20210710

Gacallar - 'Trakya yerlileri'


Kendilerini "trakya'nın yerlileri" olarak kabul eden, 1300'lü yıllardaki ilk osmanlı fetihleriyle birlikte trakya'ya yerleştirilen yörük boylarının soyundan gelen toplum. günümüzde kendini "trakyalı" olarak adlandıran insanların çoğu 1800'lerden başlayarak günümüze kadar Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Arnavutluk, Sırbistan, Romanya vs ülkelerden göçerek/göç ettirilerek Trakya'ya yerleşenler ve onların soyu olduğundan trakya nüfusunda azınlık durumundadır bu gacallar... "göçmenler" ile gacallar arasında herhangi bir çatışma olmadığı gibi kültür yapısı olarak da artık birbirlerinden ayırt edilemez durumdadırlar, bu iki toplum arasında fiziksel olarak en büyük fark "göçmenler"in (yerel söyleyişle macırlar=muhacirler) çoğunun daha avrupalı bir yapıya sahip olmalarına (uzun bacaklar, sarı/kumral saç, mavi/renkli gözler vb) rağmen gacalların çoğunun esmer/siyah saçlı ve kısa boylu olmalarıdır.(özellikle tekirdağ ilinde yoğunlaşmışlardır, edirne ve kırklareli daha çok göçmenlerden oluşur günümüze kadar seçimlerde tekirdağ sağ kırklareli ve edirne ise sol ağırlıklı bir seçmen profili çizmişlerdir bu durum gacalların uzun yıllar osmanlı ve türkiye topraklarında yaşamış ve balkan ülkelerinden gelmemiş olmalarından kaynaklanır.Gacallar arasında daha çok Türkçülük ideolojisi hakimdir.)
çingeneler ve pomaklarla herhangi bir ilgileri yoktur.

GACALLAR ve GACALLAR!

Osmanlılar Rumeli'ne geçip burada yayılmaya başladıklarında, karşılaştıkları toplumlar arasında Hıristiyan bâzı Türkler de bulunmuşlardır. Bunlar tıpkı Anadolu'nun Hıristiyan Türkleri Karamanlılar gibi, kuzeyden gelen Uz (Guz, Oğuz) , Kuman ve Peçenekler'den arta kalan Türkler'dirler. Artmayanlar ise, bulundukları yerlerdeki Avrupa halk ve uluslarına karışıp, onların içinde eriyerek ortadan kalkmışlardır! Artık, herhâlde kendileri bile Türk asıllarını bilmemektedirler.

Önceleri peygamberli dinlerden hiçbirine mensup olmayan şâmanist bu Türkler, geldikleri buralarda, kendilerini, daha gelişmiş bir inanç kurumu olan Hıristiyanlık içinde bulmuşlardır. Türklerin ilkel ve yalın inançları, kam veyâ şâman denilen büyücü bir takım kişiler eliyle uygulama alanı bulurken, Hıristiyanlık o gün bile üç kıtada yayılıp-örgütlenmiş bir inanç kurumudur. Bu din üstelik bu Türklerin bir süredir tebaası oldukları Bizans ve Bulgarya'nın devlet inancıdır. Bölge imparatorları bile, otoritelerini büyük ölçüde Hıristiyanlık üstüne oturtmuşlardır. İşte bu şartlar altındaki göçmen Türkler, bir süreç sonucunda kaçınılmaz olarak Hıristiyan inancını benimseyeceklerdir. Yunanca (Rumca) konuşan Bizans'ın, Turkopulos veyâ Turkopol, yâni Türkoğlu dediği Türkleri, Rumeli'nde ayrıca üç isim altında görmekteyiz. Bunlardan biri, varlıklarını bugün bile sürdürebilen ve Hıristiyanlıklarını hâlâ da koruyan Gagavuzlardır. İkincisiyse, yazımıza başlık yaptığımız ana konu Gacallar, üçüncüsü Çitaklar ve belki dördüncüsü Konyarlardır. (Bâzı yazarlara göre Çıtaklar ve Gacallar aynı toplulukturlar.)

Gacallar üzerine inceleme yapan bir Bulgar bilgini, bunların, Bulgar devletini kuran Bulgar Türklerinden ve Slavlaşmayıp özlerini koruyanlar olduklarını, kezâ Gagavuzların özlerini korumuş Bulgar Türkü olduklarını düşünmektedir. Tuna Bulgar devletinin Deliorman bölgesinde kurulduğu, başkentin Şumnu yakınındaki Pliska Aboba olduğu dikkate alınırsa, bizim bilemeyeceğimiz başka hususlar da eklenmekle bu husus pekalâ da kabûl edilir bir tez olabilecektir.

