Guatelli Paşanın Osmaniye Marşı'nı sanatçı Evren kutlay icra ediyor
"Osmanlı Sarayı'nda Piyano"
Piyanist Evren Kutlay ile İncesaz grubu, birlikte konser verdi
Bu yıl 15'incisi düzenlenen Uluslararası Antalya Piyano Festivali kapsamında piyanist Evren Kutlay ile İncesaz grubu, "Osmanlı Sarayı'nda Piyano" adlı konser verdi.
Antalya Kültür Merkezi'nde sanatseverlerin ilgi gösterdiği etkinlikte, Kutlay ile İncesaz birlikte sahne aldı.
Kutlay'ın Semplice Quartet eşliğinde Osmanlı Sarayı'ndan Avrupai esintileri seslendirmesiyle başlayan konser, sultan müziklerine İncesaz'ın eşliğiyle devam etti.
İkinci bölümünde ise İncesaz'a Kutlay'ın eşlik ettiği programda, Mecidiye, Osmaniye, Hamidiye, Reşadiye marşlarından Aydın Havası'na kadar 15 esere yer verildi.
Etkinlik, İncesaz'ın kendi repertuvarlarından sunduğu seçkiyle sona erdi.
"Şehrin sesi" sloganıyla dün başlayan festival, 29 Kasım'da sona erecek.
#antalyapiyanofestivali nde Evren Kutlay hem tarih hem piyano dersi veriyor Bravo Osmanli'nin Bati muzigiyle imtihani
Antalya piyano festivalinde 2. Gecede Evren Kutlay ve incesaz'dan bati muzıği formlarinda osmanlı Marşları. ..
Dr.Evren Kutlay ile söyleşi: Müzik eğitimi ve Osmanlı Müziği
Dr.Evren Kutlay; müzikolog, piyanist ve Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi. "Dersaadette Avrupa Müziği" adlı bir müzik albümü 2011'de Anatolian Yapım tarafından çıkarılmıştı. "Osmanlı'nın Avrupalı Müzisyenleri" adlı kitabı ise 2010'da Kapı Yayınları tarafından yayımlanmıştı. Söyleşimizde kendisini daha iyi tanıma fırsatı bulacağınızı, eserlerinden yola çıkarak ülkemizin müzik tarihine dair kısa bir yolculuk yapacağınızı, geçmişle günümüzdeki müzik anlayışımız hakkında karşılaştırma yapabileceğiniz genel bir harita çıkarabileceğinizi düşünüyorum. Kendisine hem samimiyeti hem de "Gizlenen Tarihimiz"e zaman ayırdığı için çok teşekkür ediyor, başarılarının daimi olmasını temenni ediyorum.
Öncelikle söyleşi teklifimi kabul ettiğiniz ve vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Hemen, kısa da olsa eğitim geçmişinizden konuşalım isterim. Müzik sevgisine ne zaman kapıldınız, eğitim süreciniz nasıl ilerledi ve neden piyanoyu seçtiniz?
Çok küçük yaşlarda. Annem müziği çok sever, evde sürekli radyo açık olurmuş ve benim ilgimi henüz bebekken farketmiş. Sonrasında üst katımızda oturan ve piyanosunun sesine kulak kabarttığım, zaman zaman evinde dinlediğim, ilk öğretmenim, daha sonra konservatuarda solfej derslerime giren sevgili hocam Mine Mucur’la müzik eğitimime başladım. Konservatuara gitmeme de o salık verdi.
İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda hocam Zeynep Yurdakul’la sürdürdüğüm yarı zamanlı piyano eğitimiyle birlikte, Almanca eğitim yapan Cağaloğlu Anadolu Lisesi ve ardından Boğaziçi Üniversitesi Matematik bölümünden mezun oldum. Amerika’da yüksek lisansımı yapmaya karar verdim. Başvurduğum okullar hep burs teklif ettiler. Boğaziçi İşletme bölümünden bir hocam özellikle West Georgia’yı tavsiye edince bir devlet üniversitesi olan okulumu seçmiş oldum. Kimseyi bilmeden, tanımadan, burs teklifini kabul ederek uçağa bindim gittim.
University of West Georgia’da işletme yüksek lisans eğitimimin ilk döneminde piyanoya müthiş özlem duydum. Yine yönlendirmelerle üniversitenin müzik bölümünden bir hocayla tanıştım. Bana hemen müzik bölümü öğrencilerine sunulan pratik odalarının anahtarından verdiler. Aynı zamanda da bir sonraki dönem yüksek lisans seçme sınavlarına katılmamı tavsiye ettiler. O dönem işletme derslerime devam edip araştırma görevlisi olarak çalışırken bir yandan da müzik yüksek lisans sınavlarına hazırlandım. Teori, icra, müzik tarihi, literatürü...Dönem sonunda sınavları geçtim. İkinci dönemimde hem İşletme hem de Müzik bölümlerinin yüksek lisans öğrencisiydim. Üniversite rektörünün onur öğrencilerine verdiği İşletme dersinin ve İşletme ve Müzik bölümlerinin Araştırma görevlisi olarak da çalışıyordum. Hem de piyano hocamın yönlendirmesiyle ders veriyordum. Üniversite korosunun eşlikçisi olarak da görev yapıyordum.
Önce MBA(İşletme yüksek lisans) derecemi, bir sonraki dönem de MM in Piano Performance(Piyano yüksek lisans) eğitimlerimi birincilikle tamamladım. Amerika’da beni en çok mutlu eden ve çalışmaya şevk eden aynı üniversitede iki birbirinden bağımsız dalda okuma imkanı bulmaktı. Herşey elimin altında gibiydi. Ben sevdiğim şeyi yapacak, çalışacaktım sadece. Bu benim için müthiş bir motivasyon kaynağıydı. Çünkü birinden vazgeçmek zorunda olsaydım bir yanım eksik kalacaktı, mutsuz olacaktım.
