20200318

✍️Talât Paşa: Posta Memurluğundan Sadrazamlığa - Feyziye Özberk


Talât Paşa: Posta Memurluğundan Sadrazamlığa
Feyziye Özberk

Talât Paşa, 15 Mart 1921 günü, İranlı bir Ermeni olan Tehlerian tarafından, Berlin’de evinin bulunduğu sokakta vurularak şehit edildi. Bu haber Ankara’ya ulaştığında, Atatürk gözyaşlarını tutamıyor: “Vatan büyük bir evlâdını, inkılâp büyük bir teşkilatçısını kaybetti” diyor.

Kimdi Talât Paşa? Türk tarihindeki yeri neydi? Talât Paşa’yı ve onun örgütü, İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni anlamadan 20. yüzyıl Türk tarihini ve bu hareketin yarattığı politik altüst oluşun günümüzde de devam eden izlerini anlamak mümkün değildir.

Tam adıyla Mehmet Talât Bey, 4 Şubat 1917’de Sadrazam oldu ve Paşa unvanını aldı. Osmanlı’da paşa unvanı yalnızca askerlere özgü değildir. Sadrazam olanlara da paşa unvanı veriliyor. Böylece Osmanlı tarihinde ilk kez, halk tarafından seçilen bir milletvekili, bir dönem posta memuru olarak çalışmış, halktan bir kişi, bu göreve geliyor. O güne kadar yaşanılanın dışındaki bu gelişme, bir halk deyişiyle “ayakların baş olması,” şaşkınlık yaratıyor.

Halk “ayaklar baş oldu” derken, aslında bilgece bir anlatımla devrime işaret ediyor. Yaşanan bir altüst oluştur. Talât Bey, onlardan yani halktan biridir. Nasıl olur da sadrazam olur? Halk, bu konumu kendine, kendinden birine, dolayısıyla Talât Bey’e yakıştıramaz. Yıllar yılı bu duygu, halkın kendini aşağı görmesi, kafalara nakşedilmiştir. İttihat ve Terakki de uzun süre bizzat iktidar olmaya cesaret edememiş, eski devrin paşalarını yönlendirmeye,iktidarını bu yöntemle yürütmeye çaba harcamıştır. İttihat ve Terakki’nin yaptığı en önemli hatalardan biri, belki de budur.

“Talât Paşa, Cumhuriyet ve sonrasına kadar uzanan siyasal gelişmelerin kaynağında bulunan anahtar kişidir. O ve İttihat ve Terakki Cemiyeti, bugünün Türkiye’sinin temellerini atanlardır. Bu inkâr edilemez.” Bu açıklama Talât Paşa kitabının yazarı Tevfik Çavdar’a ait. Çavdar onu, “Bir Örgüt Ustası” olarak nitelendiriyor. Kitapta pek çok durumdan hareketle Paşa’nın bu alandaki ustalığı anlatılıyor.

Yalçın Küçük’ün Aydınlık gazetesinde, 29 Mart 2012 tarihli Talât Paşa portresinde ise, O’nun kişiliği duygusallığı vurgulanıyor: “Erken yaşta ihtilalci oldu, Edirne’nin istirdadı (geri alınışı) ve Bab-ı Âli baskınında başroldedir. Çok sevimli, çok girişken, son derece mütevazı ve duygusaldır.”

Yalçın Küçük çizdiği portreyi Talât Bey’in yaşadığı bir anıyla renklendiriyor. Aynı zamanda O’nun zeki, mücadeleci ve esnek karakterini betimliyor:

“Adnan Adıvar, hızla karar veren ve hep karar veren bir adam olarak tarif ediyor, Talât Bey’i. Devrimci faaliyetlerden, sık sayılacak ölçüde yakalanıyor, bir kez zaptiyeler bir de mektup buluyorlar, bunda ‘yakında emelime nail olacağım’ sözü de var. Sorguda çok üstüne gidiyorlar, yoksa ihtilal yakın mı, kaygıları buradan kaynaklanıyor. Talât hazır formüllerle dolu, ‘Alyans Mektebi müdürünün kızıyla’ aşk yaşadığını söylüyor; Müdür Luppa’nın kızı celp edilince teyit ediyor, ‘aşk var’ ama o kadar, evlenmiyorlar. Talât bu, hiç yerinde duramamaktadır.”