Burada hemen belirtelim ki, Orta-Anadolu'da yaşamış Türkçe konuşan Türk Karamanlılar'la bugün hâlâ yoğun olarak Moldova'da (Moldavya) , azınlık olarak da Romanya, Bulgaristan ve Yunanistan'da yaşamakta olan Türkçe konuşan Türk Gagavuzlar, Hıristiyan olmakla birlikte Türkçe konuşmaya devam ettikleri için sonuçta Türk kalabilmişlerdir. Gacal, Konyar ve Çitaklar ise, Osmanlılarla karşılaştıklarında Türkçe konuşan Hıristiyanlar oldukları hâlde, fazla gecikmeden kaynaştıkları Yörükler'in İslâm dinine geçerek tam ve millî bir entegrasyon sağlamışlardır.

Karamanoğulları'yla birlikte, Orta-Anadolu'da Karaman denilen bölgede yaşadıkları için, kendilerine Karamanlı denilmiş Hıristiyan Türkler, Cumhuriyet'ten sonra Lozan Antlaşması uyarınca toptan Yunanistan'a göçürülmüşlerdir. Oraya Türkçe konuşarak giden atalarının ardından, şimdiki torun Karamanlıların da evlerinde olsun Türkçe konuşabilmekte oldukları bilinmektedir. Ama,Türk asıllarını bilseler bile Yunan'a karşı bunu sakladıkları bir gerçektir. Edirne'de rastladığımız böyle bir kadına, ki biz onu gördüğümüz sırada birkaç adım önünden giden eşine Türkçe seslenmiştir, kendisinin Türklüğünü sormuştuk. Yunanlı ve fakat muhakkak Türk asıllı olan bu kadın, 'hayır ben Hıristiyanım! ' demişti! Biz ona milliyetini sormuştuk; o ise, sorumuzun cevabı olmadığını bile-bile dînî inancını söylemişti! Belliydi ki, Edirne'ye birlikte geldiği diğer Yunanlılar tarafından tanınmak istemiyordu.
Şimdi gene Gacallara dönelim. Osmanlılar Rumeli'ne geçerek bugünkü Bulgarya'da yayılıp-tutunmaya başladıkları sırada, bu Ülke'nin kuzey-doğusundaki şimdi Deliorman denilen bölgede, Türkçe konuşan bir toplumla karşılaşmışlardır. Bu toplum, şâmanist geldiği Bulgarya'da Hıristiyanlaşmış Gacal Türkleridir. Balkanlarda, Bizans ve Bulgarlar'ın yerini Osmanlılar alınca, hâliyle din egemenliği de İslâm’a geçmiştir. Esâsen Türk olan Gacallar'ın, gene Türk olan Osmanlı'nın dinine girmesi, bu yüzden çok çabuk ve kolay olacaktır. Osmanlı'nın Rumeli'ne geçirdiği Türkmen-Yörükler'le Gacallar'ın, hattâ Rumeli'nin Türkleştirilmesine katkı için bundan daha sonra Kırım'dan getirilen, henüz Kırım'dayken İslâma girmiş Tatarlar'ın birlikte ve problemsiz yaşamalarında, İslâm ve Türklük eşit rol oynamışlardır. Ortak hayatın ilk yıllarından îtibâren birbirlerine karışırlarken, Gacallar diğerlerine göre yerli olduklarından bu özelliklerini adlarıyla birlikte sonuna kadar korumuşlardır. Aralarında evlilik bağları dahî kurulmuş olsa, Gacalların yerli oluşları hep vurgulanmış, Gacal ve yerli sözleri özde birleşmiş, eş değer ve anlam kazanmışlardır.
Deliorman Türkleri böylece mutlu ve refah içinde birkaç yüz yıl yaşadıktan sonra, 1877 yılına gelinmiştir. Halk ağzında, Hicrî tarihe göre [93 Harbi] denilen Türk-Rus savaşı bu yıl patlamış, arkasından da Türkiye yönüne büyük ve perîşan bir göçü getirmiştir. Göç Anadolu içlerine kadar uzamıştır fakat, önemli bir nüfus Trakya'da kalıp buraya yerleşmişlerdir. Trakya'nın, artık yerli ve göçmen olarak ayrılan iki toplumu vardır. Bu ayrılık düşmanlık doğurmadan kendiliğinden oluşmuştur. Göçmenler, aralarında bizzat Deliorman Gacalları da olmalarına rağmen, yerli halka, tabiatıyla yerli anlamında Gacal demeyi uygun görmüşlerdir. Böylece, yerli (eski) halk sanal Gacal olmuş, diğerlerine ise, asıl Gacallarla birlikte ve sâdece muhâcir (göçmen) denmiştir. Bu durum, yâni Trakya'daki asıl ve sanal Gacal varlığı bugün hâlâ daha geçerliğini sürdürmektedir.

