Sovyet Rusya ile yaptı. Lenin’e 26 Nisan günü gönderdiği mektupta Sovyetler Birliği ile aynı idealleri paylaştığını ve onlara karşı bir hareketin içinde olmayacağını belirtti. Ankara’nın da emperyalizme ve kapitalizme karşı duracağını ifade etti. Temsilcileriyle yaptığı görüşmelerde ise Sovyetler Birliğinin politikalarından bize uyanları hayata geçireceğini kaydetti. Rusya’dan sağlanan mali yardımla (11 milyon altın ruble) 1921-22 yılı bütçesinin yüzde 70’ini buradan sağladı. Ayrıca Büyük Taarruz’da Yunan ordusunun üzerine atılan 400 bin top mermisinin 170 binini komşumuz Rusya’dan sağladı…

Paşa’nın dış politikada önemli bir ilkesi de karşısındaki emperyalist birliği dağıtmak, İngiltere’yi yalnızlaştırmak ve işgalci Yunan ordusunu rahatlıkla ezmekti. Ayrıca İslam dünyası ve mazlumlar dünyasının desteğini almak. Herkesin kendi toprağındaki işgali sonlandırarak ileride Türk - Arap Konfederasyonu kurmaktı!

Paşa, 13 Haziran 1921 günü Fransız temsilci Franklin Bouıllon ile yaptığı görüşmede ise kararlılığını şöyle belirtir: “Tam bağımsızlık; bizim bugün üstlendiğimiz vazifenin asli ruhudur. (...) Tam bağımsızlık denildiği zaman, bittabi siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, kültürel vb. her hususta tam bağımsızlık ve tam serbesti demektir.” (ATABE, C.11, s.204.)

Paşa, daha sonraki konuşmalarında ve yaptığı işlerde “Tam bağımsızlığı” değişmez ilke kabul etti. 5 Şubat 1923 günü Akhisar’da yaptığı konuşmada da belirtti: “Bu devletin dayandığı esaslar ‘tam bağımsızlık’ ve ‘kayıtsız şartsız milli hâkimiyet’ten ibarettir.” (ATABE, C.15, s.110.)


ORDUYU YÖNETECEK MECLİS

Paşa, silahlı kuvveti yönetecek, arkasındaki iradeyi yaratacak siyasi kuvveti de milli iradenin kalpgâhı TBMM olarak görüyordu ve bunu da o gün açtı. Bunu da İstanbul’daki Meclis’in kapatılmasıyla hayata geçirdi. Paşa’nın hayatı boyunca attığı her adım, gerçekliğe ve akılcı yaklaşıma dayanır. Vakti zamanı gelmeden hiçbir adımı atmamıştır. En önemlisi de bunu samimi olarak güvendiği halkın iradesiyle yapmıştır. Bunun adımlarını da bu akılcılık içinde atmıştır. Bunu da 25 Aralık 1921 günü Azerbaycan Elçisi Abilov ve Ukrayna Özel Temsilcisi Frunze’ye şöyle anlatır: “Zamanından önce yapılan hareketler başarılı olamaz, gericiliği ve karşı hareketi doğurur. Bu nedenle biz politikamızı tutarlı bir biçimde, safha safha bu yönde sürdürüyoruz.” (ATABE, C.12, 2003, s.179, 181.)

Gazi Paşa, 6 Mayıs 1922 günü TBMM’nde yaptığı konuşmada bağımsızlığın silahla kazanılacağını vurgular: “Efendiler, bugün milleti yaşatacak harp değil diyorlar. Efendiler, bugün milleti yaşatacak yalnız harptir, başka bir çare yoktur. Ne yazık ki, onun için bütün kudretimizi, bütün kaynaklarımızı, bütün varlığımızı orduya vereceğiz ve harp yapacak bir iktidarda olduğumuzu dünyaya tanıtacağız ve ancak ondan sonra milleti insan gibi yaşatmak mümkün olacaktır.” (ATABE, C.13, s.43.)

Paşa’nın o günlerde önemli bir ilkesi de Kurtuluş Savaşı’nın gerilla birlikleriyle değil, düzenli orduyla zafere ilerleyeceğini savunmasıydı. Orduya güveniyordu. Çünkü Cihan Harbi içinde büyük tecrübe edinmiş ve bunu Anadolu’da da gerçekleştireceğine inanıyordu. Genç vatansever ve devrimci subaylar, canla başla savaşıyordu. Yunan ordusundan da üstündü! 1920 Kasımında kurulan düzenli ordu bunu 1921 yılında üç savaşla ispatladı, 1922 taarruzuyla da zafere ulaştırdı.

PADİŞAHSIZ MECLİS

Ankara’da açılan BMM tarihi anlamda ilk kez padişahsız açılmıştır. Devrimci tarihimizin üçüncü Meclis girişimidir. 1876 yılında açılan birinci Meclis Anayasal düzene geçişte önemli adım olmuştur. 1908’de açılan ikinci Meclis ise Padişah’ı hedef almış ancak onu değiştirmiş, yıkamamıştır. Tarihi alt üst oluş sonrası 1920’de açılan 3. Meclis ise Padişahsız açılmış ve vatanı işgalden kurtarma hedefi gütmüştür. Bunu başarınca da büyük devrimleri gerçekleştirmiştir. Zaten bu anlamda ilk Meclis devrimcidir! Aslında önce devrim yaptık, sonra kurtulduk! İşte bu kurtuluşun karargahıdır BMM! (Meclisimiz ve devletimiz ilk gün ‘Türkiye’siz açıldı. 20 Ocak 1921 Anayasası ile ‘Türkiye’ ismini kullandı. Ayrıntısı için bakınız; Dolapçı, Devrimin İki Yüzü.) Bunu da en sade halk iradesiyle yapmıştır. Devrimcidir ve dünya çapında büyük bir devrimi inşa etmiştir. Mahmut Esat Bozkurt’un değimiyle “Bizim devrimimiz dünyanın en büyük devrimidir. Fransız ve Rus devriminden bile daha büyük!” Türk devrimi, ona göre işgale karşı emperyalist devletlerle boğuşmuştur!

