20240328

Almanya'daki sokak sanatçısı: Türkler, bayraklarını yere çizmemi istemiyor

 

Gagauz (Gök Oğuz) Türk kızları




"Türkiye bir umudun simgesidir" - Leonida Timuş

Rus asıllı bir anne ve Gagavuz Türk'ü bir babanın kızı olarak Moldova’da dünyaya gelen Leonida, Türkiye'ye ve Türk kültürüne beslediği aşkla ön plana çıkıyor.  Müslüman olan ve Yunus Emre’yi çok seven, 19 dilde eser seslendirebilen, kendi eserlerini yazan Leonida Timuş için ise sanat, bir toplum felsefesidir, toplum için yapılır. 

17 yaşında Türkiye'ye gelmesiyle birlikte bütün hayatı değişen Leonida, kendi yeteneğini hem Türkiye'de hem de dünyada farkındalık kazandırmak için kullanıyor; Fransa'da yükselen İslamofobiye tepki göstermek için ilahileri Fransızcaya çeviriyor ve okuyor, Türk kültürünün yetiştirmiş olduğu Yunus Emre gibi büyük şahsiyetlerin eserlerini İngilizceye çeviriyor ve tüm dünyaya tanıtmaya çalışıyor.

Oğuzlar’a Türkmenler de denir... Oğuz boyları

 


20240321

📚📖‘Çankaya’ - Falih Rıfkı Atay : Kitap Özeti / Kitaptan Seçmeler

 Çankaya Kitap Özeti, Kitaptan Seçmeler, Konusu ve İncelemesi (Falih Rıfkı Atay) 0

BY GURUR ON 16 ARALIK 2022KİTAP ÖZETLERİ

Falih Rıfkı Atay’ın yazmış olduğu Çankaya kitabının özeti, kitaptan seçmeler, kitabın konusu, Atatürk ile ilgili anılar, hakkında bilgi.

Çankaya Kitap

‘Çankaya’- Kitap Özeti – Falih Rıfkı Atay

Çankaya’dan Seçmeler

Atatürk’ün Merakı

Atatürk giyime, ev ve eşya düzen ve temizliğine pek meraklı idi. Askerler arasında sivil kıyafete iyi alışanlann başında geldiğini sanıyorum. Evi de hiçbir zaman “bekâr kokmamıştır.”

Arkadaşlarının, hatta uzaktan tanıdıklarının yeni yaptırdıkları evleri gezer, banyo ve sıhhi tesislere bilhassa dikkat ederdi. Bir dostuna misafir gittiği zaman da eğer nazı geçerse tenkitlerini esirgemezdi. Duvara asılı şeylerde en küçük eğriliği görür, kalkıp düzeltirdi. İstasyonda binalarına bile gittiği zaman:

– Banyosu nerede, diye soruşları, her gün yıkanma âdetini en mütevazi Türk yuvalarına kadar sokmak içindi. Banyo, evlerimizde Atatürk devrinden sonra “harcıâlem” olmuştur. Kendisi harpte ve siper hayatında bile evinde olduğu gibiydi.

Misafir gittiği evlerde ev sahibi ile konuşarak eşyanın yerlerini değiştirdiği olurdu. Yemek odası dar ve sıkıntılı bir odada ise ve yemeğe kalacaksa sofrayı salona taşımaktan üşenmezdi. Atatürk’ün misafirlikleri tesadüfi olmakla beraber ev sahiplerini rahatsız ermezdi. Kendi mutfağı, çok defa gittiği evlere yardım ederdi.

Bir gün şimdiki Atatürk Bulvarı’nda taşralı bir zenginin yaptırdığı bir buçuk katlı büyük köşkü geziyorduk. Tesadüf ev sahibini de orada bulmuştuk. Adamcağız bir gün Atatürk’ün kendisine de uğrayacağına ihtimal vermediği için mimarı hem yapının, hem de döşemenin hoşa gider olmasında serbest bırakmış, hiçbir fedakârlığı esirgememişti. Salonu, yemek odasını, yatak odalarını dolaştık. Sonra aşağı indik. Bir odada muşamba örtülü kötü bir masa, aynı kötülükte bir iki dolap, duvar kenarlarında da yer minderleri vardı. Ev sahibi büyük bir saflıkla:

– Paşam efendim, biz çoluk çocuk burada yemek yer, otururuz, diyordu.

Fakat ne de olsa Cumhuriyet okullarında yetişen çocuğunun şimdi üst kata çıkmış olduğuna şüphe eder misiniz?

Harf İnkılabı Hakkında

Nihayet Atatürk 1928 yılı haziranında Ankara’da bir komisyon kurulmasını Maarif Vekili, rahmetli Necati’den istedi. Dolmabahçe Sarayı’nda ziyaretine gittiğim Atatürk, “Hemen Ankara’ya git, komisyona katıl ve bu işi çabuk bitiriniz.” dedi.

Komisyon alfabesini İstanbul’da Atatürk’e ben getirdim. Uzun uzun tetkik etti. Konuştuklarından birtakımı “q” harfinde ısrar ediyordu. Hatta bir aralık Atatürk bu tavizde bulunmaya da karar verdi. Ertesi gün vazgeçirdik. Bu arada bir “q” harfi tehlikesi atlattık. Biz Türkçe kelimelerde “k”nin ince seslilerle daima “ke”, kalın seslilerle “ka” okunduğunu düşünerek, “q”yu alfabeye almamıştık. Ben yeni yazı tasarısını getirdiğim günün akşamı Kâzım Paşa (Özalp) sofrada:

Ben adımı nasıl yazacağım. “Q” harfi lazım diye tutturdu. Atatürk de:

– Bir harften ne çıkar, kabul edelim, dedi.

