'Kitabın temel amacı laiklik hassasiyeti olan kurum ve vatandaşların laiklik algılarındaki hata, yanlış, eksiklerini gidererek doğru bir laiklik mücadelesine yöneltmeye yöneliktir. “Cumhuriyetçi kesim” olarak adlandırdığım sağdan sola geniş bir yelpazeyi içeren bu kitle, laiklikten ödünler vermekte, laiklik karşıtlarının uygulamalarına “halkla birleşememe” tedirginliği nedeniyle yeterince tepki göstermemektedir. Laiklik ilkesini toplumun huzurunu, milletin birliğini, vatanın savunmasını sağlayan temel bir ilke olarak ele alınması yaşadığımız geri gidişi durdurmak açısından hayatidir. Hava, su, ekmek gibi yaşamsal bir ilke olan laikliğin birleştirici bir ilke olarak değerlendirilmesi umuduyla…'
20180930
📚📖 Kitap. 'Gayrimilli Eğitim' - Mustafa Solak
Yeni eğitim-öğretim döneminde Atatürk'süz ders kitapları gündemde. Yazar Mustafa Solak'ın konu üzerine yazdığı yazıyı buradan okuyabilirsiniz... https://www.kuzgunportal.com/2018/ataturksuz-ders-kitaplari-13608/ …
Mustafa SOLAK | ATATÜRKSÜZ DERS KİTAPLARI
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitaplarından Atatürk kaldırıldı
İlköğretim 4. sınıftan lise sonuncu (12.) sınıfa kadar okutulan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitaplarından Atatürk, Atatürk’ün din ve vicdan özgürlüğüne dair ünite, cümleler, görseller kaldırıldı. Öyle ki yeni kitaplarda Atatürk’e 1 kelime dahi değinilmiyor.
Tarih kitabında Atatürkçülük konuları azaltıldı
- sınıf T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük ders kitabında yer alan Atatürkçülük ünitesinde 17 sayfada anlatılan Atatürk ilkelerinin kapsamı çok daraltılarak kavramsal açıklama düzeyine indirgenmiş ve 3 sayfaya düşürüldü.
Sosyal Bilgiler 4. sınıfta Atatürk’ün geçtiği yerlerin azaltıldığını görürüz. 13 sayfalık “Bir Lider Doğuyor” konusu 2017-2018 eğitim-öğretim yılının ders kitabından çıkarılmıştı.
Sosyal Bilgiler 5. sınıf kitabında Atatürk ilkeleri çıkarıldı
Önceki yıllarda “Çağdaşlaşan Türkiye” ve “Yeni Türk Devletinin Temelleri” ünitelerinde 7 sayfada anlatılan Atatürk ilkelerine yeni kitapta yer verilmedi.
Geçen yılın 6. sınıf Sosyal Bilgiler kitabında herhangi bir konu anlatılırken Atatürk’ün konuya dair fikri de belirtilirken, bu yılki kitapta “yok” denecek kadar azaltılmıştır. Anlaşılması açısından geçen yılın ders kitabında “Atatürk” kelimesinin 144 ama bu yılkinde 19 yerde kullanıldığını belirtelim.
Atatürk’e üslup hususunda özensiz yaklaşım
Sosyal Bilgiler 4. ve 5. sınıflarda Atatürk sıradan birisi gibi gösterilmeye çalışılıyor. Milli mücadele kahramanları Fevzi Çakmak, “Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa”, “Fevzi Paşa”, İsmet İnönü “İsmet İnönü”, “İsmet Paşa” veya “İsmet Bey”, Kazım Karabekir, ad ve soyad veya “Kazım Karabekir Paşa” Ali Fuat Cebesoy, “Ali Fuat Paşa” diye yazılırken Atatürk için “Paşa”, “Bey”, “Atatürk”, “Mustafa Kemal Atatürk” hitabı neredeyse yoktur. Kitabın yazarı bugünden seslenerek sorduğu için “soyadı kanunu olmadığından böyle hitap ettiği” savunusu yapılamaz.
- sınıf T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük ders kitabında;
- Şeyh Sait’in cumhuriyet yıkıcısı rolü gizlendi.
- Padişahın teslimiyetçi, işbirlikçi tutumu saklandı.
- Halife Abdülmecit’in TBMM’ye karşıt tavrı çıkarıldı.
- Menemen ve Kubilay Olayları kaldırıldı.
Atatürksüz eğitim istemiyoruz
Ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün kaldırılması veya azaltılması “Atatürksüz Eğitim amaçlandığı” yönündeki kaygıları artırmıştır.
MEB, bu yanlışından dönmelidir. Emperyalizm destekli 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra birleştirici kişi olarak Atatürk’ün posterleri iktidar partisinin genel merkezine asılmıştı ve çok doğruydu. Şimdi ise Atatürk kaldırılıyor.
Atatürk’ün ülkemizin mecburiyeti olduğu, emperyalizme karşı bölünerek değil millet olarak, milli birliğimizi sağlayarak ve bunun tarihsel önderi olarak Atatürk’ü öne çıkararak milletimizi kazanacağımızı, bu yazıyı okuyanların çoğu kabul edecektir. Atatürk, Türkiye’dir, milli birliktir, milli devlettir.
Nasıl ki darbeye karşı milletimizi Atatürkle birleştirdiysek, yine milletimizi, ders kitaplarında Atatürk’ün, ilkelerinin gerekliliğini anlatarak birleştirebiliriz.
Sendika, dernek gibi kitle örgütleri önümüzdeki 3-4 ayı “Milli Eğitim”, “Atatürk” adlarıyla eğitim platformu kurmakla, panel, konferans, seminerler düzenlemekle, “Atatürksüz Eğitim İstemiyoruz”, “Gayrimilli Eğitim Değil Milli Eğitim” gibi adlarla imza masaları açmakla değerlendirmelidir. Zira önümüzdeki yılın ders kitaplarının baharda tamamlanıyor.
NOT: Ders kitaplarını ele almaya devam edeceğim. Mesele milli devletin, milli birliğin sağlanmasıdır.
Müfredat ve ders kitaplarındaki Atatürk, milli devlet, insanlık onuru, kadın ve karşıtlığına dair ifadeleri “Gayrimilli Eğitim” kitabımda geniş olarak okuyabilirsiniz.
Küresel Isınma Burnumuzun Dibinde: Türkiye'nin Buzulları Son 40 Yılda Yarı Yarıya Azaldı!
Türkiye’deki buzulların küçüldükleri bir süredir araştırmacı ve vatandaşlar tarafından bilinmekteydi. Bilim insanları buzullardaki kayıpları hesapladılar ve ülkenin dağlık kesimlerindeki buzulların 1970’ten bu yana yarısının yok olduğunu tespit ettiler. NASA Goddard Uzay Uçuş Merkezi ve Ege Üniversitesi’nden bir grup araştırmacı Landsat uydusundan aldıkları 40 yıllık bilgileri analiz ederek bu istikrarlı erimeyi belgelediler. Ege Üniversitesi’nden Doğukan Doğu Yavaşlı yönetimindeki ekip, araştırma sonuçlarını Remote Sensing of Environment dergisinin Haziran 2015 sayısında yayınladılar. Yukarıdaki harita Türkiye’nin 1970’te var olan 14 ana buzul alanını bugünkü durumları ile karşılaştırarak bu alanların yüzdesel değişimini göstermektedir. 1970 yılında 25 kilometrekare olan toplam buzul alanı 2012-2013’te 10,85 kilometrekareye kadar düşmüştür. Beş buzul yapısı ise tamamen yok olmuştur.
Bugün Türkiye’nin doğusunda bulunan iki buzul, ülkenin ana buzul alanlarını oluşturmaktadır. Bunlar uyuyan bir tabakalı volkan olan Ağrı (Ararat) Dağı üzerindeki buzul ve 1842 kayıtlarında bir bütün olduğu belirtilen ancak bugün parçalı halde bulunan Toros Dağları’ndaki Uludoruk Buzulu’dur.
