20251114

📖 Türk tarihinden din hocaları ve imamlar

 HAİN HOCA:

Yunan ordusu hiç bir direnişle karşılaşmadan Salihli, Turgutlu, Uşak, Kütahya ve Afyon'a girdi. Çünkü halk, camilerde vaazlarla, ''Gelen ordu, padişahın emriyle gelen ordudur. Sakın karşı koymayın. Anadolu'da dinsizler isyan çıkarmış onu bastırıp gidecekler'' diye kandırılmıştı..!

11 Nisan 1920'de Şeyhülislam Dürrizade Abdullah, Mustafa Kemal ve arkadaşlarını "dinsiz, vatana ihanet eden asiler" ilan eden bir fetva yayınladı. Damat Ferit hükümeti bu fetvayı Anadolu'nun her yerine tellallar, cami vaazları ve resmi memurlar aracılığıyla yaydı.

Özellikle Ege bölgesinde bazı hocalar ve softalar minberlerden şu tür vaazlar verdi:

"Gelen Yunan ordusu padişah-ı İslam'ın fermanıyla geliyor. Anadolu'da dinsiz Bolşevik Kemaliler isyan etmiş, halifeye baş kaldırmış. Yunan askeri bu isyanı bastırıp çekilecek. Sakın karşı gelmeyin, karşı gelen kâfir olur!"

Bu propaganda özellikle dindar ve padişaha sadık halk kesimlerinde etkili oldu. Bazı yerlerde halk Yunan askerlerini çiçekle, dua ile karşıladı...

VATANSEVER HOCALAR:

CUMA NAMAZINI KILDIRMAYAN İMAM, RIDVAN HOCA.

Takvim yaprakları 1919’u gösteriyor. Kahramanmaraş düşman tarafından işgal altında, halk perişan. Fransız General işgali kutlamak için bir gece Kahramanmaraş’ta bir balo düzenler. Baloya herkesi ve özellikle Ermenileri de davet eder.

Baloya çok güzel bir ermeni kızı gelmiştir. Fransız general ermeni kızını gözüne kestirir ve kızı dansa davet eder. Fakat Ermeni kızı: “Kaledeki Türk Bayrağı inmedikçe sizinle dans edemem” deyip generalin teklifini geri çevirir.

Bunun üzerine General askerlerine: “Kaledeki o bez parçasını indirin” diye alçakça bir emir verir. Ertesi gün Cuma günü, Maraşlılar kaledeki Türk Bayrağı’nın indirilip yerine Fransız bayrağının asıldığını görürler.

Maraş halkı üzgün ve çaresizdir. Derken Cuma ezanı okunur ve halk Ulu Cami’de toplanır. Sinirler gergin, herkesin morali çok bozuktur. Cami’nin İmamı Rıdvan Hoca Cuma Hutbesi için minbere çıkar ve cemaatin şaşkın bakışları arasında Türk Bayrağını eline alıp şöyle der:

“—Ey Cemaat, minbere Cuma Hutbesi için çıkmadım, bilesiniz. Cuma namazı hür insanlar için farzdır. Kalesinde kendi bayrağı dalgalanmayan bir memlekette Cuma Namazı kılınmaz. Önce bayrağımızı yeniden dalgalandıralım sonra namazımızı kılarız.” der.

Bir anda camide tekbir sesleri yükselir. Halk bu duygu ve cesaretle kaleye hücum eder. Fransız askerleri korkudan ne yapacağını şaşırır ve bayrağımız tekbir sesleriyle yeniden göndere çekilir. Halk o gün Cuma Namazını kalenin burcunda kılar.

Tamamen gerçek olan bu olay sayesinde halkın milli bilinci uyanmış “Silah gücüyle inen bayrağımız, yeniden gönderde dalgalandırılmıştır.”

Ulu Cami imamı Rıdvan Hoca’nın ”—Maraş bize mezar olmadan düşmana gülizar olmaz. Kalesinde Türk Bayrağı dalgalanmayan ülkede Cuma Namazı kılınmaz” sözü tarihe altın harflerle kazınmıştır.

Maraş, Türk için işte bu yüzden çok değerlidir ve KAHRAMANMARAŞ ünvanını almıştır…

Keşke bütün imamlar senin kadar vatansever olsa 🙋‍♂️🇹🇷


🎞️🇹🇷Şehit Mehmetçiğin geride bıraktığı mesaj...

