Ancak,
İzmir İktisat Kongresi, her nedense “hukuki bakımdan” hiç veya yeterince değerlendirilmemiştir1.
Gerçekten, Erzurum Kongresi, Sivas Kongresi her yıl şenliklerle
anılırken, üzerlerine bilimsel toplantılar yapılırken, her nedense eş
değerde olan İzmir İktisat Kongresine hakkettiği önem verilmemiş2,
hatta kongrenin yapıldığı ev yıkılmış ve yerine düşünülmeden otopark
yapılmıştır. Bu, İzmir İktisat Kongresine hiç veya yeterince değer
verilmediğinin bir kanıtıdır. Fazla söze gerek yoktur. İşin vahametini
anlamak için, Atatürk hakkındaki araştırmalarda İzmir İktisat
Kongresine ne kadar yer verildiğine bakmanın yeterli olduğu
kanaatindeyiz.
Oysa, Atatürk, …” Efendiler, Hey’et-i aliyenizin bugün akdedmiş
olduğu İktisat Kongresi çok mühimdir. Çok tarihidir. Nasıl ki Erzurum
Kongresi felaket noktasına gelmiş olan bu milleti kurtarmak hususunda
Misak-ı Millinin ve Teşkilat-ı Esasiye Kanununun ilk temel taşlarını
tedarik hususunda amil olmuş, müessir olmuş müteşebbis olmuş ve bundan
dolayı tarihimizde, tarih-i millimizde en kıymetli ve yüksek hatırayı
ihraz etmiş ise, kongreniz dahi milletin ve memleketin hayat ve halas-ı
hakikisini temine medar olacak düsturun temel taşlarını ve esaslarını
ihraz edip ortaya koymak suretiyle tarihte büyük namı ve çok kıymetli
bir hatırayı ihraz edecektir… Bu kadar kıymetli ve tarihi kongrenizi
küşüt etmek şerefini bana bahşettiğinizden dolayı hassaten arz-ı
teşekkür ederim… Ve böyle bir kongreyi akdeden sizlersiniz. Bundan
dolayı sizi şayan-ı tebrik görür ve tebrik ederim… Kongre kuşat
edilmiştir efendim.” derlendirmesini yaparak, İzmir İktisat Kongresinin
“memleketin hayat ve halas-ı hakikisinde” ne kadar çok önemli olduğunu
açıkça ortaya koymuştur 3-4.
“İzmir İktisat Kongresi tarihte ilk defa ihraz-ı mevki-i bülend edecek bir kongredir”5
İzmir İktisat Kongresi, burada, bir iktisat sistemi veya doktrini,
bir mevzuat taslağı, bir tarih tezi, vs., olarak değil, ama sadece
“memleketin hayat ve halas-ı hakikisini temine medar olacak düsturlar”
bütünü olarak ele alınacak6 ve dolayısıyla zorlu bir Kurtuluş Savaşı
içinde ve sonrasında “kan ve irfanla” biçimlenen “Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin” toplumsal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzenlerinin
niteliklerinin neden ibaret olduğu saptanmaya çalışılacaktır.
İzmir İktisat Kongresinin Yapıldığı Tarihi Dönem
İzmir İktisat Kongresi, 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihinde
toplanmıştır7. Bu tarihte Lozan Konferansı kesintiye uğramış, tabii
“Cumhuriyet” henüz ilan edilmemiştir.
Amasya Tamimi nasıl kurtuluş Savaşını başlatan ve bu “savaş boyunca
güdülen amaç ve esasların”8 hukuki temel metnini oluşturmuşsa9, İzmir
İktisat Kongresi de, 29 Ekim 1923 tarihinde ilan edilen “Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’ nin ve bu cumhuriyetin niteliğini oluşturan
Devrimlerin temel metnini oluşturmuştur.
Gerçekten, Lozan Konferansında, tarihi eskiye giden bir ulusun
siyasi-hukuki biçimi olarak doğan yeni bir Devletin bir kurtuluş savaşı
ortamında oluşmakta olduğu görülmüş, bu devletin toplumsal, ekonomik,
siyasi yapısının ne/nasıl olacağı sorusu zihinleri işgal etmeye
başlamış, savaşı kaybeden devletler bu belirsizlikten yararlanarak
üstüne üstlük bir de “baskın çıkmaya” çalışmışlardır10.
İşte, İzmir İktisat Kongresi, Lozan Konferansının dağıldığı, Türk
Heyetinin konferansı terk edip yurda döndüğü, ulusal sıkıntıların “had
safhada”‘ olduğu bir sırada, Kurtuluş Savaşının noktalandığı İzmir’de,
ülkenin biç çok yerinden gelen, toplumu oluşturan sınıfları ve/veya
“grupları” temsil eden 1135 delege ile toplanmıştır11.
İzmir İktisat Kongresinin, dünya kamuoyuna, bugün de geçerli, tek bir duyurusu olmuştur.
Uygar başka uluslar kadar uygarız.
“ Milletimiz mazisinden değil, artık istikbalinden mesuldür”
12
Evreni Farklı Bir Algılama Biçimi Laik toplumsal düzen
Toplumlar, egemenliklerinin veya kendileri ile biçimlendikleri hukuk
/devlet düzenlerinin maddi kaynağının, ya “beşeri irade” olduğu
varsayımına ya da “ilahi irade” olduğu varsayımına
dayandırmaktadırlar13.
Zaten bir üçüncü olasılık da mevcut bulunmamaktadır.
Bir toplum kendisinin veya kendisinin biçimi olan hukukunun maddi
kaynağını ilahi iradede buluyorsa, tüm görünümleri ile birlikte o
toplumun düzeni teokratik toplum düzenidir, o hukuk düzeni teokratik bir
hukuk düzenidir. Buna karşılık, eğer bir toplum kendisinin veya
kendisinin biçimi olan hukukunun maddi kaynağını beşeri iradede
buluyorsa, tüm görünümleri ile birlikte o toplum düzeni laik toplum
düzenidir, o hukuk düzeni laik bir hukuk düzenidir. Bir toplumun
hukukunun maddi kaynağı esas olarak ilahi irade olmasına rağmen, o
toplumda ilahi irade yanında egemenin onunla çatışmayan kurallara veya
örfi kurallara da geçerlilik sağlanmışsa, toplumun düzeni, kiminin
ileri sürdüğünün tersine14, laik toplum düzeni değildir, tersine tüm
tezahürleriyle “teosantrik “, yani buyurma erki tanrı merkezli
toplumsal düzendir.
Genelde kabul edildiği üzere, Osmanlı İmparatorluğunun Düzeni,
teokratik [veya teosantrik] toplum düzenidir15. Gerçekten, Osmanlı
Devleti “ saltanat-ı şahsiye ve en son beş on sene zarfında saltanatı
meşruta esasına müsteniden idare-i hükümet “ etmiştir. “
Saltanat-şahsiyede her hususta yalnız tacidarların arzusu, emel ve
iradeleri hakimdir “. “ Milletlerin arzu, emel, irade ve ihtiyaçları
mevzubahis olmaktan uzaktır. Millet amal ve iradesinden tecerrüt
etmiştir. Tacidarlar kendilerini Allah tarafından gönderilmiş bir
şahsiyat-ı ilahiye farzederler. Etrafını alan menfaa4erestan padişahın
zihniyet ve arzusunu bir lazime-i semaiye, bir lazime-i Kur’aniye gibi
herkese telkin ederler. Bu telkinat karşısında birgün bütün halk, bu
arzu ve iradelerin – bila muhakeme iradat-ı semaviye olduğuna kanı
olur”16.
Amasya Tamimi, tarihimizde ilk kez, “Vatanın bütünlüğü, milletin
istiklali tehlikededir… Milletin istiklalini gene milletin azim ve
kararı kurtaracaktır” emriyle, buyurma erkinin, yani egemenliğin
kaynağının millet olması, yani beşeri irade olması esasını kabul etmiş
olmaktadır. Erzurum ve Sivas kongrelerinde daha da çok kökleşen bu
düşünce, kaynağı beşeri irade olan bir kurucu iktidar17 olarak, Türkiye
Büyük Millet Meclisini ve onun Hükümetini ortaya çıkarmıştır. Böylece,
TBMM, “ kurucu iktidar “ olarak, Anayasasını yapıp hükümetini kurmakla,
uluslararası hukukun bir süjesi olmuş, dolayısıyla “Devlet” olma
kimliğini kazanmıştır. İşte, İzmir-İktisat Kongresinde, “ziraat,
Sanayi, Ticaret ve İşçi zümreleri” temsilcileri ve konuşmacı veya
yönetici olarak katılan TBMM Hükümeti temsilcileri, tek vücut olarak,
henüz oluşmamış bulunan ve ileride oluşacak olan “kurulmuş iktidarın”
[ki daha sonra ismi Türkiye Cumhuriyeti Devleti olacaktır] esasları
kurucu iktidarca belirlenmiş olan temel niteliğinden
vazgeçilemeyeceğine işaret etmektedirler18.
Gerçekten, “Misak-ı İktisadi Esasları”, 1. maddesinde “Türkiye,
Milli hudutları dahilinde, lekesiz bir istiklal ile dünyanın sulh ve
terakki unsurlarından biridir. “ ilkesini ilan ederken, 2. Maddesinde,
“Türkiye halkı milli hakimiyetini, kanı ve canı pahasına elde
ettiğinden, hiç bir şeye feda edemez, ve milli hakimiyete müstenit olan
meclis ve hükümetine daima zahirdir.” ilkesini ilan etmiştir. Böylece,
“egemenliğin kaynağının beşeri irade olması” ilkesi, sadece kurucu
iktidarın ve onu temsil eden kişilerin değil, aynı zamanda o kurucu
iktidarı doğuran halkın temsilcilerinin sesi olmuştur19.
Bu demektir ki, İzmir-İktisat Kongresi, kararlarında, oluşacak
kurulmuş iktidarın, yani barış antlaşmasından sonra kurulacak Devletin
temel biçimini kesin olarak belirlemiş olmaktadır. Kurulacak bu
devlette, üç unsurundan, egemenlik unsurunun kaynağının “beşeri irade”
olduğu , insan unsurunun “millet” olduğu, toprak unsurunun uğruna savaş
verilen ancak henüz uluslararası bir antlaşma ile sınırları çizilmemiş
olan “Anadolu topraklan” olduğu kabul edilmiştir. Esasen Lozan
Konferansına katılan devletlere de bir mesaj veren İzmir İktisat
Kongresi, kurulacak devletin düzeninin, en başta, “laik devlet”, “milli
devlet “ ve bu iki ilkenin zorunlu sonucu olarak “cumhuri devlet
düzeni 20 olmasına işaret etmiştir21.
