20171104

Tarihçi yazar Emre Polat Attila İlhan'ın Atatürk’ü anlama ve araştırma çabasını anlatıyor

‘Atatürk’ü yanlış adamlar savundu’




Attila İlhan: “Mustafa Kemal’in en büyük talihsizliği, onu savunmaya kalkışanların yanlış adamlar olmasıdır” 


İstanbul’da düzenlenen Attila İlhan ve Oktay Sinanoğlu’nu Anma Programı’nda konuşan tarihçi yazar Emre Polat:

“Beni bu işe sardıran, bilir misiniz ki, FKP üyesi bir Fransız arkadaşımdır. Bir akşam, (akşam mıydı?) St-Michel Bulvarı’nda otobüslerin fren lambaları kırmızı kırmızı parıldarken, sizin diyor, devrimci bir lideriniz olacak, adı neydi onun, Mustafa Kemal mi, nedir tutumu, Sunyatsen’e göre nereye koyabilirsin, sağa mı sola mı? Ana ilkeleri nelerdir? vs. Donakaldığımı hatırlıyorum. Söyleyebileceğim son derece genel, handiyse anlamsız şeyler. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak bastı, memleketi düşmanlardan kurtardı, falan filan. Bir anda, bu delikanlıyla ‘Gotha Programı’nın Eleştirisi’ ya da ‘Tarihsel Şiddetin Rolü’ üzerinde takır takır tartışabildiğimi, oysa onun bana ülkem, ülkemin devrimci lideri konusunda sorduklarını cevaplamakta aciz ve çaresiz kaldığımı görüp utanıyorum.”

Merhum Attila İlhan’ın Atatürk’ü anlama ve araştırma çabası işte böyle başlıyor. 
Hayatı, bize dayatılan seçenekleri sorgulamakla geçen İlhan’ın yazdığı eserlerinin önemli bir bölümü “hangi” sorusuyla başlıyor. 

O “Hangi Atatürk”, “Hangi Sol”, “Hangi Batı” diye eserler kaleme alıp bu soruyu sordukça bize dayatılan Atatürk, Sol ve Batı’nın gerçek yüzünü ortaya koyarak tarihe önemli birer kayıt düşüyor. Bu yönüyle Türk kültür mirasının yetiştirdiği en önemli mütefekkirlerinden Attila İlhan’ın Atatürk tespitleri Türkiye’de taşları yerinden oynatmış ve özellikle Sol dünyanın Mustafa Kemal algısını adam akıllı silkeleyerek yerli yerine oturtmuştur.

“Siz Osmanlı ülkesinde, ‘milli kararlara dayanmak’, ‘meşruluğu’ bunda aramak ne demektir bilir misiniz? Padişahı ve halifeyi silmek, hiçe saymak demektir! Mustafa Kemal, Amasya Tamimi’nden itibaren, Osmanlı meşruluğunu reddetmiş, tarihsel meşruluğu önemsemiştir. Buysa, ‘ihtilal’in ta kendisidir” diyen İlhan, Mustafa Kemal’in iç içe üç büyük eylemini

  • emperyalizme karşı kurtuluş savaşı, 
  • padişaha karşı demokratik devrim, 
  • toplumun millet aşamasına dönüşümü 

şeklinde özetler. Ona göre, Mustafa Kemal, Padişaha başkaldırdığı zaman ihtilalci, devraldığı toplumu dönüştürmeye koyulunca inkılapçıdır.

Ona göre şapka giymek değil, padişahı indirmektir ihtilal olan!

 ‘Bütün i’lerin noktaları kendiliğinden yerini bulur’

Mustafa Kemal’in verdiği mücadelenin emperyalizm ve işbirlikçilerine karşı verildiğini vurgulayan İlhan, bu mücadelede işbirliği ve ihanet halindeki tüm unsurların ortadan kaldırıldığını hatırlatarak, İttihatçı bazı önderler, ajanlar, sarıklı ihanet çeteleri, işbirlikçi Nakşilerin asıldığının özellikle altını çizer. Tarihten günümüze uzanan çizgide Nurculuk ve Nakşiliğin, emperyalist ABD’nin tam da istediği şekilde yapılanmalar olduğunu özellikle vurgular.