20251113

📖 'CHP'nin değişimi '

İlahi #TaksimMeydanı, duymadınız mı?

'CHP' değişmedi mi,

'hançer vurmak varsa' kirletme niye olmasın?

Diğer yandan Atatürk'ün 1937'de bıraktığı mirası da koruyamadığını ayrıca belirtmeliyiz...

Atatürk varsa sola/sağa gerek yoktu,

Amerikayı geri getirmeye gerek yoktu:


1946'nın 5596 sayılı kanunu ile A B D Dışişleri yetkili, 

sizce bu yetki niye kullanıldı acaba?

Bütün milli ve kültürel değerlerimiz böyle yozlaştırıldı.


Eğitimcisiniz ya, demek ki işinizi yapmamışsınız sevmiyorlar...
Yoksa 'bırak sevmesinler' diyen misiniz?

#1945Felaketi'ni aştık, bu 3 haritayı iyi okumalı, uzaktan dost görünen kimi kullanacağını iyi bilir,
dün niye acaba sadece 'Ermenistan' istiyorlardı?
Atatürk ne demek herkes anlasın.

Alıntı: Sosyal medya: 🇹🇷 TC.tarih. @okuSalar





20251112

🎞️ Yahya Kemal’siz bir Tanpınar düşünün…

 


 

📖 Doğu Roma'nın Adaleti mi, Türklerin Adaleti mi?Asıl barbar kimler?

DOĞU ROMA'NIN ADALETİ Mİ TÜRKLERİN ADALETİ Mİ?

Doğu Romalı tarihçi ve elçi Priskos (Priscus of Panium) MS 448 civarında Doğu Roma İmparatoru II. Theodosius’un elçilik heyetiyle birlikte Attila’nın sarayına gitmiştir.

Orada, iyi giyimli bir “zengin bir İskit” gibi görünen bir adamla karşılaşır.

Onunla Hellence (yunanca) konuşunca adamın aslında Helen (yunan) asıllı bir tüccar olduğunu öğrenir. 

Adam, bir süre önce Hunlar tarafından esir alınmış, fakat zamanla onların arasına katılmış, yaşam tarzlarını benimsemiş ve bir Hun kadınıyla evlenmiştir.

Priskos merak edip adama sorar:

“Roma dünyasında mı, yoksa barbarların (barbar farklı dil konuşan anlamında) arasında mı yaşamak daha iyi?”

Adam şu anlamda cevap verir:

“Barbarlar arasında yaşamak daha iyi. Çünkü onların arasında adalet var, insanlar birbirine dürüst davranıyor. Oysa Romalıların arasında rüşvet, haksızlık ve yolsuzluk hüküm sürüyor; fakir olanın hiçbir hakkı yok.”

Bu olay, tarihçiler tarafından Attila’nın sarayına dair en canlı gözlemlerden biri olarak kabul edilir. 

Aynı zamanda, bir Doğu Romalının ağzından yapılmış Roma toplumuna yönelik erken bir eleştiri olarak da büyük önem taşır.


Alıntı: Arkeoloji ve TÜRK Tarihi @AnadoluTarihii


20251111

📖 Atatürk'ün Cenaze Namazı / 19.11.1938





Atatürk'ün Cenaze Namazı / 19.11.1938

Anlatan: Orgeneral Fahrettin Altay, 1970.



Alıntı: Cengiz Özakıncı @cengizozakinci

📖🇹🇷 “Türk Tarih Kurumu Arşivinden Fotoğraflarla Türkiye’de Arkeolojinin İlk Yılları Sergisi”



Türk Tarih Kurumu  @ttkgovtr

Alacahöyük’ten Pulur’a Kurumumuzun desteğiyle Cumhuriyet’in ilk yıllarında pek çok önemli arkeolojik kazı gerçekleştirildi. 

Anadolu’nun arkeolojik mirasını gün yüzüne çıkaran karelerden oluşan “Türk Tarih Kurumu Arşivinden Fotoğraflarla Türkiye’de Arkeolojinin İlk Yılları Sergisi” Sıhhiye yerleşkemizde 12-22 Kasım 2025 tarihleri arasında halkımızın ziyaretine açıktır.