Buna canlı bir örnek gerekirse, Havsa'nın Necâtiye köyünde gerçek Gacallar yaşamaktadırlar. Bunlar kendilerini bilip-tanıdıkları gibi, durumlarını açıkça da ifâde etmektedirler. Trakya'nın başka yerlerinde de toplu ve dağınık olarak asıl Gacallara rastlamak mümkündür. Bunun yanında Yunanistan'ın Dedeağaç, Drama, Kayalar, Serez gibi birimlerinde de gene Gacallar yaşamaktadırlar.

Kayıp(edilen) Kimlik POMAKLAR

Pomaklar en genel tanımıyla ‘pomakça’ konuşan, slav kökenli Balkanların beş ülkesine(Bulgaristan-Yunanistan-Türkiye-Makedonya-Arnavutluk) yayılmış müslüman bir azınlıktır.

Balkan tarihinin karışıklığınında mirası olarak Pomaklar’ın kesin ve uzlaşılan bir köken tespiti her ne kadar yapılamamışsa da (slav kökenli olmaları konusunda bir fikir birliği mevcuttur), tarih kitapları arasında geçen ve gözden kaçırılan bir gerçeklik vardır. Bu da yıllardır söylenen (Türk resmi söylemi) Pomaklar’ın Peçenek-Uz-Kuman Türklerinin devamı olduğunu boşa çıkarmaktadır .Bu da daha Balkanlara Türk göçü (10.asırdaki) yaşanmadan önceki büyük Slav göçüdür. Bu göçler esnasında balkanlara Bulgar kavimleriyle birlikte ve akraba olan bir başka kavim Ekslavonlar yerleşmiştir ve yerleştikleri bölge yıllar sonra Pomaklar adıyla çıkan gurubun anavatanı sayılan Rodoplar bölgesidir. Ekslavonlar incelendiğinde günümüzdeki Pomaklarla dil,kültür,fiziksel özellik bakımından tıpatıp aynıdırlar. Ekslavonların adının hiç geçmemesinin sebebi balkanlara geldikleri gibi Bizansa karşı savaş yürütmüş olmalarından kaynaklanıyor.Daha sonraki süreçlerde dinsel olarakta ortodosk hıristiyanlardan uzak bir inanış içerisine (bogomolizm) girmiş olmalarından kaynaklı kendi soydaşlarınca bile düşman ve yok edilmesi gereken bir kavim olarak görülmüştür.Bunların sonucunda da tarih kitaplarına hiç geçirilmemiş adeta yok sayılarak yok edilmek istenmistir.Taki Osmanlının bölgeye gelmesine kadar bu süreç böyle geçmiştir. Bu süreç içerisinde Bulgarlaşma sürecine girilmiştir. Fakat eksik kalmaktadır ve bu süreç krize girdiğinde Osmanlının balkanlara gelmesiyle daha da derinleşerek kırılma noktası oluşmuş oldu.

Ana kütle olarak Ekslavon kavmi olmak üzere bir Pomak grubu ortaya çıkmaya başladı. Böylesi süreçler kartopu gibidir. Küçük bir çekirdek yuvarlandıkça büyür gayrı memnunları da yanına çeker., Gayrımemnuniyet eskiden gelebileceği gibi bazıları için çok sonralarıda ortaya çıkar. Osmanlı döneminde islamlaşmanın avantajları Bulgarlık açısından yeni bir gayrımemnuniyet zeminidir. Hazırda zaten yeni ismiyle bir Pomak(Ekslavon kavmi) oluşumu vardır ve bu yeni gayrımemnuniyetsiz kesimi de içerisine çekerek büyür.Özellikle Lofça yöresi Pomakları buna en gözel örnektir kanımca. Çünkü yaşayışları ve dilleri farklı, hayvancı olmaktan çok tarımcıdırlar. Kuzey Bulgaristandaki köyleri dere yataklarındaki verimli arazilerde çok önceden beri tarım yapıyorlardı. Bundan dolayı hayvancı Rodop halkından farklıdırlar.İşte bu kartopu gibi yuvarlanış, büyüme ve balkanlardaki bütün gayrımemnuniyetsizlerin bir Pomak kütlesi etrafında birleşmesi günümüzde yapılan köken tartışmalarını da çıkmaza sokmaktadır.Nedeni ise her kesimin(Bulgar-Türk ve Yunan) pomakların içine baktığında kendine dayanak çıkartacak malzemeler bulabilmesidir. Bir de buna devletler arası politik entrikalarının da girmesiyle daha da karmaşık hal almıştır. Bir Bulgar yazarı rahatlıkla Pomaklar içinde eriyen müslüman Bulgarlardan yola çıkarak tüm Pomak kütlesine Bulgar damgası vurmaktan rahatsızlık duymaz. Yine Yunanlılar, Pomakların içinde erimiş olma ihtimali yüksek olan eski trakların varlığından yola çıkarak Yunan kökenli sayabilmektedir ve Türk tarihçileri ilk önce bulgarlaşan fakat Osmanlının gelmesiyle bundan sıyrılıp Pomak kütlesine katılan Peçenek-Kuman-Uz kütlesine dayanarak PomakTürkleri diyebilmektedir. Bu kısa girişten sonra günümüzde neler dendiğine bir göz atmak gerekiyor, ama yukarıdaki yaptığım kısa açıklama doğrultusunda yorumlayarak...

