20171122

Atatürk’ün Soyu: Kızıl Oğuzlar (Kocacıklar) ve Konyarlar / Yrd. Doç. Dr. Ali Güler


Atatürk’ün Soyu Hakkında Genel Bilgiler

Mustafa Kemal Atatürk, 1881 (Rumi 1296) yılında Selanik’te Koca Kasım Paşa Mahallesi Islahhane Caddesi’nde bugün müze olan üç katlı bir evde dünyaya geldi. Babası o sırada kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, Annesi Zübeyde Hanım’dır. Baba tarafından dedesi, ilkokul öğretmeni olan Kızıl Hafız Ahmet Efendi; anne tarafından dedesi ise, Sofu-zade (Sofi-zade) Feyzullah Efendi’dir.

Mustafa Kemal’in hem baba, hem de anne tarafından soyu Rumeli’nin fethinden sonra buraların Türkleştirilmesi için Anadolu’dan göçürülerek, iskan edilen “Yörük” (Yürük) veya “Türkmenler”den gelmektedir. Bu nedenle, Atatürk’ün soyunun araştırılabilmesi ve anlaşılabilmesi bakımından önce, Anadolu’nun sonra da Rumeli’nin Türkler tarafından fethedilmesi ve Türkleştirilmesi konusunun ortaya konulması gerekmektedir. Çünkü, hem bu fetih hareketinde, hem de fethedilen yerlerin Türkleştirilmesinde, hem Anadolu’da, hem de Rumeli’nde devletin dayandığı esas unsur, aşağıda işaret edilecek çeşitli sebeplerle “Yörük, Yürük, Türkmen” vb. değişik isimlerle anılan “konar-göçer” Türk unsurları olmuştur.

Prof. Dr. Tayyib Gökbilgin’in ifadeleriyle; “Yürükler, Oruç Bey’in de sarih surette bildirdiği gibi, Oğuzlardandır. Aşiret, taife, cemaat diye gösterilen, mesela, Türkmen aşireti, Yürük taifesi veya hususi ismiyle bilfarz Oğulbeyli cemaatı olarak rastlanan Türk göçebe halk grupları etnik bakımdan ayrı şeyler olmayıp tek menşeden çıkan ve sonra tali gruplara ayrılarak veya muhtelif grupların birleşmesiyle yeni bir birlik vücuda getiren aynı Türk halk parçalarıdır.”1 “Tarihi kaynaklarımızda da bazen Türkmen bazen yürük olarak rastlanan, seyahatnamelerde bu suretle zikredilen bu Türk halkının menşei itibariyle katiyen Oğuzlardan bulunduğu XV. Asır müverrihlerinden olup da imparatorluğun kuruluş devri hakkında en eski malumatı verenlerden Oruç Bey’in bir münasebetle, (Bu Oğuz taifesi göçgüncü yürükler idi) şeklindeki ifadesiyle de sabittir.”2
Genel olarak, teorik ve analitik bakımdan Yörüklerle ilgili en ciddi çalışmalardan birisini yapmış olan Prof. Dr. Mehmet Eröz’e göre “Yörük” sözü, “Yörümek fiilinden yapılma, Anadolu’ya gelip yurt tutan göçebe Oğuz boylarını Türkmenleri ifade eden bir kelimedir…Kelime sıfattır; aslı da yüğrükdür. Kelime sıfat halinde ileri, medeni, bilgili, cins ve halis manalarına gelir…Yüğrük kelimesinin kabiliyetli, dirayetli, cesur manalarına geldiğini biz de müşahede ettik.Bütün Yörükler, bu kelimenin yörümek fiilinden müştak olduğunu söylediler. Bize göre göç kısmi hareketi, yörümek umumi, bütün hayat boyunca yapıla gelen fiili gösteriyor.Yörük ve Türkmen aynı manaya gelmekte, Anadolu’ya gelen göçebe Oğuz Türklerini ifade etmektedir. Bütün vesikalar bu göçebelerin Orta Asya’dan geldiklerini göstermektedir. Yörük’le Türkmenin aynı etnik zümreye alem olan iki kelime olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Arşiv vesikalarında bu iki kelime müteradif, eş anlamlı olarak kullanılıyor: Türkman-ı Halep, Yörükan-ı Halep.ilh.”3
Mustafa Kemal Atatürk’ün baba soyu, Konya/Karaman’dan gelerek Manastır Vilayeti’nin Debre-i Balâ Sancağı’na bağlı Kocacık’a yerleşmişlerdir. Aile sonradan (muhtemelen 1830’larda) Selanik’e göç etmiş; Ali Rıza Efendi de (muhtemelen) 1839’da Selanik’te dünyaya gelmiştir. Dedesi Ahmet ve dedesinin kardeşi Hafız Mehmet’in taşıdığı “kızıl” lakabı ve yerleştikleri nahiyenin adı olan “Kocacık”‘ın da gösterdiği üzere; Mustafa Kemal’in baba tarafından soyu Anadolu’nun da Türkleşmesinde önemli roller oynayan “Kızıl-Oğuz” yahut “Kocacık Yörükleri, Türkmenleri”nden gelmektedir.
Atatürk’ün babasının soyu ile ilgili bilinenleri ortaya koymadan önce tarihi devamlılığı gösterebilmek için, Kızıl Oğuzlar ve Kocacıklar ile ilgili belgelere dayalı bilgilerin bilinmesi ve ailenin serüveninin bu temel üzerine oturtulması gerekmektedir. Böylece, Rumeli’nin Türkleşmesi ve Rumeli’nin Osmanlı Devleti dönemindeki teşkilatlandırılması içinde mesele daha iyi anlaşılmış olacaktır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün anne soyu da Anadolu’dan gelerek Rumeli’ye iskan edilen Yörük veya Türkmenlere dayanmaktadır. Anne tarafından dedesi Vodina Sancağı’na bağlı “Sarıgöl” de denilen “Kayalar”dan göçerek Selanik yakınlarındaki “Lankaza”ya yerleşen, Sofu-zade (Sofi-zade) Feyzullah Ağa’dır. Yerleştikleri “Sarıgöl” bölgesi, “Sofular” lakabı ve ailedeki hatıraların gösterdiği üzere, Atatürk’ün anne soyu Konya/Karaman’dan Rumeli’ye gelen ve bundan dolayı da “Konyarlar” şeklinde, Rumeli’deki diğer Yörük gruplarından farklı olarak bu adla anılan Yörüklerdendir.

I. Anadolu’nun Türkleşmesi ve Kızıl Oğuzlar

A. Anadolu’nun Türkleşmesi

1. Malazgirt’ten Önce

Bilindiği gibi Anadolu, en eski çağlardan beri Asya ile Avrupa arasında bir köprü vazifesi görmüş, çeşitli ırklara mensup birçok kavme yurtluk etmiştir. XI. yüzyılda tam bir “Türk Yurdu” oluncaya kadar Anadolu’da, Mezopotamya’da, Suriye’de ve Kafkasya’da çeşitli devletler kurulmuştur. M.Ö. 4000 yıllarından M.Ö. III. yüzyıla kadar geçen süre içinde kurulan bu devletlerin tamamı, XI. yüzyıl Türk hakimiyeti öncesinde artık tamamen kaybolmuş ve tarih sahnesinden silinmişlerdir. Türklerin Anadolu’ya yoğun olarak geldiklerinde buldukları ırki yapı, M.Ö. III. yüzyıldan M.S. I. yüzyıla kadar devam eden çağda şekillenmiş görünmektedir.4

Mespero ve Demorgan gibi Avrupa’nın ünlü tarihçileri, Anadolu’daki Türk varlığını M.Ö. 4000 yıllarına kadar götürmekte;5 Prof. Dr. Osman Nedim Tuna ise, Sümerler ve Sümerce ile ilgili yaptığı araştırmaların sonucuna dayanarak (özellikle Sümerce’de 165 Türkçe kelimenin varlığına), “bu dil münasebeti Türklerin en az M.Ö. 3500’lerde Anadolu’nun Doğu bölgesinde yerleşmiş olduklarını göstermekte” demektedir.6

Bu durum, Türklerin daha Selçuklu çağından çok önceleri Anadolu’ya geldiklerini ortaya koymaktadır. Anadolu’daki siyasi faaliyetlerini tarihi belge ve bilgilere göre takip edebildiğimiz en eski Türk kitleleri veya toplulukları “Kimmerler” ile İskitler”dir. (Sakalar) Her iki Türk topluluğu da Karadeniz’in Kuzeyinde, Hazardan Tuna Nehri’ne kadar geniş bir alanda yaşıyorlardı ve Kafkaslar’dan Anadolu’ya girerek, Doğu Anadolu esas olmak üzere burada hakimiyet kurmuşlardır.
İskitlerin yurtlarından oynattığı konar-göçer Kimmerler, büyük bir göç hareketiyle M.Ö. VII. asır başlarında özellikle Doğu Anadolu’ya yerleştiler. Kısa sürede Anadolu’da yayılan Kimmerlerin sınırları, Diyarbakır’dan Ereğli, Karaman’a kadar uzanıyordu. Kimmerler, Asur, Firikya, Lidya ve Tobal Devletleri ile komşu idiler.7

Bilim adamları tarafından, Kimmerlerle birlikte “Proto-Türk” olarak kabul edilen iki kavimden diğeri olan İskitler8 ise; M.Ö. 680 yılından itibaren, Kimmerlerin ardında Kafkaslar’ı doğudan dolaşarak, Hazar denizi kıyısını takip eden Derbent-Demirkapı geçitleri üzerinden Azerbaycan’a, İran’a ve Anadolu’ya gelmişlerdir. Kimmerleri Güneye süren İskitler, Medlerin hakimiyetine de son vererek Anadolu’ya yayılırlar ve burada yirmi sekiz yıl hüküm sürerler.9

Milattan sonraki yıllarda da Anadolu’ya çok çeşitli Türk boy ve toplulukları gelmişlerdir. Bunlar arasında özellikle Hun Türklerini zikretmek gerekmektedir. Büyük Hun İmparatorluğu’nun yıkılışından sonra Batıya göç eden Hunların bir kolu 395 tarihinde Erzurum üzerinden Anadolu’ya gelmiş, 451 yılında bunları Akhunlar takip etmişlerdir. Büyük bir göç dalgası da 466 tarihinde gerçekleşmiş, Avrupa Hunları’na bağlı Ağaçeri Türk boyları Anadolu’ya gelmişler ve yerleşmişlerdir.10