🇰🇬Kırgızistan - Kırgız kültürü

 


 

20251109

📰 10 Kasım.... Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün aziz hatırasıına minnet ve saygıyla...

 






📰 ''Atatürk’ün ölmediği doğrudur'' - Dr. Doğu Perinçek

 

Doğu Perinçek: Atatürk’ün ölmediği doğrudur

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün aramızdan ayrılışın 87'inci yıldönümünde paylaştığı mesajında

 "Tarihin ertelediği büyük davalar, eninde sonunda insanlığın önüne çıkar ve başarıya ulaşır. Bu nedenle Atatürk’ün ölmediği doğrudur." dedi.

09 Kasım 2025,

Türk Devrimi'nin lideri, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ölüm yıldönümü olan 10 Kasım milli vicdânda önemli bir yere sahip.

10 Kasım 1938 tarihinde dünyaya gözlerini kapayan Gazi, üzerinden 87 yıl geçmesine rağmen dünyada eşi görülmemiş bir saygıyla anılıyor.

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ise 'Atatürk'ün ölmediği doğrudur' başlığıyla yayınladığı '10 Kasım' mesajında Gazi'nin Asya Çağı'nın seçkin önderleri arasında yerini aldığını vurguladı.

Perinçek, mesajında şu ifadelere yer verdi:

"Mustafa Kemal Atatürk, Türk Devriminin doruğundaki Büyük Devrimci Önderdir. Türk Milletinin başına geçerek dünya ölçeğinde büyük bir işe önderlik etmiştir.

1876 Meşrutiyet Devrimiyle, 1908 Hürriyet Devrimiyle ve Birinci Cihan Savaşında başlayan Kurtuluş Savaşımızla sürüp gelen Türk Devrimi, Kemalist Devrimle doruğa çıktı.

Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğindeki Kemalist Devrim, emperyalizmin zincirini kırdı, Sultanlığı yıktı, Ortaçağ bağımlılıklarına ağır darbeler indirdi. Bütün Dünyada Mazlum Milletlerin kurtuluş savaşlarını ateşledi.

Atatürk, Mazlum Milletlerin yepyeni bir dünya kuracaklarına kesin kanısını vurgulayarak, Yükselen Asya Çağının eylemine önderlik etti ve haberini verdi.

Atatürk, Türk Devriminin doruğundaki önder olmanın ötesinde, Asya Çağının önderleri arasında seçkin bir konumdadır.

Şimdi Türkiye ve Gelişen Ülkeler, 20. Yüzyıldan kalan büyük insanlık işini kesin zafere ulaştırmanın eşiğindedir.

Atatürk’ün Türk milletine bıraktığı bir iş var: Millî Demokratik Devrimimizi emekçi sınıfların önderliğinde tamamlamak, Üreticilerin Millî Hükümetini kurarak Yükselen Asya Uygarlığının öncü konumlarında yer almak!

Yine Atatürk, Bolivar, Lenin, Mao Zedung, Lumumba, Bin Bella gibi Asya Çağı öncülerinin insanlığa bıraktıkları büyük bir iş var: Köhneyen Emperyalist Kapitalist Sisteme son vermek ve Asya Uygarlığını inşa etmek!

'TARİH HİÇBİR İŞİ YARIM BIRAKMAZ’

Tarih, hiçbir işi yarım bırakmaz. Tarihin ertelediği büyük davalar, eninde sonunda insanlığın önüne çıkar ve başarıya ulaşır. Bu nedenle Atatürk’ün ölmediği doğrudur.

Şimdi Türk milleti, iki yüzyıllık Türk Devrimini kesin zafere ulaştırmanın eşiğindedir.

'TÜRK DEVRİMİNİ TAMAMLAYACAĞIZ’

Türkiye, A B D ve İ s r a i l merkezli tehditlere Türk Devrimini tamamlayarak yanıt verecektir. İşçilerle, çiftçilerle, kamu emekçileriyle, esnafla, zenaatkârla, millî sanayici ve tüccarla Üretenlerin Türkiyesini kuracağız. Çarşılarımıza bereket ve şenlik getireceğiz.

Türkiye, Atatürk’ün demokrasi tanımında olduğu gibi, “Şeyhler, dervişler, müritler ve cemaat mensupları ülkesi olmayacaktır.”