Şimdi Pomaklar kimdir sorusuna çeşitli kaynakların verdiği cevaplara bir göz atmak gerekirse:

1-İngiliz Balkan azınlıklar uzmanı Hugh Poulton: Bulgar Müslümanlarının dini bir azınlık olduğunu,ana dil olarak Bulgarcayı konuşan, fakat islami geleneklere bağlı Slavik Bulgarlar olduklarını yazmaktadır.

2-F. Kanitz;’’Pomak’’sözcüğünün Slavca ‘’pomoçi’’(yardım etmek)fiilinin ‘’pomagaçi’’(yardımcı) biçiminden geldiğini ve Pomaklar’ın Osmanlı akıncı beylerine yerel savaşlarda ve fütühatlarında devamlı olarak ‘’yardımcı’’lık yaptıkları için bu adı aldıklarını ileri sürüyor. Pomagaçi, Balkan lehçesinde ‘’pomağa’’,daha sonra ‘’Pomak’’ şeklini almıştır.

3-Ischirkoff ve F. Bayraktareviç: Pomaklar’ın yoğun yaşadığı Rodoplar’da halkın,kendisini Achiryani veya Agaryani diye adlandırdıklarını yazıyor.(Türkiyede de Trakya bölgesinde Agren Pomak ları adıyla anılan bir pomak kesimi mevcut). Bu sözcüklerin Bulgarca’da hiçbir anlamı yok. Ama Milattan üç-dört yüzyıl önce eski Yunanistan’da yaşayan bir etnik grup;’’Grek Agriyani’’ olabilir. Pomakça’daki sözcüklerin yalnızca yüzde 5’i Yunanca’yı içeriyor.

4-Bulgar edebiyatında önemli bir yeri olan Veda Slavena adlı aserlerdeki öykülerin birçoğu, Rodoplar havzasında geçiyor ve Pomaklar’ın eski Trak kavimlerinden geldikleri,inançları,gelenekleri anlatılıyor. Trakya’ya adını veren Traklar, MÖ 2000-3000 yıllarında bu bölgede kabileler halinde yaşıyorlardı.

5-Genel Türk resmi tarhihçileri ve milliyetçi görüşler pomaklar’ın XI . ve XII . yüzyılda Ukrayna ve Romanya üzerinden Balkanlara inen Kuman ve Peçenek Türkleri’nin soyundan günümüze uzanan bir geçmişi olduğu savunulur. Günümüzdede yazılarında ‘’Pomak Türkleri’’ adlandırması kullanılır.

Görüleceği üzere çok karmaşık bir hal alan Pomaklar’ın köken tartışmaları uzun sürecek bir konudur.Burda asıl dikkat edilmesi gereken tek bir konu vardır aslında Pomaklar’ın binlerce yıl önceki kökenlerini araştırılırken günümüzde Pomak’lık ve de Pomakça dili bu tartışmalar çerçevesinde kaybolmakta ve hatta bilinçli olarak kaybedilmeye çalışılmaktadır. Elbetteki bu türlü çabalar sonuç almayacağı gün gibi ortadadır, günümüzde Pomaklar diye bir grup vede Pomakça diye konuşan birileri var mı buna bakmak bunu esas almak gerekir. Dil ve yaşadığı coğrafya bakıldığında vede fiziksel özelliklerden tutun da gelenek göreneklerin çoğunluğu slavik özellikler taşıdığı görülecektir.

Bu çerçevede şu tür yaklaşımlarda mevcuttur: ‘’Pomaklar slav asıllıdır" iddiasını kabul etmeden önce çok daha fazla bilgiye ve kanıta ihtiyacımız var ‘’deyimi tamamen ters.

İşin gerçeği şu(Türkiye de) bazı Pan-Türkist milliyetçi yazarların iddiaları bir yana; bölgedeki ülkelerin tamamı ve Türkiyedeki akademik kaynaklar başta olmak üzere dünyanın bütün ileri gelen akademik kaynakları Pomakların Slav asıllı müslümanlaşmış bir grup olduğunu peşinen kabul ettiği halde,süreç tam tersine ilerliyor. Pomakların slav asıllı,balkanlı bir topluluk olduğuna ilişkin deliller süratle ortadan kayboluyor, kaybediliyor.

