
Balkan 1911'de, İtalyan istilası sırasında, hükümetimiz siyasi tedbirler peşinde iken, bir avuç Türk Zabitinin Mısır'dan takma adlarla yetişerek giriştiği mücadelenin müsbet tesiri taptaze idi. Biz 4 sene evvel dönerken orada bıraktığımız arkadaşlarımız, Şeyh Sunnusi'nin karargâhında idiler. Balkan Harbinin zaruretleri içinde terkettiğimiz Trablusgarb'de Mısır üzerine yapılacak hareketin sağlam mesnedini bulacağımıza inanıyorduk.
Mısır'dan Trablusgarb'e geçemezdik. Başvurulacak cesur yol, Alman denizaltlarıyla Bingazi sahillerine çıkmaktı. Bu uçsuz-bucaksız kıyıları çok iyi tanıyorduk. Toplantıya katılan Suşon Paşa, Alman Deniz Kuvvetlerinin bu işi başaracağı yolunda teminat verdi. Alman İmparatorunun Şeyh Sunnusi'ye müracaatına, yine müttefikimiz olan Avusturya-Macaristan İmparatorunun katılmasını düşündük. O tarihte Avusturya-Macaristan bugünkü Çekoslavakya'nın tamamına ve Yugoslavya ile Polonya'nın geniş bölgelerine hatta bugün İtalya'nın olan Tiryeste Limanına sahip geniş ve kudretli ülke idi. Başında da o senelerde dünyanın en kıdemli imparatoru olan Fransuva Josef bulunuyordu. 1911'de İtalya Trablusgarb'i işgale başladığı zaman, Akdeniz'deki hakimiyetin Latinlere geçmesinden endişelenen Fransuva-Josef bize yardım etmişti. Şeyh Sunnusi de olayları biliyordu. Şimdi kendisinin de Mısır üzerine yapılacak seferde yardımcı olmasını istemek faydasız olmayacaktı. İki Cermen İmparatorunun yazacakları mekrupların esaslarını, Almanya'da tahsil etmiş ve 1915 başında Erkan ı Harbiye-i Umumiye ikinci reisi olan Hafız Hakkı Paşa hazırladı.
Hafız İsmail Hakkı Paşa, ikinci meşrutiyet hareketinin ön şahsiyetlerindendir.
1902 de Harbiye den kurmay yüzbaşılıkla ve sınıfının birincisi olarak çıktı. Manastır ve Selanik'te eşkıya takibinde vazifeli iken İttihad ve Terakki'ye girdi. Bugünkü deyimle "özgeçmişi" çok dolu. Beşinci Sultan Muradın torunlarından Fatma Sultan'la evliydi. 1915'te tümgeneralliğe yükseldi ve Kafkas Cephesine kolordu komutanı oldu. Kolera tutuldu. Vazifesi başından ayrılmadı. Mezarı Erzurumdadır. 'Şanlı Asker', 'Bozgun', 'Ufûl', 'Yazık Rumeli'ye adlı kitapları basılmıştır. Askerlik Mesleği ile ilgili çevirileri vardır...

İslam dünyasının bize yardımcı olacağını sadece ümit etmiyor, bekliyorduk. Düşmanlarımız,Asya ve Afrika'da İslamların yaşadığı topraklara sahip idiler ve harbi kazanabilmek için bu zengin toprakların hem varlıklarına, hem de oralardaki Müslüman halkın yardımlarına muhtaçtılar. Teşkilat-ı Mahsusa'nın bu diyarlardaki gizli vazifelerinden devamlı bilgi alıyorduk. Zamanlardır istiklâllerini yitirmiş olan baştakiler, çekingen idiler, fakat asıl halk, Hilafet Makamına bağlı ve neticede Türklerin Zaferi kazanacağından ümitli idi. Din Makamlarının büyüğü Şeyhulislamlıkta toplanan tanınmış âlimler, şeriat hükümlerine göre cihad (SAVAŞ) fetvâsı( BUYRULTUSU) hazırlamışlar, Beşinci Sultan Mehmet Reşad da, HALİFE olarak bu fetvâların bütün İslam dünyasına yayılmasını irâde etmişti. Belki garipsenebilir, fakat hakikattir, sayısı on milyonları aşması şarr cihad fetvalarını basacak kudrette ne matbaamız, ne de kâğıdımız vardı. Almanlar da neticeden bizim kadar, hatta bizden çok ümitli idiler. Arapça lehçe olarak çok farklı dildir. Bir Yemenli'nin Mısır Lehçesini anlatması çok zordur. Mağrib dilini de, Suriye'li güç kavrar. Teşkilat-ı Mahsusa olarak bizim benzer amacımız, sadece Arap Dünyasını değil, Rus İstilası altına girmiş ve sayısını 40 Milyon tahmin ettiğimiz Orta Asya'daki Türklerin de ayaklanmalarını sağlamaktı. Nitekim bunun için tarihe BEŞ TÜRKLER olarak geçmiş fedâileri, Hind Hilafet Komitesinin yardımı ile Pamir'i aşırtarak Türk-Anavatına sokmaya muvaffak olduk. Planlarımız arasında, Afganistan üzerine Aşkabâd seferi vardı. Bunu da 1917'de aldık. Fakat hazırlığımız hem tatminkâr olmamıştı, hem de geç kalmıştık. Bütün bu geniş hareket içinde gayemizi derleyen açıklamalara muhtaç idik ve hepsini, metinler tarafımızdan hazırlanarak Almanya'da bastırdık. Bütün Arap ve Türk lehçelerinden gayrı, hareket sahamıza giren Kafkas dillerinde de hazırlanan cihâd fetvası ile harbi kazandığımız takdirde dünyaya getirilecek hak ve hürriyet düzenini anlatan bildirilerin tam bir koleksiyonu, düşünce ve gayelerimizin sınırını çizen bâkir belge olarak incelemeye değer.
