güreş sporu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
güreş sporu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20200710

✍️ Cihan Pehlivanı Koca Yusuf

4 Temmuz 1898


Koca Yusuf; Osmanlı sınırlarında yalnızca Çolak Mümin'e yenilmişti. Yusuf, rakibini ciddiye almamış, gafil avlanmıştı. Ancak göbeği gökyüzünü görmemiş, hafif yan düşmüştü. 

Hakem Kel Aliço; Çolak Mümin'in elini havaya kaldırmış, Yusuf da buna itiraz etmemişti.

Sağlığında onun sırtını hiç kimse yere getiremedi.
Koca Yusuf bindiği geminin batması sonucu boğularak vefat etti.

Gemi kazasının ardından Amerikalı bir güreş yorumcusu şöyle yazmıştı ;
"Eğer Koca Yusuf, Okyanus'un derinliklerinde yatıyorsa, kesinlikle yüzükoyun yatıyordur."

Gemiden kurtulan 41 kişinin içinde bulunan bir Fransız yaşlı kadın şöyle dedi: 'Beni ve birçok kişiyi güçlü, kuvvetli ve bıyıklı bir adam filikaya taşıdı. Ancak kendisini filika batacak diye almadılar ve orada bıraktılar'.

Birkaç gün sonra Azor Adaları kıyısına birçok insanın cesedi vurdu. Aralarındaki yapılı ve bıyıklı bir cesed kimsesizler mezarlığına gömüldü. ..


Kırkpınar’dan Amerika’ya: Koca Yusuf
Ötüken Dergisi

24 Ağustos 2017

Aslen Deliorman’lı olan yakın dönem Türk güreşinin akla gelen ilk ismi İsmail Yusuf nam-ı değer “Koca Yusuf” 1857 yılında Karalar köyünde dünyaya gelmiştir. Muhakkak ilham aldığı bir güreşci büyüğünün olduğunu düşündüğümüz Yusuf, daha çok küçük yaşlardan itibaren köyündeki danalarla boğuşarak bu yola baş koyacağını çevresindekilere göstermişti.

Tarih sahnesine ilk çıkışı ise, genç yaşlarında meşhur Baş Pehlivan Kel Aliço ile 1885 yılında karşılaşmasına rastlar. 26 yıl bir fiil Kırkpınar Baş Pehlivanlık ünvanını taşıyan, karşısına geleni yere seren Kel Aliço artık yaşlanmaya başlamıştır. Fakat hala kendisinden emin, gücü kuvveti yerinde olduğu halde 27. kez altın kemeri almak uğruna er meydanına çıkmıştır.

Kendisiyle güreşmek isteyen genç körpe bir pehlivan olduğunu görünce yine kendinden emin rakibiyle kapışmaya koyulmuştur. Kalabalık Aliço’nun gücünden emin bir şekilde güreşi izlerken Yusuf gayet sert çıkışlarda bulunarak yılların ustasının sırtını yere getirmeye uğraşıyordu. Saat iyice ilerlemiş iki koca adam hala yenişememişti. Aliço’nun yorulduğunu, güçten düşmeye başladığını anlayan kalabalık hava karardı diye güreşi ertelemek istemiş fakat Aliço buna sert bir şekilde karşı çıkarak:
–Bre burası Kırkpınar’dır. Er meydanıdır buncağaz. Burada yenişene kadar güreş tutulur. Zift fıçıları, çıralar ne güne duruyor? Tutuşturun oncağazları… Pişmiş güreş bırakılır mı hiç? Bu kızancağıza yenilmek kaderimde varsa bırakın yensin beni… Hem ben artık bu er meydanlarından çekileceğim. Aliço’yu yenmek talihini bir daha bu Yusufcağız nerede bulacak?

Aliço’nun bu sözleri rakibini öylesine duygulandırmıştı ki Yusuf bu büyük ustanın eline sarılıp öptükten sonra titrek bir sesle ona:
–Ustaların ustası, pehlivanların pehlivanı, koçyiğit ağam benim! Gel bırakalım şu güreşi. Sözlerinle yendin sen beni. Elimde ayağımda derman komadın. Bu söylediklerinden sonra ben seni tutamam gayri. İstersen sen tut beni, vur sırtımı yere.