Gerçekten, daha sonra, Türkiye
Cumhuriyeti Devleti Anayasasının, , yani Teşkilatı Esasiye Kanununun,
“Türkiye devleti bir cumhuriyettir” ( m.l ) , “ Hakimiyet bilakaydüşart
milletindir” (m.2 ) temel ilkelerine yer vermiş olduğunu görüyoruz.
Hukukun kaynağının beşeri irade olması esasını, ayrıca, Atatürk’ün
İzmir-İktisat Kongresini açarken yapmış olduğu konuşmada buluyoruz.
Gerçekten, Atatürk, Teşkilat-ı Esasiye Kanunundan söz ederken, “…Bu
devletin hayatında bila kayd-u şart hakimiyetin milletin uhdesinde
kalacağını ifade eden kanundur “ , “…Bu kanun hâkimiyetin milletin
uhdesinde kalabilmesi için halkın bizzat kendi iradesini şart kılan bir
kanundur “ diyerek inatla Devletin temel düzeninin “ laiklik devlet
düzeni “ olduğuna ve olması gerektiğine işaret etmiştir. Atatürk,
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin milletten aldığı veçhile
istiklal-i tam, ha-kimiyet-i Milliye umdelerine istinaden milleti
zengin, memleketi mamur etmekten ibarettir “, “…Bu umde icabı bütün
cihan bilmelidir ki, artık Türkiye halkı; hakimiyetini hiçbir şahıs ve
makama veremez. Hakimiyet demek şeref demek, namus demek, haysiyet
demektir. Bir milletten bu evsaf-ı medeniye ve insaniyetin terkini
talep etmek onu insanlıktan çıkarmak demektir” düşüncesiyle, mevcut
kurucu iktidarın ve bu iktidar eliyle ileride kurulacak kurulmuş
iktidarın temelinin laik devlet düzeni olduğunu söylemektedir.
Görüldüğü üzere, devletin unsurundan biri olan egemenliğin
kaynağının beşeri irade olması, yani millete ait bulunması, açıkçası
laik devlet düzeni, bu düşüncede, sadece barış antlaşmasından sonra
kurulacak “kurulmuş iktidarın” zorunlu bir şartı değildir, aynı zamanda
Türk Toplumunun ulaşılması gereken bir “uygarlık düzeyi”, edinmesi
zorunlu bir “insanlık” göstergesidir.
Misak-ı İktisadi Esasları
Özünü milli iradenin / millet iradesinin, yani beşeri iradenin
oluşturduğu bir toplum/ hukuk/ devlet düzeninin kurulması çabaları,
doğaldır ki siyasallaşarak uluslararası alemin bir üyesi, dolayısıyla
uluslararası hukukun bir süjesi olmak sıfatını kazanan toplumun, bu öze
oturan yeni bir içerik kazanmasını zorunlu kılmıştır. Bu husus, İzmir
İktisat Kongresinde, “ Misak-ı İktisadi Esasları “ kavramıyla ifade
edilmiştir22.
İzmir-İktisat Kongresinde alınan kararlara ve yapılan konuşmalara
bakıldığında, “Misak-ı İktisadi Esasları” kavramıyla kastedilen şey,
siyasallaşarak “ Devlet “ kimliği kazanmış Türk toplumuna sadece basit
bir “ ekonomik model “ kazandırmak değildir, tersine tarihi tahlil
ederek, laiklik baz olmak üzere, “Türkiye halkının” veya “yeni Türkiye
Devletinin” toplumsal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel yapılarını
belirlemektir23.
Gerçekten. “ Bütün Türkiyenin Ziraat, Sanayi, Ticaret ve İşçi
zümrelerinden müntehab bin yüz otuz beş murahassın iştirakiyle İzmirde
in’ikat eden ilk (Türkiye İktisat Kongresi ) nin müttefikan kabul ettiği
(Misak-ı İktisadi ) esaları “nın 2. Maddesinde, “ Türkiye halkı milli
hakimiyetini, kanı ve canı pahasına elde ettiğinden, hiç bir şeye feda
edemez, ve milli hakimiyete müstenit olan meclis ve hükümetine daima
zahirdir “24 esasına yer verilerek, her çeşit toplumsal, iktisadi,
siyasi ve hukuki “toplumsal oluşumun “ temelinin beşeri irade olmasını
zorunlu kılmıştır.
Atatürk, “ Milletimizin halas-ı kat’ı ve hakikiye mazhar olabilmek
için iki umdeye istinadın şart olduğunu anladı. Onlardan birincisi
Misak-ı Millinin ifade ettiği ruh ve mana “, “ İkincisi: Teşkilat-ı
Esasiye Kanunumuzun tesbit ettiği gayr-ı kabil tebeddül hakayık “. “
Misak-ı Milli, milletin istiklali tanımını temin eden ve bunun için
iktsadıyatında inkişafına mani olan bütün sebepleri bir daha avdet
etmemek üzere lağveden bir düsturdur”. “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu…bu
devletin hayatında bila kayd ü şart hakimiyetin milletin uhdesinde
kalacağını ifade eden kanundur.” tesbitini yapmakta25, tam bağımsızlık
temeline dayalı olarak, “Milli egemenlik” ile “iktisadi egemenlik”
arasında mutlak bir “korelasyon” kurmakta ve “ Hakimiyeti-ı Milliye,
Hakimiyet-ı iktisadiye ile tersin edilmelidir26” demektedir.
Gerçekten, Atatürk, “ Dahil olduğumuz halk devrinin, milli devrin
milli tarihini de yazabilmek için kalemler, sapanlar olacaktır.”,
“Bence halk devri, iktisat devri mefhumiyle ifade olunur. Öyle bir
iktisat devri ki memleketimiz mamur, milletimiz müreffeh ve zengin
olsun.27”
..” Öyle bir iktisat devri ki, artık milletimiz insanca yaşamasını
bilsin…28”, “…iktisadiyat demek her şey demektir. Yaşamak için, mesut
olmak için ne lazımsa bunların kaffesi demektir, ziraat demektir,
ticaret demektir, say demektir, herşey demektir”, “…yeni hükümetimizin
bütün esasları, bütün programları iktisat programından çıkmalıdır.
Çünkü…her şey bunun içinde mündemiçtir..29” diyerek, “ iktisat devri “
terimini sadece toplumun “ekonomik düzenini” ifade etmek için değil,
aynı zamanda toplumun toplumsal, siyasi, hukuki, vs. temel düzenlerini
ifade etmek için kullanmıştır.
O halde, İzmir-İktisat Kongresinde, milleti temsil eden halk
sınıflarının içinden ve onlar tarafından seçilmiş olan temsilcileri30,
“Misak-ı İktisadi Esasları” adı altında, bir “kurtuluş savaşı “ sonunda
siyasi kimlik kazanan ve hasımları karşısında barış masasına oturan
bir toplumun, “beşeri irade” esas olmak üzere oluşacak ekonomik,
toplumsal, siyasi ve hukuki temel düzenlerini tespite çalışmışlardır.
Devletin Siyasi Düzeni Milli Devlet
1921 Anayasası Kurtuluş Savaşına meşruiyet sağlayan milli irade
ilkesini benimsemiş olmakla birlikte, savaş sonrasında oluşacak
devletin niteliklerini açıkça belirlememiştir. İzmir İktisat
Kongresinde, milli iradeye dayalı olarak oluşturulması tasarlanan
devletin, “ulus devleti” veya “milli devlet” olması esası doğrulanmakla
kalınmamış, bu konunun artık bir zorunluluk olduğu kabul edilmiştir (
Misak-ı İktisadi Esasları, m.2 ).
Gerçekten, Atatürk, “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu Osmanlı
İm-paratorluğunun, devletinin tarihe münkalib olduğunu idrak eden, onun
yerine yeni Türkiye Devletinin kaim olduğunu ilan eden bir kanundur”
“Bu devletin hayatında bila kayd-ü şarta hakimiyetin milletin uhdesinde
kalacağını ifade eden bir kanundur”, “Türkiye halkı hakimiyetini
hiçbir şahıs ve makama veremez” diyerek31, bir yandan ulus devletinin,
milli devletin atılan temelinin korunması zorunluluğuna işaret ederken,
öte yandan, örtülü olarak, ilerde devletin şeklinin “cumhuriyet”
olması gereğine işaret etmektedir. Zaten, daha sonra, 1924 Anayasası,
“Türkiye Devleti bir cumhuriyettir” hükmüne yer verecektir.
Ancak, bazılarının iddiasının tersine, “ulus ( = millet ) devleti”
veya “milli devlet”‘ ile” Faşizm” ve “Nazizim” biribirine
karıştırılarak İzmir İktisat Kongresi değerlendirilmemelidir. İzmir
İktisat Kongresinde, ne Faşizmi, ne de Nazizmi çağrıştıran bir karara
veya beyana rastlanmaktadır. Gerçekten, Kongre metinlerinde, hem
“korporativizm”32 düşüncesine, hem de ari veya üstün ırk düşüncesine
dayalı bir toplum/millet/devlet anlayışına yer verilmemiştir .
“Devletçiliğin”, ileride de belirtilecek, korporativizm ile uzaktan
yakından her hangi bir ilişkisi bulunmamaktadır3’ Üstelik, ne o günkü
hukuk metinlerinden ne de daha sonraki hukuk metinlerinde “milletin
nesnel anlayışına”, yani milleti üstün bir ırka veya belli tek bir ırka
yahut belli birkaç ırka dayandırma anlayışına işaret eden bir hükme
rastlanmaktadır. Türk hukuk düzeni, dün olduğu kadar bugün de, hangi
ırktan veya inançtan olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti Devletine
“vatandaşlık bağı” ile bağlı olan herkesi “Türk” saymakta ve kanun
önünde eşit haklarla donatmaktadır34.
