Cumhuriyet Gazetesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Cumhuriyet Gazetesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20250903

📰 İngiltere Kralı Edward'ın Ziyareti (4 Eylül 1936)


İngiltere Kralı Edward'ın Ziyareti (4 Eylül 1936)

İngiltere Kralı VIII. Edward İstanbul'a gelirken uğradığı Çanakkale'de 3 Eylül 1936 günü şehit mezarlıklarını ziyaret etmiştir. 

İngiltere Kralı Edward'ın özel yatı Nahlin, Dolmabahçe önüne demir attı.

Kral Edward İstanbul'a geldiği zaman, yatından bir motora binerek Dolmabahçe Sarayı'na yanaştı. Atatürk rıhtımda O'nu bekliyordu. Deniz dalgalı idi ve kralın bindiği motor inip çıkıyordu. Kral rıhtıma çıkmak istediği bir sırada eli yere değdi ve tozlandı. O sırada Atatürk de Kral'ı rıhtıma almak üzere elini uzatmış bulunuyordu. Bunu gören kral bir mendille elini silmek istediği bir anda Atatürk:

- "Vatanımın toprağı temizdir; o, elinizi kirletmez!" diyerek, Kral'ı elinden tutup rıhtıma çıkarıverdi.

 

 VIII. Edward saat 14.45 civarında Dolmabahçe Sarayı'na gelmiştir. Burada Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'le yaklaşık 40 dakikalık bir görüşme gerçekleştirmiştir.

Atatürk, İngiltere Kralı VIII. Edward'ı Dolmabahçe Sarayı Somaki Oda'da kabul etti. Kabul esnasında İngiltere Büyükelçisi Percy Loraine ve Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras da hazır bulundular. Akşam Kral onuruna Dolmabahçe Sarayı'nda bir ziyafet verildi, gece de şehirde fener alayı düzenlendi. 6 Eylül 1936 günü Moda'da yapılan deniz yarışlarını Mustafa Kemal ve İngiltere Kralı birlikte izlemişlerdir. O gün Atatürk, konuğu olan İngiltere Kralı VIII. Edward'ı Tophane rıhtımında bekliyordu. Kral'ın bundan haberi yoktu. Motor sahile yaklaşırken büyükelçiye "Bu iskeledekiler de kim" diye sordu. İngiltere Büyükelçisi Percy Loraine: "Lacivert takım elbiseli, şapkasız olan Atatürk" diye fısıldadı.



 İki lider üstü açık bir otomobilde yan yana İstanbul'u dolaştılar. Akşam Atatürk, Kral'ın yatındaki kokteyle davetliydi. Davette Kral'a katıldığı harpleri ve muhtemelen İngilizlere karşı nasıl savaştığını anlattı. Keyfi yerine gelmişti. İngiltere Büyükelçisi Percy Loraine, o gece günlüğüne şu notu düştü:

"Atatürk'ün ısınmasını ve sert kabuğundan sıyrılmasını görmek ilgimi çekti. Adamakıllı eğleniyordu."


İngiltere Kralı VIII. Edward, Türkiye'ye geldiğinde, heyetinde bir bayan da vardı. Adı Wallis Simpson olan bu bayan başkasıyla evli iken Kral Edward ile aşk hayatı yaşıyordu. Bayan Wallis Simpson, 19 yaşında bir deniz subayı ile evlenmiş, eşinin alkol sorunu nedeniyle boşanmış; sonra bir işadamıyla evlenmişti. Kültürlü, neşeli, çevresine ışık saçan bir kadındı. Kader ağlarını ördü. 1934 yılında Edward ile tanıştılar. Edward henüz kral değildi; Windsor Dükü'ydü. Wallis'i görür görmez, aşık oldu. Büyülendi adeta ve yasak aşk başladı. Aşıklar gizli gizli buluşurken; Kral V. George 20 Ocak 1936'da öldü. En büyük oğlu Edward 42 yaşındayken kral ilan edildi. Edward'ın babası Kral V. George çocukluğundan beri hastalıklarla uğraşmış bir kişiydi. Kronik bronşit, nefes darlığı gibi akciğer sorunları olmasına rağmen aşırı sigara içiyordu. Olasılıkla kanser olan Kral V. George, 20 Ocak 1936 günü sağlık ekibinden Lord Dawson tarafından daha fazla acı çekmesin diye aşırı dozda ejekte edilen morfin kokain karışımından dolayı ölmüştür. Bir başka deyişle Kral V. George aniden ölmemiş, dolaylı da olsa öldürülmüştür.