Böylece Arap kelimesini Türkçeleştirmekten alıkoymuş olacaktık. Sofrada ses çıkarmadım. Ertesi günü yanma gittiğimde meseleyi yeniden Ata’ya açtım. Atatürk el yazısı majüsküllerini (büyük harf) bilmezdi. Küçük harfleri büyütmekle yetinirdi. Kâğıdı aldı Kemal’in baş harfini “q”nun büyütülmüşü ile, sonra da “k”nm büyütülmüşüyle yazdı. Birincisi hiç hoşuna gitmedi. Bu yüzden “q” harfinden kurtulduk. Bereket Atatürk, “q”nun majüskülünü “q” bilmiyordu. Çünkü “q”, “k”nın büyütülmüşünden “K” daha gösterişli idi.”

Atatürk’ün Şeref Hakkındaki Görüşleri

Atatürk, şahsi şerefinin olduğu kadar, Türk şerefinin ihtiraslı düşkünü idi. Kibirli değildi. Neferleri ve hizmetçileri ile arkadaşça konuştuğunu hatırlarım. Fakat gururlu idi.

Bu gurur, Türk şerefini yabancılar karşısında korumak bahis konusu olduğu zaman eskiden “ecnebi girizlik” dediğimiz ‘xenophobi’ derecesine varırdı. Garbci idi. Ama; Tanzimatçılar gibi “mukadder” bir Batılı üstünlüğünü kabul etmezdi. Aşağılık duygusu altında ezilmezdi.

Onun Türk tarihi ile uğraşması, bilakis, aydınlan ve halkı bu aşağılık duygusundan kurtarmak için olmuştur.

Yabancı memleketlere veya milletlerarası konferanslara giden arkadaşlarına:

– Sesiniz benim sesimdir, unutmayınız, derdi.

Herkes de ona hesap vereceğini bilerek protokol ve itibar eşitliği üzerinde titiz davranırdı.


Şu hikâyeyi anlatmıştım: Rahmetli Fevzi Çakmak Yugoslavya manevralarına gitmişti. Fransız Genel Kurmay Başkanı Gamlın de davetliler arsında idi. Yemekte sıra meselesi çıkınca Mareşal olduğu için Fevzi Çakmak’ın general olan Gamlin’den önce oturması lazım geliyordu. Gamlın razı olmadı:

– O’mareşal ise de ben Fransız ordusunun Genel Kurmay Başkanıyım, demişti.

Fevzi Çakmak eğer yeri verilmezse gelmeyeceğini söylemesi üzerine güç durumda kalan Yugoslavlar ayakta bir ziyafet tertiplemişlerdi.

Fevzi Çakmak dönüşte vakayı Atatürk’e anlattı. Atatürk dedi ki:

– Biliyorsunuz, Alman ordusu Renani’yi işgal edeceği zaman Hitler kıt’a komutanlarına, eğer Fransızlar mukavemet ederse Seri dönmeleri emrini vermişti. Fransa hükümeti Gamlin’e mukavemet etmesini söyledi. Fakat Gamlin bunun için umumi seferberlik istedi. İç politika durumu umumi seferberliğe elverişli olmadığı için Fransa olup bittiye boyun eğmek zorunda kaldı. Gamlin biraz cesaret gösterseydi, Fransa Renani’yi kaybetmezdi. Sanat ve mesleğinde ve asıl vazifesinde bu kadar zaaf gösteren bu adam, sofra sırası meselesinde bakınız ne yapmış! Dikkat ediniz, bu adam Fransa’nın başına bir felaket getirecektir.

Nitekim Gamlin Hitler ordularının bir iki hafta içinde yıkıverdiği Fransız ordularının başında bulunuyordu.

İnönü italya’ya resmi bir seyahat yapacağı vakit Atatürk:

– Sen Türkiye’nin başvekilisin. Mussolini de resmen İtalya’nın başvekilidir. Arada hiçbir fark tanımayacaksınız, demişti.

Yolda idik. İlk verilen programda Mussolini istasyona gelmiyordu. İnönü Roma’da yerleşince karşılıklı ziyaretler yapılacaktı. Türk heyeti eğer program değişmezse yarı yoldan memlekete dönüleceğini İtalyan protokolcularına haber verdi. Trende bir telaştır, gitti.

Roma’ya vardığımız zaman İtalyan Başvekili Mussolini, sırtında jaket atayı ve başında silindir şapkası ile Türkiye Başvekilini bekliyordu.

Falih Rıfkı ATAY

FALİH RIFKI ATAY

1894 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Falih Rıfkı fıkra, makale, gezi türlerindeki gazete yazılarıyla ve özellikle Atatürk’ü yakından tanıtan anılarıyla ün kazandı. İlk yazıları, Servet-i Fünun dergisinin genç yazarlara ayrılan ek sayfalarında yayımlanan Falih Rıfkı’nın Tecelli(1911) dergisi ile Süleyman Bahri’nin yönettiği Kadın(1912) dergisinde Cenap Sahabettin ile Ahmet Haşim’in eserlerini hatırlatan şiirleri çıktı.

I. Dünya Savaşında yedek subay olarak Suriye’ye gitti; 4. Ordu kumandanı Cemal Paşa’dan hususi kâtipliğini yaptı. Suriye ve Filistin’deki savaş anılarını “Ateş ve Güneş” (1918) kitabında topladı.

Kurtuluş Savaşı sona erdiği sırada İzmir’de Atatürk ile görüşmeye gelen gazeteciler arasındaydı. Atatürk’ün isteği üzerine İkinci Büyük Millet Meclisi’ne Bolu’dan milletvekili seçildi. (1922) Daha sonra uzun yıllar Ankara milletvekili olarak TBMM’de bulundu. Hâkimiyet-i Milliye, Milliyet ve Ulus gazetelerinin başyazarlığını yaptı. Yeni Türk Alfabesinin hazırlanması ve uygulanması sırasında Dil Encümeni’nde görev aldı.