KIBRIS VE DOĞU AKDENİZ VURGUSU

Türk de biziz Kürt de biziz, hepimiz Türk Milletiyiz. İki yüzyıllık Türk Devriminin Türkiye Cumhuriyeti’nde ve Türk Milletinde bütünleşme hedefi önümüzde ve ellerimizdedir.

Türkiye Cumhuriyeti ve birleşen Türk Milleti, A B D ve İ s r a  il’in İkinci İ s r a i l planlarını bozacak, Doğu Akdeniz’i ve Kıbrıs’ı Emperyalistlere ve S iy oni stlere asla teslim etmeyecektir.

Atatürk’ün devrimci pratiği, arkamızda kalan bir hatıra değil, bize Bağımsız, İnsancıl, Halkçı, Devletçi, Paylaşmacı, Aydınlanmacı ve Devrimci Türkiye hedefini gösteren ışıktır.

Atatürk’ün ölmediği doğrudur.

Atatürk, Türk milletinin zafere ilerleyen Devrimci mücadelesinde bizimledir ve yine devrimci karakteriyle milletimizin yol göstericisidir."

Kaynak: Aydinlik.com.tr - HABER MERKEZİ

https://www.aydinlik.com.tr/haber/dogu-perincek-ataturkun-olmedigi-dogrudur-555168


🎞️⚽️ "🇬🇧İngilizce’nin 🇹🇷Türkçe karşılığı



 

🎞️👤🇹🇷Türkiye'de Öğrenci Olmak - (Benim Türkiyem - 14)

 🎞️🗣️🎙️Eritreli Muna, Türkiye'de tıp öğrencisi

📰 🇹🇷Atatürk’ün evi yeniden ziyarete açılıyor

 

Atatürk’ün evi yeniden ziyarete açılıyor

Atatürk’ün Selanik’te doğduğu evin restorasyonu tamamlandı. Ev, 10 Kasım’da yeniden ziyarete açılacak

09 Kasım 2025,

GAZETE HABERLERİ

KÜLTÜR SANAT SERVİSİ

Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün Selanik’teki evinin restorasyonu tamamlandı. 4 Aralık 2024 tarihinde başlatılan çalışmalar sona erdi. Söz konusu haberi Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, sosyal medya hesabından duyurdu.

10 KASIM’DA ZİYARETE YENİDEN AÇILACAK

Atatürk’ün kıymetli mirasına sahip çıkan bir açılışa hazırlandıklarını dile getiren Ersoy, “Ata’mızın vefatının 87’nci yıl dönümünde onun kıymetli mirasına sahip çıkan çok anlamlı bir açılışı gerçekleştirmeye hazırlanıyoruz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün doğduğu ve Türk-Yunan dostluğunun simgesi olan Selanik Atatürk Evi'nin kapılarını, kapsamlı bir restorasyon sürecinin ardından yeniden açıyoruz.” ifadelerini kullandı.

Atatürk’ün evini 1953’teki özgün haline kavuşturduklarını ve binin üzerindeki eser, belge ve kitabı da yenileyerek Selanik’e taşıdıklarını belirten Ersoy, Atatürk Evi’nin milletin hafızasını yaşatan bir kültürel diplomasi merkezi olacağını söyledi.

‘MİLLETİMİZİN HAFIZASINI YAŞATACAK’

Ersoy paylaşımında şu ifadelere yer verdi:

“TİKA birliğinde yürütülen proje ile 315 metrekarelik üç katlı yapıyı 1953’teki özgün hâline kavuşturduk. Binin üzerinde eseri, belgeyi ve kitabı titizlikle yenileyerek yeniden Selanik’e taşıdık.

“Ali Rıza Efendi’nin diktiği nar ağacının gölgesinde hem tarihimize hem de ortak kültürel mirasımıza ışık tutacak bu ev, artık sadece bir müze değil, milletimizin hafızasını yaşatan bir kültürel diplomasi merkezi olacak.

“Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün hatırasına duyduğumuz derin saygıyla yarın bu anlamlı açılışı gerçekleştirerek bir Türk Evi konsepti sunacak olan bu mirası yeniden ziyaretçileriyle buluşturacağız.”