Eğitimlerim boyunca çeşitli ödüller aldım, hem işletme hem müzik alanında. İşletme’deki başarılarım hocalarımın dikkatini çekti, hatta bir hoca kendisinin asistanı olmamı, birlikte makale yazmayı, araştırma yapmayı ve okulda kalmamı teklif etti. Aynı şekilde müzik bölümündeki hocalarım akademik kariyer yapmam konusunda ısrar ediyorlardı. Piyano hocamla birçok ulusal konferansa katıldım, sadece hocaların çıktığı konserlere o beni de çıkarır, başka üniversitelere götürür, akademisyenlerle tanıştırır, onlara dinletirdi. Ama o yıllarda ne işletme ne de müzik alanında akademik kariyer hedeflemediğim için bu önerileri kabul etmedim.
İşletme bölümünden dereceyle mezuniyetim sonucu uluslararası profesyonel bir ödül olan “Beta Gamma Sigma International Business Scholars” ödülüne layık görüldüm. Müzik bölümünde okurken piyano yarışmalarına girdim. GMTA piyano yarışmasında “upper college” seviyesinde “Award of Excellence” ödülünü aldım. Ayrıca ulusal çapta bir ödül olan ve akademik mükemmeliyet, liderlik vasıfları ve başarılı eğitimcilik deneyimi ölçütleriyle verilen MTNA “Star of the Year” ödülünü alan o yıl tek yabancı oldum.
Öğrenimim boyunca ve sonrasında İstanbul Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Koç Üniversitesi, Kocaeli Üniversitesi, İstanbul ve Ankara Avusturya Konsolosluğu Kültür Ofisi, Türk-Amerikan Üniversiteliler Derneği, Kadıköy Halk Eğitim Merkezi ile Afyon Uluslararası Klasik Müzik Festivalinde ve Georgia’da çeşitli kentlerde solo, dört el piyano ve oda müziği eserleri seslendirdim. Ailemin ısrarıyla yurda döndükten bir ay sonra Boğaziçi’nden hocalarımın tesadüfi beni önermesiyle Koç Üniversitesi’nde Sanat direktörü ve öğretim görevlisi olarak göreve başladım. Akademik kariyer yapmaya bu aşamada karar verdim. İstanbul Üniversitesi Sosyal bilimler Enstitüsünde Müzikoloji doktora çalışmalarımı tamamladım. Doktora sonrası araştırma çalışmalarını Türk Avrupa müzik ilişkileri üzerine şekillendirdim. Özellikle “Osmanlı’da Batı Müziği” alanına yoğunlaştım. Çokça makale, kitap bölümü ve bildiri yayınladım. Ayrıca “Osmanlının Avrupalı Müzisyenleri” başlıklı kitabım Kapı yayınlarından "Dersaadette Avrupa Müziği" başlıklı CD kaydım Anatolian yapımdan çıktı.
Öncelikle söyleşi teklifimi kabul ettiğiniz ve vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Hemen, kısa da olsa eğitim geçmişinizden konuşalım isterim. Müzik sevgisine ne zaman kapıldınız, eğitim süreciniz nasıl ilerledi ve neden piyanoyu seçtiniz?
Çok küçük yaşlarda. Annem müziği çok sever, evde sürekli radyo açık olurmuş ve benim ilgimi henüz bebekken farketmiş. Sonrasında üst katımızda oturan ve piyanosunun sesine kulak kabarttığım, zaman zaman evinde dinlediğim, ilk öğretmenim, daha sonra konservatuarda solfej derslerime giren sevgili hocam Mine Mucur’la müzik eğitimime başladım. Konservatuara gitmeme de o salık verdi.
İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda hocam Zeynep Yurdakul’la sürdürdüğüm yarı zamanlı piyano eğitimiyle birlikte, Almanca eğitim yapan Cağaloğlu Anadolu Lisesi ve ardından Boğaziçi Üniversitesi Matematik bölümünden mezun oldum. Amerika’da yüksek lisansımı yapmaya karar verdim. Başvurduğum okullar hep burs teklif ettiler. Boğaziçi İşletme bölümünden bir hocam özellikle West Georgia’yı tavsiye edince bir devlet üniversitesi olan okulumu seçmiş oldum. Kimseyi bilmeden, tanımadan, burs teklifini kabul ederek uçağa bindim gittim.
University of West Georgia’da işletme yüksek lisans eğitimimin ilk döneminde piyanoya müthiş özlem duydum. Yine yönlendirmelerle üniversitenin müzik bölümünden bir hocayla tanıştım. Bana hemen müzik bölümü öğrencilerine sunulan pratik odalarının anahtarından verdiler. Aynı zamanda da bir sonraki dönem yüksek lisans seçme sınavlarına katılmamı tavsiye ettiler. O dönem işletme derslerime devam edip araştırma görevlisi olarak çalışırken bir yandan da müzik yüksek lisans sınavlarına hazırlandım. Teori, icra, müzik tarihi, literatürü...Dönem sonunda sınavları geçtim. İkinci dönemimde hem İşletme hem de Müzik bölümlerinin yüksek lisans öğrencisiydim. Üniversite rektörünün onur öğrencilerine verdiği İşletme dersinin ve İşletme ve Müzik bölümlerinin Araştırma görevlisi olarak da çalışıyordum. Hem de piyano hocamın yönlendirmesiyle ders veriyordum. Üniversite korosunun eşlikçisi olarak da görev yapıyordum.
Önce MBA(İşletme yüksek lisans) derecemi, bir sonraki dönem de MM in Piano Performance(Piyano yüksek lisans) eğitimlerimi birincilikle tamamladım. Amerika’da beni en çok mutlu eden ve çalışmaya şevk eden aynı üniversitede iki birbirinden bağımsız dalda okuma imkanı bulmaktı. Herşey elimin altında gibiydi. Ben sevdiğim şeyi yapacak, çalışacaktım sadece. Bu benim için müthiş bir motivasyon kaynağıydı. Çünkü birinden vazgeçmek zorunda olsaydım bir yanım eksik kalacaktı, mutsuz olacaktım.