Türkiye’nin batıdan doğuya yükselerek artan irtifası ortalama 1.100 metredir. Araştırma dönemi boyunca buzul kayıplarının alçak irtifalarda daha fazla olduğu gözlenmiştir.
Araştırmacılar 1970’lerin ortalarındaki Türkiye buzullarının yayılımına referans olarak, Ajun Kurter’in bu bölge için hazırladığı ve Satellite Image Atlas of Glaciers of the World (Dünya Buzullarının Uydu Görüntü Atlası) adlı yayında paylaştığı buzul envanterini ve iki diğer kaynağı kullanmışlardır. Bu yeni çalışmada, Yavaşlı ve arkadaşları 1972-2013 arasında alınan 72 Landsat uydu görüntüsünü, 5 ASTER (Advanced Spaceborne Thermal Emission and Reflection Radiometer) uydu verisini ve 41 yüksek çözünürlüklü ticari uydu görüntüsünü incelemişlerdir. 1970’ler ve 2013 arasındaki dönemde beş zaman dilimi için Türkiye buzullarının boyutlarını yeniden modellemişlerdir. Aşağıda Türkiye’deki görece küçük buzullardan birine ev sahipliği yapan ve uyuyan volkanik bir dağ olan Süphan Dağı’nın 2014 yazında Landsat 8 OLI sensöründen alınan görüntüsü verilmektedir. 1970’lerle karşılaştırıldığında Süphan Dağı buzulunun %75’inin yok olduğu, kalan kısmının da küçük, parçalı ve birikintilerle kaplı olduğu görülmektedir. Araştırmacılar bu tespiti yapabilmek için karlı tabakayı buzuldan ayırmak üzere titiz bir çalışma yapmışlardır.
Yavaşlı ve arkadaşları gerçekçi ölçümler yapmak ve küçük buzulların sınırlarını belirlemek için düşük çözünürlüklü Landsat verilerini, İkonos, Quickbird-2, GeoEye-1 ve Worldview-1 ve -2 gibi ticari uyduların 2003-2013 yılları arasında aldığı yüksek çözünürlüklü görüntüleriyle karşılaştırdılar. Derlenen bu bilgileri bu kez yüksek çözünürlüklü ticari uydular fırlatılmadan önceki Landsat görüntüleriyle karşılaştırdılar. Mümkün olduğu durumlarda, 1970’lerde alınan verileri deşifre etmek için yeni jenerasyon Landsat sensörlerinden toplanan verileri kullandılar. Araştırmacılar Landsat kayıtlarıyla zamanda geriye doğru gittikçe daha az gelişmiş sensörler ve hassas olmayan verilerle boğuşmak zorunda kaldılar.
Araştırmacılar buzul alanının belirgin şekilde küçülmesinin nedenlerini anlamak için ayrıca yağış miktarları, bulutluluk oranları ve sıcaklık kayıtlarını da analiz ettiler. Yağış miktarları ve bulutluluk oranlarında önemli bir değişim belirlemezken, yüzey sıcaklıklarında belirgin artış gözlediler. Özellikle yaz dönemi en düşük gece sıcaklıklarında gözledikleri artış trendi nedeniyle, bu endişe verici buzul küçülmesinin nedeninin yükselen sıcaklıklar olduğunu belirlediler.
Alıntı / Kaynak: https://evrimagaci.org/kuresel-isinma-burnumuzun-dibinde-turkiyenin-buzullari-son-40-yilda-yari-yariya-azaldi-4412
✍️ Biz Eskiden... - Onur Caymaz
Biz Eskiden...
Onur Caymaz / Aydınlık Gazetesi
Yirmi iki yaşındayken eşiyle gittiği Kamboçya’da, bir tapınaktaki heykeli parçalara ayırıp hacılamayı denerken tutuklanan Andre Malraux’un, nedense sol matbuatımızın yanaşmadığı, bir kitabıdır Batı’nın İğvası. Kitapta kahramanlardan Çinli Ling, Amerikalıya Doğu Batı farkını anlatırken şöyle der: "Sizde zamanı siz yapıyorsunuz, bizde zaman bizi yapar..." Doğunun sonsuz zamanından söz ediyor olmalı. Hani Şark oturup beklemenin yeri, der ya Tanpınar... Şark köşesi bile var değil mi oturmak için. Fakat orada otururken Doğulu nerelere gider, ne eder acaba... Astral seyahatçiden tut da Neyzen Tevfik’e dek hep uçmuşlar, oturdukları yerden.
Peki bugünkü Doğu, Malraux’nun hayran kaldığı Doğu mu? Yıllar sonra tekrardan Kızılok ile Ortaçgil’in muazzam şarkısı Pencere Önü Çiçeği’ni dinlerken koca Doğu’nun yoksul zarafetini düşündüm. Rezidans balkonuna çamaşır asmak yasak ama Osmanlı zamanındaki pencere önü çiçekleri geldi aklıma...
Dışarıda sarı çiçek varsa hastamız var, sokaktan geçerken bağırıp rahatsız etmezseniz iyi olur demekti. Kırmızıysa çiçek, evde evlilik çağında kız vardı; yoldan geçen gençler konuşmalarına dikkat etsin, efendi olsun, hanımefendi mahcup olmasındı.
Yitik zarafetten, ecdadından sadece nargileyi alabilmiş bugünün insanına nasıl geldik? Sadece çiçekler mi zarif yahu! Ayakkabı kullanımına bak: Ev sahibi, iyi ki geldin demek için eve gelenin ayakkabısının burnunu sofaya çevirirdi; buyurun hanemize demekti. Kahvenin yanında su ikram edildiğinde gelen açsa suyu toksa kahveyi alırdı. Suyu alan ev sahibi durumu kavrar, sofra kurup misafiri doyururdu; az çok, evde ne varsa...
Kulaklıktan dinlediği berbat müziği tüm otobüse dinletenin ecdadı zamanında çarşıya inerken büyüklere hürmet için yaşlının yanından geçip gitmez, o zat "geç evlat ben yavaş yürüyorum" diyene dek beklerdi. Bugünün hız insanına garip gelir. Öğüt veriyor değilim, hiç de sevmem. Öğürmek gibi öğüt. Eskiden Taksim’e kravatla çıkılırdı diye de üzülmüyorum; evde kravat var, Taksim de duruyor henüz; takar çıkarım. Derdim geçmişin kültürel duyuşlarından çıkarak vardığımız nokta.
Ölümün bunca anlamsızlaşmadığı Doğu’dan söz ediyorum; kaderle kederin akrabalığından... Mahallede biri öldüğünde cenaze evine, ilk önce kıble yönünde oturan komşudan olmak üzere bir hafta yemek yollanan, acılı insanlara işittirecek tarzda kimsenin gülüp eğlenmediği bir tarihten...
Bir köpeğin dört bacağını birden kesen Yeni Türkiye insanının ecdadı, kışın yiyecek bulamayan kuş için kar üzerine darı bırakmakla memur vakıf kurmuştu. Sakat leyleklere kurulan hastaneyi kim hatırlar? Bu kültür sentezini kuramasaydı Batı akılcılığına Doğu zarafetini katmış Haldun Taner güzelim hikâyesi İznikli Leylek’i; Ahmet Haşim, Gurebâhâne-i Laklakan’ı (garip leylekler) nasıl yazacaktı? Leylekler için hastane kuran neslin torunu, bana bak! Edebiyat diye sana sunulan laf salatalarını bırak da ayağa kalk! Kültürel olarak çöle dönmüş bu iklimde sana her sözü mucize diye pazarlayanlara diklen!
Amsterdam’a gidip her şeye hayran kalan insanımıza neyi yeterince anlatabildik? Örnekse Doğu’nun (Bağdatlı) çocuğu Haşim’in Laklakan’ını ya da Reşat Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi’ni doğru okusalar ne düşünürlerdi? Bugün bir yağmurda çamura bulanan canım İstanbul’un kuş saraylarını, serin yalılarını, yaşlanmaz çarşılarını, kıyı köşe müzelerini, izlerle dolu meyhanelerini, şarkısını, inceliğini "o kafalar bu kafalar" diye konuşan Yeni Türkiye insanına...