Öte yandan İzmir İktisat Kongresinde “imtiyaza” ve “sınıfçı”35 bir
toplum/hukuk/devlet düzeni özlemine de rastlanmamaktadır. Misak-ı
İktisadi Esasları, 11. maddede, “Türkler, hangi sınıf ve meslekte
olurlarsa olsunlar, candan sevişirler”36 demektedir. Atatürk, Kongreyi
açış konuşmasında, hem sınıf kavramını ideolojik anlamlarından farklı
anlamakta, hem de bir tarih tezi olarak toplumda sınıf çatışması
kavramını reddetmektedir. Gerçekten, Atatürk, “Bizim halkımızın
menfaatleri yek-diğerinden ayrılır sunuf halinde değil bilakis
mevcudiyetleri, muhassala-i mesaisi yekdiğerine lazım olan sınıflardan
ibarettir. Bu dakikada Sami’lerinin çiftçilerdir, sanatkarlardır,
tüccarlardır ve ameledir. Bunların hangisi yekdiğerinin muarızı
olabilir. Çiftçinin sanatkara, sanatkarın çiftçiye ve çiftçinin tüccara
ve bunların hepsine, yekdiğerine ve ameleye muhtaç olduğunu kim inkar
edebilir” demektedir. Mahmut Esat Bozkurt, Kongredeki konuşmasında,
devletin oluşturulacak yapısının asla ideolojik bir devlet yapısı
olmayacağına işaret etmiştir’7.
Görüldüğü üzere, İzmir İktisat Kongresine hakim olan düşünce,
demokrasi “minimum” olarak halkın kendinin koyduğu kurallarla kendini
yönetmesiyse38, ülkenin koşullarına uygun demokratik bir devlet düzeni39
özlemidir. Öyle bir toplumsal-siyasi düzen olmalıdır ki, “Bugün mevcut
olan fabrikalarımızda ve daha çok olmasını temenni ettiğimiz
fabrikalarımızda kendi amelemiz çalışmalıdır, müreffeh ve memnun olarak
çalışmalıdır. Ve bütün bu saydığımız sınıflar aynı zamanda zengin
olmalıdır. Ve hayatın lezzet-ı hakikisini tadabilmelidir ki çalışmak
için kudret ve kuvvet bulabilsin40
Milli İktisat
Osmanlı Devleti esas olarak “ Saltanat-ı şahsiye “ ve bunun zorunlu
sonucu olarak her hususta yalnız buyuranların arzu, emel ve
iradelerinin hakim olduğu toplumsal-siyasi bir düzendir41
Kuşkusuz , böyle bir toplumsal-siyasi düzende, bir milli iktisattan söz edilemez42.
Milli iktisat, ancak esaslarını millet egemenliği veya milli
egemenlik esasında bulan toplumsal-siyasi düzenlerde söz konusu
olabilir.
İzmir- İktisat Kongresini açış konuşmasında, Atatürk, bilinçli bir
biçimde “halk .devri”, “milli devir”, “milli tarih”, “iktisat
devri’“,”milli iktisat “, vs. kavramlarına yer verilmiş, bir kurtuluş
savaşı içinde doğan ve biçimlenmekte olan “Devletin” ekonomik düzeninin
“milli iktisat düzeni” olacağına işaret etmiştir43. Mahmut Esat
Bozkurt, “Ben hakimiyeti mil-liyeyi, milli hakimiyet-i iktisadiye
olarak anlarım. Böyle olmazsa ha-kimiyet-i milliye bir ( serab )
olur”44 demektedir. İzmir- İktisat Kongresi tutanaklarında, inatla
“milli istihsali temin”, “madenleri kendi milli istihsali için
işletmek”, “çocukları iktisadi misaka göre yetiştirmek”45, “dahili ve
milli sanayi’in inkişafı”46, “ kabotajda hakk-ı istiklalimizin tamamen
istimal edilmesi”47, “aşarın lağvı”48 ve “Türkiyede yaşayan bütün
efrada şamil olmak üzere…bir vergi ihdas edilmişi”, “inhisar sisteminin
ref i”49, “…tütün reji inhisarinin ilgası..50” vs. kavramlarına yer
verildiği görülmektedir. O halde, bu demektir ki, Lozan Barışının
akdine tekaüdüm eden İzmir İktisat Kongresinde, Devletin ekonomik temel
düzeninin, mutlak surette “milli iktisat düzeni” olmasına karar
verilmiştir.
İzmir İktisat Kongresi, milli iktisadı dizaynda, o gün cari olan
belli bir ideolojiye veya belli bir ekonomi doktrinine itibar
etmemiştir. Bu, kongrede alınan kararlardan çıkarılabildiği kadar,
kongrede yapılan konuşmalardan da açıkça çıkarılabilmektedir.
Gerçekten, Mahmut Esat Bey, konuşmasında, “ Biz iktisat meslekleri
tarihinde mevcut mekteplerden hiç birine mensub değiliz. Ne (
Bırakınız, geçsinler, bırakınız yapsınlar ) mektebine, ne de sosyalist
komünist , etatist veya himaye mekteblerinden değiliz” ….”zikrettiğim
mekteplerden hiç birine mensub olmamakla beraber memleketimizin
ihtiyacına göre bunlardan istifade etmeyi de ihmal etmeyeceğiz1’“
demektedir.
“ Yeni Türkiye muhtelit bir iktisat sistemi tatbik etmelidir.
İktisadi teşebbüs kısmen devlet ve kısmen teşebbüs-i şahsi tarafından
deruhte edilmelidir”52.
Ancak, “iktisadi teşebbüsün” kısmen devlet tarafından üstlenilmiş
olması, bir faşizm kurumu olan ne kollektivizmin ne de korporativizmin
kabul edildiği anlamına gelmektedir. Daha sonra bu düşüncenin esini
olarak 1924 Anayasasına giren Devletçiliğin53, Mahmut Esat Beyin de
belirttiği üzere, bu müesseselerle uzaktan yakından her hangi bir
ilişkisi bulunmamaktadır.
Bu durumda, Yeni Türkiye Devletinin iktisadi temel düzeni, devletin
“işletme bazında” ekonomik hayata girmesinin istenmesine rağmen54, o
günün koşullarında oluşmuş, özünde kendine özgü bir “Pazar Ekonomisi”
düzenidir55.
Gerçekten, bu yeni iktisadi düzende başta tekelin ve tekel
sistemlerinin yeri yoktur56. Kimse yabancı sermayeye karşı değildir57,
“..bizim memleketimiz vasidir. Çok say ve sermayeye ihtiyacımız var.
Kanunlarımıza riayet şartiyle ecnebi sermayelerine lazım gelen teminatı
vermeğe her zaman hazırız. Ecnebi sermayesi bizim say’imize inzimam
etsin ve bizim ile onlar arasında faideli neticeler versin”.58 Ülke
dahilinde ticaret tamamen serbest kılınmış, imtiyaz verilmesi
şeklindeki tüm tekeller kaldırılmıştır.59 Aşar lağvedilmiş, “Türkiyede
yaşayan bütün efrada şamil” modern bir vergi sisteminin getirilmesi
kabul edilmiş
tir.60 Faiz sistemi o günün koşullarında ekonomisinin ihtiyaçlarına uygun hale getirilmiş
tir.61
Kısacası, İzmir iktisat Kongresi, kurtuluş savaşı vermiş bir ulusun,
bünyesine uygun bir pazar ekonomisi düzeni temel olmak üzere, uygar
dünya ile bütünleşme iradesini ifade etmektedir.
Milli Toplum
İzmir İktisat Kongresi, toplumu, “milli toplum” veya aynı şey “ulus
toplumu” olarak algılamaktadır. Gerçekten, Misak-ı İktisadi
Esasları’nın 2. Maddesinde “Türkiye halkının milli hakimiyetini canı ve
malı pahasına elde etmiş olduğundan” söz edilmektedir . Atatürk,
kongredeki konuşmasının birçok yerinde, “milletimizi temsil eden halk
sınıfları”, “halkın sesi”, “milletimizin” , “Millet” , “Türk milleti”,
“milli devir” , “halk devresi”, “Türkiye halkı”, “Millet meclisi”,
“milli devrin milli tarihi”, vs. kavramlarına yer vermiştir62. Ayni ve
benzer kavramlara sıkça diğer konuşmalarda ve kongre metinlerinde de
rastlanmaktadır. Bu demektir ki, İzmir İktisat Kongresi, “milli
hakimiyet” kavramı ile “Türkiye halkı” veya “Türk milleti” kavramı
arasında zorunlu bir bağıntı kurmuş, dolayısıyla halen savaş içinde
bulunan ve bir barış antlaşması sonunda kimliği belirlenecek olan
Devletin insan unsurunun niteliğinin “millet”, “halk” olması esasını
benimsemiştir.
Böylece, İzmir İktisat Kongresinde, bir yandan
her çeşit “ümmetçi
toplum” modeli reddedilirken, öte yandan “imparatorluk toplumu” modeli
ve “halklar” veya “halkların kardeşliği “ esasına dayanan Marksçı
-Leninci düşüncenin “proletarya toplumu” veya kollektivist toplum
modeli de reddedilmiştir. Gerçekten, Atatürk, bir yandan “Tacidarlar
kendilerini Allah tarafından gönderilmiş bir şahsiyet-i ilahiye
farzederler” vs. 63 ifadesiyle Osmanlı İmparatorluğu ümmetçi toplum
düzenine karşı çıkarken, dolayısıyla her çeşit ümmetçi toplum modelini
açıkça reddederken, öte yandan “Bizim halkımızın menfaatleri
yekdiğerinden ayrılır sunuf halinde değil bilakis mevcudiyetleri
muhassala-i mesaisi yekdiğerine lazım olan sınıflardan ibarettir”
diyerek, halklar kavramına dayanan proleter toplum modelini de
reddetmektedir. Benzer düşünceler, farklı ifadelerle, diğer
konuşmacıların konuşmalarında da yer almaktadır.
Devletin insan unsurunun “millet” veya “ulus” veya “halk” olmasının
başta gelen sonuçları, bir yandan “milli değerler” ve “ laik
ahlak,6667” esasının benimsenmesi olurken, öte yandan “tevhid-i
tedrisat” yani “eğitimde birlik” esasının, açıkçası “milli eğitim”68
esasının benimsenmesi olmuştur.
Gerçekten, “Misak-ı İktisadi Esasları”, 12. Maddesinde, Türk kadını
ve kocası çocukları iktisadi misaka göre yetiştirir” derken, yaygın ve
örgün eğitim dahil, toplumsal her tezahürde temel ilkenin milli
hakimiyet esası (m. 3) olduğuna işaret etmiştir. Bu bağlamda olmak
üzere, Misak-ı İktisadi Esasları, “Milli hudutlar dahilinde”
bağımsızlığı, barışçılığı ve ilerlemeyi (m.l ) milli değer saymıştır.