Anadolu’ya iki Türk göçü de 558 ve 575 yıllarında cereyan etmiş; Güney Kafkasya’da Hazar İmparatorluğu’nun temelini oluşturan Sabir (Sabar) Türk toplulukları yoğun bir şekilde Anadolu’ya gelmişlerdir.11
Bulgar Türkleri, Avar Türk boyları, Uz-Peçenek Türkleri ve Kuman-Kıpçak Türk boyları; Anadolu’ya gelen ve yerleşen Türk boyları arasında bulunmaktadır.
Bu boylar arasında özellikle Balkanlar’dan Anadolu’ya gelen Bulgar Türkleri ile Kafkaslar’dan gelerek yerleşen Kuman-Kıpçak Türkleri, Anadolu’nun Türkleşmesinde çok önemli bir yere sahiptir.
530 yılında henüz Hıristiyanlığı kabul etmeden Bizans Ordusu tarafından bozguna uğratılan Bulgar Türklerinin bir kısmı Anadolu’ya getirilmiş ve Trabzon havalisi, Çoruh ve Yukarı Fırat bölgelerine yerleştirilmişlerdir. Bizans Devleti, VI. yüzyılın başlarından itibaren Türkleri bir yandan Hıristiyanlaştırmaya, bir yandan da askerlik görevlerinde kullanarak Anadolu’ya iskan etmeye çalışmıştır. Bu yerleştirme ve askere alma işi; Ermenilere, İranlılara ve Araplara karşı yapılmıştır. Bulgar Türkleri, 755 ve 947 yıllarında Adana, Niğde, Aksaray, Bursa, Antalya ve Milas taraflarına yerleştirilmişler ise de; en yoğun ve büyük yerleştirme Trabzon ve çevresi ile Karaman-Tarsus arasındaki bölgede olmuştur. Bugün Toroslardaki Balkan Dağı’nın asıl adı Bulgar Dağı’dır. Burada
yaşayan Yörükler bu dağa “Bulgar Dağı” demektedirler. Trabzon’daki dağın adı ise bugün unutulmuştur.12

Kuman-Kıpçakların Anadolu’ya gelişleri ise iki yoldan olmuştur. Kafkasların Türkleşmesinde önemli rolü olan bölgenin Kuman-Kıpçak Türk boyları,13 Gürcistan üzerinden güneye inmişler, Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz’e yerleşmişlerdir. Doğu Karadeniz Bölgesine yerleşen Kuman-Kıpçaklar, Müslüman Türklerle, Oğuz boylarından gelen Çepnilerle kaynaşarak Müslümanlığı kabul etmişlerdir. Bugün Doğu Karadeniz Bölgesinde bulunan “Borçka” Kazası’nın adı bir Kuman oymağının adıdır.

Kuman-Kıpçaklar ikinci olarak, Bizans tarafından Balkanlar’dan getirilerek Anadolu’ya yerleştirilmişlerdir. Kuman-Kıpçakların Anadolu’ya göçleri sonraki yıllarda da büyük tarihi olaylara bağlı olarak devam etmiş; Cengiz Han Moğollarının Kafkasya’yı istilaları ve yöneticileri ile dayandığı unsur bakımından hemen hemen tamamı Kıpçak olan Mısır Memlükleri’nin Anadolu’ya yönelik hareketleri sonucunda da Kıpçaklar yoğun olarak Anadolu’ya gelmişlerdir.14

2. Malazgirt’ten Sonra

Bilindiği gibi, Anadolu’nun Türkleşmesinde Malazgirt Meydan Muharebesi adeta bir dönüm noktasını ifade eder. Çünkü, bu tarihten itibaren gelişen siyasi, askeri ve sosyal olaylar sonucunda Anadolu hem yoğun bir Türk nüfus göçüne sahne olmuş; hem de yapılan fetihlerle kısa sürede Türk vatanı haline gelmiştir.

Prof. Dr. Abdulhalûk M. Çay’ın belirttiği gibi; “Selçukluların XI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren tarih sahnesine çıkmaları, tarihi akışı tamamen değiştirmiş, bugünkü Anadolu Türk toplumunun şekillenmesini temin etmiştir. Anadolu Türk toplumunu şekillendiren gruplar XI. yüzyılın sonlarından itibaren buraya yurt tutmaya gelen ve kendilerinden önce buraya yerleşmiş olan Türk unsurlarının da bünyesine alan kitleler olmuştur. Bunlar arasında Oğuzlar, Kanglılar, Uygurlar ve Tatarlar gibi Türk toplulukları ilk akla gelenlerdir… Selçuklu Dönemi (1040-1308) bu Türk topluluklarının Anadolu’da yurt tutmalarının tarihidir.”15

Anadolu’ya yapılan akınlar ve bunlara bağlı olarak gelişen yoğun göçler, iki ana devreye; Selçuklulara bağlı Türkmenlerin Anadolu’yu yurt tutmaları ile başlayan “Türkleşme” hareketi de dört ana safhaya ayrılmaktadır.

Akınlar ve göçlerin yoğunluğunda birinci devre, Selçuklu fetihleri ile başlayan dönemdir. Bunu bütün Asya’yı yerinden oynatan Moğol istilasından sonraki Türk akınları ve göçleri takip etmiştir.16
Bu iki ana devredeki akın ve göçlere de büyük ölçüde bağlı olan “Türkleşme” hadisesi şu dört safhada cereyan etmiştir:

1. Selçuklularla birlikte XI. yüzyıl sonlarında başlayan yerleşme,
2. XIII. yüzyılda Anadolu’ya yeni Türk unsurlarının gelmesi ve yerleşmesi,
1. 4. Osmanlı hakimiyeti dönemindeki yerleşmeler.17
Bu safhaların ilk ikisinde Anadolu’nun Türkleşmesi tamamlanmış ve XIV. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti, tarihin kaydettiği en muazzam devletlerden biri olarak, bu Türkleşmenin sonucunda tarih sahnesine çıkmıştır.
Anadolu’daki Türk hakimiyetinin başlangıcı sayabileceğimiz Malazgirt Zaferi (26 Ağustos 1071) öncesinde Kafkasya’da önemli bir Türk unsuru bulunduğu gibi; İran, Horasan, Kafkasya ve Bağdat’a hakim olan Büyük Selçuklu Devleti de bu Türkmenlere dayanıyordu.18


B. Kızıl Oğuzlar (Kocacıklar)
Kızıl Oğuzlar’ı veya Kızıl Oğuz Türkmenleri’ni, “Kızılkocalılar” olarak ifade ederek, Kocacık Yörükleri veya Türkmenleri ile aynı “Yörük grubu” olarak ele alan Hüseyin Şekercioğlu, bunların “Oğuzların Kızıl Oğuz boyundan olduğu” düşüncesindedir.19 1041 yılı civarında Hazar Denizi’nin güneyinde ve güneybatı bölgesinde Tahran, Kazvin, Reşt, Zencan ve Tebriz bölgelerinde oturan, “Kızıl Özen” veya “Kızıl Ören” Irmağı bölgesinde yaşayan ve İldeniz hükümdarlarından Arslan Şah’ın oğlu “Kızıl Bey”in oymakları oldukları için bu Türkmenlere “Kızıl Oğuz Türkleri” adı verilmiştir.20

Bunları, X. yüzyılın birinci yarısında müstakil ve kudretli bir devlet olan “Oğuz Yabgu Devleti” içinde ve Büyük Selçuklu Devleti kurulmadan önce, Selçuk’un dört oğlundan birisi olan Arslan Yabgu ile birlikte hareket ederken görüyoruz. Aynı zamanda Türkiye Selçukluları Devleti’ni kuranların ataları da olan Arslan Yabgu, Gazneli Sultanı Mahmud tarafından tutuklanarak hapsedilince (1025), bu bölgeyi terk ederek Horasan’a geçen ve Serahs, Ferave (bugünkü Kızıl Arvat, Kızıl Ribat) ve Abiverd’e yerleşen 4000 çadırlık Oğuz kümesinin başında, Yağmur, Buka, Gök-Taş ve Kızıl Beyler bulunuyordu. Kızıl Bey daha sonra Gazneli Mesud’un hükümdarlığı sırasında onun hizmetine girdi. Humar-Taş Bey’in idaresinde bazı Türkmen grupları sonradan Irak’a giderek yerleştiler. Horasan Balhan bölgesinde kalan gruplardan ayırmak için bunlara “Irak Oğuzları” denildi. “Kızıllı Oğuzları”, Selçukluların 29 Haziran 1035’de Gazneli ordusunu Nesa Savaşı’nda yenilgiye uğratmalarından sonra “Irak Oğuzları” ile birlikte görüyoruz: Bu zaferden sonra, Selçuklulara çeşitli Oğuz oymakları katıldığı halde, “Yağmurlu Oğuzları” ve “Balhan Türkmenleri” ile birlikte “Kızıllı Oğuzları” katılmamış; bir süre İsfahan hakimi Alaü’d-devle’nin hizmetine girmişler, daha sonra onlardan da ayrılarak soydaşları “Irak Oğuzları”na katılmışlardır. Bir süre sonra bu Oğuzlar Rey’deki Oğuzlara katıldılar. Irak Oğuzları 5000 atlı çıkarabiliyorlardı ve bu dönemde başlarında Kızıl, Gök-Taş, Buka, Gız Oğlu, Mansur, Dana (?) ve Anası-Oğlu gibi beyler bulunuyordu. Bunlardan Kızıl ve Buka önce Rey’i, sonra da Hemedan’ı ele geçireceklerdir.

Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’in kız kardeşi ile evlendiğini bildiğimiz ve devletin kuruluşunda Selçuklulara büyük destek veren Kızıl Bey, takriben devletin kuruluşundan sonra 1040 veya 1041’de ölmüş, Rey Şehri civarında gömülmüştür.21 Tuğrul Bey’e bağlı olan bu Kızıl Oğuz Türkmenleri, başlarında Mansur, Gök-Taş, Buka Beyler olduğu halde Anadolu’ya yapılan akınlarda aktif olarak rol aldılar. Sultan Alp Arslan ve Sultan Melikşah dönemlerinde Alp Arslan’ın yeğeni Sadettin Bey’in emrine giren Kızıl Oğuzlar, 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi ve Zaferi’nden sonra Kars, Erzurum, Erzincan ve Sivas illerine doğru akınlara başlayarak Sivas ve Tokat arasındaki Kelkit Vadisi’ni ele geçirdiler. Türkiye Selçukluları’nın son zamanları ile Anadolu Beylikleri döneminde Ankara’nın idaresini elinde bulunduran Ankara Valisi “Kızıl Bey” de bu Kızıl Oğuz Türkmenlerinden idi. Selçuklu Devleti’nin “iskan” politikaları çerçevesinde Tokat, Amasya, Konya, Karaman, Ankara, Aydın, İsparta, Balıkesir, Bolu, Kastamonu ve Sinop illerine yerleştirilen Kızıl Oğuz Türkmenleri; 1410’da Reşadiye ve Mesudiye arasındaki “Kızıl Özenliler Yurdu” olarak anılan (bugünkü Reşadiye-Kızıl Ören Köyü civarı) bölgede “Kızıl Ahmetliler” isimli bir de beylik kurdular. Beyliğe adını veren Kızıl-Oğlu Ahmet Bey ve kardeşleri, Amasya, Tokat, Çorum ve Sivas, Ordu, Samsun, Giresun ile Şebinkarahisar’ı ele geçirdiler. Kızılırmak ve Yeşilırmak bölgesine hakim oldular. 1424 yılında Sultan II. Murat’ın emri ile Amasya Valisi Yörgüç Paşa, Kızıl-Oğlu Ahmet Bey ve diğer ileri gelenleri Amasya Kalesi’ne davet ederek ortadan kaldırdı. Kızıl Oğuz Türkmenleri de Anadolu’nun çeşitli yerlerine dağıtıldılar. Kızıl Oğuz Türkmenleri’nin büyük bir bölümü, Fatih Sultan Mehmet zamanında Evrenos-Oğlu Ali Bey komutasında Rumeli’de fethedilen Selanik, Manastır ve Yanya illerine yerleştirildiler. Son İsfendiyar-oğulları Beyi ve Osmanlıların Kastamonu Valisi Cemalettin Kızıl Ahmet Paşa, 1515’lerde Bayburt Sancak Beyi olan Mirza Mehmet Bey ve Bolu Sancak Beyi olan babası Kızıl Ahmet Bey ile III. Murat zamanında Rumeli Beylerbeyi olan Kızıl Ahmetli Şemsi Paşa Kızıl Oğuz Türkmenlerinden idi.22

Merhum Prof. Dr. Faruk Sümer’in XVI. yüzyıl Tahrir Defterleri’ne dayanarak yaptığı araştırmalara göre, XVI. yüzyılda Anadolu’da Kızıl Oğuz Türkmenleri’ne bağlı “oymaklar” şuralarda görülmekteydi: Maraş’tan Ankara, Kayseri, Kırşehir’e kadar olan sahada yayılmış bulunan “Dulkadırlı Eli”ne bağlı “Kızıllu” oymağı. Boz-Ulus’un bir kolu olan “Diyarbekir Türkmenleri”ne bağlı “Koca-Hacılu” oymağı. Boz-Ulus’un “Dulkadırlı” oymaklarından “Kızıl-Kocalu” oymağı. “Boz-Ok Eli”ne (bugünkü Yozgat bölgesi) bağlı Kara-Taş’ta “Kızıl-Kocalu”, Ak-Dağ’da “Kızıl-Kocalu”, Sorgun’da “Kızıl-Kocalu” oymakları. “Menteşe Eli” (bugünkü Muğla yöresi)’nde “Kızılca-Yalınc” ve “Kızılca-Keçilu” oymakları.23

Başbakanlık Arşivi’ndeki çalışmaları sonucunda Cevdet Türkay’ın Osmanlı İmparatorluğu dönemi için tespit ettiği “Kızıl Oğuz” ve “Kocacık” oymakları ve bulundukları yerler şu şekildedir: Nevşehir (Niğde), Kırşehri Sancağı, Anamur’da (İçel Sancağı) “Kızıl-alili” (Kızıl-alilü), Bayındır’da (İzmir Sancağı) “Kızıl-oba”, Yeni İl Kazası’nda (Sivas) “Kızıl-selli” (Kızıl-sellü), Balya Kazası’nda (Karasi Sancağı) “Koca-oba”.24

Yine Cevdet Türkay’ın Osmanlı İmparatorluğu dönemi için tespit ettiği “Kızıl Oğuz” ve “Kocacık” aşiretleri ve bulundukları yerler şu şekildedir: Adana, Tarsus, Aydın, Saruhan Sancaklarında “Kızıl-ışıklı” (Kızıl-ışıklu), Biga Sancağı, Kütahya, Maraş, Ezine Kazası’nda (Biga Sancağı), Nevşehir Kazası’nda (Niğde Sancağı), Denizli Kazası’nda (Kütahya Sancağı), Bursa Kazası’nda (Hüdavendigar Sancağı) “Kızıl-keçili” (Kızıl-keçilü): “nam-ı diğer Havnalar”,25 Bozok Sancağı, Yozgat Kazası’nda (Bozok), Adilcevaz Sancağı’nde (Van Eyaleti)’nde “Kızıl-koca”, Nevşehir Kazası’nda (Niğde Sancağı), Rakka Eyaleti, Barçınlı Kazası’nda (Karahisar-ı Sahip Sancağı) “Kızıl-koyunlu”, Aydın Sancağı, Yalavaç Kazası’nda (Hamid Sancağı), Güzelhisar Kazası’nda (Aydın Sancağı), Karahisar-ı Sahip Sancağı’nda “Kızıl-şeyhli” (Kızıl-şeyhlü), Mihalıç Kazası’nda (Hüdavendigar Sancağı), Adala Ovası (Saruhan Sancağı) “Koca-beğli” (Koca-beğlü), Mihalıç Kazası, Adala Ovası’nda (Saruhan), Aydın, Saruhan, Nevşehir, Arabsun Kazası’nda (Niğde Sancağı) “Koca-beğoğlu” (Koca-beğoğulları), Diyarbekir, Erzurum Eyaletlerinde “Koca-man”, Silifke Kazası’nda (İçel Sancağı), İçel Sancağı’nda “Koca-şeyhli” (Koca-şeyhlü): “nam-ı diğer Bozkırlı”.26