Eğitimlerim boyunca çeşitli ödüller aldım, hem işletme hem müzik alanında. İşletme’deki başarılarım hocalarımın dikkatini çekti, hatta bir hoca kendisinin asistanı olmamı, birlikte makale yazmayı, araştırma yapmayı ve okulda kalmamı teklif etti. Aynı şekilde müzik bölümündeki hocalarım akademik kariyer yapmam konusunda ısrar ediyorlardı. Piyano hocamla birçok ulusal konferansa katıldım, sadece hocaların çıktığı konserlere o beni de çıkarır, başka üniversitelere götürür, akademisyenlerle tanıştırır, onlara dinletirdi. Ama o yıllarda ne işletme ne de müzik alanında akademik kariyer hedeflemediğim için bu önerileri kabul etmedim.
İşletme bölümünden dereceyle mezuniyetim sonucu uluslararası profesyonel bir ödül olan “Beta Gamma Sigma International Business Scholars” ödülüne layık görüldüm. Müzik bölümünde okurken piyano yarışmalarına girdim. GMTA piyano yarışmasında “upper college” seviyesinde “Award of Excellence” ödülünü aldım. Ayrıca ulusal çapta bir ödül olan ve akademik mükemmeliyet, liderlik vasıfları ve başarılı eğitimcilik deneyimi ölçütleriyle verilen MTNA “Star of the Year” ödülünü alan o yıl tek yabancı oldum.
Öğrenimim boyunca ve sonrasında İstanbul Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Koç Üniversitesi, Kocaeli Üniversitesi, İstanbul ve Ankara Avusturya Konsolosluğu Kültür Ofisi, Türk-Amerikan Üniversiteliler Derneği, Kadıköy Halk Eğitim Merkezi ile Afyon Uluslararası Klasik Müzik Festivalinde ve Georgia’da çeşitli kentlerde solo, dört el piyano ve oda müziği eserleri seslendirdim. Ailemin ısrarıyla yurda döndükten bir ay sonra Boğaziçi’nden hocalarımın tesadüfi beni önermesiyle Koç Üniversitesi’nde Sanat direktörü ve öğretim görevlisi olarak göreve başladım. Akademik kariyer yapmaya bu aşamada karar verdim. İstanbul Üniversitesi Sosyal bilimler Enstitüsünde Müzikoloji doktora çalışmalarımı tamamladım. Doktora sonrası araştırma çalışmalarını Türk Avrupa müzik ilişkileri üzerine şekillendirdim. Özellikle “Osmanlı’da Batı Müziği” alanına yoğunlaştım. Çokça makale, kitap bölümü ve bildiri yayınladım. Ayrıca “Osmanlının Avrupalı Müzisyenleri” başlıklı kitabım Kapı yayınlarından "Dersaadette Avrupa Müziği" başlıklı CD kaydım Anatolian yapımdan çıktı.
ABD'de University of Georgia'da MBA ve MM in piano performance eğitiminin, müzik kariyerinize nasıl etkileri oldu? Bu soruyu cevaplarken özellikle ülkemizdeki gençlerin yurtdışı eğitim merakını göz önünde bulundurmanızı rica ediyorum.
Yukarıda da aslında biraz değindim. Ben küçük yaştan itibaren iki farklı ve aslında birbirinden ağır iki okulda okumaya alışmıştım. Türkiye’de üniversite sisteminde bu imkânı bulamama ihtimalinin endişesini yaşıyordum. Birinden vazgeçme kararının beni mutsuz edeceğini biliyordum. Müzik neredeyse bebeklikten beri değişmeyen tek şeydi hayatımda, hücrelerime işlemişti diyebilirim. Diğer okullarımda da başarılıydım, Boğaziçi’ni hiçbir aşamasında bırakamazdım.
Amerika eğitimi imkânı bu anlamda eşsizdi diyebilirim. İşletme genel bir bölüm. Stratejik yönetim, ekonomi, finans, muhasebe, pazarlama gibi zorunlu dersleriyle, bence, hayata dair direkt pratik görüş kazanmanızı sağlıyor. Oysa Boğaziçi’nde okuduğum Matematik tamamen düşünce sisteminizi etkileyen, sistemize eden, düşünmeyi, araştırmayı, kurgulamayı, sebep-sonuç ilişkisini bulmayı ve sorgulamayı öğreten bir bilim dalıydı. Dolayısıyla Matematik ve İşletme okumam, teorinin pratikle harmanlanmasına vesile olarak öğrendiğim analitik düşünme sisteminin gerçek hayata nasıl geçirilebileceğini anlamama yardımcı oldu.
Bu noktada müzik-matematik-işletme üçlüsü bahsettiğim teori-pratik kombinasyonunu müziğe uygulamamı, çok yönlü bakış açısı geliştirmemi sağladı. Bir de aynı anda birden fazla bağımsız işi akademik düzeyde yapıyor olmanız zaman yönetimi konusunda da eğitiyor sizi, hem düşünme hem de uygulama açısından.
Yurtdışında okuyacak gençlere tavsiyem oraya bir amaç için gittiklerini unutmadan kendilerine sunulan kaynaklardan maksimum faydalanarak, o güne kadar edindikleri bilgi ve becerileri zenginleştirebilmenin yollarını aramalarıdır. Avrupa’da okumadığım için bilmiyorum ama Amerika okumak, öğrenmek isteyene sonsuz imkanlar sağlıyor ve başarı asla desteksiz kalmıyor, sahip çıkılıyor, kaynaklar, alternatif yollar sunuluyor, olabileceğin en iyisine yönlendiriliyor, yalnız mücadele etmek zorunda kalmıyorsunuz.