Türkiye halkının “milli hakimiyete müstenit olan meclis ve hükümetine
daima zahir olması” (m. 2) , “ormanlarını evladı gibi sevmesi”( m.5 )69
vs., Misak-ı İktisadi Esaslarında milli değerler olarak ifadesini
bulmuştur. Öte yandan, Misaki-ı İktisadi Esaslarında, m. 3,4,5,
6,7,9,10 ve 11., Türkiye halkının, milli hakimiyet esasına dayalı, laik/
evrensel ahlaki değerleri belirlenmiş, böylece daha barış görüşmeleri
aşamasında Türkiye halkının, temsilcileri barış görüşmesine katılan
halklar kadar uygar olduğuna, ve etik değerlere sahip bulunduğuna
işaret edilmiştir.
İzmir iktisat Kongresinde, o güne kadar Türk toplumda cari “ümmetçi
eğitim” düzeni yerine “milletçi eğitim” düzeni konulmuştur70.
Gerçekten, İzmir İktisat Kongresinde,
“Ziraat ve Maarif Meseleleri “
başlığı altında, milli toplumun ihtiyacı olan eğitimin temel esaslarına
işaret edilmiştir: Tüm okullarda “sanayi ve ziraatın ameli olarak
gösterilmesi” emredilmiştir. Böylece, herhalde ilk kez, salt ezberci ( =
nazari ) bir eğitim sisteminden, uygulamalı ( =ameli ) bir eğitim
sistemine geçilmiştir71. “ Her Livada birbirine yakın olan köyler için
kafi arazisi olan leyli birer iptidai mektebi açılması ve bu mekteplerde
iptidai derslerle beraber ameli ve nazari basit ziraat dersleri
gösterilmesi”72 emredilerek
“Yatılı Bölge Okullarının” temeli
atılmıştır . Öte yandan “ Köylerdeki iptidai mekteplerin mutlaka beş
dönümlük bir bahçesi ve iki ineklik fenni bir ahır ve kümesi yeni usul
bir arılığı ve muallimler için iki odalı bir evi olması ve arazinin bir
kısmı sebze ve bir kısmı çiçek bir kısmı da fidanlığa tahsis edilerek
muallimlerin nezareti altında bizzat talebe tarafından idare edilerek
masraf ve hasılatının köy muallimlerine ait olması ve bu suretle
çocuklara ameli olarak çiftçiliğin öğretilmesi ve münevver zevatın da
köylerde yerleşmesinin teşvik teşviki”73 emredilerek, “köyün
kentleştirilmesi” düşüncesinin ve daha sonra
“ Köy Okulu” ve “Köy
Enstitüsü” eğitim düzeni74 adıyla ortaya çıkacak olan yeni bir milli
eğitim düzeninin temelleri atılmıştır. Seyyar Ziraat Mektebi açılması,
ahlaka aykırı olmamak kaydıyla yeni bir iletişim aracı olan sinemadan
yararlanılması emredilmiştir75.
Öte yandan, “Asayişin temini için maarifin neşri ve cehaletin
izalesi” emredilmiştir76. Bu bağlamda olmak üzere, “Köylerin toplu
bulundurulması, gerek inzibatı temini ve gerek maarifin intişarı için
pek ziyade faydalı bulunmuş”77 tur. Bu düşünce, bizce, her halde, daha
sonra sıkça savunulan köyleri birleştirme, kentleştirme, vs.
düşüncelerinin ve bunlardan biri olan “Köykent” düşüncesinin esin
kaynağı olmuştur.
Toplumun ve devletin kurucu unsuru, Kelsenci bir ifadeyle “temel
normu” olan “milli hakimiyet” esasının78 zorunlu bir sonucu olarak,
İzmir İktisat Kongresinde din, Türk halkının kimliğini oluşturan milli
bir değer olarak değil ama, sadece toplumsal yüce bir değer olarak
algılanmıştır. Gerçekten, Türkiye halkının “mukaddesatını” saldırılara
karşı korumayı vazife bilmesi, emredilmiştir79 ve “Türk dinine …düşman
olmayan milletlere daima dosttur”80 denmiştir. Bu bağlamda olmak üzere,
“Milletimiz mazisinden değil artık istikbalinden mesuldür”81 diyen
Kongre Başkanı Kazım Karabekir, “…düşmanlarımız Türk milletini taassub
ile it-tiham etmektedirler…Türk müteassıb değildir. Fakat dindar ve
salabetlidir. Faydalı olan her yeniliği severek alır. Fakat bugün
maarifin en son programlarını çizen en müterakki milletler bile mektep
talebelerine yövmiye en az onbeş dakika incil-i şerif okuturken ve dini
günlerde mabetlerini çoluk çocukla doldururken, bizim dinimize olan
sadakatimizi taassubla,cehl ile ittiham etmek isteyenleri Türkün dinine,
ahlakına, hatta yazısına kadar dil uzatanları da Türk oğlu insaniyete
ve medeniyete davet eder “ diyerek, Kurtuluş savaşı içinde oluşan milli
toplumun toplumsal yüce bir değeri olan kutsal dini yüceltmiş ve
vazgeçilmezliğine işaret etmiştir.
Milli Hukuk
Milli hakimiyet kavramı ve hukuk arasında zorunlu bir bağıntı bulunmaktadır.
Beşeri irade tarafından konulmayan bir şey hukuk kuralı olmaz82.
Zira, “ deney verisi” tek hukuk, kaynağı beşeri irade olan hukuktur83.
Madem İzmir İktisat Kongresi tek egemenin “millet” olduğunu kabul
etmiştir, milletin/ ulusun / halkın hukuku, ister yazılı isterse örfi
olsun, o milletin / ulusun / halkın iradesinin bir tezahürüdür84.
Madem “Türkiye halkı milli hakimiyetini…hiç bir şeye feda edemez…”
ve madem Türkiye halkı hakimiyetini meclisi ve hükümeti eliyle
kullanmaktadır, “Türk hukuk düzeni” Türk halkının iradesinin “kanun”
biçiminde tezahüründen başka bir şey değildir85.
Tabiidir ki, milletin kendi serbest, hür iradesiyle yarattığı hukuk, milli hukuktur.
İzmir-İktisat Kongresi, milli toplum, milli iktisat, milli siyaset
,vs. olgularının içinde devindiği ortam olarak bir Kurtuluş savaşı
içerisinde oluşmuş bulunan milli Devletin hukuk düzeninin, yani milli
hukuk düzeninin oluşturulması projesidir. Gerçekten “ Bu yeni
Türkiye’nin adına çalışkanlar diyarı denir”86 diyen Atatürk, “Türkiye
İktisat Kongresi tarihte ilk defa ihraz-ı mevki-i bülend edecek bir
kongredir. Ve sizler bu memleketin ihtiyacını, milletin ihtiyacını ve
milletin kabiliyetini ve bunun karşısında dünyada mevcut olan çok
kuvvetli iktisat teşkilatını nazar-ı dikkate alarak, alması lazımgelen
tedbirleri kemal-i vuzuh ile teati ve tespit etmelisiniz. O tedbirler
tatbik oldukça memleketimizin nurlara, feyizlere müstagrak olsun”87
demekte ve “Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükümetiniz tabii milletin
amali dairesinde terakki ve teceddüde tamamen taraftardır. Bunun için
mülk ve millete nafi ittihaz edeceğnayi tedbirleri memnuniyetle nazar-ı
dikkate alacaktır”88 uyarısında bulunmaktadır.
Bu durumda, İzmir-İktisat Kongresi, Türkiye Cumhuriyet Devletinin ve
daha sonra gerçekleştirilen devrimlerin ve özellikle hukuk devriminin
gayri resmi olarak “meşruiyet” temelini oluşturmuştur89.
Varılan bu yargı kesinlikle abartılı değildir. Gerçekten, İzmir
İktisat Kongresi, bir yandan tanın90, orman91, asayiş92, ulaştırma9-1,
maliye ve vergi94 bankacılık, sigortacılık ve borsa95, ticaret, sanayi
ve gümrük96, madenlerin işletilmesi97, tarım, ticaret ve sanayi
odalarının kurulması98, işçi, işçilik ve işçi sendikaları99, ekonomi,
tarım, ticaret ve sanayi eğitimi ve öğretiminin100 şartlarına ve
imkanlarına göre temel esaslarını ve yönlerini belirlerken, öte yandan
tüm bu faaliyetlerin içinde cereyan edeceği hukuk düzeninin temel
esaslarını ve yönlerini belirlemeye çalışmış, dolayısıyla, en başta,
“Ticaret kanunlarımıza nazaran hukuk-i medeniye ve ticariyemizin
vikayesini amir mesail ve mevadın nazar-ı ihtimama alınmasını”101
emretmiş
tir.102 Her halde, bu emir, Devletin hukuk düzeninin, baştan sona yenilenmesi zorunluluğuna işaret etmektedir.
Kendilerine “Amele namıyla hitap edilmekte olan kadın ve erkek
erbab-ı say, yani “Emekçiler” , “‘işçi” sıfatını, ilk kez İzmir İktisat
Kongresinde kazanmışlardır10’. Kongrede, emek değerli kılınmış,
işçilere, sendika kurma hakkı tanınmış, asgari ücret esası, sekiz
saatten fazla çalıştırılmama yasağı getirilmiş, kadın içiler ve
çocuklar esirgenmiş, fazla mesai ve ücretli tatil hakkı kabul edilmiş ve
1 Mayısın “Türkiye İşçileri bayramı” ilan edilmiştir104. Böylece,
Türkiye İşçileri, emeğin temsilcisi olarak ilk kez İzmir İktisat
Kongresinde ciddiye alınmış ve Türk toplum hayatında şerefli yerini
almıştır105.
Kısacası, İzmir İktisat Kongresi, örtülü olarak, içinde o günün
şartlarını karşılayan kendine özgü milli bir pazar ekonomisinin
devindiği, egemenliğin veya hukukun kaynağını beşeri irade sayan bir
hukuk düzenini oluşturma ihtiyacına, dolayısıyla cumhuriyetin ve bir
hukuk devriminin zorunluluğuna işaret etmiştir.
Sonuç
İzmir İktisat Kongresi, Lozan barış görüşmelerinin kesintiye
uğradığı bir sırada, Ziraat, Sanayi, Ticaret ve İş hayatının
temsilcilerinin, yani halkın gerçekleştirdiği “mesaj” içerikli, “resmi”
olmayan “siyasi” bir faaliyettir.