Cevdet Türkay’ın Osmanlı İmparatorluğu dönemi için tespit ettiği çok sayıdaki “Kızıl Oğuz” ve “Kocacık” cemaatları ve bulundukları yerler de şu şekildedir: Anamur Kazası’nda (İçel Sancağı), Kete Kazası’nda (Hüdavendigar Sancağı) “Kızıl”, Selendi Kazası’nda (Kütahya Sancağı) “Kızıl-abdi”,Ulaş Kazası’nda (Tarsus Sancağı), Tarsus Sancağı’nda “Kızıl-ahmedli” (Kızıl-ahmedlü), Anamur Kazası’nda (İçel Sancağı), Kars-ı Meraş, Siverek, Hama, İçel, Tarsus, Adana, Sis Sancakları, Kızılkinise Karyesi (Anamur Kazası), Yalavaç Kazası’nda (Hamid Sancağı) “Kızıl-ali, Kızıl-aliler” (Kızıl-alili, Kızıl-alilü),27 Anamur Kazası’nda (İçel Sancağı), Kars-ı Maraş, Siverek, Hama, Hums, İçel, Tarsus, Adana ve Sis Sancakları’nda “Kızıl-ali Tohdemirli” (Kızıl-ali Tohdemirlü), Bozok ve Maraş Eyaletleri’nde “Kızıl-avretli” (Kızıl-avretlü), Bozok ve Maraş Eyaletleri’nde “Kızıl-bayırlı” (Kızıl-bayırlu), Maraş ve Bozok Sancakları, Zülkadriye Kazası’nda (Maraş Eyaleti), Şamardı Kazası’nda (Niğde Sancağı), Kuban Nehri boyu, Eğridir Kazası’nda (Hamid Sancağı), Şücaaddin Kazası’nda (Niğde Sancağı) “Kızıl-beğ, Kızıl-beğli” (Kızıl-beğlü), Anamur Kazası’nda (İçel Sancağı), Adana, Tarsus, Karacahisar-ı Şarkî Sancakları, Yalavaç Kazası’nda (Hamid Sancağı), Kalkandelen Kazası’nda (Üsküp Sancağı) “Kızılca” (Kızulca), Sis, Adana Sancakları, Kandıra Kazası’nda (Kocaeli Sancağı), Şeylü Kazası’nda (Kocaeli Sancağı) “Kızılca-ali, Kızılca-alili” (Kızılca-alilü), Uşak Kazası’nda (Kütahya Sancağı) “Kızılca Bahadır”, Vakıflar, Bozdoğan Kazaları (Aydın Sancağı), Muğla Kazası’nda (Menteşe Sancağı) “Kızılca-börk, Kızılca-börklü” (Kızılca-Yörük, Kızılca-Yörüklü), Göksun Kazası’nda (Maraş Sancağı) “Kızılca-in”, Hasandağı Kazası’nda (Aksaray Sancağı) “Kızılca-geyikli” (Kızılca-geyiklü), Yenişehir Kazası’nda (Aydın Sancağı) “Kızılca-keçili” (Kızılca-keçilü), Ulaş Kazası’nda (Tarsus Sancağı), Tarsus Sancağı’nda “Kızılca-köy”, Malatya ve Saruhan Sancakları, Çağlayık Kazası’nda (Paşa Sancağı) “Kızılca-lı” (Kızılca-lu), Timurcu Kazası’nda (Saruhan Sancağı) “Kızılca-mahmud”, Rakka, Sivas, Kengırı Sancakları, İskilip Kazası’nda (Çorum Sancağı), Malatya Sancağı’nda “Kızılca-şarlı” (Kızılca-şarlu), Edirne Kazası’nda (Paşa Sancağı) “Kızılcık-lı” (Kızılcık-lu), Varna Kazası’nda (Silistre Sancağı), Silistre Sancağı’nda “Kızıl-danişmedli” (Kızıl-danişmendlü), Edirne ve Dimeteko Kazaları’nda (Paşa Sancağı) “Kızıl-deli, Kızıl-deli Sultan”, Bozdoğan Kazası’nda (Aydın Sancağı), Kütahya Sancağı’nda “Kızıl-depe” (Kızıl-dene) (Kızıl-döne, Kızıl-dana), Toyran Kazası’nda (Köstendil Sancağı) “Kızıl-doğan, Kızıl-doğanlı” (Kızıl-doğanlu), Maraş ve Bozok Eyaletleri, Zülkadriye Kazası’nda (Maraş Eyaleti) “Kızıl-donlu”, Karahisar-ı Şarkî ve Biga Sancakları’nda “Kızıl-alma” (Kızıl-elma), Kuban Nehri boyunca “Kızıl-bekvac”, Kars-ı Maraş Sancağı’nda (Maraş Eyaleti) “Kızıl-güney” (Kızıl-köni), Maraş ve Adana Eyaletleri’nde “Kızıl-hacı, Kızıl-hacılı” (Kızıl-hacılu),28 Kütahya Sancağı’nda “Kızıl-halil”, Kars-ı Maraş Sancağı (Maraş Eyaleti), Tercan Kazası’nda (Erzurum Sancağı) “Kızıl-hasanlı” (Kızıl-hasanlu, Kızıl-hasan), Kayseriyye Sancağı’nda “Kızıl-hüseyinli” (Kızıl-hüseyinlü), Ordu Kazası’nda (Karahisar-ı Şarkî Sancağı), Karahisar-ı Şarkî Sancağı’nda “Kızıl-in”, Adana ve Tarsus Sancakları’nda “Kızıl-isa”, Kütahya, Tarsus, Sis, Adana, İçel Sancakları, Kusun Kazası’nda (Adana Sancağı), Çarşanba-i Lazikiye Kazası’nda (Kütahya Sancağı) “Kızıl-ışık, Kızıl-ışıklı” (Kızıl-ışıklu), Biga, Kütahya, Maraş, Adana, Tarsus, Sis, İçel Sancakları, Ezine ve Denizli Kazaları (Kütahya Sancağı), Nevşehir Kazası’nda (Niğde Sancağı), Bursa Kazası’nda (Hüdavendigar Sancağı), Uşak Kazası’nda (Kütahya Sancağı), Elmalu Nahiyesi (Erzurum Sancağı), Çanakkale Kazası’nda (Biga Sancağı), Edremit ve Ezine Kazaları’nda (Karasi Sancağı) “Kızıl-keçililer, kızıl-keçili” (Kızıl-keçilü, Kızıl-keçili, nam-ı diğer Havnalar),29 Gösun Kazası’nda (Maraş Sancağı), Anamur Kazası’nda (İçel Sancağı) “Kızıl-kilise, Kızıl-kiliseli” (Kızıl-kiliselü), Eğrigöz Kazası’nda (Kütahya Sancağı) “Kızıl-kınık”, Saruçam Kazası’nda (Adana Sancağı) “Kızılca-kışlalı” (Kızılca-kışlalu), Bozok, Maraş ve Karahisar-ı Şarkî Sancakları, Yozgat Kazası’nda (Bozok Sancağı), Diyarbekir Eyaleti’nde “Kızıl-koca, Kızıl-kocalılar” (Kızıl-kocalı, Kızıl-kocalu),30 Rakka, Karaman, Kırşehri Sancakları, Haymana Kazası’nda (Ankara Sancağı), Bolvadin Kazası’nda (Karahisar-ı Sahip Sancağı), Şam Havalisi, Ankara civarı, Irak, Sabanca ve İznikmid Kazaları (Kocaeli Sancağı), Ayazmend Kazası’nda (Karasi Sancağı), Bergama Kazası’nda (Hüdavendigar Sancağı), Mağnisa Kazası’nda (Saruhan Sancağı), Süleymanlı Kazası’nda (Kırşehri Sancağı), Nevşehir Kazası’nda (Niğde Sancağı) “Kızıl-koyunlu”,31 Emirdağı Kazası’nda (Karahisar-ı Sahip Sancağı) “Kızıl-kulaklı” (Kızıl-kulaklu) (Kızılkulaklı Cemaatı, Bozulus Aşireti’ndendir), Bozok, Kayseriyye, Sivas, Adana, Sis Maraş, Teke, Hamid, Bolu, Tarsus, İçel Karaman Sancakları, Çağlayık, Gümilcine ve Dimetoka Kazaları (Paşa Sancağı), Çerkeş Kazası’nda (Kengırı Sancağı), Honaz Kazası’nda (Kütahya Sancağı) Nablus Sancağı (Sayda Eyaleti), Homa Kazası’nda (Kütahya Sancağı), Kavala Kazası’nda (Paşa Sancağı), Larende Kazası’nda (Karaman Eyaleti), Hezargrat Kazası’nda (Niğbolu Sancağı), Akdağ Kazası’nda (Bozok Sancağı), Selanik ve Karahisar-ı Şarkî Sancakları’nda “Kızıllar, Kızıllı” (Kızıllu, Kızıllu Yörüğü),32 Bozok Eyaleti’nda “Kızıl-cuburlar” (Kızıllu-cuburlar),33 Pertek Sancağı’nda (Erzurum Eyaleti)’ “Kızıl-mağara”, Ulaş Kazası’nda (Tarsus Sancağı), Maraş, Tarsus, Rakka, Adana, Hama ve Hums Sancakları’nda “Kızıl-murad, Kızıl-muradlar” (Kızıl-muradlı, Kızıl-muradlu), Mudanya Kazası’nda (Hüdavendigar Sancağı) “Kızıl-mürsel”, Maraş Eyaleti’nde”Kızıl-ömar”, Maraş Eyaleti, Zülkadriye Sancağı (Maraş Eyaleti) “Kızıl-sultanoğlu”, Şiro Kazası’nda (Malatya Sancağı) “Kızıl-uşağı” Kara Hisar-ı Şahip Sancağı’nda “Kızıl-uşaklı” (Kızıl-uşaklu), Göksun Kazası’nda (Maraş Sancağı) “Kızıl-viranlı” (Kızıl-viranlu), Edincik Kazası’nda (Hüdavendigar Sancağı) “Kızıl-yahya”, Kars-ı Maraş Sancağı’nda (Maraş Eyaleti) “Kızıl-yusuflu”.

Kendilerine “Kocacıklar” da denilen Kızıl Oğuz Yörükleri, bu isimleri taşıyan aşiretler olarak da şu yerlerde tespit edilmişlerdir: Antalya Kazası’nda (Teke Sancağı), Podgoriçe Kazası’nda (İskendiriye Sancağı) “Koca”, Dedeağaç Kazası’nda (Edirne Sancağı) “Koca-ali”, Tire Kazası’nda (İzmir Sancağı) “Koca-asiler”, Bursa Kazası’nda (Hüdavendigar Sancağı), Balıkesir Kazası’nda (Karasi Sancağı) “Koca-baş, Koca-başoğlu obası”, Saruhan ve Karaman Sancakları, Adala Ovası (Saruhan Sancağı) Yeni İl Kazası’nda (Sivas Sancağı), Aydın Sancağı’nda “Koca-beğ, Koca-beğli” (Koca-beğlü, Koca-beğoğlu), İçel, Adana, Tarsus, Sis, Karahisar-ı Şarkî Sancakları, Mut ve Gülnar Kazaları (İçel Sancağı), Kirmastı Kazası’nda (Hüdavendigar Sancağı) “Kocac, Kocaclar, Kocaclı” (Kocaclu, Kocac Parakendesi), Adana, Kars-ı Maraş ve Kara Hisar-ı Şarkî Sancakları’nda “Kocacık, Kocacıklı” (Kocacıklu, Gocacık, Gocacıklı, Gocacıklu), Gelibolu Sancağı’nda “Koca-dan, Koca-danlı” (Koca-danlu, Koca-danalı, Koca-danalu), Hezargrad Kazası’nda (Niğbolu Sancağı) “Koca-doğan” (Koca-toğan), Ergani Kazası, Siverek Sancağı (Diyarbekir Eyaleti), Diyarbekir Eyaleti, Yeni İl Kazası’nda (Sivas Sancağı), Yahyaylı Kazası’nda (Kayseriyye Sancağı) “Koca-hacılı” (Koca-hacılu),34 Karahisar-ı Teke Kazası’nda (Teke Sancağı), Teke ve Alaiye Sancakları’nda “Koca-haliloğlu”, Kırkkilise Kazası’nda (Vize Sancağı) “Koca-hıdır” (Koca-hızır), Manavgat ve İbradı Kazaları’nda (Alaiye Sancağı) “Koca-isaoğulları”, Padovişte Kazası’nda (Köstendil Sancağı), İnebahtı ve Kilis Sancakları, Kalkandelen Kazası’nda (Üsküp Sancağı) “Koca-lı” (Kocalu: nam-ı diğer Rendene), Diyarbekir Vilayeti’nde “Kocalı” (Kocalu: nam-ı diğer Beğdili Yalavac), Ordu Kazası’nda (Kara hisar-ı Şarkî Sancağı), Erzurum ve Diyarbekir Eyaletleri, Mud Kazası’nda (İçel Sancağı) “Koca­man, Koca-manlı” (Kocamanlu), Kilis ve Maraş Sancakları, Antakya Kazası’nda (Halep Eyaleti)’nde “Koca-nlı” (Koca-nlu), Biga Sancağı’nda “Koca-obası”, Antalya Kazası’nda (Teke Sancağı) “Koca-oğlu”, Gümilcine Kazası’nda (Paşa Sancağı) “Koca-ömerler”, Edirne Kazası’nda (Paşa Sancağı) “Koca-yakublu”, Maraş Sancağı, Zülkadriye Kazası’nda (Maraş Eyaleti) “Koca Yörükanı”, Saruhan ve Kütahya Sancakları’nda “Koca-yusuflu” (nam-ı diğer Buhurcu).35

