20180424

"Broken Hill Çatışması" 1 Ocak 1915

1 Ocak 1915: Osmanlı Birinci Dünya Savaşı'na dahil olup, İngilizler Anzakları Osmanlı cephesine taşıdığında, Avusturalya'daki iki Müslüman Türk bayrağı çektikleri bir tepeden Avusturalya'ya savaş ilan etti. Bu savaş "Broken Hill Çatışması" olarak bilinir.


Alıntı-Kaynak: Türk Dış Politikası @TrDisPolitika

Atatürk 'Ermeni Meselesi'ni şöyle değerlendirmişti



'Ermeni soykırımı iddiası uluslar arası emperyalist bir yalandır.'

 Alıntı-Kaynak: İskiliplinin Urganı @Pirzo2

Çocuk Cumhuriyeti / Sinan Meydan

Çocuk Cumhuriyeti 

Sinan Meydan

Tarhçi yazar – Sözcü Gazetesi

Cumhuriyeti kuranlar, sadece bu toprakları düşman işgalinden, bu milleti geri kalmışlıktan kurtarmadılar, onlar aynı zamanda çocuklarımızı da kimsesizlikten açlıktan, yoksulluktan, sefaletten, hastalıktan ve cehaletten kurtarmak istediler

23 Nisan, 1921'den itibaren “milli bayram”, 1925'ten itibaren “çocuk günü”,1929'dan itibaren “çocuk haftası”, 1935'ten itibaren de“Ulusal Egemenlik Bayramı”olarak kutlanıyor. Ancak gelin görün ki, 23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılmasından 98 yıl sonrabugün, hem çocuklarımız hem ulusal egemenliğimiztehdit altında… Bir taraftan çocuk istismarı,çocuk gelinler, gerici eğitimgibi sorunlar çocuklarımızı tehdit ederken, diğer taraftan meclisi devre dışı bırakan “başkanlık sistemi”ulusal egemenliğimizi tehdit ediyor.

ÇOCUKLARIN SAVAŞ ÇİLESİ

Atatürk,I. Dünya Savaşı sırasında Muş ve Bitlis'te Ruslara karşı çarpışırken, 9 Kasım 1916 tarihli hatıra defterine şu satırları yazdı: “Yollarda birçok muhacir gördük. Bitlis'e dönüyorlar. Cümlesi aç sefil, ölüme mahkûm bir halde 4-5 yaşlarında bir çocuğu ebeveyni yol üzerinde terk etmiş, bu da bir karı kocanın peşine takılmış, onları ağlayarak 100 metreden takip ediyor. Kendilerini, çocuğu almadıkları için azarladım. ‘Bizim evladımız değildir' dediler.”(Şükrü Tezer, Atatürk'ün Hatıra Defteri,s. 66)

I. Dünya Savaşı sadece cephedeki erkekleri değil, cephe gerisindeki kadınları ve özellikle çocukları perişan etti. Savaştaaileler parçalandı. Çocuklar yetimve öksüz kaldı. Sokaklar hastalıktan, açlıktanve bakımsızlıktan ölüme terk edilmiş perişan haldeki çocuklarladoldu. I. Dünya Savaşısonrasında Osmanlı'da sadece Doğu Anadolu'da 16 binden fazla kimsesiz çocukvardı. Çocukların savaş çilesi Milli Mücadeleyıllarında da sürdü. Hilal-i Ahmer Cemiyeti'nin raporuna göre, “ayakları çıplak küçük çocuklar yollar içinde yanmış buğday taneleri topluyorlardı…”(Hilal-i Ahmer Cemiyeti İcraat Raporu,1336-1337, s. 37, 38)

Milli Mücadele sonrasında Türkiye'de 14 binden fazla evlad-ı şüheda (şehit çocuğu)vardı.

Atatürk çocukları çok severdi.

OSMANLI'DA ÇOCUKLARIN KORUNMASI
Osmanlı'nın son dönemlerinde kimsesiz çocukları korumakiçin bazı çalışmalar yapıldı: 1851'de Eytam (Yetimler) Nizamnamesi çıkarıldı. Eytam Nezareti kuruldu. Yetimlerin korunmasıylailgili fermanlar yayımlandı.1865'te kimsesiz çocukların eğitilecekleri kurumlar yaratmak için Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiyekuruldu. Bu kurum 1873'te Darüşşafaka'yı kurdu. 1868'de Tuna Valisi Mithat Paşatarafından kimsesiz çocuklar için “ıslahhaneler”kuruldu. Burada çocukların meslek sahibi olmalarına çalışıldı. 1895'te İstanbul'da açılanDarülaceze'nin çocuk bölümünde kimsesiz çocuklarhimaye edildi. 1897'deki Türk-Yunan Savaşı'ndan sonra şehit çocuklarına yardım kampanyalarıdüzenlendi. Yetimlere para yardımıyapıldı. 1899'da kadın ve çocuklara hizmet eden Hamidye Etfal Hastanesikuruldu. Kimsesiz Müslüman çocuklarınbarınması ve eğitimi için 1903'te Darülhayr-ı Ali kuruldu.1910'da İttihat Terakki'ninhimayesinde Fakir Çocuklara Yardım Cemiyeti Hayriyesi kuruldu. I. Dünya Savaşıyıllarında şehit çocuklarınayardım etmek için Evlad-ı Şüheda Vergisi ve Puluuygulandı. 1917'de savaşta yetim kalan şehit çocuklarınınbarınması amacıyla Darüleytamlar kuruldu. O yıllarda kurulan Kadınları Çalıştırma Cemiyetide kimsesiz çocuklarayardım etti. Yine 1917'de şehit çocukların her türlü ihtiyacını karşılamak için İstanbul Himayeyi Etfal Cemiyeti kuruldu. Hilal-i Ahmer Cemiyeti (Kızılay)de kimsesiz ve muhtaç çocuklarayardım etti.
Osmanlı'nın son dönemlerinde çocukları korumaya yönelikbu çalışmalara rağmen 1923'te cumhuriyet ilan edilirken kimsesiz çocukların korunmasıile tüm çocukların sağlığı ve eğitimi çok büyük bir sorundu.

