20191230

'Selanik Türküsü'

destandır.
Şundan ki;
Osmanlı'nın hoşgörülü yönetimi altındaki Selanik'te 72 millet bir arada yaşıyor.
Çarşısında,pazarında, dükkânında kentin toplumsal yapısına uygun bir dil konuşulur, halk birbirini anlardı..
Sevgi,saygı Selanik'in simgesi olmuştu.
Musevisi,müslümanı, hıristiyanı özgürce kendi ibadetlerini yapacakları cami,havra, kiliseleri vardı..
15.Yüzyılda Kraliçe Isabella ve Ferdinand döneminde,musevilere
"Ya hıristiyan olacaksınız ya da 10 ay içinde ülkeyi terk edeceksiniz" denince, Sultan 2.Beyazıd İspanyol musevilerine sahip çıkar ve Kaptan-ı Derya Hasan Paşa'yı donanması ile İspanya'ya gönderiyor ve bir grup musevinin kurtulmasını sağlıyor..
Onları İstanbul'a getiriyor ve bu gelen gruptan 2000 kadarını Selanik'e gönderiyor..
Böylelikle renkli Selânik yaşamına yeni bir grup giriyor ve ticaret canlanıyor.
Yeni mağazalar, bankalar,oteller,yollar, limanlar yapılıyor.
Musevilerin ticaret hayatına kattıkları canlılıktan diğer etnik gruplar da nasibini alıyor..
Hamdi Bey,Kapancılar gibi müslüman iş adamları da çeşitli iş kollarında yatırımlar yapıyor. Sözün özü Selânik, Osmanlı'nın Avrupa'daki merkezi hâline geliyor..
Gelişen ticari yaşama ayak uydurup tekstil dalında mağaza açanlardan biri de Renda'lı Rüstem Ağa'ydı..
Rüstem Ağa'nın mağazasında allı güllü basmalar,Şam işi ipekliler,ağır kadifeler, Selânik dokumaları
top top dururdu raflarda.Selanik'in o gün kü sosyetesi Rüstem Ağa'dan mağazasından giyinirdi..
Belindeki Trablus kuşağından sarkan gümüş kordonu,bir yana eğik fesiyle yörük esmeri babacan bir adamdı.
Gözü,gönlü tok,yemeği yenir,çayı içilir bir kişiydi. Anlı şanlı konağında onlarca insan çalışır ekmek yerdi.
Ne var ki,Rüstem Ağa'nın kendince bir derdi vardı.
4 kız babasıydı ve Allah ona oğlan bir evlât vermemiş,kendinden sonra mala mülke sahip çıkacak,soyunu sürdürecek bir oğlu olmamıştı..
Kızları bir bir evermiş, bir tek Fitnat kalmıştı evde..  Daha 16'sındaydı Fitnat, gözü gibi seviyordu onu Rüstem Ağa..
Güzelliği de dillere destan olmuş,dünürleri çoğalıyordu Fitnat'ın.
Ama babası verimkâr değildi.Daha çocuk sayılır deyip savıyordu gelenleri..
Günlerden bir gün, Selânik yakınlarındaki Mazganlı Köyünden Mehmet adlı bir genç alışveriş etmek için Rüstem Ağa'nın mağazasına geldi.İlk kez gördüğü bu gence nereli olduğunu ve ne iş yaptığını sordu.
"Mazgan'lıyım,celeplik yapıyorum.Selanik pazarına mal getirip sattık.Niyetim burada kalmaktı ama biraz zor" dedi. Gencin bu içten, saf anlatımı hoşuna gitti.
Kendisinin de hesaptan kitaptan anlayan birine ihtiyacı vardı.
"Delikanlı,adın ne?Kimin kimsen varmı köyde?" Deyince;
"Adım Mehmet,anam babam ve 3 erkek kardeşim var.Hesap kitaba aklım erer, alışverişten anlarım." Deyince,içinde bir şeyler kımıldadı Rüstem Ağa'nın,benim de böyle bir oğlum olsaydı keşke diye geçirdi içinden..
Sonra da;
"Gel çalış dükkânda, ekmeğin,aşın,yatacak yerin,içeceğin kadar tütün,giysin ve emeğinin hakkını da veririm." Dedi.
Delikanlı heyecanla ellerine sarıldı ve " size lâyık olmaya çalışırım." Dedi.
Ve işe başladı.Her geçen gün daha da ısındı işine.Rüstem Ağa'nın her günden güne gözüne girdi.
Ilkin kumaş toplarını kaldırıp indirmekle başladı işe sonra mağazanın tüm işlerine el attı..
Rüstem Ağa ona baktıkça "Ah şu Mehmet gibi benim de bir oğlum olsa, soyumu sopumu devam ettirse.." diye iç geçiriyordu.
Mağaza işlerinin yanı sıra Rüstem Ağa onu bir şeyler almak, yollamak için eve de yolluyordu.
Işte bu gidiş gelişlerin birinde olan oldu.
Fitnat'la Mehmet göz göze geldi,elleri ellerine değdi..
Çok geçmeden de kimsenin görmediği köşelerde buluşup fısıldaşır oldular.Mehmet bir türlü durumu Rüstem Ağa'ya açamıyor,içine kapandıkça kapanıyordu..
Sonra Fitnat'ın davranışlarındaki değişikliği farkeden annesi sorguladı kızını..
Durumu öğrenince babasına açtı meseleyi.
Rüstem Ağa'nın zaman zaman aklından geçen Fitnat'ı Mehmet'e everme işi kendiliğinden gelişince hoşuna gitti.
Onay alan annesi Fitnat'a haberi uçurdu.
Mehmet'te köye gidip ailesinin de rızasını alıp birlikte kızı istemek için Rüstem Ağa'nın kapısını  çaldıklarında Fitnat'ın yüreği duracak gibiydi.. Konukları içeri alıp, şuradan buradan sohbet ettikten sonra kahvelerini içerken kızı istediler.. 
"Kısmetse olur kızımıza danışalım.Lâkin Fitnat evimizin şenliği.Onsuz bu konak olmaz.
Biz isteriz ki oğlunuz bizimle olsun, bize evlât olsun" deyince, Mehmet'in  babası;
"Mehmet zaten kent yaşamına alıştı.Köyde kızımız yapamaz.
Sizin dediğiniz gibi olsun.Yeter ki mutlu olsunlar." Der ve söz kesilir..
Iç güveysi alacakları için fazla beklemeyip düğünü bir an önce yapmaya karar verirler.
Gençler o günü heyecanla beklerken Selanik'i  kâbus gibi bir hastalık Selânik'i kavurmaya başladı..
Kolera dedikleri bir illet bir çok canı alıp götürmeye başlamıştı.
Kenti kara bulutlar gibi sarmaya başlamıştı, yanlızca Selânik'i değil, tüm Rumeli'yi sarmıştı..

Bu arada düğün tarihi kesinleşen gençler artık gün sayıyordu

Alıntı: Sosyal Medya