Paşa, 2 Ocak 1922 günü Cemal Paşa’ya gönderdiği mektupta Anadolu’daki devrimin müjdesini şöyle verir: “Türkiye’de tahmin edemeyeceğin derecede bir inkılap olmuştur. Bütün manası ile bir halk hükümeti teşekkül etmiştir. Kanun yapma ve icra salahiyetlerini kendine toplayan Türkiye Büyük Millet Meclisi, bütün devlet işlerine bizzat el koymuştur.” (ATABE, C.12, s.195.)

Meclis Reisi Sakarya Savaşı'nda Başkomutan...

23 Nisan 1920’de kurulan Meclisimiz, üstünde hakimiyet kabul etmemiş ve bunu “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” sözüyle özetlemiştir. Gazi Paşa, 8 Şubat 1921 günü Meclis’te yaptığı konuşma, “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” sözüyle tescillemiştir. (ATABE, C. 11, s.43.) Meclis’te bulunan vekillerin yabana atılmayan bir kısmı Meclisin üstünde Padişah’ın olmasını istiyordu. Kafalarda o vardı. Daha ötesinde manda ve himaye istiyordu. (Bağımsızlık isteği zamanla onları bastırdı. Hele ki zaferler taçlandırdı…) Daha fazla ileri gitmeden anlaşarak savaşın bitmesini istiyordu. Yani ne verirlerse ona razı olmamızı istiyordu. Onlara göre bir gün vatan kurtulduğunda iktidar Padişaha verilecek ve Mustafa Kemal Paşa da askerlik vazifesine geri dönecekti. Bunu en yakın asker arkadaşları da istiyordu. Bilmiyorlardı ki bir devrime imza atmışlardı. Devrimler kendi kanununu yaratırdı! O kanunlar bütün kanunların üstündeydi.

DEVRİMİN KANUNU

Bunu da 16/17 Ocak 1923 günü İzmit’te gazetecilere şu sözlerle özetler: “İnkılabın kanunu mevcut kanunların üstündedir. Bizi öldürmedikçe ve bizim kafalarımızdaki cereyanı boğmadıkça başladığımız yenilikçi inkılap bir an bile durmayacaktır. Bizden sonraki devirlerde de hep böyle olacaktır!” (ATABE, C.14, s.302.) İşte BMM bu önemli vazifeyi yaptı. Devrim yaptı vatanı kurtardı. Bu süreç de kolay olmadı. Her aşaması derslerle doludur. 1876’lardan gelen devrimci mücadelemizin doruğu olmuştur. Milli devletin kurulmasıyla Türk Milleti yaratıldı. Mustafa Kemal Paşa, Ocak 1930’da Medeni Bilgiler kitabı için el yazısı taslakta şöyle formüle eder: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” (ATABE, c.23, s.17.) 2 Şubat 1923 günü İzmir’de halkla yaptığı sohbette ise Ordu - Meclis bağını şöyle kurar: “Fakat ben en çok ehemmiyeti doğrudan doğruya halkın kendisinde arıyordum. En büyük kuvvet kaynağının orası olduğu kanaatinde idim. Orduyu yapacak olan o idi. Her türlü kuvveti yapacak olan o idi. (…) Erzurum Kongresi’nde bariz olarak ifade edilmiş iki kelime vardı. O kelimeler bağımsızlık ve hâkimiyet kelimeleridir.” (ATABE, C.15, s.64.) 19 Şubat 1923 günü Eskişehir halkına hitaben yaptığı konuşma ise bugünlere vazifedir: “Geleceğinizden emin olunuz. Artık kurtulduk, dünyanın en büyük zaferini kazandık, fakat bu zaferin devam edebilmesi için el ele vererek çalışmak lazımdır.” (ATABE; C.15, s.149.)

20240423

🇹🇷23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun....🇹🇷



















 

20240422

🎞Şanlıurfa Mardin arasında Süveyş Kanalından daha uzun yapay nehir

 Ülkemizin en uzun yapay nehri... Mardin Ceylanpınar Ana Kanalı


 

20240415

Bayram tatilinde Milli Saraylara bağlı müzelere ziyaretçi akını

Milli Saraylar Başkanlığına bağlı müzeler, Ramazan Bayramı tatilinde ziyaretçi akınına uğradı.

AA

15 Nisan 2024 

Milli Saraylardan yapılan açıklamaya göre 5-14 Nisan'da Topkapı Sarayı başta olmak üzere Dolmabahçe Sarayı  ve Beylerbeyi Sarayı ile tarihi kasırlar ve müzeler, 326 bin 531 kişiyi ağırladı.

Şehirde kalanlar, şehre gelen vatandaşlar ve yabancı turistlerin uğrak noktası olan tarihi mekanlardan Topkapı Sarayı, 9 günlük tatilde 147 bin 353 kişiyi misafir etti. Arife günü kapalı olan Topkapı Sarayı, bayramın 3. günü 21 bin 974 kişiyle rekor kırarken tatilde günlük ortalama 18 bin 500 kişi tarafından ziyaret edildi.

