Editör
FEYZİYE ÖZBERK
Mustafa Kemal’i yalnız yüreğimizle değil, aklımızla da sevelim. Onun bize vasiyeti olan; Kemalizm’in ilkelerinin ve Rusya ile dostluğun yeniden yaşama geçirilmesi için mücadele edelim. Milletimize ancak böyle hizmet edebiliriz.
Mustafa Kemal, olayların nasıl gelişeceğini önceden saptayan, o gidişe teslim olmayan, onlara müdahale gücünü, iradesini, cesaretini ve kararlılığını kendinde ve daha da önemlisi milletinde bulan bir büyük devrimci önderdir.
Mustafa Kemal’in gençlik yıllarında ve öncesinde, dünyada ve Osmanlı'da olağanüstü bir altüst oluş gerçekleşiyor. Tüm dünyayı sarsan 1789 Fransız Devrimi'ni, 1917 Sovyet Devrimi izliyor. Yani iki büyük devrim gerçekleşiyor. Bu devrimlerin rüzgârı tüm dünyayı özellikle aydınları etkiliyor. İmparatorluklar yıkılıyor ve millî devletler kuruluyor. 1914-1918 Birinci Dünya Savaşı geniş toprakları kana buluyor. Çok büyük acılar, kayıplar yaşanıyor.
İşte Mustafa Kemal, tüm bu gelişmeleri derin tarihi, kültürel ve siyasi birikimi, stratejik bakış açısı ve parlak zekâsıyla değerlendirebiliyor. Gazi’yi; devrimci bir önder, kurucu ve kurtarıcı yapan birikimi, özellikleri bu koşullarda oluşuyor. O bir milletin örgütlenmesini, halk iradesini, kurtuluşunu, sonra da devrimci bir Cumhuriyet'le taçlanmasını, hepsini önce zihninde planlayıp adım adım inşa ediyor. Yani önce kuruluşu sonra kurtuluşu hayata geçiriyor.
Atatürk, büyük bir asker olduğu kadar belki de daha önemlisi büyük bir düşünce adamıdır. O, aynı zamanda devrimci bir eylem adamıdır. Yerli ya da yabancı pek çok bilim insanı, aydın, politikacı Atatürk’ün bir dâhi olduğunu yazdılar. Türk siyasal tarihi uzmanı Sina Akşin, çok haklı olarak Atatürk’ü; “Bir dâhi, gelmiş geçmiş bütün Türklerin en büyüğü olarak.” sözleriyle değerlendiriyor.
Değerli felsefecimiz Bedia Akarsu, 2007’de kendisiyle İstanbul’da yaptığım söyleşide; Atatürk’ün bir dâhi oluşunun yanı sıra onu yaratan tarihi birikime dikkat çekmişti: “Türklerin önemli bir tarihleri var. Böyle bir birikimi olmayan bir toplumda birdenbire bir dâhi çıkamazdı. Atatürk, koskoca bir imparatorluktan süzülüp gelen bu tarih-kültür birikiminin ürünüdür. Bu halk, bu tarih olmadan Atatürk de olamazdı.”
Mustafa Kemal, Nutuk’un son sayfasında, Millî Mücadele'nin başarılmasını ve devrimci bir Cumhuriyet'in kurulmasını sağlayan etkenin; özetle yüzlerce yıl çekilen acıların yarattığı millî uyanış ve dökülen kanlar olduğunu belirtiyor:
“Efendiler, bu beyanatımla, millî hayatı bitmiş farz edilen büyük bir milletin, bağımsızlığını nasıl kazandığını ve ilim ve fennin en son esaslarına dayalı milli ve asri bir devleti nasıl kurduğunu ifadeye çalıştım. Bugün ulaştığımız netice, asırlardan beri çekilen millî musibetlerden doğan uyanışın ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir. Bu neticeyi, Türk gençliğine emanet ediyorum.”
Mustafa Kemal, olayların nasıl gelişeceğini önceden saptayan, o gidişe teslim olmayan, onlara müdahale gücünü, iradesini, cesaretini ve kararlılığını kendinde ve daha da önemlisi milletinde bulan bir büyük devrimci önderdir. Devrimci bir kararlılık ve sabırla milleti örgütlüyor. Israrlı ve başarılı politik ve askeri mücadelelerle iktidarı Saraydan devralıyor. Meclis'e, yani millete dayanan, Devrimci Hükümeti kuruyor. Orduyu düzenliyor. Güçlendiriyor. Sovyet Rusya’nın dostluğunu ve mali ve askeri desteğini kazanıyor. Gerekli parayı, silahı vb. adeta yoktan var ediyor. En önemlisi de mücadeleye kattığı milletten tüm ülkede devrimci kahramanlar yaratıyor. Koşullarla birlikte insanları da değiştirmeyi başarıyor.
