20200330

Göktürkçe: 'Ne Mutlu Türküm Diyene''

🎞 🇹🇷'Ya İstiklal Ya Ölüm' dizisi TBMM’nin kuruluşunun 100. Yılında milli mücadelemize ışık tutuyor!''





Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü

1934'te bir Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü çalışanının annesine gönderdiği, dönemin Ankarasını gösteren bir kartpostal. Kartpostalda şu yazıyor; 
"Çok özlediğim anneciğime! Hasretle ellerinden öperek. Bu binalar 10 aydır çalıştığım yerlerdir. Oğlun". 
(Kaynak;Antolojiankara)
 

🎞 Üretim neden çok önemli?

20200329

✍️ Salgın, bölgesel jeopolitik ve İstanbul Kanalı - Amiral Cem Gürdeniz


BÖLGESEL JEOPOLİTİK


Kovid-19’un gündemimize girdiği Aralık 2019 sonrası yaşananlar yeni jeopolitik dönemin ip uçlarını şimdiden ortaya çıkarıyor. Çok kutuplu, Asya yüzyılının öne çıktığı bir dönemde Pandeminin başta Çin, Güney Kore, Japonya gibi Asya ülkelerinde en az hasarla atlatılmış olmasından ABD, AB ve Türkiye’nin dersler çıkarması gerekiyor. Halkçı ve sosyal devletlerin, dijital teknolojiyi bir kuvvet çarpanı olarak kullandığı bir savaştan bahsediyoruz. Bu savaşın galipleri küresel ve bölgesel jeopolitiğin pek çok parametresini etkileyecek potansiyele sahiptir.

KEMALİZM YENİDEN

Şüphesiz neoliberal ekonomik politika uygulayan ülkeler en azından sağlık sektöründe Keynesyan politikalar uygulayan devletler yanında sınıfta kaldılar. Tarihi boyunca her dönemde çok büyük çaplı salgınlardan çok çekmiş, bedel ödemiş olan Çin’in devlet politikası en çok Türkiye’nin ders alması gereken örnekler sunuyor. Zamanında Hıfzıssıhhayı kurmuş, başta tüberküloz, trahoma, frengi ile baş etmiş, milli olanaklarla aşı üretmiş ve zor anlarında aşı göndererek Çin’e yardım etmiş Türkiye, şimdi de Çin’den gelen tıbbi destek ve tavsiyeler ile rota çiziyor. Çin’i başarılı kılan temel devletçi, halkçı ve sosyal devlet prensiplerini karma ekonomi modeli ile uygulayan Çin’in aslında Kemalizm’i uyguladığını söylememiz yanlış olmaz. O zaman Türkiye’nin bu başarılı politikaya geri dönmesi yeni dönemin en acil gereksinimidir. Kamucu, üretici, tüketimde minimalist, laik, halkçı, sosyal, demokratik bir hukuk devleti olarak cumhuriyeti daha yükseğe taşımamız aydınlık geleceğin yegane reçetesidir. Muhafazakar demokrasi söylemiyle 2002’den bu yana iktidarda kalan siyasi parti ile neoliberal Atlantikçi politikaları takip eden ana muhalefet partisinin, yani her ikisinin de Kemalizm’e yani kurucu ideolojiye dönme ve dışarıdan ithal politikaları terk etme zamanı gelmiştir.

DIŞ POLİTİKA VE GÜVENLİK POLİTİKALARINA GELİNCE

Türkiye AB İlişkileri. AB yaşamının en önemli var oluş krizi ile karşı karşıyadır. En ciddi ve yaşamsal bir krizde başta İtalya ve İspanya olmak üzere birlik üyelerine eşgüdüm ve işbirliği içinde yardım edememiştir. Ortak AB hayalinin simgesi olan Şengen fiiliyatta bitmiştir. Türkiye çökme aşamasına gelen bu Birlik ile Covid19 sonrası dönem ilişkilerinde, başta Gümrük Birliği’ni masaya yatırarak, devam edip etmeme konusunda karar vermelidir.