CUMHURİYETİN ÇOCUK SAĞLIĞI MÜCADELESİ

Atatürkve silah arkadaşları dahaMilli Mücadeleyıllarında kimsesiz, evsiz, barksız, sağlıksız, eğitimsiz çocuklarla ilgilenmeye başladılar. Örneğin, Atatürk çok sayıda manevi evlatedindi. Doğu'da Karabekir Paşa, öksüz ve yetim çocukları ordu bünyesinde himaye etti. Onları doyurdu, giydirdi, okullar açıpeğitti. Fevzi Paşada Batı Anadolu'da perişan haldeki bazı kimsesiz çocuklarınkorunmasını sağladı.
1920'lerde Türkiye'de yaklaşık 4 milyon çocuk vardı. Bunların önemli bir bölümü korunmaya muhtaçtı.
1920'lerde bebek ölüm oranı Avrupa'da yüzde 10 ile yüzde 25civarındayken aynı dönemde Türkiye'debebek ölüm oranı yüzde 85civarındaydı.
1920'de Sıhhiye ve İçtimai Muavenet Vekâleti(Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı) kuruldu. Şehit çocuklarınınbarındığı Darüleytamlar buraya bağlandı.
1921'de Ankara'da şehit çocukları başta olmak üzerekimsesiz çocukları korumak için Ankara Himaye-i Etfal Cemiyetikuruldu.
1921'de çocuklarınmaden ocaklarında çalışmasıyasaklandı.
1925'te Sıhhiye Vekâleti'nin “çocuk doğum ve bakım evleri”açmasına karar verildi. 1930'a kadar Ankara, Konya, Balıkesir, Adana, Çorum, Malatya, Erzurumve Kars'ta Doğum ve Çocuk Bakımeviaçıldı. Bu evlerde 7 yıliçinde 7.025 kadın yatırıldı, 41.483 kadınayakta tedavi edildi. 1000'e yakın çocukyatırıldı. Buralarda toplam 88.200 çocuktedavi gördü.
1925'te engelli çocuklar içinİzmir'de 100 yataklı bir okul açıldı.
1926'dakiMedeni Kanun'la çocuğun korunmasında devlet güvencesi sağlandı.
1927'de Çocukları Zararlı Yayınlardan Koruma Kanunuçıkarıldı.
1929'da Ankara'da Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsükuruldu. Burada 1931'den itibaren aşı üretilmeyebaşlandı ve 1932'de aşı ve serum ithalindenvazgeçildi. Üstelik komşu ülkelerin aşı ve serum ihtiyacı da Türkiye'den karşılanmaya başlandı. Türkiye bugün aşı ithal ediyor.

1930'da çıkarılan Belediyeler Kanunu'yla belediyelerekimsesiz çocuklara ve fakir ailelerin ikiz çocuklarınapara, doktor, ilaç, yeme, içme, giyinme, barınma, eğitim konularında ücretsiz yardım etme;çocuk bahçeleri, oyun ve spor alanları yapma, yetimhaneler, doğum ve emzirme evlerikurup işletme görevi verildi.

1930 Umumi Hıfzıssıhha Kanunu'nda süt çocuğu muayene ve tedavi evi, doğum evi kurulması, ebe istihdamedilmesi ve anne-çocuk sağlığının korunmasıkonusunda ayrıntılı hükümler yer aldı. Örneğin doğumlar ücretsiz yaptırılacak, annelere doğumdan önce ve sonra üç hafta izinverilecekti. 20 binden fazla nüfusuolan şehir belediyeleri birer Süt Çocuğu Muayene Evi açacaktı.
1935 CHP programında“Çocuk Bakımı” başlığı altında 56 ve 57. maddelerdedoğum evlerininarttırılacağı,parasız doğum yardımı sağlanacağı, annelere çocuk bakımıöğretileceği, ebe ve bakıcı sayılarının arttırılacağı, şehirlerdeki süt damlaları, süt çocukları için bakım ve danışma evleri,kreşler ve öksüz yurtlarının çoğaltılacağı, işçi anneleri ve çocuklarıile kimsesiz çocuklarınkorunacağı belirtiliyordu.