Eserleri şöyle sıralanabilir:

“Eski Saat” (1933), “Niçin Kurtulmamak?” (1953), “Çile” (1955), “İnanç” (1965), “Kurtuluş” (1966), “Pazar Konuşmaları” (1966), “Bayrak” (1970), “Ateş ve Güneş” (1918), “Atatürk’ün Bana Anlattıkları” (1955), “Mustafa Kemal’in Mütareke Defteri” (1955), “Çankaya” (1961), “Batış Yılları” (1963), “Atatürk’ün Hatıraları”; “1914-1915 (1965), “Atatürk Ne idi?” (1968), “Faşist Roma”, (1930), “Deniz Aşırı” (1931), “Yeni Rusya” (1931), “Moskova-Roma” (1932), “Bizim Akdeniz” (1934), “Taymis Kıyıları” (1934), “Tuna Kıyıları” (1938), “Hind” (1944), “Yolcu Defteri” (1946), “Atatürkçülük Nedir?” (1966), “Roman” (1932).

Falih Rıfkı Atay, sağlam, atak, çekici anlatımı ve duru Türkçesiyle Cumhuriyet basınının usta kalemlerinden biriydi. Günlük siyasi olayları ele alan başyazı ve fıkraları yarımda Ulus ve Dünya gazetelerinde pazar günleri yayımladığı haftalık yazılarında çok usta bir deneme ve söyleşi yazarı niteliği gösteriyordu. Gezi ve anı türlerinde Cumhuriyet döneminin çok ilginç ürünlerini verdi. Falih Rıfkı özellikle de 📖‘Çankaya' isimli eserinde Atatürk’ün hayatını ve inkılapları çok güzel bir Türkçeyle anlatmıştır. Bu eser sayesinde hem Atatürk’ün hayatı ve inkılapları gün yüzüne çıkarılmış, hem de yakın dönem Türk siyasi hayatına ışık tutulmuştur. Eseri önemli kılan unsurlardan birisi de Atatürk’ü çok yakından tanıyan biri tarafından kaleme alınmış olmasıdır. Diğer taraftan kullanılan dilin akıcılığı ve yazarın döneme ait bütün gerçekleri samimi bir şekilde anlatması da eserin kıymetini artıran özelliklerdendir. Yazar, Atatürk’ü yakından tanıdığı için Atatürk hakkındaki başka yerde bulamayacağımız özel ve kıymetli bilgiler eserde bulunabilmektedir. Eser üç ana bölümde ele alınabilir.

  • Birinci bölüm Atatürk’ün doğumu ve tarih sahnesine çıkana kadarki dönemi içine alır:1881-1908 bölümünde Atatürk’ün çocukluk ve gençliği: 1908-1914 bölümünde Meşrutiyet; 1914-1918 bölümünde I. Dünya Savaşı anlatılır.
  • İkinci bölümde ise Osmanlı Devletinin yok oluşu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuşu anlatılır:Çökme, Liderliğe Doğru, Gerilla Devri, Ordu Devri, Yeni Devir, Kemalizm gibi bölümler yer alır. 
  • Son Bölümde ise Atatürk’ün değişik konulardaki görüşleri ve karakteri çözümlenmeye çalışılır.

Kaynak/Alıntı: https://www.nkfu.com/cankaya-kitap-ozeti-kitaptan-secmeler-konusu-ve-incelemesi-falih-rifki-atay/

🎞 Atatürk'ün Yasaklanan Tarih 📚Kitapları - Türk Tarih Tezi neden terkedildi?

📑 Tarihten evvelki zamanlar, yeni ve yakın zamanlar, Türkiye Cumhuriyeti ve orta zamanlar… İsimlerini söylediğiz tarih kitapları M.Kemal Atatürk’ün yol göstericiliği ile yazılmış tarih kitaplarıdır. Bu kitaplarda bulunan haritalar Atatürk tarafından çizilmiş, kitaplarda Türk uygarlığının ne kadar eski ve köklü olduğu anlatılmıştır. 

1931 ve 1949 yıllarında ortaöğretimde ders kitabı olarak okutulan kitaplar şimdilerde yasaklı tarih kitapları olarak biliniyor. 

Milli Tarihin gelecek nesillere aktarılması için yazılan bu kitaplar hangi anlaşma sonucu yasaklandı? Kitaplarda neler anlatılmıştı? Dönemin devlet adamları kimlerdi?


20240320

📰✍️Üretim Devrimi’nin habercisi: Nevrûz - Ekrem Ataer

 







📚📖 Türk Tarihinin Ana Hatları (1930)

 

Türk Tarihinin Ana Hatları

1930 İstanbul Devlet Matbaası baskısı.

Türk Ocağı "Türk Tarihi Heyeti" azalarından Afet Hf. ile Mehmet Tevfik, Samih Rifat, Akçura Yusuf, Dr. Reşit Galip, Hasan Cemil, Sadri Maksudi, Şemsettin, Vasıf ve Yusuf Ziya Beyler tarafından iktitaf, tercüme ve telif yollarile yapılmış bir teşebbüstür.

by Afet İnan, Mehmet Tevfik Bıyıklıoğlu, Samih Rifat, Yusuf Akçura, Reşit Galip, Hasan Cemil Çambel, Sadri Maksudi Arsal, Şemsettin Günaltay, Hüseyin Vasıf Çınar, Yusuf Ziya Özer

------------

ALINTI-

📖 Türk Tarihinin Ana Hatları- Kemalist Yönetimin Resmi Tarih Tezi

*** Türk Tarihinin Ana Hatları, Kemalist yönetimin resmi tarih görüşünü yansıtır.

*** Kitap, Atatürk’ün, kendi eliyle düzeltmeler ve ekler yapmasından sonra, 1930 yılında yalnız yüz nüsha basıldı. 

*** Mustafa Kemal ve arkadaşlarının birinci amacı, “millî bir tarih yazmaktı, ikinci amaçları ise, Tevrat, İncil ve Kur’an’da yer alan yaratılışa ilişkin görüşleri çürütmek ve bilimin verilerini ortaya koymaktı. 

