gıda ürünleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gıda ürünleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20200525

Kahraman Sagra




Naim Güney @hnagy52
1965'den sonra Kahraman Sağra Ordu Fatma Hatun Sokakta kakaolu fındık ezmesi üretmeye başlamış, ürünün ilk adını Nugetalla koymuştu. Almanlar Nugetalla adında sorun çıkartınca adını "Sarelle" olarak değiştirip ezmeyi kesme bardağa doldurdu ve uluslarası rakiplerine kafa tuttu.

20191118

'Serpme kahvaltı' görgüsüzlüğü tonlarca gıdanın israfına yol açıyor


Aydınlık Gazetesi

Son zamanlarda iyice yaygınlaşan serpme kahvaltı, köy kahvaltısı gibi isimlerle gıda israfı giderek arttı. Yıllık 12 milyon ton gıdanın çöpe atıldığı bu sofralardaki israf ise 100 milyar lirayı aştı.

Günün erken saatlerinde başlayan kahvaltı hizmetleri, birçok “mekân”da akşama dek sürüyor.

Sınırsız çay seçeneğinin müşterileri çektiği serpme kahvaltıda gelen zeytin, peynir, reçel, bal, kaymak, kızartmalar, domates, salatalık ve ekmek gibi pek çok gıda tüketilmeden çöpe atılıyor.

Yılda 214 milyar liralık gıda israfı yapıldığını aktaran Türkiye İsrafı Önleme Vakfı (TİSVA), bu miktarın 12 milyon tona denk geldiğini ortaya koydu.

Dünyada 67 ülkenin yer aldığı gıda kaybı ve israf başlığı altında yapılan çalışmada Türkiye 65’inci sırada bulunuyor.

12 MİLYON TON GIDA ÇÖP

Yılda 214 milyar liralık gıda israfı yapıldığını hesaplayan Türkiye İsrafı Önleme Vakfı, bu miktarın 12 milyon tona denk geldiğini ortaya koydu.

Dünyada 67 ülkenin yer aldığı gıda kaybı ve israf başlığı altında yapılan çalışmada Türkiye 65’inci sırada bulunuyor. Eskişehir’de bulunan TÜKDES Genel Başkanı Süleyman Bakal, konuyla ilgili açıklamalarda bulundu.

İsrafın 100 milyar lirayı aştığını vurgulayan Bakal, “Öncelikle serpme kahvaltı konusunda birkaç madde öne çıkıyor. Birincisi israf, ikincisi serpme kahvaltının bulaşığının çok olması ve üçüncüsü de tüketilmeyen gıdaların daha sonra ne yapıldığı. Türkiye İsrafı Önleme Vakfı serpme kahvaltıda israfın yıllık 100 milyar lira olduğunu açıkladı. Biz israfın 100 milyar liradan daha fazla olduğunu düşünüyoruz” dedi.

Kaynak: Veryansıntv
https://www.aydinlik.com.tr/serpme-kahvalti-gorgusuzlugu-tonlarca-gidanin-israfina-yol-aciyor-toplum-kasim-2019


20191110

🎞 Göçle Gelen Zenginlik : Kars Gravyeri (Kars Gruyere Cheese)



Ülkemizde geleneksel tatlar arasında Kuzey Doğu Anadolu Bölgesi’nde, özellikle Kars’ta üretilen peynirlerin özel bir yeri var.

Kars peynirlerinin en önemli üretim merkezlerinden biri Boğatepe. 2200 metre yüksekte yaşayan Boğatepe halkı daha çok hayvancılıkla geçiniyor.

Zavot ırkı dedikleri ineklere sahipler. Rusça kökenli bu kelime fabrika ineği anlamına geliyor.

Kars’ta üretilen peynirlerin eşsiz tadını günde on litre civarında süt verebilen bu inekler sağlıyor.

Kar kalktıktan sonra otlaklara yayılan inekler, bölgenin son derece zengin taze ot çeşitleriyle besleniyor.

Süt ürünlerindeki çeşitlilik günümüzde giderek azalsa da bölgede temel geçim kaynağı olmaya devam ediyor.

Bugün bölgede üretilen üç temel peynir var. Kaşar, Çeçil ve Gravyer.


Yapım : Sin-B- Ar Film
Metin Yazarı : Barış Duran
Müzik : Cenk Yeles

20190606

Bor mineraliyle süt ürünlerinin ömrünü yüzde 25 uzattılar


Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Veteriner Fakültesi'nde öğretim üyeleri Doç. Dr. Mustafa Kabu ve Doç. Dr. Recep Kara, yoğurt ve kaymak başta olmak üzere süt ve et ürünlerinin raf ömrünü 'bor' mineralleri kullanarak elde ettikleri bileşenle yüzde 25 uzattı.