Osmanlı ve Cumhuriyet döneminin hatıralarını bir arada görme imkanı sunan Dolmabahçe Sarayı'nı 60 bin 223 kişi ziyaret etti. Saray, bayramın 3. günü, 11 bin 132 kişi ile en yüksek ziyaretçi sayısına ulaştı.

Osmanlı resim sanatının gümünüzdeki tek temsilcisi Milli Saraylar Resim Müzesi, bayram tatilinde şehrin kültür-sanat durakları arasında yerini aldı. Beşiktaş'taki müzeyi ziyaret edenlerin sayısı 21 bin 931 kişiye ulaştı.

Beşiktaş, Yıldız, Nişantaşı üçgeninde yer alan Ihlamur Kasrı da 11 bin 790 kişiyi ağırladı.

Anadolu yakasının tek sarayı Beylerbeyi Sarayı'nı 20 bin 135 kişi gezerken Küçüksu Kasrı ise 11 bin 115 kişiyi konuk etti.

Teknoloji ile tarihin kültürel ve manevi mirasını bir araya getiren İslam Medeniyetleri Müzesi'ni de (İMM) bayram tatili boyunca 23 bin 435 kişi ziyaret etti. Çamlıca Camii külliyesindeki müze, açıldığı 8 Nisan 2022'den itibaren ücretsiz olarak ziyaret edilebiliyor.

Milli Saraylar'ın paha biçilemez cam eserlerinin sergilendiği Beykoz Cam ve Billur Müzesi'ni ziyaret edenlerin sayısı 9 bin 676 kişiyi buldu.

Ankara Palas Müzesi de bayram tatilinde en fazla ziyaret edilen adreslerden biri oldu. Özgün yapısı korunarak müzeye dönüştürülen ve 21 Şubat 2024'te ziyarete açılan Ankara Palas'ı, 14 bin 442 kişi gezdi. Ankara Ulus'taki İkinci Meclis binasının karşısında yer alan müzenin bayram tatili boyunca ücretsiz gezilebilmesi ziyaretçi sayısını artırdı.


20240414

🎞165 Yıl Yaşayan Hunza Türkleri ve Hunza Kabilesinin Sırları

Hunza Türkleri Hun Türklerinden geliyor. Tamamı Müslüman olan Hunza Türk kabilesi 165 yıl yaşıyorlar. Çin ve Afganistan sınırında Pakistan’ın Keşmir kenti yakınlarında yaşayan Hunzaların ortalama ömürleri 110 ile 120 yıl. Burada 65 yaş, yolun yarısı sayılıyor.

Peki Hunza kabilesi ve HunzaTürklerinin uzun yaşam sırrı ne? Hunza Türkleri ve Hunza Kabilesinin sağlıklı ve uzun yaşam sırlarını 

165 Yıl Yaşayan Hunza Türkleri ve Hunza Kabilesinin Sırları


5 Ocak Adana'nın kurtuluşu şerefine: Adanaca-Türkçe sözlük


Adana'nın kurtuluşu şerefine, pamuklar diyarını ziyaret eden herkesin aklında bulunması gereken kelimeleri bir araya getirdik.

 

 5 Ocak 1922 tarihi, Adana’nın düşman işgalinden kurtuluşu olarak bilinir ve her yıl büyük törenlerle kutlanır. Bembeyaz pamukların, elinizi şöyle bir uzatıp koparabileceğiniz turunçların şehri Adana’nın kurtuluşu tabii ki öyle birkaç küçük sözle geçiştirilmeyecek, büyük bir şölen havasında kutlanacaktı her sene, ya ne sandınız?

Bu güzel şehrin kendine has pek çok özelliği var ama, dünya literatürüne en büyük damgasını kebabın ana vatanı olmasıyla vurmuştur. Halbuki Adana’nın en önemli özelliklerinden birisi de, kendine has bir lügati olmasıdır. Günün birinde Adana’ya yolu düşen herkesin “anama mı küfretti bu benim şimdi” demesine sebep olan bu lügati şöyle bir deşelim istedik. Maksat yanlış anlaşılmaların, muhtemel 3. Sayfa haberlerinin önüne geçmek…


İşte kendine has kelimeleri olan Adana’nın günlük hayatta bolca kullanılan kelimeleriyle mikro Adanaca-Türkçe sözlük!

 

Anarya: Geri vites, ya da geri gitmek. Fransızcadaki ‘En arrière’ lafının okunuşudur aynı zamanda. İşgal yıllarından kalma bir söz olarak Adana lügatindeki yerini almıştır.

Araya gitmek/vermek: Boşa gitti, değeri bilinemedi, ziyan oldu.

Avel: Aptal anlamında. Aval aval bakmanın bir türü.

Banadura: Domates

Baldırcan/Balcan: Patlıcan

Bayaktan: Az önce

Bici bici: Dünyanın en uyduruk ve en güzel tatlısı. İçinde buz, pişmiş nişasta, pudra şekeri bulunur. Üzerine de kırmızı bir şerbet dökülür. Hemen hemen her köşe başında, özellikle yazın bulunabilir. Sadece “bici” diye de ifade edilebilir.

Bıcı bıcı: Bici bici’yle karışmaması hayati önem taşıyan, banyo yapmak anlamındaki çocuksu ikileme. “Bir gel de bıcı bıcı yiyek” diyerek hava atmaya çalıştığınız Adanalı arkadaşınızın bir kaşının stratosfere yükselmesine sebep olabilirsiniz.

Belik: İki yandan örgü.