Cevdet Türkay’ın Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki belgelere göre tespit ettiği “Kızıl” ve “Koca” ile başlayan bu oymak, aşiret ve cemaat isimlerinden başka, bazı tamlamalar alarak ifade edilen Kızıl Oğuz Yörüklerine ait oymak, aşiret ve cemaat isimleri ve yaşadıkları yerler de şu şekildedir: Karaman, Yeni İl’de (Sivas) “Şabbayadı Koca-beğ”,36 Adana, Sis Sancakları’nda “Aksak Kocalı” (Asak Kocalu),37 Adana, Kırşehri, Tarsus Sancaklarında “Ali Kocalı” (Ali Kocalu: nam-ı diğer Turasanlı),38 Ulaş Kazası’nda (Adana Sancağı) “Avcı Kocalı” (Avcı Kocalu),39 Dündarlı Kazası’nda (Tarsus Sancağı), Adana Eyaleti’nde “Baba Kocalı” (Baba Kocalu),40 Ulaş Kazası (Tarsus Sancağı), Tarsus’ta “Diğer Kızıl-muradlu”,41 Kusun Kazası’nda (Tarsus Sancağı) “Dolu Kocalı” (Dolu Kocalu),42 Bozok ve Maraş Eyaletlerinde “Evlad-ı Kızılca”,43 Kars-ı Maraş Sancağı’nda (Maraş Eyaleti) “Gacacık-lı” (Gacacık-lu, Gocacık-lı, Gocacık-lu), Bozok ve Maraş Eyaletlerinde “Gacalı” (Gacalu, Gocalı, Gocalu) 44 Maraş Eyaleti’nde “Kafir-kocalu”45 Biga Sancağı, Çan Kazası’nda (Biga Sancağı), Bursa Kazası’nda (Hüdavendigar Sancağı), Rakka, Gelibolu, Kırsehri, Alaiye, Bozok, Karaman, Adana, Maraş, Sivas, Karahisar-ı Şarkî, Halep, Şam, Hüdavendigar Sancakları, Zülkadriye Kazası’nda (Maraş Sancağı), Yeni İl Kazası’nda (Sivas Sancağı), İnegöl Kazası’nda (Hüdavendigar Sancağı), Ezine-i Kazdağı Kazası’nda (Biga Sancağı), Tuzla Kazası’nda (Hüdavendigar Sancağı), Alacahan Mevzii (Kangal Kazası’nda, Sivas Sancağı), Hezargrat Kazası’nda (Niğbolu Sancağı), Bayramiç Kazası (Hüdavendigar Sancağı), Koçhisar Kazası (Aksaray Sancağı), Eğribucak Kazası’nda (Paşa Sancağı) “Kara-koca, Kara-kocalar” (Kara-kocalı, Kara-kocalu, Kara-kocalu nam-ı diğer Emene?),46 Adana, Tarsus ve Maraş Sacakları’nda “Karı-kızıllı” (Karı-kızıllu, Kara-kızıllı, Kara-kızıllu),47 Kırşehri Sancağı’nda “Kışlak Koca”48 Karinabad Kazası’nda (Silistre Sancağı) “Kurd-koca”,49 Amasya Sancağı’nda “Mamalı Kızılkoca” (Mamalu Kızılkoca),50 Teke Sancağı’nda “Penbeli-kızıllısı” (Penbelü-kızıllusu, Penbece-kızıllı, Penbece-kızıllu).51Cevdet Türkay’ın tespitlerine göre, Mukataalı Aşiret ve Cemaatlar arasında ise, “Kızılca-ali ve İnceviran Mukataası”, “Kızılca-lu Hasları Mukataası”, “Kocalu nam-ı diğer Rindene Mukataası” sayılmaktadır.52

Yukarıdan beri isimlerini ve yerlerini verdiğimiz bütün Kızıl Oğuz veya Kocacık Yörüğü olan oymak, aşiret ve cemaatın “bağlı oldukları topluluk” olarak; “Türkmân Taifesi”, “Türkmân Yörükânı”, “Konar-Göçer Yörükân Taifesi”, “Yörükân Taifesi”, gösterilmiştir. Aşiretlerden birisi, “Kızıl-beğ, Kızıl-beğli”, “Çerkes Yörükânı Taifesinden”; diğeri de, “Kızıl-bekvaç”, “Abaza Taifesinden”dir.
Yukarıda verdiğimiz oymak, aşiret ve cemaatların genellikle “Bozulus”tan oldukları görülmektedir. “Bozulus nam-ı diğer Tabanlı Türkmânı”, genellikle, Karaman Eyaleti, Eski İl maa Akçaşehir Kazası (Konya Sancağı), Aksaray Sancağı, Ankara Sancağı, Aydın Sancağı, Rumeli Vilayeti, Ruha (Urfa), Kengırı (Çankırı), Adala (Saruhan), Emirdağ Kazası’nda (Karahisar-ı Sahip Sancağı) yerleşmişlerdir.53


Bilindiği gibi “yer adları”, kültür tarihi bakımından çok büyük bir önem taşır. Anadolu’nun ve Rumeli’nin Türkleşmesinde de görüldüğü gibi Türkler, çeşitli geleneklere bağlı olarak yer adı vermektedirler. Bazen milli kültürün bir parçası olarak Orta Asya’daki yer adları, Anadolu ve Rumeli’deki benzer yerlere verilmiştir. Bazen, bir boy veya oymak yerleştiği yere boyunun veya oymağının adını vermiştir. Bazen, boy beyi veya boyun bir büyüğünün adı verilmiştir. Arazi şekline, yerleşme esnasındaki bir olaya, eski bir totem olan ve silik izleri hatıralarda devam eden bir hayvanın adına göre de isim verilir veya alınırdı.54 Anadolu’da dün ve bugün gördüğümüz bütün “Kızıl” sözü ile başlayan yer adları da bu gelenek çerçevesinde, işte bu Kızıl Oğuz Türkmenlerin hatıralarını taşır. Bazı misaller şu şekilde verilebilir: Kızıl-ırmak, Kızılca-hamam, Kızılca-viran (bugünkü Kızılca-ören) (XVI. yüzyıl, Bayburt Sancak Merkezi), Kızılca-kent (XVI. yüzyıl, Bayburt, Kelkit), Kızılca (XVI. yüzyıl, Bayburt, Tercan-ı Süfla),55 Kızıl-köy (Afyon, Bursa), Kızıl-çakçak, Kızıl-ziyaret (Ağrı), Kızıl-öküz (Kars), Kızıl-ırmak, Kızıl-dağları (Suşehri, Refahiye, İmranlı arasında).56

II. Karaman ve Kızıl Oğuzlar (Kocacıklar)

A. Karaman ve Yöresi Tarihi

II. Karaman ve Kızıl Oğuzlar (Kocacıklar)
A. Karaman ve Yöresi Tarihi
Anadolu’nun merkezi bir yerinde bulunan Karaman, Batı Anadolu’dan Akdeniz’e ve özellikle Çukurova’ya inen yolların da geçiş noktası durumundadır. Bereketli topraklara sahip olan Karaman ve yöresi, bu özelliği ve stratejik konumundan dolayı ilk çağlardan itibaren önemli bir yerleşim yeri olmuştur.
13 kilometre kuzey doğusunda yer alan höyüklerin yüzey araştırmaları ve özellikle Canhasan Höyüğü’nde yapılan bilimsel kazılar, Karaman ve civarındaki uygarlığın sekiz bin yıl öncesine kadar uzandığını göstermektedir.
Hititler döneminde yarı bağımsız bir devlet olan Arzava Devleti’nin sınırları içinde yer alan Karaman, bu dönemde önemli bir ticari ve askeri merkez konumunda idi.
M.Ö. VII. yüzyılda Firikyalıların, VI. yüzyılda da Lidyalıların saldırısına uğrayan Karaman, bu yüzyılın sonlarında Perslerin hakimiyetine girmiştir.
Klasik devirlerde “Laranda” ismiyle Lykaonia bölgesinde yer alan Karaman, Büyük İskender’in haleflerinden Perdikkas ve Filippos’un M.Ö. 322 yıllarında talan ve tahribatına uğramış; daha sonra Antigon ve Selevkos’un eline geçmiş, M.Ö. I. yüzyıla kadar Anadolu’daki krallıkların elinde kalmıştır.
Karaman, Romalılar devrinde mahalli krallardan Derbe Hakimi Antipatros’un idaresine girmiş, Galatia Kralının Amyntos’u yenip öldürmesi üzerine, Galatlar’ın eline geçmiştir. Bu dönemde, Lykaonia Birliği’ne bağlı önemli bir ticaret merkezi olan Karaman; Hıristiyanlar tarafından Hz. İsa’dan sonra en önemli dini lider olarak kabul edilen Michael’in mezarının yer aldığı Derbe Antik Şehri’ni de içinde barındırmaktadır.
Karaman, M. S. VII. Ve IX. yüzyıllarda Arap ordularının Bizans ile olan mücadeleleri sırasında, Araplar tarafından kısa süreli olarak işgal edilmiş; Selçuklular dönemine kadar da Bizans’ın elinde kalmıştır.57
Karamanoğulları, Anadolu Türkmen Beyliklerinin Osmanoğulları’ndan sonra en büyüğü ve en devamlısı olmuştur. Orta Anadolu’nun güneyinde yaşamış olan bu Türkmen Beyliğinin, Karamanoğullarının Oğuzların “Avşar” boyuna mensup oldukları kabul edilmektedir. Karaman Boyu 12. yüzyılda Aral Gölü doğusundaki Maveraünnehir bölgesinde yaşıyordu. Bu yüzyılın ortalarında doğudan gelen Moğol baskısı karşısında anayurtlarını terk ederek batıya göç eden Karamanlılar; ilk önce Azerbaycan ve Şirvan yörelerinde bir süre yerleşmişler ve daha sonra burada boyun bir kısmını bırakarak batıya doğru yollarına devam etmişlerdir. Karaman boyunun Anadolu’ya gelen büyük kısmı, I. Alaaddin Keykubat tarafından 1228’de “Kamereddin İli” adı verilen Mut ve Ermenek civarına, uç bölgesine yerleştirilmişlerdir.
Boyun ilk bilinen temsilcisi Nure Sofi’dir. Kerimüddin Karaman Bey’in (1255-1263) 1255’teki cülusundan sonra, Karamanoğulları’nın küçük bir boy olmaktan çıkarak, bir “beylik” haline geldikleri görülmektedir. Bu tarihten sonra, Orta Anadolu ve çevresinde uzun yıllar hüküm sürecek olan Karamanoğulları Beyliği’nin kuruluşunda ve bölgenin Türkleşmesinde şüphesiz (aşağıda ayrıca ele alınacak olan) bir çok “Yörük, Türkmen” boyu yer almıştır.
Kerimüddin Karaman Bey’in ölümünden sonra başa geçen Şemsüddin Mehmet Bey’in (1263­1279/1280) zamanında Beylik daha da güçlenmiştir. Mehmet Bey’i takiben Karaman Beyi olan Güneri Bey’in (1280-1300) 1300’de ölmesi ile, beylik idaresi kısa sürelerde pek çok kez el değiştirmiştir. Burhaneddin Musa’nın (1352-1356) ölümü üzerine bir süre devletin başına Seyfeddin Süleyman Bey geçmiş ve onu bir suikast sonucunda ölmesi üzerine ordu komutanı olan Alaaddin Ali Bey (1357­1398) tahta geçmiştir. Karaman Tahtına oturan Alaaddin Ali Bey ile birlikte; önemli şahsiyetlerin önderliğinde Karaman’ın önceki dönemlerine nazaran daha güçlü bir çağı ve Osmanlılarla ilk münasebetler de (1361) başlamıştır. Bu yıllarda beylik sınırları hayli genişlemiş, Niğde, Aksaray ve Kayseri ele geçirilmiştir. Fakat bu arada 1398’de Alaaddin Ali Bey’in Konya’da öldürülmesi üzerine Konya, Develi, Aksaray ve Akşehir Osmanlıların eline geçmiştir. Olaylar sonra tekrar Karamanlıların lehine gelişmiş; 1402 Ankara savaşı sonrasında tekrar toparlanan Karamanlılar, Nasırüddin Mehmet Bey (1398-1423) idaresinde 1411-12’de Kütahya’ya, 1414’de de Bursa’ya girmişlerdir. Bu arada Memlüklerle de iyi ilişkileri yürütmeye çabalamışlarsa da karşılıklı bazı seferlerin yapılmasına engel olamamışlardır.
N. Mehmet Bey’in ölümünden sonra tahta, Niğde Emiri Ali Bey geçirilmiş, fakat sonra Osmanlılar’ın yardımı ile Tacüddin (Sarimüddin) II. İbrahim Bey (1423-1464), 1424 yılında Konya’da yönetimi elde etmiştir. 40 yıllık bir yönetimden sonra ölen II. İbrahim Bey’in yerine geçen oğulları döneminde taht mücadeleleri hızlanmış, bu durum Orta Anadolu’nun siyasi çehresinin değişmesinde büyük ölçüde etken olmuştur. Bu yıllarda çeşitli devletlerle karşılıklı ittifaklar yapılmışsa da, adeta bir “fetret devri” (1464-1502) yaşayan beylik, 1502’de, resmen ortadan kalkmış ve II. Bayezit döneminde Osmanlı Devleti’nin bir eyaleti haline getirilmiştir.
1256 yılına kadar Ereğli, 1256 yılından 1261 yılına kadar Ermenek beyliğe başkentlik yapmıştır. Daha sonra idare merkezi, o zamanlar “Larende” denilen Karaman’a nakledilmiştir. Yıkılışına kadar Karaman Başkent olarak kalmış olmasına rağmen; Konya’da zaman zaman başkentlik yapmış, bazı beyler burada oturmuşlardır. Niğde veSilifke de bir müddet idare merkezi olarak kullanılmışlardır.
Karamanoğulları toprakları, yani beyliğin hakim olduğu alanlar, çeşitli dönemlerde büyümüş ve küçülmüştür. Önceleri asıl İçel’e yani Göksu’nun batısında kalan topraklar ile Manavgat Çayı’nın doğusunda kalan topraklara ve Alaiye (Alanya), Selenti (Gazipaşa), Ermenek, Hadim, Bozkır, Karaman, Ereğli taraflarına hakim olmuşlardır. Zaman zaman Konya’ya girmişlerse de Selçuklular adına hareket etmişler, hükümdarlık iddiasında bulunmamışlardır.
En geniş şekliyle Karamanoğulları Beyliği Türkiye’nin bugünkü idari bölünüşüne göre şu illere yayılmıştır: Konya, Karaman, Niğde, Kayseri, Ankara, Nevşehir, İçel, Kırşehir illerinin tamamı ve Antalya’nın doğu yarısı. Ankara’daki “Ahi Cumhuriyeti” de Karamanoğulları nüfuz bölgesi ve tabiiyetinde bulunmuştur. Karamanoğulları, batıda Antalya, Isparta, Afyon bölgelerinde zaman zaman belirtilen sınırları da aşmışlardır.
14. yüzyılın başlarında henüz Konya’yı başkent yapabilecek kadar güçlü olmadıkları dönemlerde Karamanoğulları Beyliği’nin merkezi olan Larende; bu hanedan mensupları ve özellikle Karamanoğlu II. İbrahim Bey tarafından gerçekleştirilen büyük bir imar faaliyetine sahne olmuş ve bu faaliyetler neticesinde meydana gelen abideler ve mimari eserler, şehrin fiziki yönden gelişmesini sağlamıştır. Karamanlılar döneminde, Horasan’dan gelerek bu bölgeye yerleşen alim, şeyh, derviş ve sanatkarlar da şehrin kültürel kalkınmasında önemli bir rol oynamışlardır.
Karaman, Osmanlı hakimiyetine geçince, önce “Sancak Merkezi” (Yavuz Sultan Selim dönemine kadar), sonra da “Kaza Merkezi” (Kanuni Sultan Süleyman devrinden itibaren) olarak gelişmesini sürdürmüştür.