Yukarıda da aslında biraz değindim. Ben küçük yaştan itibaren iki farklı ve aslında birbirinden ağır iki okulda okumaya alışmıştım. Türkiye’de üniversite sisteminde bu imkânı bulamama ihtimalinin endişesini yaşıyordum. Birinden vazgeçme kararının beni mutsuz edeceğini biliyordum. Müzik neredeyse bebeklikten beri değişmeyen tek şeydi hayatımda, hücrelerime işlemişti diyebilirim. Diğer okullarımda da başarılıydım, Boğaziçi’ni hiçbir aşamasında bırakamazdım.
Amerika eğitimi imkânı bu anlamda eşsizdi diyebilirim. İşletme genel bir bölüm. Stratejik yönetim, ekonomi, finans, muhasebe, pazarlama gibi zorunlu dersleriyle, bence, hayata dair direkt pratik görüş kazanmanızı sağlıyor. Oysa Boğaziçi’nde okuduğum Matematik tamamen düşünce sisteminizi etkileyen, sistemize eden, düşünmeyi, araştırmayı, kurgulamayı, sebep-sonuç ilişkisini bulmayı ve sorgulamayı öğreten bir bilim dalıydı. Dolayısıyla Matematik ve İşletme okumam, teorinin pratikle harmanlanmasına vesile olarak öğrendiğim analitik düşünme sisteminin gerçek hayata nasıl geçirilebileceğini anlamama yardımcı oldu.
Bu noktada müzik-matematik-işletme üçlüsü bahsettiğim teori-pratik kombinasyonunu müziğe uygulamamı, çok yönlü bakış açısı geliştirmemi sağladı. Bir de aynı anda birden fazla bağımsız işi akademik düzeyde yapıyor olmanız zaman yönetimi konusunda da eğitiyor sizi, hem düşünme hem de uygulama açısından.
Yurtdışında okuyacak gençlere tavsiyem oraya bir amaç için gittiklerini unutmadan kendilerine sunulan kaynaklardan maksimum faydalanarak, o güne kadar edindikleri bilgi ve becerileri zenginleştirebilmenin yollarını aramalarıdır. Avrupa’da okumadığım için bilmiyorum ama Amerika okumak, öğrenmek isteyene sonsuz imkanlar sağlıyor ve başarı asla desteksiz kalmıyor, sahip çıkılıyor, kaynaklar, alternatif yollar sunuluyor, olabileceğin en iyisine yönlendiriliyor, yalnız mücadele etmek zorunda kalmıyorsunuz.
Blogumuz bir tarih blogu. Siz de tarihi mirasımıza büyük emekleri olan bir isimsiniz. "Osmanlı'nın Avrupalı Müzisyenleri" adlı kitabınızı yazma fikrinizin temellerini merak ediyorum. Ayrıca bu kitabın temel misyonu sizin için nedir? Malum ülkemizde bir müzik tarihi yazımı eksikliği mevcut. Bu eksikliği kapatma anlamında kitabınızın önemi hiç şüphesiz üst düzeyde.
Estağfurullah. Teşekkür ederim. Osmanlı tarihine merakım çocukluk yıllarıma kadar dayanır. Babam çok okuyan, araştıran hatta gençliğinde çeşitli yayın organlarında yazı yazmış biriydi. Osmanlıca dâhil olmak üzere birçok yabancı dil bilir ve bu dillerdeki yayınları takip ederdi. Edebiyat, felsefe, sanat, hukuk, tıp konularında olduğu gibi Osmanlı tarihi konusunda da geniş bir kütüphanesi vardı. Ufak bir çocukken merak ettiğimiz konuları bu kütüphanedeki kitapları, tabiri caizse, yerlere sererek ilgiyle ve merakla okur, sonrasında babamla tartışırdık. Neticesinde, okumanın, araştırmanın ve öğrenilen konunun tartışılmasının önemsendiği, desteklendiği ve ödüllendirildiği bir ortamda büyüdüm. Bu ortam tabii benim eğitim hayatımın olduğu kadar kişisel meraklarımın da şekillenmesinde büyük rol oynadı. Dolayısıyla Osmanlı tarihine ilgim ve bu anlamda okumalarım akademik çalışmalarımdan çok daha önce başladı.
Amerika’ya gittiğimde de bana sorulan sorular hep Türkiye ve tarihimizle ilgiliydi. Nitekim müzik çalışmalarımda da bir ödev hazırlanacaksa bana muhakkak Türk müzik tarihi, Türk bestecileri ile ilgili bir ödev verilir ve önce kendi ülkemde yapılmış ve yapılan çalışmaları bilmem gereği telkin edilirdi. Bu çalışmalarım için Türk beşlerini ve Cumhuriyet dönemini incelediğimde dönemin müzisyenlerinin aslında ilk derslerini Osmanlı döneminde aldığı gerçeğinden yola çıkarak bu araştırmalarda rastladığım fakat haklarında ayrıntılı bilgi verilmemiş Osmanlı müzisyenlerini araştırmaya başlayarak ilk ciddi adımı attım.
Osmanlı döneminde yapılan batı müziği çalışmalarının araştırması ihmal edilmiş bir alan. Tersi, yani Türklerin batı müziğine etkileri, en bilinenleriyle Mozart’ın Türk marşıyla, Saraydan kız kaçırma operasıyla ve daha nice eserle tüm dünyada bilinen bir alan. Türkiye’de de müzikolojik çalışmaların büyük çoğunluğunda Cumhuriyet dönemi ve sonrasını ele alınmış. Tarih boyutundan bakacak olursak da bir toplumun tarihi sadece sosyolojik, ekonomik ya da politik yanlarıyla değil bütünüyle incelendiğinde daha net anlaşılabilir düşüncesi ve müziğin toplumsal değişimlerin aynası olduğu görüşüm beni batı müziği ve Osmanlı tarihi alanlarının kesiştiği noktada buluşturdu.
