AVRUPA, TEMİZLİK KÜLTÜRÜ’NÜ TÜRKLER’DEN ALDI
Aşağıdaki satırlar 1552 yılında Türklere esir düşüp, üç yıl boyunca Kaptan-ı Derya Sinan Paşa’nın yanında kölelikten en bilgili ve gözde hekimleri arasına yükselen İspanyol Pedro’nun kaleme aldığı ''Kânunî Devrinde İstanbul” isimli kitaptan alınma… Ne kadar doğru ne kadar yanlış bilinmez ama bilinenler bununla sınırlı değil elbette…
“… Türklerin bize haklı olarak yönelttikleri tenkitlerin başlıcası, kirli oluşumuzdur. İspanya’da ömrü boyunca iki kere yıkanmış hiçbir kadın ve erkek yoktur. Türk hamamlarında çok su harcanır. Dünyada İstanbul kadar çeşmesi olan hiç bir şehir yoktur, her sokakta muhakkak bir çeşmeye rastlanır.”İnanılmaz değil mi?..
Bu garip durum İspanya’ya has bir şey de değil üstelik, o dönem Avrupa’sında yaşanan sıradan bir vaka. Sebebi ise o dönemki doktor ve din adamlarının Avrupa toplumu üzerinde bıraktığı etki, daha doğrusu baskıların bir sonucu.
Zira o dönem doktorlar banyoyu tavsiye etmedikçe yıkanmanın sağlık açısından tehlikeli olduğu inancı yaygındı. “Günlük Sağlık Bakımı” isimli kitabın yazarı olan doktor John; “Kulaklara kaçırmamak şartıyla başınızı yıkayabilirsiniz.” diyordu. Fakat Jean de Renoe adlı başka bir doktor ise aynı fikirde değildi. “Ellerinizi yıkayabilirsiniz. Ayaklarınızı da yıkamanızda bir mahzur yoktur. Fakat başa su sürmek, son derece tehlikelidir. Unutmamalıdır ki başa sürülen su, her türlü derdin kaynağıdır.” görüşünü savunuyordu.
Bu gibi konularla yakından ilgili bir yazar olan Theophrashe Renaudot da bir kitabında aynı konuya temas etmişti:
“Doktorlar tavsiye etmedikçe banyo yapmak sadece lüzumsuz bir hareket değil, tehlikelidir de… En büyük zararı da müstakbel annelerin karınlarındaki hayat meyvelerini yok etmesidir.”
XVI. yüzyılda Aziz Benedik, dindarlara ve özellikle gençlere; “Banyo, ancak bazı durumlarda izne tâbidir.” diye seslenirken, Aziz Francis ise; “Yıkanmamış vücut dindarlığın işaretidir.” şeklinde sözler ediyordu.
İspanya Kraliçesi İzabel, hayat boyu sadece 2 defa, biri doğumunda ve diğeri gerdeğe girerken banyo yapmış olmakla övünüyordu.
İşte su dan bu denli korkulduğu dönemde Avrupa toplumunda pislik almış başını gidiyordu. Öyle ki uzun süredir yıkanmayan, hatta silinip temizlenmeyen insanlar, üzerlerindeki pis kokuyu örtmek için ağır parfümler kullanıyorlardı.
Haçlı Seferleri sırasında Müslümanların hamamlarını tanıyan Hıristiyanlar, ülkelerine döndüklerinde bu fikri Avrupa’da canlandırmaya çalıştılar.
Nihayet bu karanlık dönem Pasteur’un sağlık kurallarına verdiği önemden sonra düzelmeye başladı. 19. yüzyıla gelindiğinde temizlikle ilgili önemli adımlar atıldı Avrupa’da. 1860’ta, Londra’da sayısı 10 olan halka açık yıkanma evlerinin sayısı artırıldı. Bu hareket Amerika’ya da yayıldı.
Avrupa’da bütün bunlar olurken, Osmanlı İmparatorluğunun en ihtişamlı zamanında, şehrin her mahallesinde sıcak ve soğuk banyoları, çeşmeleri, kubbeli mermer odalarıyla, haftanın belirli günlerinde de sadece kadınlara açık olan bir hamam mutlaka bulunurdu.