Pomaklar; Balkanlarda yaşayan slav asıllı müslüman topluluğudur. Pomak kelimesi slavca pomaçi (yardım etmek), sözcüğünden türeyen pomagaçi (yardımcı) anlamındadır.

İlk olarak Rodoplar'da yaşıyan pomaklar, Türklerin 1356'dan itibaren Rumeli'ye geçmeye başlamasıyla 17. yy'dan sonra müslümanlaştırıldılar. Konuştukları dil slavca ve bulgarca karışımından olan pomakçadır. Pomakçanın kendi dillerine yakın olması sebebi ile bulgarlar (pomak: bulgarca şiddet göstermek anlamındadır) pomaklara "müslüman bulgarlar" demektedirler. Pomakların bulgaristanda yaşadığı bölgeler Lofça, Plevne, Rahova, Filibe idi. Bulgarlar zamanında bulgarlaştırılmak istenen pomaklar, istenilen sonuç alınmayınca göçe zorlandılar. 1877-1878 Türk-Rus savaşları sırasında ise pomakların bir kısmı Makedonya'ya bir kısmı ise Anadolu'ya göç etmişlerdir. Bugün iki türlü pomak vardır; Bulgaristan'dan gelen ve pomakça konuşan "Bulgar pomakları" ve Yunanistan'dan gelen slavca konuşan "Yunan pomakları"...

Uzun bir süre Osmanlı yönetimi altında yaşadıkları ve tarih boyunca türlü sebeplerden dolayı hırıstiyanlar tarafından kıyımlara uğradıkları için kendilerini etnik açıdan Türk olmadıkları halde Türklere daha yakın hissetmektedirler. Bu yakınlığın en önemli sebebi ise müslüman oluşlarıdır. Özellikle bugün Bursa, Kırklareli, Çanakkale, Balıkesir, Bandırma ve çevrelerinde pomaklar vardır. Bu pomaklar bulgar şivesi ile Türkçe konuşurlar. Ama asılları slavdır. Özellikle Makedonya'da komünizme karşı mücadele ettikleri için milliyetçi çevrenin bir kısmının hoşgörüsünü kazanmışlardır ama "Türk" olduklarını iddia etmek yanlıştır.

Orkun Dergisi'nin sözde Türkçü çizgide yayın yapan bir dergi olması, orada her yazılanın "doğru" olduğu anlamına gelmez. Irken bizden farklı bir etnik kökene sahip topluluğa "Türk" demek kesinlikle yanlıştır. Türklük bu kadar ucuz bir şey mi ki herkese bol kepçeden dağıtalım? Ayrıca milli mücadele yıllarında pomak çetelerinin İngiliz yardımları ile Kuvâ-yı Milliye'ye karşı savaştığı gerçeğini unutmamak gerekmektedir. Atatürk'ün büyük eseri Nutuk'ta "Akbaş Kahramanı" olarak anılan Kaymakam Hamdi Bey pomak çetelerince katledilen bir şehidimizdir

1015 yılında Avrupa haritası. Peçenekler mavi bölgede.


Peçenekler Türk boylarından. Oğuzların Üç-ok koluna mensupturlar.

İslam kaynaklarında “Beçene, Beçenek, Biçene”; Anadolu ağzında “Peçeneke, Beçenek” olan boyun adı, “iyi çalışır, gayret gösterir” manasındadır. Peçeneklere

İslam, Allah'ın insanlara Hz. Muhammed (sav) aracılığı ile gönderdiği son ilahi dindir. Arapçada seleme (Allah'a tamamen bağlanmak) kökünden gelen İslam sözcüğünün Türkçe anlamı "Allah'a ve onun buyruklarına kayıtsız şartsız inanan" demektir. Bu kelime aynı zamanda, Hz. Muhammed aracılığıyla ilkeleri bildirilen ve Müslüman adı verilen (Arapça İslamlığı kabul eden anlamına, müslim'den) 600 milyon insanı bünyesinde toplamış büyük bir dinin de adıdır.


Orta Asya’da, Seyhun (Siriderya) ile İdil (Volga) nehirleri arasındadır.

Hazar Hakanlığı ve Oğuzlar'ın baskılarıyla, asıl yurtlarını terk edip, batıya göç etmeye başladılar. Yayılma istikametleri Karadeniz’in kuzeyinden Balkanlara doğru idi. Hazar Hakanlığı, Rus Knezlikleri, Bizanslılar ve Balkan kavimleriyle mücadele ettiler. 860-880 yılları arasında Don-Kuban nehirleri boyuna gelen Peçenekler, Macarları bu havaliden uzaklaştırdılar. Don Nehrinden, Dinyeper’in batısına kadar yayıldılar.