Araştırmalarıma önce mevcut yayınları tarayarak başladım. Bu yayınlarda birçok tutarsızlık tespit ettim. Bu da beni sorgulamaya itti. Başbakanlık Osmanlı Arşivleri, Avrupa ve Türk kütüphaneleri, ulusal ve uluslar arası veritabanları ve dönemin gazeteleri taradığım kaynaklar arasında. Hatta ekonomi araştırmalarında sıklıkla başvurulan bir kaynak olmasında rağmen müzikolojik araştırmalarda daha önce hiç kullanılmadığını tespit ettiğim Şark Ticaret Yıllıklarında dönemin müzisyenleri ve temsil mekânları hakkında detaylı bilgilere ulaştım. Avrupa’da Osmanlı müzik öğrencilerinin gönderildiklerini tespit ettiğim müzik akademileriyle ve konservatuarlarla irtibat kurdum, onlardan çeşitli arşiv bilgileri edindim. Osmanlı dönemine ait birçok belgenin ve notanın savaş yıllarında kaybolduğu, bir kısmının Avrupa kütüphanelerine naklolduğu bir kısmınınsa müzayedelerde koleksiyonerlerce edinildiği göz önüne alınırsa, bu alanda araştırma yapmanın ne kadar meşakkatli olduğu tahmin edilebilir. Ben de bir dedektif misali iz sürdüm. Tabii araştırma yaparken bulduğunuz bir bilgi sizi başka bir noktaya da sürüklüyor. Bazı koleksiyonerlere ulaştım ve onlardan arşiv desteği aldım. Bir yandan ulaşabildiğim eserleri konserlerimde seslendirirken bir yandan da bulgularımı ulusal ve uluslararası hakemli dergilerde yayınlamaya başladım. Aynı zamanda da tüm birikimimi ve bulgularımı hem akademik çevreyle hem de tarihe meraklı genel okuyucuyla paylaşabilmek düşüncesiyle, daha önce bu alanda yapılan çalışmalarda haklarında hemen hemen hiç bilgi bulunmayan, ancak Türk topraklarında batı müziğinin gelişimi için çok değerli çalışmalarda bulunmuş, Cumhuriyet döneminin Türk müzisyenlerini yetiştirmiş, Osmanlı dönemi müzisyenlerinden seçtiğim isimleri ve onların çalışmalarını “Osmalının Avrupalı Müzisyenleri” kitabımla ortaya koydum. Bir yayın yaparken amacım alanındaki boşluğu doldurmak, bilinmeyenleri su yüzüne çıkarmak. Yaptığım tüm akademik yayınlarda olduğu gibi, kitabımı yazarken de hedefim buydu.
Estağfurullah. Teşekkür ederim. Osmanlı tarihine merakım çocukluk yıllarıma kadar dayanır. Babam çok okuyan, araştıran hatta gençliğinde çeşitli yayın organlarında yazı yazmış biriydi. Osmanlıca dâhil olmak üzere birçok yabancı dil bilir ve bu dillerdeki yayınları takip ederdi. Edebiyat, felsefe, sanat, hukuk, tıp konularında olduğu gibi Osmanlı tarihi konusunda da geniş bir kütüphanesi vardı. Ufak bir çocukken merak ettiğimiz konuları bu kütüphanedeki kitapları, tabiri caizse, yerlere sererek ilgiyle ve merakla okur, sonrasında babamla tartışırdık. Neticesinde, okumanın, araştırmanın ve öğrenilen konunun tartışılmasının önemsendiği, desteklendiği ve ödüllendirildiği bir ortamda büyüdüm. Bu ortam tabii benim eğitim hayatımın olduğu kadar kişisel meraklarımın da şekillenmesinde büyük rol oynadı. Dolayısıyla Osmanlı tarihine ilgim ve bu anlamda okumalarım akademik çalışmalarımdan çok daha önce başladı.
Amerika’ya gittiğimde de bana sorulan sorular hep Türkiye ve tarihimizle ilgiliydi. Nitekim müzik çalışmalarımda da bir ödev hazırlanacaksa bana muhakkak Türk müzik tarihi, Türk bestecileri ile ilgili bir ödev verilir ve önce kendi ülkemde yapılmış ve yapılan çalışmaları bilmem gereği telkin edilirdi. Bu çalışmalarım için Türk beşlerini ve Cumhuriyet dönemini incelediğimde dönemin müzisyenlerinin aslında ilk derslerini Osmanlı döneminde aldığı gerçeğinden yola çıkarak bu araştırmalarda rastladığım fakat haklarında ayrıntılı bilgi verilmemiş Osmanlı müzisyenlerini araştırmaya başlayarak ilk ciddi adımı attım.
Osmanlı döneminde yapılan batı müziği çalışmalarının araştırması ihmal edilmiş bir alan. Tersi, yani Türklerin batı müziğine etkileri, en bilinenleriyle Mozart’ın Türk marşıyla, Saraydan kız kaçırma operasıyla ve daha nice eserle tüm dünyada bilinen bir alan. Türkiye’de de müzikolojik çalışmaların büyük çoğunluğunda Cumhuriyet dönemi ve sonrasını ele alınmış. Tarih boyutundan bakacak olursak da bir toplumun tarihi sadece sosyolojik, ekonomik ya da politik yanlarıyla değil bütünüyle incelendiğinde daha net anlaşılabilir düşüncesi ve müziğin toplumsal değişimlerin aynası olduğu görüşüm beni batı müziği ve Osmanlı tarihi alanlarının kesiştiği noktada buluşturdu.