Bocit: Sürahi. “Boca etmek” yani dökmek anlamında sözden türemiş olması muhtemeldir.

Cardın: Büyük fare. Misal Fransızcada bahçe anlamına gelen “Jardin” (jarden diye okunuyor) kelimesiyle anlamsızcasına benzerliği var ama, muhtemelen alakası yoktur…

Cılk: Çürük. Bozulmuş, kokmuş yumurta

Cındırık: Etin içindeki sinir. Adana’da yolunuz bir kasaba düştüyse, mutlaka “Cındırıksız et” istediğinizi söylemeniz gerek. 

Cıncık: Cam ve cam eşya

Cibiliyet: Geçmiş. Cibiliyetsiz, geçmişi olmayan, soysuz anlamında. İğrenç bir insan yani.

Cücük: Herhangi bir meyvenin, bitkinin ya da o tip yiyecekle alakalı şeyin en küçük yeri. Misal soğanın cücüğü, en ortasındaki bölümüdür. Adana’da soğanın cücükleri bir araya toplanır, hafifçe yağda çevrilir, sonra da üstüne nar ekşisi dökülür ve afiyetle yenir mesela. 

Cülük: Kanatlı hayvan yavrusu. Misal civciv. Kuzen anlamında mesela “Emmimin cülüğü” gibi de kullanımları vardır.

Çimmek: Yüzmek.

Çömçe: Kepçe

Çul: Kilim.

Daraba: Kepenk

Darı: Mısır

Devrisi gün: Sonraki gün, ertesi gün

Dinelmek: Ayakta durmak. “2 saattir sıcağın alnında dineliyorum” diyerek sizi bekleten birine kızabilirsiniz mesela. 

Döş: Göğüs. “Döşünü kapa da üşütme” şeklinde cümle içinde kullanımı yaygındır.

Eftik: Atıştırmalık yiyecek. “Eftiklenmek” şeklinde kullanıldığında, abur cubur yemek anlamına gelir.

Eke: Güçlü erkek, kibirli, ukala.

Elikmek: Utanmak, çekinmek. Misafire “buyurun niye almıyorsunuz” manasında “elikmeyin elikmeyin!” denir.

Enik: Yavru köpek

Eşkere: Boş konuşmak

Gadasını aldığım: Kurban olayım. Günah, suç, kabahat

Galan: Artık, hadi. “Galan gel de gidek” dendiğinde “Sabrım tükeniyor bak, yakında gelmezsen fena olacak” anlamı çıkabilir.

Ganeri: Yavaş olmak, tembel adam, mezbaha.

Gellebicin: En iri tatlı su balığı anlamındaki söz. Daha çok Seyhan baraj gölündeki enteresan, Japon balığına benzer tatlı su balıkları için kullanılır.

Gıllik: Küçük

Gıllicik: Küçücük. Cümle içinde kullanıldığında cılız, perişan gibi anlamlara da gelebilmektedir. Örneğin “Necati’nin oğlanı gördün nü, nişanlısıynan işler bozulunca gıllicik kalmış!”

Gottik: Küçük. Gotik mimari ve çok sonrasında gelen kaşı gözü simsiyah boyayıp sürekli mutsuz takılma modası olan “gotik” olmakla ne alakası var diye sorarsanız, hiçbir alakası yok.

Göynek: Gömlek

Helke: Kova

Heye: Evet

Hipo: Çamaşır suyu

Hoşşik: Şımarık, Hoppa.

Kelle: Kişi

Kertiş: Küçük sarı kertenkele

Kıytırık: Uyduruk

Kındırık: Aralık. Misal kapının ya da pencerenin aralık kalması durumlarında kullanılabilir.

Kopil: Küçük

Küncü: Susam

Laylon: Traktörün arkasındaki römork. Römork kelimesinin nasıl olup da ‘laylon’a dönüştüğü, hayatın en büyük gizemlerinin başında geliyor.

Mavra: Geyik muhabbeti. Su değirmenine de deniyor.

Malamat: Rezil olmak. Rezil rüsva olmak anlamında “malamat olmak” diye de kullanılır.

Manık: Kedi yavrusu

Mırra: Özel çekilmiş, acı mı acı Türk kahvesi. İtalyanların ultra mega shot espresso’larını getirin, mırra yanında hiç kalır. O derece…

Mimtan: Gömlek

Mitil: Döşek. Mitili atmak, döşeği sermek. Bir yere artık yerleşmek, yayılmak anlamında.

Peşkir: Havlu, kurulama bezi.

Şalgam: Şalgam bitkisinin suyundan yapılan içecek. “Misal portakalın da suyunu çıkarıyorsun, o zaman adına portakal mı diyorsun? Hayır! Portakal SUYU diyorsun. Demek ki o da Şalgam SUYU olmalı” diyenlerle saatler süren varoluşsal tartışmalara gebe olan kelimedir de aynı zamanda.

Sınık: Kırık-çıkıkçı anlamındaki eski kelime

Şırdan: “Koyunun her yanını yiyoruz, tamam. Ama midesinden birkaç çeşit yemek çıkartalım bence” diye düşünen bir Adanalının icat ettiği, sakatat gibi, kokoreç gibi, mumbar gibi bir yemek.

Sırıncıtmak: Kanırtmak, üzerek bekletmek. Mesela işveren işçisine yapıyor.

Sokum: Dürüm. “Sokum isten miiiiiiii” diye bir cümle duyduğunuzda bunu hakaret gibi algılamayın mesela. Aslında “Dürüm ister misin” denilmeye çalışılıyordur, gayet de kibarca bir söylemdir yani.