Cumhuriyet’in ilanından sonra Konya İli’ne bağlı şehrin “Larende” olan adı “Karaman” olarak değiştirilmiş; nihayet, 15 Haziran 1989 tarihinde çıkarılan 3589 sayılı yasa ile Türkiye’nin yetmişinci ili olmuştur.58

B. Karaman ve Yöresinde Kızıl Oğuzlar

1. Oymak, Aşiret ve Cemaat Olarak

Karaman ve yöresine yerleşen “Yörük, Türkmen” vs. isimlerle anılan gerek yerleşik, gerekse konar-göçer Türk boy, oymak, aşiret ve cemaatları arasında Avşarlar başta olmak üzere, Kızık, Karkın, Beydili ve Salur gibi 24 Oğuz boyuna mensup boylar ve Atçekenler ile Varsaklar ilk plânda dikkatleri çekmektedirler.59 Karaman ve yöresine yerleşen Türk unsurları içerisinde özellikle dikkat çeken bir grup vardır ki, o da “Kızıl Oğuzlar” veya “Kocacık Yörükleri”dir.

Yukarıda Cevdet Türkay’ın araştırmalarından naklen Anadolu’nun tamamındaki varlıklarını gösterdiğimiz Kızıl Oğuzlar veya Kocacık oymak, aşiret ve cemaatlarından Karaman ve yöresine yerleşmiş olanlar şunlardı: Kızıl-ışıklı, Kızıl-keçili (Havnalar), Koca-şeyhli, Kızıl, Kızıl-ahmedli, Kızıl-ali, Kızıl-ali Tohdemirli, Kızılca, Kızılca-köy, Kızıl-isa, Kızıl-kilise, Kızıl-koyunlu, Kızıllar, Kızıllı, Kızıl-muradlı, Koca-beğ, Koca-beğli, Kocac, Kocacık, Kocacıklı, Kocaman, Kocamanlı.60



Konya, Bey-şehri, Akşehir, Larende (Karaman), Aksaray, Niğde, Kayseriyye ve İç-il Livalarını içeren 1530 tarihli Karaman Tahrir Defteri’nde,61 Karaman ve yöresinde tespit edilebilen Kızıl Oğuz ve Kocacık cemaatları ve görüldüğü yerler şu şekildedir: Kızıl-koyunlu (Eski-il/Konya), Kocalar (Turgud/Konya), Kızıl-eşeklü (Aksaray/Aksaray), Kızılca (Ereğli/Aksaray), Kızıl Viran (Niğde), Kızıl Hamlu Yörükleri (Kızıl Hasanlu Yörükleri) (Kayseriyye).

2. Yer Adı Olarak

Aynı defterde Kızıl Oğuzlar ile ilgili yer adları da şunlardır:
Konya Livası’nda: Kızıl göl (Turgud), Kızıl (Konya), Kızıl-ada (Konya), Kızıl-ağıl (Konya), Kızıl-bük (Konya), Kızıl-çal (Turgud), Kızıl-çullu (Eski-il), Kızıl-gür-hane havlusu, Kızıl-Hamid (Konya), Kızıl-koça (Zengicek), Kızıl-Kurd, Kızıl-kuyu (Konya), Kızıl-kuyu (Turgud), Kızıl-öyük, Kızıl-viran (Çemen-ili), Kızıl-viran (Said-ili), Kızıl-viran (Turgud), Kızıl-yer (Konya), Kızıl-yer (Koz-ağacı/Konya), Kızılca (Said-ili), Kızılca (Aksaray), Kızılca-kenise (Varsene/Konya), Kızılca-köy (Zengicek), Kızılca-kuyu (Larende), Kızılca-kuyu (Bayburd), Kızılca-Mahmud (Konya), Kızılca-Mihnad (Konya), Koca-kuyusu (Konya), Koca-kuyusu (Bayburd).

Bey-şehri Livası’nda: Kızıl-kuyu (Göçi), Kızıl-viran (Göçi), Kızıl-viran (Göçi), Kızılcalu (Göçi).
Ak-şehir Livası’nda: Kızıl-ağıl (Ilgun), Kızıl-öz (Ilgun), Kızıl-viran (Çimen), Kızılca (Ak-şehir), Kızılca (Ak-şehir), Kızılca (Kızılca-köy/Ilgun), Kızılca-köy (Ilgun), Kızılca-mahalle (Ak-şehir).
Larende (Karaman) Livası’nda: Kızıl-kilise (Larende), Kızıl-öz (Kızıl-yer/Belviran), Kızıl-yaka (Belviran), Kızıl-yer (Belviran), Kızılca (Belviran), Kızılca (Larende), Kızılca-ağaç (Larende), Kızılca-kışla (Larende), Kızılca-köy (Belviran), Kızılca-köy (Kaş), Kızılca-kuyu (Larende), Kızılca-kuyu (Larende), Kızılca-öyük (Larende), Kızılca-öyük, Kızıllar yurdu (Larende).

Ak-saray Livası’nda: Kızıl-ağıl (Koç-hisar), Kızıl-çay (Kızıl-hamamı) (Aksaray), Kızıl-çevilik (Kızıl-çevlik) (Kara-bey), Kızıl-çubuk (Hasan-dağı), Kızıl-çukur (Kızıl-sur) (Koç-hisar), Kızıl-gedük (Koç-hisar), Kızıl-hayyat (Küpelü/Aksaray), Kızıl-kaya (Bekir), Kızıl-kilise (Ereğli), Kızıl-kilise (Kızıl-kilise/Ereğli), Kızıl-öyük (Ereğli), Kızıl-öyük (Eyyüb-İli), Kızıl-tepe (Aksaray), Kızıl-viran (Kır-ova/Koç-hisar), Kızıl-yer (Bekir), Kızıl-yer (Hasan-dağı), Kızılca (Ereğli), Kızılca-gözü (Kızılca-köy/Aksaray), Kızılca-kala (Koç-hisar), Kızılca-kilise (Alayund/Hasan-dağı), Kızılca-köy (Aksaray), Kızılca-köy (Aksaray), Kızılca (Aksaray), Kızılca-köy (Koç-hisar), Kızılca-mahallesi.
Niğde Livası’nda: Kızıl-depe (Kara-hisar-ı Develü), Kızıl-kilise (Develü), Kızıl-öyük, Kızıl-viran (Develü), Kızıl-viran (Develü), Kızıl-viran (Niğde), Kızıl-yazı (Develü) Kızıl-yazılu (Develü), Kızılca (Anduğu), Kızılca-in (Ürgüb), Kızılca-mescid (Niğde), Kızılca-pınar (Anduğu).