Kimse farkında değildi ama Türkiye gezisinde Wallis Simpson adındaki bu bayan da, Kral'ın heyetindeydi... Atatürk, çeşitli yerlerini gezdirdiği İstanbul'u konuğuna denizden de göstermek istedi. Ertuğrul Yatı konukları önce, Boğaziçi'nin sahillerine, oradan Büyükada'ya götürdü. Kral ve konukları Yörükali Plajı'nda denize girdikten sonra Moda Koyu'na geldiler ve Moda Deniz Kulübü tarafından onurlarına düzenlenen deniz yarışlarını izlediler. Yat gezisi ve yarışlar sırasında konuk kral, çevresindeki hemen herkesin dikkatini fazlasıyla çekecek denli, yanındaki Bayan Simpson'la ilgileniyor, ona alışılmışın dışında bir özen gösteriyordu. Zaman zaman çevresinden koparcasına bir dalgınlıkla derin düşüncelere dalıyor, yüzünü büyük bir üzüntü ifadesi kaplıyordu. Bayan Simpson'un durumu da ondan farklı değildi. Mustafa Kemal'in "keskin" gözleri, bu detayı atlamadı.

Madam Simpson, bir ara çok heyecanlandı, daha iyi görebilmek için elindeki dürbünle ayağa fırladı. Bunun üzerine Madam Simpson'ın ayağa kalktığını gören Kral da, dürbünle bakıyorum bahanesiyle, ayağa kalktı. Mustafa Kemal gülümsedi, notunu vermişti. Atatürk yanındakilere eğilerek, bir gözlemini değerlendirdi:

"Kralın bu bayana karşı büyük bir zaafı olduğunu görüyorum" dedi. 

"Korkarım ki bu bayan yüzünden tahtını kaybedecek…"

Atatürk'ün o an gördüğü bir gerçeği, çok geçmeden tüm dünya gördü. Kral Edward, Bayan Simpson'a olan aşkı uğruna İngiltere tahtını terk etti.

Moda Koyu'ndaki yarışlardan sonra Atatürk, konuklarını Ertuğrul Yatı ile Florya'ya götürdü. Orada konuklarını, İngiliz geleneklerine göre düzenlenmiş bir ziyafet masası ve İngilizler'in damak tadına göre hazırlanmış yemekler bekliyordu.

Atatürk, İngiliz mutfağını bilen aşçılar ve İngiliz geleneklerine göre ziyafet masası düzenleyen deneyimli görevliler buldurmuş, kralın onuruna vereceği ziyafeti onlara hazırlatmıştı. Kral Edward, onun bu özeninin hemen ayırdına varmış ve ziyafet sonrası teşekkürlerini bildirdikten sonra duygularını, içtenlikle söylediği şu sözüyle belirtmişti: 

"Kendimi İngiltere'de, sarayımda zannettim…"

 Yabancı bir konuğuna verdiği ziyafette bir garsonun, elindeki çorba kasesini yere düşürmesi karşısında Atatürk'ün;
"Bu millete herşeyi öğrettim fakat uşaklığı öğretemedim" dediği olayın, bu ziyafette geçtiği ileri sürülmektedir.