Mustafa Kemal’in bu olağanüstü kurucu ve kurtarıcı niteliği tanınmış aydın ve siyaset insanlarınca da dile getiriliyor. Söz konusu aydınlar Atatürk'ü iz bırakmış tarihi kişilerle karşılaştırıyorlar. Benzerlikleri vurguluyorlar.
ÖNCE ATATÜRK'ÜN ÖVGÜYLE ANDIĞI ADLAR
Atatürk'ün büyük hayranlıkla söz ettiği Türk olan iki tarihi kahramanı var: Emir Timur (1336-1405) ve Fatih Mehmet (1428-1481), Atatürk, Timur için, “O kesinlikle dünyanın en büyük askeridir.” diyor. Ona hayranlığını şöyle açıklıyor: “Ben Timur zamanında olsaydım onun yaptığını yapabilir miydim, onu söyleyemem; fakat o benim zamanımda olsaydı, belki daha fazlasını yapabilirdi.”
Gazi, Fatih için de benzeri bir değerlendirme yapıyor:
“Çok kere Fatih’in karşısında kaldığı meseleleri düşündüğüm zaman ben de aynı hal çarelerine varmışımdır. Yalnız Fatih benim karşısında kaldığım hadiseleri nasıl halledebilirdi? Bunu merak ederim. Fakat Mehmet büyük adamdı, büyük.”
1923’ün Temmuz ayında Ankara’da ABD’li bir gazeteciyle konuşan Mustafa Kemal, Washington ve Lincoln’den övgüyle söz ediyor:
“Biliyor musunuz, Washington ve Lincoln niçin beni daima etkilemiştir? Söyleyeyim size. Onlar sadece Birleşik Devletlerin şerefi ve kurtuluşu için çalıştılar; oysa öbür başkanların çoğu, öyle görünüyor ki kendilerini tanrılaştırmaya çabaladılar. Kamu hizmetlerinin en yüksek şekli bencil olmayan çabalardır.”
İSKENDER, NAPOLYON VE ATATÜRK
Atatürk İskender ve Napolyon’a benzetilmekten hiç hoşlanmıyor: “İskender dünyayı fethetmişti. Ben böyle bir şey yapmadım. O dünyayı istila edeyim derken vatanını unutmuştu. Ben vatanımı hiçbir zaman unutmayacağım.”
Prof. Sadi Irmak’ın tanıklığına göre kendisini Napolyon’a benzeten bir konuğuna da şöyle yanıt veriyor: “O bir zalim ve günahkârdır. Zafer işareti için kan dökülmez. Harp ancak bir milletin varlığı için yapılırsa meşru olur.”
Atatürk, Emil Ludwig’le yaptığı ve Neue Freie Presse’de yayımlanan bir söyleşisine, Napolyon’u eleştirerek başlıyor. Anlaşılan o yıllarda bu iki ünlü asker arasında bir karşılaştırma yapılıyor. Atatürk, Napolyon’un eski sistemi devam ettirdiğini, yeniden hükümdar olduğunu, demokrasinin gelişini 60 yıl geciktirdiğini, söylüyor. “Ayrıca onun işe başlarken temel bir ilkesi yoktu, olayların akışında planlar kurmaya başladı.” diyerek eleştiriyor. Böylece kendisinin pek çok şeyi önceden düşünmüş, planlamış olduğunu da açıklıyor.
Ludwig’in Atatürk’e ilişkin gözlemleri şöyle:
“… Öyle biri ki Napolyon onun yanında hayalperest kalıyor. Millici, kendini tek bir ülküye kaptırmış, bu ülkünün kölesi, aynı zamanda efendisi.”
Kurtuluş Savaşı yıllarında Ankara’da yaşamış bir İngiliz gazeteci Grace Ellison, Atatürk’le, yaptığı söyleşide ona, “… Kendisinin Napolyon’a hayranlık derecesinde ilgi duyduğunu sandığını, öyle işittiğini söylemesi üzerine Atatürk’ün verdiği yanıt olağanüstüdür: “Ne garip bir söylenti! Doğaldır ki, ben tüm büyük strateji uzmanlarını incelemişimdir; ama Sakarya’yı Austerlitz’le karşılaştırmayı büyük bir kompliman saymam beklenemez.” Napolyon’un yükselme hırsını ön planda tuttuğunu belirten Atatürk, sözünü şöyle bitiriyor:
“Dava için değil, kendi için savaştı ve sonunda kaçınılmaz hezimete uğradı.”