Kayseriyye Livası’nda: Kızıl-ağıl kışlası (Malya), Kızıl-ağıl (Kuramaz), Kızıl-Diğin-Hatun Köşkü (Kutlu Diğin Hatun Köşkü), Kızıl-köşk Mevzii, Kızıl-viran, Kızıl-viran (Kara-taş), Kızıl-viran (Malya), Kızılca-in, Kızılca-in (Kara-kaya), Kızılca-in (Kuramaz), Kızılca-in (-i diğer) (Kara-kaya).


İç-il Livası’nda: Kızıl-ağaç (-i diğer) (Gödüsler: Gözsüzce), Kızıl-ağaç (Manyan), Kızıl-Ali-depesi (Silifke), Kızıl-bağ (Anamur), Kızıl-çukur (Gülnar), Kızıl-çukur (Gülnar), Kızıl-geçid (Kara-taş), Kızıl-geçid vadisi (Kara-taş), Kızıl-göl (Kara-taş), Kızıl-hisar (Kara-taş), Kızıl-iğ (Kara-taş), Kızıl-in (Ermenek), Kızıl-in (Ermenek), Kızıl-kavak (Kızıl-yuvak) (Silifke), Kızıl-kaya burnu (Ermenek), Kızıl-kaya (Ermenek), Kızıl-kenise (Silifke), Kızıl-kenise-seniri (Silifke), Kızıl-senir (Canurcuk) (Selendi), Kızıl-senir (Silifke), Kızıl-viran (Silifke), Kızıl-yer (Ak-viran/Silifke), Kızıl-yuvak (Kızıl-kavak) (Silifke), Kızıl-yuvak sınuru, Sofular (Silifke), Kızılca asiyabı, Kızılca (Ermenek), Kızılca (Gezende/Gülnar), Kızılca-ağaç (Kızılca-ağar) (Gülnar), Kızılca-bağ (Silifke), Kızılca-dam (Kazancı-dam) (Silifke), Kızılca-dam (Silifke), Kızıca-dam (Silifke), Kızılca-kışla (Ak-saz), Kızılca-kışla (Anamur), Kızılca-kuyu (Kara-taş), Kızılca-ova (Halidlü/Mud), Kızılca-ova (Orta-viran) (Mud), Kızılca-tuz (Kara-taş), Kızılcalar (Ak-saz).62

3. Karaman’da (Larende) Kızıl Oğuz Köyleri

Anadolu’nun Türkleşmesinde önemli bir rol oynayan Kızıl Oğuz Yörükleri, yukarıda ortaya konulduğu gibi başlangıçtan itibaren Karaman ve çevresine yerleşmişler veya bu bölgeyi yaylak ve kışlak olarak değerlendirmişlerdir. Bizzat Karaman Kazası ve bağlı nahiyelerine yerleşen Kızıl Oğuz Yörükleri; Türk tehcir ve iskan siyasetinin de tabii bir sonucu ve tarihi, sosyal ve kültürel gelenekler icabı yerleştikleri yerlere kendi isimlerini vermişlerdir. Bugün Anadolu’nun her yerinde görülen “Kızıl” ve “Koca” ile başlayan köy, nahiye, mezra dağ, ırmak vb. bütün yer isimleri, Kızıl Oğuz Yörüklerinin hatıralarını göstermektedir ve bu hatıraları bugünden yarına taşımaktadır.
Karaman ve yöresindeki yerleşimleri ve bunların nüfus yapılarını XVI. yüzyıldan itibaren, Tapu-Tahrir Defterlerinden takip edebiliyoruz. Bu bölümde, özellikle Karaman Kazası’na bağlı ve tahriri, yazımı yapılmış olan Kızıl Oğuz Köylerini ele alacağız. Tarihi süreci ortaya koyduktan sonra, bugünkü Kızıl Oğuz Köylerini tanıtacağız.

XVI. asırda Karaman (Larende) Kazası iki nahiyeye ayrılmıştır: “Larende Nahiyesi” ve “Kaş Nahiyesi”. Fakat bu iki nahiye ilk defa 1584 yılında ayrı ayrı tahrir edilmiştir. Bu zamana kadar Kaş Nahiyesi, Larende Kazası içinde zikredilmiştir. Bu yüzden 1518 ve 1530’da köylerin %85’i Larende Nahiyesi’ne, %15’i Kaş Nahiyesi’ne bağlı iken, 1584 tahririnde Larende Nahiyesi’ne bağlı bir çok köy, Kaş Nahiyesi’ne bağlanmıştır. 1584’te köylerin %17’si Larende, %63’ü Kaş Nahiyesi’ne bağlıdır. 1518, 1530 ve 1584 tahrirlerinde Karaman Kazası’na bağlı iki nahiyenin toplam 177 adet Müslüman-Türk köyü; toplam 9 adet Müslüman-gayrimüslim ortak yaşanılan köyü bulunuyordu.
Bu üç sayımda da sadece Müslüman-Türk’ün yaşadığı toplam 177 köyden 6’sına Kızıl-Oğuz Türkleri yerleşmiş idler. Bu Kızıl Oğuz yerleşimi olan köyler ve tahmini nüfusları aşağıda tabloda gösterilmiştir.63

Karaman’daki Kızıl Oğuz Yörüklerinin yerleştiği köy sayısının XIX. yüzyılın üçüncü çeyreğinden itibaren 6’dan 8’e çıktığı görülmektedir. Bu artışta “Aladağ Nahiyesi”nin Karaman’a bağlanmış olmasının etkili olduğu görülmektedir. Hicri 1290 Miladi 1873 ve Hicri 1314 Miladi 1896/97 Salnamelerine göre, Aladağ Nahiyesi’nden başka, “Merkez” ve “Gaferyad” (Buğünkü Kazımkarabekir) nahiyeleri Karaman’a bağlıdır. Bu köyler, bunların bağlı olduğu nahiyeler ve nüfusları aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.64

XX. yüzyıl’a gelindiğinde (Karaman’ın idari yapı içindeki değişiklikleri de dikkate alınarak bakıldığında) Kızıl Oğuz Yörüklerinin yerleşim birimi olarak 3 köy, 1 de nahiye tespit edilebilmektedir. 1940 ve 1985 Nüfus Sayımlarına göre bu köylerin bağlı oldukları nahiyeler ve nüfusları şu şekildedir:65

4. Karaman’da Bugünkü Kızıl Oğuz Yerleşim Birimlerini Tanıyalım a. Kızılkuyu Köyü Karaman İli’nde bugün Kızıl Oğuz Yörüklerinin yerleşim birimi olarak hatıralarını yaşatan köylerden biri “Kızılkuyu Köyü”dür. İdari bakımdan Kazımkarabekir İlçesi’ne (eski adı Gaferyad, Kasaba) bağlı olan Kızılkuyu’nun kuruluş tarihi bilinmemektedir. Yukarıda görüldüğü gibi, 1518 tahririnde sayıldığına göre (Kızılcakuyu) yerleşimin daha eski olması, muhtemelen de Malazgirt Zaferi’ni takip eden Türkleşme sırasında gerçekleşmiş olması gerekmektedir.

Karaman-Konya kara yoluna 2 kilometre mesafededir. Akarköy ve Özyurt köyleri ile komşu bir köydür. Karaman’a 40 kilometre uzaklıktadır. Köy ve çevresi tamamen ova ile kaplıdır. Arazileri itibarıyla Sinci ve Sodur (Çumra’ya bağlı) ile de sınırdır.

Köyün nüfusu (yukarıdaki tablolarda verdiğimiz yıllardan başka), 1900’de 229, 1925’te 530, 1950’de 504, 1970’te 756, 1980’de 568 iken 1990 yılında 532 ve 1995’te 540 olarak gerçekleşmiştir. Karaman’a göç ve yurt dışında çalışanlardan dolayı nüfusta artış görülmemektedir.
Köyde arpa, buğday, ayçiçeği, nohut, mercimek gibi tarla tarımı ile küçükbaş hayvancılık ve süt inekçiliği yapılmaktadır.

Köyde ilkokul 1940’lı yıllarda açılmıştır. 3 öğretmeni ve 78 öğrencisi bulunmaktadır.66
Bu satırların yazarı da baba tarafından Kızılkuyu Köyü’nden; buraya iskan olunan Kızıl Oğuz Yörüklerindendir. Köyde “Ümmetler” (Himmetler) olarak bilinen sülaleden olan babam Merhum Hacı İsmail Güler (1928-1990) ve ailenin bazı fertleri, önceleri yaylak olarak kullandıkları Sinci Köyü’ne gelerek yerleşmişler ve çiftçilik hayatına Sinci’de devam etmişlerdir.


Kızılkuyu Köyü’nde halen devam ettirilen bütün kültürel gelenekler, doğum, nişan, kına, düğün, ölüm, yağmur duası, hayvancılık ile ilgili adetler; kullanılan terimler, söylenen türkü ve şarkılar ile mutfak ve giyim-kuşam kültürü Kızıl Oğuzların izlerini taşımakta ve en eski Türk kültür unsurlarını yansıtmaktadır.

b. Kızılyaka Köyü

Kızılyaka, Karaman’da Kızıl Oğuz Yörüklerinin yerleştiği ikinci köydür. Köyün tarihi Türkler Anadolu’ya gelmeden çok öncelere dayanmakta Roma dönemine kadar gitmektedir. Kızıl Oğuzların yerleşmesi ile köy Türk yerleşimine açılmıştır. Tarih içinde köyün nüfusunda gayrimüslim nüfusun bulunmaması, Anadolu’nun Türkler tarafından fethinde sıkça görüldüğü gibi, Kızılyaka’nın da Türk yerleşimi öncesinde boşaldığını göstermektedir.

1936 yılında nahiye merkezi olan Kızılyaka, bugün Merkez ilçeye bağlı bir köydür. Karakol ve Sağlık Ocağı vardır. İl merkezine 39 kilometre uzaklıktadır.

Köyün nüfusu, 1895’te 491, 1925’te 520, 1950’de 1084, 1960’ta 1245, 1070’te 1207, 1980’de 723 olarak tespit edilmiştir. Köyün nüfusu, şehir merkezine göç ve Avrupa’ya işçi olarak çalışmaya gidenlerden dolayı azalmış ve 1990 sayımında 506’ya düşmüştür.

Köyün ekonomisi, tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Bağcılık da önemli bir ekonomik faaliyettir. Yurt dışında çalışanların çok olması ekonomik refah düzeyini yükseltmiş bulunmaktadır. Köyde, Buğday, arpa ve soğan ekimi ile küçükbaş hayvancılığı da yapılmaktadır.

