20171129

Süleyman Şah’ın keçileri nasıl Avustralyalı oldu / Yusuf Yavuz


Süleyman Şah’ın keçileri nasıl Avustralyalı oldu


Selçuk’a devlet kurduran koyunlardan Recep’in ithal kuzularına nasıl geldik…

Bir zamanlar ipekten yüne, tiftikten kıla üretim araçlarıyla yeryüzüne hâkim olan halkların torunları bugün o üretim araçlarını ellerinden kaptırdıkları sömürgeci ülkelerin yazdığı senaryolara uygun biçimde birbirini boğazlamakla meşguller… Ancak bütün bu tablonun en ağırı, koyunla başlayan bir imparatorluk öyküsünün hamasi yanlarını yayıla yayıla anlatıp da, üretim kültüründen zerre dem vurmayan siyaset bezirgânlarının cehaleti. Bin yıl önce koyunlarıyla yola çıkan ve onca yıl dünyaya hükmeden imparatorluklar kuran bir ‘ecdanın’ torunlarının, bugün kuzuyu bile ithal edecek bir aymazlık içinde olmalarını nasıl açıklayacağız…

50 BİN KOYUNLA YOLA ÇIKAN SELÇUK’UN ÖYKÜSÜ BİZE NE ANLATIYOR

Türklerin kurduğu Hazar Devleti’nin ordu komutanı olan Dukak’ın oğlu Selçuk Bey, Maveraünnehir’den ayrılıp, maiyetindeki 100 atlıyla birlikte Cend kentine doğru yola çıktığında 1500 deve ve 50 bin kadar koyundan oluşan mal varlığıyla kendilerine yeni bir yaşam kurmanın arifesinde olan Türkmenlere öncülük ediyordu. Torunu Tuğrul’un kurduğu ve bugünkü İran’da bulunan Rey kentini başkent olarak seçen Büyük Selçuklu İmparatorluğuna adını veren Selçuk Bey’in öyküsü, aslında Türklerin Orta Asya’dan İran platosuna, Anadolu’dan Balkan coğrafyasına kadar uzanan tarihsel akışında bir canlı türünün ne kadar yaşamsal önemde olduğunun altını çiziyor: Koyun…

İMPARATORLUKLARI KURAN VE YIKAN BİR ÜRETİM KÜLTÜRÜ


Oğuz Türklerinin tarihi, aslında koyun üretimiyle paralel ilerliyor. Ancak bunun yanında keçi de bu tarihe tanıklık eden en önemli üretim araçlarından biri. Bozkır ve göçebe kültürünün, hareketli ve dinamik oluşuyla birlikte geniş bir coğrafyayı üretim ve yaşam alanı olarak kullanması sanıldığı gibi geri, ilkel ve hantal değildir. Aksine canlı, devingen ve merkezi olarak bir bölgeye saplanıp kalmış, çoğu hanedan merkezli imparatorlukları tarihten silen bir üretim ve yaşam kültürüdür…

SELÇUKLU’YA KARŞI OĞUZ AYAKLANMALARI

İslamlaşmayla birlikte benimsenmeye başlanan ‘gaza’ ve ‘cihad’ kavramlarını bir kenara bırakırsak, Orta Çağ’ın ikinci yarısına damgasını vuran Selçukluların hem kurucu unsuru olan hem de kötü yönetilmeleri sırasında bizzat Selçuklu’ya karşı zaman zaman büyük ayaklanmalar çıkaran Oğuzlar, kendilerine ‘yeryüzünün hakimi’ diyen sultanların sonunu getirmiştir. Bu ayaklanmaların en önemlilerinden biri olan ve etkisi yüzlerce yıl süren Babai İsyanı (1239), Selçukluların egemenliği altındaki Anadolu’ya gelen, çoğunlukla keçi ve koyun yetiştiriciliği ile geçimlerini sağlayan on binlerce Türkmen'in isyanıdır.