İsviçreli tarihçi Hans Lukas Kieser’in, Talaat Pasha: Father of Modern Turkey, Architect of Genocide adlı biyografi kitabında, Talât Paşa, ağır ve kanıtsız bir biçimde Ermeni “katliamıyla” suçlanıyor. Bu kitaptan söz etmemin nedeni, yazarın aynı zamanda Talât Paşa’yı zamanın ötesinde ve kurucu bir siyasi lider olarak değerlendirmesi… Kitapta, Talât Paşa’nın, Mustafa Kemal’le birlikte modern Türkiye’nin kurucusu olduğu, tezi işleniyor. Kitap, İngilizce olarak 26 Haziran 2018’de çıkmış. Yazar şu belirlemeyi yapıyor: “Günümüzün Türkiye Cumhuriyeti, 1913 ila 1938 yılları arasında kuruldu ve eğer çok karmaşık bu süreci iki egemen kişiliğe indirgeyecek olursak, Cumhuriyet, Talât ve Atatürk’ün bizlere mirası. İkili 1919-21 yılları arasında temelde işbirliği yaptı.” Bu açıklama Talât Paşa’nın gerçek değerini belirtiyor gibi görünse de yazarın bu saptamadaki amacı Atatürk’ü, Talât Paşa’yla birlikte suçlamak olmalı. Çünkü vatanı savunmak, bağımsız başı dik onurlu bir vatan inşa etmek için mücadele etmek, emperyalistlerin bakışıyla suçların en büyüğüdür.

Nitekim Kieser kitabında vatanseverlik kavramının, “İttihatçılığı tanımlayan başat unsurlardan biri olduğunu” vurguluyor. Yazdıklarından bu kavramdan pek hoşlanmadığı hissediliyor:

“Esasında bu ‘vatanı korumak ve kurtarmak’, ‘vatanseverlik’ ve ‘vatana hizmet’ gibi söylemler, anılarını kaleme almış İttihatçılarda sıkça görülür. Genel bir İttihatçı tanımı yapmak gerekirse, bu söylem etrafındaki dönen ‘vatanseverlik’ kavramının İttihatçılığı tanımlayan başat unsurlardan biri olduğunu söylenebilir.”

Kieser, Cumhuriyet’in Mustafa Kemal’in projesi olduğunu kabul etmekle birlikte, imparatorluğun evladı olan Talât’ın Türk ulus devletinin kuruluşuna giden yolun taşlarını döşediği tezini ayrıntılarla işliyor.

1908-1938 Arası Bir Toplumsal Devrim Evresi Yaşandı

Prof. Dr. Zafer Toprak da devrim sürecimize ilişkin, önemli bir sistemleştirme yapıyor: “Türkiye'de 1908-1938 arası otuz yıllık bir toplumsal devrim evresi yaşanıyor. Bu otuz yıllık sürenin tam ortası 1923 ve Cumhuriyet'in kuruluşu... 15 yıl geriye saydığınızda 1908 Jön Türk devrimine ulaşıyorsunuz. 15 yıl ileri gittiğinizde Atatürk'ün ebediyete intikali ve İkinci Dünya Savaşı ile birlikte ‘kültür devrimi’ diye nitelediğimiz sürecin önemli bir kırılma noktasına ulaştığını görüyoruz. Kuşkusuz burada 1938 sonrası Köy Enstitüleri'ni, Hasan-Âli Yücel’i, Milli Eğitim Klasikleri'ni göz ardı etmememiz gerekiyor.” Sanırım devrim sürecinin, bazı olumsuz gelişmelere karşın 1946 yılına kadar devam ettiğini söylemek yanlış olmaz. Zafer Toprak da buna dikkat çekiyor.