Araştırmalarıma önce mevcut yayınları tarayarak başladım. Bu yayınlarda birçok tutarsızlık tespit ettim. Bu da beni sorgulamaya itti. Başbakanlık Osmanlı Arşivleri, Avrupa ve Türk kütüphaneleri, ulusal ve uluslar arası veritabanları ve dönemin gazeteleri taradığım kaynaklar arasında. Hatta ekonomi araştırmalarında sıklıkla başvurulan bir kaynak olmasında rağmen müzikolojik araştırmalarda daha önce hiç kullanılmadığını tespit ettiğim Şark Ticaret Yıllıklarında dönemin müzisyenleri ve temsil mekânları hakkında detaylı bilgilere ulaştım. Avrupa’da Osmanlı müzik öğrencilerinin gönderildiklerini tespit ettiğim müzik akademileriyle ve konservatuarlarla irtibat kurdum, onlardan çeşitli arşiv bilgileri edindim. Osmanlı dönemine ait birçok belgenin ve notanın savaş yıllarında kaybolduğu, bir kısmının Avrupa kütüphanelerine naklolduğu bir kısmınınsa müzayedelerde koleksiyonerlerce edinildiği göz önüne alınırsa, bu alanda araştırma yapmanın ne kadar meşakkatli olduğu tahmin edilebilir. Ben de bir dedektif misali iz sürdüm. Tabii araştırma yaparken bulduğunuz bir bilgi sizi başka bir noktaya da sürüklüyor. Bazı koleksiyonerlere ulaştım ve onlardan arşiv desteği aldım. Bir yandan ulaşabildiğim eserleri konserlerimde seslendirirken bir yandan da bulgularımı ulusal ve uluslararası hakemli dergilerde yayınlamaya başladım. Aynı zamanda da tüm birikimimi ve bulgularımı hem akademik çevreyle hem de tarihe meraklı genel okuyucuyla paylaşabilmek düşüncesiyle, daha önce bu alanda yapılan çalışmalarda haklarında hemen hemen hiç bilgi bulunmayan, ancak Türk topraklarında batı müziğinin gelişimi için çok değerli çalışmalarda bulunmuş, Cumhuriyet döneminin Türk müzisyenlerini yetiştirmiş, Osmanlı dönemi müzisyenlerinden seçtiğim isimleri ve onların çalışmalarını “Osmalının Avrupalı Müzisyenleri” kitabımla ortaya koydum. Bir yayın yaparken amacım alanındaki boşluğu doldurmak, bilinmeyenleri su yüzüne çıkarmak. Yaptığım tüm akademik yayınlarda olduğu gibi, kitabımı yazarken de hedefim buydu.
Osmanlı'da müziğe verilen önem hakkında bizimle neler paylaşmak istersiniz?
Osmanlı’da sanata ve sanatın bir dalı olan müziğe ciddi önem verilmiştir. Batı müziği ile ilgili bulgularımdan söz edecek olursam, Avrupa’dan en iyi öğretmenler getirtilerek eğitim imkânı sunulmuş, devlet bursuyla müzik eğitimi almak üzere yurtdışına öğrenciler gönderilmiş, kazanılan ulusal ya da uluslar arası başarılar ödüllendirilmiş, sanatçılar taltif edilmiş, askeriyede dahi “Paşalık” gibi en üst mevkilere getiriliyor. Dolayısıyla devletin en üst makamlarından gelen bir özendirme ve teşvikten söz edebiliriz. Osmanlı padişahları bilimde olduğu kadar sanatta da gelişmenin bir ülkenin topyekûn kalkınması için gerekli olduğunu biliyor, görüyor, modernleşme anlayışını tek boyutlu ele almıyorlardı.
O günlerde düzenlenen batı müziği konserlerinin de günümüzdeki konserlerden içerik açısından bir farkı yok. Çok zengin bir repertuarın gerek solo, gerek oda müziği gerekse orkestra tarafından icra edildiği görülüyor programlardan. Konserler dönemlik ya da yıllık konserler olarak düzenlendiği gibi yardım amaçlı da gerçekleştirilmiş. Yardım konserleri Osmanlı’yla Avrupa ülkeleri arasında büyük çaplı olabildiği gibi, daha yerel kurumlara ya da şahıslara yönelik de yapılmış. Büyük çaplı yardım konserlerine bir örnek Macaristan’dan gelen müzisyenlerin Kızılay yararına konser vermeleri gösterilebilir.
Osmanlı'da yoğun olarak kullanılan ve üzerine titrenen enstrümanlar hangileriydi? Baktığımızda en çok tambur, ud, ney ve kanunu görüyor gibiyiz.
Türk musikisinin yüzyıllara dayanan bir geçmişi var. Müzik Osmanlı’da hep çok önemli yer tutmuş. Batı müziği ise daha önceki yüzyıllarda üstünkörü tanışıklıklar seviyesinde kalmış, ancak 19. Yüzyılla birlikte Türk topraklarında hayat bulmuştur. Dolayısıyla batı müziği çalgılarının geçmişi Türk musikisi çalgılarından muhakkak ki daha yenidir. 19. Yüzyıl Osmanlı’sının popüler çalgısının piyano olduğunu söyleyebiliriz.
Türkiye'de müzik tarihine dair ne gibi çalışmalar oluyor ve sizce bu çalışmalar yeterli mi? Neler yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Türkiye’de müzik tarihi çalışmaları, yayınları yapılıyor. Ama araştırma ve yayın yapmak maddi destek olmaksızın o kadar zor ki. Ben kazandığım maaşı idealist bir yaklaşımla araştırmaya, konferanslara katılabilmeye ve yayın yapabilmeye harcadım. Kitap basımı ise kendi içinde zorluklar barındıran apayrı bir konu. Tabii destek alamamak sizi bilgi açısından ne kadar donanımlı olursanız olun sınırlıyor. Bir başka handikap da, Türkiye’de maalesef çoğu araştırma kurumunun müzik araştırmalarıyla ilgili uluslararası veritabanlarına üye olmamasının Türkiye bazlı yapılabilecek uluslararası çaptaki müzik araştırmalarını kısıtlamasıdır. Ben bu engelleri kısmen daha önce de belirttiğim gibi kendi imkanlarımla aşmaya çalışarak yayın yapıyorum ama araştırmalarımın maddi olarak desteklenmesini, müzik araştırmalarının da, Avrupa ve Amerika’da olduğu gibi en az diğer bilim dallarında yapılan araştırmalar kadar ön planda tutulmasını, her üniversitenin en azından müzikoloji bölümünün olmasını isterdim.
