Türk Spor tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türk Spor tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20231027

📰✍️ 🇹🇷Cumhuriyet’in şımarık çocukları - Attila Gökçe

25 Ekim 2023

Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutlamaya başladığımız şu günlerde, tarihe kaydettiğimiz spor notlarına bakmakta yarar var. Öncelikle şunu anımsatarak başlamak istiyorum:

Mayası zaferler ve devrimlerle karılmış şanlı Cumhuriyetimizin hayatın her alanında etkisi, sözü ve damgası vardır. Elbet, sporcu evlatları da yüz yıllık tarihin hemen bütün dönemlerinde Devlet’ten ilgi, sevgi, destek ve anlayış görmüştür. Eğitimden kültür ve sanata, ekonomiden bilim ve teknolojiye kadar hemen her alanda Devlet Baba’nın evlatları olarak kucaklanan sporcular, iddia ediyorum ki Türkiye Cumhuriyeti’nin en haylaz, en afacan, en şımarık, aynı zamanda en sevimli, en başarılı, ama bu arada en savruk, en maceracı çocuklarıdır.

Atatürk’ün başkanlığındaki Cumhuriyet Hükümeti, tarihimizin en bağımsız ve sivil spor örgütü olan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’nı (TİCİ) “kamu yararına hizmet eden” kuruluş olarak kabul ederken, onları kararlarında özgür bırakmış, bu arada devlet bütçesinden ayrılan paralarla da desteklemiştir. Sportif yapılanmamızdaki bu örnek maalesef uzun ömürlü olamamıştır. Nazi Almanyası’ndan davet edilen ünlü spor yöneticisi Karl Diem’in tavsiyeleriyle 1936’da Türk Spor Kurumu (TSK) yasa ile tarihteki yerini almıştır. Bu dönemde TİCİ’nin bağımsız ve özgür iradesi ortadan kaldırılmış ve TSK, CHP yapılanması içinde “siyasete bağlı” bir örgüte dönüşmüştür. Sadece iki yıl süren kötü deneyler döneminden sonra Atatürk, bizzat hazırlattığı 1938 tarih ve 3530 sayılı yasa ile yürütme hayatına katılan “Beden Terbiyesi Kanunu”nu devreye sokmuştur. Bu kanun Atatürk’ün döneminde hazırlanan son kanundur. Böylece spor, devletin “destekleyen”, “yöneten” ve “denetleyen” bir evladı statüsü kazanmıştır.

İşte şımarık çocuğun doğumu… Devlet bütçesinden aldıkları paylar ve desteklerle spor kulüplerimiz, sporcularımız ve her türlü spor yöneticilerimiz yapacakları her işte devletten ayrıcalıklı haklar sağlamakta gecikmemiştir.

En başta İstanbul, Ankara ve İzmir’de spor alanları, stadyumlar ve salonların inşası için kulüplere arazi tahsisleri yapılmış, bu uygulama futbolda 1959’da başlayan Milli Lig ve sonrasında oluşturulan alt liglerle Anadolu’da “tesisleşme” hamlelerini sürekli kılmıştır.

Arazi tahsisleri ve tesis yapımlarından sonra vergi indirimleri, ödenmeyen vergi borçlarının sık aralıklarla silinmesi, spor fonları oluşturulması gibi doğrudan paraya dayalı yardım, destek ve kolaylıklar yaygınlaşmış, 1951’de profesyonelliğin kabulüyle kulüpler borç yükü altında zorlanmaya başlamıştır.

Finansal sorunlarla boğuşmanın yanı sıra 1960’lı yıllarda şike, 2000’li yılların başında doping gibi spor ahlakıyla bağdaşmayan “kısa yoldan başarı arayışları” da sevimli çocuğun, bir başka şımarıklığı, sorumsuzluğu ve yaramazlığına dair mahcup edici örneklerdir.

100. Cumhuriyet Yılımızı heyecan ve sevinçle kutlarken, yeni spor yasasının da eski yanlışlar ve alışkanlıklara son verecek bir dönemi başlatmasını diliyoruz.

Evet, sporcularımız uyanık, şımarık, sorumsuz ama aynı zamanda becerikli, başarılı ve sevimliler.

Her şeye rağmen… Onları seviyoruz!

20191005

🎞 🇹🇷Milli güreşçimiz 🤼‍♂️ Enes Uslu Dünya Şampiyonu oluyor ve...

20190630

“Uçan profesör” - Eski atlet ve doktor Arman Çağdaş vefat etti


Türkiye Atletizm Federasyonundan yapılan açıklamada, Türk atletizminin 1960’lı yıllardaki rekortmen sırıkçısı ve milli atlet Arman Çağdaş’ın 81 yaşında İzmir’de vefat ettiği kaydedildi.

Açıklamada, Çağdaş’ın 1966-1968 yıllarında sırıkla atlamada 3 kez Türkiye şampiyonluğu kazandığı, 23 Nisan 1966’da Ankara’da düzenlenen şampiyonada ise 4,12 metrelik derecesiyle Türkiye rekorunu yenilediği belirtildi.

