"Dil oyle bir olay ki; bir yumusak G sapkasi, yuzlerce yillik bir kavram degisikligini ifade ediyor. Ogur; kabileler birligidir. G'nin uzerine sapka gelip Ogur olunca artik devlettir. Kitabin adi binlerce yillik bir sureci ozetliyor; Og'dan Ogur'a, yani kabileden devlete ' Kitaptan bazi konu basliklari:
20170528
Kitap: 'Og'dan Ogur'a ' / Doğu Perinçek
"Dil oyle bir olay ki; bir yumusak G sapkasi, yuzlerce yillik bir kavram degisikligini ifade ediyor. Ogur; kabileler birligidir. G'nin uzerine sapka gelip Ogur olunca artik devlettir. Kitabin adi binlerce yillik bir sureci ozetliyor; Og'dan Ogur'a, yani kabileden devlete ' Kitaptan bazi konu basliklari:
20170527
Nuhun Gemisi’yle Og’dan Oğur’a / Müzeyyen Susar
Nuhun Gemisi’yle Og’dan Oğur’a
6.5.2017 11:50
Bilgisiz ve bilimsiz politik tartışmalarla şaşkınlaştırılan halkımıza kitabın çok sözü var. ‘Anayasa’dan Türk Milleti sözü çıkarılsın’ diyenlere ise özellikle tavsiye olunu
Müzeyyen Susar
Ulusal Kanal’da ilgiyle izlediğim Nuhun Gemisi Programı, her hafta tarihe ışık tutuyor, okumayan araştırmayan insanımıza okuma araştırma heyecanı aşılıyor. Dr. Doğu Perinçek’in bu programda zaman zaman adını andığı 2012’de yayınlanan Og’dan Oğur’a kitabını nefes nefese okumuş ve Türkçeyi okullarda yıllarca öğretmeye çalışmış bir öğretmen olarak kitabın sonundaki kaynakçayı görünce hayretler içinde kalmıştım.
CEZAEVİ KOŞULLARINDA YARATILAN BAŞYAPIT
Bildiğimiz gibi 2008 Martında tutuklanan Doğu Perinçek, 10 Mart 2014’te tahliye edilmişti. Daha dün gibi... Silivri Cezaevi’ni, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” sesleriyle çınlattığımız, biber gazı yediğimiz o sancılı kumpas günleri... On binler dışarıda sloganlarımızı atarken, içeride yurtseverlerin tıpkı bir ipekböceği gibi kozasını ördüğünden birçoğumuzun haberi yoktu. Üniversitelerimizde hep yayın kıtlığından yakınılır; oysa hapiste bile ne çalışmalar yapılabileceğini göstermesi açısından hepimize örnek olacak bir eser var karşımızda. Silivri’de yapılan bu kapsamlı çalışmadan söz etmek bir vatan borcu gibi geldi bana.
SÖZCÜĞÜN TARİHİ TOPLUMUN TARİHİ
Yazar önsözde, büyük bir alçakgönüllülükle, “Bostana girildiği düşünülebilir. Bir bakıma doğru, tarihçilerin ve dilbilimcilerin alanına girilmiştir. Ancak çalışmanın asıl alanı devlet teorisidir” dese de okur çok yönlü bir bilgi şöleniyle karşılaşıyor. Yazarın politikacı, hukukçu kimliğini besleyen derin kültürü, dil ve tarih birikimi okuru şaşırtacak boyutta. Ayrıca bu kitap için -cezaevi koşullarında- yetmişi çeviri olmak üzere yüz kırk altı kaynak taramış olması kitabın önemini artırıyor, okuyucuya, iyi ki bostana girilmiş, dedirtiyor.
Kitapta, Türk devletlerinin örgütlenme aşamaları Türkçe sözcüklerin izleri sürülerek açıklanıyor. “Türk, Og, Ogur, Oguz, Bodun, il ve Tengri” kavramlarının binlerce yıldır Türklerin devletleşme ve uygarlaşma süreciyle bağlantılı olduğunun altı çiziliyor; bu sözcüklerin kökenleri, tarihsel gelişimi üzerine belgelere dayalı bilgiler sunuluyor. Kitaptan süzdüklerimin tümüne bu yazıda yer vermek olanaksız. En çarpıcı bulduğum bazı saptamalarla yetineceğim: Çocuklarımıza ad olarak verdiğimiz Oğuz sözcüğünün “boylar” anlamına geldiği; kökünün “boy” anlamına gelen “og”, “ok” sözcüğünün beş bin yıla uzanan geçmişi olduğu; Türk sözcüğünün MS 542’de Çin hanedan kayıtlarında karşımıza çıktığı; Orhun Yazıtlarında geçen Bilge Kağan’ın “Türük Bilge Kağan” diye anıldığı, İran Destanı Şehname’de Turan ve Türk sözcüklerinin aynı anlamda kullanıldığı, “Türk” sözcüğünün “töreli, örgütlenmiş, düzenlenmiş” anlamını taşıdığı...