Osmanlı masonluğunun üstadı, Selanik komprador burjuvazisinin evladı sivil İttihatçıların önderi Cavit Bey’i kurtarmak için İngiltere Kralı V. George’un nasıl kıvrandığını, Çankaya’dan ricacı olduğunu hatırlatan Attila İlhan şu tarihi tespiti yapmayı ihmal etmez:
‘Bütün i’lerin noktaları kendiliğinden yerini bulur.’

İşte bu i’lerin noktalarının kendiliğinden yerini bulmasını kolaylaştırmaya çalışan İlhan teker teker asırlık yanılgıları orta yere koyar.

Şöyle der İlhan: “Söz gelişi Mustafa, bıçak gibi keskin bir toplumcu olduğunu söyler. Mustafa Kemal’i tanımaz, bunu yapmakla ülkenin geçirdiği bir demokratik devrimi hiçe saydığını, böyle toplumsal bir olayı hiçe sayarak sosyalist bir dönüşümü hiçbir toplumsal kökene oturtamayacağını unutur. 

Sözgelişi Ahmet, açıkça söylemez ama biliyorum gizliden gizliye şeriatçıdır, en azından tutucu, Türkiye’nin keferenin tasallutundan kurtarılmasını diler de, bu işi savaşarak yapan Mustafa Kemal’i hesaba katmaz, buna karşın Alman emperyalizmini memleketin harim-i ismetine sokan Abdülhamid’i ve önemini abartır. Neden hep aynı neden, sağcısı da solcusu da, gerçekte şu son otuz yıllık iktidarların muhalifidirler, oysa şu son otuz yıllık iktidarlar, Mustafa Kemal’in devrimini yozlaştıra yozlaştıra sistemin denetiminde Filipin demokrasisi kılığına sokmuş ama bunu Atatürkçülük etiketi altında yapmışlardır, bu da  giderek Atatürk’e karşı olunmasını olağanlaştırır.”

İlhan’ın “son otuz yıllık iktidarlar”dan kastı İnönü dönemidir. İlhan’ın Atatürk açılımında İnönü ve döneminin ayrı bir yeri vardır. Çünkü İlhan’a göre İnönü ile ortaya çıkan Atatürkçülüğün Mustafa Kemal ve devrimleriyle uzaktan yakından alakası yoktur, olamaz da. 

İlhan’a göre “Mustafa Kemal yeni bir ülke yapmayı istiyordu, İnönü ise bu ülkeyi Batılı emperyalist sistemin ülkelerine benzetmeyi.”

“İsmet Paşa diktasının özellikleri Kemal Paşa döneminin özellikleri sanılmak gibi berbat bir yanılgıya düşülmüştür. Hepimiz ama özellikle Türk solu, kendimizi bu yanılgıdan kurtarmak zorundayız” diyen Attila İlhan İnönü döneminde dayatılan Atatürkçülüğü şöyle özetler:
“Kestirmeden İnönü’cülük dediğim o resmi Atatürkçülük en mükemmel ifade ve uygulamasını 40 yıllarında bulur ki, o da faşizan bir dikta, Tanzimat türünden bir Batıcılık, üstyapısal kültür aktarmalarıyla kişilik kaybını ilerleme sayan tatlısı Alafrangalığıdır.”

İlhan’ın İnönü dönemiyle ilgili yaptığı şu tespit oldukça önemlidir:
“İnönü, Kemal Paşa’nın ölümünden sonra, biraz da dünya savaşını bahane ederek, toplumumuzdaki Kuva-yı Milliye atılımını dondurdu, Müdafa-i hukuk dönemindeki toplumsal atılganlığı ise bürokrat birtakım kurumlara dönüştürerek frenledi. Atatürkçülük, o tarihten sonra Atatürk’ün yaptıkları ya da yapmayı tasarladıkları değil, yapılmakta olanların, ona yakıştırılmasından ibarettir.”