915’te, Rusların ataları olan Kiyef Rus Knezliği’ne, ilk Peçenek akını yapıldı. Rusları,

Karadeniz kıyılarına indirmemek için, 915’ten 1036 yılına kadar, on biri büyük olmak üzere pek çok akın yaptılar. Peçeneklerin, Rusları Karadeniz’e indirmemeleri, Bizanslıların menfaatineydi. Bizanslılar, 1018 yılına kadar, Peçeneklerle dost geçinmeye çalıştılar. 1026, 1035, 1036’da, Balkanlara akın tertip ettiler.

Peçeneklerin iç mücadelesinde, önce Kegen’in, sonra da Turak’ın Hıristiyan olmasıyla, millî felaketleri başladı. Peçenekler, arasında 1048 yılında başlayan Hıristiyanlaşma, Balkanlarda sıkışmalarıyla hızlandı. Hıristiyanlaşan Peçenekler, millî benliklerini unutup, Türklüklerini kaybettiler. Bizanslılar, Peçenekleri yurtlarından alıp, başka yerlere iskan siyaseti takip ettiler. Bizans ordusuna da asker alındılar.

VIII.-XI.yy.larda önceleri Balkaş gölü yakınlarında, Siriderya (Seyhun) ile idil (Volga) boylarında, Güneydoğu Avrupa ve Balkanlar'da yaşamış olan göçebe bir Türk kavmi. VI. ve VIII. yy.larda Göktürklere bağlı olarak yaşadılar. Göktürk devletinin yıkılmasından sonra Uygurlara bağlandılar.

VIII. yy.da Karluklara yenilerek Siriderya ve Aral gölü yakınlarına çekildiler. Yeni yurtlarında da Oğuzların baskısına uğradılar, önce Yayık ırmağı boylarına, sonra da İdil (Volga) boylarına göçmek zorunda kaldılar. Buraya 8 urug ve 40 boy halinde yerleştiler. Peçenekler Yayık ve İdil boylarında yüzyıldan fazla kaldılar.

889 Yılında İdil'in batısına göçerek Don ırmağı kıyılarına geldiler. Azak denizi ve Karadeniz kıyılarına yayıldılar. 950-1000 Yılları arasında İdil (Volga) ırmağı kıyılarından Karpat dağlarına ve Tuna'ya kadar uzanan bölgeye hakim oldular. Peçeneklerin idil ırmağının batısına geçmeleri Avrupa'da önemli siyasi olaylara yol açtı. Peçenek-Hazar kağanlığı mücadelesi Hazarların zayıflamasıyla sonuçlandı; bunun üzerine Ruslar, hakimiyetlerini Kiev'e kadar uzattılar, Kiev prensliği kuruldu.

Macarlar, Donets boyundan göç ederek Tuna ile Tisa (Tisza) arasına yerleştiler. Peçenekler, Karadeniz'in kuzeyine yerleşince Bizans ile ilişki kurdular. Ruslar ile mücadele ettiler. Kiev şehrini kuşattılar. Rus prenslerinden Svyatoslav Bizans'a karşı yaptığı bir seferde İoannes Tezimiskes tarafından yenilgiye uğratılınca, dönüşte Peçeneklerin pususuna düştü ve öldürüldü (971). Rus prensi Vladimir zamanında Rus-Peçenek mücadelesi daha da şiddetlendi Ruslar, Peçenek saldırılarını durdurmak için Kiev'in güneyine kaleler ve karakollar kurdular, buna rağmen Peçenekler Kiev prensliği topraklarına birçok saldırı yaptılar.

Vladimir'in ölümünden sonra Svyatopol kardeşi Yaroslav'a karşı, Peçenekler ile birleşti; fakat yenildi. Peçenekler, Ruslar ve Bizanslılarla yalnız savaşçı ilişkiler kurmadılar. Ruslar, Peçeneklerden büyük ve küçük baş hayvan satın alırlar, onlara da mamul eşya ve gıda maddeleri satarlardı. Rus tacirleri Özi ırmağı yoluyla Bizans'a gidip gelirlerken Peçeneklere belli bir geçit vergisi verirlerdi.

Peçenekler Karadeniz kıyılarına yerleşince Bizans ile de ilişki kurdular. Bizanslılar Peçeneklerle genel olarak dost geçinmek ve onları Bulgarlara, Ruslara ve Macarlara karşı kullanma yoluna gittiler. Bizanslılar Peçeneklerin başbuğlarına ve karılarına hediyeler gönderirlerdi. Bizanslılar, Bulgarları yenerek ülkelerine yerleşince Peçeneklerle Balkanlar'da komşu oldular ve aradaki dostça ilişkiler bozuldu.