Pencere kenarında çiçeklerimle düşünüyordum. Eylülü uğurluyoruz, ekim... Kış geliyor, yorucu, zor günler kapıda. Böyle zamanlarda kitaplar hep sığınak. Bizim Akademi Nar’da edebiyat eğitimleri devam ediyor.
Bilgi için info@akademinar.org
20180929
✍️ Dil ve Kültür üzerine : 'I am Türk'🇹🇷 - Emine Azboz
Yabancı dilim İngilizce ama pek bilmem. Orta okulda gördüm sayılmaz; tek kelime Türkçe bilmeyen "Barış Gönüllüleri" bir yıl dersime girdi, öğretmen okulunda da yabancı dil yoktu.
Hem çalışp hem okula koşulları yakalayınca , sınavda başarılı olmak için o zamanlar yabancı dil sorularını da yapmak gerekiyordu. O ana dek "Haw are you ile ne var you'dan başka bir öğrenmemiştim. Amacıma ulaşmak için bir devlet kurumunda bir yıl İngilizce dersi aldım, elime "İyi derecede İnglizce bilir"diye bir de sertifika tutuşturdular. Küçük küçük çeviriler yapmaya, küçük kitapları okumaya başladım, koyunun olmadığı yerde Abdürrahman Çelebiliğe soyunmak zorunda kalınca da bir yıl İngilizce dersine girdim. Sonra hepsi unutuluyor, yabancı dil nankördür çünkü.
Bir yurt dışına gidişimde kırık dökük İngilizcemle yabancı bir hanımla sohbet etmeye başladık. Bazen işaret dili, bazen de tarzanca. "Nerelisin?" sorusu üzerine şeytan dürttü beni gülerek "Tahmin edin bakalım, ben nereli olabilirim?" deyince Avrupa'daki hemen hemen tüm ülkeleri saydı "Ben no... no..." dedikçe, listeyi uzattı. Saymadığı tek Türk'iye kalmıştı. Sonunda "Türk müsünüz?" deyince de "I am Türk" dememle şaşırdı. Bu kez de ben şaşırdım onun haline. Niçin şaşırdığını, sorunca "Türkiye'de senin gibiler var mı?" sorusuna "Çok. Biz Mustafa Kemal Atatürk sayesinde bir çok devrimler yaptık. Geliştik. Sizden bir farkımız yok. Yalnız bir farkla sizin 300-400 yılda yaptığınız işi, biz 15 yılda başardık. Sizden önce de seçme ve seçilme hakkı kazandık."deyince "Peçe takan var mı? Çarşaflı?" o zamanlar bunlar hayal bile edilemezdi. "Yok, biz de sizler gibi giyinir, gezeriz. Ama siz bu sorular bana sorduğunuza göre "Siz ortaçağda kalmışsınız" dedim.
Aynı olay Datça'ya yerleşmiş bir yabancı hanım, Çin'e dek gezip gördüğü uzun seyahatinin film yapmış, izlerken yaşadım. " İstanbul'u hâlâ "Kostantinapolis" diye yazdığı gibi sürekli de böyle söylüyordu. Sonunda dayanamayıp "Ortaçağda kaldı Konstantinapolisti. Orası İstanbul. Yazık sizin kafa saatiniz o çağda durmuş."diye tepki göstermek zorunda kaldım. Bunları bir bakış açısını anlatmak için yazıyorum.
Bunlar bana Andre Morova'nın "Batılı düşünce kendisi gibi birini görünce bilinçaltı kabullenmez, bunu reddeder" Karşımdaki hanım da çağdaş bir Türkiye, ve Türk insanını kabullenemiyordu ki...Bunlar dışardakiler.
Yeryüzünde üç büyük semavi din vardır; hepsinin de özü "Ahde vefa"ya dayanır. Son zamanlarda sosyal medyada "eskiden solcu olan biri, 'Ben Türk değil Arap'ım" diyor; ama orada yaşamak istemiyor nedense. Bu kişinin ya o zamanki düşüncesi sahteydi, ya da şimdiki hali. Bir hanım da " Arap'ım Türklerden nefret ediyorum" diyor, ama yine Türklerle yaşamaya devam ediyor. Bir hoca efendi de "Kur'an'da 23 kez 'Tayyip' geçiyor, bizler 2023'e dek ona oy vermeliyiz" diye buyuruyor, İki kez kur'anı hatim indim, bunu ne okudum, ne de duydum. Bir okul müdürü de iyice saçmalıyor. Bir yerlere liyakatle değil de sadakatle gelenler böyle saçmalar işte. Yeryüzünde her ulusun içinde farklı etnik kökene sahip insanlar vardır, hepsi o milleti oluşturur ve milletin vatandaşıdır. Bizde de öyle. Bunu Atatürk, ulus devleti kurarken, bir millet yaratma aşamasında "Ne mutlu Türk olana!" demiyor, "Ne mutlu Türk'üm diyene!" diyerek ümmetten bir ulus yaratıyor, kuldan vatandaş.
Bir memlekette, ülkeyi ayakta tutan meslekler vardır: "Öğretmen, doktor, imam, ordu-polis ve Hakim" Bunlardan biri iyi yetiştirilmezse ülkede işler aksar, dirlik düzenlik ile birlikte dengeler de bozulur. Ekonomik dengeler bozulunca da ahlâk çöker; her türlü ahlaksızlık artar:Yolsuzluk, hırsızlık, sahtekarlık, yalancılık, namussuzluk... alır başını gider. Bu meslek erbabını iyi yetiştirilmeli, bunlara siyaset bulaşmamalı. Son zamanlarda birçok gariplikler yaşayıp görüyoruz, sosyal medyada okuyoruz. Kimi kez öfkeleniyor, kimi kez üzülüyor, kimi kez de çirkin karşılıklar veriyoruz el gibi.
Oysa hangi etnik kökene sahip olursak olalım, bizler Anadolu'nun çocuklarıyız, o büyük vatan, bizleri hoşgörüye beledi, hepimizi sevgiyle besledi, etnik kökenlerimizi bir potada eriterek Türk milleti adıyla dirlik düzenliğimizi birliğimizi uluslaşmamızı sağladı. Bizim ayrımız gayrımız yok. Biz, birbirimize benzeriz, hepimiz Türk milletiyiz, ayrıca biz Anadolu'yuz..
Yazdıklarımı hepiniz bilirsiniz. Benim derdim, bu güzel yurtta dirlik birlik içinde rahat ve mutlu yaşamak varken, niye birbirimizi incitiyoruz? Biz düşman kardeş miyiz ki?
Emine Azboz
Öğretmen Yazar
Mustafa Kemal'in 6 Mart 1922 günkü TBMM Konuşmas'ından alıntılar
'...Bir şeyin zararıyla, bir şeyin yok olmasıyla yükselen şeyler, elbette o şeylerden zarar görmüş olanı alçaltır. Gerçekten de Avrupa'nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve uygarlaşmasına karşılık, Türkiye gerilemiş, düştükçe düşmüştür. Türkiye'yi yok etmeye girişenler, Türkiye'nin ortadan kaldırılmasında çıkar ve hayat görenler, zararlı olmaktan çıkmışlar, aralarında çıkarları paylaşarak, birleşmiş ve ittifak etmişlerdir. Ve bunun sonucu olarak, birçok zekâlar, duygular, fikirler, Türkiye'nin yok edilmesi noktasında yoğunlaştırılmıştır. Ve bu yoğunlaşma, yüzyıllar geçtikçe oluşan kuşaklarda, adeta tahrip edici bir gelenek biçimine dönüşmüştür. Ve bu geleneğin, Türkiye'nin hayatına ve varlığına aralıksız uygulanması sonucunda, nihayet Türkiye'yi ıslah etmek, Türkiye'yi uygarlaştırmak gibi birtakım bahanelerle, Türkiye'nin iç hayatına, iç yönetimine islemiş ve sızmışlardır. Böyle elverişli bir zemin hazırlamak güç ve kuvvetini elde etmişlerdir.'