(Devamı gelecek.. )
Trablusgarb, 1911'de İtalyan'ların saldırısına uğradı. Donanmamız yetersizdi. İkinci Meşrutiyet vatanı dertlendiren binbir olay içinde çaresizdi. Bir avuç genç subay, takma adlarla Mısır Sınırını aşarak Trablusgarb'ın savunmasına koştular. Bunlar arasında daha sonra adları Memleket kaderine etkin olmuş Enver, Mustafa Kemal gibi kişiler de vardı. İlk grubu da götüren Eşref Sencer Kuşçubaşı idi. İtalyanlar, kuvvetli savaş gemilerinin atış sınırını aşamadılar. Savunma başarı ile sürerken Balkan Harbi patladı😭 Gidenler geri dönmek zorunda kaldı.
Bir sinema romanına mevzu olacak kadar merak ve harekat dolu bu macerâyı, BEŞ TÜRKLER'in başında.Hind yoluyla Pamirleri aşarak Orta Asya'da girmeyi ve burada, Rus çarlığını uzun süre uğraştıranKırgıs- Yedisu İsyanını çıkartan meşhur gerillâcı Selim Sami'nin notlarından derlenmiş Ana Vatan da SON BEŞ Osmanlı Türk'ü adını taşıyan 320 sayfalık eserde sayfa sayfa var. 1962 yılında basılan kitabın mevcudu kalmamıştır. (Cemal Kutay)
1914'te Almanların safında Rus- İngiliz- Fransız - İtalyanlara karşı harbe girmiştik. Padişah 5. Sultan Mehmet Reşad, aynı zamanda İslam dünyasının halifesi, bir başka deyişle dini reisi idi. Şeriat inançlarına göre cihan müslümanlığının Halifenin fetvasını gerek duyarak, gösterdiği yolda savaşması gerekiyordu. "Cihat Fetvaları''nın İslam Ülkelerine erişiririlmesini, ödevleri arasında, böylesine emekler de olan Teşkilat-Mahsusa üzerine aldı, bu arada Alman Denizaltıları ile Libya Kıyılarına gizlice çıkıldı, kıt'anın hem din, hem dünya lideri olan Şeyh Ahmet Sünnusi'nin Mısır Sınırına yakın Cabub'daki Merkezine gidildi. Olay'ın ibretli tarafı, Osmanlı hey'etinin elinde , Padişahın ferman ve fetvasıyla, Alman İmparatoru İkinci Vİlhelm'in ve Avusturya Macaristan İmparatoru Fransuva Josef'in de Şeyh Sünnûsi'ye kıymetli hediye ve savaş çağrısının bulunması idi.
Bâkir olayı, bizden çok, Libya'yı bugün idare eden genç kadronun ilgi ile öğrenmesi faydalıdır. Türk Kanı ve emeği, oralarda, bugünkü sahiplerinden az değil.. Türkiye'yi yönetenler için de meçhul olan hakikatler bir bir ortaya çıktıkça, ceddimizi GERÇEK yüzüyle tanıyacağız. Ve geçmişte üzerinde bayrağımızın bu diyarlardan alâka beklemenin HAK olduğunu anlayacağız ve anlatmaya çalışacağız. Başka güven ve onur hissi ile çıkacağız karşılarına..
GARB OCAKLARI adını alan Cezayir-Tunus-Fas ile beraber, #Akdeniz İ Türk Gölü yapan fetihlerin bir halkası olarak..
-Devamı gelecek..
Alıntı/Kaynak: Servet Pelin PEREMECİ ♐ #ANDIMIZ