Kuyruk acıları olanlar Atatürk’e saldırıyor


Attila İlhan, hem sağdan hem de soldan Atatürk’e düşmanlık edenlerin aslında karşıt şeyler söylüyor gibi gözükseler de aynı kaynaktan beslendiğini belirterek, “Türkiye’de sağın da solun da Mustafa Kemal’e bakışı nesnel gerçeklere, tarihsel verilere değil kuyruk acısına dayanıyor” diyerek, asırlık düşmanlık projesinin ipliğini adeta pazara çıkarmış olmuyor mu? 
“Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim  fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu kafidir” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün büstlerinin milli bayramlarda meydan meydan dolaştırılmasının İnönü’nün Atatürkçülüğü nasıl putperestleştirdiğinin örneği olarak ortaya koyar Attila İlhan.

“… Aslında kültürel alanda Atatürkçülük, ne İslam düşmanlığı ne de Batı hayranlığıdır. Kültürel açıdan Atatürkçülük, Türk kültürünün ulusallaşarak, evrensel boyutlara ulaşmasının savaşını vermektir. Çünkü Atatürk, bir ortaçağ imparatorluğundan, çağdaş bir ulusal devlet yaratma çabasını simgeler…” 
diyerek Emre Kongar’dan alıntılayan İlhan, devamla  “Batı kültürüne teslim olduğu söylenen genç Cumhuriyet, Batı uygarlığına tek dişi kalmış canavar, diye haykıran bir şiiri ulusal simge yapmıştı” tespitiyle Mustafa Kemal ve devrimine “Batıcı” yaftasını vuranları sükut-u hayale uğratmıştır.

Günümüzde özellikle emperyalist devletlerin başını çektiği birtakım devletlerin bürokratlarını ısrarla ve bilinçli olarak Mustafa Kemal’i batıcı, batı yanlısı olarak gösterdiğine işaret eden İlhan, Mustafa Kemal’in bırakın batıcı olmayı batıcılara ne yaptığını bakın nasıl özetliyor: “Mustafa Kemal paşa batıcıları ne yaptı biliyor musunuz, bir güzel astı! Batı yandaşlığı Mustafa Kemal’in yoluymuş, halt etmişler.”


 ‘Kemal Paşa bunların hepsini bir pula harcardı’

 “… Atatürkçülük dendi mi, herkes aslan kesiliyor ama Mustafa Kemal’in ekonomik bağımsızlık, sanayileşme, bağımsızlık ve özgürlük konularında söylemiş oldukları kimsenin kafasını kurcalamıyor” diyen İlhan devamla şunları söyler: “Mustafa Kemal Paşa’nın ‘istiklal’den neyi anladığını da hatırlamalıyız, hatırlamalısınız: ‘Tam istiklal denildiği zaman, tabii, siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, kültürel, vs. her hususta tam istiklal, tam serbestlik denilmektedir. Bu saydıklarımın herhangi birinde istiklalden mahrumiyet, millet ve memleketin hakiki manasıyla bütün istiklalinden mahrumiyeti demektir.’”

“Çok sahip çıkar göründükleri Atatürkçülük, gerçek anlamda ele alınır, yozlaştırılmazsa, hiç şaka kaldırmıyor. Tam bağımsızlıktan yanadır, tam bağımsızlığın bölünmez bir bütün olduğuna inanmaktadır.”

“Hangisi Atatürkçüyüm diye bangır bangır bağırarak, topraklarımızda yabancılara üs verdi? Hangisi ikili anlaşmalar yaparak, bölünmez bir bütün olan bağımsızlığımızı, parçalara bölüp zedeledi? Hangisi milli ordumuzu yabancıların iradesine bağlı kıldı? Hangisi ekonomimizi, yabancı ekonomilerin ve güçlerin arzu ve iradesine uygun bir gelişmeye sürükledi? Hangisi hala bu ödünleri Atatürkçülük adına utanmadan savunuyor, sürdüreceğini ilan ediyor? Hangisi son vereceğini, gerçek anlamda bir Kuva-yı Milliye ve Müdafaa-i Hukuk Mustafa Kemalciliğine döneceğini söyleyebiliyor?” 