Yemekte Atatürk ile konuğu arasındaki şu karşılıklı konuşma ise, uzun yıllar halk arasında yinelenmiştir. Konuk kral, ev sahibi Atatürk'e soruyor:

"Türkiye bir savaş anında ne kadar asker çıkarabilir?" diyor.

Atatürk hemen karşılık veriyor:

"Bu düşmana ve savaşa göre değişir. Gerekirse, kadınıyla erkeğiyle bütün Türkler askerdir. Fakat talim görmüş, savaşa her an hazır bir milyon askerimiz vardır." 

Kral da hemen karşılık veriyor:

"Demek bir savaş çıktığında Türkler, bir anda iki milyonluk bir savaşa her an hazır kuvvete sahiptirler."

Atatürk, konuğunun bir yanlış hesaplama yaptığını sanarak onu düzeltiyor:

"Hayır" diyor. "Yetişmiş asker, nüfusun yüzde yedi-sekizi olarak hesaplanır."

Kral Edward, Atatürk'ün söylediklerini duyuyor; ama onu dinlemiyormuş gibi yapıyor ve gülümseyerek bir önceki sözlerinin sonunu getiriyor:

"Ben doğru hesap yaptım, Ekselans. Bir milyon askerden oluşan ordunuz ve….. Bir milyon da şahsen siz….. İkisinin toplamı iki milyon etmez mi?"


 Konukları Türkiye'den ayrılırken Atatürk onlara Cumhurbaşkanlığı Özel Treni'ni verdi; kendi de onlara "Güle güle" demek için hareket saatinden çok önce Sirkeci Garı'na geldi, kral ve beraberindekileri yolcu salonunun kapısında karşıladı. Birkaç kez teşekkür edip, trene binmek üzere ayrılırken kral, Atatürk'ü İngiltere'ye davet etti:

"Sizin de bir gün Londra'yı şereflendireceğinizi ümit ederim"  dedi.

Onun bu davetine Atatürk;

"İngiltere'yi görmek her zaman arzum olmuştur"  diyerek karşılık verdi.

Kral, Atatürk'ün yanında duran Başbakan İsmet İnönü'yü de davet ettiğini bildirdi. İnönü'nün karşılık vermesini beklemeden, İnönü adına bu davete de Atatürk karşılık verdi: 

"O hemen gelecektir"  dedi.

Atatürk, krala iki sandık Türk sigarası göndermişti. Kral, bu sigaralar için de teşekkür etti Atatürk'e…

"İçimi çok güzel ama" dedi.

"Alışmaktan korkuyorum." 

Sonra da kendini tutamadı, isteğini açıkça söyledi:

"İngiltere'ye gittikten sonra bunlardan bir miktar daha göndermenizi rica edeceğim" dedi.

Atatürk'ün gülümseyerek,  "Emredersiniz" demesinden sonra da bu kez, Büyükada, Florya ve Deniz Köşkü'ne hayran kaldığını, plajlarımızın kumunun yumuşaklığını hiç unutmayacağını söyledi....

Ve tren hareket ederken, bir de söz verdi Atatürk'e: 

"İleride yine geleceğim ülkenize" dedi. Tren Türkiye sınırından geçip, Bulgaristan'a girdikten sonra ise kral, Sofya'dan bir teşekkür telgrafı gönderdi. Ve Atatürk, hemen yanıtladı bu telgrafı:

"Bütün kalbimle çok güzel bir yolculuk ve başkentlerine mutlu bir geri dönüş diliyorum…"

Dünya bu geziyle yakından ilgileniyordu. İtalya bir yıl önce Habeşistan'ı istila etmişti. Dünyada sıkıntı yaratan bu olay Türk-İtalyan ilişkilerinde gerginliğe yol açmıştı. Türk-İngiliz ilişkileri ise önemli bir gelişme gösterdi. Türkiye, Milletler Cemiyeti'nin İtalya'ya karşı yaptırımlarına da katıldı. İtalya'nın gösterdiği sert tepki üzerine İngiltere 1935 Aralık ayında İspanya, Yugoslavya, Yunanistan ile birlikte Türkiye'ye dayanışma önerdi. 