Başarılı atletizm kariyeri dolayısıyla “uçan profesör” olarak da anılan Çağdaş’ın, estetik cerrahinin dünyadaki sayılı isimlerinden biri olarak ün yaptığının aktarıldığı açıklamada, federasyon olarak Çağdaş’a Allah’tan rahmet, ailesine ve sevenlerine başsağlığı dilendi.

Arman Çağdaş’ın naaşı, yarın Alsancak Hocazade Camisi’nde öğle vakti kılınacak cenaze namazının ardından Işıklar Mezarlığı’na defnedilecek.

20180821

Galatasaray vfatının 103. yıldönümünde büyük 🇹🇷 Türk aydını şair Tevfik Fikret'i andı




Galatasaray Tevfik Fikret'i andı
Galatasaray Kulübü, şair Tevfik Fikret'i vefatının 103. yıl dönümünde andı.

Sarı­kırmızılı kulübün internet sitesinden yayımlanan anma mesajında, "Örnek Galatasaraylı, kulübümüzün hami başkanı, Tevfik Fikret'i aramızdan ayrılışının 103. yıl dönümünde sayı ile anıyoruz." denilerek, şunlar kaydedildi:

"Vizyonu ve örnek kişiliği ile 'Fikri hür, vicdanı hür' ilkesiyle, sarı­kırmızı renklere adadığı yüreğiyle, Türk edebiyatına ve sporuna verdiği katkıyla, Cumhuriyetimizin temelinin atılmasındaki rolüyle Tevfik Fikret'in ismini ve yaptıklarını başta Galatasaraylılar olmak üzere nesilden nesile aktarmak boynumuzun borcudur."


20171021

«Bir 🇹🇷 Türk güreşi görmeden ölürsem, gözüm açık giderim»

Dünyanın en seksi kadınıyla güreşen pehlivanımız


İlk James Bond filmi Dr. No'nun unutulmaz yıldızı Ursula Andress, yönetmen eşi John Derek ile geldiği İstanbul'da, milli güreşçimiz Müzahir Sille'ye el ense çekmişti...
Ünlü yönetmen John Derek, aktörlük yıllarında, 1960'ın Mayıs ayında, İsrail'de çevirdiği film sonrasında birkaç gün için İstanbul'a uğramıştı. Yanında henüz kimsenin tanımadığı eşi Ursula vardı. Eski bir güreşçi olan John Derek, ısrarla Türk güreşçileriyle tanışmak istemişti. Bu ilginç öyküyü, 27 Mayıs 1960 tarihli Hayat dergisinin anlatımıyla sunuyoruz...
* * *
John Derek uçaktan indikten sonra, biraz ileride birçoğunun elinde flaşlı fotoğraf makineleri olan bir gruba el salladı. Küçük valizini, yanında bulunan İsviçreli sarışın eşi Ursula'nın eline tutuşturdu: «Ben» dedi, «Gazetecilerin olduğu yere gidiyorum. Onlara bir şey soracağım da...»

 
John Derek ile Ursula Andress, Milli Takım kampına giderek, Türk güreşçilerinin kendileri için yaptığı karşılaşmayı izledi.
Sonra gazetecilere doğru yürüdü. Gazeteciler şaşırmışlardı. Daha birkaç gün önce, bir başka sinema yıldızı William Holden kendilerini terslemişti. Hollywood'ın şımarık yıldızları onlara pek yüz vermedikleri, onlar da pek «yüzsüz» olmadıkları için, John Derek'ten uzak durmuşlardı.
 John Derek, güleç yüzle yaklaştı:
- «Arkadaşlar» dedi, «Önce ben size sorayım olmaz mı?»
Gazeteciler yabancıların Türkiye ile ilgili sosyal meraklarını bildikleri için bu girişi yadırgamadılar. Herhalde «Sizin dört karı aldığınız doğru mu?...» diyecekti. John Derek, yeşil gözlerine, esmer tenine çok yakışan, arasına birkaç kır düşmüş siyah sakalını sıvazladı:
- «Siz güreşte dünya şampiyonuymuşsunuz, doğru mu bu?»
Gazetecilerin aklına her soru gelirdi de, John Derek'in «güreş»le ilgili soru soracağını asla tahmin edemezlerdi. Bir ağızdan «Evet» dediler. John Derek espri yapmak istemişti herhalde... Sözü sinemaya getirdiler.

33 yaşındaki tanınmış yıldız İstanbulda birkaç gün kalacaktı. İsrail'de bir film çevirmişti, oradan dönüyordu. İtalyan, İngiliz, Alman, Fransız filmciliğini incelemiş, merakını gidermişti. Ama şimdi de Türk güreşine merak salmıştı. «Bir Türk güreşi görmeden ölürsem, gözüm açık giderim» diyordu.

 
Gençlik yıllarında kendisi de güreşmiş olan John Derek, Müzahir Sille ile kısa bir gösteri güreşi yaptı.
John Derek İstanbul'da her turistin, her yabancının uğradığı, camileri, müzeleri, Kapalıçarşı'yı gezdi. «Güzel» dedi. Sonra öyle istedi, öyle tutturdu ki, onu, hiçbir turist rehberinin kitabında, defterinde yazılı olmayan Emirgan Güreş Kampı'na götürmek zorunda kaldılar.
 Sinema yıldızı ile eşi Ursula'yı Kamp Müdürü Yaşar Erkan karşıladı. Erkan, ilk Olimpiyat Şampiyonumuzdu. John Derek, «Sizin adınızı duydum galiba?» dedi. Sonra ona bir güreş seyrettirdiler.