Bu büyük Kongrede, itçesine yapılan zalimane bir savaştan şerefle
çıkan bir halkın, yani “yeni Türkiye’nin” savaşta oluşmuş bulunan ve
barıştan sonra oluşacak olan “şekline” ve “içeriğine” işaret
edilmiştir. Kısacası, tüm Dünyaya, yeni Türkiye’nin, temsilcileri
vasıtasıyla halkının yaptığı, uygarlıkta yeri olan bir “resmi” sunulmak
istenmiştir. İzmir İktisat Kongresi, Türk toplumunun ekonomik,
toplumsal, siyasi ve hukuki tüm temel düzenlerinin kaynağını “milli
hakimiyet” esasından, yani “beşeri iradeden” aldığına ve bu temel
esasın mutlaklığına, vazgeçilmezliğine işaret etmiştir.
İzmir İktisat Kongresinde, ilk kez Milli devlet, Milli iktisat,
Milli toplum, Milli hukuk düzenlerinin o günün şartlarına uyularak
oluşturulması gereğine işaret edilmiştir. Ancak, Kongrede, “millilik”
ile “milliyetçilik” asla birbirine karıştırılmamıştır.

Gerçekten bu bağlamda olmak üzere, İzmir İktisat Kongresi kendine
özgü bir pazar ekonomisi düzeninin oluşturulması zorunluluğunu ortaya
koymuş ve bunun o günün ortamındaki şartlarına işaret etmiştir. İzmir
İktisat Kongresinde, şartlar gereği olarak devletin de ekonomik hayatta
yer almasına işaret edilmiş olmakla birlikte, faşizm ve nazizme, salt
liberalizme, sosyalizm veya komünizme itibar edilmemiştir.
İzmir İktisat Kongresinde, kimi zaman açık kimi zaman örtülü olarak,
“yeni düzeni” kuracak, koruyacak ve geliştirecek ve bu düzenin
cereyanına imkan verecek, teokrasiden arındırılmış, kaynağını beşeri
iradede bulan ve milli toplum, milli devlet, milli iktisat gereklerini
sağlayan yeni bir hukuk düzeninin oluşturulması zorunluluğuna işaret
edilmiştir.
Böylece, İzmir İktisat Kongresinde, bir yandan temsilcileriyle barış
masasına oturduğumuz uluslara muhteşem bir kurtuluş savaşı içinde
doğan, gelişen, kökleşen ve tüm kurum ve kuruluşlarıyla biçimlenen bir
bir ulusun ve onun egemen ifadesi olan Devletin “kimliği” hakkında
uyarılarda bulunulurken106, öte yandan ileride kurulacak olan
“Cumhuriyetin” ve yapılacak olan devrimlerin, özellikle Türk Hukuk
Devriminin “meşruiyet” temeli oluşturulmuştur.
Kısacası, İzmir İktisat Kongresi, sözünde saklı ilkeler bakımından, Türk ulusunun dünü, bugünü, aynı zamanda yarınıdır.
Prof. Dr. Zeki Hafızoğulları
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 46, Cilt: XVI, Mart 2000
** Bu konferans, Atatürk Kültür Merkezi adına, 4 Kasım 1999 tarihinde Türk Dil Kurumu Konferans Salonu’nda.yerilmiştir.
Dipnotlar:
1 İzmir İktisat Kongresi hakkında bkz., Afetinan, İzmir İktisat
Kongresi, 17 Şubat – 4 Mart 1923, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Kurumu
Türk Tarih Kurumu Yayınları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1989:
Ökçün, Türkiye İktisat Kongresi, SBFY., 1968; Aydemir, Tek Adam Mustafa
Kemal, 3.Cilt, 1922-1938, Remzi Kitabevi, Beşinci Baskı, İstanbul, 1975,
368 vd.; Mumcu, Tarih Açısından Türk Devriminin Temelleri ve Gelişimi,
Ankara,1973,s. 169 vd.; Ersoy, Çalışma Hürriyetine Karşı Suçlar, Ankara,
1973, s.69; Alibeyov, Türkiye Cumhuriyeti’nin İktisadi Tarihinin
Atatürk Dönemi, Atatürk Araştırma Merkezi, Üçüncü Uluslararası Atatürk
Sempozyumu. 3-6 Ekim,1995- Gazi Magusa, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti,
cilt. 1, Ankara 1998, s.527 vd.
2 TRTK., Şubat 1999 yılında, İzmir İktisat Kongresinin, ilk kez yaptığı
bir televizyon programında önemini belirtmiş. İzmir İktisat Kongresinin
yapılmış olduğu binanın yıkılmış ve yerine otopark yapılmış olduğu
haberini vermiştir. İzmir İktisat Kongresinin yapıldığı binayı yıkmış,
yerine otopark yapma başarısını göstermiş bulunuyoruz. Bugün, hiç
olmasa, otoparka bir tabela koyarak, o yerde
İzmir İktisat Kongresinin yapıldığına işaret edelim ve böylece bu güzel
eseri bizlere bırakan atalarımıza olabildiği kadar minnet duygularımızı
ifade etmiş olalım.
3 Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin tik Türkiye İktisat
Kongresindeki İftitahi Nutukları, Afetinan, İzmir İktisat Kongresi,
Ankara, 1989 s. 69.
4 Aydemir, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Tarihinde en az Misak-ı Milli
kadar önemli olan Misak-ı İktisadi Esasları m “ ..bir iş ve inşa
siyasetinin ana hatları olmaktan ziyade, devrin havasına uyan bazı saf
heyecan belirtilerinden temennilerden ibaret kaldı “ biçiminde
değerlendirmiştir (Age., s. 369 ). Yazarın bu düşüncesine katılmamız
mümkün değildir. Biz işin “künhünün” kavranmadığı kanaatindeyiz. İzmir
İktisat Kongresi, kongre metinleri ve konuşmacıların
değerlendirmeleriyle birlikte değerlendirildiğinde, aşağıda görüleceği
üzere, onun mükemmel bir biçimde bir “iş ve inşa siyasetinin” ana
hatlarını oluşturduğu görülür.
5 Gazi Mustafa Kemal, s.65.
6Aydemir, öyle sanıyoruz ki, İzmir İktisat Kongresini, sadece bir
iktisat tezi olarak algılamaktadır ( Age., s.371 ). İncelememizden de
ortaya çıkacağı üzere, İzmir İktisat Kongresi, salt bir iktisat görüşü
değildir, tersine yeni Türkiye’nin temellerini oluşturan, bizce bugün de
geçerli olan ve kendisinden vazgeçilemeyen, halkın gayri resmi sesinin
ifadesi tarihi bir belgedir.
7 İzmir İktisat Kongresinden sonra Ülkemizde 2. İktisat Kongresi 2-7
Kasım 1981 tarihinde yapılmıştır. Ancak, değerli bilim ve siyaset
adamımız Hocamız, Prof. Dr. Orhan Oğuz, bir özel sözlü açıklamasında,
1948 yılında, İstanbul Ticaret Odasının önderliğinde, Eminönü
Halkevinde. Kendisinin de Eskişehir delegesi olarak katıldığını,
dolayısıyla asıl ikinci iktisat kongresinin o kongre olduğuna
işaret etmiştir. Tabii, bu tespiti araştırmak tarihçilere düşmektedir.
8 Gerçekten, Amasya Tamimi, 1. maddede, “Vatanın bütünlüğü.milletin istiklali tehlikededir”
derken uluslararası hukukun tanıdığı bir zaruret hali veya meşru müdafaa
halinin varlığını tespit etmekte, 2. maddede İstanbul Hükümetinin
üzerinde bulunan mesuliyetin icabını yapmadığına işaret etmekte,”
dolayısıyla 3. maddede “Millettin istiklalini yine milletin azım ve
kararı kurtaracaktır” diyerek, Anadoluda yaşayan halkının bir “millet
olarak” meşru müdafaa hakkının doğduğunu söylemekte, böylece
uluslararası hukukun koyduğu meşrutiyet temellerine bihakkın oturduğunda
kuşku bulunmayan Türk Kurtuluş Savaşını başlatmış olmaktadır. Bu hukuk
temeli üzerine “Erzurum Kongresi”, “Sivas Kongresi” yapılmış, 23 Nisan
1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanmış, bu yüce meclisin
Hükümeti, uluslararası hukukun kurallarına uygun olarak, Kurtuluş
Savaşının idaresini üstlenmiştir. “Türkiye” adı da ilk kez “Türkiye
Büyük Millet Meclisinde” resmen yer almış (Afetinan, Age., s. 8),
böylece Anadolu topraklarında oturan halkın egemen iradesini ifade eden,
yeni bir Devlet ortaya çıkmış olmaktadır.
9Atatürk’ün 24.
Nisan.1920 tarihide T.B.B.M’sine sunduğu önerge: “ Meclisin temsil ettiği
milli iradeyi, vatanın mukadderatına hakim tanımak esasdır.
T.B.M.Meclisi’nin üstünde bir kuvvet mevcut değildir” . Zikreden,
Afetinan, Age., s.8
lOAfetinan. Age., s. 10 vd.
11Afetinan,Age.,s.l2,19.
Ancak , burada, Kongar’ in Kongreye çağrılan ve katılan delegelerin
niteliklerine ilişkin “ Kongre, o günkü toplumsal ve ekonomik yapı
içinde işlev ve güç sahibi kişileri bir araya getirmiştir. Böylece
“eşraf’, “ayan”, tüccar ve özellikle İstanbul ticaret çevreleri
güçlerini bir kez daha kanıtladılar. Kongre hükümete, bu grupların
çıkarlarına uygun öneriler yaptı” (İmparatorluktan Günümüze Türkiyenin
Toplumsal Yapısı, 3. Basım, Bilgi Yayınevi, Ankara 1979. s.259)
şeklindeki değerlendirmesine katılmıyoruz.
Bir kere Kongreye “işçi” sınıfının kadınlı erkekli temsilcileri de
katılmış ve Kongrede “ İşçi Grubunun İktisadi Esasları”( Aterinan, Age.,
s. 51) o günün şartlarında bir “başyapıt” olarak tespit edilmiştir. Öte
yandan, işçiler dışında çağrılan “çiftçi”, “tüccar” ve “sanayi”
grubunun temsilcilerinin sadece ve özellikle “esrar’ ve “ayan arasından
seçildiğine dair her hangi bir kayda ve iddiaya rastlanmamıştır.