'...Oysa güç ve kuvvet, Türkiye'de ve Türkiye halkında olan gelişme cevherine, zehirli ve yakıcı bir sıvı katmıştır. Bunun etkisi altında kalarak, milletin en çok da yöneticilerin artık durumu düzeltmek, hayat bulmak, insan olmak için, mutlaka Avrupa'dan nasihat almak, bütün isleri Avrupa'nın emellerine uygun yürütmek, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi birtakım zihniyetler ortaya çıktı. Oysa hangi istiklal vardır ki yabancıların nasihatleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir. Tarihte, böyle bir olay yaratmaya kalkışanlar, zehirli sonuçlarla karsılaşmışlardır. İste Türkiye de, bu yanlış zihniyetle sakat olan bazı yöneticiler yüzünden, her saat, her gün, her yüzyıl, biraz daha çok gerilemiş, daha çok düşmüştür.'
'...Bu düşüş, bu alçalış, yalnız maddi şeylerde olsaydı, hiçbir önemi yoktu.
Ne yazık ki Türkiye ve Türk halkı, ahlak bakımından da düşüyor. Durum incelenirse görülür ki, Türkiye Doğu 'maneviyatıyla sona eren bir yol üzerinde bulunuyordu. Doğuyla Batı'nin birleştiği yerde bulunduğumuz,'maneviyatından tamamıyla soyutlanıyoruz. Hiç şüphesizdir ki bu büyük memleketi, bu milleti, çöküntü ve yok olma çıkmazına itmekten başka, bir sonuç beklenemez (bundan) .'
'... Bu düşüsün çıkış noktası korkuyla, aczle başlamıştır.
Türkiye'nin, Türk halkının nasılsa başına geçmiş olan birtakım insanlar, galip düşmanlar karsısında, susmaya mahkûmmuş gibi, Türkiye'yi atıl ve çekingen bir halde tutuyorlardı. Memleketin ve milletin çıkarlarının gerektiğini yapmakta korkak ve mütereddit idiler.
Türkiye'de fikir adamları, adeta kendi kendilerine hakaret ediyorlardı. Diyorlardı ki 'Biz adam değiliz ve olamayız. Kendi kendimize adam olmamıza ihtimal yoktur.'
Bizim canımızı, tarihimizi, varlığımızı bize düşman olan, düşman olduğundan hiç şüphe edilmeyen Avrupalılara, kayıtsız şartsız bırakmak istiyorlardı. 'Onlar bizi idare etsin' diyorlardı.'
...Bilelim ki, ulusal benliğini bilmeyen uluslar, başka uluslara yem olurlar.
(Mustafa Kemal, 06 Mart 1922 TBMM Konuşmasından)
20180928
✍️ 🇹🇷 Türk mucizesi!.. - Uğur Dündar
Türk mucizesi!..
Uğur Dündar
Dün, “Şu Çılgın Türkler”i yazan büyük tarih araştırmacısı-yazar Turgut Özakman'ın ölüm yıldönümüydü. Cumhuriyet'i en iyi anlatan değerli usta, vefatından önceki son röportajı bu satırların yazarına vermiş ve Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde gerçekleşen “Türk Mucizesi”ni anlatmıştı.
Ne yazık ki, yatıp kalkıp Atatürk'e hayır duaları etmeleri gerekenlerin onun aziz hatırasına iftira, hakaret ve yalanla saldırmayı spor haline getirdikleri günümüzde, Özakman'ın söylediklerini okumanın hepimiz için kaçınılmaz bir tarihi görev olduğuna inanıyorum.
İşte her sözcüğü özellikle yeni yetişen kuşakların hafızalarına adeta mıh gibi yerleşmesi gereken o röportaj:
★★★
UĞUR DÜNDAR (U.D.): Sayın Özakman, Cumhuriyet Osmanlı'nın çöküşüyle nasıl bir miras devralmıştı?
KADINLARIMIZ YURTTAŞ BİLE SAYILMIYORDU
TURGUT ÖZAKMAN (T.Ö.): O dönemin fotoğrafı şöyle: Kanuni dönemindeki görkemli devlet, 300 yıl geride kalmış. Kaç zamandır yarı sömürge halinde ve güçsüz… İdari, ekonomik, mali ve hukuki kapitülasyonlar sürüyor. Halk yurttaş değil, padişahın kulu. İlkel bir tarım toplumu, iflas etmiş bir maliye… Büyük bir dış borç, yarı ölü bir ekonomi… Cılız, küçük bir sanayi… Ağır sanayi neredeyse sıfır! Kişi başına düşen milli gelir, sadece 4 lira! Pencere camı bile ithal edilir durumda. Şeker de ithal ediliyor. Anadolu buğdayı İstanbul'a taşınamadığı için, buğday Rusya'dan alınıyor. Ülkede 40 bin köye karşılık ebe sayısı 200 kadar… 0-2 yaş grubu çocuklarda ölüm oranı yüzde 60. Bütün imparatorlukta sadece 158 ortaokul ve lise, bir tane de medrese uzantısı bir üniversite var. Anadolu, çağdışı ilkel medreselerin elinde. Tüm liselerde okuyan kız öğrenci sayısı 230…
U.D.): Kadınların durumu nasıl?
(T.Ö): Güzel bir soru. O dönemde bütün temel meslekler erkeklerin tekelinde. Kadının seçme-seçilme hakkı yok, yani yurttaş sayılmıyor. Kadınların toplumsal hayatları ve hakları da yok. Çok zorunlu hallerde sokağa ancak çarşaf ve peçeyle çıkabiliyor. Okur-yazar oranı erkeklerde yüzde 7, kadınlarda ise binde 4… Tüm yasalar, çağın gereklerinin gerisinde. Ülke birçok alanda Ortaçağı, Ortaçağ ilkelliğini ve baskısını yaşıyor. Cumhuriyet'in devraldığı miras, işte budur.
(U.D.): Cumhuriyet'in temel ideali neydi?
CUMHURİYET'İN TEMEL İDEALİ: ÇAĞI YAKALAMAK
(T.Ö.): Cumhuriyet'in temel ideali, “çağdaşlaşma” diye özetlenebilir. Cumhuriyet'i kuran atalarımız, Ortaçağı yenmedikçe aydınlanma, gelişme ve kurtuluş olamayacağını çok iyi idrak etmişlerdi. Durmaksızın olağanüstü bir tempoyla çalışmışlardır.
(U.D.): En doğru bilgilere sahip bir tarih araştırmacısı-yazar olarak demiryolları konusunda neler yapıldığını anlatır mısınız?
TÖ: Cumhuriyet'in en büyük başarılarından biri, demiryollarıdır. Cumhuriyet ilan edildiğinde, Misak-ı Milli sınırları içindeki demiryollarının uzunluğu, 4 bin 559 kilometreydi.
Bu demiryollarını Alman, İngiliz ve Fransız şirketleri işletiyordu.
Makinistler Rum ve Ermeni idi. İşletme dili Fransızca'ydı. Demiryolculuk Türklere kapalıydı. Milli Mücadele'de bu makinistler, silah zoru ile çalıştırılmıştır.
Sakarya Savaşı başlamadan önce birkaç Türk makinist yetiştirildi. Ağır toplar Kars'tan Afyon'a 3 ayda getirilebildi. Elazığ'dan kırık bir uçak, Ankara'ya ancak 2 ayda ulaştırılabildi. Doğuya da, güneye de demiryolu yoktu.
DEMİRYOLLARINI MİLLETİN MALI YAPTI
(U.D.): Atatürk ve arkadaşlarının bu alandaki hamleleri neydi?