TÜRKİYE – YUNANİSTAN İLİŞKİLERİ

AB’nin çatırdadığı, varoluş nedenini sorgulamaya başladığı; karşılıklı yardım ve dayanışmanın ortadan kalktığı bir konjonktürde Yunanistan’ın geleceğe yönelik yeni bir durum muhakemesi yapması gerekiyor. Şartlar 1922 Eylül’ünden farklı değildir. Yunanistan, Türkiye’nin bölgesel gücü ve üstünlüğünü kabul ederek 1923-1955 arasında yaşanan Türk - Yunan işbirliği ve karşılıklı uyum dönemini yeniden başlatabilir. Arkasında güvenebileceği AB’nin en azından önümüzdeki 3 yıl birlik olarak hareket edemeyeceğini kabul etmek ve Türkiye ile yeni bir başlangıç yapmak zorunda kalacağını düşünmek zorundadır. Pan Helenist, Enosis’ci, Megali İdea soslu hayalperest politikalardan ve sosyo politik iklimden vaz geçme zamanı çoktan gelmiştir. Kovid-19 sonrası dönemde kuruluş dönemi ayarlarına geri dönmekten başka seçeneği kalmayan Türkiye ile bölgesel işbirliğine gitmesi ve özellikle Ege ve D. Akdeniz’de Türk mavi vatanına yönelik egemenlik iddialarından vaz geçmesi gelecek nesillere barış ve huzur getirecektir. Bu rota dışında Türkiye ile güç mücadelesine girerek, mevcut sorunları kriz potansiyeline taşımak, Yunanistan’ın hem kalkınmasını hem refahını, hem de huzurunu olumsuz etkileyecektir.


Alıntı/Kaynak: https://aydinlik.com.tr/haber/salgin-bolgesel-jeopolitik-ve-istanbul-kanali-203980-3

🎞 Hafta sonunda Koronavirüse karşı tedbirlerde Türkiye sokakları

✍️ Kaldı işte... - Can Yücel

Kaldı işte; 
Çayımız bardakta.. 
Çocukluğumuz sokaklarda.. 
Mutluluğumuz kursağımızda.. 
Sevdiklerimiz uzaklarda.. 
Gülüşlerimiz fotoğraflarda... 

Can Yücel

20200326

✍️ Merhaba Kamuculuk-1: Liberalizmin hümanizme ihaneti


Merhaba Kamuculuk-1: Liberalizmin hümanizme ihaneti
Dr. Doğu Perinçek
23 Mart 2020

Koronavirüs belâsı, insanlığı birden bire çağımızın büyük gerçeğiyle karşı karşıya getirdi. Toplum, ya özel çıkar sisteminden vazgeçecek ya da canından olacak! Dünya güneşin ve kendisinin çevresinde dönerken her sabah karşılaştığımız soru şudur:

Özel çıkar mı, yoksa insan mı?

Bireysel çıkar mı, yoksa kamu çıkarı mı?



YANIT YAŞAMIN KENDİSİNDE

Yanıt, yaşamın kendisindedir.

Her gün her saat başka insanlar sayesinde yaşıyoruz, öyle değil mi?

Şu anda ekmeğimizi kim pişiriyor, suyumuzu kim getiriyor, enerjiyi kim üretiyor, yolları kim ilaçlıyor, ateşimize kim bakıyor, kim nabzımızı tutmuş bizi hayata bağlıyor, Çin’den bir milyon tanı kitini kim yolladı, hangi geminin hangi uçağın kaptanı ve tayfası getirdi, her akşam saat 21.00’de sağlıkçılarımızı kim alkışlıyor, sınırlarımızı kim bekliyor, canımızı kim koruyor?

Birey olarak yalnız yaşayamayacağımızın farkına vardık, öyle değil mi?



TESLİM OLMAYAN İNSANLIK

İnsanlık tarihinin en yüksek yasası gündemdedir: İnsanoğlu, olumsuzluklara teslim olmuyor. Toplumlar, ölüm ile yaşam arasında her zaman yaşamı seçmiştir ve seçecektir.

Hayatı seçmek, yalnızlığı değil, toplumu seçmektir. Hayatı seçmek, tarihin kritik anlarında kapıya dayanan sistemi seçmektir. Dünyanın kapısını çalan, insancılıktır ve kamuculuktur.

BİREYİN SALTANATI KARANTİNADA

İnsanlık yeni bir eşiktedir.

Düne kadar kavim, kardaş, komşu, arkadaş, gönüldeş, elbirliği, güçbirliği, imece, dayanışma, sadakat, fedakârlık, vatanseverlik, bütün insancıl bağlılıklar aşağılanıyordu. Birey, değerler sisteminin tepesine oturtuluyordu. Artık bireycilik ve çıkarcılık, bütün insanlığı tehdit etmektedir.

Almanya Başbakanı bile karantinaya alındı. Aslında bu olay bireysel saltanatın karantinaya alınmasıdır.