CHP'nin “Gürbüz Çocuk” projesi kapsamında birçok yerde süt çocukları,muayene ve tedavi evleri, süt damlaları, ana kucaklarıve yoksul annelere yardım için anneler birliği kuruldu.
1930'larda Şişli Etfal Hastanesi çocuk ünitesi güçlendirildi. Ankara Numune Hastanesi'nde, İstanbul Tıp Fakültesi'ndeçocuk bölümleri kuruldu.
1930'larda Halkevleri, anne ve çocuk sağlığı hakkında halka bilgi verdi.
1937, 1938'de Balıkesir ve Konya'da ebe okullarıaçıldı.
1940'larda Köy Enstitüleri'ndesadece yoksul köy çocuklarıokutulmakla kalmadı, bu okullarda ayrıca köy ebesi vesağlık memuru yetiştirildi. Bu ebeler ve sağlık memurlarıanne-çocuk sağlığı konusunda köylüye çokyardım ettiler.
22 Nisan 1929 tarihli Halk dergisi.

ÇOCUK EĞİTİMİNDE DEVRİM
Çocukların sağlık dışındaki en önemli sorunu eğitimdi. 1920'lerde Türkiye'detoplam okur-yazaroranı yüzde 10'un altındaydı. Atatürk 1921'de Ankara'da bir maarif kongresi yapıp eğitim ilkelerini belirledi. 1924'te Eğitim Öğretimin Birleştirilmesi Kanunu'yla çağdaş, laik ve ulusal eğitime geçildi. 1924 Anayasası'nın 87. maddesine göre ilköğretim erkek-kıztüm çocuklariçin zorunlu ve devlet okullarında ücretsiz olacaktı.

1923'te Türkiye'de4.894 ilkokul vardı. Bu ilkokullarda 341.941 ilkokul öğrencisiokuyordu. Bu öğrencilerin 273.107'si erkek, 62.954'ü kızdı. İlkokula gitmesi gerekençocuklarınyüzde 64'ü ilkokula gidemiyordu.İlkokul sayısı1938'de10.596'yaçıkarıldı veyüzde 217 oranındabir artış sağlandı. 1923-1938 arasındailkokulda okuyan öğrenci sayısı 341 binden 950 bineyükseldi. Ortaokullarda okuyan öğrenci sayısı5.905'ten 95 bine,liselerde okuyan öğrenci sayısı 1241'den 25 bine çıktı. Artışlar olağanüstüydü.

1926'dan itibaren parasız, 1927'den itibaren karma eğitime geçildi.
Köy çocuklarınıneğitim öğretimi için köy okulları açıldı.

Kız çocuklarının özel eğitimleri için 1930'larda kız enstitüleri kuruldu. 1940'larda kurulan Köy Enstitüleri'ndekızlı-erkekli işe dayalı bir eğitim öğretimprogramı uygulandı.

1925'ten itibarenüstün yetenekliçocuklar yurtdışına gönderilmeye başlandı.
Tüm okullarda sanata, kültüre çok önem verildiği gibi çocuklar için sanat okullarıda kuruldu.
1935'te Muhsin Ertuğrul,İstanbul Şehir Tiyatroları bünyesindeilk çocuk tiyatrosunukurdu. Bir de Çocuk Tiyatrosu dergisi çıkarıldı.

1925'te Türk Ocağıbünyesinde ilk çocuk kütüphanesi açıldı.
Çocukların beden gelişiminebüyük önem verildi. 1930'larda Gazi Eğitim Enstitüsü Beden Eğitimi Bölümüaçıldı. Okullara beden eğitimi dersleri konuldu. Yerel yönetimlerden şehirlerde ve köylerde spor tesisleri yapması istendi. Spor dergileriçıkarıldı.

1930'larda kurulan fabrikalarda kadın işçilerin çocuklarını bırakabilecekleri kreşler, yuvalarve ilkokullar açıldı.

 
Himaye-i Etfal Cemiyeti Cibali Bakımevi'nin yatakhanesi ve yemekhanesinde işçi annelerin çocukları. (1929)

Çocuklarının koruyucusu kutsal Umay: HiMAYE-i ETFAL

Milli Mücadele'ninen zor günlerinde, 30 Haziran 1921'de Ankara'da, Hâkimiyet-i Milliye Matbaası'nın küçük bir odasında Himaye-i Etfal Cemiyeti kuruldu. Kurucularının büyük çoğunluğu Fevzi Paşa,Dr. Adnan Bey, Dr. Fuat Bey,İbrahim Süreyya Bey, Mustafa Necati Bey,Yunus Nadi Bey gibi Atatürk'ün yanındakiyakınındaki milletvekilleriydi. Cemiyetin kuruluş amacı, önce şehit çocuklarının, sonra kimsesiz ve muhtaç çocukların, sonra da tüm ülke çocuklarının korunmasıydı.

Atatürk,kuruluşundan bir ay kadar sonra, 11 Temmuz 1921'deHimaye-i Etfal Cemiyeti'ni kendi himayesine aldı. Her fırsattacemiyetin önemindensöz ediphalkı cemiyete yardımaçağırdı. Atatürk ve İsmet İnönü başta olmak üzere bakanlar ve milletvekilleri cemiyetin kongrelerine ve balolarına katıldılar, cemiyete para yardımındabulundular. Hükümet, cemiyete pek çok kolaylıklarsağladı. Atatürk'ün isteğiyle 1935'te cemiyetin adı Çocuk Esirgeme Kurumu olarak değiştirildi. Kurum, 1937'de Bakanlar Kurulu kararıyla “kamu yararına çalışan dernek”statüsü kazandı.