Kemalist devrimciler, dünya uygarlığını Roma-Atina ekseninde açıklayan Avrupa tarihçiliğinin karşısına, Asya-Afrika eksenli bir uygarlık teziyle çıktılar. Ancak Avrupa merkezliliğin yerini bu kez Türk merkezli bir tarih aldı. Kemalist tarihçiliğin milliyetçi ve burjuva-demokratik karakteri onun sınırlarını da belirledi. Türk Tarihinin Ana Hatları, tarih kitabı olmanın ötesinde, Kemalist Devrim’in ideolojisi üzerine yapılan çalışmalar için temel kaynaklardan biridir; çok önemli bir belgedir.

----------- 

İÇİNDEKİLER:





BU KİTAP NİÇİN YAZILDI?



📚📖 Türk Tarihinin Ana Hatları- Kemalist Yönetimin Resmi Tarih Tezi


Türk Tarihinin Ana Hatları
Kemalist Yönetimin Resmî Tarih Tezi
Kolektif Kaynak Yayınları


Türk Tarihinin Ana Hatları, Kemalist yönetimin resmi tarih görüşünü yansıtır. Kitap, Atatürk’ün, kendi eliyle düzeltmeler ve ekler yapmasından sonra, 1930 yılında yalnız yüz nüsha basıldı. Toplumumuz bu eseri, 66 yıl sonra ilk kez inceleme olanağına kavuşuyor. Elinizdeki kitap, Cumhuriyet dönemi tarih çalışmalarında yol gösterici sayıldı. 

Mustafa Kemal ve arkadaşlarının birinci amacı, “millî bir tarihyazmaktı, ikinci amaçları ise, Tevrat, İncil ve Kur’an’da yer alan yaratılışa ilişkin görüşleri çürütmek ve bilimin verilerini ortaya koymaktı. 

Kemalist devrimciler, dünya uygarlığını Roma-Atina ekseninde açıklayan Avrupa tarihçiliğinin karşısına, Asya-Afrika eksenli bir uygarlık teziyle çıktılar. Ancak Avrupa merkezliliğin yerini bu kez Türk merkezli bir tarih aldı. Kemalist tarihçiliğin milliyetçi ve burjuva-demokratik karakteri onun sınırlarını da belirledi. Türk Tarihinin Ana Hatları, tarih kitabı olmanın ötesinde, Kemalist Devrim’in ideolojisi üzerine yapılan çalışmalar için temel kaynaklardan biridir; çok önemli bir belgedir.

Doğu Perinçek’in sunuş yazısıyla.

Kaynak: https://www.kaynakyayinlari.com/turk-tarihinin-ana-hatlari-p363234.html

....

1930 yılında basılan 'Türk Tarihinin Ana Hatları’










📚📖Atatürk'ün yasaklanan tarih kitapları: O kitaplarda hangi bilgiler vardı?

Türk Devrimi'nin gelecek nesillere ulaştırılması için yazılan bu kitaplar hangi anlaşma sonucu yasaklandı? Kitaplarda hangi bilgiler yer alıyordu?

 15 Mayıs 2022

Atatürk'ün talimatıyla yazılmış olan tarih kitapları, 1931 yılından 1949 yılına kadar orta öğrenimde ders kitabı olarak okutuldu.

Sümerlerin dilinin eklemeli Türkçe olduğu gerçeğine kadar Türk tarihinin derinliğine inen bu kitapların yürürlükten kaldırılması, ABD ile 27 Aralık 1949 tarihinde imzalanan Fulbright Anlaşması sonrasında yaşandı.

Cumhuriyet devrimine yönelik karşı devrim hareketlerinin başladığı yıllarda ilk darbe eğitim sistemine vuruldu. ABD Büyükelçisinin belirleyici olduğu eğitim komisyonu eliyle söz konusu kitaplar müfredattan kaldırıldı.

KİTAPLARDA NE YAZIYORDU?

  • Bu kitaplarda bulunan haritalar Atatürk tarafından çizilmiştir ve 
  • kitaplarda Türk uygarlığının ne kadar eski ve köklü olduğu anlatılmaktadır. 
  • Kitaplarda Anadolu'da Türklerin tarihinin Malazgirt savaşından çok eski olduğu anlatılırken, Sümer ve Asur medeniyetlerine ait bulunan tabletlerde Anadolu'da Ermeniler’den çok önce Türklerin olduğu, Turukki ve Turki uygarlıklarının varlığını, Sümerlerin dilinin eklemeli Türkçe olduğunu öğreniyoruz.
  • Ayrıca kitapta Atatürk'ün Avrupamerkezci Tarih tezlerine karşı ulusal-devrimci teorisini inşa etme amacıyla başlattığı Tarih çalışmalarının argümanları yer alıyor.

BU KİTAPLAR NEDEN  VE NASIL YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILDI?

Bu kitapların yürürlükten kaldırılmasına yol açan anlaşma ABD ile 27 Aralık 1949 tarihinde imzalanan Fulbright Anlaşması'dır.

Milli Eğitim’de 27 Aralık 1947'de imzalanan Fulbright Antlaşması ile oluşturulan komisyon Türkiye Cumhuriyeti'nin eğitim sistemini şekillendirdi. Anlaşma gereği komisyonun başkanlığını ABD’nin Türkiye’deki Büyükelçisi yaptı.

Fulbright komisyonu, ilkokuldan İmam Hatip’e kadar, tüm eğitim müfredatını belirliyor, yarısı ABD’lilerden oluşan komisyona ABD’nin Türkiye Büyükelçisi başkanlık ediyordu.

Anlaşma sonrasında kurulan Fulbright komisyonu 8 üyeden oluşmaktadır ve komisyon üyelerinin yarısı yani 4 kişi Amerikalı'dır. Yapılan herhangi bir oylamada anlaşma sağlanamaz ise ABD büyükelçiliği oy kullanacaktır! İşte o tarihte maruz kaldığımız tehlikenin boyutu!