AKÜ Veteriner Fakültesi öğretim üyeleri Doç. Dr. Mustafa Kabu ile Doç. Dr. Recep Kara, ülke genelinde yüzde 72 rezerve sahip bor madeni üzerinde sürdürdükleri 12 yıllık çalışmayla süt ve et ürünlerinin raf ömrünü uzatmayı başardı. Doğada bulunan 230 çeşit bor madeni üzerinde çalışma yapan iki akademisyen, et ve süt ürünlerinin raf ömrünü yüzde 25 uzattı. İki bilim insanı bor bileşeni içeren yiyeceklerin karaciğer yağlanmasını da önlediğini belirledi. Bileşenin patentini alan ikili, ürünün ilaç sanayisinde de kullanılacağını söyledi.

AKÜ Veteriner Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Kabu, 12 yıllık çalışmalarının sonucunda bu başarıyı elde ettiklerini söyledi. Araştırmalarında bor madeninin insan ve hayvan sağlığı üzerindeki faydalarını tespit ettiklerine dikkat çeken Doç. Dr. Kabu, "Bor madeni içeren et ve süt ürünleri hipokalsemi (kalsiyum eksikliği), karaciğer yağlanmasını önlüyor. Bizim dışımızda özellikle Avrupa ve Amerika'da yapılan çalışmalarda bor madeni içeren gıdaların kanser tedavisinde olumlu etkiler oluşturduğunu gördük. Hayvansal gıdaları bor açısından zenginleştirerek hem raf ömürlerini yüzde 25 uzattık hem de insan sağlığını koruyan bir bileşen elde ettik. Bu bileşeni özellikle pastörize süt, yoğurt, kefirin yanı sıra Afyonkarahisar için çok önemli olan kaymak ve sucukta kullanmaya başladık" dedi.

Bu bileşenin elde edilebilmesi için 230 çeşit bor madeninden hangisinin ne düzeyde ve nasıl kullanılacağının çok iyi hesaplanması gerektiğinin altını çizen Doç. Dr. Kabu, "Rastgele bir bileşenin seçilip konulması uygun değil. Bor ilaveli süt ve et ürünlerinin raf ömrü artık daha uzun. Bu ürünleri daha uzak ülkelere ihraç edebileceğiz. Bu ürünler aynı zamanda karaciğer ve hipokalsemi sıkıntısı olanların tedavisinde olumlu etki yapıyor. Yine kanser tedavisi gören hastaların da kullanımına açılacak" dedi. 

ALINTI/KAYNAK: https://tr.sputniknews.com

20190420

Tarımda biyolojik mücadele için Böcek Fabrikası kurdular!


Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Cem Özkan ve 11 öğrencisi, tarımda biyolojik mücadele için böcek fabrikası kurdular. Günde 10 milyon faydalı böcek üretimiyle, yılda kullanılan ve yüzde 95’i ithal edilen 600 milyon dolarlık tarım ilacının azaltılması hedeflenirken, üretilen faydalı böcekler, elma, üzüm bağı, cevizden sonra şimdi mısırda da kullanılacak.

Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitkileri Koruma Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Özkan, 7 yıl önce 11 öğrencisiyle birlikte tarım ilaçlarının kullanımını azaltmak için böcekler üzerinde yaptığı çalışmadan yola çıkarak, Ankara Üniversitesi Teknokent’te günlük 10 milyon faydalı böcek üretilen ‘böcek fabrikası’ kurdu. Tarım ilacı ithalatının azaltılması amacıyla üretilen böceklerin, gelecekte ihraç edilmesi planlanıyor.


Böcek fabrikası kurdular!

Toplumda ünü iyi olmayan böceklerin bir kısmının çiftçi dostu olduğunu kaydeden Prof. Dr. Cem Özkan, tarımda bir kısım böceklerin üretilen ürünleri yediğini, faydalı böceklerin de bu zararlı böcekleri baskılayarak yok ettiğine dikkat çekti. Özkan, “Halkın bildiği en güzel örnek uğur böceği. Bu böcek zararlı yaprak bitkileriyle besleniyor. Doğal denge bozulduğu zaman bu yaprak bitlerinin sayısı azalıyor. Bizim burada yaptığımız iş, bu faydalı böcekleri laboratuvar koşullarında üretimini gerçekleştirerek, gerçekten bunları üretip doğaya salmak ve doğal dengeyi tekrar düzenlemek. Yani bozulan ekolojik dengeyi yeniden tesis etmek. Bu böcekleri üretmek için de bir böcek fabrikası kurduk” dedi.

“Öğrencilerim patronum oldu!”