Üstelik, Yazar, muteber bir kaynağa giderek düşüncesinin kanıtını da
göstermemiştir. Oysa, Atatürk, “ Sizler doğrudan doğruya milletimizi
temsil eden halk sınıflarının içinden ve onlar tarafından müntehab
olarak geliyorsunuz’ ( Gazi Mustafa Kemal Paşa, s. 57 )
değerlendirmesini yapmıştır.
12Afetinan, Age., s. 17,89
13Hirş, Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi, Ankara,1949, s.400 vd. Gözler,
Hukuka Giriş, Ekin Ki-tabevi, Bursa, 1998, s.34 vd., 188 vd. Ayrıntılar
için ayrıca bkz. Hafızoğulları, Laiklik İnanç. Düşünce ye İfade
Hürriyeti, Us-A, Ankara,1997; İD. Laiklik, Atatürk Kültür Merkezi
Başkanlığı Yayınları, Üçüncü baskı, Ankara. 1999.
14 Çağatay, Laiklik ve Din İlişkileri, Atatürk Araştırma Dergisi,! 998,sayı 12,s. 357 vd.
15 Arsel, Teokratik Devlet Anlayışından Demokratik Devlet Anlayışına,
Ankara,!975, s. XVIII : “Atatürk Türkiyesi ile birlikte, ilk kez, bir
İslam ülkesinde, egemenliğin kökeninin Tanrı değil toplum (halk-millet
beşeri iradesi) olduğu” düşüncesi ortaya çıkmıştır. Kapani, Politika
Bilimine Giriş, Ankara. 1983, s. 54; Arsal, Teokratik Devlet ve Laik
Devlet, Tanzimat I, Yüzüncü Yıldönümü Münasebetiyle,
İstanbul, 1940, s.80; Okandan, Umumi Amme Hukuku, İstanbul, 1976. s.194
vd.; Mumcu, Tarih Açısından Türk Devrimlerinin Temelleri ve Gelişimi,
İstanbul, 1981, s.7; Mosca, Storia della dottirine
politiche.Bari, 1966, s.22.
16 Gazi Mustafa Kemal, s. 61.; Mahmut Esat.., s.74 : “Hakimiyet gerek
asri hukukta ve gerek milli ve dini hukukiyatımızda doğrudan doğruya
millete ait bulunduğundan sultanlar, halifeler milletin iradesinden
arzusundan bir karış ileri geçmek hak ve selahiyetini haiz değildirler.
Bunun hilafına hareket eden tacidarlar Türk milleti nezdinde ya
başlarını kaybederler veya ar-ı firarı irtikab ile mem
leketi terkeder ve giderler”.
17 Konu hakkında bkz., Gözler, Pouvoir Constituant. Ekin Kitabevi, Bursa, 1999.
18 “ Hakimiyet bila kaydü şart milletindir. İdare usulü halkın
mukadderatını ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir” (m.l) “icra
kudreti ve teşri salahiyeti milletin yegane ve hakiki mümessili olan
Büyük Millet Meclisinde tecelli ve temerküz eder” ( 2 ) “ Türkiye
Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur ve hükümeti “Büyük
Millet Meclisi Hükümeti” unvanını taşır “ ( m.3 )
20.1.1337 (1921) tarih ve Kanun no:85 kanun numaralı Teşkilatı Esasiye
Kanunu ( Kili – Gözübüyük, Türk Anayasa Metinleri,Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları, s.91.
19 Gerçekten, Atatürk “Sizler doğrudan doğruya milletimizi temsil eden
halk sınıflarının içinden ve onlar tarafından müntehab olarak
geliyorsunuz. Bu itibarla memleketimizin halini, ihtiyacını,
milletimizin elemlerini ve emellerini yakından ve herkesten daha iyi
biliyorsunuz. Sizin söylediğiniz sözler, alınması lüzumunu beyan
edeceğiniz tedbirler, halkın lisanından söylenmiş telakki olunur ve
bunun için en büyük isabetlere malik olur .Çünkü halkın sesi, hakkın sesidir” demektedir. Gazi Mustafa
Kemal, s. 57.
20Gözler, Hukuk Açısından Monarşi ve Cumhuriyet Kavramlarının Tanımı Sorunu, AÜSBFD.,
Cilt.54,Ocak-Mart 1999,No.I,s. 51 vd.
21Burada, Kongar’ın, “Bir açıdan İzmirde toplanan Türkiye İktisat
Kongresi, Osmanlılardan devralınan toplumsal ve ekonomik yapının
onaylanması anlamını taşıyordu” ( Age., s.59) biçimindeki
değerlendirmesine katılmak mümkün değildir.
Bir kere, Osmanlı toplumunda, toplumun siyasallaşmış biçimi olarak
devletin bir unsuru olan egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait
olduğunu söyleyen bir düşünceye, bir mevzuata, resmi veya özel bir
belgeye veya uygulamaya asla rastlanmamaktadır. Oysa, İzmir- İktisat
Kongresinde, altıyüz yıllık Osmanlı tarihide hiç bilinmeyen ve Kurtuluş
savaşının, yani savaş içinde biçimlenen bir hukuk düzeninin “meşruiyet”
temeli, açıkçası “temel normu” olan toplumsal, ekonomik, siyası, hukuki
bir ilke, yani “milli egemenlik” ilkesi inatla tekrar edilmekte (Mustafa
Kemal Paşa, 63 vd. ), dolayısıyla toplumun ve onun siyasal örgütü olan
Devletin tüm kurum ve kuruluşları bu ilkeye göre biçimlendirilmeye
çalışılmaktadır.
Milli hakimiyet ilkesi, her halde ayrıca “sosyolojik” bir değerdir.
Böyle olunca, Osmanlı toplumu ile milli egemenlik esas olmak üzere
biçimlenmekte olan “yeni Türkiye” toplumunu, “Türkiye halkını” eş veya
benzer görmek her halde mümkün olmamak gerekmektedir.
Öte yandan, İzmir-İktisat Kongresinde alınan hiçbir kararda, Osmanlı
teokratik- feodal toplum / hukuk/ devlet düzenini yeniden yapılandırmayı
öngören tek bir hükme bile rastlanmamaktadır. Tersine, İzmir- İktisat
Kongresinde, millet/ ulus egemenliğine dayalı yeni bir toplumsal düzen
arayışına gidilmiştir. Gerçekten, Atatürk, “… Milletimiz…o dakikadan
itibaren milli bir devre girdi; bir halk devresinin mebdeini kurdu..” (
Mustafa Kemal Paşa.., s. 62 ) şeklindeki tespitiyle bizi
doğrulamaktadır. Aynı sonuç için ayrıca bkz., Afetinan , Age., s. 4
vd.,9 vd., 12 vd.
22Afetinan,Age.,s,19.
23 Gerçekten, kongre başkanı Kazım Karabekir Paşa, ( 4-3 Pazar Günü
Öğleden Evvel Saat Onbir Buçukta Manisa Sanayi Murahhası ve Kongre Reisi
Kazım Karabekir Paşa Hazretlerinin İrad Ettikleri Hitam Nutku, İzmir
iktisat Kongresi, s. 90 ) “…Kongre Hey’et-I Umumiyesinin müttefik
karariyle tesbit ve kabul olunan misak-ı iktisadi ise siyasi, ahlaki
.içtimai lekesizliği temin eden iktisadiyatımızın temeli olup iktisat
aleminde milletimizin kendini mücehhez bulundurması için müttefikan
verilmiş bir ahittir “ açıklamasıyla varılan bu sonucu doğrulamaktadır.
24 İzmir İktisat Kongresi, s. 19.
25 Gazi Mustafa Kemal Paşa..,s. 63.
26 Gazi Mustafa Kemal Paşa.., s.64
27 Gazi Mustafa Kemal Paşa.., s. 64
28 Gazi Mustafa Kemal Paşa.., s. 65
29 Gazi Mustafa Kemal Paşa.., s. 68.
30 Gazi Mustafa Kemal Paşa.., s. 57
31 Gazi Mustafa Kemal Paşa, s.63.
32 Encyclopedia Garzatnti, Milano 1962, s.375.
33 Özer, Mukayeseli Hukuku Esasiye Dersleri, Ankara, 1939, s.492 :
“Devletçilik- Devlet menafi ini her şeyin fevkinde tutmak ve iktisadi
hayata devletin müdahalesini kabul ve verdiği direktifleri tatbik etmek
manasındadır “.
34 1924 Teşkilatı Esasiye Kanunu, m. 88: “Türkiye ahalisine din ve ırk
farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle (Türk) itlak olunur “. “ Her
Türk hür doğar, hür yaşar… “(m.68 ) “Türkler kanun nazarında müsavi
dir..”..Her türlü zümre, sınıf, aile ve fert imtiyazları mülga ve
memnudur ( m.69 ), KiIi-Gözübüyük,Age.s. 128, 124.
35 İmtiyazcı ve sınıfçı toplum/hukuk/deylet düzeni kavramı, ünlü ceza
hukukçusu Mantovani’ den uyarlanarak kullanılmıştır. Bkz., Mantovani,
Diritto pénale, Padova, CEDAM- Casa Editirice Dott. Antonio Milani,
1979, s.15 vd. Burada imtiyazcı toplum/hukuk/devlet düzeni terimiyle
burjuvazinin çıkarları esas olmak üzere oluşmuş olan toplum/hukuk/devlet
düzenlerine, sınıfçı toplum/hukuk/ devletdüzeni terimiyle proletarya ve
çıkarları esas olmak üzere oluşmuş olan toplum/hukuk/devlet düzenlerine
işaret edilmek istenmiştir.
36 Misak-ı İktisadi Esasları, İzmir İktisat Kongresi, s.20.
37 Başkumandan Gazi Paşa Hazretlerinin Nutk-ı İftitahillerini Müteakib
İktisat Vekili Mahmut Esat Efendinin İrad Ettikleri Nutuklar, İzmir
İktisat Kongresi, Afetinan, s. 76.
38 Duverger, çoğulcu demokrasinin ileri/yüksek bir endistürileşme
düzeyine karşılık geldiğini ifade etmektedir (Introduzione alla
politica, Laterza, Bari,1966, s. 125 ). Bu doğruysa, henüz endüstiri
topumu aşamasına ulaşmamış bir toplumda bugünkü gelişmişliği ile
demokratik bir toplumsal düzeni düşünmek her halde yanlış olur.
Unutmamak gerekir ki “demokrasi” salt bir “durum” değil ama, bir sü
reçtir, bir devinimdir.