MUKTEDİRLERLE ÇOBANLARIN BİTMEYEN SAVAŞI


Özetlemek gerekirse, Selçuklu’yu kuran irade de, onu kötü yönetimi yüzünden yıkan iradede varlığını, gücünü ve yaşam kaynağını en başta küçükbaş hayvancılıktan alıyordu. Bir başka deyişle Türklerin tarihi, iktidar kavgalarıyla birbiriyle savaşıp duran yöneticilerin olduğu kadar, aynı zamanda çobanlıktan gelip, çobanlığı hor gören iktidar sahipleriyle, hor görülen çobanlar arasındaki çatışmanın tarihidir.

BİR OĞUZ’A İKİ KOYUN VERİRSENİZ 20 YIL SONRA ÜLKE KURAR

Bir Oğuz’a bir çift keçi ya da koyun verirseniz, onları hızla çoğaltarak beş yıl sonra bir köy, 10 yıl sonra bir şehir, 20 yıl sonra da bir ülke kurar. Adaletli ve köklerinden gelen geleneğe sırtını dönmeyen bir yönetim anlayışını sürdürürse de kısa sürede o ülke büyük bir cihan devletine dönüşür. Ancak yine aynı Oğuz’un keçisinin otunu, koyununun merasını elinden alırsanız, adaletsiz bir yönetimle, dilini, kültürünü, inancını hor görüp varlığına tehdit gibi davranırsanız; işte o zaman onun üzerine bina edilen devlet çöker… Kabaca Türklerin bin yıllık tarihi bize bunu anlatıyor…

DEVLETİN YANLIŞ SORUSU: MAVERAÜNNEHİR NEREYE DÖKÜLÜR

Ece Ayhan’ın ‘Meçhul Öğrenci Anıtı’ şiirine kaynaklık eden Maveraünnehir, gerçekten de devletin en yanlış sorularından birine dönüşmüştür:
Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
Bir teneffüs daha yaşasaydı
Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
Devlet dersinde öldürülmüştür
Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:
Maveraünnehir nereye dökülür?
En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:

-Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!dir.”


İKİ NEHRİN ORTASINDA PAYLAŞILAMAYAN TOPRAKLAR
Nehrin ötesi anlamına gelen Maveraünnehir, Oğuz Türkmenlerinin Orta Asya’daki üretim ve yaşam havzasıydı. Ceyhun ve Seyhun nehirleri arasında kalan, geniş otlaklar ve zengin su kaynaklarına sahip olan Maveraünnehir, Gazneliler, Karahanlılar, Samanoğulları ve Harzemşahlar gibi Türk ve İrani kökenli devletler arasındaki çatışmaların da kaynağı olmuştur.
TİBET’TEN ANADOLU’YA TİFTİK KEÇİSİ
Maveraünnehir’de, yani iki nehrin arasındaki platolarda güç kazandıktan sonra tarih sahnesinde görülmeye başlayan Selçuklular, önce Horasan, ardından Irak-İran coğrafyasına, nihayetinde de Anadolu’dan Kafkaslara uzanan bir coğrafyada egemenlik kurarken, beraberlerinde Tibet kökenli bir canlıyı da Anadolu’ya getirdiler: Ankara tiftik keçisi.

SÜLEYMAN ŞAH’IN GETİRDİĞİ KEÇİ TÜRKLERİ KUMAŞ TEKELİ YAPTI

Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu kabul edilen Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın beraberinde getirdiği tiftik keçisi, Ankara ve çevresine yerleşen Türkmenler tarafından yetiştirilerek ‘Angora’ (Ankara keçisi) olarak anılmaya başlandı. İlerleyen yıllarda Ankara keçisinden elde edilen ‘Türk tiftiği’nden üretilen ve Avrupa’da büyük talep gören kumaş, Osmanlı İmparatorluğu’nun bu alanda tekel oluşturmasını sağlayacaktı.