Taka: Pencere

Taman: Zaten.

Teker/ Velespit: Bisiklet. Cümle içinde kullanmak gerekirse; “Atla tekere de çarşıdan 6 yumurta kap gel” şeklinde, özellikle Pazar sabahları emir kipi eşliğinde kullanımı da vardır.

Tıskıyit: Hadi canım sen de! Bazen de “Aman Allah’ım” anlamında kullanılabilir.

Zaar: Herhalde. “Zaar bizimkinin gönlü de oğlana düşmüşse…” şeklinde cümle içinde kullanılabilir.

Zibil: Kırıntı şeklinde çöp. Ermeniceden geçen bir kelimedir.

Zorsunmak: Üşenmek

Zumzuk: Yumruk



🎞 M3 Bilge Kağan Müzesi


Bilge Kağan (Eski Türkçe: 𐰋𐰃𐰠𐰏𐰀:𐰴𐰍𐰣, Bilgä Qaγan, Çince: 毗伽可汗, Pinyin: píjiā kěhàn, Wade-Giles: p'i-chia k'o-han) 
Resmi unvan: "Tengriteg Тengride bolmuş Türk Bilge Kagan" :Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağanı. 
İkinci Göktürk Kağanlığı'nın kağanlarındandır. 
Türk tarihinin en önemli figürlerinden biri olarak değerlendirilir. (Vikipedi)

20240410

🎞'Atana Vatanına Diline sahip çık'

 




 

20240328

Almanya'daki sokak sanatçısı: Türkler, bayraklarını yere çizmemi istemiyor

 

Gagauz (Gök Oğuz) Türk kızları




"Türkiye bir umudun simgesidir" - Leonida Timuş

Rus asıllı bir anne ve Gagavuz Türk'ü bir babanın kızı olarak Moldova’da dünyaya gelen Leonida, Türkiye'ye ve Türk kültürüne beslediği aşkla ön plana çıkıyor.  Müslüman olan ve Yunus Emre’yi çok seven, 19 dilde eser seslendirebilen, kendi eserlerini yazan Leonida Timuş için ise sanat, bir toplum felsefesidir, toplum için yapılır. 

17 yaşında Türkiye'ye gelmesiyle birlikte bütün hayatı değişen Leonida, kendi yeteneğini hem Türkiye'de hem de dünyada farkındalık kazandırmak için kullanıyor; Fransa'da yükselen İslamofobiye tepki göstermek için ilahileri Fransızcaya çeviriyor ve okuyor, Türk kültürünün yetiştirmiş olduğu Yunus Emre gibi büyük şahsiyetlerin eserlerini İngilizceye çeviriyor ve tüm dünyaya tanıtmaya çalışıyor.

Oğuzlar’a Türkmenler de denir... Oğuz boyları

 


20240321

📚📖‘Çankaya’ - Falih Rıfkı Atay : Kitap Özeti / Kitaptan Seçmeler

 Çankaya Kitap Özeti, Kitaptan Seçmeler, Konusu ve İncelemesi (Falih Rıfkı Atay) 0

BY GURUR ON 16 ARALIK 2022KİTAP ÖZETLERİ

Falih Rıfkı Atay’ın yazmış olduğu Çankaya kitabının özeti, kitaptan seçmeler, kitabın konusu, Atatürk ile ilgili anılar, hakkında bilgi.

Çankaya Kitap

‘Çankaya’- Kitap Özeti – Falih Rıfkı Atay

Çankaya’dan Seçmeler

Atatürk’ün Merakı

Atatürk giyime, ev ve eşya düzen ve temizliğine pek meraklı idi. Askerler arasında sivil kıyafete iyi alışanlann başında geldiğini sanıyorum. Evi de hiçbir zaman “bekâr kokmamıştır.”

Arkadaşlarının, hatta uzaktan tanıdıklarının yeni yaptırdıkları evleri gezer, banyo ve sıhhi tesislere bilhassa dikkat ederdi. Bir dostuna misafir gittiği zaman da eğer nazı geçerse tenkitlerini esirgemezdi. Duvara asılı şeylerde en küçük eğriliği görür, kalkıp düzeltirdi. İstasyonda binalarına bile gittiği zaman:

– Banyosu nerede, diye soruşları, her gün yıkanma âdetini en mütevazi Türk yuvalarına kadar sokmak içindi. Banyo, evlerimizde Atatürk devrinden sonra “harcıâlem” olmuştur. Kendisi harpte ve siper hayatında bile evinde olduğu gibiydi.

Misafir gittiği evlerde ev sahibi ile konuşarak eşyanın yerlerini değiştirdiği olurdu. Yemek odası dar ve sıkıntılı bir odada ise ve yemeğe kalacaksa sofrayı salona taşımaktan üşenmezdi. Atatürk’ün misafirlikleri tesadüfi olmakla beraber ev sahiplerini rahatsız ermezdi. Kendi mutfağı, çok defa gittiği evlere yardım ederdi.

Bir gün şimdiki Atatürk Bulvarı’nda taşralı bir zenginin yaptırdığı bir buçuk katlı büyük köşkü geziyorduk. Tesadüf ev sahibini de orada bulmuştuk. Adamcağız bir gün Atatürk’ün kendisine de uğrayacağına ihtimal vermediği için mimarı hem yapının, hem de döşemenin hoşa gider olmasında serbest bırakmış, hiçbir fedakârlığı esirgememişti. Salonu, yemek odasını, yatak odalarını dolaştık. Sonra aşağı indik. Bir odada muşamba örtülü kötü bir masa, aynı kötülükte bir iki dolap, duvar kenarlarında da yer minderleri vardı. Ev sahibi büyük bir saflıkla:

– Paşam efendim, biz çoluk çocuk burada yemek yer, otururuz, diyordu.