1035'te Peçenekler Tunanın donmasından yararlanarak ırmağın güney kıyılarını yağmaladılar; bu akınları 1036'da ve 1048'de de devam etti. XI. yy. ortalarında Özi ile Tuna ırmakları arasındaki 13 uruğun başında Kilteroğlu Turak Han vardı. Turak Han Oğuzlara karşı mücadeleden çekindiği için iki Peçenek uruğu kendilerine Balçaroğlu Kegen'i reis seçerek Turak Han ile mücadeleye girişti; fakat bu iki urug başarı kazanamadı ve Bizans topraklarına göçtü. Bizanslılar Peçenekleri iyi karşıladılar; onları Tuna'nın kuzeyinden gelecek saldırılara karşı koyma şartıyla Silistre bölgesine yerleştirdiler. Bunlar sonradan Hıristiyanlığı kabul ettiler. Bizans hizmetine geçen Peçeneklerle Tuna'nın kuzeyinde kalanlar arasında mücadele devam etti.

Turak Han 1049'da Tuna'yı geçerek Kegen emrindeki Peçeneklere saldırdı; fakat Kegen ve Bizanslılar, Turak Han kumandasındaki Peçenekleri yendiler. Turak Han ile birlikte 140 Peçenek ilerigeleni esir oldu. Bizanslılar esir başbuğları İstanbul'a getirdi, diğerlerini Bulgaristan'a yerleştirdiler. İstanbul'a gelen Peçenek başbuğları burada Hıristiyanlığı kabul etti. Bizanslılar bu Peçeneklerden 15 000 kişiyi Selçuklulara karşı kullanmak üzere Anadolu'ya geçirdiler; fakat bunlar Üsküdar'da, bu fikirden vazgeçerek Balkanlar'a geri döndüler ve Bizanlılara karşı mücadeleye giriştiler.

Peçenekler Bizans kuvvetlerini Biakene'de yenerek Edirne'ye kadar ilerlediler, Edirne'yi kuşattılar ama alamadılar (1050). Sonra Marmara kıyılarına kadar bütün Trakya'yı yağmaladılar. Peçeneklere karşı gönderilen Bizans ordusu yenildi (1053). Malazgirt zaferinden sonra Bizans'ın zayıflamasından faydalanan Peçenekler Edirne'yi tekrar kuşattılar (1078).

1087'de Macar kralı Solomon ile birleşerek, Bizans'a karşı yeniden saldırıya geçtiler. İzmir'de bir beylik kurmuş olan Çaka Bey ile Bizans'a karşı birleştiler. Bu amaçla Meriç ırmağı kıyılarında toplanmaya başladılar; fakat Bizanslılar, Kumanlar (Kıpçaklar) ile birleşerek, Peçenekleri Lebunium'da ağır yenilgiye uğrattılar (1091). Bu yenilgide birçok Peçenek öldü; kalanlar da Balkanlar'ı terk ettiler. Lebunium savaşından sonra Peçenekler, askeri ve siyasi önemlerini kaybettiler.

Peçenekler 300 yılık tarihleri boyunca yerleşik hayat düzenine geçemediler ve merkezi bir devlet kuramadılar. Oba, oymak, boy, urug şeklinde teşkilatlanmışlardı. Her uruğun bağımsız olarak hareket edebilen bir başbuğu vardı.

Peçenekler devamlı olarak savaşla uğraştıklarından at ve silaha çok değer verirlerdi. Silahları ok, yay ve kılıçtı. Peçenekler genellikle Şaman dinindeydiler. ölümden sonra da ruhun yaşadığına inandıkları için mezarlarına yiyecek ve ölünün hayattayken kullandığı eşya ve silahlarını da gömerlerdi. Mezarlar kalın bir toprakla örtülür ve bunun üzerine balbal dikilirdi.

Don-Kubat bölgesinde yaklaşık 150 yıl hanlık olarak örgütlenen Peçenekler, Ruslarla savaşarak onlara ağır darbeler vurdular. Hazar Denizi kıyısında bulunan Macarlarla ile etkileşime girdiler. Peçeneklerin baskısı sonucunda Macarlar Orta Avrupaya göç etti. 915 yılında başlayan ve 1036 yılına kadar devam eden Rus-Peçenek savaşları, Ruslara ağır kayıplar verdirtti.

Peçenekler 10. yüzyılda diğer Oğuz boylarının baskısı sonucu Batı Karadeniz ve Balkanlara geldiler. Peçenekler Karadeniz'in kuzeyi ve Balkanlarda 11. yüzyılın sonlarına kadar önemli bir güç oldular. 1048 yılında Tunayı geçerek Bizansa akına başladılar. 1050 yılında Edirneyi kuşatan Peçenekler, 1053 yılında Bizans’ı ağır yenilgiye uğratmışlardır. 1090 yılında Büyük Çekmeceye kadar geldiler. Bu dönemde Bizanslılar batıda Peçenek Türkleri, Anadolu’dan Selçuklu Türkleri, İzmir ve civarında Çaka Bey ile uğraşıyordu.