KAYNAK YAYINLARI'NDA BASILDI

Bu kitaplar yakın zamanda Kaynak Yayınları ndan 4 cilt olarak çıktı.

1931 yılında ilk basımı yapılan ve 1941'e kadar liseler de okutulan dört ciltlik Tarih kitapları, Atatürk'ün Avrupamerkezci Tarih tezlerine karşı ulusal-devrimci teorisini inşa etme amacıyla başlattığı Tarih çalışmalarının en önemli ürünlerinden biridir. Lise Tarih kitaplarıDevrimci kuşakların ideolojisini belirleyen temel eser olmakla birlikte, Kemalist Devrim'in ideolojisini incelemek isteyenler için de, eşi bulunmayan bir kaynaktır.

Tarih kitapları, evrenin ve insanın yaratılmış teorisini çürütüyor ve bu süreçleri bütünüyle bilimsel verilerle açıklıyor.

Alıntı/Kaynak: https://www.aydinlik.com.tr

📖Çankaya – ✍️Falih Rıfkı Atay

 

“Atatürk ne yaptığını, nasıl yapacağını, kimlere ne yaptıracağını, kimleri nasıl ve nerede değerlendireceğini bilen pek hesaplı bir adamdı.

   Bir fıkrasından, bir hikâyesinden, bir yazı veya nutkundan hemen anladığımızı sandığımız Gazi, aradıkça yeni bir sır verir. Yaklaşılan bir dağ gibi büyür. Onun hâl tercümesi, yeni Türk devletinin tarihi demektir. Tarihimizi bilmek için Gazi’yi öğrenmeliyiz!”

Falih Rıfkı ATAY

Çankaya, Falih Rıfkı Atay‘ın 1961 yılında kitaplaştırılan hatıra (anı) türündeki eseri.

KİTABIN KONUSU

Atatürk‘ün doğumundan ölümüne kadar olan hayatı, harp zamanında düşmana ve Cumhuriyet zamanında yaptığı inkılaplarla gericilere karşı verdiği savaşı anlatmaktadır.

KİTABIN ÖZETİ

Atatürk, 1881 yılında ahşap bir evde doğmuştur. Annesi Zübeyde Hanım, babası ise önce gümrük muhafaza memurluğu sonra kerestecilik yapan Ali Rıza Efendi’dir. Naciye isimli bir kızkardeşi vardır; fakat Naciye çocukken vefat etmiştir. Babası da 1887 yılında vefat etmiştir.

Atatürk ilk eğitimine mahalle mektebinde başlamış daha sonra Şemsi Efendi okuluna geçmiştir. Bu okulda hocadan dayak yemesinden dolayı kaçmıştır. Bir müddet dayısını çiftliğinde çalışmış sonra halasının desteğiyle okula yeniden başlamıştır. Zübeyde Hanım’ın gitmesini hiç istemediği halde kendi çabasıyla askeri okula yazılmıştır. Lise hayatında çok başarılı olmuştur ve “Kemal” adını burada almıştır. Manastır Askeri İdadisinden sonra İstanbul’a gitmek istediği halde bir subayın tavsiyesiyle Manastır Pangaltı Harp Okuluna gitmeyi tercih etmiştir.

1904 yılında Harp Akademisini de bitirerek kurmay yüzbaşı diplomasıyla göreve başlamıştır.

Vatanperver duyguları ağır basan Atatürk, okuduğu kitaplarla İttihat ve Terakki Cemiyetine yaklaşarak gelecekte vereceği büyük savaş için kendini yetiştirmeye başlamıştır. Şeriat kanunlarını isteyen, bu yolda kan döken isyancıları bastırmada Hareket Ordusu’nda görev almış ve başarılı da olmuştur.

Çıkan isyanların bastırılmasından sonra ..... Birinci Dünya Harbinde birçok cephede düşmanla çarpıştı. Balkan Savaşında, Çanakkale’deki birçok direnişte komutanlık yaptı. Trablusgarp cephesine gönderildi ama devletin acizliği nedeniyle bu toprakları bırakıp geri döndü. Veliaht Vahdettin’e Almanya seyehatinde yaverlik yaptı ve geleceğin padişahından bazı imtiyazlar alarak vatanın selamete ulaşmasında önemli adımlar atmak için çaba harcadı.

Kuvettli ama kabiliyetsiz müttefikimiz Almanya’nın aldığı yenilgilerden dolayı bizde savaşı kaybetmiş sayılıyorduk.İmzalanan Mondros ve Sevr mütarekeleriyle vatan düşmanın acımasız ellerine bırakıldı.Silahımızı yetmedi istedikleri topraklarımızı aldılar. Büyük Türk, bu yenilgiyi İstanbul’dakiler gibi kabullenip elini kolunu bağlayarak beklememekte kararlı idi.

Yunan ordusunun 16 Mayıs’ta İzmir’e çıkmasıyla Atatürk de 19 Mayıs’ta Samsun’a çıktı. Amacı direniş için gerekli kuvvetleri toplamaktı ama satılmış İstanbul Hükümeti, İngilizlerin talimatıyla Atatürk’ü görevden aldı. Bunun üzerine o da ordudan istifa etti. Doğuda Kazım Karabekir Paşa’nın desteğiyle harekete geçti. Birçok ilde toplantılar düzenledi. Milleti uyandırdı ve gerekenleri yapmaya başladı.

İngilizlerin, İstanbul’u işgaliyle hukümete duyulmayan güven tamamen sona erdi.Bu arada Kuvayi Milliye birlikleri Antep,Maraş ve Urfa’da düşmana dişini göstermekteydi ama alınan kesin ve kalıcı bir zafer yoktu.Bu sebeple Atatürk bu çete kuvvetlerini toplayarak düzenli orduya geçmek istiyordu.Zaten bu çeteci birliklerin bazı yararlarının yanında birçok zararları vardı.Bu çeteler halkı soyuyor,adam öldürüyorlardı.Afyon’da aldıkları yenilgi bu olaylara son verdi ve düzenli orduya geçildi.