İşte o zaman John Derek açıldı... «Ben» dedi, «Gençliğimde epey güreş tuttum. 67 kiloda serbest güreşirdim. Bir pehlivan çıkarın karşıma» Kampta 24 pehlivan vardı. Derek gözüne birisini kestirdi. «Bu fena değil» dedi. Müzahir Sille'yi beğenmişti. Göğsünde «Türkiye» yazılı kırmızı eşofman üstünü giydi, el ense bağlamasını da biliyordu.
Antrenör Hüseyin Erkmen pehlivanları tanıttı: «John Derek eskiden 67'de güreş tutarmış. Şimdi 74 kilo... 50 defa perdeye çıkmış; Müzahir Sille 67 kilo. Yüzlerce defa mindere çıkmış.»

Müzahir önce hafiften aldı. Baktı ki pabuç pahalı, sertleşti. Tam John Derek pes ederken, karısı Ursula yetişti. Müzahir'e bir el ense çekti, o zaman da Müzahir «Pes» dedi.

Bütün gözler mindere çevrilmişti. Aynı gözler arada bir, Ursula'ya takılıyordu. Ama, onun güzelliği pehlivanları pek sarmamıştı. Kampın iri kıyım güreşçilerinden Süleyman Baştimur: «Eh, 52 kilodaki arkadaşların dengi» diyordu. «Bize etli, butlu bir hanım gerek!...» Bir başka iri kıyım güreşçi Tan Tarı, İstanbul çocuğu olduğu için Ursula'yı beğenmişti: «Güzel kız» dedi, «Allah sahibine bağışlasın».

 
Müzahir Sille'ye el ense çektiği dönemde henüz ünlü olmayan Ursula Andress, ilk James Bond filmi olan Dr. No'da oynayınca, dünyanın gelmiş geçmiş en seksi oyuncuları arasına girdi.
Derek'in pehlivanlığına ise 24 güreşçi de toz kondurmadı. Söz birliği etmişler gibi, tümü «Pehlivan çocuk» dediler. «Bir ay kamp yapsa burada, bileğini bükecek 67 kilo çıkmaz. Ancak belden aşağı oyunları çok iyi bildiği için, grekoromene pek uyamaz. Bizim kamp, greko-romencilerin. Ama ondan iyi serbestçi olur» Derek, kampta bir saat kaldı. Eşiyle birlikte milli güreşçilerin antrenmanını izledi. Ayrılırken «Siz, dünya şampiyonu olun. Adınız gazetelere geçsin. Ben de Müzahir'le güreşirken çektirdiğim fotoğraflarla biraz caka satayım» diyerek güreşçilerimize başarı diledi.

*******
Müzahir Sille, Ursula Andress ile yaptığı "güreş" yaramış olacak ki, birkaç ay sonra yapılan 1960 Roma Olimpiyatları'nda şampiyon olarak altın madalya kazandı.

Milli güreşçilerimizin biraz "hık-mık" ettikleri Ursula Andress, bu ziyaretten iki yıl sonra rol aldığı ilk James Bond filmi olan "Dr. No" ile büyük bir şöhret kazandı. Beyaz bikinili sahnesi, beyazperdede tüm zamanların en akılda kalan karelerinden biri olurken, Ursula da sinemanın gelmiş geçmiş en seksi yıldızlarından biri olarak tarihe geçti.
John Derek ise sonradan yönetmenliğe ağırlık verdi. 1966'da Ursula'dan boşandıktan sonra, önce Linda Evans, sonra Bo Derek ile evlendi. Bo Derek ile yaptığı filmler, özellikle de "Bolero" büyük bir ses getirdi. Bu arada fotoğrafçılığa büyük merakı da olan John Derek; Ursula Andress, Linda Evans ve Bo Derek ile evli olduğu dönemlerde, üç eşinin Playboy Dergisi fotoğraflarını kendisi çekti. John Derek, 1998'de yaşama veda ederken, eşlerinden ikisi, Ursula Andress ile Bo Derek, 2005'te Türkiye'deki ilk Formula1 yarışı için İstanbul'a birlikte geldi.

(Not. Manşet fotoğrafında, Ursula Andress, milli güreşçimiz Müzahir Sille'ye el ense çekerken görülüyor.)

🇹🇷 Türk Spor Tarihi'nden sayfalar





Alıntı kaynak: http://www.turknostalji.com/fotogaleri/turk-spor-tarihi-tum-resimler.html

































🎞️ I am not Turkish but 🇹🇷 ( Ben Türk değilim ama..) akımından... 🇹🇷Türkçe sözlü şarkılar

“Türk değilim ama…” akımı büyük ilgi görüyor -  Son zamanlarda sosyal medyada "I am not Turkish but" yani "Türk değilim ama...