Kızılyaka Nahiyesi’ne ilk okul, 1937 yılında bölge okulu olarak açılmıştır. Şu anda 1 öğretmen ve 54 öğrenci vardır.67

c. Kızıllarağini Köyü

Aşağıda tanıtacağımız ve Karaman’da Kızıl Oğuz yerleşiminin en önemli yerlerinden biri olan Kızıllar’ın (Taşkale)’ 2 kilometre kadar doğusunda bulunan Kızıllarağini Köyü, önemli bir Kızıl Oğuz yerleşim birimidir. Karaman’a, il merkezine 48 kilometre uzaklıktadır.
Yukarıdaki tablolarda verdiğimiz nüfuslar dışında yıllara göre nüfus yapısı şu şekildedir: 1894’te 209, 1925’te 289, 1950’de 504, 1970’te 524 olmuş; şehir merkezine yapılan afet evlerine göçten dolayı nüfus zamanla azalmış; 1990’da 295, 1995’te ise 294 kişi olmuştur.

Köy halkı, çiftçilik halıcılık ve hayvancılık yapmaktadır. Modern araçlarla tarımcılığa başlanmıştır. Fakat, toprağın kıraç olmasından dolayı verim düşüktür. Köyün afet bölgesinde olmasından dolayı, halkın çoğu il merkezine devletçe yapılan 43 Evler ve 96 Evler Mahallelerine taşınmıştır.
Köyde camii olarak kullanılan bir binada 1957 yılında ilk okul, geçici olarak öğretime başlamış, 1962 yılında devletçe yapılan bir binaya taşınmıştır. İki derslikli okul bugüne kadar 437 mezun vermiştir. Şu anda 42 öğrenci vardır.

Köyde yaşayan halk, halen Kızıl Oğuz Yörük kültürünü canlı olarak yaşatmakta, eski gelenek ve kültür değerlerini bozulmadan korumaktadır.68

d. Kızıllar (Taşkale) Beldesi

Bugün Karaman’daki Kızıl Oğuz Yörüklerinin varlıklarını, hatıralarını, geleneksel kültürel özelliklerini bozulmadan yaşatarak devam ettiren en önemli yerleşimbirimlerinden biri de eski adı “Kızıllar”, bugünkü adı “Taşkale” olan beldedir.

Kızıllar, Merkez İlçe’ye bağlı bir kasaba, beldedir. İl merkezine 46 kilometre uzaklıktadır. Ereğli devlet karayoluna uzaklığı ise 21 kilometredir. Yeşildere Suyu’nun geçtiği dar bir vadinin üzerinde kurulan Kızıllar-Taşkale Kasabası, güneydoğusunda İçel İli’ne sınır olup; kuzeydoğusunda Ereğli, Bolkar Dağları, batısında Karaman ve güneyinde de Toros Dağları yer alır. Yüzölçümü 450 kilometre karedir.

Kasabanın tarihi M.S. 2-3. yüzyıllara kadar gitmektedir. Yörede bulunan ve harabe halindeki “Manazan”, “Zanzana” ve “Miske” gibi yerleşim yerlerinde yapılan tespitler ve ortaya çıkarılan buluntular Geç Roma, Erken Hıristiyanlık, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinin izlerini taşır.
Kasaba, 1530 tarihli tahrirde Larende (Karaman) Livasına bağlı “Kızıllar Yurdu” olarak sayıldığına göre, buradaki Kızıl Oğuz, dolayısı ile Türk yerleşimi çok daha eski tarihlerde gerçekleşmiş olması gerekir. Muhtemelen, Malazgirt Zaferi’ni takip eden Türkleşme sırasında Kızıl Oğuz Yörükleri buraya yerleşerek adlarını vermiş olmalıdırlar.

Kızıllar-Taşkale’nin Nüfusu, yukarıdaki tablolarda verdiğimiz rakamların dışında şu şekilde gerçekleşmiştir: 1894’te 1051, 1904’te 1206, 1925’te 1123, 1950’de 1825, 1970’te 4714. Afet bölgesi olmasından dolayı, şehre yapılan hızlı göçlerden kasabanın nüfusunda, önemli bir azalma gerçekleşmiş, 1990 sayımında nüfus 2700’e düşmüştür. Afet bölgesi sayılmasından sonra kasaba nüfusunun bir kısmı, önce Karaman merkezine 43 Evler, sonra 96 Evler adı altında göç etmişler; daha sonra da Kasabanın Karaman-Ayrancı yolu güzergahında yeni yerleşim birimi olarak yapılan ve “Atatürk Mahallesi” adını alan bölgede yapılan afet evlerine yerleşmişlerdir. Son yıllarda kasabanın turizme açılma çabaları ile kasabaya nüfus dönüşü kısmen sağlanmış ve son yapılan sayımlarda nüfusun 1990 sayımına göre arttığı gözlenmiştir.

Kızıllar ve yöresinde karasal iklim özellikleri hakimdir. Yazları sıcak ve kurak, kışları sert ve soğuk geçer. Bitki örtüsü, İç Anadolu bozkır alanı içerisinde yer almasından dolayı step-bitkilerden oluşmaktadır. Kasaba çevresindeki düz alanlarda tarımsal üretim yapılmaktadır. Ekilebilir tarım arazilerinde buğday, arpa, yulaf, mısır yetiştirilmektedir. Tarla bitkileri kadar, bağ-bahçe tarımı da gelişmiştir. Ceviz üretiminin kasabada önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Mevcut meşe, ardıç ve korulukların dışında kavak yetiştiriciliği de önemlidir. Küllü, Harım, Karaciğer, Gürlük, Polatyeri, Çay, Kızılburun, Gedik, Danışman ve Gömüklü mevkilerinde elma, armut, kayısı, kiraz vb. yetiştirilmektedir. Yer yer bağcılık da yapılmaktadır.

Kızıllar-Taşkale’de küçükbaş hayvan yetiştiriciliği de oldukça gelişmiştir. Kasabada, 20 bin Karaman Koyunu, 5 bin tiftik keçisi ve 500 baş da büyükbaş hayvan vardır. Daha çok yünü için beslenen Karaman Koyunundan elde edilen yün, kasabada köklü ve yaygın olan “Kızıllar Halısı”nın üretiminde hammadde olarak değerlendirilmektedir.

Süt ve süt ürünlerinden koyun yoğurdu ve tulum peyniri üretimi yaygındır. Özellikle depolamada beldede bol miktarda bulunan “doğal inler”in seçilmesi, tulum peynirine ayrı bir lezzet kazandırmaktadır.

Beldenin kuzeyi dik bir kaya kütlesi ile çevrilidir. Geleneksel yerleşimin tamamı güneye yöneliktir.
Kızıllar-Taşkale’de okuma yazma oranı %98’dir. 2 ilk öğretim ve 1 lise bulunmaktadır. Okullarda 20 öğretmen ve 250 öğrenci mevcuttur. Kasabada 1 de kütüphane vardır.

Kızıllar-Taşkale, Kızıl Oğuz Yörüklerinin geleneklerini halen yaşayan kültüründe canlı olarak saklayan, yarına taşıma gayretinde olan bir kasabadır. Özellikle düğünlerde ve özel günlerde seyirlik halk oyunları ve tiyatroları oynanmaktadır. Özgün bir halk tiyatrosu olan seyirlik “Düzmece Deve Oyunu” meşhurdur. Oyundaki kahramanlar şunlardır: “Kadı, Arap, Deve (üç adet insan tarafından meydana getirilir), Efe ve üçü kadın kılığında bulunan altı erkek.”

Kültürün yaşatılması ve yarınlara taşınması anlamında önemli bir unsur da “Kızıllar Halısı”dır. Kızıllar’da bugün 200 dolayında halı tezgahı bulunmakta ve 40’ın üzerinde geleneksel Türk deseni halılara dokunmaktadır. Sarı ve kızıl renklerin hakim olduğu halıların boyası, “kök boya” tabir edilen doğal boyalardır. “Kızıllar Ladiği, Embelli, Mihraplı, Kiliseli, Tepsi Göbekli, Post Motifli, Gölük Sulu, Tek Göbekli, At Göyneği, Kuşlu, Çöp Sulu, Dalak Göbekli, Mangal Göbekli” önemli halı tipleridir.

Kızıllar Halılarında uygulanan geleneksel motiflerden bazıları şunlardır: “Bıçak ucu, embel (amber), akıtma, zavrak, ayna, lale, çevrim, tarak, Konya çeçeği, Rodos zambağı, böğrek, rozet, eli belinde, palmet, dalda bir, gül ayak, sekiz köşe (yıldız), balık, güvercin kuyruğu, koç boynuzu, ala boncuk, çengel, ibrik, lamba, karanfil, haşhaş-nar, kulak su, buturak su, su yolu, kırpık su, üzüm su, Fatma Hanım suyu, çöp su, gül su, topal su (armut çiçeği), dal su, yanak su, at göyneği su, Ladik su, müdür suyu…”
Kızıllar-Taşkale insanı için, halı dokumak günlük hayatın vazgeçilmez bir parçasıdır. Beldede var olan geleneklerin büyük çoğunluğu halı ile özdeşleşmiştir. Anadolu’da “saya törenleri” olarak bilinen törenler burada “boya töreni” adıyla yapılmaktadır.

Kızıllar-Taşkale Beldesi, aynı zamanda doğal ve tarihi güzellikleriyle bir turizm beldesidir. İncesu Mağaraları, Asarini Mağarası, Taş Ambarları (doğal Tahıl Ambarları), Manazan Mağaraları, Gürlük PınarıTaş Camii, Orta Camii, Orta Köprü, Tarihi Evler ve Tarihi Misafir Odaları gerçekten görülmeye değer turizm unsurlarıdır.69


Burada üzerinde durmamız gereken bir önemli husus; Atatürk’e ait olan çiftliklerden birinin Kızıllar-Taşkale’ye 41 kilometre uzaklıkta bulunan “Sarıtay Çiftliği” olmasıdır. Adı geçen çiftlik, 1936 yılında düzenlenen Tapu Defterinde 1017 sıra numarası ile “Reis-i Cumhur Kemal Atatürk Hazretlerine” şeklinde kayıtlanmıştır. Bugün idari bakımdan Küçük Koraş’ın sınırlarında bulunan Sarıtay Çiftliği, anayola 5100 metre uzaklıkta ve 100 hektarlık bir alana sahiptir.

...


Alıntı Kaynak:  http://turkcenindirilisi.com/ataturkun-soyu-kizil-oguzlar-ve-konyarlari-taniyor-musunuz/

📖 Hakas tarihi, gelenekleri ve Türk runik alfabesi

Hakas Devlet Üniversitesi Tarih 1. sınıf öğrencileri için Sibirya Türklerinden Hakasların atalarının MÖ 7.yy'da inşa ettiği kurganların ...