Aliço da meydanı çevreleyen kalabalığı teşkil edenler gibi çok duygulanmıştı. Deliormanlı Yusuf’u alnından öptü:
– Bu meydan bundan sonra senindir artık. Senin gibi bir pehlivan ortaya çıktıktan sonra gözüm arkada kalmadan ayrılacağım buralardan. Ödül de başpehlivanlık da senindir. İkisine de güle güle sahip ol. İkisi de sana helal olsun oğul, dedi.
Ve o günden sonra Türk güreşinde Koca Yusuf’un devri başladı. Yusuf’un namı Avrupa’ya kadar gitmişti. Çeşitli organizasyonlar ve davetlerle Avrupa’nın önde gelen güreşcileri Koca Yusuf’la güreşme şerefine eriştiler. Fakat Avrupa’da da tüm rakiplerinin sırtını yere getiren Yusuf, kendine uygun rakip bulamıyordu.

Eski dünyada ondan iyisi yoktu bunu kanıtlamıştı. Avrupa’da sırtını yere getirdikleri arasında Olsen, Pons, Fournier, Gambier, Raul, Rum güreşçi Antonio Pierri ve İngiliz güreşçi Tom Cannon gibi o dönemin ünlü güreşcileri vardı. Fransa’da 3 yıl kaldıktan sonra ünü ABD’ye varmıştı ve organizatörlerin daveti üzerine Antonio Pierri ile Doublier eşliğinde 1897’de ABD’ye gitti.

The San Francisco Call gazetesinin 20 Mart 1898 tarihli sayısında “Tüm rakipleriyle güreşmek için ülkeye gelen bir Türk devi.” diye manşet atarak Yusuf’un çalışma pozisyonlarını gazetelerinde yayınlamış ve rakibi Sandow ile yapacağı maç hakkında düşünceleri sorulduğunda, koca dev Sandow’u kucaklayıp camdan atacağını fakat bunun için yeterince büyük bir cama ihtiyaç olduğunu esprili bir dille söylemiştir.

Orada karşılaştığı 33 rakibini hiç maç kaybetmeden yenen Yusuf’a ABD basını “Korkunç Türk” manasına gelen the Terrible Turk lakabını takmışlardı. ABD’de yendiği rakipleri arasında George Bothner, Ewan Lewis, Dan McLeod, Tom Jenkins ve dünya şampiyonu Evan Lewis vardı. Bugünlerde pek moda olan “Türk’ün gücünü” Koca Yusuf o dönem ABD halkına göstermişti. Sacramento Daily Record Union gazetesinin 4 Nisan 1898 tarihli haberinde “Korkunç Türk’ün” çok teknik olduğunu ama tekniğinden ziyade fazlasıyla güçlü olduğunu belirtilmişti. Los Angles Herald gazetesi 19 Mart 1898 tarihli haberinde ise Yusuf’un dünya şampiyonası için Ernst Roeber ile bir kez daha karşılaşacağını yazıyordu. Gazetenin haberine göre Roeber, Yusuf’u yeneceği konusunda kendinden emin olduğundan bahsetmişti. İlk maçta Roeber, Türk rakibinin karşısında birkaç dakika bile dayanamamıştı ve Yusuf rakibinin kaburga kemiğini kırmıştı. Kaburga kemiği iyileştikten dört ay sonra tekrar karşılaşma fırsatı bulduklarında ise Roeber rakibini oyalama taktiğiyle gücünü kırmaya çalışıyordu. 29 dakika süren karşılaşmada Roeber’in taktiğini anlayan Yusuf sinirlenmiş ve daha agresif güreşmeye başlamıştı. Bunun üzerine sinirlenen Roeber Yusuf’un yüzüne yumruk atmış ve aralarında kavga çıkmıştı. Seyirciler arasında bulunan bir Türk’ün de Yusuf’u ıslıklayan bir grup seyirciye saldırması sonucu ortalık iyice karışmış ve maç iptal edilmişti. Fakat bu karşılaşmalarından 23 yıl sonra 9 Ocak 1921 tarihinde The Brooklyn Daily Eagle gazetesine röportaj veren Roeber o günkü yenilgisini kabul etmiş ve Yusuf’u rahmetle anarak onun muhteşem bir pehlivan olduğunu belirtmişti. (Haberin orjinalinin bir kısmı aşağıdadır. Roeber bu röportajı verdiğinde 60 yaşındaydı.)

