Herbert George Wells (d.1866-ö.1946) yeryüzünde savaşlar ve diğer kötülüklerin ulusçuluktan kaynaklandığını, ulus devletler ortadan kaldırılıp tüm insanlar tek dünya devletine bağlanmayacak olursa, dünyanın ve insanlığın yok olacağını savunan küreselci yapıtlarıyla tanınan bir İngiliz yazardır.
Wells’in 1920’de yayımlanan The Outline of History kitabı 1925’te Fransızca’ya çevrilmiş; Atatürk bu kitabı okumuş; Türkçeye çevirterek yayımlatmış ve 1927’de, Nutuk’ta bu kitaptan şöyle söz etmiştir:
“Efendiler, İngiliz tarihçilerinden Wells, iki sene önce yayımlanan, bir tarih yazdı. Yapıtının son sayfaları "Dünya Tarihinin Gelecekteki Evresi” başlığı altında bir takım düşünceler içeriyor. Bu düşüncelerde amaçlanan konu; “Federal Bir Dünya Devleti”dir. Wells, bu bölümde, “Birleşik Bir Dünya Devleti”nin nasıl kurulabileceği ve böyle bir devletin önemli ayırdedici özelliklerinin neler olacağı üzerin- deki düşüncelerini ortaya koyuyor ve adaletin ve tek bir kanunun egemenliği altında dünyamızın alacağı durumu canlandırmaya çalışıyor. Wells, ‘bütün egemen- likler, tek bir egemenlik içinde eritilmezse, milliyetlerin üstünde bir güç yaratılmazsa dünya yok olacaktır” diyor ve ‘gerçek devlet, çağdaş yaşam koşullarının zorunlu kıldığı Dünya Birleşik Devletleri’nden başka bir şey olamaz.’, ‘Kuşku yoktur ki insanlar, kendi ortaya çıkardıkları şeyler altında ezilmek istemezlerse er geç birleşmek zorunda kalacaklardır.’
diyor.”
Kimi yazarlar Nutuk’taki bu satırları yanlış değerlendirerek Atatürk’ün Ulus Devlet karşıtı Wells’in kitabında okumuş olduğu “Federal Dünya Devleti” görüşünü benimsediğini ileri sürmüşlerdir. Oysa Atatürk, 1930’da yayımlanan Vatandaş İçin Medeni Bilgiler kitabında, Wells’in ulus devlet karşıtı görüşlerine şu sözlerle karşı çıkıyordu:
Orduların Gerekliliği
Zamanımızda ordular büyüdü, savaş silah ve araçları çeşitlendi, olağanüstü harcama ve özveriyi gerekli kılıyor; bir de, insanların birbirleriyle savaşarak boğazlaşması, birbirlerinin kanını dökmesi doğru mu?..
İşte bu ve bunun gibi bir takım düşüncelerle, orduların sınırlandırılmasından (silahlanma sınırlaması) ve giderek orduların büsbütün kaldırılmasından, yaygın olarak söz edilmektedir. Bunu işitirsiniz ve hep işiteceksiniz. Bu çok insanlıksever bir düşüncedir.
Bu düşüncenin yeryüzünde uygulandığını görmek gerçekten arzu edilir; ancak mümkün değildir. Bu olasılık, hep parlak bir ideal olarak kalacaktır.
Daha önce 1800’lü yılların başlarında Napolyon, Avusturya ve Prusya Büyükelçilerine bu yolda bir öneride bulunmuştu. Avusturya Büyükelçisinin yanıtı şuydu:
“Böyle bir şey Avusturya devletinin canına minnettir. Gelgelim zorluk, bu konuda Berlin hükümetini inandırmaktır.” İşte, sorun sonsuza dek bu noktada kalacaktır. Her devlet, ilk adımı diğer devletin atmasını isteyecektir.
Her devlet diğerlerinden kuşkulanacaktır ve hiç biri bu ilk adımı atmayacaktır; tersine her biri mümkün olduğu kadar silahını daha keskin tutmaya çalışacaktır.
Çünkü ilk adımı atacak ola devlet bunu yapar yapmaz kuvvetini, gücünü, etkisini, oyunu, konumunu yitirecektir; hiç bir kurul, örneğin Cemiyeti Akvam / Milletler Cemiyeti Meclisi bunun böyle olmasına engel olmayacaktır. Dünyanın düzenini, güvenliğini ve dengesini kuran ve tutan: güçtür; nitekim bir devlet içinde de durum böyledir. Bir millet ne denli uygar olursa olsun düzeni ve güvenliği sağlamak için polis, jandarma ve hatta ordu varlığını gereksiz bulamaz. Doğa insanları böyle yaratmıştır.
Bundan başka dünya üzerinde varolan devletler, savaşlarla oluşmuştur. Savaş aracına sahip olmayan ya da savaş aracı zayıf olan milletler, güçlülerin acizi, vergi verenin tutsağı olmuşlardır. Devletlerin “Silahların Sınırlandırılması”ndan ve milletlerin, orduların kaldırılmasından söz ettiklerini işittiğimiz halde, aynı devlet ve milletlerin tutsaklıkları altında bulundurdukları mazlum milletlerin özgür bırakılacaklarından söz ettiklerini işitmiyoruz. Herhalde, sağlam bir devlet yaşamı için ordunun gerekliliğine kanıt aramak gereksizdir.
Çevresindeki devletler silahlı oldukça, hayır, dünya üzerinde bir tek silahlı devlet bulundukça, görevini bilen bir devlet bütün antlaşmalara rağmen ve bütün antlaşmalarla birlikte kendi güvenliğini her şeyden önce kendi gücüne dayandırır.