1934'te Soyadı Kanunu çıktığında Atatürk, cemiyetin başkanı Dr. Fuat Bey'e, eski Türklerde “çocukların koruyucusu”anlamına gelen “Umay” soyadını verdi.


Atatürk,1928'de “Cenevre Çocuk Hakları Beyannamesi”ni imzaladı. 1923'te yayımlananbu beyanname çocuk haklarıyla ilgili ilk evrensel beyannameydi. Ancak bu beyannameden 2 yıl önce,1921'de yayımlanan Himaye-i Etfal Cemiyeti Nizamnamesi,çocukları koruma konusunda çok daha ayrıntılıve ileri bir metindi. (Bkz. Makbule Sarıkaya, Türkiye Himaye-i Etfal Cemiyeti,s. 52-54)

Çocuk Esirgeme Kurumu'nun1921-1935 arasında yurtiçinde 574, yurtdışında 38 olmak üzere toplam 612 şubeye ulaştığı görülüyor. Ahlat'tan Cizre'ye, Lice'den Siirt'e, Gaziantep'ten Adıyaman'a yurdun her yanına yayılan kurum, yurtdışında da ABD'den Almanya'ya, Avusturya'dan Mısır'a kadar uzanmıştı. (Sarıkaya, s. 69-77)

Çocuk Esirgeme Kurumu Başkanı Fuat Umay Bey

Çocuk Esirgeme Kurumu20 yılda toplam 3.469.990 çocuğa yardımgötürdü. 2.334.168 çocuğa süt ve sıcak yemekverdi. 1.135.822 çocuğugiydirdi, muayene ve tedavi etti ve okuttu. (Fuat Umay, “Çocuk Esirgeme Kurumunun Çalışmaları”, Cumhuriyetin 18. Yıldönümünde Hitabeler ve Konferanslar, Ankara 1941, s. 127)

1946 yılı verilerine görekurumun447 kuruluşu,194 bina ve arazisi vardı. Bunların dağılımı şöyleydi: 45 Çocuk Yuvası ve Şefkat Yuvası,25 Gündüz Bakımevi (Kreş),Çocuk Yurdu,21 Süt Damlası,61 Muayenehane, 5 Diş Muayenehanesi, Doğumevi, 9 Pansiyon, 38 Aşhane, 112 Talebe Sofrası,71 Çocuk Bahçesi,10 Sıhhi Banyo,13 Sinema,11 Okuma Odası,Çocuk Kütüphanesi,Çocuk Bakıcılık Müzesi,Çocuk Bakıcılık Okulu,Ana Mektebi,Yüzme ve Kum Havuzu…Ayrıca kurumun Ziyaretçi Hemşire Teşkilatı,Emzirme Sığınakları, Emzirme Odalarıve Ana Kucaklarıvardı.

Kurum anne ve çocuk sağlığıkonusundaçok sayıda yayınyaptı.1939'a kadar kitap, dergi, afiş, broşür toplam3 milyondan fazla yayın yapmıştı.

23 Nisan Çocuk Bayramıkutlamalarını başlatıp gelenekselleştiren deHimaye-i Etfal Cemiyeti'ydi. Cemiyet, Atatürk'ün desteğiyle 23 Nisanları,1925'ten itibaren “çocuk günü”,1929'dan itibaren“çocuk haftası”olarak kutladı. Atatürk, 23 Nisan kutlamalarıyla yakından ilgileniyordu. Örneğin, 1927 kutlamalarındabir otomobilini çocuklara vermiş, cumhurbaşkanlığı bandosunuÇocuk Sarayı'nda çocukların hizmetinesunmuş, o akşam düzenlenençocuk balosuna katılmış, Gazi Orman Çiftliği'nde çocuklar için ziyafet vermişti.

Demem o ki, Cumhuriyeti kuranlar sadece bu toprakları düşman işgalinden,bu milleti geri kalmışlıktankurtarmadılar, onlar aynı zamanda çocuklarımızı da kimsesizlikten, açlıktan, yoksulluktan, sefaletten, hastalıktan ve cehaletten kurtarmak istediler. Yetmedi, çocuklarımızaeşi benzeri olmayan bir bayramarmağan ettiler. Kutlu olsun…

Alıntı-Kaynak: https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/sinan-meydan/cocuk-cumhuriyeti-2365468/

Talat Paşa



Talat Paşa ve Ermeni Vahşeti
İlan-ı Meşrutiyetten Evvel ve Sonra 1916
Ermeni Vahşeti ve Osmanlı Devleti Raporu / Ermeni 
Komitelerinin Âmâl ve Harekât-ı İhtilâliyesi (İlân-ı 
Meşrutiyetten Evvel ve Sonra 1916

Ermeni komiteciler tarafından Berlin'de öldürülen (1921) İttihat ve Terakki Fırkası liderlerinden Dahiliye Nazın ve Sadrazam Talât Paşa'nın "Ermeni Meselesi" adlı hatıraları ile Osmanlı Devlet Arşivinden yararlanılarak Osmanlı Devleti Raporu olarak hazırlanan (1916) Osmanlıca ve Fransızca "Aspiration Et Agıssements Revolutionnaires Des Comites Armenİes avant et apres la Proclamation de la Constition Ottomane" adıyla yayınlanan bu çok önemli tarihsel belge dönemin tanınmış gazetecilerinden Hüseyin Cahit Yalçın'ın Önsözü ile "Ermeni Vahşeti ve Ermeni Komitelerinin Âmâl ve Harekât-ı İhtilâliyesi (İlân-ı Meşrutiyetten Evvel ve Sonra)" olarak günümüz Türkçesiyle sunulmuştur.




















































....