"Akdeniz Paktı" adı verilen bu karşılıklı garantiler Türkiye İngiltere arasındaki yakınlaşmayı daha da güçlendirdi. Montrö Antlaşması'nın mürekkebi kurumadan İngiliz kralının İstanbul'a gelip Atatürk'ü ziyareti dünyanın gözlerini bu geziye çevirmişti. 

Atatürk, 1 Kasım 1936 günü TBMM 5.Dönem 2.Toplantı yılını açış konuşmasında bu geziden söz etti:

"Tanışmaktan mutluluk duyduğum, İngiltere'nin Kralı ile aramızda oluşan dostluğun, uluslarımızın eğilimlerine uygun olarak iki hükümet arasında eylemli olarak gelişen içtenlikli ilişkiler üzerinde yararlı etkiler yapacağı kuşkusuzdur. Türkiye'nin hakkını teslim etmekle yüksek dostluk ve anlayış gösteren Montrö Antlaşması'nı imzalamaları, aynı zamanda kritik süren uluslararası durumun bu önemli döneminde durulması için herkesin çalışması gereken genel barış işine de, değerli hizmet etmiş oldular....."


Kral İngiltere'ye dönünce Atatürk'e armağan olarak iki sandık viski gönderdi. Atatürk bu viskilerden çok hoşlandığını, içerken onu anımsayacağını söyledi. 

Wallis Simpson da dönüşte boşanma davası açtı. İkinci kez boşandı. İkinci kez dul kaldı. Üstelik, Amerikalıydı... Kraliyet yasaları, gelenekler, kilise, hepsi karşılarındaydı... 

Tek çare vardı...

Kral'ın, Amerikalı Bayan Wallis Warfield Simpson ile evleneceğini açıklamasına Anglikan Kilisesi ve İngiliz hükümeti karşı çıktı. Kral, sadece 325 gün oturduğu tahtını bıraktı. 11 Aralık 1936 günü radyolarının başında oturan milyonlarca İngiliz, kulaklarına inanamadı. Kral VIII. Edward, Amerikalı sevgilisi Wallis ile evlenebilmek için tahtından vazgeçmişti.

Radyodan İngiliz ulusuna heyacanlı bir konuşma yaptı ve şu açıklamayı yaparak tahtına veda etti: 

"Bana inanınız ki, İngiltere kralı olmak gibi ağır bir sorumluluğu yüklenmem ve görevlerimi layıkı ile yapabilmem, sevdiğim kadının desteği olmadan olanaklı değildir."

2008 Mayıs ayında Türkiye'ye gelen Kraliçe Elizabeth'in babası, yani Edward'ın kardeşi George kral oldu.

3 Haziran 1937'de Edward ve Wallis Fransa'daki Conte Şatosu'nda evlendi. Böylece, İngiltere tarihinde, kendi isteğiyle, hem de kadını için tahtını bırakan ilk hükümdar oldu. Mustafa Kemal, onun tahtını bırakacağını önceden bilmişti. Atatürk yine yanılmamıştı.


Kaynaklar:

1-Enver Behnan Şapolyo, Mustafa Kemal Atatürk.

2-Niyazi Ahmet Banoğlu, Nükte ve Fıkralarla Atatürk, Sayfa:186-189

3-Yaşar Öztürk, Bütün Dünya, 2007

Tarihin Ruhu, İngiltere Kralı'nın Ziyareti

 

Alıntı: Didem Yavuzyılmaz @didemyvzylmz


20180718

🇹🇷 'Türk Devrimi’nin tarihi miraslarına ihanet ediliyor'


Türk Devrimi’nin tarihi miraslarına ihanet ediliyor
Aydınlık Gazetesi

Türkiye’nin önemli dönüm noktalarında rol oynayan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin tarihsel mirasları gün geçtikçe tahrip ediliyor.

