20230531

Asya'dan İskandinavya’ya gelen suvariler...

İsveç'te bir mağara ve mağaranın girişinde yazılan tanıtım yazısı. 
Özetle diyor ki; İskandinavya'da insanlar mağarada yaşarken buraya Asya'dan gelen suvariler. Yani Gotlar (İsveçli, Norveçli, Alman, Danimarkalı, Fransız, İngilizlerin ataları) daha mağarada yaşarken Asyalılar atı ehlileştirip üzerine binmiş kalkan ve mızrak gibi savaş aletlerini de kullanarak, Asya'dan İskandinavya'ya gelmişler.

Alıntı: Ümit ŞIRACI @UmitSiraci
https://twitter.com/UmitSiraci/status/1663971718644285452


Türk Devletleri Teşkilatı Türk Yatırım Fonu kuruldu.

 

🇹🇷📚Türk edebiyatının ilk roman yazarı Şemsettin Sami





 

✍️Şiir: Bu memleket Bizim - Nazım Hikmet

 


Anadolu İnsanının Bilgeliği: Boru Kısa Geldi

 

Bir arkeolog, bir fizikçi, bir teolog, bir sanat tarihçisi araştırma için yola çıkmışlar. Yolda kar fırtınasına yakalanmışlar ve kaybolmuşlar. Tam donarak öleceklermiş ki bir köylü onları bulmuş. Bunları almış köye, evine götürmüş. 3’ünü gürül gürül yanan sobanın başına alan köylü bunlar açtır diye bir şeyler hazırlamak için çıkmış.

Soba yerden 1 metre kadar yüksekte taşların üzerine yerleştirilmiş. Bu durum sıcak sobanın başında kendine gelen 3 bilim insanın dikkatini çekmiş. 

Köylü neden sobayı taşlarla bir metre kadar yükseltmiş?

Arkeolog atılmış; “Bu taşlar sıcağı içine alıp uzun süre muhafaza edebilir. Köylü bu yüzden odayı daha uzun sıcak tutmak için yapmış olabilir.” demiş.

Fizikçi; “Hayır demiş. Sobayı odanın tan ortasına koymuş ve bir metre yükseltmişki odanın her tarafını eşit bir şekilde ısıtabilsin.” demiş

Teolog; “Hayır demiş. Köylünün eski inançlarından kaynaklı ateşe duyulan bir saygı vardır. Bu yüzden ateşi yüksekte tutarak saygısını göstermiş.” demiş.

Sanat tarihçisi; “Hayır demiş. Bu bölgenin tarihinden kaynaklanan bir konu. Taşlarla çeşitli eserler yapmak bu bölgede yüzlerce yıl öncesinden beri devam eden bir gelenektir.” demiş.

Bu dört bilim insanı hararetle tartışırken köylü ellerinde yemek tepsisi ile içeri girmiş. 

Tezinde iddialı fizikçi atılmış. Niçin böyle yaptığını köylüye soralım. Tamam demiş diğerleri.

Kardeşim neden sobayı taşların üzerinde yaklaşık bir metre kadar yükseğe yerleştirdin?

Köylü bu dörtlüye bakmış: ''BORU KISA GELDİ. KIŞI GÖRDÜNÜZ. KÖY YERİ HER VAKİT ŞEHRE İNİP ALIŞVERİŞ YAPMA İMKANI YOK O YÜZDEN.’’  demiş.



20230507

'Sağırlar Diyaloğu' Nedir? Adana Görüşmeleri (1943) Nedir?

  30-31 Ocak 1943'te, Türkiye (Cumhurbaşkanı İsmet İnönü) ile Birleşik Krallık (İngiltere-Başbakan Winston Churchill) arasında Yenice Tren İstasyonu'nda gerçekleşen tarihi "Adana Görüşmeleri" adlı toplantıya "Sağırlar Diyaloğu" adı verilir.

  II. Dünya Savaşı döneminde gerçekleşen bu görüşmede Müttefik Ülkeler adına İngiltere Başbakanı W. Churchill, Türkiye'nin savaşa katılmasını istemiştir. Savaşta tarafsız kalmayı tercih eden Türkiye ise oyalama politikasını bu görüşmede de sürdürmüştür. 

Hem İnönü hem de  Churchill, bir tren vagonunda 2 gün süren toplantıda taban tabana karşıt fikirler ile toplantıya katılmışlardır. Toplantı bittiğinde ise her iki taraf da amacına ulaştığı izlenimi ile toplantıdan ayrılmıştır. Bu nedenlerle Adana Görüşmeleri tarihte "Sağırlar Diyaloğu" diye anılır.

Derleyen: Ali ÇİMEN

Kaynakça:

Dr. Osman YALÇIN, "İkinci Dünya Savaşında İsmet İnönü ve Churchill Arasında Yapılan Adana Görüşmesi", Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi S 47, Bahar 2011, s. 701-731.

Alıntı: http://www.sessiztarih.net/2022/08/sagirlar-diyalogu-nedir.html

Adana Görüşmeleri (1943) Nedir?

 II. Dünya Savaşı (1939-1945) döneminde, 30-31 Ocak 1943 tarihleri arasında, T.C. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile İngiltere Başbakanı Winston Churchill arasında bir tren vagonunda gerçekleşen toplantıya tarihte Adana Görüşmeleri (Mülâkâtları) denir. Bahsi geçen toplantı, Adana- Mersin demiryolu hattında bulunan Yenice Tren İstasyonu'nda 

Churchill, Adana Görüşmeleri öncesi  Türkiye'nin savaşa girmesi için yoğun bir diplomasi trafiğine girmişti. Casablanca Konferası'nda müttefiki ABD'yi ikna etmiş; Türkiye'nin saflara alınarak Balkan Cephesi açılmasını kabul ettirmişti.