Düzenli orduya geçmiştik ama ordu başına geçirilecek komutanlar ve askerler binbir zorluklarla toplanabildi. Tüm zorluklara, yokluklara hatta duyulan güvensizliğe rağmen düşman Akdeniz’e döküldü.Düşman dökülmüştü ama şimdi çok daha zor olan savaş başlamıştı. İnkilaplar dönemi ve Türkiye Cumhuriyeti.

İlk iş olarak saltanat kaldırıldı. Gericilerin hatta, Atatürk’ün ilk destekleyicisi Kazım Karabekir’in tüm uğraşlarına rağmen halifelik kaldırıldı. Ayrıca hilafetin kaldırılmasına zorluk çıkaran kesimler, yani yobazlar yapılan tüm yeniliklerde yine köstek olmuşlardır. Ama Atatürk’ün azmi ve kararlılığı karşısında dayanamamışlardır. Ankara’nın başkent yapılmasını, şapka kanunu, Latin harflerinin kabulünü, Tevhid-I Tedrisat Kanununu, Medeni Kanunun kabulünü, kadılnlara verilen eşitlik hakkını ve soyadı kanununu zor da olsa halka benimsetmiştir. Başkenti Ankara yapmıştır ve Ankara’nın yenileştirilmesinde çok çaba harcamıştır. Hükümette çok partili sisteme geçiş için denemeler yapmıştır. Ama alınan sonuçlar zamanın daha erken olduğunu göstermiştir. Herkese soyadı verilmesine önayak olmuştur. Ülkenin her yerinde eğitim seferberliği başlatmıştır. Bu devrimleri hayatı pahasına yapmıştır. İzmir’de yapılan süikast girişimi de bunun en iyi göstergesidir.

Atatürk yapacağı işleri, vediği davetlerde anlatırdı. Bu davetleri sabaha kadar sürerdi, ancak o çok kısa bir uykunun ardından yapacağı işleri düşünürdü. Davet masasından sohbet ve onu hazin sona götürecek rakısı hiç eksik olmazdı. Fakat içmesini bilirdi, hiçbir zaman şuurunu kaybedecek şekilde içmemiştir. Diğer hobileri; bilardo oynamak, köpeği Fox, Florya’da yüzmek, alaturka musiki dinlemek, dostlarıyla sohbet etmek ve Savarona yatıyla gezmekti. Ayrıca giyimde, evinin döşenmesinde ve temizlik konusunda çok titizdi. En büyük dertleri ise; Hatay sorunu, dil sorunu ve eğitim konuları idi. Türk kadınına verdiği değer çok büyüktü. O, her zaman Türk milleti ve Türkiye için çalıştı. Son zamanlarında bazı kişler İsmet Paşa ile arasını açmıştı. Ama O, her zaman İsmet İnönü’yü çok sevmiş ve güvenmiştir.

Atatürk’ün şaşılacak bir hafızası vardı. Fakat son zamanlarda hafızası iyice zayıflamıştı ve asabileşmeye başlamıştı. Bunun sebebi ise, hastalıktan başka birşey değildi. Karaciğerlerinde su toplanıyordu. Hastalığında gezmek için alınan Savarona yatında dinlenmekte idi. Fakat bir sabah çok ağırlaşmıştı ve son olarak “Saat kaç?” diyerek ebedi uykuya çekilmiştir. Saat dokuzu beş geçiyor ve Türk milletinin gözlerinde yaşlar dinmiyordu.

KİTABIN ANA FİKRİ

Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk’ün attığı tohumlarla ve bir çok zorluklar aşılarak kurulmuş, onu geliştirmek, gericilerin karşısında durmak ve yeniliklerin arkasında olmak bizim en önemli görevimizdir.

KİTAPTAKİ OLAYLAR VE KİŞİLERİN TAHLİLİ

FALİH RIFKI ATAY:
Atatürk ile bir gezide tanışan ve daha sonra varlığıyla ve yazılarıyla daima Atatürk’ün yanında olan bir gazetecidir.
İSMET İNÖNÜ:
Savaştan önce tanışan ve sonra Atatürk’ün yanında olan değerli bir komutan ve devlet adamıdır.
FEVZİ ÇAKMAK:
Savaşta ve cumhuriyet döneminde Atatürk’ün yanında olan ayrıca mareşal rütbesi alan büyük bir komutandır.
KAZIM KARABEKİR:
Vatanperver, büyük ama hilafetçi bir komutandır.

Alıntı/Kaynak: https://www.turkedebiyati.org/cankaya-falih-rifki-atay/

💐Falih Rıfkı Atay’ı ölüm yıldönümünde saygıyla anıyoruz...💐

 



20240319

🎞Giritli Rahipten 🇬🇷Yunanlara: - 🇹🇷Türkler nerede olursa olsun bizden daha iyiydiler.

 


-Fakat Othonas döneminde kilise ve manastırlar kapatıldı. Maaşların ödenmesi için değerli eşyalar satıldı.
-Türkler hüküm sürerken insanlar kolayca dinlerini yaşayabiliyordu. Bu yüzden insanlar Latin serpuşu yerine Türk sarığı görmeyi tercih ederim diyor..
⤵️
 -Ayasofya gibi büyük bir yapıyı ancak Türkler koruyabilir.
-Camiye çevrilmiş olduğundan ayakkabıyla girilemiyor. Kapalı kıyafetlerle girebilirsiniz. Ayasofya artık kirlenmeyecek.


📖 15. Tablet, Talât - Hüseyin Haydar

 


Büyük vatansever devlet adamı Talat Paşa’nın aziz hatırasına
sevgi ve saygıyla...

✍️ Çanakkale’de 26 mayın tesadüfen dökülmedi! Ercan Dolapçı



Çanakkale’de 26 mayın tesadüfen dökülmedi!