Yalnız, elinde kılıç olduğu halde bağımsızlığını her an savunmaya hazır durumda bulunan bir millet güvende olabilir. Milletlerin, bütün özelliklerini unutarak ve karşılıklı çıkarlarını akla uygun bir biçimde uydurarak bütün dünya üzerinde gerçekten insancıl bir tek toplum oluşturabileceklerini düşünmek tatlı bir kuramdır. Bu kuram uygulanabildiği durumda bile, bu büyük ve güçlü toplum içinde düzen ve huzuru, hak ve adaleti sağlayacak örgüt, ve bu örgütün dayanacağı bir gücün var olması gereklidir.
Bu örgüt, örneğin şöyle olabilir; bütün dünya sakinlerinin varsayalım ki aynı haklar ve koşullar içinde seçilecek temsilcileri bir arada toplanacaklar, bir meclis kuracaklar. Bunlar bütün dünyayı kapsayan bir hükümet kuracaklar.
Bu hükümet bütün dünyayı ve insanlığı yönetecek! Burada bir noktayı incelemek gerekir; ortak hükümet, ortak meclisin doğaldır ki çoğunluğunca oluşturulacaktır. Acaba, bu çoğunluk hangi milletlerin temsilcilerinden oluşturulabilir!
Görece geri kalmış milletlerin temsilcileri sayıca çok olsa dahi ileri gitmiş milletlerin temsilcilerinin dalaverelerinden korunma becerisini gösterebilecekler midir? Aksi takdirde bütün insanlığın bir kaç milletin yönetimi altına düşmesi tehlikesi yok mudur?Bu milletlerin gerçekten bütün insanlığı düşünce ve ekonomik olarak kendiyeriyle aynı yaşam düzeyine getirmeye çalışacaklarına güvenilebilir mi? Bazı milletlerin bütün dünyayı ve birçok milletleri kendi çıkarları doğrultusunda sömürmelerine engel olunabilecek mi? İnsanların eşitlik severlik ve adalet duygularının nitelik ve düzeyi bu konuda yüreklere güven verebilir mi?
Bu kaygılara kapılmanın ne denli haklı olduğunu anlamak için milletlerin birbirlerine karşı, özellikle bazı milletlerin birçok milletlere karşı bugün takındıkları tutumlara, uygulayagelmekte oldukları davranışlara bakmak yeterlidir. Bu tutum ve davranışları doğuran duygular, düşünceler, anlayışlar, tabiatler değişecek mi? Ne zaman değişecek? Niçin değişecek ve nasıl değişecek?
İnsanlık tarihinin birbirinin üzerine yığılan sonugelmez olayları bu sorulara olumlu yanıt vermek yetkisini henüz doğurmamıştır. En yüksek uygarlık sahibi olmuş olan milletler en ilkel milletlerden daha az mı yıkıcı ve kan dökücü oldular?
Örneğin; Hindistan’ı, Mısır’ı, Tunus’u ve Cezayir’i aşağı yukarı yüz yıldan beri pençelerinde tutanların, bu ülke halklarının siyasi, düşünsel, ekonomik kültürlerini kendi kültürleri derecesine yükseltmeyi bir an düşündüklerine ilişkin her hangi bir belirti ve eser görülmüş müdür? Hayır. Ancak, tersi, yani bu insanları hayvanlaştırmak, uyuşturmak, kendi çıkarları doğrultusunda gözleri kapalı köleler haline getirmek için ne yapmak olanaklıysa hepsini yapmaktan geri kalmadıklarına bütün insanlık tanıktır.
Her halde, Türk vatandaşı kesin olarak bilmelidir ki bir milletin insanlık ve uygarlık dünyasında yükselmesi ve başarılı olması, yalnız ve ancak kendi gücüne dayanarak, özgürlük ve bağımsızlığını korumasıyla gerçekleşebilir.
Bunun başka çözümü ve aracı yoktur. Ordu istemeyen ve ordunun yüklediği maddi, manevi özveriyi göze almayan bir millet, tutsaklık zincirini kendi eliyle boynuna geçirir. “Ve bağımsızlığı uğrunda ordusuna yapacağı özverinin on katını, kendini esir eden egemen milletlerin çıkarı uğruna harcamak zorunda kalır.”
* * *
1930’da Medeni Bilgiler kitabında yer alan bu sözlerinden anlaşılacağı üzere Atatürk, 1920’lerde Wells’in dile getirdiği "Tek Dünya Devleti" tasarısını benimsemiş olmayıp; bu tasarıyı gerçekleşmesi olanaksız tatlı bir düş olarak nitelemiş; ve böyle bir tek dünya devleti kurulsa dahi bunun yayılmacı sömürgen devletlerin çıkarlarını koruyan bir aygıttan başka bir şey olmayacağını belirtmiştir. O günden bugüne dünyada yaşananlara baktığımızda, olayların Atatürk’ün saptamalarını doğruladığını görüyoruz.
Ulus Devlet yıkıcılığı, insanlığa kan ve gözyaşından başka bir şey sunmadı. •
CENGİZ ÖZAKINCI
[i] H. G. Wels’in en önemli yapıtları:
- Time Machine (1895),
- The İsland of Doctor Moreau (1896),
- The Invisible Man (1897),
- The War of the Worlds (1898)
- War in the Air (1907)
- Tono Bungay (1909)
- The War That Will End War (1914),
- The Outline of History (1920),
- and Open Conspiracy (1928-30-31-33),
- The Work, Wealth, and Happiness of Mankind (1931).
Alıntı/ Kaynak: Otopsi - Cengiz Özakıncı cengizozakincibd@gmail.com