(T.Ö.): Cumhuriyet yönetimi ilk 15 yıl içinde, 4 bin 559 kilometrelik demiryolunu, Haydarpaşa ve İzmir liman şirketleriyle birlikte satın aldı.
Demiryolcu yetiştirmek için okul kurdu. Bu konudaki birinci büyük başarı bunlardır. Böylece demiryolları milletin oldu. Gerçek demiryolcular, demiryollarından söz ederken gözleri yaşarır.
İkinci büyük başarı ise, demiryolu yapımıdır. Demiryolu Ankara ve Ulukışla'da sona eriyordu. Demiryolları 1927'de Kayseri, 1930'da Sivas, 1931'de Malatya, 1933'de Niğde, 1934'te Elazığ, 1935'te Diyarbakır, 1939'da Erzurum'a ulaştı. Bunların her biri bir destandır. Ülkenin kuzeyi ile güneyi, doğusu ile batısı birbirine demiryollarıyla bağlandı.
Anadolu gerçekten demir ağlarla örüldü. Ülke bütünlüğü sağlandı. Türkleri Anadolu'dan uzaklaştırmak isteyenlere karşı cumhuriyet demirden temeller attı. 1940 yılına kadar yapılan demiryollarının uzunluğu 3 bin 208 kilometredir.
(U.D.): O dönemde yapılan fabrikalar hakkında da bilgi verir misiniz?
ATATÜRK'ÜN KALKINMA MODELİ DÜNYAYA ÖRNEK OLDU
(T.Ö.): Fabrikalar dengeli bir şekilde Anadolu'ya yayıldı. Ankara ve İstanbul'da toplanmadı. Bunlardan birini anlatayım. Yabancı ekonomiciler, bu fabrikalara “Atatürk tipi fabrika” diyorlardı. Çünkü sadece fabrika yapılmıyor. Fabrika ile birlikte işçi ve memur lojmanları, kreş, revir, yemekhane, lokanta-gazino, konferans-tiyatro salonu ve spor alanları yapılıyor. Eğer yakında ilkokul yoksa, okul da yapılıyor. Toplantılar, piknik, spor karşılaşmaları düzenleniyor.
Filmler gösteriliyor, tiyatro grupları geliyor.
Atatürk tipi kalkınma, iki ayaklı bir kalkınma tipidir. Bir bilim adamının deyişi ile, topyekun kalkınmadır. Birinci ayak maddi kalkınma (fabrikalar, köprüler, yollar vb.) ikinci ayak ise sosyo-kültürel kalkınmadır. (Eğitim, sanat, spor, medeni kanun vb.)
(U.D.): Kalkınma hızımızla ilgili rakamlar ne düzeydeydi?
KALKINMA HIZINDA DÜNYA REKORU KIRILDI
(T.Ö.): Kalkınma hızımız, 1923-1938 arasında ortalama yüzde 10'du. Sanayileşme hızımız ise yüzde 19'du. Bu dünya rekorudur. Sanayileşmede Japonya'dan önde gidiyorduk.
★★★
Seni sevgi, saygı, özlem ve rahmetle anıyoruz. Nur içinde yat büyük usta Turgut Özakman…
İşte her sözcüğü özellikle yeni yetişen kuşakların hafızalarına adeta mıh gibi yerleşmesi gereken o röportaj:
★★★
UĞUR DÜNDAR (U.D.): Sayın Özakman, Cumhuriyet Osmanlı'nın çöküşüyle nasıl bir miras devralmıştı?
KADINLARIMIZ YURTTAŞ BİLE SAYILMIYORDU
TURGUT ÖZAKMAN (T.Ö.): O dönemin fotoğrafı şöyle: Kanuni dönemindeki görkemli devlet, 300 yıl geride kalmış. Kaç zamandır yarı sömürge halinde ve güçsüz… İdari, ekonomik, mali ve hukuki kapitülasyonlar sürüyor. Halk yurttaş değil, padişahın kulu. İlkel bir tarım toplumu, iflas etmiş bir maliye… Büyük bir dış borç, yarı ölü bir ekonomi… Cılız, küçük bir sanayi… Ağır sanayi neredeyse sıfır! Kişi başına düşen milli gelir, sadece 4 lira! Pencere camı bile ithal edilir durumda. Şeker de ithal ediliyor. Anadolu buğdayı İstanbul'a taşınamadığı için, buğday Rusya'dan alınıyor. Ülkede 40 bin köye karşılık ebe sayısı 200 kadar… 0-2 yaş grubu çocuklarda ölüm oranı yüzde 60. Bütün imparatorlukta sadece 158 ortaokul ve lise, bir tane de medrese uzantısı bir üniversite var. Anadolu, çağdışı ilkel medreselerin elinde. Tüm liselerde okuyan kız öğrenci sayısı 230…
U.D.): Kadınların durumu nasıl?
(T.Ö): Güzel bir soru. O dönemde bütün temel meslekler erkeklerin tekelinde. Kadının seçme-seçilme hakkı yok, yani yurttaş sayılmıyor. Kadınların toplumsal hayatları ve hakları da yok. Çok zorunlu hallerde sokağa ancak çarşaf ve peçeyle çıkabiliyor. Okur-yazar oranı erkeklerde yüzde 7, kadınlarda ise binde 4… Tüm yasalar, çağın gereklerinin gerisinde. Ülke birçok alanda Ortaçağı, Ortaçağ ilkelliğini ve baskısını yaşıyor. Cumhuriyet'in devraldığı miras, işte budur.
(U.D.): Cumhuriyet'in temel ideali neydi?
CUMHURİYET'İN TEMEL İDEALİ: ÇAĞI YAKALAMAK
(T.Ö.): Cumhuriyet'in temel ideali, “çağdaşlaşma” diye özetlenebilir. Cumhuriyet'i kuran atalarımız, Ortaçağı yenmedikçe aydınlanma, gelişme ve kurtuluş olamayacağını çok iyi idrak etmişlerdi. Durmaksızın olağanüstü bir tempoyla çalışmışlardır.
(U.D.): En doğru bilgilere sahip bir tarih araştırmacısı-yazar olarak demiryolları konusunda neler yapıldığını anlatır mısınız?
TÖ: Cumhuriyet'in en büyük başarılarından biri, demiryollarıdır. Cumhuriyet ilan edildiğinde, Misak-ı Milli sınırları içindeki demiryollarının uzunluğu, 4 bin 559 kilometreydi.
Bu demiryollarını Alman, İngiliz ve Fransız şirketleri işletiyordu.
Makinistler Rum ve Ermeni idi. İşletme dili Fransızca'ydı. Demiryolculuk Türklere kapalıydı. Milli Mücadele'de bu makinistler, silah zoru ile çalıştırılmıştır.
Sakarya Savaşı başlamadan önce birkaç Türk makinist yetiştirildi. Ağır toplar Kars'tan Afyon'a 3 ayda getirilebildi. Elazığ'dan kırık bir uçak, Ankara'ya ancak 2 ayda ulaştırılabildi. Doğuya da, güneye de demiryolu yoktu.
DEMİRYOLLARINI MİLLETİN MALI YAPTI
(U.D.): Atatürk ve arkadaşlarının bu alandaki hamleleri neydi?
(T.Ö.): Cumhuriyet yönetimi ilk 15 yıl içinde, 4 bin 559 kilometrelik demiryolunu, Haydarpaşa ve İzmir liman şirketleriyle birlikte satın aldı.
Demiryolcu yetiştirmek için okul kurdu. Bu konudaki birinci büyük başarı bunlardır. Böylece demiryolları milletin oldu. Gerçek demiryolcular, demiryollarından söz ederken gözleri yaşarır.
İkinci büyük başarı ise, demiryolu yapımıdır. Demiryolu Ankara ve Ulukışla'da sona eriyordu. Demiryolları 1927'de Kayseri, 1930'da Sivas, 1931'de Malatya, 1933'de Niğde, 1934'te Elazığ, 1935'te Diyarbakır, 1939'da Erzurum'a ulaştı. Bunların her biri bir destandır. Ülkenin kuzeyi ile güneyi, doğusu ile batısı birbirine demiryollarıyla bağlandı.