Böcek fabrikasını kurmak için öğrencilerinin TÜBİTAK’ta birçok proje ürettiğini, bunlardan başarılı olan öğrencilere TÜBİTAK ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’ndan tekno girişim projeleri yaptıklarını anımsatan Prof. Dr. Cem Özkan, öğrencilerinin daha sonra teknokentte şirket kurduğunu belirterek, şöyle konuştu:

“Öğrencilerim bir anda benim patronum oldular. Böcek fabrikası kurdular. Böcekleri ürettiler. Şimdi üretmiş oldukları böcekleri çiftçilere götürüyorlar ve bu böcekleri dağıtıyorlar. Faydalı böceklerin hesaplamasını yapıyoruz. Daha sonra bunları küçük küçük kutulara koyuyoruz. Sonra ağaçlara asıyoruz ve faydalı böcek kutudan çıkarak zararlı böcekleri bulup imha ediyor.”

Elma, bağ, cevizden sonra sıra mısırda!

Faydalı böceklerin önemine değinen Prof. Dr. Özkan, şu bilgileri verdi:

“Normalde zararlı böcek ile karşılaştığımız zaman çiftçiler ilaç uygulaması yapıyor. Bu, biyolojik çeşitliliği olumsuz etkiliyor. Bu ilaçların da birçok olumsuz yönü var. Arılar, balıklar ölüyor. Tüketicilerde önemli sağlık sorununa neden oluyor.

Bu sorunları azaltmak için biyolojik mücadele birebir. Üreticilerimiz oldukça memnun. Elma, bağ ve cevizde etkili bir şekilde kullanıyoruz. Bu sene kısmet olursa mısıra da gireceğiz.

Yaptığımız işi firmalar önce anlamadılar, bizi dikkate almadılar. Ben de öğrencilerimi yanıma alarak, köy kahvelerine gittim. Aylarca çiftçilere tek tek yaptığımız işi anlattık ve onları ikna ettik. Şimdi firmalar faydalı böceklerimizi alarak, üreticilere pazarlıyorlar.”
Her yıl 600 milyon dolarlık tarım ilacı kullanılıyor

Prof. Dr. Cem Özkan, böcek fabrikalarının ekonomik olarak işletilmesi gerektiğini de belirterek, “Türkiye 600 milyon dolarlık tarım ilacı kullanıyor. Bunların yüzde 95’i yurt dışından geliyor. Ekonomik olarak bu Türkiye’ye müthiş bir yük. Tüm dünyada bu ilaçların azaltılması için çaba harcanıyor. Entegre mücadele algısında birçok mücadele yöntemini birlikte kullanıyor. Bunu yaptığımız zaman daha sağlıklı, verimli ürünleri üretmiş olacağız. Bunları yurt dışına marka ürünler halinde satabileceğiz. İhracatçılarımız bundan önemli gelir elde edecek. Çünkü marka ürünler olacak, ürünlerimiz geri dönmeyecek. Çiftçilerimiz daha iyi fiyattan bunu satabilecek. Bir de tüketicilerimiz daha sağlıklı beslenebilecek.”

 

Günde 10 milyon faydalı böcek üretiliyor

30 yıldır böcekler üzerinde çalıştığını vurgulayan Özkan, “Günde 10 milyon faydalı böcek üretimi gerçekleştiriyoruz. Bunu çok daha artırabiliriz. Önemli olan bu teknolojiyi geliştirebilmektir. Yaklaşık 10 tane faydalı böceğin kitle üretim teknolojisini geliştirmiş durumdayız. Üniversite ile özel sektörün birlikte çalışmasını sağladık; daha sonra Tarım Bakanlığı ve il müdürlüğü ile çalıştık. Yani kamu, üniversite, sanayi işbirliğini bir nebze gerçekleştirmiş olduk. Sonuç, ülkemiz için, çiftçilerimiz için çok hayırlı. Ve tüketicilerimiz oldukça sağlıklı ürünlere kavuştukları için çok daha hayırlı diyebiliyoruz” dedi.

Dünyada 700 tarım ilacından 500’ünün insan sağlığına olumsuz etkileri ve diğer canlılara zarar vermesi nedeniyle yasaklandığına dikkat çeken Cem Özkan, sözlerini şöyle noktaladı:

“Bir tarım ilacının üretilmesi oldukça maliyetli. Bir ilacın, yeni bir molekülün üretilmesi için 10 milyar dolarlık bir Ar-Ge çalışmasına ihtiyaç var. Ve bu da her zaman gerçekleşmiyor. Bizim ilaç alternatifleri yöntemlerini kullanmamız ve geliştirmemiz gerekiyor. Entegre mücadele algısı içinde ilaçları kullanacağız; ama son çare olarak. Ama ilacı azaltarak özellikle biyolojik mücadeleyi geliştirmemiz lazım. Ülkemiz bu konuda oldukça şanslı. Çünkü birçok böceğin gen merkezi Türkiye. Bizler bunları üretebiliriz. Üniversitede bunların dersleri anlatılıyorsa, bu doğal kaynaklar ülkemizde varsa, bu ekonomik ve ekolojik anlamda ve insan sağlığı anlamında ülkemize çok şey katabilecektir.”