OSMANLI ALTIN DEĞERİNDEKİ TİFTİĞİ ELİYLE İNGİLİZLERE VERDİ

Ancak yine aynı Osmanlı, 1838’de bu tekeli kendi elleriyle İngilizlere kaptırırken, aynı zamanda büyük çöküşüne giden yolun taşlarından birini de döşeyecekti.
(Bununla ilgili ayrıntılar için bakınız:http://odatv.com/siz-dirilise-bakarken-suleyman-sahin-kecileri-boyle-kacirildi-2805171200.html )
Bu büyük aymazlığın ardından Anadolu tiftik keçisi üreticileri onlarca yıl kendini toparlayamadı. Cumhuriyetin ardından 1960’lı yıllarda yeniden toparlanma çabalarıyla 6 milyona ulaşan Ankara tiftik keçisi bugün yaklaşık 160 bin civarında. (2012 resmi verielrine göre 158 bin) *

DÜNYANIN EN GÜZEL DOKUMALARINI YAPAN ELLER KIRILDI
Buhara’dan İran’a dünyanın en güzel halı ve kilimlerini, kumaşlarını dokuyan Türkmenler Anadolu’ya geldiklerinde Lodikya’dan (Ladik-Denizli) Kaisareia’ya (Kayseri), İconium’dan (Konya) Laranda’ya (Karaman) bir çok kadim yerleşim merkezindeki neolitik çağdan beri süregelen üretim kültürünü de kendi deneyimlerine kattılar. Ancak dünyanın en zengin kültür harmanının ortay çıktığı bu topraklar ne yazık ki son 50 yılda affedilmez derecedeki hatalı politikalar yüzünden lime lime edildi, birkaç yıldır da bu derin kültür tamamen tarihten silinmek için uğraşılıyor.

SELÇUK’UN YOLUNDAN YÜRÜYEN SON ÜÇ AİLE YOK OLMAK ÜZERE

Örneğin Selçuk’un bin yıl önce Maveraünnehir’den 50 bin koyunla çıktığı yolculuğun bugüne değin süren uzantılarının olduğunu anlayabilse bu toplum. Oğuzların bir kolu olan Sarıkeçili Yörüklerinin, halen yayla sahil konar-göçer keçi yetiştiriciliğini, tıpkı bin yıl önceki gibi, yalnızca toprağı, suyu, otu ve havayı koklayarak, aşkla sürdürme mücadelesi verdiğini görebilseler. Her türlü zulme ve baskıya rağmen bu kültürü sürdüren son üç aile kaldığı gerçeğine bir ayabilseler…

ISLAH EDİP ENDÜSTRİYEL ÜRETİME BAĞLAMAK HASTALIĞI

Bunu görmek bir yana devletin ilgili bakanlıklarının tek derdi bu topraklara ait ne varsa bir an önce endüstriyel üretime bağlamak. Ekim 2015’te Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın ev sahipliğinde Ankara’da yapılan BM Çölleşmeyle Mücadele Konferansı’nda kültürlerini tanıtmak için davet edilen Sarıkeçili Yörüklerinin binlerce yıllık kıl keçisi için “bunları ıslah edelim” diyebilen bir orman ve su işleri bakanımız var.

ANGORA GİBİ YAKINDA KIL KEÇİSİNİ DE KAYBEDECEĞİZ

Bir an önce ıslah edelim… Anadolu’nun yerli ırkı ne kadar hayvanı varsa hepsini endüstriyel üretimin çarkları arasına bağlamanın, böylece üreticileri de ilaç ve yem tekellerinin kıskacına almanın yolu ıslah etmekten geçiyor. Bu konudaki aymazlık devam ederse Osmanlı’nın son döneminde İngilizler’e kaptırılan ve bugün neredeyse tamamen yok olma aşamasına Ankara keçisinin öyküsü gibi yakın gelecekte kıl keçisinin de arkasından ağıtlar yakacağız.