ERCAN DOLAPÇI

Çanakkale Deniz Zaferinde önemli rol oynayan 26 mayının tesadüfen son anda döşenmediği, aksine iyi bir planlamayla 10 gün önceden döşendiği ortaya çıktı. 18 Mart 1915 günü gerçekleşen Deniz Savaşında 18 ağır zırhlıdan 3’ünü mayın batırırken, 3’ünü de topçular ağır şekilde yaraladı. Deniz Savaşı tam manasıyla mayıncıların ve topçuların müşterek zaferi oldu.

Çanakkale Deniz Savaşı üzerine araştırma yapan Prof. Dr. Figen Atabey, Türk, İngiliz ve Fransız arşivlerinden yararlanarak hazırladığı “Çanakkale Muharebelerinin Deniz Cephesi” isimli kitabında deniz savaşına ilişkin önemli bilgilere ulaştı ve bunları yayımladı. Atabey, Yüzbaşı Tophaneli İsmail Hakkı Bey komutasındaki Nusret mayın gemisinin bilinenin aksine 17/18 Mart 1915 gecesi değil. 10 gün önceden 7/8 Mart gecesi 11. Mayın Hattı olarak 26 adet mayını plan dahilinde döşediğini ortaya koydu.

TAM MANEVRA YAPTIKLARI YERE

Erenköy’deki Karanlık Liman’a mayınların döşenmesinin nedeni ise, 3 Kasım günü düşman donanmasının Çanakkale önüne yığınak yapması ve tabyaları bombalayarak mayın tarama faaliyetlerine başlaması… Bu sırada gemiler Karanlık Liman önünde manevra yaparak geri döner. Burayı sık sık kullanırlar. İşte bu kritik nokta tespit edilir.

Müstahkem Mevkii Mayın Grup Komutanı Yüzbaşı Hafız Nazmi (Akpınar) Bey komutasında durum değerlendirilir ve buraya diğer 10 hattın aksine dikey değil, yatay olarak mayınların döşenmesi kararlaştırılır. 8 Mart sabaha karşı 07.00’de havanın sisli olması ve düşman karakol gemilerinin bu nedenle geri dönmesinden yararlanılarak 80 kilo şarjlı 26 karbonit Alman mayını Kıdemli Yüzbaşı Tophaneli İsmail Hakkı Bey komutasındaki Nusret mayın gemisi tarafından 100’er metre aralıklarla 4-5 metre derinlikte döşenir. Düşman donanması, 18 Mart günü bu bölgenin mayından temizlendiğini sandığı için aynı şekilde manevra yaparken mayınlara çarptı. Bu esnada Fransız savaş gemisi Bouvet ile İngiliz savaş gemileri Irresistible ve Ocean mayına çarparak battı. O gün 800’e yakın subay ve asker hayatını kaybetti. Boğazın dar bölgesine ilerleyen donanmadan Inflexible, Agamemnon, Goulois, Souffren ise ağır yara alarak saf dışı kaldı.

KAPTANIN NOTU

Müstahkem Mevkii Mayın Grup Komutanı Yüzbaşı Hafız Nazmi Bey günlüğüne 8 Mart 1915 Pazartesi günü şu notu düşer: “Murahhaslıktan alınan emir üzerine 05.30'da Nusret vapuru ile akıntı üzerinde ve Paleo Kastro'dan başlayarak Erenköy hizasında bitmek üzere 26 karbonik mayın ile bir hat oluşturulmuş ve yerleştirilmiştir. Düşman görememiştir. Mayınların aralıkları 100 ile 150 metre; su yüzeyinden derinlikleri dört buçuk metredir. Düşman, istihkâmları hafif şekilde bombardıman etmiştir.” (Çanakkale Deniz Savaşları Günlüğü (1914-1922), Deniz Mayınları Grup Komutanı Binbaşı Nazmi Bey, Çanakkale Deniz Müzesi Komutanlığı, İzmir, 2004.)

MANEVRA YAPARKEN TUZAĞA DÜŞTÜLER

Prof. Dr. Atabey bu durumu şöyle değerlendiriyor: “18 Mart 1915 günü deniz topçu bataryalarının yoğun ve etkili atışları sonucu İngiliz ve Fransız gemilerinin almış oldukları isabetler, onları çeşitli sakınma ve dönüş manevraları yapmaya zorlamıştır. Gemiler, Boğaz'ın manevra yapılacak tek alanı olan ve nispeten daha geniş deniz sahasını kapsayan Erenköy Koyu önlerindeki Karanlık Limanı'na dönüş yapmaya başlamışlardır. Ancak, bu bölgeye Nusret mayın gemisinin gizli bir şekilde dökmüş olduğu ve hiçbir şekilde hesaba katılmayan 26 mayın, İtilaf Donanması'nın İstanbul'u ele geçirme düşlerine kesin bir nokta koymuştur.” (Figen Atabey, Çanakkale Muharebelerinin Deniz Cephesi, TTK Yayınları, Ankara, 2014, s.277.)

BOĞAZ ÇOK İYİ TAHKİM EDİLDİ

Çanakkale Boğazının, Müstahkem Mevkii Komutanı Cevat Paşa tarafından mayın hatları ve karaya yerleştirilen toplarla çok iyi tahkim edildiğini de belirten Atabey, bu durumun İngilizler tarafından da saptandığını belirterek şu değerlendirmeyi yapıyor:  

“İngiliz kaynakları 1914 Kasım ile 1915 Şubat ayları arasında Çanakkale Boğazı'nın savunma sisteminde büyük değişiklik meydana geldiğini, Boğaz savunmasının yeni tesis edilen top ve bataryalar ile ustaca yerleştirilmiş olan mayınlar ile çok sıkı bir şekilde tahkim edildiğini kaydetmiştir. Mayın tehlikesinden dolayı İtilaf Donanması'na ait muharebe gemileri, Boğaz'ı geçmek şöyle dursun en dar yerdeki kalelere bile yaklaşamamışlardır.