Atatürk'ün "geldikleri gibi giderler" dediği Kartal İstimbotu'nun ziyaretçileri vardı

Ermeni baskısından kaçanların köyü Taşburun



Ermeni baskısından kaçanların köyü Taşburun

IĞDIR - HÜSEYİN YILDIZ/MUHAMMET MUTAF

Ermenistan'daki baskılardan kaçarak Türkiye'ye dönen Türkler, yeni bir yaşam kurdukları Taşburun köyünde, baskı ve zulüm dolu günleri unutmaya çalışıyor.

Iğdır'ın Karakoyunlu ilçesine bağlı Taşburun köyünde, nüfusun büyük çoğunluğunu, Ermenistan'ın başkenti olan, geçmişte "Revan" olarak bilinen ve Ermeni kuşatmasının ardından adı Erivan olarak değiştirilen kentten kaçarak Türkiye'ye sığınan Türkler oluşturuyor.

Anavatanları Erivan'a 10 kilometre mesafedeki Taşburun köyünde, kendilerine yeni bir yaşam kuran Türkler, acı hatıraların izlerini silmek için mücadele veriyor.

Taşburun'a yerleşen köylülerden Tanrıverdi Eyrice, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Ermenilerin kendilerine yaptığı baskıları anlattı.

Türklerin geçmişte Erivan'daki baskı yüzünden farklı yurtlara yerleştiklerini belirten Eyrice, "Babalarımız ilk olarak İran'a gitmişler, İran'da tutunamayınca Ermenistan'a geri dönmüşler. Komünist düzen, mallarını, hayvanlarını toplayınca Atatürk'ün izniyle bir gece tüm köylüler Taşburun'a geçti." dedi.



Türkiye topraklarına kaçışın uzun yıllar sürdüğünü aktaran Eyrice, "Bu köyün hepsi Erivan'dan gelmedir, oradaki köylerin karmasıdır. Gruplar halinde geçmişler, biri bugün geçmiş, biri 10 gün sonra geçmiş, biri bir ay sonra geçmiş. Böyle böyle geçmişler. Biz buraya geldiğimizde burada yerleşim yoktu. Daha önceden Taşburun'da yerleşim varmış ancak 10 sene boş kalmıştı, devlet bize burayı vermiş. Bazılarımız da İran'a geçmiş, bazıları barınamayınca geri dönmüş." diye konuştu.

Köylülerden İsrafil Yurdakul ise "O taraftan (Ermenistan) 15 köy dağıldı, bu 15 köyün hepsi buraya toplanmış. Her köyden 3-5 ev takım takım geldi. Göç 1927 yılında başladı, 1937'ye kadar geldiler. Her defasında 3 ev, 5 ev geldiler. Şu anda 15 köyün insanı burada. Her kabileden gelenler oldu." ifadelerini kullandı.

Kaçak: Van'dan gelen Ermeniler buradan Revan'a geçecekti

Revan'da yaşayan Türklerin, baskılardan kurtulmak için Azerbaycan, İran ve Türkiye'ye kaçtıklarını anlatan Yaşar Kaçak ise şöyle konuştu:

"Amca çocuklarım orada kaldı. Ondan sonra bir sıkıştırma oldu. Bugün Azerbaycan'da 'kaçkınlar' denilen grubun içindeydi onlar. Şimdi Azerbaycan'ın Ağcabedi bölgesinde yaşıyorlar. Onları ziyarete de gittik. Onlar orada, babam da buraya geldi, Revan'da Avşar köyü vardı oradan geçti. Babam geldi kardeşi orada kaldı. Van'dan gelen Ermeniler buradan Revan'a geçecekti. Köylüleri kandırdılar, camilerden gelin diye duyurdular, topladılar hepsini camide yaktılar, öldürdüler, sonra da çekip gittiler."



Kürkçüoğlu: Ermeni nüfusunu çoğaltmaya çalıştılar

Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi ve Türk Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Erol Kürkçüoğlu, 19. yüzyılın başlarında, Rusların Kafkasya ve Doğu Anadolu Bölgesine yönelik projelerinin olduğunu ve bu projenin, bölgedeki Müslümanların zorla göçe yöneltilerek boşalttıkları yerlere Ermenileri getirip yerleştirmek olduğunu söyledi.

Ruslar'ın Revan'da Ermenistan oluşturulma düşüncesi olduğunu anlatan Kürkçüoğlu, "1814'te yapılan bir çalışmaya göre Revan'daki halkın yüzde 84'ü Müslümanlardan, yüzde 14'ü ise gayrimüslim ve Ermenilerden oluşmaktaydı." dedi.