GÜNEY AFRİKA’DAN AVUSTRALYA’YA ANGORA’NIN YOLCULUĞU

Osmanlı sarayının izniyle Güney Afrika’ya götürülerek yetiştirilen Ankara keçisi, oradan da 1830’lu yıllarda Avustralya’ya götürüldü. Bugünkü saf Angora ırkları ise, 1853, 1856, 1863, 1865, 1869, 1871 ve 1873 yıllarında Türkiye'den götürüldü. Uzun yıllar süren denemelerin ardından Güney Afrika’dan Avustralya’ya yerleşen bir göçmen olan Gerard Thomas Ferreira’nın beraberinde getirdiği Ankara tiftik keçisi, bu ülkeyi de önemli tiftik üreticilerinden biri haline getirdi.



AVUSTRALYA YILDA 1 MİLYON TON TİFTİK ÜRETMEYİ BAŞARDI

Bir zamanlar Venedikli tüccarların Osmanlı topraklarından bin bir zahmetle götürüp Avrupa pazarında sattığı Türk tiftiğinin yerini bugün Avustralya’daki Angora (mohair) keçisi çiftliklerinde yetiştirilen tiftiklerin peşinden koşan İtalyan modacılar aldı. Özenle yetiştirilen keçilerden elde edilen tiftik, Avustralya’da kilosu 50 dolardan ve müzayedeler düzenlenerek satılıyor. Ünlü giyim markalarına tiftik üreten Avustralyalı yetiştiriciler, 1980’lerde eriştikleri yıllık 1 milyon ton hedefini yeniden yakalamak için uğraşıyorlar. Bu konuda dernekler, vakıflar kuruluyor, Angora keçisi yetiştiriciliği hakkında ciltlerce kitaplar yayınlanıyor.
Süleyman Şah’ın Anadolu’ya getirdiği keçilerin yanında dünyanın en büyük hayvancılık sektörünü kuran Avustralya bugün Türkiye’nin en fazla canlı hayvan ithal ettiği ülkelerden biri oldu.



BU DEĞERLİ KUMAŞA ADINI VEREN KEŞMİR SAVAŞLA YATIP KALKIYOR

Bugün Hindistan, Pakistan ve Çin sınırlarında bulunan dağlık Keşmir bölgesi, adını ünlü tiftik keçisinden elde edilen kumaşa vermiş kadim bir kültür havzası. Türklerin bu bölgeden getirip, Orta Anadolu platolarında Anadolu’nun tuzuyla besleyerek ışıltılı tiftikler elde ettiği Angora keçilerinin anavatanında bugün yıllardır bitmek bilmeyen mezhep ve din savaşları var. Tıpkı Anadolu’nun yanı başında, Orta Doğu’da olduğu gibi. Bir zamanlar ipekten yüne, tiftikten kıla üretim araçlarıyla yeryüzüne hâkim olan halkların torunları bugün o üretim araçlarını ellerinden kaptırdıkları sömürgeci ülkelerin yazdığı senaryolara uygun biçimde birbirini boğazlamakla meşguller.

SELÇUK’UN KOYUNLARINDAN RECEP’İN İTHAL KUZULARINA

Ancak bütün bu tablonun en ağırı, koyunla başlayan bir imparatorluk öyküsünün hamasi yanlarını yayıla yayıla anlatıp da, üretim kültüründen zerre dem vurmayan siyaset bezirgânlarının cehaleti. Bin yıl önce koyunlarıyla yola çıkan ve onca yıl dünyaya hükmeden imparatorluklar kuran bir ‘ecdanın’ torunlarının, bugün kuzuyu bile ithal edecek bir aymazlık içinde olmalarını nasıl açıklayacağız…
Yusuf Yavuz


*(Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Tiftik Raporu. Yayın tarihi: 2014)

Alıntı Kaynak: http://odatv.com/suleyman-sahin-kecileri-nasil-avustralyali-oldu-2811171200.html