Anadolu gerçekten demir ağlarla örüldü. Ülke bütünlüğü sağlandı. Türkleri Anadolu'dan uzaklaştırmak isteyenlere karşı cumhuriyet demirden temeller attı. 1940 yılına kadar yapılan demiryollarının uzunluğu 3 bin 208 kilometredir.
(U.D.): O dönemde yapılan fabrikalar hakkında da bilgi verir misiniz?
ATATÜRK'ÜN KALKINMA MODELİ DÜNYAYA ÖRNEK OLDU
(T.Ö.): Fabrikalar dengeli bir şekilde Anadolu'ya yayıldı. Ankara ve İstanbul'da toplanmadı. Bunlardan birini anlatayım. Yabancı ekonomiciler, bu fabrikalara “Atatürk tipi fabrika” diyorlardı. Çünkü sadece fabrika yapılmıyor. Fabrika ile birlikte işçi ve memur lojmanları, kreş, revir, yemekhane, lokanta-gazino, konferans-tiyatro salonu ve spor alanları yapılıyor. Eğer yakında ilkokul yoksa, okul da yapılıyor. Toplantılar, piknik, spor karşılaşmaları düzenleniyor.
Filmler gösteriliyor, tiyatro grupları geliyor.
Atatürk tipi kalkınma, iki ayaklı bir kalkınma tipidir. Bir bilim adamının deyişi ile, topyekun kalkınmadır. Birinci ayak maddi kalkınma (fabrikalar, köprüler, yollar vb.) ikinci ayak ise sosyo-kültürel kalkınmadır. (Eğitim, sanat, spor, medeni kanun vb.)
(U.D.): Kalkınma hızımızla ilgili rakamlar ne düzeydeydi?
KALKINMA HIZINDA DÜNYA REKORU KIRILDI
(T.Ö.): Kalkınma hızımız, 1923-1938 arasında ortalama yüzde 10'du. Sanayileşme hızımız ise yüzde 19'du. Bu dünya rekorudur. Sanayileşmede Japonya'dan önde gidiyorduk.
★★★
Seni sevgi, saygı, özlem ve rahmetle anıyoruz. Nur içinde yat büyük usta Turgut Özakman…
20180927
🇹🇷 İlk Türk Dili Kurultayının 86. yıldönümü, 86.Dil Bayramı kutlu olsun
Atatürk'ün İngiltere kralı 8. Edward'a Türkler hakkında yemekte söyledikleri...
İngiliz kralı 8. Edward İstanbul’a Atatürk’ü ziyarete geldiği zaman, Atatürk kendisine bir akşam ziyafeti vermişti.Bu ziyafetle yakından ilgilenen Atatürk, İngiltere mutfağını tetkik ettirmiş ve sofrayı buna göre hazırlatmıştı. Kral Edwart bu incelik karşısında hislenmiş ve yemek sırasında ona: “ sizi tebrik ederim. Kendimi vatanımda hissediyor gibiyim. Teşekkürler” demişti.
Sofrada hep Türk garsonlar hizmet ediyordu. Bunlardan biri çok heyecanlandığından, elindeki büyük kayık tabakla birden bire ayağı kayıp yere yuvarlandı. Yemekler halılara dağıldı. Misafirlerde ev sahipleri de aşırı derece sıkılmışlardı. Fakat Atatürk’ün bir anda misafirine dönerek yüksek sesle şöyle dediği duyuldu: “ Bu millete her şeyi öğrettim, fakat uşaklığı öğretemedim”.
Muharrem ayında Bakırköy Belediyesi Cumhuriyet Meydanı'nda Aşure dağıttı
Muharrem ayı dolayısyla Bakırköy Belediyesi tarafından on binlerce kişiye Cumhuriyet Meydanı'nda Aşure dağıtıldı. Bakırköy Belediye Başkanı Doktor Bülent Kerimoğlu da aşure dağıtımına katıldı.
📺 Neşet Ertaş... Bozkırın Tezenesi'ne hasretle...
Bundan tam 6 yıl önce bu toprakların gördüğü en büyük halk ozanlarından birini uğurladık sonsuzluğa. Bozkırın tezenesi, kadim Abdallık geleneğinin yüzyılımızdaki temsilcisi Neşet Ertaş, "Yalan Dünya"dan göçeli bunca zaman geçti. Ama milletinin gönlündeki yeri her daim baki. Ardında nice bozlaklar, nice türküler bıraktı. Bir de büyük ustadan geriye üryan gelip, üryan gitmenin erdemi kaldı.
📺 Gaziantep'in üretken kadınları
Mesleklerini yapamıyorlar ama el işiyle göz nuruyla üretiyorlar. Şimdi ekranlarınıza gelecek Gaziantepli kadınları bir araya getiren ise üretkenlikleri. Hem kendileri hem de aileleri için emek veriyorlar. Ekrem Demir'in haberi
🥗 🇹🇷 Türk Mutfağı: Erzurum'un Dut çullaması nasıl yapılır?
Erzurum’un yöresel lezzetlerinden “dut çullaması”, damakta bıraktığı tatla kalpleri ısıtıyor. Pratik yapılışıyla da sofraların başköşesinde yer alıyor. Tatlı niyetine tüketilse de aslında dut çullaması bir yemek. Besleyici, enerji verici ve doyuruculuğu ile de öne çıkıyor.
📺 Konya'da oluşan obruklar tedirginlik yarattı
Yer altı sularının tükenmek üzere olan Konya'da oluşan obruklar tedirginlik yarattı. Obrukların sayısı bu yıl içerisinde 11'e ulaştı. Bölge halkını tedirgin eden obruklara karşı uzmanlardan önemli bir uyarı geldi; bir an önce suyu daha az tüketen tarım ürünlerine geçilmeli...
Yapay Zekanın Sanattaki Yeri
Sanat Hayatı- 26 Eylül 2018
Sanat eleştirmeni Zafer Bilgin'in konuğu
sanatçı Ekrem Kahraman
- Ulusal Kanal
🎥 🇹🇷 Adana Altın Koza Film Festivali'nde Emek Ödülleri sahiplerini buldu
Adana Altın Koza Film Festivali'nde Emek Ödülleri sahiplerini buldu. 25'inci Yıl Gecesinde Emek Ödülünü almak için geldiği Adana'da kalp krizi geçirerek hayatını kaybeden oyuncu Yakup Yavru anıldı.