Kürkçüoğlu, şöyle devam etti:

"Ruslar, 1812 Gürcistan Antlaşması öncesinde bölgeye geldiklerinde, Rus komutanları, anlattıkları eserlerde bölge hakkında verdikleri bilgide, 'Uzaktan Revan'a baktık ve bir Osmanlı şehri olduğunu gördük' demişler. 1830'larda 2. Mahmut zamanında Rusya'dan ve İran'dan getirilen Ermeniler, Revan'a yerleştirilmiş. Revan tamamen bir Türk coğrafyası olduğu halde Rusların bu bölgedeki politikaları doğrultusunda bugünkü Ermenistan oluşturuldu. Yani 19. asrın başlarında nüfusun yüzde 84'ü Müslümanlardan oluştuğu halde maalesef göçlerle, bilhassa 1988'de yoğun şekilde Ermenistan'dan 250-300 bin Müslüman Türk Azerbaycan'a göç etmek zorunda kaldı. 20. yüzyılın başlarında Revan ve çevresi, Türk'ün Müslüman beldesi olduğu halde maalesef Ermenilerin ve Rusların politikalarıyla burada tek bir Müslüman bırakmadan Türkleri göçe zorlayıp, yerlerine Ermenileri yerleştirerek, o bölgede yoğun şekilde Ermeni nüfusunu çoğaltmaya çalıştılar."

Kürkçüoğlu, Erivan'dan göç eden Türklerin bir kısmının da Anadolu ve Iğdır'daki Taşburun'a geldiğini sözlerine ekledi.
ASİMDER Genel Başkanı Gülbey

Uluslararası Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Derneği (ASİMDER) Genel Başkanı Göksel Gülbey de geçmişte Türkler'in Ermeni baskısı sebebiyle başka ülkelere göç etmek zorunda kaldığını ifade ederek, şunları aktardı:

"1930 yıllarında Rusya destekli Ermenilerce işkenceye maruz bırakılan Müslüman Türkler yurtları olan Revan Hanlığındaki evlerini kaçarcasına terk edip Azerbaycan, İran ve Türkiye'ye sığınmışlardır. Bu kaçış esnasında sınır olan Aras nehrinde yüzlerce insan ya boğulmuş ya da sırtından Ermenilerce silahla vurularak katledilmiştir."

Gülbey, söz konusu dönemde Türklerin Ermenistan'da kalan evleri, camileri ve mezarlıklarının iş makineleriyle yıkılıp yerlerine bina ya da park bahçe yapıldığını anlatarak, "Dünya, Ermenistan'dan zorla sürülen 50 bin Müslüman Kürt ve 1 milyonu aşkın Müslüman Türk'e çektirilen zulmün çığlıklarına kulaklarını kapatmıştır." ifadelerini kullandı.
Doğum yeri: Revan

Erivan'dan kaçıp Taşburun'a yerleşen vatandaşların kimliklerinde, doğum yeri olarak Revan yazıyor.

Iğdır ve çevresinde yaşayan Azerbaycan Türkleri, Türk dünyasında Revan veya İrevan olarak bilinen ve edebi eserlerde adından sıklıkla bahsedilen bölgenin hasretiyle yaşıyor.

Dededen toruna neredeyse herkesin görmeyi arzuladığı Revan'da, Türk kültürüne ait birçok tarihi yapı da bulunuyor.

Alıntı-kaynak: https://aa.com.tr/tr/turkiye/ermeni-baskisindan-kacanlarin-koyu-tasburun/1126464

20180423

23 Nisan yalnızca ülkemizde değil dünyanın dört bir yanında kutlandı

AİHM Karar duruşması - Doğu Perinçek (Türkçe Altyazılı)

23 Nisan 1920: Birinci Meclis

23 NİSAN 1920: BİRİNCİ MECLİS


        
 

Talat Paşa Komitesi ‘soykırım’ yalanını bitirdi

Talat Paşa Komitesi ‘soykırım’ yalanını bitirdi

Aydınlık Gazetesi

Talat Paşa Komitesi; “Ermeni Soykırımı” yalanlarına ve Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’nı bir “soykırım suçu” olarak göstermeye çalışan emperyalist ülkelere karşı, milli devletimizi savunmak, milli birlik ve beraberliğimizi güçlendirmek amacıyla, Türkiye’nin vatansever aydınlarınca kurulan bir mücadele örgütüdür.


Emperyalist Batı, yüz elli yıldır bazı Ermeni ve Kürt gruplarını kullanarak Türkiye’yi bölmeye çalışıyor. Bunun bir aracı da 1915’te kışkırttığı bazı Ermeni çetelerinin bastırılmasını “soykırım” olarak suçlamasıdır. Avrupa Parlamentosu, 18 Nisan 1987’de ‘Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığını’ bildiren bir karar aldı. Aynı Parlamento, benzer kararları 15 Kasım 2000 ve 28 Şubat 2002’de iki kez daha aldı.

“Soykırım” yalanı, parlamentolara taşındı. AKP’nin iktidar olmasıyla, “soykırım” yalanlarına karşı, “tarihçilere bırakalım” gibi tavırlarla yalan merkezlerinin cüreti artırıldı. “Ermeni soykırımı diye bir olay gerçekleşmemiştir” dediği için, Türk Tarih Kurumu (TTK) Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu hakkında soruşturma açıldı.