Toplar susturulmadan da mayın tarama gemileri mayın tarlalarını temizleyememişlerdir. Çanakkale Boğazı'nı zorlamak için yalnız deniz kuvvetleri ile yapılacak herhangi bir teşebbüsün karşılaşacağı problem bu iken, savaşın planlayıcısı İngiltere, hiçbir zaman bunu kavrayamamıştır. İngiltere, Çanakkale Boğazı'nı zorla geçme teşebbüsünü Boğaz'ın en dar yerinde mevzilenmiş ana bataryaların tahribine bağlı görmekte ısrar etmiş ve 18 Mart Çanakkale Boğaz yenilgisini yaşaması kaçınılmaz olmuştur.” (Age, s.69.)

TÜRK TARAFI ÖNCEDEN ÖĞRENDİ

Atabey’in çalışmasında önemli bir bilgi de Türk tarafının, İngiliz ve Fransız amirallerinin 17 Mart 1915 gün taarruz şekline ve tarihine ilişkin yaptıkları toplantının bilgisine ulaşması… Bu bilgiyi Roma’daki Türk Askeri Ataşeliği haber almış ve bize bildirmiş. Buna ilişkin bilgi de Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı ATASE arşivinde mevcut. (ATASE Arşivi, Klasör No:495, Dosya No: 595, Fihrist No: 40.)

ORTAK ZAFER

Çanakkale Deniz Zaferini mayıncılar ve topçular kazandı. Yani iki tarafın gemileri karşı karşıya gelerek savaşmadı. Türk Ordusu Boğazın savunmasında ağırlığı, döşenen 11 mayın hattına ve karaya yerleştirilen toplara verdi. Bunu kanıtlayan da batırılan ve vurulan gemilerin sayısıdır. 

Tarihçi Prof. Dr. Figen Atabey bu konuda şu bilgileri veriyor: “İngiliz arşiv belgelerinde Fransız Bouvet, İngiliz Irresistible ve Ocean zırhlılarının mayınla battığı, İngiliz Inflexible, Fransız Suffren ve Gaulois zırhlılarının Türk bataryalarının top ateşi sonucu ile görev yapamayacak şekilde ağır hasara uğradıkları, Agamemnon, Lord Nelson, Albion ve Charlemagne zırhlılarında da ufak tefek hasar olduğu bilgisine ulaşılmıştır.” (Atabey, Age, s.277-278.)

Atabey’e göre Türk gemileri fırsat buldukça düşman güçlerine de saldırdı. Buna ilişkin saptaması anlamlı:

“Çanakkale Savaşları süresince Osmanlı Donanması'na ait gemilerin büyük bir kısmının, İstanbul Boğazı'nı olası Rus işgaline karşı korumak üzere Karadeniz Cephesi'nde görevli olmasına rağmen, Çanakkale Cephesi'nde uygun fırsatlar oluştuğunda müttefik gemilerine karşı küçük hücum hareketlerinde bulunduğu tespit edilmiştir.

“Bu kapsamda 7 Mart 1915 gecesi Demirhisar torpidobotunun Kuzey Ege Denizi'nde İtilaf Kuvvetleri'nin deniz nakliyatını taciz etmeyi başardığı, yine Muavenet-i Milliye torpido muhribinin Morto Koyu'nu üs edinerek, Türk mevzilerine top ateşiyle büyük zararlar vermekte olan İngiliz Goliath zırhlısını 13 Mayıs 1915 gecesi batırdığı, Türk ve yabancı belgeler ışığında bir kez daha teyit edilmiştir.” (Age, s.279.)

KORKUDAN GEMİLERİNİ ÇEKTİLER

Türk gemileri ve müttefikimiz Alman denizaltıları düşman donanmasını rahat bırakmaz. U-21 Alman denizaltısının birer gün ara ile 25/27 Mayıs'taki taarruzları sonucu İngiliz Majestik ve Triumph zırhlıları art arda torpillenerek batırılır. Bu durum düşman üzerinde sarsıcı etki yapar ve daha büyük kayıpları göze alamayarak büyük gemileri bölgeden uzaklaştırırlar. Limni Adası'nın Mondros Limanı'na çekerler. Kayıplar Londra’da da olumsuz etki yapar ve dönemin en modern gemilerinden biri olan Queen Elizabeth'in de kaybı göze alınamayarak acilen İngiltere'ye geri çağrılır. İş daha da büyür ve İngiliz Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Amiral Lord Fisher ve Deniz Bakanı Winston Churchill görevlerinden istifa etmek zorunda kalır.



Kaynak: https://www.aydinpost.com/canakkalede-26-mayin-tesadufen-dokulmedi

20240317

#Novruz Türk’ün en gedim Bayramıdır .

#Novruz xonçamızı hazırladık.

Paxlava Şekerbura yolda ..

Azerbaycan ‘dan gelecek her zamanki kimi .

#Novruz Türk’ün en gedim Bayramıdır .

18 Mart akşamı  son çerşenbemiz ..

Ağırlığımızı derdimizi gemimizi üstünden atladığımız ocakta yandırıp ter temiz bir şekilde Baharımızı yeni ilimizi salamlayacağık.

Xoş geldin ,

Barışın 

Sevginin 

Gözelliğin  

Xeyir Bereketin Bayramı 💐

 Prof.Dr.Aygün Attar  @aygunattar1


📖Alphabets of Life: Kültürler arası beklenmedik bağlantılar

 "Bu araştırma aynı zamanda kültürler arası beklenmedik bağlantıları da ortaya çıkardı: örneğin Avrupa'nın tanıdık Futhark runeleri, Türk runeleri ve Arap büyülü alfabeleri arasında yakın bağlantılar var.[1000] Futhark'ın son harfi yine Türk bağlantıları olan Othala runesidir. “