Asıl ismi İsmail Yusuf olan Koca Yusuf ABD’de büyük bir ilgiyle karşılanmış ve galibiyetleriyle adından çokça söz ettirmiştir. 188 cm boyunda, 138 kg ağırlığında olan bu kocapehlivan oynadığı maçlar neticesinde 8500$ ederinde olan 40 kg altın kazanmıştır. Bu altınları (muhtemelen bir kısmını) beline sardığı bir kuşağa takmış ve The Philipsburg Mail gazetesinin 14 Ekim 1898 sayısında “Korkunç Türk ve Altın Kemeri” başlığıyla haber olmuştur. ABD’li zengin bir kadın Yusuf’tan öylesine etkilenmiştir ki ondan çocuk yapma isteğini Yusuf’un menejeri ile haber göndererek belirtmiş fakat Yusuf ABD’ye damızlık olmaya gelmediğini belirterek bu teklifi sert bir şekilde reddetmiştir.

Eski dünyada ve yeni dünyada dişine göre rakibi kalmayınca memlekete dönmeye karar veren pehlivanımız 21 Mayıs 1898 günü Fransız bandıralı La Bourgagne isimli gemi ile yola çıkmıştır. Bindiği geminin 4 Temmuz sabahı New York’un kuzeydoğusundaki Sable Adası’nın 60 mil açıklarında (Glasgow’da üretilen) İngiltere bandıralı Cromartyshire gemisiyle çarpışıp batması sonucu boğularak vefat etmiştir.

The Valentine Democrat gazetesi 4 Ağustos 1898 günü Yusuf’un vefatı hakkında dokunaklı bir haber yapmıştır. Onun asla güç kullanılarak yenilmediğini, kazandığı parayla İstanbul’da belki bir kahve dükkanı, pazar açacağını veya ona benzer bir iş yapacağını bu amaçla yola koyulduğunu gayet masum bir ifade takınarak belirtmiştir. (Haberin detayları ve orjinali sağ alttadır) Sonradan anlatılanlara göre gemi battıktan sonra bir filikaya çıkarak hayatını kurtarmak isteyen Yusuf İsmail, cüssesinden dolayı filikayı batırır diye insanları korkutmuş, ve ipleri kesmek için kullanılan ufak bir baltayla bileklerine vurularak filikaya çıkması engellenmiştir.

Normal şartlarda memleketten dışarıya çıkmak istememiş fakat ulema tarafından yurtdışında yapacağı güreşlerin Müslümanların gücünü göstereceği için bir çeşit cihat olduğu söylenmiş ve o Tanrı’nın adını yüceltmek amacıyla yurtdışına çıkmayı kabul etmiştir. Bu uğurda can verdiği için onu şehit olarak görmemiz ve o şekilde anmamızın bir sakıncası yoktur. Türk’ün gücünü dünyaya gösteren, sırtı yere getirelemeyen bu koca pehlivanın bir mezarı dahi yoktur. Tanrı rahmetini ondan esirgemesin ve ruhunu şad etsin.

Alıntı/Kaynak: http://otukendergi.com/kirkpinardan-amerikaya-koca-yusuf/

20191005

🎞 🇹🇷Milli güreşçimiz 🤼‍♂️ Enes Uslu Dünya Şampiyonu oluyor ve...

20190928

🇹🇷 🤼‍♂️ Milli güreşçi Rıza Kayaalp, Dünya Güreş Şampiyonası'nda 4. kez şampiyon🥇 oldu

Rıza Kayaalp, Dünya Güreş Şampiyonası'nda 4. kez şampiyon oldu ve bu ünvana sahip ilk sporcu olarak tarihe geçti.
Karşılaşma sonrası açıklamalarda bulunan Kayaalp, 'Bu mutluluğu 4. kez yaşamak çok güzel. Çok mutluyum. Biz kendimizi düşünmüyoruz sadece. Her şey vatanımızı bayrağımızı milletimizi gururlandırmak için. Bundan sonraki hedefimiz olimpiyatlar.' ifad kullandı.
4. kez şampiyon olarak tarihe geçen sporcumuzu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan telefonla arayarak tebrik etti.