Kitapta, Türk devletlerinin örgütlenme aşamaları Türkçe sözcüklerin izleri sürülerek açıklanıyor. “Türk, Og, Ogur, Oguz, Bodun, il ve Tengri” kavramlarının binlerce yıldır Türklerin devletleşme ve uygarlaşma süreciyle bağlantılı olduğunun altı çiziliyor; bu sözcüklerin kökenleri, tarihsel gelişimi üzerine belgelere dayalı bilgiler sunuluyor. Kitaptan süzdüklerimin tümüne bu yazıda yer vermek olanaksız. En çarpıcı bulduğum bazı saptamalarla yetineceğim: Çocuklarımıza ad olarak verdiğimiz Oğuz sözcüğünün “boylar” anlamına geldiği; kökünün “boy” anlamına gelen “og”, “ok” sözcüğünün beş bin yıla uzanan geçmişi olduğu; Türk sözcüğünün MS 542’de Çin hanedan kayıtlarında karşımıza çıktığı; Orhun Yazıtlarında geçen Bilge Kağan’ın “Türük Bilge Kağan” diye anıldığı, İran Destanı Şehname’de Turan ve Türk sözcüklerinin aynı anlamda kullanıldığı, “Türk” sözcüğünün “töreli, örgütlenmiş, düzenlenmiş” anlamını taşıdığı...
TÜRK, TÜRKÇE KONUŞANDIR
Kitapta, dilin yapısından yola çıkılarak Asya’dan Avrupa’ya geniş bir coğrafyada Türklerin büyük devletler kurmayı başarmalarının gizleri üzerinde de durulmuş. Bu bağlamda, kitabın yaşadığımız süreçte önümüzü aydınlatacak önemli saptamalarından biri de Türk kavramının Türk tarihi içinde ırk anlamında kullanılmadığı, Türklerin kendilerini ırkla değil, dille ve kültürle tanımladıkları gerçeği. Kitapta bana göre öne çıkan sav: Türk, Türkçe konuşandır.
Dille birazcık ilgisi olanların bildiği bir temel kural vardır: Sözcükler ihtiyaçtan doğar, yeni kavramlar ortaya çıkınca bunlara karşılıklar aranır, bazen eski sözcüklere ekler getirilerek yeni sözcük türetilir, bazen de başka dilden sözcük alınır ve bu ihtiyaç karşılanır. Dilin sözcüklerinin tarih içindeki uzun yolculuğu onu kullanan milletin tarihine ışık tutar.
Türklük tartışmalarının yoğunlaştığı bir süreçte bu kitabın yayınlanmasının bir tesadüf olmadığını düşünüyorum; çünkü bilgisiz ve bilimsiz politik tartışmalarla şaşkınlaştırılan halkımıza kitabın söyleyeceği çok sözü var. Anayasa’dan “Türk Milleti sözü çıkarılsın” diyenlere özellikle tavsiye olunur.
Nuhun Gemisi’nin yeni bilimsel çalışmalara, araştırmalara bir kapı açacağını, Türk medyasında büyük bir boşluğu dolduracağını düşünüyorum.