ATATÜRK’ÜN MİRASI PEMBE BOYALI EV

1917 yılında Yunan Devleti, Türklerden kalan mülklere el koymuştu. Bu mülklerden birisi de Atatürk’ün Selanik’teki pembe boyalı eviydi. Kurtuluş Savaşı’nın ardından imzalanan Lozan Antlaşması gereğince el konulan mülklerin bir kısmı satıldı. Atatürk’ün evi de 1930 yılında satıldı.

Cumhuriyet’in 10. yıl dönümü (29 Ekim 1933) dolayısıyla, Selanik Belediyesi, Türk-Yunan dostluğu ve Balkan Konferansı’nın bir hatırası olarak, Atatürk'ün doğduğu evin çift kanatlı kapısının sağ köşesine mermer bir plaka yerleştirdi.

Selanik Belediyesi, 1936 yılında evi satın alarak, 1937 yılında Atatürk'e hediye etti. Ev, 19 Şubat 1937’de boşaltılabildi ve anahtarları Selanik Konsolosluğuna teslim edildi.

Atatürk Evi, “Selanik’teki Türk Konsolosluğunun bakımına verilmiş ve evin zemin katında sonradan açılan dükkânlar kaldırılarak eski şekline getirilmiş, geçmişte sarıya boyanan ev yine pembe renge boyanmış, çatısı aktarılarak onarılmıştır.

1950 yılında daha geniş çapta büyük onarım gören Atatürk Evi, Atatürk Müzesi’ne dönüştürülmüştür.

Atatürk Evi, 2012-2013 yıllarında da restore edildi. En son 2024 yılında yeniden restorasyonuna başlanan ev, 10 Kasım’da ziyarete açılacak.

🎞️ Kadına saygı Türk'ün töresindendir!


 

20251103

🎞️📖 El Cezerînin 800 yıl önce yaptığı Optik Üllizyon Büstü...



📖 “İslamda Bilim ve Teknik” 
 ''Zamanına ve sonrasınagöre birinci derecede önemli mühendislik bilgilerini yazılı, çizili ve uygulanmış olarak günümüze ulaştırması, makine yapımı, otomatik kontrol, sistem mühendisliği ve robot teknolojisinin tarihi gelişimine ışık tutması bakımlarından bu eserin önemitam olarak anlaşılmıştır.''

Cezeri Kimdir?

13. yüzyılın büyük mühendisi Cezeri, evrensel bilim tarihinin görkemli dehalarından biridir. Birkimi, icatları, bakış açısı ve mühendislik felsefesi itibariyle unutulmaz bir bilim insanı olan Cezeri, elliden fazla makine ve aracın teknolojik tasarımlarını yapmış ve bu makineleri teorik planlamada bırakmayıp üretmiş ve çalıştırmıştır. Bilimsel ve pratik mirası 21. yüzyıl dünyası için hala güncel ve ilgi çekicidir. Özellikle zaman kullanma ve yönetme biçimine odaklanmış makineleri ile kendisinden sonraki birçok doğulu ve batılı mekanisyene ilham vermiştir.

Tam adı Bedi‘uz-zemân Ebû el-‘İzz b. İsmaî‘l b. el-Rezzâz el-Cezerî olan, Diyarbakır (Amid) yöresinde Artuklular döneminde 1200 yılı dolaylarında yaşamış bir mühendistir. Artuklu Sarayında kesintisiz 25 yıl (1181-1206) saray mühendisi görevini sürdürmüş olan Cezeri, Helenistik dönemde Pnömatik ve İslam Medeniyetinin gelişmiş döneminde Hiyel olarak bilinen bir geleneğin güçlü bir temsilcisidir. Günümüzde Cezeri, tüm ortaçağın en önemli mühendisi olarak kabul edilmektedir. Makinelerinin önemli bir kısmını kısaca Kitab-ül Hiyel olarak bilinen ama asıl adı Kitâb el-câmi‘ beyn el-‘ilm ve el-‘amel en-nâfi’ fi sınâa’ti’l-hiyel isimli eserinde Artuklu hükümdarı Nasireddin Mahmud’un (1200-1222) isteği üzerine toplamıştır. Kitabın tam ismi “Mekanik Biliminde Bilgi Ve Uygulamanın Bağdaştırılması” olarak çevirilebilir. Kitabını 1206 yılında yazdığı bilinse de, Cezeri’nin ölüm ve doğum tarihleri hakkında elimizde kesin bir bilgi yoktur. Diyarbakır yöresinde yaşamış olan Cezeri, Fırat ve Dicle arasında bulunan bölgeye el-Cezire (ada) dendiği için El Cezeri lakabını kullanmıştır.