20190324

🇹🇷 Türk balı 🐝 kimlik kazanıyor 🐝🍯


Kayseri
Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği Başkanı Ziya Şahin, Türk balının yurt dışında gereken ilgiyi görmesi için kimliklendirme çalışmalarının sürdüğünü söyledi. 
Şahin, AA muhabirine, 70 bin arıcı üyeleri bulunduğunu, Arıcılık Kayıt Sistemi'ne kayıtlı 8 milyon arı kovanı olduğunu belirtti.
TÜİK verilerine göre, yıllık 104 bin ton bal üretildiğini anlatan Şahin, Türkiye'de üretilen balların uluslararası yarışmalarda derecelerin yüzde 70'ini topladığını aktardı.
Türk balının bu kalitesine rağmen yurt dışında yeterince pazar bulamadığına dikkati çeken Şahin, şöyle konuştu:
"Ballarımızı dış pazara satmada istediğimiz başarıyı gösteremiyoruz. Bunun çözümü için bölgesel olarak üretilen ballarımızın kimliklendirilmesi gerektiğine inandık. Bu kapsamda kestane, narenciye, ayçiçeği, pamuk ve geven balımızın kimliklendirme çalışmaları sürüyor. Biz kendi bölgesinde üretilen bu balları kimliklendirmiş olacağız. Dış pazara çıktığımızda benim geven balımın kimliği şu diyebilmemiz lazım. Şimdiye kadar bunu yapamadık. Bu çalışmayla arıcımızın ve bal sektörünün önünü açmaya çalışıyoruz. Bu kimliklendirme çalışması bitince yurt dışında da istediğimiz yere geleceğiz. Çam balının kimliklendirmesi ise bitti, kodekste şu anda tartışılıyor."
Şahin, Türkiye'de kişi başı yıllık yaklaşık 1 kilogram bal tüketildiğini dile getirerek, Türkiye Arıcılar Birliği logosunun bulunduğu balların garantili olduğunu ifade etti.

Yurt dışına yüzde 99 çam balı ihracatı

Şahin, Türkiye'nin yurt dışından bal satın almadığını ancak arı sütü, polen ve propolis gibi arı ürünleri aldığını, Türk arıcısı olarak bu ürünleri de üretmeye talip olduklarını belirtti.
Yurt dışına daha çok çam balı ihraç edildiğine değinen Şahin, "Biz yurt dışına yüzde 99 çam balı ihraç ediyoruz. Dış ticarette bu devamlılığın sağlanması için piyasaya daha fazla çam balı sunmalıyız. Ürettiğimiz 104 bin ton balın 45 bini çam balı. Biz dış pazara her zaman 50 bin ton bal ayırmalıyız ki rekabet imkanımız olsun. Bunun için de çam balı üretim alanlarının genişletilmesi gerekiyor. 100 bin hektar olan çam balı alanımızı 200 bin hektara çıkarmalıyız, üretimimizi de 100 bin tona getirmeliyiz. Bunun için bir projemiz var, bunu Bakanlığımıza sunduk." dedi.

"Bal üretmek için de doğal alanlar oluşturalım"

Şahin, Türkiye'deki kovanların kayıt altında olduğunu ancak Türkiye Arıcılar Birliği olarak kovanların ötesinde balların kayıt altına alınmasını istediklerini aktardı.
Türkiye'de çok fazla kovan olduğunu vurgulayan Şahin, şöyle devam etti:
"15 yıl önce bizim 3,5 milyon kovanımız vardı. Kovan başı bal üretimimiz 19-20 kilogramdı. Bugün 8 milyon kovanımız var, şu an kovan başı bal üretimiz 14-15 kilogram. Demek ki bizim kovan sayısını yükselterek bal üretimini artırmamız mümkün değil. Yataya çalışalım istiyoruz artık, bal üretelim. Bal üretmek için de doğal alanlar oluşturalım. Organik üretim yapanlara saygı duyuyorum ancak Türkiye'de organik alan çok sınırlı. Bizim önceliğimiz sıfır toleranslı, doğal alanlarda üretilmiş doğal bal. Yani arının ürettiği, arıcının yardımcı olduğu bal. Biz doğal balı referans alıyoruz. Doğal bal nasıl olur bunu belirtiyoruz. Sahte ballarla mücadelede en etkili yol polisakkaritler. Bu konuda bir projemiz var. Bu proje için destek aldık, 'şu bal şununla beslenmiş, bu doğaldır, bu doğal değil' gibi ayrıştıracak bilimsel altyapıyı oluşturmaya çalışıyoruz."
Her üretim alanının diğer alanlara saygılı olması gerektiğine dikkati çeken Şahin, arıya ihtiyacı olan meyve bahçelerinin bol bol ilaçlandığını ve bu nedenle çok sayıda arının zehirlendiğini ve öldüğünü sözlerine ekledi. 