Zafer Toprak, hem Meşrutiyet’in hem de Cumhuriyet’in önder kadrolarının önemli bir kesiminin, aklın egemenliğini benimsediklerini ve dünyadaki her tür bilimsel gelişmeyi yakından izlediklerini önemle vurguluyor. Onlar sosyoloji, iktisat, ekonomi-politik ve inkılap teorilerini biliyorlar. Sonuç olarak Cumhuriyet Devrimi’nin ve Milli Mücadele’nin tartışmasız önderi Atatürk’tür. Ama hata ve başarılarıyla O’nu besleyen Talât Paşa’nın ve diğer İttihat Terakki önderlerinin yol açıcı katkıları,önemleri de görülmelidir. Ayrıca bu önderlerin büyük çoğunluğu Mustafa Kemal’le birlikte mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Bazı iddiaların aksine Atatürk yalnız değildir. Onu besleyen, destekleyen, zaman zaman onunla tartışan devrimci bir kadroyla beraberdir. 

“Yaşananların Kalbi, Ruhu ve Beyni Talât Paşa’ydı”

Profesör Kieser, yukarıda söz ettiğim kitabında,ister istemez gerçekleri de kabulleniyor ve kelimelere döküyor: “Yaşananların kalbi, ruhu ve beyni Talât Paşa’ydı,” diyor. Yazar kitabının değişik sayfalarında, Talât Paşa’nın etkisine ve kişisel özelliklerine ilişkin aşağıdaki saptamaları yapıyor:

“Talât’ın cazibesi bazen huzurundaki kızgın insanları bile teskin eden bir hüzün ile birleşirdi.”

“Sahiciliği ile sadeliği ona olan hürmeti yükseltirdi.”

“Birçok Alman,Talât Paşa’yı sadece başarılı bir devlet adamı olarak değil, ayrıca dürüst, kibar ve takdire değer bir insan olarak görürdü.”

“Sempatik ve çekici kişiliğinin cazibesinden kimse kaçınamazdı…”

“Almanca konuşan basın (İsviçre basını hariç) Talât Paşa’yı Türkiye imparatorluğunun kurtarıcısı ve ilerici siyaset için bir örnek kişi olarak methetmişlerdir...” 

“Çoğu zaman Talât Paşa, basın tarafından olumlu yansıtılıyordu, özellikle Yahudi basını tarafından…”

Emekli Büyükelçi Pulat Tacar’ın, Ermeni Araştırmaları Dergisi’nde Kieser’in Talât Paşa biyografisini eleştiren önemli bir yazısı var. Pulat Tacar, o yazıda Kieser’in Talât Paşa biyografisine ilişkin değerlendirmesinin sonucunu şöyle açıklıyor:

“Çok sayıda Türk ve Türk olmayan tarihçi ve araştırıcı Kieser’in kitabına yansıyan görüşlerinin büyük bölümünün doğru olmadığını arşiv belgeleri ile ispatlamışlar veya Kieser’in tezlerini dayandırdığı pek çok belgenin sahteliğini, söylenti veya yorumların isabetli olmadığını kanıtlamışlardır.

Kieser’in Talât Paşa biyografisini, bu çalışmayı kendisine ısmarlayanlara, borcunu ödemek için yazdığı düşünülebilir. Uzunluğu ve dipnotlarının çokluğu ile bilimsellik mantosuna bürünmüş bu biyografi, Talât Paşa’yı, Türkiye Cumhuriyetini ve onun kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü bashing (ağır bir biçimde eleştirmek) için kaleme alınmıştır.Politik manifesto niteliği ağır basmaktadır kanısındayım.”

Talât Paşa karşıtlarının bile takdirini kazanan bir büyük vatansever önderdir, bir büyük insandır. Onu minnet ve saygıyla anıyorum.

Mithat Cemal Kuntay az bile söylemiştir Talât Paşa için:
“Takrîben adamlık sana yetmezdi, tamamdın;
Sen kütle-adam, millet-adam, bayrak-adamdın.
En sevdiğin insan senin en çıplak olandı,
Şanlar, senin ölçünle palavraydı yalandı. …..
Aslâderileşmezdi vezir esvâbı sende
Sen zorla büyüktün istemesen de!
En son eğildinse de kurşunla eğildin,
Altınlar akarken de züğürt ölmeyi bildin…”

Alıntı/Kaynak: https://ankarahavadis.net/makale/talat-pasa-posta-memurlugundan-sadrazamliga