Mustafa Kemal milletine sevdalıdır. Onun mücadelesinin amacı vatanına, milletine hizmettir. Attığı tüm adımları bu hedefine göre planlıyor. En küçük kişisel bir beklentisi yoktur.
Mao ve Nehru da Atatürk'ü büyük hayranlıkla anıyor.
BÜYÜK PETRO VE ATATÜRK
Bazı yazarlar Atatürk’le Petro arasında benzerlik olduğunu belirtiyorlar. Bulgar yazar Paraşkev Paruşev’e göre: “Her yeni başlangıcın ilk kıvılcımı olmak istemiştir. Bu nedenle de onu Büyük Petro ile kıyaslarlar. Yeni ufuklar açma düşüncesi, onu anlatılmaz bir güçle kendine çekmiştir.”
Fransız yazar Paul Gentizon da Atatürk’le Büyük Petro arasında benzerlik olduğunu düşünüyor:
“Bugünkü Türkiye’nin durumu ile Büyük Petro döneminde Rusya’nınki arasında büyük bir benzeşme gözükmektedir. Kuşkusuz çok ayrı iki çağ arasında kesin bir mukayese yapmak söz konusu olamaz. Ama bu durum, sosyal hayatların bazı görünüşleri bakımından XVI. yüzyılın sonlarındaki Ortodoks Rusya ile XX. yüzyılın başlarındaki Türkiye arasında benzeşmeyi sezmeyi engelleyemez. Bu özellik o kadar göze çarpmaktadır ki bu iki ayrı dönemde yenilik fikrini kişiliklerinde temsil eden Büyük Petro ile Mustafa Kemal’in ikisi de eski alışkanlıklara, tutuculuğa, bağnazlığa karşı çıkmışlardır.”
“Büyük Petro gibi Mustafa Kemal de kendini kısmen cehalet ve dini tutuculuğun egemen olduğu bir toplum karşısında buldu. Batılı düşüncelerden esinlenerek onu değiştirdi. Modern Rusya’nın gerçek kurucusu Çar gibi dogmayı akıldan, dini siyasetten, devleti ruhaniyetten ayırdı. Onun gibi kurumlara, ülkesinin geleneklerine, göreneklerine mistik karmaşadan ve teokrasiden uzak, yeni ve akla uygun biçim vermek için çaba harcadı.”
Fransız aydınlarından M. Jacques Bainville Atatürk’ü Cengiz Han ve Büyük Petro ile mukayese ediyor ve şu öngörüde bulunuyor: “Belki 20 sene sonra, Büyük Sultanların sonuncusu olarak ortaya çıkacaktır.” Atatürk gibi bir kişiliğin tarihte bir benzeri olmadığını vurgulayan M. Jacques Bainville: “Onun benliğinde Washington ve Cengiz Han’dan bir şeyler var ama en çok benzediği tarihi şahsiyet Büyük Petro’dur.” diyor.
Garrett Ward Sheldon’a göre Atatürk ile ABD kurucularından Thomas Jefferson tarih, kültür ve mizaçları yönünden ayrışıyor görünüyorlar. Fakat daha yakından incelendiğinde bu iki tarihi siyasi figürün yetiştirilişleri, ilgi alanları ve ideallerinde çarpıcı benzerlikler ortaya çıkıyor.
“Atatürk'ün Liderlik Sırları” kitabının yazarı Hikmet Özdemir, Mustafa Kemal'i Simon Bolivar’la karşılaştırıyor: “Modern Türkiye’nin lideri Atatürk ve Latin Amerika halklarının efsanevi lideri Simon Bolivar (1783-1830) arasında çok ciddi benzerlikler bulunmaktadır. Venezuelalı General Simon Bolivar, Atatürk'ten yüz yıl önce; Bolivya, Panama, Kolombiya, Ekvator, Peru ve Venezuela’nın İspanyol egemenliğinden kurtuluşu için verilen istiklâl savaşının komutanıdır. Atatürk ise Batılı emperyalist güçler tarafından ordusu dağıtılan, başkenti ve toprakları yer yer işgal edilen bir milletin bağımsızlık mücadelesinin muzaffer başkomutanı ve lideridir. Bolivar-Atatürk karşılaştırmasında ilginç bir nokta da Bolivar ve Atatürk’ün bugünkü Venezuela ve Türkiye devletlerinde bağımsız kurumlar, halk ve bireyler üzerinde karizmatik saygınlıklarını yükselen bir popülarite ile sürdürüyor oluşlarıdır.” İki büyük antiemperyalist önder yıllar geçtikçe daha da çok sayılıyor ve seviliyorlar.