39 Afetinan. Age., s. 4.
40Gazi Mustafa Kemal Paşa., s. 68
41 Gazi Mustafa Kemal Paşa… s. 61
42 Mahmut Esat… s. 72,73.
43 Mustafa Kemal Paşa.., s. 61,62,64
44
Mahmut.Esat, s.73.
45 Misak-ı İktisadi Esasları,m.4,5,12.
46 Tüccar Grubunun Esasları, Gümrük siyaseti, İzmir İktisat Kongresi, m.I.
47 Tüccar Grubunun Esasları, Ticaret-i Bahriye Meselesi, İzmir İttisal Kongresi, m.1.
48 Çiftçi Grubunun İktisadi Esasları, Aşar Melesi, m. 1,2.
49 İzmir İktisat Kongresi,40
50 Çiftçi Grubunun iktisadi Esasları, Reji Meselesi, İzmir İktisat Kongresi, m. 1 2.
51 Mahmut Esat., s.76
52 Mahmut Esat..3-76
53 1924 Anayasası, 5.2.1937 -3115 s Kanun ile değişik m. 2, Kili- Gözübüyük, Age.,s.l 11.
54 Mahmut Esat.., s. 76 “ Hulasa bazı hussatta iktisadiyatımız
devletleştirme usulünü takip edecek, bazı hususatta iktisadi
teşebbüslerini şahsi teşebbüse terkedecektir”.
55 Aydemir, Age., s.369, 371 : “…yeni Türkiye genel olarak, Batı
manasında liberal bir ekonomi düzenine yönelecekti’ . ‘“Görülüyor ki
İzmir İktisat Kongresinde liberal bir iktisadi gelişmenin esasları
savunuldu”.
56 Tüccar Grubunun Esasları, İnhisar Sisteminin Ref i. 40.
57 Mustafa Kemal Paşa.65
58 Mustafa Kemal. Paşa.65
59 İşçi Grubunun İktisadi Esasları. m. 27
60 Çiftçi Grubunun İktisadi Esasları, Aşar Meselesi, İzmir İktisat Kongresi, s. 24
61 itibari Teşkilat ve Teshilatı, m.2, “ 4-Murabaha Nizamnamesinin fahiş
faizlerle ve türlü.türlü namlarla halktan gayri meşru menafi teminine
mahal bırakmayacak kuyud ile tadil ve tatbiki “ , İzmir İktisat
Kongresi,s.41-2.
62 Mustafa Kemal Paşa, passim.
63 Mustafa Kemal Paşa..s.61
64 Mustafa Kemal Paşa., s.68
65 Mahmut Esat.^.76.
66 Bkz., Acar, Laik adalet kavramı, ABD., 1996/2.
67 Misak-ı İktisadi Esaslarının 6. Maddesinin koyduğu milli değerler ve
ahlaki değerler konusunda Aydemir ( Age.., s. 369 ) gibi düşünmüyoruz.
Aydemir, ö.maddede yer verilen ahlak anlayışının – ki “dini inanca
dayanan bir ahlak sağlamlığı” nitelemesine yer vermiştir- dini bir ahlak
anlayışı değil “laik bir ahlak anlayışı” olduğu kanaatindeyiz. Bu
maddede yer alan “Taassuptan uzak dindarana bir salebet her şeyde
esasımızdır” sözü, Aydemirin söylediğinin tersine, “her şeyde
bağnazlıktan uzak “dinin bütün buyruklarına uyan adama yakışır” bir
sağlamlıkta” davranmak anlamınagelmektedir, çünkü “dindarana” sözcüğü
burada “benzetme” ve “zarf değerindedir.
68 Ülkemizde “Milli eğitim” ile “Milliyetçi eğitim” birbirine
karıştırılmıştır. Gerçekten, ulus devletinin, kendi insan unsurunu
oluşturan “vatandaş kişiye” milli duygular ( yurtseverlik duygusu )
vermesi ödevi vardır. Kurtuluş savaşını yapanlar, kuşkusuz, katıksız
milliyetçilerdir. Ancak, bu katıksız milliyetçiler, ırk esasına dayalı
bir devlet değil, “milli devlet” / “ulus devleti” kurmuşlardır. Milli
devlette, ulus devletinde, milli eğitim, en azından bugün “çoğulcu
eğitim” düzenidir.
69 Çiftçi Grubunun İktisadi Esasları, Orman Meselesi, İzmir İktisat Kongresi, s. 27
70 Misak-ı İktisadi Esasları, m. 5-12.
71 Çiftçi Grubunun İktisadi Esasları, Ziraat ve Maarif Meselesi, m.2,4.
72 Çiftçi Grubunun İktisadi Esasları, Ziraat ve Maarif Meselesi, m.3.
73 Çiftçi Grubunun İktisadi Esasları, Ziraat ve Maarif Meselesi, m.6.
74 Köy Okulları ve Köy Enstitüleri kuruldukları dönemde ülkede büyük
hizmet görmüş, ancak daha sonra “yoz siyasi tartışmaların’’ konusu
olmuş, dolayısıyla Demokrat Parti iktidarı döneminde kapatılmışlardır.
27 Ocak 1954 tarih ve 6234 sayılı Köy enstitüleri ile ilköğretim
okullarının birleştirilmesi hakkında Kanun, Tasarının verilme tarihi. 12
Haziran 1952, Görüşme tarihi. 27 Ocak 1954,
Düstur. Üçüncü tertip, cilt,35/1954, Başvekalet Matbaası, Ankara 1954.
75 Çiftçi Grubunun İktisadi Esasları, Ziraat ve Maarif Meselesi.m.9
76 Çiftçi Grubunun İktisadi Esasları, Asayiş Meselesi, m. 1.
77 Çiftçi Grubunun İktisadi Esasları, Asayiş Meselesi, m.2.
78 Misak-ı İktisadi, m.2 : “Türkiye halkı milli hakimiyetini canı ve kanı pahasına elde ettiğinden, hiç bir şeye feda edemez “.
79 Misak-ı İktisadî, m.6.
80 Misak:ı İktisadi., m.9
81 İzmir İktisat Kongresi,s. 89.
82 Gözler, Hukuka Giriş, s.34 vd. İD. Anayasa Normlarının Geçerliliği
Sorunu, Ekin Kitabevi, Bursa, 1999, s. 39 vd.: “Norm insan iradesi
tarafından konulan bir ş
eydir.Dolayısıyla beşeri irade ta rafından konulmayan bir şey norm olamaz”.
83 Hafızoğulları, Ceza Normu, Normatif Bir Yapı Olarak Ceza Hukuku Düzeni, İkinci baskı, Us-A Yayıncılık.., Ankara 1996.S.3-4.
84Thon, Norrma giuridicac diritto
soggetivo.Trad. Dell’ A. Levi, padova, 1951. s. 11 vd.
851921 Teşkilatı Esasiye Kanunu, m.7; 1924 Teşkilatı Esasiye Kanunu. İkinci Fasıl, Vazifei Teşriye, m.9 vd.
86 Mustafa Kemal Paşa..,s.65
87 Mustafa Kemal Paşa..£.65
88 Mustafa Kemal Paşa., s.65
89 Gerçekten, Atatürk, “ Sizler doğrudan doğruya milletimizi temsil edin
halk sınıflarının içinden ve onlar tarafından müntehab olarak
geliyorsunuz…Sizin söyleyeceğiniz sözler beyan edeceğiniz tedbirler,
halkın lisanından söylenmiş telakki olunur. Çünkü halkın sesi , hakkın
sesidir “demektedir (Mustafa Kemal Paşa..,s.57 ).
9ü İzmir İktisat Kongresi. Çiftçi Grubunun İktisadi Esasları, Ziraat ve
Maarif Meselesi, m.1-9, Ziraatta Hayvanat Meselesi, m. 1-18, Çiftçiliğe
Ait Bazı Meseleler, m.1-18, Ziraatle Makine Meselesi, m.1-8.
91 İzmir İktisat Kongresi, Misak-ı İktisadi Esasları, .n.5. Orman
Meselesi, nı.l-9.; Tüccar Grubunun Esasları, Ormanlar Meselesi, m. 1-15.
92 İzmir İktisat Kongresi, Asayiş Meselesi, m.1-14.
93 İzmir İktisat Kongresi, Yollar Meselesi, m..1-9: Vcsait-i Muhabere Meselesi, 1-7
94 İzmir İktisat Kongresi, Çiftçi Grubunun İktisadi Esasları, Reji
Meselesi, m.1-2, Aşar Meselesi, m.1-2; Tüccacar Grubunun Esasları,
İnhisar Rejiminin Refl; Temettü Vergisi, m.l; İtibari Teşkilat ve
Teshilalı, m. 1-4.
95 İzmir İktisat Kongresi, Çiftçi Grubunun İktisadi Esasları, Ziraat
Bankası.ve İtibar-ı Zirai Mes’eleleri. m.1-6.: Tüccar Grubunun Esasları,
Bankalar, m.1-5, Kambio ve Borsa İşleri, m.1-6, Ti-caret-ı Bahriye
Meselesi, m.l-24, Gümrük siyaseti, m. I. A, B,C, Gümrük Muamelatı,
m.l-5; Sanayi Grubunun. İktisadi Esasları. Gümrüklerde Himaye Usulü jıı.
I, A,B,C,D.
96 İzmir İktisat Kongresi. Sanayi Gurubunun İktisadi Esasları. Teşvik-i
Sanayi Kanunu Hakkında. m.2.A,B,C.D.E,F,G,H; İşçi Grubunun İktisadi
Esasları,m.27.
97 Tüccar Grubunun Esasları, Madenlerin İşletilmesi, m.1-9.
98 İzmir İktisat Kongresi. Çiftçi Grubunun İktisadi Meseleleri.
Çiftçiliğe. Ait Bazı Maddeler,m.5; Tüccar Grubunun Esasları. Ticaret
Odaları, A,B,C,D,E ; Sanayi Grubunun İktisadi Esasları, Sanayi Odaları
A,B,C,D,E,F.
99 İzmir İktisat Kongresi, İşçi Grubunun İktisadi Esasları, m. 1-34. .
1.00 İzmir İktisat Kongresi, Tüccar Grubunun Esasları, Tedrisat-ı
İktisadiye, m.1-4; Çiftçi Grubunun İktisadi Esasları, m.9; Sanayi
Grubunun İktisadi Esasları. 5-Tedrisat-ı Sınaiye. A.B.C.D.
101 İzmir İktisat Kongresi, Tüccar Grubunun Esasları, Kavanin Ahkam-ı
Ticariyenin Islah veTadili,m. İve ayrıca 2, A.B.CT.D,E: Şirketler,
m.1-5.