Fakat ne de olsa Cumhuriyet okullarında yetişen çocuğunun şimdi üst kata çıkmış olduğuna şüphe eder misiniz?

Harf İnkılabı Hakkında

Nihayet Atatürk 1928 yılı haziranında Ankara’da bir komisyon kurulmasını Maarif Vekili, rahmetli Necati’den istedi. Dolmabahçe Sarayı’nda ziyaretine gittiğim Atatürk, “Hemen Ankara’ya git, komisyona katıl ve bu işi çabuk bitiriniz.” dedi.

Komisyon alfabesini İstanbul’da Atatürk’e ben getirdim. Uzun uzun tetkik etti. Konuştuklarından birtakımı “q” harfinde ısrar ediyordu. Hatta bir aralık Atatürk bu tavizde bulunmaya da karar verdi. Ertesi gün vazgeçirdik. Bu arada bir “q” harfi tehlikesi atlattık. Biz Türkçe kelimelerde “k”nin ince seslilerle daima “ke”, kalın seslilerle “ka” okunduğunu düşünerek, “q”yu alfabeye almamıştık. Ben yeni yazı tasarısını getirdiğim günün akşamı Kâzım Paşa (Özalp) sofrada:

Ben adımı nasıl yazacağım. “Q” harfi lazım diye tutturdu. Atatürk de:

– Bir harften ne çıkar, kabul edelim, dedi.

Böylece Arap kelimesini Türkçeleştirmekten alıkoymuş olacaktık. Sofrada ses çıkarmadım. Ertesi günü yanma gittiğimde meseleyi yeniden Ata’ya açtım. Atatürk el yazısı majüsküllerini (büyük harf) bilmezdi. Küçük harfleri büyütmekle yetinirdi. Kâğıdı aldı Kemal’in baş harfini “q”nun büyütülmüşü ile, sonra da “k”nm büyütülmüşüyle yazdı. Birincisi hiç hoşuna gitmedi. Bu yüzden “q” harfinden kurtulduk. Bereket Atatürk, “q”nun majüskülünü “q” bilmiyordu. Çünkü “q”, “k”nın büyütülmüşünden “K” daha gösterişli idi.”

Atatürk’ün Şeref Hakkındaki Görüşleri

Atatürk, şahsi şerefinin olduğu kadar, Türk şerefinin ihtiraslı düşkünü idi. Kibirli değildi. Neferleri ve hizmetçileri ile arkadaşça konuştuğunu hatırlarım. Fakat gururlu idi.

Bu gurur, Türk şerefini yabancılar karşısında korumak bahis konusu olduğu zaman eskiden “ecnebi girizlik” dediğimiz ‘xenophobi’ derecesine varırdı. Garbci idi. Ama; Tanzimatçılar gibi “mukadder” bir Batılı üstünlüğünü kabul etmezdi. Aşağılık duygusu altında ezilmezdi.

Onun Türk tarihi ile uğraşması, bilakis, aydınlan ve halkı bu aşağılık duygusundan kurtarmak için olmuştur.

Yabancı memleketlere veya milletlerarası konferanslara giden arkadaşlarına:

– Sesiniz benim sesimdir, unutmayınız, derdi.

Herkes de ona hesap vereceğini bilerek protokol ve itibar eşitliği üzerinde titiz davranırdı.


Şu hikâyeyi anlatmıştım: Rahmetli Fevzi Çakmak Yugoslavya manevralarına gitmişti. Fransız Genel Kurmay Başkanı Gamlın de davetliler arsında idi. Yemekte sıra meselesi çıkınca Mareşal olduğu için Fevzi Çakmak’ın general olan Gamlin’den önce oturması lazım geliyordu. Gamlın razı olmadı:

– O’mareşal ise de ben Fransız ordusunun Genel Kurmay Başkanıyım, demişti.

Fevzi Çakmak eğer yeri verilmezse gelmeyeceğini söylemesi üzerine güç durumda kalan Yugoslavlar ayakta bir ziyafet tertiplemişlerdi.

Fevzi Çakmak dönüşte vakayı Atatürk’e anlattı. Atatürk dedi ki:

– Biliyorsunuz, Alman ordusu Renani’yi işgal edeceği zaman Hitler kıt’a komutanlarına, eğer Fransızlar mukavemet ederse Seri dönmeleri emrini vermişti. Fransa hükümeti Gamlin’e mukavemet etmesini söyledi. Fakat Gamlin bunun için umumi seferberlik istedi. İç politika durumu umumi seferberliğe elverişli olmadığı için Fransa olup bittiye boyun eğmek zorunda kaldı. Gamlin biraz cesaret gösterseydi, Fransa Renani’yi kaybetmezdi. Sanat ve mesleğinde ve asıl vazifesinde bu kadar zaaf gösteren bu adam, sofra sırası meselesinde bakınız ne yapmış! Dikkat ediniz, bu adam Fransa’nın başına bir felaket getirecektir.

Nitekim Gamlin Hitler ordularının bir iki hafta içinde yıkıverdiği Fransız ordularının başında bulunuyordu.

İnönü italya’ya resmi bir seyahat yapacağı vakit Atatürk:

– Sen Türkiye’nin başvekilisin. Mussolini de resmen İtalya’nın başvekilidir. Arada hiçbir fark tanımayacaksınız, demişti.