Atatürk, Timur için “O kesinlikle dünyanın en büyük askeridir.” diyor.
MAO ZEDUNG, FİDEL CASTRO VE NEHRU
Dünyada Mustafa Kemal’den etkilenen, esinlenen sayısız devrimcinin olduğunu biliyoruz. Cezayir’in millî kahramanları Mustafa Kemal Paşa’nın fotoğrafını ceplerinde taşıyorlar. Mazhar Müfit’in aktardığına göre: ta 1920 yılında Fransız işgali altındaki Beyrut’ta ünlü bir otelin yemek salonda kalabalıktan bir kişi: “Allah yansur Mustafa Kemal Paşa” diye bağırıyor. Bir Hoca Efendi de Mustafa Kemal Paşa’nın zafer ve muvaffakiyeti için uzun bir dua okuyor.
Büyük devrimci liderler de Mustafa Kemal’i övgüyle anıyorlar
Çin Devrimi’nin lideri Mao Zedung'un, Uzun Yürüyüş öncesinde, 1935’te, Şangay Meydanı’nda toplanan binlerce Çinliye ilk sözü: “Ben Çin’in Mustafa Kemal’iyim” oluyor.
Küba Devrimi’nin lideri Fidel Castro, Büyük Söylev’inde, “Devrim yapmayı Mustafa Kemal Atatürk’ten” öğrendiğini açıklıyor.
Nehru, Hindistan’ın bağımsızlığı için Gandi’yle birlikte mücadele etmiş ve zaferden sonra Hindistan’ın ilk başbakanı olmuştur. Nehru’nun mektuplarından, Mustafa Kemal’in başarılarını adım adım dikkatle izlemiş olduğunu öğreniyoruz. Ondan takdir ve hayranlıkla söz ediyor:
“Tükenmiş çökmüş görünen bir ulusun yeniden doğuşuna en çarpıcı örnek Türkiye’dir. Bunun onuru, büyük ölçüde, her şey kendisine karşı görünürken boyun eğmeyi reddeden kahraman lider Mustafa Kemal Paşa’dadır. Kemal Paşa sadece ülkesini özgürleştirmekle kalmadı, modernleştirdi, tanınmaz ölçüde değiştirdi. Saltanata ve hilafete, kadının dışlanmasına ve eski adetlere son verdi. (…) Zaferden sonra muazzam bir itibar kazanmış olmasına rağmen, dikkatli hareket etti; çünkü bir halkı uzun süreden beri gelenekler ve din temelinde yükselen eski alışkanlıklarından çekip almak kolay değildir.”
Mustafa Kemal’in hem kendi tutumu hem de dünyanın büyük önderlerinin değerlendirmesi bize önemli bir ölçü veriyor: Kazanılan savaşlar, kahramanlıklar, iktidar gücü bir milletin bağımsızlığına, siyasi ve ekonomik olarak gelişmesine hizmet ediyorsa kıymetlidir. Tarih böyle kahramanları ölümsüzler tahtına oturtuyor.
Acı bir gerçek, günümüzde üstelik Atatürkçü olduğunu söyleyen bazı politikacılar, ünlü yazarlar iktidar olmak, daha fazla oy almak için başta 6 Ok olmak üzere Kemalizm’in tüm ilkelerinden vaz geçiverdiler.
Mustafa Kemal’i yalnız yüreğimizle değil, aklımızla da sevelim. Onun bize vasiyeti olan; Kemalizm’in ilkelerinin ve Rusya ile dostluğun yeniden yaşama geçirilmesi için mücadele edelim. Milletimize ancak böyle hizmet edebiliriz. Ayrıca zıttı bir tutum kazandırmıyor da…
Kaynaklar:
- Hikmet Özdemir, Atatürk'ün Liderlik Sırları, Cumhuriyet Kitapları, İstanbul, 2022.- Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, C: 2, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1960.
- Grace Ellison, Ankara’da Bir İngiliz Kadını, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1999.
- Jawaharlal Nehru, Türkiye ve Batı Asya Tarihi, Derleyen ve Çeviren Dr. Cüneyt Akalın, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2015.