Attila İlhan bunlara kulak asmayın dedikten sonra şu tarihi şamarı yapıştırmıştır: “Kemal Paşa bunların alayını bir pula harcardı.” 


Ne mutlu 'Türk olana' değil, 'Türk’üm diyene'


Mustafa Kemal’in “Ne mutlu Türk olana” değil “Ne mutlu Türküm diyene” diyerek aslında toplumdan ve milliyetçilikten neyi kastettiğini vurgulayan İlhan, Mustafa Kemal’in 1920 tarihinde söylediği şu sözlerini aktararak neyi murad ettiğini açıkça ortaya koymuş ve “daha nasıl anlatsın” demiştir: 
“Burada maksut olan ve yüksek meclisimizi oluşturan kişiler yalnız Türk değildir, yalnız Çerkes değildir, yalnız Kürt değildir, yalnız Laz değildir; fakat hepsinden oluşmuş Müslüman öğelerdir; içtenlikli bir toplamdır.”

......
.....



Attila İlhan, İnönücülerin unutturmaya çalıştıklarını ifade ettiği Mustafa Kemal’in 1933 yılında yaptığı şu konuşmayı neredeyse her seferinde duygulanarak ve şiir gibi okurdu:

“Şark’tan şimdi doğacak olan güneşe bakınız. Bugün günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün Şark milletlerinin de uyanışlarını öyle görüyorum. İstiklal ve hürriyetlerine kavuşacak olan çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşu, şüphesiz ki terakkiye ve refaha müteveccih olacaktır. Bu milletler bütün güçlüklere ve bütün manilere rağmen muzaffer olacaklar ve kendilerini bekleyen istikbale ulaşacaklardır.

Müstemlekecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerinde milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı hakim olacaktır.”

İlhan, Mustafa Kemal hareketini hakların müdafaası anlamına gelen Müdafaa-i Hukuk doktrini olarak tanımlamıştır. Ona göre Müdafaa-i Hukuk doktrini, bir yandan mazlum milletlerle, bir yandan da yeni bir tarzı içtimai tesisine matuf mücadele veren ülkelerle Batı emperyalizmine karşı iş ve güç birliği politikası içerir.

Bu bağlamda Rusya Türkleri arasında Mustafa Kemal ile çağdaş yıllarda özgürlük mücadelesi veren ve kendi ifadesiyle Türkiye’de sağcıların solcu diye, solcuların da sağcı diye ismini pek zikretmedikleri Sultan Galiyev’e özel bir parantez açan İlhan, Galiyev’in verdiği mücadele ile Mustafa Kemal’in verdiği mücadelenin benzer yönlerini vurgulamıştır.

Ayrıca Sivas Kongresine Rusya tarafından gönderilen Mahmudov isimli temsilcinin de Sultan Galiyev’in adamı olduğunu hatırlatır.


Kemalist başka, Atatürkçü başka


Attila İlhan, birilerinin özellikle “Kemalist” sözüne içerlediğini vurguluyor ve sebebini şöyle açıklıyor:
“Çünkü o, Atatürkçü’den farklıdır: adını 20’li yılların (ateş, barut ve kan) emperyalist öfkesinden almıştı; o Müdafa-i Hukuk mücahididir ki aynı zamanda Türkçü ve antiemperyalist, Bolşeviklerle de dosttur, onlara ecnebi ajanslar, Kemalist diyor, ‘Kemal’in adamları’ anlamına. Atatürkçü deyimi, bir kere Gazi Mustafa Kemal Paşa, Atatürk olduktan, daha ilginci ebediyete intikal ettikten sonra ortaya atılmıştır.”

Attila İlhan’ın yaptığı en önemli tespitlerden bir tanesi de “Mustafa Kemal’in en büyük talihsizliği, onu savunmaya kalkışanların yanlış adamlar olmasıdır” cümlesidir.
.....
.....
.....


...

ALINTIDIR.


📖 Hakas tarihi, gelenekleri ve Türk runik alfabesi

Hakas Devlet Üniversitesi Tarih 1. sınıf öğrencileri için Sibirya Türklerinden Hakasların atalarının MÖ 7.yy'da inşa ettiği kurganların ...