Yolda idik. İlk verilen programda Mussolini istasyona gelmiyordu. İnönü Roma’da yerleşince karşılıklı ziyaretler yapılacaktı. Türk heyeti eğer program değişmezse yarı yoldan memlekete dönüleceğini İtalyan protokolcularına haber verdi. Trende bir telaştır, gitti.

Roma’ya vardığımız zaman İtalyan Başvekili Mussolini, sırtında jaket atayı ve başında silindir şapkası ile Türkiye Başvekilini bekliyordu.

Falih Rıfkı ATAY

FALİH RIFKI ATAY

1894 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Falih Rıfkı fıkra, makale, gezi türlerindeki gazete yazılarıyla ve özellikle Atatürk’ü yakından tanıtan anılarıyla ün kazandı. İlk yazıları, Servet-i Fünun dergisinin genç yazarlara ayrılan ek sayfalarında yayımlanan Falih Rıfkı’nın Tecelli(1911) dergisi ile Süleyman Bahri’nin yönettiği Kadın(1912) dergisinde Cenap Sahabettin ile Ahmet Haşim’in eserlerini hatırlatan şiirleri çıktı.

I. Dünya Savaşında yedek subay olarak Suriye’ye gitti; 4. Ordu kumandanı Cemal Paşa’dan hususi kâtipliğini yaptı. Suriye ve Filistin’deki savaş anılarını “Ateş ve Güneş” (1918) kitabında topladı.

Kurtuluş Savaşı sona erdiği sırada İzmir’de Atatürk ile görüşmeye gelen gazeteciler arasındaydı. Atatürk’ün isteği üzerine İkinci Büyük Millet Meclisi’ne Bolu’dan milletvekili seçildi. (1922) Daha sonra uzun yıllar Ankara milletvekili olarak TBMM’de bulundu. Hâkimiyet-i Milliye, Milliyet ve Ulus gazetelerinin başyazarlığını yaptı. Yeni Türk Alfabesinin hazırlanması ve uygulanması sırasında Dil Encümeni’nde görev aldı.

Eserleri şöyle sıralanabilir:

“Eski Saat” (1933), “Niçin Kurtulmamak?” (1953), “Çile” (1955), “İnanç” (1965), “Kurtuluş” (1966), “Pazar Konuşmaları” (1966), “Bayrak” (1970), “Ateş ve Güneş” (1918), “Atatürk’ün Bana Anlattıkları” (1955), “Mustafa Kemal’in Mütareke Defteri” (1955), “Çankaya” (1961), “Batış Yılları” (1963), “Atatürk’ün Hatıraları”; “1914-1915 (1965), “Atatürk Ne idi?” (1968), “Faşist Roma”, (1930), “Deniz Aşırı” (1931), “Yeni Rusya” (1931), “Moskova-Roma” (1932), “Bizim Akdeniz” (1934), “Taymis Kıyıları” (1934), “Tuna Kıyıları” (1938), “Hind” (1944), “Yolcu Defteri” (1946), “Atatürkçülük Nedir?” (1966), “Roman” (1932).

Falih Rıfkı Atay, sağlam, atak, çekici anlatımı ve duru Türkçesiyle Cumhuriyet basınının usta kalemlerinden biriydi. Günlük siyasi olayları ele alan başyazı ve fıkraları yarımda Ulus ve Dünya gazetelerinde pazar günleri yayımladığı haftalık yazılarında çok usta bir deneme ve söyleşi yazarı niteliği gösteriyordu. Gezi ve anı türlerinde Cumhuriyet döneminin çok ilginç ürünlerini verdi. Falih Rıfkı özellikle de 📖‘Çankaya' isimli eserinde Atatürk’ün hayatını ve inkılapları çok güzel bir Türkçeyle anlatmıştır. Bu eser sayesinde hem Atatürk’ün hayatı ve inkılapları gün yüzüne çıkarılmış, hem de yakın dönem Türk siyasi hayatına ışık tutulmuştur. Eseri önemli kılan unsurlardan birisi de Atatürk’ü çok yakından tanıyan biri tarafından kaleme alınmış olmasıdır. Diğer taraftan kullanılan dilin akıcılığı ve yazarın döneme ait bütün gerçekleri samimi bir şekilde anlatması da eserin kıymetini artıran özelliklerdendir. Yazar, Atatürk’ü yakından tanıdığı için Atatürk hakkındaki başka yerde bulamayacağımız özel ve kıymetli bilgiler eserde bulunabilmektedir. Eser üç ana bölümde ele alınabilir.

  • Birinci bölüm Atatürk’ün doğumu ve tarih sahnesine çıkana kadarki dönemi içine alır:1881-1908 bölümünde Atatürk’ün çocukluk ve gençliği: 1908-1914 bölümünde Meşrutiyet; 1914-1918 bölümünde I. Dünya Savaşı anlatılır.
  • İkinci bölümde ise Osmanlı Devletinin yok oluşu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuşu anlatılır:Çökme, Liderliğe Doğru, Gerilla Devri, Ordu Devri, Yeni Devir, Kemalizm gibi bölümler yer alır. 
  • Son Bölümde ise Atatürk’ün değişik konulardaki görüşleri ve karakteri çözümlenmeye çalışılır.

Kaynak/Alıntı: https://www.nkfu.com/cankaya-kitap-ozeti-kitaptan-secmeler-konusu-ve-incelemesi-falih-rifki-atay/

🎞 Atatürk'ün Yasaklanan Tarih 📚Kitapları - Türk Tarih Tezi neden terkedildi?