Kaynak: https://www.aydinlik.com.tr/kultur-sanat/2017-mayis/nuhun-gemisi-yle-og-dan-ogur-a
GÜZEL DİLİMİZ TÜRKÇE / Emine Azboz
GÜZEL DİLİMİZ TÜRKÇE
Türkçemiz sondan eklemeli bir dil yapısına sahiptir: Kök değişmez, yeni eklerle aynı kökten yeni sözcükler türetilir. Dilimizin zenginliği de buradadır. Türkler çağlar içinde yaşadıkları din, kültür ve devlet değişimlerinden ötürü pek çok alfabe ve yazı dili, lehçe kullanmışlardır; Göktürk Alfabesi, Uygur Alfabesi bizimdir. Yazımı Çinlilere benzer. Türkler Müslüman olduktan sonra da bükünlü bir dil olan Arap Alfabesi kullanılmış; bu dilde sözcüklerin kök ve ekleri, harflerin şekilleri değişik olduğundan öğrenilmesi zordur, belki okumayı öğrenir insan ama yazmak çok zor. Bu dilin sesli harfleri yok denecek kadar azdır. Sesli harflerin yerini "üstün ,esire, ötüre" denilen şekiller alır. Pek çokta yazı deneyimlerine sahip olan atalarımız, yukarıdan aşağıya, sağdan solo, soldan sağa gibi yazı deneyimleri yaşamışlardır. Cumhuriyet kurulunca yapılan Türk Rönesan'sı kabul edildi. Bu bağlamda Anadolu aydınlanması Devrimi sonucu Batı kültürü benimsenmiş, Latin Alfabesine geçilmiştir;29 harfimiz olmuştur. .
Mustafa Kemal'in dehası, eski alfabedeki (K) sesi kullanıldığı yere göre üç çeşit harfle ifade edilir. Bu da karışıklığa neden olduğundan bunları teke indirmiş (K)nin önüne ve arkasına konan ince ve kalın seslerle beyinlerde bu karışıklık son verilmiştir. Cumhuriyet ile birlikte Türk'ün düşüncesini demir çerçeve gibi saran dil karmaşası giderilerek Türkçemiz bağımsızlığına kavuşmuş, okur yazar sayısı hızla artmıştır; Halk Evleri, Millet Mektepleri bunun için açılmıştır. Bu amaçla da Harf Devrimi ve Abece Devrimi yapılmıştır. Bu yolla Çağlardır Türkçemiz Arap kültür emperyaliziminden kurtulmuş tam bağımsızlığına kavuşmuştur. Bu nedenle çağların devrimcisi Atatürk, ulusu gibi dilini de özgürleşmesini sağlamıştır. Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumu'nun kurulmasının nedeni budur. Bütün mirasını bu iki kuruma bağışlamasının da nedenidir bu.
Şimdilerde 29 harfimize (X-W-Q) alfabemizde olmayan bu harfler eklenmiş, artık resmen dilimize girdiğini öğrenmek, bir dil öğretmeni olarak beni çok üzdü. Bir ülkeye yapılacak en büyük kötülük, bir milletin dilini bozmak, ordusunun disiplinini ve yapısını yozlaştırmak, tarihini çarpıtmak, öğretmen yetiştiren kurumlarının işlevini sulandırmaktır; Cumhuriyet eğitimini laik ve çağdaş yörüngesinden çıkarıp dinselleştirmektir. Demek sıra dilimize geldi. Bunlar, bir millet in var oluş temelidir. Ayrıca da millet için bir tesbihin imamesi gibidir. Onları bozarsan gerisi kolay gelir; çöküş ve yıkılış kaçınılmaz olur artık. Bunları, yapanlar hangi akla, kime ve neye hizmet ediyor acaba anlayamıyoruz? Hem niçin? Hangi zorunluluktan buna itiyor yetkilileri? Anlayamıyorum hiç. Geri zekalı mıyım ben neyim?
Emine Azboz
20170502
Nuh'un Gemisi (2 Mayıs 2017) İskandinav destanlarındaki Türk izleri
Nuh'un Gemisi 02.05.2017 | Prof.Dr. Begüm Şen Ergenekon | Abdullah Gürgün | Dr. Doğu Perinçek
Programda yayınlanan İsveç şarkısı: https://youtu.be/S877sNgxkOw
Ulusal Kanal 2 Mayıs 2017 tarihli "Nuh'un Gemisi" programında Dr. Doğu PERİNÇEK, Prof.Dr. Begüm ŞEN ERGENEKON ve Abdullah GÜRGÜN, İskandinav destanlarındaki Türk izlerini anlatıyorla
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
-
Bu yazımızda Milli Edebiyat Dönemi'nin en önemli şairlerinden biri olan Mehmet Emin Yurdakul'un "Cenge Giderken" şii...
-
Ülkemiz yer şekilleri bakımından oldukça farklı özelliklere sahiptir. Yer şekillerindeki farklılık iklimlerin bölgelere göre değişiklik...
-
* Kün-Ay tamgası ile Türklerle ilgili Göbeklitepe'de T şeklindeki dikilitaşlarda görünen Kün-Ay tamgası, Türk kavimlerinin bayrakla...