EREN ÖZTÜRK

Türkiye’nin önemli dönüm noktalarında rol oynayan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin tarihsel mirasları gün geçtikçe tahrip ediliyor. Cağaloğlu’nda, İstanbul Erkek Lisesi’nin biraz ilerisinde bulunan İttihat Terakki Cemiyeti’nin genel merkezi olarak kullanılan yapı, bakımsızlıktan ve sahipsizlikten çökmek üzere. İttihatçıların ve Teşkılatı Mahsusa fedailerinin uğrak mekanı olan Meserret Kıraathanesi ise artık yok.

KIRMIZI KÖŞK

  • Kullanılan ahşabın rengi nedeniyle “Kırmızı Köşk” olarak bilinen bina 1908’den itibaren İttihat ve Terakki Partisi’nin genel merkezi olarak kullanıldı. 
  • 1908-1918 arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun fiilen yönetildiği yerdi. 
  • Enver, Talat, Cemal Paşa’lar bu binada körüklü çizmelerini gıcırdatarak az dolaşmamıştır. 
  • Ziya Gökalp, partinin yayınlarını buradan yönetiyordu. Keza Teşkilat-ı Mahsusa’nın adamları için de merkezdi burası. 
  • Mahmut Şevket Paşa’yı sadrazam yapan Babıali Baskını burada örgütlendi. 
  • Enver Paşa, beyaz bir at üzerinde hükümeti teslim almaya buradan uğurlandı. 
  • Çanakkale Savaşı’nın gururu da burada yaşandı. 
  • Burası İttihat Terakki’nin Talat Paşa başkanlığındaki son kongresine de (1 Kasım 1918) ev sahipliği yaptı. 

CUMHURİYET OLAYI
Yapı daha sonra bizzat Atatürk’ün talimatıyla Cumhuriyet gazetesine tahsis edildi. “Cumhuriyet Olayı” (Altın Kitaplar Yayınevi, 1. Basım / 1994) kitabında Emin Karaca, Mustafa Kemal’in Yunus Nadi ile konuşmasını şu satırlarla aktarıyor:

“Bir akşam Köşk’teki (Çankaya) sofrasında konuşurken, Mustafa Kemal, Selanik şivesiyle ‘Bak çocuk, ne yapalım seninle’ dedi. ‘İstanbul’da, Babıâli’nin göbeğinde, bütün bu cumhuriyet düşmanı ve hilafet yanlılarına karşı mücadele verecek bir gazete çıkaralım. Benim Hakimiyet-i Milliye ve senin Anadolu’da Yeni Gün aşağı yukarı şimdiye kadarki görevlerini hakkıyla yerine getirdiler. Gazetenin adı da yeni rejimimiz cumhuriyetle özdeş olsun. ‘Cumhuriyet’ koyalım adını. İstanbul’daki İttihat ve Terakki’nin eski Merkezi Umumi binası ‘Kırmızı Konak’ı gazetenin merkezi yapalım. Var mısın? Ne dersin başarabilir miyiz bu işi’ dedi. ‘Evet Paşam’ dedim. Hiç vakit geçirmeyelim. Ben bu işe hemen girişeyim.”

Uzun bir zaman Cumhuriyet gazetesinin basıldığı “Kırmızı Köşk”, 2012 yılında İpekyolu Kuyumculuk’un sahibi İbrahim Kaygısız’a satıldı. Kendisinin 2012’de Radikal gazetesine verdiği demeçte köşkün müze otel olacağını ve restorasyon yapılacağını iddia etmesine rağmen “Kırmızı Köşk”e tek çivi çakılmış değil. Her yağmurda daha çok darbe alan yapının ahşapları gün geçtikçe dökülüyor ve bahçesi otopark olarak kullanılıyor.