Cezeri'nin Eseri ve Tanınma Süreci

Cezeri, en eski tarihli nüshasına göre 1206 yılında veya daha öncesinde tamamladığı kitabında su saatleri, mum saatleri, ziyafetlerde kullanılan kaplar ve ibrikler, el yıkama ve abdest alma aparatları, kan almada kullanılan ölçme aletleri, otomatik müzik düzenekleri, çeşitli robotlar, zamanın tarım devriminde çok etkili olan su terfi araçları, su pompalarını çalıştıran makineler, fıskiyeler, sürekli kaval sesi çıkaran tertibatlar ve başka çeşitli aletler ile metal döküm tekniğinden bahsetmektedir. Kitap, mühendislik uygulamalarıyla ilgili olarak bugüne ulaşan en eski el yazmalarından biridir. Bu kitapta açıklanan makine ve araçların her biri önemli bir icat olmakla birlikte, kitabın kendisi de sanat değeri olan renkli resimleri ve anlatım tarzıyla başlı başına önemli bir sanat eseridir.

Cezeri’yi önce Avrupalılar tanımış ve üzerinde çalışmışlardır. Eseri ilk tanıtan Prof. Eilhard Wiedemann (1852-1928), geçen yüzyılın başında yardımcısı mühendis F. Hauser ile birlikte, İslam bilim tarihinin birçok konusunda olduğu gibi bu kitaptaki araç ve makineler hakkında da çok sayıda makale yazmıştır. Wiedemann, araçları bazı teknik resimler çizerek de anlatmıştır. Peşinden Carra de Vaux, “Les Peunseur de L’İslam” isimli kitabında bu eserden övgüyle bahsetmiştir (1921). Bunları başka Batılı bilginler de takip etmiştir. Böylece Cezeri’nin sibernetik biliminin kurucusu ve robot yapan ilk bilgin olduğu, eserinin Rönesans öncesi ortaçağdan günümüze intikal edebilen en önemli mühendislik kitabı, teknoloji ve otomasyon tarihinde bir dönüm noktası olduğu hem Batılılar hem de İslam dünyasınca anlaşılmıştır.

Ülkemizde bu eserden ilk defa ünlü tarihçi İbrahim Hakkı Konyalı (1896-1984), “Tarih Hazinesi” dergisinde (1951), daha sonra da Diyarbakır’da çıkan “Kara Amid” dergisinde (1972) bahsetmiştir. Konyalı; makalelerinde Wiedemann’ın bu makinelerden birkaç tanesini yaptığını ve bunların Almanya’da Erlangen Üniversitesi’nde bulunduğunu da yazmıştır. “Mühendis ve Makina” dergisinde Ş. Er (1967) ve Hıfzı Gündem’in (1968) yazıları da Konyalı’ya atfen aynı bilgileri veriyor. Daha sonra Dr. Toygar Akman’ın TÜBİTAK’ın “Bilim ve Teknik” dergisinde yayınlanan makaleleri zamanın genç okuyucuları üzerinde önemli tesir bırakmıştır (1973, 1974, 1976).

Donald R. Hill, Cezeri hakkında günümüze kadar en önemli çalışma olan, eserin Arapça aslından İngilizceye çevirisini, “The Book of Knowledge of Ingenious Mechanical Devices” adlı kitapta kendi açıklamalarıyla birlikte yayınlayana kadar (1974), Cezeri’nin Batı bilim çevrelerinde bilindiği kadar ülkemizde bilinmediği açıktır. Donald R. Hill bu yayınından sonra da 1976’da kitapta anlatılan su saatlerinden birini yapmış ve bu saat Londra Bilim Müzesinde sergilenmiştir. Bu arada Kasım Ecnebi ve Ahmed El Hasan, eseri 4 nüshasıyla karşılaştırmalı olarak yayınlamıştır. (1979). Bunları, bilim tarihçisi Prof. Dr. Kazım Çeçen’in İ.T.Ü.’de yapılan bir kongredeki bildirisi (1981), üniversitesinde bu aletlerden birinin çalışır vaziyette bir modelinin yapılmasını ve bu kongrede sergilenmesini sağlaması ile diğer konferans ve makaleleri takip etmiştir. Bundan sonra da Prof. Dr. Atilla Bir, çoğu Y. Müh. Mahmut Kayral’la birlikte, eser hakkında farklı dergilerde, çoğu da “Otomasyon” dergisinde olmak üzere çok sayıda makale yayınlamış ve kongrelerde tebliğler sunmuştur. Böylece bu isimler Cezeri hakkında en fazla sayıda makale yayınlayan bilim adamlarımız olmuşlardır.