102 Osmanlı İmparatorluğu Tanzimat döneminde, Kırım savaşı sonrasında
Paris Anlaşmasınıimzaladıktan sonra (1856 ) yurda dönen Ali Paşa, hemen
işe başladı ve gerekli kanunları vücuda getirmeye çalıştı. Bu bağlamda
olmak üzere, Fransız Ceza Kanununu çevirterek 1856 yılında, bir
padişahfermanıyla, Osmanlı Devletinin Ceza Kanunu olarak yürürlüğe
koydurdu. Fransız’ Kara ‘Ticaret Kanununu aynı şekilde çevirterek Türk
Ticaret Kanunu olmak üzere yürürlüğe koydurdu. Bir Deniz Ticaret Kanunu
düzenleyerek yürürlüğe koydurdu. Ali Paşa Fransız Medeni Kanununu da
çevirtip aynı usullerle Türk Medeni Kanunu olarak yürürlüğe koymak
isterken Cevdet Paşa gibi bazı ricalin etkisiyle bundan vazgeçti.
Ve.’Mecellei Ahkamı Adliye adıyla Fıkıhtan alınma yarı bir kanunu medeni
vücuda getirmeye başladı” (Özer. Age.,s.386 ) .Bilindiği üzere.
Mecelle, “kanun” sıfatı kazanmamış ve yani bir Kanun olarak hiç
yürürlüğe “girmemiştir. Öte yandan, belirtilen bu kanunların tatbiki
için bazı önemli kuruluşlar oluşturuldu. Örneğin, “Divanı Ahkamı Adliye”
adıyla bir tür Adalet Bakanlığı oluşturuldu. Nizamı mahkemeler üç
derece üzerine kuruldu. Fransız hukuk ve ceza muhakemesi usullerinden
önemli hükümler tedvin olundu. O vakte kadar cari olan eyalet
sisteminden vilayet idari taksimatına geçildi..
Şurayi Devlet oluşturuldu. Ancak, Ali Paşa Şurayi Devletten amaçladığını
elde edemedi ( Özer., Age., 387 ). Görüldüğü üzere, Osmanlı İmparatorlu
döneminde derme-çatma bir “iktibas” olgusu gerçekleştirilmiş, böylece
Devletin hukuk düzeni yeniden oluşturulmaya çalışılmıştır. Ancak , bu
ba-şarılamamış, İmparatorluk, Birinci Dünya Harbi sonunda hukuki
yıkılmıştır. Yeni Türkiye yıkılan İmparatorluğun mevzuatını “tevarüs “
etmiş, ancak böylesine çarpık bir mevzuatla her halde fazla bir yol
alamayacağını görüldüğü içindir ki, İzmir İktisat Kongresinde, en başta
yukarıdaki hükmün konulması ihtiyacı duyulmuştur.
103 Bu konuda, Kongar’ın “ Mustafa Kemal ve arkadaşları Türkiye’ deki
işçi sınıfının kol- lektivist bir ekonomiyi destekleyecek ölçüde
gelişmediği gerekçesi ile, bilinçli olarak sosyalist olmayan bir
kalkınma yöntemi seçmişlerdi ( Age., s. 260 ) değerlendirmesine
katılmıyoruz. Bir kere, bizzat Atatürk, yukarıda da belirtildiği üzere,
sermaye yokluğundan değil, tersine özünden ötürü “ sınıf kavgası”
anlayışına, yani korporativızme dayalı toplumsal bir düzenin “yene
Türkiyede mümkün olabileceğine inanmadığını, açıkça ifade etmiştir (
Mustafa Kemal Paşa., s. 68 ). Aynı düşünce, inatla ve daha açık bir
biçimde, İktisat Vekili Mahmut Esat Bey tarafından da vurgulanmıştır
(Mahmut Esat..,s.76)…
Öte yandan, İzmir- İktisat Kongresinde, çiftçiye ve işçiye verilen değer
ve bunun sonucu olarak alınan kararlar karşısında ( İzmir- İktisat
Kongresi, iktisat Esaslarımız, Çiftçi Grubunun İktisadi Esasları; İşçi
sınıfının iktisadi Esasları ), Kongar’ in “Toplantıda toprak reformu ve
grev hakkı gibi konular tartışılmazken , özel girişimci çabalarıyla
sermaye biriktirmesini sağlayıcı önlemler örgütlendi “ değerlendirmesine
katılmamız mümkün değildir. Elbette, doğrudur, İzmir- İktisat
Kongresinde, konuşulan “ esaslı” konularla karşılaştırıldığında sadece
“tali” olan grev hakkı ve toprak reformu konuları konuşulmamıştır.
Burada, her halde, insaflı olmak gerekir, çünkü “yeni Türkiye ‘ nin
düzenine ilişkin “asli’ konular karşısında, daha savaştan kurtulamamış
bir ulusun tek düşüncesi, o günler sadece “tali” olmaktan öteye geçmeyen
grev hakkını ve toprak.reformunu tartışmak olamazdı.
104 İzmir iktisat Kongresi, İşçi Grubunun İktisadi Esasları, m.1,4.6,7,8, 11,14
105 Gerçekten, Kongreye davet edilen “işçi kadınlar murahhassı Rukiye
Hanım” ( İzmir İktisatKongresi, s. 85 ) aynen şunları söylemiştir:
“Milli inklabımız memleketimizde memleketimizde mevcut bütün
müstahsillerin murahhaslarından mürekkeb bu muazzam kongrenin
toplanmasını mümkün kılmıştır. Bugünlere erişirken biz kadın işçilerini
de fevkalade bir sahada görüyoruz. Bizleri bu kongreye davet eden Büyük
Millet Meclisi Hükümeti erkanına ve bilhassa Gazi Mustafa Kemal Paşa
hazretlerinebiz kadınlar samimi teşekkürlerimizi takdim
ederiz”“Türkiye’de “memleket işlerine kadınların da iştirak etmesi ilk
defa vukubuluyor. Bu şerefin bize müyesser olması kalplerimizi ferah ve
gurur hissiyle doldurdu. Kongre, iktisadiyatımızın temelini teşkil eden
işçi sınıfının meşru haklarını tanıdı. Bu netice kadın işçileri namına
şayab-ı şükrandır”….”Yaşasın Türk işçi ve köylüleri, yaşasın Türk işçi
kadınlığı”Görüldüğü üzere, İzmir İktisat Kongresinin ne kadar muhteşem
bir .eser olduğun anlamak için sadece Rukiye Hanımın bu sözlerini
anlamak becerisini göstermek yeter. İzmir İktisat Kongresi, “yeni
Türkiye’ de, sadece Türk işçisine verilen değeri yansıtmamakta, aynı
zamanda kadının erkeğe eşitliğinin ve kadının ilk kez “kamu hayatına”
gerçek anlamda katılmasının tarihi bir belgesi olmaktadır.
106 Mustafa Kemal Paşa.. s. 66-8 : “ Mazide, Tanzimat devrinden sonra
ecnebi sermayesi Müstesna bir mevkie malikti, devlet ve hükümet ecnebi
sermayenin jandarmalığından başka birşey yapmamıştır. Her yeni millet
gibi Türkiye buna muvafakat edemez. Burasını esir ülkesi yaptırmayız…son
söz olarak demiştim ki memleketimizi artık esir ülkesi yaptırmayız.
Nazar-ı dikkatinizi celbetmiş olan
konferansın son müzakeratı bu nokta ile alakadardır. Lozan konferansının
talike uğraması aynı mesele ve noktadan münbaistir. Ordularımız en
büyük bir zaferi ihraz etmişler ve meşyi-ı muzafferanesini tevkif edecek
hiçbir mania mevcut değildir. Böyle bir zamanda İtilaf devletleri
Hukuk-i tabiiye meş-ruamızı müzakerat ile tastik edeceklerini, müzakerat
ile halledeceklerini söylediler ve bizi konferansa
davet ettiler…Muhatablarımız hukukumuzu tastik etmiş
olmadı…Konferanstaki muhataplarımız bizimle Uç dört senelik değil, Uçyüz
ve dörtyüz senelik hesabatı rü’yet ediyorlar ve hala muhatablarımız
Osmanlı Devletinin tarihe karıştığını ve bugün bunun yerine yeni
Türkiye’nin mevcudiyetini, bunu kuran milletin cok azimkar, imanlı ve
celadetli olduğunu, istiklali tanım ve hakimiyet-i milliyesinden zerre
kadar fedakarlık yapmayacağını hala anlayamamışlardır…bu millet
istiklal-ı tanımının temin edildiğini görmedikçe yürümeye başladığı
yoldan bir an tevaffıık etmeyecektir…bizi sulha kavuşturmaktan ineneden
esbap doğrudan doğruya esbabı iktisadiyedir, mülahazat-ı
iktisadiyedir….iktisat demek her şey demektir…”
107 Gerçekten, varılan bu sonucun doğruluğu. Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanınca. TBMM açılışında, açıkça doğrulanmış bulunmaktadır.
Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirci1 in Türkiye Büyük Millet Meclisi’
nin 21’ inci Dönem İkinci Yasama Yılının Açılışında Yaptıkları Konuşma,
Ankara. 1999 : “ Türkiye, teokratik bir devlet değildir ! laik bir
devlettir ! “ Laiklik demokrasinin de inanç ve ibadet hürriyetinin de
temeli ve teminatıdır”. “Türk vatandaşı, laik cumhuriyetle Müslümanlığı
bağdaştırmıştır “ (s.19 ) . “Mirasçısı olduğumuz imparatorluğun tarih
sahnesinden çekilmesi ve onun küllerinden Türkiye Cumhuriyetinin doğuşu
da ulus-devletin dünyaya yayılmaya başladığı tarihi dönemde
gerçekleşmiştir”…” Eğitimde ve hukukta modernleşme arayışına
girilmiştir” ( s. 15 ) …. “Demokrasi, kendini savunmaktan mahrum bir
rejimin adı olamaz “ (s.16)…”Bulunduğumuz bölgede, devraldığımız tarihi
şartlar ve coğrafyanın dikte ettirdiği bazı olumsuzluklar, bizim ayakta
durabilmemiz için, demokratik, üniter ve laik devleti, mutlaka
korumamızı gerektiriyor “ ( s. 17 )
———————-
* Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usul Hukuku Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi –
– ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 46, Cilt: XVI, Mart 2000
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ ‘nden alıntıdır.