Peçenekler bu sırada İstanbul’u almak isteyen Çaka Bey ile anlaştılar. Buna göre Peçenekler karadan, Çaka Bey denizden İstanbulu kuşatacaktı. Bizans İmparatorluğu bu tehlikeden kendini başka bir Türk kavmi olan Kıpçakların yardımıyla kurtuldu. Oğuzlardan sonra Balkanlara gelmiş olan Kıpçaklarla anlaşan Bizans yöneticileri, Meriç kıyısında göçebe iki gücü birbirine kapıştırdılar. Sonuçta Peçenekler ağır yenilgi aldılar. (1091- Meriç savaşı). Bu olaydan sonra Peçeneklerin bir kısmı Macaristan’a çekilerek Macarlara karıştılar. Bir kısmı da Vardar nehri boylarına yerleştiler ve Slavlaştılar. Bir kısmı da Bizanslılar tarafından alınarak Kıpçaklarla birlikte Anadolu’ya Selçuklular’a tampon maksatlı yerleştirildiler. Fakat 1071 Malazgirt Savaşı Bizans ordusunun önemli bir kısmını oluşturan Oğuz-Peçenek-Kıpçak Türkleri saf değiştirdiler.

Peçenekler Karadeniz'in kuzeyinden bügünkü Macaristan topraklarına gelmişlerdir. Peçenekler, atlı göçebe yaşam tarzı sürdürmüşler; fakat bulundukları coğrafyada siyasi bir teşekkül oluşturamamışlardır. 130 yıl kadar Balkanlarda varlıklarını sürdürmüşler ve daha sonra bir kısmı Bizans hakimiyetine girmiş, bir kısmı ise varlıklarını Balkanlar'da devam ettirmişlerdir. Bizans saflarındaki Peçenekler Malazgirt Savaşı'nda Selçuklu askerlerini giysilerinden ve konuşmalarından tanıyarak Selçuklu tarafına geçmişler ve savaşın Selçuklular tarafından kazanılmasında önemli rol oynamışlardır. Anadolu'nun Türkleşmesi sırasında Balkanlarda Bizans'la mücadele etmiş, İzmir'de büyük bir beylik kuran Çaka Bey ile ittifak yapıp İstanbul'u kuşatmışlar; fakat Bizans'ın entrikaları sonucu diğer bir Türk boyu olan Kıpçaklarla 1053 yılında Lavinyon Muharebesi'ni yapmışlardır. Bu savaşın en önemli özelliği, bir imha savaşı olması ve her iki tarafın birbirini yok etmeye çalışmasıdır. Daha sonra Kıpçaklar Balkanlara hakim olmuştur

130 yıl kadar Balkanlarda varlıklarını sürdürmüşler, daha sonra bir kısmı Bizans hakimiyetine girmiş, bir kısmı ise Balkanlarda varlıklarını devam ettirmişlerdir.

Günümüzde hala İç Anadolu'nun çeşitli yerlerinde bir çogu Türkmen geleneğini sürdüren Peçeneklerin yaşadığı bilinmektedir; Ankara, Aksaray arasında bazı köy ve yer adları da bu görüşü desteklemektedir. (Ankara'nın Altındağ, Kazan ve Çamlıdere ilçelerine bağlı Peçenek adında köyler vardır. Ayrıca Şırnak'ın İdil ilçesine bağlı Peçenek adlı bir köy daha vardır.) Bunlarla birlikte Gümüşhane ve Bayburt yöresinde de var oldukları bilinmektedir.

Aliuşağı, Şereflikoçhisar köyü halkının da Peçenek olduğu iddia edilir. 11. Yüzyılda Bizans İmparatorluğu tarafından diğer Türk Devletlerine karşı tampon bölge oluşturulmak için İç Anadolu'da Tuz Gölü'nün doğusuna ve Aliuşağı'na yerleştirilen Peçenekler, burada Müslümanlığı kabul etmişlerdir. İlk ismi Uşak-ı Aliyyiyey-i Peçenek olan Aliuşağı köyü, günümüzdeki Aliuşağı köyünün kuzeyinde bulunuyordu. Köyün ismi Osmanlı İmparatorluğu döneminde Aliuşağı oldu.

Trabzon'un Çaykara ilçesine bağlı Maraşlı (eski adıyla Nefs-i Paçan) köyüne ilk yerleşenlerin Peçenek Türkleri olduğu düşünülmektedir

Alıntı: http://cantonakoko.blogspot.com/2013/05/biraz-tarih-balkan-turkleri-kimdir.html