İstiklal Marşının milletimiz için anlamı nedir? Özet olarak İstiklal Marşı neyi ifade etmektedir? İstiklal Marşının özü ile ilgili kısa bilgiler.
İstiklal Marşı Türk Milleti İçin Ne İfade Eder?
- Mehmet Akif Ersoy’un Türk milletine en büyük armağanı hiç kuşkusuz İstiklal Marşı’dır.
- İstiklal Marşı, Osmanlı Devleti’nin parçalandığı ve her bir parçasının emperyalistlerin iştahını kabarttığı bir zamanda, sözde medeni olan emperyalistlere, Akif’in dediği gibi “tek dişi kalmış canavar”lara vurulan bir tokattır.
- İstiklal Marşı, Anadolu’da yükselen Kuva-yı Milliye’nin ruhudur.
- İstiklal Marşı, bütün Anadolu’yu harmanlamış ve bu toprakları vatan kabul etmiş bir milletin özüdür.
- İstiklal Marşı, Milli Mücadele’yi yapan insanların hangi inanç, duygu ve düşüncede olduklarının resmi belgedir.
- İstiklal Marşı, kendini farklı milletten, farklı etnik kökenden görmesine rağmen Türk bayrağı altında toplanmış insanların oluşturduğu derin bir milli mutabakat metnidir.
- Bundan dolayıdır ki İstiklal Marşı değiştirilemez, değiştirilmesi bile teklif edilemez.
Kaynak: İstiklal Marşımız ve Mehmet Akif Ersoy, İbrahim Akyol, Çankırı-2011, s.7-8
İstiklal Marşı ile ilgili anılar
İstiklal Marşı ile ilgili anılar, milli marşımız olan İstiklal Marşı hakkında kısa anılar, kısaca 12 Mart 1921 istiklal marşının kabulü ile ilgili anılar.
(İstiklal Marşının Yazılması Anısı.)
İstiklal Marşı’nın Yazılması
Yeni kurulan devlet için bir “Milli Marş” yazılması hususunda Büyük Millet Meclisi’nin altı ay müddet vererek açtığı “İstiklâl Marşı Müsabakası”na muhtelif şâirlerin gönderdiği tam 724 şiir gelir. Bu şiirler, oluşturulan bir komisyonda incelenir ve içlerinden altı tanesi seçilerek Meclis matbaasında bastırılıp milletvekillerine dağıtılır.
Mâarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) Hamdullah Suphi Bey, yarışmaya para ödülü konulmuş olması yüzünden iştirâk etmemiş olan şâir Mehmet Akif Bey’e müracaat ederek, onunda bir şiir yazmasını ister. Bunun üzerine Mehmet Akif Bey; “Ben mebusum, müsabakaya iştirak etmem, ayrıca yazarım” diyerek teklifi kabul edip, ikâmet etmekte olduğu Tâceddin Dergâhı’nda, “Kahraman Ordumuza” ithaf ettiği İstiklâl Marşı şiirini yazdı. (1)
(İstiklal Marşının kürsüden okunması ile ilgili anı.)
İstiklal Marşı’nın Okunması
Milli Eğitim Bakanı kürsüye çıkarak büyük bir heyecanla İstiklâl Marşı’nı okur. Marş’ın her satırı, her kıtası sürekli alkışlarla karşılanır. Meclis’i büyük bir heyecan kaplar.
Abdülgafur Efendi dua ediyor, bütün Meclis âmin-han oluyor. O gün Üstat için en muazzam bir gündü. Hayatında bu kadar heyecanlı bir gün geçirmediğini söylüyordu. (2)
Nihayet 12 Mart 1921 günü Meclis’te yapılan oylamada Mehmet Akif Ersoy’un yazdığı “İstiklal Marşı” adlı şiir Milli Marş olarak kabul edilir. Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey’in kürsüden tekrar okuduğu “İstiklal Marşı” milletvekillerince ayakta dinlenir…
(İstiklal Marşı ile ilgili kısa anı, istiklal marşı anı)
Ben Yalnız Gördüğümü Yazdım
Bir gün Üstad’a sordum:
“– İstiklâl Marşı’nı niçin Safahat’a koymadınız?”
“– Onu millete hediye ettim, dedi; artık o, milletindir. Benimle alâkası kesilmiştir. Zaten o, milletin eseri, milletin malıdır. Ben yalnız gördüğümü yazdım. (3)
(Anılarla İstiklal Marşı)
Allah, bir daha bu millete bir İstiklal Marşı yazdırmasın…
Mehmet Akif, son günlerinde, hasta yatağında yatarken kendisine İstiklal Marşı için,
“Acaba yeniden yazılsa daha iyi olmaz mı?” diye bir sual sorulmuş. Akif’in şu cevabı, bu marşın neyin destanı, neyin mahsulü olduğunu anlatacak bir vecizedir:
“O şiir bir daha yazılamaz, onu ben de yazamam; onu yazmak için o günleri görmek, o günleri yaşamak lazım. Allah, bir daha bu millete bir İstiklal Marşı yazdırmasın.”
(Mehmet Akif Ersoy ve İstiklal Marşı Anıları, İstiklal Marşını konu alan anılar, Mehmet Akif Ersoy’un dilinden İstiklal Marşı nasıl yazıldı anısı.)
İstiklal Marşı Milletin Malıdır
Üstad, uzun bir hicretten sonra memlekete dönmüştü. Gurbet illerinde sevgili yurdunun hicran ve hasreti onu yakmış, kavurmuştu. Ciğerleri şişmiş, vücudu bir külçe kemik halinde kalmıştı. Beyoğlu’nda Mısır Apartmanı’nın loş ve sâkin bir odasında son günlerini yaşıyordu. Sevdiği bazı arkadaşları kendisini ziyarete gelmişlerdi. Milli Mücadele günlerinden bahsediliyordu. Söz İstiklâl Marşı’na intikal etti.
İstiklâl Marşı denince üstadın gözleri büyümüş ve parlamıştı. Hastabakıcının yardımıyla doğruldu, anlatmağa başladı:
“– İstiklâl marşı... O günler ne samimî, ne heyecanlı günlerdi. O şiir, milletin o günkü heyecanının bir ifâdesidir. Bin bir fecâyi karşısında bunalan ruhların, ızdıraplar içinde halâs dakikalarını beklediği bir zamanda yazılan o marş, o günlerin kıymetli bir hatırasıdır. O şiir bir daha yazılamaz... Onu kimse yazamaz... Onu ben de yazamam... Onu yazmak için o günleri görmek, o günleri yaşamak lâzım. O şiir artık benim değildir. O, milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem budur...”
Bunu söylerken Üstad yorulmuştu. Başı yastığa düşüyordu. O kemik külçesini yavaşçacık itina ile yatağına uzattık. Misafirler veda ettiler. Üstad gözlerini kapadı. Sakin, sessiz uyumaya başladı. (4)
(1) Muallim Mâhir İz (Mehmed Âkif’in talebesi ve arkadaşı), Yılların İzi, s. 128, İstanbul 1975.
(2) Fergan, C. 1, s. 80.
(3) Fergan, C. 1, s. 166. Mehmed Âkif’in talebesi ve seyyah, gazeteci Mehmed Tevfik Efendi’nin oğlu Mehmed’in hatırası.
(4) Fergan, C. 1, s. 82.