20190406

🎞 🇹🇷 Naim Süleymanoğlu'nu anlatan film


 

20171021

«Bir 🇹🇷 Türk güreşi görmeden ölürsem, gözüm açık giderim»

Dünyanın en seksi kadınıyla güreşen pehlivanımız


İlk James Bond filmi Dr. No'nun unutulmaz yıldızı Ursula Andress, yönetmen eşi John Derek ile geldiği İstanbul'da, milli güreşçimiz Müzahir Sille'ye el ense çekmişti...
Ünlü yönetmen John Derek, aktörlük yıllarında, 1960'ın Mayıs ayında, İsrail'de çevirdiği film sonrasında birkaç gün için İstanbul'a uğramıştı. Yanında henüz kimsenin tanımadığı eşi Ursula vardı. Eski bir güreşçi olan John Derek, ısrarla Türk güreşçileriyle tanışmak istemişti. Bu ilginç öyküyü, 27 Mayıs 1960 tarihli Hayat dergisinin anlatımıyla sunuyoruz...
* * *
John Derek uçaktan indikten sonra, biraz ileride birçoğunun elinde flaşlı fotoğraf makineleri olan bir gruba el salladı. Küçük valizini, yanında bulunan İsviçreli sarışın eşi Ursula'nın eline tutuşturdu: «Ben» dedi, «Gazetecilerin olduğu yere gidiyorum. Onlara bir şey soracağım da...»

 
John Derek ile Ursula Andress, Milli Takım kampına giderek, Türk güreşçilerinin kendileri için yaptığı karşılaşmayı izledi.
Sonra gazetecilere doğru yürüdü. Gazeteciler şaşırmışlardı. Daha birkaç gün önce, bir başka sinema yıldızı William Holden kendilerini terslemişti. Hollywood'ın şımarık yıldızları onlara pek yüz vermedikleri, onlar da pek «yüzsüz» olmadıkları için, John Derek'ten uzak durmuşlardı.
 John Derek, güleç yüzle yaklaştı:
- «Arkadaşlar» dedi, «Önce ben size sorayım olmaz mı?»
Gazeteciler yabancıların Türkiye ile ilgili sosyal meraklarını bildikleri için bu girişi yadırgamadılar. Herhalde «Sizin dört karı aldığınız doğru mu?...» diyecekti. John Derek, yeşil gözlerine, esmer tenine çok yakışan, arasına birkaç kır düşmüş siyah sakalını sıvazladı:
- «Siz güreşte dünya şampiyonuymuşsunuz, doğru mu bu?»
Gazetecilerin aklına her soru gelirdi de, John Derek'in «güreş»le ilgili soru soracağını asla tahmin edemezlerdi. Bir ağızdan «Evet» dediler. John Derek espri yapmak istemişti herhalde... Sözü sinemaya getirdiler.

33 yaşındaki tanınmış yıldız İstanbulda birkaç gün kalacaktı. İsrail'de bir film çevirmişti, oradan dönüyordu. İtalyan, İngiliz, Alman, Fransız filmciliğini incelemiş, merakını gidermişti. Ama şimdi de Türk güreşine merak salmıştı. «Bir Türk güreşi görmeden ölürsem, gözüm açık giderim» diyordu.

 
Gençlik yıllarında kendisi de güreşmiş olan John Derek, Müzahir Sille ile kısa bir gösteri güreşi yaptı.
John Derek İstanbul'da her turistin, her yabancının uğradığı, camileri, müzeleri, Kapalıçarşı'yı gezdi. «Güzel» dedi. Sonra öyle istedi, öyle tutturdu ki, onu, hiçbir turist rehberinin kitabında, defterinde yazılı olmayan Emirgan Güreş Kampı'na götürmek zorunda kaldılar.
 Sinema yıldızı ile eşi Ursula'yı Kamp Müdürü Yaşar Erkan karşıladı. Erkan, ilk Olimpiyat Şampiyonumuzdu. John Derek, «Sizin adınızı duydum galiba?» dedi. Sonra ona bir güreş seyrettirdiler.

