Prof. Dr. Semih Güneri; "Türk-Altay Kuramı kitabında Uzak Asya’daki Türk tarihini yazdık. Yakında Kaynak Yayınları’ndan çıkacak. Arkeolojik belgeler üzerine yazılmış bir Türk Tarih Tezidir” dedi.
Avrasya Göçebe Kültürler arkeolojisindeki araştırmaları ile tanınan Prof. Dr. Semih Güneri’nin “Türk Altay Kuramı: Arkeolojik Belgeler Işığında Kuzey Asya’da Erken Türk Kültür Tarihi” adlı kitabı yayına hazırlanıyor.
Dokuz Eylül Üniversitesi’nin kurumsal iletişim dergisi İmbat Dokuz Eylül (İDE)’e konuşan Güneri, “Kitap Türkiye’de ve yurtdışında bir ilk. Arkeolojik araştırma yöntemleri kullanılarak uzak Asya’daki Türk tarihini yazdık. Yakında Kaynak Yayınları’ndan çıkacak. Arkeolojik belgeler üzerine yazılmış bir “Türk Tarih Tezi”dir” dedi.
Prof. Dr. Güneri’nin kitabında, MS 6-8’nci yüzyıllar arasında başlatılan Türk tarihi, MÖ 13 binlere hatta hipotetik düzlemde 18 binlere kadar geriye götürülüyor.
Güneri kuramını şöyle özetliyor:
“Tarihçilere göre Türk tarihi neye göre yazılır? Orhun anıtları dediğimiz yazılı taşlardaki Runik yazıtların ışığında ya da Çin kaynaklarının belli bir tarihi aydınlatan yıllıklarına bakarak. Bunların zaman aralığı MS 6-8’inci Yüzyıllardır. Tanımlanmış arkeolojik belgeler varsa biz buradan hareketle, daha erken zaman dilimine doğru yürüyebiliriz. Arkeolojik stil gelişimi yöntemlerini kullanarak Türk dili konuşan halkların hangi erken zaman dilimlerine ulaştığını bilebiliriz. Burada başarının yolu, arazi deneyiminden ve malzemeyi çok iyi tanımadan, tanımlamadan geçiyor. Doktora öğrencilerimle birlikte ortaklaşa yürttüğümüz çalışmalarımız boyunca bir yandan arkeolojik belgelerin analizlerini diğer yandan genetik çalışmaların sonuçlarını değerlendiriyoruz. Bu süreçte işlenmiş malzeme bize şunu gösterdi: Yer-Kuzey Asya. Yenisey ve Lena Irmakları arsasındaki mikro-klima alanlar. Bu alanlarda, çeşitli buzul dönemlerinden buzullardan muaf kalmış küçük alanları. Üst Paleolitik dönemlerden itibaren bu alanlarda kendilerine yaşam alanları yaratan popülasyon.
Bu noktadan tüm dünyaya yayılan Neolitik Çağ öncesi göçler. Doğu’da Priamurya Bölgesi. “Yeni Dünya”, yani Kuzey Amerika. Batı’da yakın Doğu’ya, Anadolu ve Mezopotamya göçleri. Güney’de Çin Merkezi Ovalarına, Moğalistan’ın bozkır kuşağına göçler. Güney’de ise bir yandan İndus Vadisi’ne diğer yandan da Transhimalayalar üzerinden Tibet’e göçler. Bütün bu hatlar, yıllarca arkeolojik belgeleri izleyerek belirlediğimiz göç yollarıdır. Elimizde sadece arkeolojik stil yöntemleri ve onu uygulayacak malzememiz var. Bu bir. İkincisi, Kuzey Asya dediğimiz coğrafyadaki bugünün yer adları önemli verilerdir. İlginçtir, bölgedeki coğrafya adlarının neredeyse tamamına yakını Türkçe’dir. Üçüncüsü önemli bir diğer çıkış noktamızdır: Baskılama yöntemiyle üretilen taş aletler. Bu analizler, Altaylar kültür coğrafyasından çıkan küçük bir etnik grubun dört yöne dağılım haritasını veriyor. Bu harita bizim göç haritamızla yüzde 60-70 oranında örtüşüyor. Bir başka veri ise genetik araştırmaların sonuçlarıdır. Altaylar kültür coğrafyasından çıkan göçler bizim göç haritamızla tuhaf biçimde neredeyse tam olarak çakışıyor. Bu çok ilginç. Arkeolojik belgeler üzerinden Neolitik Çağ’a kadar sürdüğümüz bu tek tip etnik grubun tarihini Mezolitik Çağlara (MÖ 13 binler) kadar götürüyor. Türk tarihi, reyting avcısı TV programlarına son yıllarda çok konu oluyor ve tarihçi olan birkaç akademisyen o programların daimi konukları oluyor. (...) Türk tarihi konusunda bir şey bilmeden ahkâm kesen her akademisyen, bir gün mutlaka hak ettiği yanıtı Türk-Altay Kuramı’ndan alacaktır. Hedefimde Türk tarihçileri vs. yok. Hedefimizde Hint-Avrupacı Batılı spekülatif akademisyenler var. Kitapta onlarla kıyasıya hesaplaşıyoruz."
Alıntı/Kaynak: Aydınlık Gazetesi