 Casaplanca'nın somut sonucu Adana'da başlamıştır. 2 gün süren görüşmelerde Müttefik Devletler adına görüş bildiren Churchill, Türkiye'nin II. Dünya Savaşı'na kendi saflarında katılması için İnönü'yü ikna etmeye çalışmıştır. Ona göre; 

  • Türkiye modern silahlarla donatılmalı; 
  • Müttefikler, Türkiye topraklarını üs olarak kullanmalı, 
  • nihayetinde Türkiye Müttefikler safında savaşa katılmalıdır. 

Nazi Ordularının 1942'de Stalingrad Savaşı'nı kaybetmesi ile savaşın seyri değişmişti. Almanların kesin yenilgi alabilmesi için Balkanlarda büyük çapta bir askeri harekât gerekliydi. Bu harekatın anahtarı ise Churchill'e göre Türkiye idi. Balkanlar Almanların, Adalar denizi İtalyanların elindeydi. Türkiye ise Mihver Devletler ile Müttefik Devletler arasında bir set konumundaydı. İtalya, topyekûn bir saldırı ile savaş dışı kalacak; yalnız kalan Almanya'ya kuzeyden Sovyetler saldıracak; eğer Türkiye müttefikler safında yer alırsa güneyden güçlü bir müttefik saldırısı ile Almanya kesin yenilgiye uğrayacaktı. 

  İnönü'nün karşı tarafa bildirdiği Türkiye'nin tezinde ise şu fikirlerin altı çizilmiştir: Savaş bitince Sovyet Rusya (SSCB) Avrupa'nın en önemli egemen gücü olacaktır. Avrupa'nın Bolşevikleştirilmesi kaçınılmazdır. Tarihi süreçte Rusların Türk boğazlarına karşı istekleri tehditkâr tutuma dönüşebilir. Tük ordusunun silah ve teçhizat donanımı büyük savaş için yetersizdir. Bunun giderilmesi, modernizesinin süreç içinde tamamlanması gerekmektedir. Yeni gelişmekte olan Türkiye sanayisi daha büyük bir yıkımla karşı karşıya kalabilir. Ayrıca yeni kurulan Cumhuriyet ideolojisi ve Misak-ı Milli sınırları tehlike altına girebilir.

   Görüşmeler süresince, Türk heyetinin net duruşu ve Sovyet sıkıntısını net ve yalın bir biçimde ortaya koyması, Churchill'in tezine ters gelmişti. İki taraf da birbirine zıt tezlerde durmaktaydı. Ayrıca görüşme sonunda iki taraf da amacına ulaştığı izlenimi ile görüşmelerden ayrıldı.  Bu nedenlerle tarihte Adana Mulâkâtları'na "Sağırlar Diyaloğu" denir.

 Türkiye, II. Dünya Savaşı boyunca, Müttefik Devletler ve Mihver Devletler arasında kalmamak, çizgisini korumak adına Bekle-Gör Politikası ile oyalama politikaları uygulamıştır. Adana Görüşmeleri de bunun net kanıtlarından birisidir. Taraflara göre askeri yönden zayıf ve ekonomik bakımdan küçük bir ülkenin, jeopolitik avantajı ile hareket edip sabırlı, kurnazca politikayla tarafsız kalması uluslararası siyasette altı çizilmesi gereken bir gerçektir.

Derleyen: Ali ÇİMEN

Kaynakça:

Dr. Osman YALÇIN, "İkinci Dünya Savaşında İsmet İnönü ve Churchill Arasında Yapılan Adana Görüşmesi", Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi S 47, Bahar 2011, s. 701-731.

İzzet ÖZTOPRAK, "İkinci Dünya Savaşı Döneminde Adana Görüşmelerinin Siyasi Yönü", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, S. 46, C.XVI, Mart 2000, s. 153-192.


İlk Türk-İslam Devletlerinde 'Devlet Yönetimi'


İlk Türk-İslam Devletlerinde Devlet Yönetimi

İlk Türk-İslam devletlerinde devlet yönetiminde Eski Türk gelenekleri ve İslam anlayışı temel alınır. Hükümdarlar İslam dini ile birlikte ‘’Sultan’’ unvanı kullanmaya başladılar. Büyük Selçuklu Devleti’nde Sultan-ı Azam, Sultan’ül Âlem unvanları kullanılırdı.

İlk Türk-İslam devletlerinde hükümdarlık alametleri şunlardır:
  • Hutbe okutmak. 
  • Para bastırmak. 
  • Sancak ( Alem ). 
  • Taht. 
  • Çetr (Şemsiye). 
  • Saltanat Çadırı. 
  • Asa. 
  • Nevbet. 
  • Hilat. 
  • Tıraz.
Hükümdarın erkek çocuğuna melik adı verilirdi. Melik eğitmenine ise Atabey denirdi. Küçük yaşlarda eyaletlere devlet yönetiminde deneyim kazanmak için gönderilen her meliğin yanında bir atabey bulunurdu. 

Devletin merkezinin zayıfladığı dönemlerde bu atabeyler, bağımsızlıklarını ilan ederlerdi. Böylece devlet parçalanırdı.

Devlet yönetiminde devletin önemli konularının görüşülüp karara bağlandığı kurumun adı ise DİVAN-I SALTANAT’dır. Diğer adı Divan-ı Ali olan olan Divan-ı Saltanat’ın başkanı vezirdi. Yalnız sultan divana katılırsa doğal başkan sultan olurdu. Gerekli durumlarda ise beylerbeyi ve atabeyleri soruşturma ve tutuklama yetkileri olan Emir-i Dad ( Adalet Bakanı ) divana katılırdı.

Alıntı: http://www.sessiztarih.net/2013/11/ilk-turk-islam-devletlerinde-devlet.html