İşte o zaman John Derek açıldı... «Ben» dedi, «Gençliğimde epey güreş tuttum. 67 kiloda serbest güreşirdim. Bir pehlivan çıkarın karşıma» Kampta 24 pehlivan vardı. Derek gözüne birisini kestirdi. «Bu fena değil» dedi. Müzahir Sille'yi beğenmişti. Göğsünde «Türkiye» yazılı kırmızı eşofman üstünü giydi, el ense bağlamasını da biliyordu.
Antrenör Hüseyin Erkmen pehlivanları tanıttı: «John Derek eskiden 67'de güreş tutarmış. Şimdi 74 kilo... 50 defa perdeye çıkmış; Müzahir Sille 67 kilo. Yüzlerce defa mindere çıkmış.»

Müzahir önce hafiften aldı. Baktı ki pabuç pahalı, sertleşti. Tam John Derek pes ederken, karısı Ursula yetişti. Müzahir'e bir el ense çekti, o zaman da Müzahir «Pes» dedi.

Bütün gözler mindere çevrilmişti. Aynı gözler arada bir, Ursula'ya takılıyordu. Ama, onun güzelliği pehlivanları pek sarmamıştı. Kampın iri kıyım güreşçilerinden Süleyman Baştimur: «Eh, 52 kilodaki arkadaşların dengi» diyordu. «Bize etli, butlu bir hanım gerek!...» Bir başka iri kıyım güreşçi Tan Tarı, İstanbul çocuğu olduğu için Ursula'yı beğenmişti: «Güzel kız» dedi, «Allah sahibine bağışlasın».

 
Müzahir Sille'ye el ense çektiği dönemde henüz ünlü olmayan Ursula Andress, ilk James Bond filmi olan Dr. No'da oynayınca, dünyanın gelmiş geçmiş en seksi oyuncuları arasına girdi.
Derek'in pehlivanlığına ise 24 güreşçi de toz kondurmadı. Söz birliği etmişler gibi, tümü «Pehlivan çocuk» dediler. «Bir ay kamp yapsa burada, bileğini bükecek 67 kilo çıkmaz. Ancak belden aşağı oyunları çok iyi bildiği için, grekoromene pek uyamaz. Bizim kamp, greko-romencilerin. Ama ondan iyi serbestçi olur» Derek, kampta bir saat kaldı. Eşiyle birlikte milli güreşçilerin antrenmanını izledi. Ayrılırken «Siz, dünya şampiyonu olun. Adınız gazetelere geçsin. Ben de Müzahir'le güreşirken çektirdiğim fotoğraflarla biraz caka satayım» diyerek güreşçilerimize başarı diledi.

*******
Müzahir Sille, Ursula Andress ile yaptığı "güreş" yaramış olacak ki, birkaç ay sonra yapılan 1960 Roma Olimpiyatları'nda şampiyon olarak altın madalya kazandı.

Milli güreşçilerimizin biraz "hık-mık" ettikleri Ursula Andress, bu ziyaretten iki yıl sonra rol aldığı ilk James Bond filmi olan "Dr. No" ile büyük bir şöhret kazandı. Beyaz bikinili sahnesi, beyazperdede tüm zamanların en akılda kalan karelerinden biri olurken, Ursula da sinemanın gelmiş geçmiş en seksi yıldızlarından biri olarak tarihe geçti.
John Derek ise sonradan yönetmenliğe ağırlık verdi. 1966'da Ursula'dan boşandıktan sonra, önce Linda Evans, sonra Bo Derek ile evlendi. Bo Derek ile yaptığı filmler, özellikle de "Bolero" büyük bir ses getirdi. Bu arada fotoğrafçılığa büyük merakı da olan John Derek; Ursula Andress, Linda Evans ve Bo Derek ile evli olduğu dönemlerde, üç eşinin Playboy Dergisi fotoğraflarını kendisi çekti. John Derek, 1998'de yaşama veda ederken, eşlerinden ikisi, Ursula Andress ile Bo Derek, 2005'te Türkiye'deki ilk Formula1 yarışı için İstanbul'a birlikte geldi.

(Not. Manşet fotoğrafında, Ursula Andress, milli güreşçimiz Müzahir Sille'ye el ense çekerken görülüyor.)

🎞️ I am not Turkish but 🇹🇷 ( Ben Türk değilim ama..) akımından... 🇹🇷Türkçe sözlü şarkılar

“Türk değilim ama…” akımı büyük ilgi görüyor -  Son zamanlarda sosyal medyada "I am not Turkish but" yani "Türk değilim ama...