Yeterlilik konusuna gelecek olursak, bence, sadece müzikoloji alanında değil, hiç bir zaman hiç bir bilim dalında yapılan çalışmalar yeterli olamaz. Bilim sonsuz. Bilimin tekeli de olmaz. Herkese ihtiyaç var. Dolayısıyla öncelikli anahtar nokta, araştıran, sorgulayan, merak duyan öğrenci yetiştirmek. Onları boşluklara yönlendirmek, özendirmek, kısıtlı imkanları elden geldiğince zorlamak, yılmamak lazım.
Osmanlı’da sanata ve sanatın bir dalı olan müziğe ciddi önem verilmiştir. Batı müziği ile ilgili bulgularımdan söz edecek olursam, Avrupa’dan en iyi öğretmenler getirtilerek eğitim imkânı sunulmuş, devlet bursuyla müzik eğitimi almak üzere yurtdışına öğrenciler gönderilmiş, kazanılan ulusal ya da uluslar arası başarılar ödüllendirilmiş, sanatçılar taltif edilmiş, askeriyede dahi “Paşalık” gibi en üst mevkilere getiriliyor. Dolayısıyla devletin en üst makamlarından gelen bir özendirme ve teşvikten söz edebiliriz. Osmanlı padişahları bilimde olduğu kadar sanatta da gelişmenin bir ülkenin topyekûn kalkınması için gerekli olduğunu biliyor, görüyor, modernleşme anlayışını tek boyutlu ele almıyorlardı.
O günlerde düzenlenen batı müziği konserlerinin de günümüzdeki konserlerden içerik açısından bir farkı yok. Çok zengin bir repertuarın gerek solo, gerek oda müziği gerekse orkestra tarafından icra edildiği görülüyor programlardan. Konserler dönemlik ya da yıllık konserler olarak düzenlendiği gibi yardım amaçlı da gerçekleştirilmiş. Yardım konserleri Osmanlı’yla Avrupa ülkeleri arasında büyük çaplı olabildiği gibi, daha yerel kurumlara ya da şahıslara yönelik de yapılmış. Büyük çaplı yardım konserlerine bir örnek Macaristan’dan gelen müzisyenlerin Kızılay yararına konser vermeleri gösterilebilir.
Osmanlı'da yoğun olarak kullanılan ve üzerine titrenen enstrümanlar hangileriydi? Baktığımızda en çok tambur, ud, ney ve kanunu görüyor gibiyiz.
Türk musikisinin yüzyıllara dayanan bir geçmişi var. Müzik Osmanlı’da hep çok önemli yer tutmuş. Batı müziği ise daha önceki yüzyıllarda üstünkörü tanışıklıklar seviyesinde kalmış, ancak 19. Yüzyılla birlikte Türk topraklarında hayat bulmuştur. Dolayısıyla batı müziği çalgılarının geçmişi Türk musikisi çalgılarından muhakkak ki daha yenidir. 19. Yüzyıl Osmanlı’sının popüler çalgısının piyano olduğunu söyleyebiliriz.
Türkiye'de müzik tarihine dair ne gibi çalışmalar oluyor ve sizce bu çalışmalar yeterli mi? Neler yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Türkiye’de müzik tarihi çalışmaları, yayınları yapılıyor. Ama araştırma ve yayın yapmak maddi destek olmaksızın o kadar zor ki. Ben kazandığım maaşı idealist bir yaklaşımla araştırmaya, konferanslara katılabilmeye ve yayın yapabilmeye harcadım. Kitap basımı ise kendi içinde zorluklar barındıran apayrı bir konu. Tabii destek alamamak sizi bilgi açısından ne kadar donanımlı olursanız olun sınırlıyor. Bir başka handikap da, Türkiye’de maalesef çoğu araştırma kurumunun müzik araştırmalarıyla ilgili uluslararası veritabanlarına üye olmamasının Türkiye bazlı yapılabilecek uluslararası çaptaki müzik araştırmalarını kısıtlamasıdır. Ben bu engelleri kısmen daha önce de belirttiğim gibi kendi imkanlarımla aşmaya çalışarak yayın yapıyorum ama araştırmalarımın maddi olarak desteklenmesini, müzik araştırmalarının da, Avrupa ve Amerika’da olduğu gibi en az diğer bilim dallarında yapılan araştırmalar kadar ön planda tutulmasını, her üniversitenin en azından müzikoloji bölümünün olmasını isterdim.
Yeterlilik konusuna gelecek olursak, bence, sadece müzikoloji alanında değil, hiç bir zaman hiç bir bilim dalında yapılan çalışmalar yeterli olamaz. Bilim sonsuz. Bilimin tekeli de olmaz. Herkese ihtiyaç var. Dolayısıyla öncelikli anahtar nokta, araştıran, sorgulayan, merak duyan öğrenci yetiştirmek. Onları boşluklara yönlendirmek, özendirmek, kısıtlı imkanları elden geldiğince zorlamak, yılmamak lazım.
"Dersaadet'te Avrupa Müziği", eserlerin piyano ile yorumlandığı nadir albümlerden biri. Müthiş bir fikir ve eser. Albüm fikrinizin nasıl ortaya çıktığını merak ediyorum. Çünkü albümde Osmanlı İmparatorluğu’nun milli marşı olarak kullanılmış “Mecidiye”, “Reşadiye” gibi marşların yanı sıra yine V. Murad, Abdülaziz gibi padişahların ve Burhaneddin Efendi, Necmeddin Efendi, Ahmed Nihad Efendi gibi şehzadelerin kendi besteleri de kayda alınmış.