MESERRET KIRAATHANESİ
Daha sonraları Bab-ı Ali’deki gazetecilerin haber alışverişinde bulunduğu için “Ajans Meserret” de denildi. Kıraathane, 1960’larda pastaneye dönüştü. Günümüzde ise yerinde özel bir banka bulunuyor.


Meserret Kıraathanesi

SADECE BİNADAN İBARET DEĞİLLER

Kaynak Yayınları’ndan çıkan “Devlet Kavgası” kitabında Taylan Sorgun, Bab-ı Ali Baskını’nı anlatırken bu iki mekana şöyle değinir:

“Bab-ı Ali Yokuşu’nun başındaki Meserret Kıraathanesi’nde baskına katılacak olanlar beklemeye başladılar. Babıali’nin muhafız taburundaki İttihatçı zabitan, icap eden tertibatı almıştı. Talat Bey ile Sapancalı Hakkı biraz sonra Meserret Kıraathanesi’ne geldiler. Enver o sırada Merkezi Umumi’nin (Kırmızı Köşk) karşısındaki askeri müfettişlik odasındaydı. Mustafa, Necip, İzmitli Mümtaz, Yakup Cemil de yanında bekliyorlardı. Ömer Naci Babıali’ye inen yokuşta vaziyet almıştı. Nafıa Nezareti’nin önünde bekliyordu, her şey tamamdı...”


Sonuç olarak bir yandan Türk Devrimi’ne önderlik eden İttihat ve Terakki’nin tarihi mirasları tahrip ediliyor bir yandan da İstanbul’un geleneksel yapıları özel mülk olarak satılıyor.
İttihatçı subayların uğrak mekanı olan Meserret’in kuruluşu 1896 yılına dayanıyor. Bab-ı Ali Baskını’nın planlandığı ve baskını yapacak ekibin toplandığı yer olarak biliniyor. Meserret Kıraathanesi aynı zamanda edebiyatın da kalbinin attığı yerdi. Salah Birsel “Kahveler Kitabı”nda buradan “Meserret Kahvesi tüm İstanbul’un kahvesidir. Orada hiç değilse bir kez oturmamış edebiyatçı da gösterilemez” diye bahseder. 

Sirkeci’de Ankara ve Ebusuut caddelerinin köşesindeki kahve, yazarlarla gazetecilerin uğrak yeriydi. 1900’lerin başında açılan kahvenin gediklileri arasında Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Sait Faik, Edip Cansever, Melih Cevdet Anday, Muzaffer Buyrukçu, Mehmet Rauf, Halit Ziya Uşaklıgil, Necip Fazıl gibi edebiyatçılar yer aldı. 

Orhan Kemal birçok eserine burada başlarken kahveyi “Meserret Bâb-ı Ali’den ekmeğimi çıkarmaya çalışmanın başlangıç noktasıdır” diye andı. 

Kırmızı Köşk’te hâlâ Talat Paşa’nın sesi yankılanıyor, Enver Paşa’nın beyaz atı kişniyor, Ziya Gökalp cemiyete “Türkçülüğün esasları”nı anlatıyor...

Meserret Kıraathanesi’nde hâlâ Yakup Cemil’in heyecanlı bekleyişi var, Orhan Kemal “bereketli topraklar”da yaşamanın huzuruyla kahvesini yudumluyor, Attila İlhan Sait Faik ile laflıyor hâlâ.

Kıymayın efendiler...

Alıntı / Kaynak: https://www.aydinlik.com.tr/turk-devrimi-nin-tarihi-miraslarina-ihanet-ediliyor-tarih-temmuz-2018


🎞️ I am not Turkish but 🇹🇷 ( Ben Türk değilim ama..) akımından... 🇹🇷Türkçe sözlü şarkılar

“Türk değilim ama…” akımı büyük ilgi görüyor -  Son zamanlarda sosyal medyada "I am not Turkish but" yani "Türk değilim ama...