Nihayet Kültür Bakanlığı, eserin bilinen en eski nüshasının (1206 tarihli) tıpkıbasımını yayınladı (1990). Bu arada Prof. Sadettin Ökten, İslam Ansiklopedisinde Cezeri maddesini yazdı (1993). Bunlardan sonra T.T.K.; Sevim Tekeli, Melek Dosay ve Yavuz Unat’ın, konuyla ilgili bilgilerin tarihi gelişimi ve bazı teknik açıklamalar da bulunan çevirilerini yayınladı (2002). İslam Bilim Tarihi dalında, en hacimli eser veren Türk bilgini Prof. Dr. Fuat Sezgin de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce yayınlanan “İslamda Bilim ve Teknik” adlı başka bir eserinde Cezeri’nin yaptığı bazı araçları da tanıtmıştır. Bu araçların bazılarının maketleri, kurduğu İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi’nde (Gülhane Parkı) sergilenmektedir.

Eser hakkında en geniş çalışma ise Türkiye’de yayınlandı. Kitabın tüm araçlarını tam detaylı bir şekilde, metin ve görselleri analiz ederek modern mühendislik bilgisine açık olarak izah eden bu son çalışma 2015 yılında Durmuş Çalışkan tarafından yapılmıştır. Yaklaşık 15 yıllık bir çalışmanın ardından Cezeri’nin Olağanüstü Makineleri: Kitab’ül Hiyel adıyla basılan bu yayında, Şükran ve İhsan Fazlıoğlu’nun çevirdiği orijinal metine ek olarak, Çalışkan tarafından tüm araçların tasarımları çözülerek mühendislik izahları yapılmış ve Cezeri’nin makinelerinde karanlıkta kalan bir husus bırakılmamıştır.

Cezeri’nin eserinin, burada bahsedemediğimiz çalışmalar da göz önüne alındığında bugün artık epeyce bilindiği görülmektedir. Eserin halen14 Arapça, 2 Farsça, 1 de Osmanlıca yazılmış 17 tane el yazması nüshası bulunmaktadır. Zamanına ve sonrasınagöre birinci derecede önemli mühendislik bilgilerini yazılı, çizili ve uygulanmış olarak günümüze ulaştırması, makine yapımı, otomatik kontrol, sistem mühendisliği ve robot teknolojisinin tarihi gelişimine ışık tutması bakımlarından bu eserin önemitam olarak anlaşılmıştır.

Alıntı: https://www.cezerimuzesi.com/cezeri-kimdir

20251102

📰✍️ Eskiden Biz Böyle Miydik?