Evliyâ Çelebi’nin aktardığına göre, 17. yüzyılda İstanbul’da 4 536 özel hamam ve 300 adet halka açık hamam bulunuyordu. Bu durum yabancı seyyahların da dikkatini çekmiş olacak ki; yazdıkları seyahatnâmelerde bu konuya sık sık değindiler.
M. de Thevenot 1665 yılında Paris’te yayınladığı “Relation d’un voyage fait an Levant” isimli eserinde,
“Türkler çok yaşarlar ve az hasta olurlar. Bizim memleketlerdeki böbrek hastalıkları ve daha bir sürü tehlikeli hastalıkların hiçbirini bilmezler. Öyle zannediyorum ki, Türklerin bu mükemmel sıhhatlerinin başlıca sebeplerinden biri de sık sık hamama gitmeleri ve yiyip içmedeki itidalleridir. Çünkü az yemek yerler, Hıristiyanlar gibi karma karışık şeyler yemezler, içki âlemleri yapmazlar ve daima idman yaparlar.”der.
Uzun yıllar ülkemizde kalan bir başka seyyah Edmondo de Amicis, 1883 yılında Paris’te yayınladığı “Constantinople” isimli eserinde temizlikle ilgili olarak Türkler hakkında şunları yazar:
“… Yüzler, eller, ayaklar tertemiz, yamalı kıyafet pek az ve hele kirlisi hemen hiç yok…”
Türk Kültüründe Temizlik ve Sağlık
Avrupa milletleri sağlığa zarar veren şeylerden kaçınmayı ve temizliği Türkler’den öğrenmişlerdir. Avrupa’da salgın hastalıkların kol gezdiği ve Avrupalıların temizliğin ne olduğunu bilmedikleri çağlarda Türkler’in temizliği ve sıhhati tarihi belgelerle sabittir:
“Hem vücutlarını tertemiz tutmak hem sıhhatlerini idame etmek için Türkler hamama çok giderler. Onun için şehirlerde birçok güzel hamamlar mevcut olduğu gibi hiç olmazsa bir tek hamamı olmayan hiçbir köy yoktur. Bütün hamamlar hep aynı şekilde yapılmıştır ve aralarında bazılarının daha büyük ve mermerlerle daha fazla süslenmiş olmasından başka hiçbir fark yoktur…Türkler çok yaşarlar ve az hasta olurlar. Bizim memleketlerdeki böbrek hastalıkları ve daha bir sürü tehlikeli hastalıkların hiçbirini bilmezler. Öyle zannediyorum ki Türkler’in bu mükemmel sıhhatlerinin başlıca sebeplerinden biri de sık sık hamama gitmeleri ve yiyip içmedeki itidalleridir. Çünkü az yemek yerler Hıristiyanlar gibi karmakarışık şeyler yemezler umumiyet itibarıyla içki alemleri yapmazlar ve daima idman yaparlar.”(M. Thevenot)
“Türk evlerinde temizlik azami derecededir: Döşeme tahtaları halılar ve Mısır hasırlarıyla kaplıdır; pabuçlarla kunduraların merdiven önünde bırakılması adet olmak itibarıyla odalarda sofalarda çamurlara ve ayak izlerine pek nadir tesadüf edildiği halde bütün evlerde her hafta muntazam tahta silinir.”(M. Thornton)
“… Sünnet olmak ve vücuttaki tüyleri izale etmek saçları kesmek geniş elbiseler giymek günde beş vakit abdest almak her tabii ihtiyacın defini ve en ehemmiyetsiz kirleri müteakip yıkanıp temizlenmek yemekten sonra el ve ağız yıkamak her hafta ev temizlemek haftada bir kere ve hatta ekseriya birkaç kere hamama gidip gayet ucuz yıkanmak gibi adetleriyle Türkler’i görürüz.”(A. Brayer)
VE DOKTORLARIN TEMİZLİK KONUSUNDAKİ UYARILARI:
Mor ötesi ışık altında mikroplar ve tırnakların içi dahil yıkamadan sonrası...@bbcturkce pic.twitter.com/8CeZ5FvIcl— Tansu YEĞEN 🤖 (@TansuYegen) March 10, 2020