Alıntı/Kaynak: AA

20171202

Yıl 2016: İtalya'da Döner Yasağı Büyüyor, Türkler Tepkili - Floransa'da restoranların yüzde 70'inin yerel olma şartı

İtalya'da Döner Yasağı Büyüyor, Türkler Tepkili


İtalya'nın tarihi kenti Floransa'da "kentin kimliğini ve yemek kalitesini korumak" için restoranların yüzde 70'inin yerel olma şartı geldi. Kebabın da yasaklanmasına Türk restorancılar tepkili.

 Günaydın et lokantalarının kurucusu Cüneyt Asan İtalya'nın mutfak kültüründe oldukça tutucu olduğunu belirtirken, "Floransa'da alınan kararın bir benzeri daha önce Fransa'da da alındı. İtalyanlar mutfaklarına karşı çok tutucudurlar. Dışarıdan gelen bir gıda ürününü bile kullanmak istemezler" diye konuştu.

'FAŞİZM YENİDEN HORTLAMAYA BAŞLADI'

Gaziantep'in UNESCO'nun mutfak listesine tek başına bir kent olarak girmesinin ardından batıda Türk mutfağına karşı yoğun bir katı tutum içine girildiğini belirten Asan, "Verona, Floransa gibi şehirler tek başlarına bir mutfağa sahip değiller. İtalya'da yeniden faşizm hortlamaya başladı. Türk mutfağı dünyanın en lezzetli mutfağı bunun önüne geçmek istiyorlar" ifadelerini kullandı. Asan son günlerde Türkiye'de yaşanan politik gelişmelerin de İtalyanların bu kararından rol oynadığını belirtti.

BİNGÖL: İTALYANLAR HAKLI

Tüm Restoranlar, Lokantalar ve Tedarikçiler Derneği (TÜRES) Başkanı Ramazan Bingöl ise İtalyan yetkililerin aldıkları bu kararda kendi içlerinde haklı olduklarını belirtti.
Bingöl hurriyet.com.tr'ye yaptığı açıklamada İtalyanların aldığı kararın kendileri açısından doğru olduğunu ifade etti. Bingöl, "Biz de kendi mutfağımızı korumalıyız. Şu anda 'steak' kültürü kebabı geçiyor. Kendi kültürümüzü kaybediyoruz. Onlar nasıl koruyorlarsa bizim de benzer bir yol izlememiz gerekiyor. Fakat bizim de Avrupa'da kaliteli gıda satmamız gerekiyor" açıklamasında bulundu.
Gerçek Türk döneri ve kebabının Avrupa'da satılması gerektiğini açıklayan Bingöl, "Etnik mutfakların yok edilmemesi gerekiyor. İtalyanlar bu kararı alırken sağlıklı uygulamalılar. Bizim oradaki lokantalarımız aynı zamanda bir elçilik gibi çalışıyor" ifadelerini kullandı.

'İŞİMİZİ GELİŞTİRMELİYİZ'

Hollanda'da 10 tane Türk restoranını işleten Meram Lokantaları'nın sahibi Erdoğan İnce ise Türk mutfağının Avrupa'daki kalitesinin artırılması görüşünde. İnce, "Sözde Türk döneri ve kebabı yaptığını söylüyor bazı işletmeler ama aslına uygun yapmıyor bazı işletmeler. İşin bu yönünün geliştirilmesi gerekiyor" ifadelerini kullandı.

'DİK DURMALIYIZ'

Bünyesinde Kasap Döner, Köylü Güzeli ve İki Satır gibi hem Türkiye hem de yurtdışında yatırımları bulunan Global Restoran Yatırımları A.Ş Genel Müdürü Bahar Özürün, konuyla ilgili olarak şöyle konuştu:
"Yurtdışında dönere bakışa farklılaştı. Bir önyargı oluştu. Özellikle terör saldırılarından sonra Paris'te de yasaklama gündeme gelmişti. Döner yurtdışında kıymadan yapılıyor. Düşük fiyatlı olmasından dolayı, endişeler artıyor. Bozuk et skandalı da patlamıştı. Bu vakalar Türklerden değil Pakistanlılar tarafından yapılan dönerlerde ortaya çıktı. Eti çok kullanan bir sektör olduğundan, kaçak etçilere bu alana yöneliyor. Yurtdışında dönere bakışta kötüye giden var. Avrupa genelinde 1000'e yakın mağazası olan şirketler var. Döner yediğinizde, tüketicini gözünün önde, gerçekten de lezzetli ve de kabul edilebilir fiyatlarla protein yiyorsunuz. Bu yüzden dönerin çok daha iyi bir yerde olması gerekiyor hem Türkiye'de hem de yurtdışında. Bu bakış açısı değişmeli. Dik durmalıyız. Şu anda mevcut bir döner zincirimiz yok. Bu yüzden de kaliteli algısı yaratmıyor. Döneri Avrupa ya taşıyan biziz. Bu algıyı değiştiririz. Almanya'da Türk Dönercileri Derneği ATDİD var. Onlar da orada birlik oluşturmaya çalışıyor. Almanya'da döner fabrikalarında maaşlı denetmenler çalışıyor. Diğer ülkelerde varsa da denetimsizlikten kaynaklanmıştır." 