ABD’NİN ATATÜRK’Ü HEDEF ALAN KARARI
29 Haziran 2005’te ise, ABD Temsilciler Meclisi Uluslararası İlişkiler Komitesi’nde şu karar alındı: “Türkiye Cumhuriyeti’ni, öncül devleti olan Osmanlı İmparatorluğu’nun işlediği Ermeni Soykırımı suçunu tanımaya, Ermenistan Cumhuriyeti ve Ermeni halkı ile yakınlaşma içine girmeye zorlamaktadır.” Suçlamanın yapıldığı tarih aralığı Atatürk önderliğinde emperyalist devletlere karşı bağımsızlık savaşı verdiğimiz dönemdir. Böylece, hedeflerinin Türkiye Cumhuriyeti olduğunu açıkça ilan ettiler.

“Soykırım” yalanına yol veren Tayyip Erdoğan’lar, Tarih Kurumu Başkanı’nı savunmadı, yalnız bıraktı. Vatan Partisi Genel Başkanı sayın Doğu Perinçek, 7 Mayıs 2005’te İsviçre’ye gitti. Lozan Antlaşması’nın yapıldığı sarayın merdivenlerine çıkarak, “Ermeni soykırımı iddiası tarihsel bir yalandır, uluslararası bir yalandır, emperyalist bir yalandır” açıklamasını yaptı.

LOZAN 2005 EYLEMİ
Vatansever aydınlarımızı harekete geçirdi. İşçi Partisi (Vatan Partisi), Ulusal Strateji Merkezi, Atatürkçü Düşünce Derneği ve Ulusal Kanal, Lozan Antlaşması’nın 82. yıldönümünde, İsviçre’nin Lozan kentinde Ermeni ‘soykırımı’ yalanına karşı miting ve yürüyüş yapma kararı aldı. 22 Temmuz 2005 günü başlayan eyleme KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş da katıldı. Winterthur kentinde yapılan toplantı sonrası Doğu Perinçek İsviçre polisi tarafından gözaltına alındı ve Winterthur Savcılığında sorgulandı. 24 Temmuz 2005’te Lozan’da beş binin üzerinde katılımla yürüyüş ve miting gerçekleştiridi. Lozan 2005 eyleminden sonra, “Ermeni Soykırımını Tanıma” karar tasarısı, İsviçre Senatosu gündeminden çıkartıldı.

İsviçre’nin en büyük partisi SVP Genel Başkanı Ueli Maurer, Perinçek’in suçlanmasına temel olan “Irkçılığa Karşı Ceza” diye anılan kanun maddesinin kaldırılması gerektiğini açıkladı. Maddenin kaldırılacağı açıklandı.

‘PERİNÇEK İSVİÇRE’Yİ DİZE GETİRDİ’
18-20 Eylül’de Perinçek Bern ve Zürich kentlerine giderek konferansa katıldı. Soykırım yalanlarını yüzlerine vurduğu için hakkında dört ayrı soruşturma açıldı. Perinçek hakkında takipsizlik kararı verildiği açıklandı. Haber İsviçre devlet televizyonundan, “Perinçek İsviçre Devleti’ni dize getirdi” başlığıyla duyuruldu.



BERLİN TALAT PAŞA KURULTAYI
Komite 18 Ocak 2006’da İstanbul Pera Palas’ta sayın Rauf Denktaş başkanlığında yoğun katılımla, tarihi bir toplantı yaptı. Alman Meclisi’nin 16 Haziran 2005 tarihinde aldığı “Ermeni katliamını tanıma kararı”nın kaldırılması ve “Soykırım iddialarının Alman ders kitaplarından çıkartılması” için yapılması gerekenler görüşüldü. Almanya’da da eylem yapılması kararlaştırıldı.

Talat Paşa Komitesi 18-19 Mart 2006 tarihlerinde Berlin’deydi. Eylem, Federal Alman Meclisi’nce kabul edilen “Ermeni Soykırımı” kararını hedef alıyordu. Berlin’de gerçekleştirilen yürüyüş ve miting, Alman ve Türk Hükümetlerinin bütün engelleme çabalarına rağmen on bin yurttaşımızın katılımıyla ve başarıyla gerçekleştirildi. Akşam Talat Paşa Kurultayı Berlin’in Uraniu Humboldt Salonunda toplandı.

AVRUPA PARLAMENTOSU’NUN ‘DAĞITIN’ KARARI
27 Eylül 2006’da Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu Talat Paşa Komitesi’nin “kınanması” ve Türk Hükümeti tarafından “ortadan kaldırılması” çağrısı yaptı. İsviçre Doğu Perinçek’in yargılanmasına karar verdi. Talat Paşa Komitesi Rauf Denktaş başkanlığında “Doğu Perinçek’in Lozan’daki mahkemesine kitlesel katılma ve dayanışma” kararı aldı.

90 KİLO BELGE İLE VATAN SAVUNMASI
Reklamdan sonra devam ediyor 
Perinçek Ermeni ve Rus arşivlerinden oluşan 90 kilo belgeyle Lozan’a hareket etti. 164 vatansever aydın Perinçek’e destek amacıyla İsviçre’ye gitti. Lozan Polis Mahkemesi 9 Mart 2007 günü Doğu Perinçek hakkında 9 bin Frank para cezasına, 30 gün süreyle hapis ya da buna karşılık 3 bin Frank para cezasına ve bin Frank manevi tazminata karar verdi. Perinçek bunun üzerine İsviçre Devleti aleyhine AİHM’ne başvurdu.