Bu Bir İç Dökme Twitidir 💔 Eskiden Biz Böyle Miydik? Eskiden... Aynı mahallede yaşardık biz... Sokağın başında başörtülü Ayşe abla vardı, köşede mini etekli Elif; ikisi de aynı sofraya oturur, aynı çayı yudumlardı. Komşunun oğlu bizim abimizdi, biz onun kardeşi... Kapılar kilitlenmezdi; kalpler açıktı... Kimse mahalledeki komşusuna yan gözle bile bakmazdı. Bakkal amca şeker vermeden yollamazdı. Ama mahallenin çocuklarına şeker verirken kimseye de musallat olmazdı. Kimin neye inandığı, hangi partiye oy verdiği, hangi mezhepten olduğu kimsenin umurunda değildi... Birimizin derdi, hepimizin derdiydi... Bir çocuk ağlasa, bütün mahalle annelik ederdi... Şimdi dönüp bakıyorum da… Artık aramıza görünmez duvarlar örülmüş. Bir ekranın arkasından birbirimize taş atıp duruyoruz. Günlerdir, Cumhuriyet değerlerine bağlı, ülkenin kurucu liderine sevdalı başörtülü kardeşlerimizin paylaşımları linç ediliyor. Oy pusulasının rengine göre dost seçiyoruz artık... Bir profil fotoğrafına bakıp kalp kırıyoruz. Bir zamanlar aynı sofrada oturduğumuz insanlara şimdi "öteki" gözüyle bakıyoruz. Ne zaman bu kadar yabancılaştık birbirimize? Ne zaman unuttuk aynı toprağın insanı olduğumuzu? Türk'ü Türk'e, kardeşi kardeşe düşman ettiler. Oysa biz bir zamanlar sadece insandık... Ne partiler vardı aramızda, ne kin, ne de öfke... "Kime oy veriyorsun?" sorusu bile ayıptı, sorulmazdı ulu orta... Şimdi neredeyse mühür basarken sosyal medyaya fotoğraf atmak gelenek haline geldi piyasada... Eskiden sadece samimiyet, komşuluk, güven, insanlık vardı. Komşusu açken tok yatmayan insanlardık biz... Bir tas çorbayı, bir lokma ekmeği paylaşırken yüzümüz gülerdi. Sevincimiz ortaktı, acımız da... Ama bunu yaparken bizden mi diye bakmazdık; kayıtsız şartsız yardım ederdik kim olursa... Hatırlıyorum biz çocukken Ramazan ayında annem babam sokakta değil birşey yiyip içmek sakız bile çiğnetmezdi. Çocuk olduğumuz halde o terbiye ile büyüdük. Şimdi kimse kimsenin ne inancına ne de inançsızlığına saygı duymaz oldu. Ne zaman kaybettik o vicdanı, merhameti, empatiyi, ahlakı...? Kimse annelerimize başörtüsünü böyle takacaksın, saçın görünürse cennete giremezsin demezdi. Hiç bir imam Atatürk'ü seven kafirdir diye vaaz vermezdi. Hiçbir kadın şeriat istiyorum diye bağırmazdı. Şimdi ne oldu da kalpler bu kadar katılaştı? Ne oldu da saf inancın yerini gösteriş, sevginin yerini öfke aldı? Hani bildiğimiz en büyük günah Allah'a şirk koşmaktı... Noldu da herkes kendini Allah sanır oldu, onun adına karar verir oldu? Evet biraz mutsuz ve umutsuzum bugünlerde ama kimbilir belki bir gün yeniden hatırlarız; aynı ezanı, aynı türküyü, aynı gökyüzünü paylaştığımızı, aynı vatanın evlatları olduğumuzu yeniden anımsarız... Belki bir gün yeniden öğreniriz kardeş olmayı… Yeniden "biz" olmayı... Çünkü bu topraklarda, biz birbirimizi kaybedersek, geri kazanacak hiçbir şeyimiz kalmaz...

ALINTI: Didem Yavuzyılmaz. @didemyvzylmz

  




🎞️ İrlandalıların Türklere karşı vefa ve sevgileri

 

🇹🇷🚗Togg, 🇩🇪Almanya’da ilk teslimatlarını yaptı"

20251031

📖 "ASKERE DİN KİTABI" - A. Hamdi Akseki


  • Atatürk’ün emriyle 1925 yılında hazırlanan "ASKERE DİN KİTABI" 
  • Aynı şekilde çocuklara ve köylülere hazırlanan din kitapları da vardı. 
  • Atatürk Türk milletinin dinini bütün sadeliği ve hurafelerden arınmış haliyle öğrenmesini istiyordu ve bunun için gerekli olan her şeyi yaptı.

Alıntı:    
Ümit Doğan @tsumut71

(☝️Askere Din Kitabı, DİB Yayınları, s. 274 )


YORUMLAR:
Atatürk'ün dine bakış açısı ve gerçek dinin öğrenilmesi için verdiği çaba takdire şayandır. O,hurafe ve yalan dolandan ibaret olan ,saptırılan dinin Türkiye'ye esir almaması için büyük çaba gösterdi.Gerçek bir Müslüman dı. Ruhu şadolsun.


📖 Türk tarihinden din hocaları ve imamlar

 HAİN HOCA: Yunan ordusu hiç bir direnişle karşılaşmadan Salihli, Turgutlu, Uşak, Kütahya ve Afyon'a girdi. Çünkü halk, camilerde vaazla...