(Kaynak:Hürriyet)

Aslında döner mi yasaklanıyor?



Almanya'da yayımlanan Der Spiegel dergisi, bir süredir devam eden döner tartışmasının, aslında Almanya’nın gıda güvenliğine ilişkin yasalarındaki minik bir boşluğu kapatmaya çalışmasından çıktığını ve birçok üründe kullanılan fosfatın sadece dondurulmuş ürünlerde kullanılmasının zararlı olması nedeniyle yasaklanmak istendiğini yazdı.

Basına yansıyan haberlerde Avrupa Birliği’nin döneri yasaklamak istediği belirtilse de, Spiegel'deki habere göre, Avrupa Birliği Gıda Güvenliği Otoritesi EFSA, sadece dönerde değil birçok et çeşidinde, Almanya’da çok fazla tüketilen “bratwurst” gibi sosis ürünlerinde, kurabiyelerde, kolada ve balık konservelerinde de kullanılmakta olan fosfatın sağlığa zararlı olabileceği uyarısı yapıyor.


EFSA'nın fosfatı yasaklama girişimine olumsuz tepki veren Avrupa Parlamento üyesi Renate Sommer, Twitter hesabından EFSA’ya tepki gösterdiği paylaşımında, “EFSA günde 4200 gram fosfatı sağlıklı olarak değerlendiriyor. Bir porsiyon dönerde ise sadece 134 mg. fosfat bulunuyor. Yani karşılaştırma yapılacak olursa, döner yiyen kişilerin bir yılda aldığı fosfatı 1.5 litre koladan alabiliyorsunuz. Fosfatın yasaklanması 10.5 milyon euro hacimli ve 110 bin kişinin istihdam edildiği döner sektörünü tamamen durdurur” diye yazdı.



EFSA'nın fosfatı yasaklama talebi yakın bir geçmişte yapılmış olan, fosfatın çiğ et ürünleri ve dondurulmuş ürünlerde kullanılmasının kalp, böbrek ve dolaşım sistemine zararlı olabileceği sonucu alınmış bir araştırmaya dayandırılıyor. Yani Spiegel'e göre döner yasadan etkilenecek gıdalardan sadece bir tanesi.

EFSA fosfatla ilgili araştırmalarına devam ediyor ve konuya ilişkin sonuçlarını ve kararını 2018 sonunda açıklayacak.


Sosyal Demokrat Parti’nin Avrupa Parlamentosu temsilcisi Suzanne Melior 2018 sonuna kadar 110 bin insanın çalıştığı döner işlerinde bir sorun olmayacağını vurgulayarak “Kimse o zamana kadar hiçbir değişiklik yapmayacak ve kimse "Döner"inden ya da "Gyros"undan vazgeçmek zorunda değil” dedi.



Alıntı kaynak: http://odatv.com/aslinda-doner-mi-yasaklaniyor-0112171200.html

Almanya'da Türk kültür / mutfağının marka gıda ürününe yasak mı geliyor?


Türkiye'den döner resti - Döner yasaklanıyor mu?

İşte uluslararası krizi neden olabilecek o sıcak gelişme ve krize neden olan gerekçeler:
Brüksel’de toplanan Avrupa Parlamentosu (AP) Gıda Komitesi, hazır döner ve başka dondurulmuş ürünlerde gıda katkı maddesi olarak kullanılan fosfatın yasaklanmasına ilişkin teklifi görüştü. Bazı AP üyeleri, fosfatın kalp sağlığına zararlı olduğu gerekçesiyle döner ve kebaplarda kullanımının yasaklanmasını istedi. Yapılan oylamada düzenleme 22’ye karşı 32 oyla kabul edildi, ancak teklifin yasalaşabilmesi için AP Genel Kurulu’nda da oylanması gerekiyor. Oylama, Strazburg’da 11-14 Aralık tarihlerinde yapılacak.

Gazete Habertürk'ten Esra Nehir'in haberine göre Avrupa’da dondurulmuş hazır dönerde kullanılan katkı maddesi fosfatın yasaklanması girişiminin ardından, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yetkilileri, ‘fosfatın belli oranda kullanılmasının risk oluşturmadığını’ ifade etti. “Katkı maddelerine yönelik bilimsel çalışmalarda insan sağlığına risk tespit edilmesi durumunda, gerekli mevzuat değişikliği yapılmakta ve önlem alınmaktadır” denildi. AB’nin yasaklaması halinde, Türkiye’de de mevzuatın değiştirileceğini belirten yetkililer, “Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği Komisyonu’nun ilgili çalışmaları bakanlığımızca takip edilmekte. Gelişmelere göre gerekli adımlar atılacak” diye konuştu.