PARİS 2007 EYLEMİ
“Ermeni soykırımını inkar edenleri cezalandıran” yasa tasarısı, Fransa Meclisi’nin 12 Ekim 2006 tarihli gündemine alındı. Talat Paşa Komitesi Meclis’ten geçen yasanın Senatodan geçmesini engellemek amacıyla, 13-14-15 Nisan 2007 günleri Paris’te bir dizi eylem kararı aldı. Burada düzenlenen konferansta, “Fransa Dur! Beynini Hapsetme!” diye seslendik.
Yasa, 2012 yılında kesinleşti. Ancak Fransa Anayasa Konseyi tarafından “anayasaya aykırı” olduğu gerekçesiyle iptal edildi. Buna rağmen bir kez daha önerildi. Bu kez de AİHM’nin Perinçek-İsviçre Davasında Perinçek lehine verdiği karar dolayısıyla uygulanamadı.

TALAT PAŞA KOMİTESİ’NE ERGENEKON KUMPASI
Talat Paşa Komitesi 1-4 Kasım günleri KKTC’de gerçekleştirdiği kitlesel eylemlerden sonra, Almanya’da yapılacak “Irkçılık Değil Dostluk” etkinliklerine katılma kararı aldı. Almanya’ya gidecek olan Doğu Perinçek, Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu ve Ferit İlsever o gün sabaha karşı “Ergenekon kumpası” çerçevesinde gözaltına alındılar. Avrupa Parlamentosu’nun “dağıtın” talimatı bu kez “Ergenekon tertibi”yle uygulanıyordu.

AİHM’DE KESİN ZAFER
17 Aralık 2013’te AİHM 2. Daire Perinçek-İsviçre Davası’nda Doğu Perinçek lehine karar verdi. İsviçre karara itiraz etti. 15 Ekim 2015 günü ise, AİHM Büyük Daire Doğu Perinçek lehine kesin kararını verdi. Buna rağmen Alman Parlamentosu “Soykırım” tasarısını gündemine aldı. On binlerce Türk, 29 Mayıs 2016’da Alman Meclisi’nin kapısına dayanarak Almanya’yı uyardı. Alman Meclisi 2 Haziran’da Soykırım Tasarısını kabul etti. Bir süre sonra ise, Almanya Başbakanı Angela Merkel bu tasarının hukuki bir geçerliliğinin olmadığını açıkladı.

AİHM KARARININ KAZANIMLARI
AİHM 2. Dairesi ve AİHM Büyük Dairesi, uluslararası hukuk açısından şu tarihsel saptamaları yapmıştır:
  • Soykırım suçunun varlığına yetkili mahkeme karar verir.
  • Soykırım suçunu, hükümetler veya kurumlar veya milletler, başka deyişle tüzel kişiler ve topluluklar işlemez. Aynı zamanda bu tür kurumlar ‘soykırım yapıldı’ yargısında bulunmaya da yetkili değildir.
  • 1915 olaylarında soykırım suçu işlendiğine dair yetkili mahkeme kararı yok.
  • 1915 olayları Yahudi Soykırımından farklıdır.
  • Doğu Perinçek Ermenilere karşı bir aşağılama ve nefret söyleminde bulunmuyor.
  • 1915 olaylarının tartışılması özgürlüğü güvence altındadır.
“Ermeni Soykırımı” yalanı, AİHM kararıyla yerle bir edilmiştir. En son İsviçre Federal Mahkemesi, 25 Ağustos 2016 günü, Doğu Perinçek’in yaptığı başvuruyu kabul etti. Lozan Sulh Ceza Mahkemesi’nin verdiği 7 Mart 2007 günlü mahkumiyet kararını, Vaud Kantonu İstinaf Mahkemesi’nin 13 Haziran 2007 günlü onama kararını ve en yüksek temyiz mercii olarak 12 Aralık 2007 tarihinde kendi aldığı onama kararlarını kaldırdı.

Alıntı Kaynak: https://www.aydinlik.com.tr/talat-pasa-komitesi-soykirim-yalanini-bitirdi-ozgurluk-meydani-nisan-2018



24 Mayıs 2016 

BERLİN'de BÜYÜK TÜRK YÜRÜYÜŞÜ


Alman Federal Meclisi'nin (Bundestag) 2 Haziran 2016 tarihli oturumunun gündemine “Ermeni Soykırımını Tanıma” önergesini alması üzerine Talat Paşa Komitesi ve Vatan Partisi yeniden harekete geçti...
 
  

Kazakistan lideri Nazarbayev Atatürk için ne demişti?


Kazakistan lideri Nazarbayev, Astana'nın ortasına Atatürk heykeli dikti ve şunu söyledi: 
"Atatürk Türk Milletinin yetiştirdiği en büyük liderdir." Tarih nankör değildir, Atatürk’ü asla unutmaz...

20180422

"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir"

🎼 Sevinin küçükler, Övünün büyükler #23NisanKutluOlsun 🇹🇷

İlk kadın Türk doktoru Safiye Ali

🇹🇷 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınız kutlu olsun! 🇹🇷

 
  
 
 
 

'Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün katıldığı son çocuk bayramı. Ata çocuklarını son kez izliyor... 23 Nisan 1938 - Ankara'