Amerika yıllarıma dayanan araştırmalarımı sürdürürken ulaşabildiğim notaları konserlerimde seslendirmeye başladım, bu anlamda her geçen gün repertuarımı genişlettim. “Osmanlıda batı müziği” temalı açıklamalı konserlerimi sürdürürken ve kitabımı yazarken “Osmanlının Batı Müziği Serüveni” ana başlığı altında Suna ve İnan Kıraç Vakfı İstanbul Araştırmaları Enstitüsünde bir yıl boyunca dinletili seminer dizisi sundum. Sonrasında İTÜ MİAM’da (Müzik İleri Araştırmaları Merkezi) da 8 seminerden oluşan ve piyanoda dönemin örnek eserlerini seslendirdiğim bir başka dinletili seminer dizisi gerçekleştirdim. Kitabımın yazımını tamamladıktan sonra, zaten bahsettiğim gibi icrasını uzun yıllardır sürdürdüğüm eserleri de kalıcı bir arşiv eser niteliğinde kaydetmek gereğini hissettim. Yazdığım kitabın, konu müzik olunca, sesinin de olması gerekti. Yine CD kaydı anlamında da bu alanda bir boşluk vardı. Osmanlı dönemindeki batı müziği çalışmalarının kronolojik sırasıyla ve tematik çeşitliliğiyle, aynı zamanda da eserlerin orijinal haline dokunmadan ele alan bir kaydın eksikliğini fark ettim. Dolayısıyla da bu CD projesi ortaya çıktı.
CD kaydımı yaparken temel amaçlarımdan biri eserleri yazıldığı piyanoyla, yani orijinal halleriyle seslendirmekti. 19. Yüzyılın Avrupa’da popüler olan solo çalgısı piyano, Osmanlı için de o yıllarda en gözde çalgıydı. Eserler Muzıka-i Hümayün bandosu tarafından icra edilmek üzere bestelenmiş değilse hep piyano içindi, ki Muzıka-i Hümayün eserlerinin de muhakkak bir piyano aranjmanı yapılmıştı. Piyano Osmanlı batı müziği literatüründe bu kadar geniş yer tutarken bir piyanist olarak eserleri orijinal halleriyle seslendirme imkânı bulabildiğim için kendimi şanslı hissettim.
CD’min repertuarını oluştururken bir diğer çıkış noktam Osmanlı batı müziği literatüründen çeşitli temaları içeren geniş bir yelpazeyi tek bir kayıt altında toplayabilmekti. Kaydın kapsadığı temalar, CD’nin arka kapağındaki parçalar listesinden de fark edileceği üzere, milli marşlar, kadın besteciler, Avrupalı müzisyenler, Türk müzisyenler, Padişahlar ve saray erkânının besteleri, Atatürk, gibi. Tüm bu temaları da kayıtta kronolojik sırasıyla yorumladım. Dolayısıyla Dersaadette Avrupa Müziği CD’m hem eserlerin orijinal halleriyle piyanoda icra edilmeleri bakımından hem de içerdiği repertuar açısından Osmanlıda batı müziği tarihine bütüncül bir yaklaşımla oluşturulmuştur.
Yakın tarihimize baktığınızda, çok başarılı besteleri olan, müziğe büyük merakı olan hem padişahlar hem de şehzadeler görmemiz mümkün. Sizce en dikkat edilmesi gereken ve "yaşasaydı muazzam eserlerini dinliyor olurduk" dediğiniz isim hangisi olurdu? Burada İlber Ortaylı hocamızın "Tarih; olsaydı, bitseydi, yapsaydı diyerek yorumlanmaz" lafını da hatırlatmamız gerekiyor elbette.
“Yaşasaydı”dan ziyade, belki Liszt gibi, Rossini gibi bestecilerden ders alsaydı Sultan V. Murad’ın çok daha ileri düzeyde eserlerine kavuşurduk. Aynı şekilde dahi çocuk Burhaneddin Efendi’yi de sayabilirim. Padişah ya da şehzade değil ama Liszt’in Osmanlı öğrencisi Della Sudda Bey’e de dikkat çekmek lazım. Hakkında kısıtlı bilgimiz var. Kitabımda bir bölümü kendisine ayırdım. Basılmış eserlerini yurtdışında buldum ve kitabımda kısmen yayınladım. Della Sudda Bey’in yazımında “Liszt-vari” pasajlar dikkatimi çekti. Hiç de sıradan eserler diyemeyiz bence, gerek teknik gerekse müzikalite açısından. İlber Ortaylı hoca’ya katılıyorum; “olsaydı”yı bilmek mümkün değil, olanı yorumlamalıyız.
Evren Kutlay'ın bundan sonraki kariyer yolculuğunda, bizleri neler bekliyor? Özellikle müzik ve tarih anlamında albümler, kitaplar hedefleriniz arasında yer alıyor mu?
Araştırmalarım ve icralarım gerek ulusal ve uluslar arası akademik toplantılarda gerekse ulusal ve uluslar arası basında büyük yankı uyandırıyor. Bu, çalışmalarımın doğru yolda olduğu düşüncemi desteklediğinden mutluluk duyuyorum. Bahsettiğim gibi Osmanlı döneminde batı müziği oldukça ihmal edilmiş bir alan ve daha araştırılması gereken çok yanı var. Aynı şekilde icra edilip kaydedilebilecek de binlerce eser var. Kısa vadede makale yazmaya, bildiri sunumlarına ve konserlere devam edeceğim. Uzun vadede ise yine bir kitap ve CD kaydı yapmayı düşünüyorum.
Bıraktığınız eserlere yenilerini ekleyeceğiniz, sağlıklı ve başarılı bir çalışma hayatı diler, "Gizlenen Tarihimiz" adına bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.
Söyleşiyi hazırlayan: Yağız Gönüler
Dr.Evren Kutlay: KU / Twitter