‘İHTİYATLI YAKLAŞMALI’

Ankara Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Ahmet Saltık’a göreyse fosfatın iddia edildiği gibi kalp-damar hastalıklarına bağlı ölümleri artırdığını net bir şekilde söylemek zor. AB ve ABD’deki araştırmalarda iki yönde bulgular olduğuna dikkat çeken Saltık, “Ticari kaygılarla endüstrinin de yaptırdığı araştırmalar var. Bekleyen et kuruyor, suyu çekiliyor, rengi, görünümü bozuluyor, satışı olanaksız hale geliyor” dedi. “Fosfat düzeyini artırdığınızda dokularda tutulan su oranı artıyor, et fiyatına su satıyorsunuz. Ahlaki açıdan bu boyutu sorunlu. Olumsuz bulguların olduğu yerde ihtiyatta fayda var. 50 bin kadar gıda üretim birimine sahip Türkiye’ye yakışan, katkı maddelerine ilişkin tebliğini ihtiyatlılık ilkesini elden bırakmadan, sanayinin kaygıları göz önünde bulundurularak yeniden değerlendirmek.”

‘KOLADA DAHA ÇOK’

Gıda mühendisleri, fosfatın katkı maddesi olarak konserveden pastaya, dondurulmuş et ürününden kolaya kadar pek çok gıdada kullanıldığını belirtiyor. Örneğin kolada çok daha yüksek oranda fosfat bulunduğunu kaydeden gıda mühendisleri, AB’de başlayan tartışmanın önyargı içerdiğini savunuyor.

‘FİREYİ ENGELLEMEK İÇİN SOYA KULLANAN DA VAR’

Dönerciler, dönerde katkı maddesi bulunmaması gerektiğini belirtti. Döner ustası İdris Aksoy, “Döneri yoğurt, süt, zeytinyağı, tuz ve karabiber ile terbiye ederek yapıyoruz, bir de kuyruk yağı ekliyoruz. Dönere türlü türlü katkı maddesi koyanlara da şahit oldum. Bir ara, etin fire vermesini azaltmak için Çin’den soya tozu getirip ekliyorlardı. Döneri ocağa koyduğumuz zaman et yüzde 50’ye kadar fire verebiliyor, eriyor, çekiliyor. Bunu engellemek için soya kullananlar olabiliyor” dedi.
Dönerin yükselişi, 5 Kasım Pazar günü HT Pazar’a kapak olmuştu. Yazıda Le Monde muhabiri Jerome Porier durumu çarpıcı biçimde ifade ediyordu: “Annebabamın kuşağı Coca-Cola ve rock’n’roll’u keşfetti. Benim kuşağım tekno ve McDonald’s ile büyüdü. Bizimkilerse RnB ve döner çocukları.”

TÜRK DÖNERCİLER AB’YE TEPKİLİ

Avrupa’da döner üretiminde kullanılan katkı maddesi fosfatın yasaklanması talebine, Türk dönerciler tepki gösterdi. Almanya’nın başkenti Berlin’de döner üreten bir şirketin sahibi olan Remzi Kaplan, dondurulmuş dönerde katkı maddesi olarak kullanılan fosfatın yasaklanması girişimine ilişkin, “Bu, dönere yönelik bir kasıttır. Fosfat olmadan da döner yaparız. Biz baharatların kendi içindeki fosfatın dışında fosfat kullanmıyoruz” dedi. Avrupa’da, dönerdeki fosfat meselesinin her 6 ayda bir Gündeme getirildiğini belirten Kaplan, “Sadece gündem yaratıyorlar” diye konuştu. Berlin’de faaliyet gösteren başka bir döner firmasının sahibi olan HASAN Babur da konunun 2 yıldır konuşulduğuna dikkat çekerek, döner sektöründe fosfatın az miktarlarda kullanıldığını söyledi. Babur, ürettikleri ürünlerin sürekli laboratuvarlardan geçtiğini, şimdiye kadar bir sorun yaşamadıklarını kaydetti.

AVRUPA’DA 110 BİN KİŞİ DÖNERDEN EKMEK YİYOR

Avrupa Parlamentosu üyesi Renate Sommer, Avrupa’da döner sektöründe 110 bin kişinin çalıştığını ve sektörün yıllık cirosunun 10.5 milyar Euro’ya ulaştığını ifade etti. Sommer, Twitter hesabından EFSA’ya tepki gösterdiği paylaşımında, “EFSA günde 4200 gram fosfatı sağlıklı olarak değerlendiriyor. Bir porsiyon dönerde sadece 134 miligram fosfat bulunuyor. Döner yiyenlerin 1 yılda aldığı fosfatı 1.5 litre koladan alabiliyorsunuz. Fosfatın yasaklanması döner sektörünü durdurur” ifadesini kullandı.