📺 🎞 Ege Gündemi: Kuşadası'nın Kurtuluş Günü Etkinlikleri 🇹🇷🇹🇷🇹🇷
Ege Gündemi- 27 Eylül 2018- Ulusal Kanal
🇹🇷 🚢 ⚓️ Türk Deniz Kuvvetleri Günü 🛳⛴
Nasıl Yani- 27 Eylül 2018
Cem Gürdeniz-
- Gülgûn Feyman Budak- Ulusal Kanal
Türk Denizciliği
🇹🇷 ✈️ Sabiha Gökçen'in uçakla Balkan turuna çıkışı öncesi Atatürk ile yaşadığı bu anektot
Dünyanın İlk Kadın Savaş Pilotu ve Atatürk’ün Manevi Kızı Sabiha Gökçen’in 1938 Yılında Çıktığı Balkan Dostluk Turu#zincir pic.twitter.com/rW4ZJwtlJN
— Erich Hartmann (@Alfred_Bubi) March 8, 2017
Sabiha Gökçen, uçakla Balkan turuna çıkışı öncesi Atatürk ile yaşadığı bu anektodu kendi anlatıyor:— TrakyaBalkan (@TrakyaBalkan) 27 Eylül 2018
Not: Burada kullandığım materyalleri, @Alfred_Bubi'nin konu ile ilgili detaylı serisinden aldım. Tamamını okumak için tıklayın: https://t.co/p6zn23dDgU pic.twitter.com/QwMHt1Ykmd
1938 SabihaGökçen Balkanlar'a uçacaktır. Gökçen uçak bakımı için yanına teknisyen almak ister; Atatürk "Türk kadını tek başına uçamadı, yanına erkek vermişler" denmesin diye yalnız uçmasını söyler. Öyle de olur 2018 HavaKuvvetleri "dış kaynaklı temin" için erkek olma şartı koyar
Sabiha Gökçen Balkanlar'a davet edilmiştir. Ama Atatürk hastalanınca gitmek istemez. Atatürk "söz verdik, Türk sözünden dönmez" diyerek gitmesini ister. Bir de ricası vardır: "Selanik'te evimi gör, gel anlat" Yola çıkmadan önce Gökçen'e söyledikleri kadına verdiği önemi özetler:
Sabiha Gökçen, uçakla Balkan turuna çıkışı öncesi Atatürk ile yaşadığı bu anektodu kendi anlatıyor:— TrakyaBalkan (@TrakyaBalkan) 27 Eylül 2018
Not: Burada kullandığım materyalleri, @Alfred_Bubi'nin konu ile ilgili detaylı serisinden aldım. Tamamını okumak için tıklayın: https://t.co/p6zn23dDgU pic.twitter.com/QwMHt1Ykmd
Üreten Anadolu İnsanı
Başlangıçta ne diye yaratıldığımı bir türlü anlayamıyordum. Ama şimdi anlamaya başladım: bu güzel dünyanın gizli yönlerini bulmak, mutlu olmak, bütün bu şeyleri düşünüp bize verene şükretmek.— Tansu Yegen (@TansuYegen) 27 Eylül 2018
Mark Twain pic.twitter.com/GxBI27fHq0
🎥 👁 🇹🇷 Yeni Zelanda Arşivinden Çıkan Tarihi Görüntüler
Cumhuriyet dönemi edebiyatının en tanınmış yazarlarından Halide Edip Adıvar , Falih Rıfkı Atay ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun ve Cumhuriyet döneminin önemli isimlerinden Adnan Adıvar, Mehmet Asım ve Ahmet Emin Yalman’ın tarihi görüntüleri Yeni Zelanda arşivlerinden çıktı . Bu görüntülerin Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923 te İzmit’te yaptığı basın toplantısı öncesinde ya da sonrasında çekildiği tahmin ediliyor .
Osmanlı Dönemi filmleri üzerine Tarih Bölümü’nde çalışmalarını sürdüren Saadet Özen, bildiği arşivlere ara ara baktığını belirterek, “Sürekli yeni malzeme geliyor. Yurt dışında Osmanlı dönemini bilmek zorunda değil arşivciler. Görüntüye bakıyorlar, birilerini görüyorlar, tanımlayamıyorlar, isimsiz diye geçiyorlar. O yüzden tek tek de bakmak gerekiyor görüntülere.
Yeni Zelanda arşivlerinden bazı filmleri biliyordum zaten ama bazıları yeni gelmiş. Bunlara bakarken Birinci Dünya Savaşı görüntülerinden oluşan bir kolaja denk geldim. Daha çok askerler vardı. Talim yapıyor, siper kazıyorlardı böyle değişik değişik görüntüler. Sonra bir anda bu görüntüler geldi karşıma. Halide Edip, Yakup Kadri, Falih Rıfkı Atay, karşımda duruyordu” dedi. Saadet Özen, “Tetkik-i Mezalim heyeti kuruluyor. 1921-22 yıllarında bu heyet Batı Anadolu'da dolaşıyor, savaş sırasında Yunan ordusu tarafından tahrip edilen yerleri tespit ediyorlar ve oralardan hikâyeler de derliyorlar. Hatta Yakup Kadri'nin Yaban'ı bu dinledikleri neticesinde ortaya çıkmış bir roman.
Falih Rıfkı, Halide Edip ve Yakup Kadri'nin, bu seyahat sırasında dinlediklerinin derlendiği bir de kitap var "İzmir'den Bursa'ya" diye. Üçünü bir arada görünce bu olmalı herhalde diye düşündüm. Film bir belgedir netice itibarıyla ve bu belgenin çok önemli bir özelliği var; bize duyguları da iletiyor. Yani değerlendirirken bunu da göz önüne almak lazım” “Grup fazla neşeli görünüyordu böyle bir görev için. Ben önce durdum dedim ki; 'acaba farklı bir şey olabilir mi?' Sonra biraz daha bakındım. Görüntüde yer alan isimleri incelediğimde, ‘bunlar hep beraber ne yapıyor olabilir?’ diye düşünürken Pathe’de yeralan Halide Edip’in göründüğü iki filmden hareketle görüntüler, yüzde 80 ihtimalle ‘Mustafa Kemal’in 1923’te İzmit’teki basın toplantısında çekilmiş" dedi. Keşke bu önemli görüntü Yeni Zelanda arşivlerinde değilde bizim arşivlerimizde olsaydı
20180926
Türk düşmanlığnını gen haritası - Güneri Cıvaoğlu (2014)
Alman Papaz Martin Luther (1483-1576) Hıristiyanlıkta Reform hareketini başlatan kişidir.
Hoşgörüyü esas alan, özgürlükçü bir din anlayışını savunmuştur. Protestanlık mezhebinin kurucusudur. Hoşgörünün yolunu açan Luther’e göre Türkler Katolik Kilisesi’nin yanlışlarına, yolsuzluklarına karşı “Tanrı’nın gönderdiği cezadır.”
Güneri Cıvaoğlu
Mayıs 2014
FRANSA‘da kabul edilen ve Anayasa Mahkemesi’ne götürülen “inkâr yasasını” sadece Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin Türk düşmanlığıyla izah etmek sığlıktır.
Bugün hâlâ ve yüzyıllardır çok etkili isimler “Avrupa’da Türklere nefret tohumları” ekmiştir.
İşte örnekler…
TÜRKLER YOK EDİLMELİ
ÖNCE güncelden başlayayım.
İsveç’in önceki Türkiye Büyükelçilerinden Eric Cornel’in, “Bir İslam ülkesinin kutsal Roma İmparatorluğu” başlıklı makalesinden satırlar:
“Avrupalılık bilinci, Türklerin İslami yayılmacılığının önlenmesi için yürütülen mücadele sürecinde gelişmiştir. Dolayısıyla, Hıristiyanlığın İslam’a karşı konumu, Avrupa’nın Türklere karşı tutumu gibi, soğukluk ve umursamazlık temelindedir.”
Sarkozy’nin kafası “tek” değil. Büyükelçi Cornel ve onun gibiler çok. O kafalar geçmiş yüzyıllardan bu yana aynı tohumların zehirli ürünleriyle beslendiler.
Bakınız nasıl?
Alman Papaz Martin Luther (1483-1576) Hıristiyanlıkta Reform hareketini başlatan kişidir.
Hoşgörüyü esas alan, özgürlükçü bir din anlayışını savunmuştur. Protestanlık mezhebinin kurucusudur.
Hoşgörünün yolunu açan Luther’e göre Türkler Katolik Kilisesi’nin yanlışlarına, yolsuzluklarına karşı “Tanrı’nın gönderdiği cezadır.”
İşte satırları:
“Türkler, Tanrı’nın öfkeli kırbacı, yakıp yıkan şeytanın uşağıdır.
Türk’ün tanrısı olan şeytanı yenmeden Türk’ü yenmek kolay olmayacaktır. Tanrı, işlenen sayısız günah ve nankörlük nedeniyle şeytan Türkleri Almanların başına bela etmiştir.
Bir Türk’ü öldüren vicdan azabı duymamalı; tersine Hıristiyanlığın düşmanını yok ettiği için vicdanı rahatlamalıdır.
Eğer Samson gibi güçlü olsaydım, çaresini bulur her gün bir Türk öldürürdüm…”
………………….