📑 Tarihten evvelki zamanlar, yeni ve yakın zamanlar, Türkiye Cumhuriyeti ve orta zamanlar… İsimlerini söylediğiz tarih kitapları M.Kemal Atatürk’ün yol göstericiliği ile yazılmış tarih kitaplarıdır. Bu kitaplarda bulunan haritalar Atatürk tarafından çizilmiş, kitaplarda Türk uygarlığının ne kadar eski ve köklü olduğu anlatılmıştır. 

1931 ve 1949 yıllarında ortaöğretimde ders kitabı olarak okutulan kitaplar şimdilerde yasaklı tarih kitapları olarak biliniyor. 

Milli Tarihin gelecek nesillere aktarılması için yazılan bu kitaplar hangi anlaşma sonucu yasaklandı? Kitaplarda neler anlatılmıştı? Dönemin devlet adamları kimlerdi?


20240320

📰✍️Üretim Devrimi’nin habercisi: Nevrûz - Ekrem Ataer

 







📚📖 Türk Tarihinin Ana Hatları (1930)

 

Türk Tarihinin Ana Hatları

1930 İstanbul Devlet Matbaası baskısı.

Türk Ocağı "Türk Tarihi Heyeti" azalarından Afet Hf. ile Mehmet Tevfik, Samih Rifat, Akçura Yusuf, Dr. Reşit Galip, Hasan Cemil, Sadri Maksudi, Şemsettin, Vasıf ve Yusuf Ziya Beyler tarafından iktitaf, tercüme ve telif yollarile yapılmış bir teşebbüstür.

by Afet İnan, Mehmet Tevfik Bıyıklıoğlu, Samih Rifat, Yusuf Akçura, Reşit Galip, Hasan Cemil Çambel, Sadri Maksudi Arsal, Şemsettin Günaltay, Hüseyin Vasıf Çınar, Yusuf Ziya Özer

------------

ALINTI-

📖 Türk Tarihinin Ana Hatları- Kemalist Yönetimin Resmi Tarih Tezi

*** Türk Tarihinin Ana Hatları, Kemalist yönetimin resmi tarih görüşünü yansıtır.

*** Kitap, Atatürk’ün, kendi eliyle düzeltmeler ve ekler yapmasından sonra, 1930 yılında yalnız yüz nüsha basıldı. 

*** Mustafa Kemal ve arkadaşlarının birinci amacı, “millî bir tarih yazmaktı, ikinci amaçları ise, Tevrat, İncil ve Kur’an’da yer alan yaratılışa ilişkin görüşleri çürütmek ve bilimin verilerini ortaya koymaktı. 

Kemalist devrimciler, dünya uygarlığını Roma-Atina ekseninde açıklayan Avrupa tarihçiliğinin karşısına, Asya-Afrika eksenli bir uygarlık teziyle çıktılar. Ancak Avrupa merkezliliğin yerini bu kez Türk merkezli bir tarih aldı. Kemalist tarihçiliğin milliyetçi ve burjuva-demokratik karakteri onun sınırlarını da belirledi. Türk Tarihinin Ana Hatları, tarih kitabı olmanın ötesinde, Kemalist Devrim’in ideolojisi üzerine yapılan çalışmalar için temel kaynaklardan biridir; çok önemli bir belgedir.

----------- 

İÇİNDEKİLER:





BU KİTAP NİÇİN YAZILDI?



📚📖 Türk Tarihinin Ana Hatları- Kemalist Yönetimin Resmi Tarih Tezi


Türk Tarihinin Ana Hatları
Kemalist Yönetimin Resmî Tarih Tezi
Kolektif Kaynak Yayınları


Türk Tarihinin Ana Hatları, Kemalist yönetimin resmi tarih görüşünü yansıtır. Kitap, Atatürk’ün, kendi eliyle düzeltmeler ve ekler yapmasından sonra, 1930 yılında yalnız yüz nüsha basıldı. Toplumumuz bu eseri, 66 yıl sonra ilk kez inceleme olanağına kavuşuyor. Elinizdeki kitap, Cumhuriyet dönemi tarih çalışmalarında yol gösterici sayıldı. 

Mustafa Kemal ve arkadaşlarının birinci amacı, “millî bir tarihyazmaktı, ikinci amaçları ise, Tevrat, İncil ve Kur’an’da yer alan yaratılışa ilişkin görüşleri çürütmek ve bilimin verilerini ortaya koymaktı. 

Kemalist devrimciler, dünya uygarlığını Roma-Atina ekseninde açıklayan Avrupa tarihçiliğinin karşısına, Asya-Afrika eksenli bir uygarlık teziyle çıktılar. Ancak Avrupa merkezliliğin yerini bu kez Türk merkezli bir tarih aldı. Kemalist tarihçiliğin milliyetçi ve burjuva-demokratik karakteri onun sınırlarını da belirledi. Türk Tarihinin Ana Hatları, tarih kitabı olmanın ötesinde, Kemalist Devrim’in ideolojisi üzerine yapılan çalışmalar için temel kaynaklardan biridir; çok önemli bir belgedir.

Doğu Perinçek’in sunuş yazısıyla.

Kaynak: https://www.kaynakyayinlari.com/turk-tarihinin-ana-hatlari-p363234.html

....

1930 yılında basılan 'Türk Tarihinin Ana Hatları’










📰✍️🇹🇷Milli Devlet Devrimci İradeyle korunur ve güçlenir -Ercan Dolapçı

Milli devlet devrimci iradeyle korunur ve güçlenir İşgale uğradık, ordumuzu örgütledik, emperyalizmi yendik, Cumhuriyetimizi, millî devletim...