‘DÖNER ALMANYA’DA FAST FOOD’U BİTİRDİ’

Almanya’da, dönerdeki fosfat tartışmasının Sosyal Demokrat Parti ile Hıristiyan Demokratları bile karşı karşıya getirdiğini söyleyen ve Berlin’de döner restoranları bulunan Doğan Aydın, “Bu tartışmanın asıl hedefi döner satışını düşürmek olabilir. Gerçek şu ki döner Almanya’daki bütün fast food ve diğer mutfakları bitirdi. Büyük ve önemli bir fark attı. Ayrıca fosfat sadece Türk mutfağı ürünü olan dönerde yok ki! Almanya’daki Çin ve Hint mutfağındaki etlerde de var ama o mutfaklarla ilgili bir tartışma yok. Fosfatı pasta yapımında kullanan yerler var. Dönerin bu kadar öne sürülmesi yanlış. Fosfat kullanımına ilişkin düzenleme de olabilir, bunu anlarız. Ancak tartışma dönerin diğer mutfaklara açık ara fark atmasından kaynaklanıyor” bilgisini verdi.

SPİEGEL: AB FOSFATI YASAKLAMAK İSTİYOR

Almanya’da yayımlanan Der Spiegel Dergisi ise Almanya’da birçok üründe bulunan fosfatın dondurulmuş ürünlerde kullanılmasının zararlı olması nedeniyle yasaklanmak istendiğini iddia etti. Haberde, Avrupa Birliği Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA), sadece dönerde değil birçok et çeşidinde, ‘bratwurst’ gibi sosis ürünlerinde, kurabiyelerde, kolada ve balık konservelerinde de kullanılan fosfatın sağlığa zararlı olabileceği uyarısı yaptığına değinildi.

EFSA’nın fosfat uyarısı, bu maddenin çiğ et ve dondurulmuş ürünlerde kullanılmasının kalp, böbrek ve dolaşım sistemine zararlı olabileceğine yönelik araştırmalara dayandırılıyor. Spiegel’e göre, döner yasadan etkilenecek gıdalardan sadece biri. EFSA fosfatla ilgili araştırmalara devam ediyor. Sonuçlar ve EFSA’nın kararı 2018 sonunda açıklanacak.

Alıntı kaynak: https://www.a24.com.tr/turkiyeden-doner-resti---doner-yasaklaniyor-mu-haberi-40111615h.html?h=11



Almanya'da yayımlanan Der Spiegel dergisi, bir süredir devam eden döner tartışmasının, aslında Almanya’nın gıda güvenliğine ilişkin yasalarındaki minik bir boşluğu kapatmaya çalışmasından çıktığını ve birçok üründe kullanılan fosfatın sadece dondurulmuş ürünlerde kullanılmasının zararlı olması nedeniyle yasaklanmak istendiğini yazdı.

Basına yansıyan haberlerde Avrupa Birliği’nin döneri yasaklamak istediği belirtilse de, Spiegel'deki habere göre, Avrupa Birliği Gıda Güvenliği Otoritesi EFSA, sadece dönerde değil birçok et çeşidinde, Almanya’da çok fazla tüketilen “bratwurst” gibi sosis ürünlerinde, kurabiyelerde, kolada ve balık konservelerinde de kullanılmakta olan fosfatın sağlığa zararlı olabileceği uyarısı yapıyor.

EFSA'nın fosfatı yasaklama girişimine olumsuz tepki veren Avrupa Parlamento üyesi Renate Sommer, Twitter hesabından EFSA’ya tepki gösterdiği paylaşımında, “EFSA günde 4200 gram fosfatı sağlıklı olarak değerlendiriyor. Bir porsiyon dönerde ise sadece 134 mg. fosfat bulunuyor. Yani karşılaştırma yapılacak olursa, döner yiyen kişilerin bir yılda aldığı fosfatı 1.5 litre koladan alabiliyorsunuz. Fosfatın yasaklanması 10.5 milyon euro hacimli ve 110 bin kişinin istihdam edildiği döner sektörünü tamamen durdurur” diye yazdı.

EFSA'nın fosfatı yasaklama talebi yakın bir geçmişte yapılmış olan, fosfatın çiğ et ürünleri ve dondurulmuş ürünlerde kullanılmasının kalp, böbrek ve dolaşım sistemine zararlı olabileceği sonucu alınmış bir araştırmaya dayandırılıyor. Yani Spiegel'e göre döner yasadan etkilenecek gıdalardan sadece bir tanesi.

EFSA fosfatla ilgili araştırmalarına devam ediyor ve konuya ilişkin sonuçlarını ve kararını 2018 sonunda açıklayacak.
Alıntı kaynak: Dosya Haber



🎞️ I am not Turkish but 🇹🇷 ( Ben Türk değilim ama..) akımından... 🇹🇷Türkçe sözlü şarkılar

“Türk değilim ama…” akımı büyük ilgi görüyor -  Son zamanlarda sosyal medyada "I am not Turkish but" yani "Türk değilim ama...