Fransız Filozof Voltaire… Fransız Devrimi ve Aydınlanma hareketinin öncülerindendir.
Günümüzde özellikle düşünce ve ifade özgürlüğünün temel taşı sayılan “Efendi, fikirlerine katılmıyorum; ama fikirlerini özgürce dile getirmeni sonuna kadar savunacağım!” sözüyle tanınmaktadır.
Ama bakın Rus-Osmanlı Savaşı sürerken Rus Çariçesi II. Katerina’ya yazdıklarına:
“Yüce majesteleri, Türkleri öldürerek bana yeniden hayat veriyorsunuz. Siz Avrupa’nın gücünü aldınız. Türk dilini ve onu konuşanları Avrupa’dan sürmek gerek… İnsanlığın iki büyük baş belası var: Birincisi veba, ikincisi Türkler…
(…) Hümanizm ilkem olmasaydı, Türklerin hepsinin kökünün kazınmasını görmek isterdim.
Ben en azından birkaç Türk’ün öldürülmesine katkıda bulunmak isterdim.
Gerçi bu benim hoşgörü ilkeme uymuyor, ama insanlar çekilişlerle yoğrulmuştur…”
Prusya Kralı’na yazdığı mektupta ise “Yunanistan’a zulmeden Türklerden her zaman nefret edeceğim. Ne barbar şeyler! Onlara 60 yıldır Cenevre saatleri satıyoruz, ancak hâlâ bunlarla ne yapacaklarını bilmiyorlar. Saatleri nasıl kuracaklarını bile bilmiyorlar.”
………………
İngiliz şair George (Lort) Byron (1788-1824), romantik akımın öncesi Byron Türklerden nefret konusunda romantik değil.
Osmanlı’ya karşı Yunan isyanı sürecinde isyanlara fiilen katılmak için Yunanistan’a gitmişti.
………………
Fransız şair, yazar ve devlet adamı Victor Hugo (1802-1885):
Bu katil imparatorluktan, “Osmanlı”dan yakamızı kurtaralım. Bağnazlığı ve zorbalığı susturalım.
Elde kılıç dolaşan boş inançları, doğmaları etkisiz hale getirelim.
………………
Alman filozof Friedrich Engels (1820-1895):
“Avrupa’nın en güzel toprakları ayak takımının egemenliğinden kurtarılacaktır.
Avrupa Türkiye’sinde Yunan Slav kent soylu sınıfının etki ve zenginliği sürekli artmakta, Türkler her geçen gün gerilemekte.
Zaten Türkler devleti ve asker gücünü ellerinde tutmasalardı çoktan yok olup giderlerdi.
Türklerin sahip oldukları -uygarlığı engelleyen- bu tekel ve güç artık güçsüzlüğe dönüşecektir.
İşin doğrusu, Türklerin ortadan kaldırılmaları gerekir.”
GÜRKAN’IN DÖNÜŞÜ
MESLEKDAŞIMIZ Uluç Gürkan’ı siyasete kaptırmıştık.
Politikada da başarılı oldu.
Yıllarca Meclis Başkan Vekili olarak zorlu oturumları sağduyuyla yönetti.
Bir süredir ODTÜ’de öğretim üyesi.
Yukarıdaki satırları da onun son kitabından alarak yansıttım.
Uluç Gürkan’ın “ERMENİ SORUNU’NU ANLAMAK” başlıklı kitabı “ciddi” bir araştırma.
Ancak…
“Bilgileri/belgeleri” arşivlerden gün ışığına çıkartan kitaplardan çok önemli farkları var.
Uluç Gürkan yorumlarla teori oluşturuyor.
Ayağı yere sağlam basan çözümler öneriyor.
Teorisini başka bir yazıda irdeleyeceğim.
Şu kadarını belirteyim ki “inkâr yasasıyla” Martin Luther’e kadar uzanan zaman tünelinde Prof. Huntington’un “medeniyetler çatışması (Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında kehaneti!)” yeni bir başlangıcın durağı.
Miliyet.om.tr
http://siyaset.milliyet.com.tr/turk-dusmanligi-gen-haritasi/siyaset/siyasetyazardetay/03.02.2012/1497237/default.htm
📺 🎞 Osmanlı Hanedanının 🇹🇷 Türk olduğu gerçek değil mi? Prof.Dr. Halil İnalcık açıklamış...
Prof. Dr. Halil İnalcık
📺 🎞 Osmanlı, Türkler'i Aşağılardı: Osmanlı'da Türkler'i Aşağılayan Belgeler
Osmanlı'da, sanıldığı gibi Türkler'in rahat, huzur ve güven içerisinde yaşadığı bir hayatı olmadı. Bugün Osmanlı'ya dair anlatılan neredeyse Peri Masalı havası tamamen bir kurgudur. Bilinenlerin aksine Türkler Osmanlı'da yönetimden, bürokrasiden, ekonomiden dışlanarak yaşadılar. Osmanlı saray yönetimi çok erken dönemlerinden itibaren Türkler'i dışladı, ezdi ve aşağıladı.
Mustafa Kemal'in Enver Paşa'ya tepkisi
'26 Eylül 1915. Başkomutan Vekili Enver Paşa Çanakkale cephesinin her yerini dolaşır. En önemli cepheye Mustafa Kemal'in komuta yerine Anafartalar'a gelmez. 27 Eylül 1915. Mustafa Kemal Enver Paşa'nın kendisini ziyaret etmemesini içine sindiremez. İstifa dilekçesini Ordu Komutanı'na gönderir.'
Dr. Naim Babüroğlu @NaimBaburoglu
📺 🎞 🎙'Ses bayrağımız Türkçemiz' 🇹🇷- Türkçenin Doğru Kulanılması
Nasıl Yani- 26 Eylül 2018-
Türkolog-Yazar Feyza Hepçilingirler-
Gülgûn Feyman Budak- Ulusal Kanal
Değinilen konulardan bazıları:
-Türk Dil Bayramı kutlu olsun!
-Türkçeyi doğru kullanıyor muyuz?
-Kitap: 'Off, Dilim!' -Yazar: Feyza Hepçilingirler
-Dil konusunda çocukların bilgilendirilmesinin önemi
-''İnsanlarda letişim boşluğu oluştu!''
-Türkçede sık yapılan hatalar
-Türkçenin düzgün kullanımı ve korunması-Yabancı kelimelerin çok sık kullanılması
Türkolog-Yazar Feyza Hepçilingirler-
Gülgûn Feyman Budak- Ulusal Kanal
Değinilen konulardan bazıları:
-Türk Dil Bayramı kutlu olsun!
-Türkçeyi doğru kullanıyor muyuz?
-Kitap: 'Off, Dilim!' -Yazar: Feyza Hepçilingirler
-Dil konusunda çocukların bilgilendirilmesinin önemi
-''İnsanlarda letişim boşluğu oluştu!''
-Türkçede sık yapılan hatalar
-Türkçenin düzgün kullanımı ve korunması-Yabancı kelimelerin çok sık kullanılması
'📺 🎞 🇹🇷 Türkçenin Doğru Kullanılması'
Nasıl Yani?-8 Eylül 2017
Prof. Dr. Atilla Sarıkayalı ve Gülgûn Feyman Budak
Türkçenin Doğru Kullanılması
Prof. Dr. Atilla Sarıkayalı ve Gülgûn Feyman Budak
Türkçenin Doğru Kullanılması
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
-
Bu yazımızda Milli Edebiyat Dönemi'nin en önemli şairlerinden biri olan Mehmet Emin Yurdakul'un "Cenge Giderken" şii...
-
Ülkemiz yer şekilleri bakımından oldukça farklı özelliklere sahiptir. Yer şekillerindeki farklılık iklimlerin bölgelere göre değişiklik...
-
* Kün-Ay tamgası ile Türklerle ilgili Göbeklitepe'de T şeklindeki dikilitaşlarda görünen Kün-Ay tamgası, Türk kavimlerinin bayrakla...