KABİL HABİL’İ ÖLDÜREMEDİ

Liberalizm ve Hümanizm, ikiz kardeştir. İnsanlığın gündemine birlikte geldiler. Aydınlanma Çağı'nın çocuklarıdır onlar. İlk liberaller hümanistti. İlk hümanistler de liberaldi. Birbirlerini seviyorlardı. Kardeş sevgisi diyeceksiniz. Ama Kabil'in Habil’i öldürdüğünü unutmayın. Bu kez de Liberalizm Hümanizmi öldürmeye kalktı. Ama ölümsüz olan Hümanizmdir, Liberalizm değil. İnsan varsa, insancılık ölmez. Çünkü insan, ancak başka insanlarla birlikte yaşayabilir. İnsancılık, hayata tutunmanın ilk mesleğidir.

Liberalizm, devlet ve toplum hayatındaki başıbozukluğuyla ve özgürlük adı altındaki boşvericiliğiyle Hümanizme ihanet etmiştir. Evet Liberalizm, Hümanizme ihanet etti ve şimdi ihanetin bedelini ödüyor. Liberalizm, kardeşini öldürmeye kalktığı için cehennemlik olmuştur.

İnsanlık, insancılıktan vazgeçmiyor, Liberalizmden vazgeçiyor.



KAMUCULUĞUN HÜMANİZM SINAVI

Hümanizmin kamuculuk ile yeniden buluştuğu çağa girdik. Bu buluşma ilk buluşma değil. 20. Yüzyılda insanlık insanca yaşamak için çözümü kamuculukta bulmuştu. Halkçı ve kamucu devrimler art arda geldi. Türk Devimini bu topraklarda yaptık Rus, Çin, Hint ve diğer Mazlumlar Dünyası devrimleriyle el ele verdik. Ellerimizdeki bayrak, Kamuculuk ve İnsancılıktı.

Türkiye’de Namık Kemallerden, Genç Türklerden, İttihatçı Devrimcilerden başlar bu süreç, Atatürk önderliğinde doruğa yükselir. 1930’larda kamuculuğun şampiyonlarındandık. Aynı zamanda Hümanizmin yeni öncülerinden olduk. Refik Saydamlar, bu yoksul ülkeden sıtma, verem, trahoma, tifo, tifüs, cüzzam ve frengi gibi hastalıkları kamuculukla temizlerken, Hümanizm bayrağını Asya topaklarında yükseltiyorduk.

Şimdi Asya, yeni bir insanlık sınavı veriyor. Hümanizm bayrağı, yine Asyalıların elindedir. Kamuculuk, Çin’e özgü sosyalizm örneğinde, koronavirüs salgınına karşı verdiği büyük mücadeleyle Hümanizmin çağdaş mirasçısı olduğunu kanıtlamış bulunuyor.

Aydınlanma Çağının Hümanizmi, bugün Asya’da ve Kamuculukta yaşıyor.


ELVEDA LİBERALİZM

Elvedâ Liberalizm!

Sana insanlık olarak cehenneme kadar yolun var diyoruz.

Çünkü sen, insanlığa ihanet ettin!



MERHABA KAMUCULUK

Merhaba Kamuculuk!

Sana hoş geldin diyoruz?

İnsancıl olduğun için hoş geldin!

Kardeşliği, komşuluğu, yerdeşliği, fedakârlığı, paylaşmayı, sadakati, elbirliğini, dayanışmayı, millet sevgisini, vatan sevgisini ayağa kaldırdığın için hoş geldin!

İnsanlığı yeniden kaybettiği cennetle buluşturuyorsun, merhaba!


📚 İNSANCIL KİTAPLAR

  • 📖 'Yunus Emre Divanı'
  • 📖 Dante, 'İlahî Komedya'
  • 📖 Boccaccio, 'Decameron'
  • 📖 Montaigne, 'Denemeler'
  • 📖 Panait Istrati, 'Arkadaş'
  • 📖 Orhan Kemal, 'Gurbet Kuşları'
  • 📖 Sabahattin Eyüboğlu, 'Mavi ve Kara'
  • 📖 Muzaffer Buyrukçu, 'Şarkılar Seni Söyler'
  • 📖 Füruzan, 'Parasız Yatılı'
  • 📖 Onur Caymaz, 'Herkes Yalnız'
Alıntı/ Kaynak: https://aydinlik.com.tr/haber/merhaba-kamuculuk-1-liberalizmin-humanizme-ihaneti-203511-2

✍️ Mehmet Emin Yurdakul'un Cenge Giderken Şiiri - İnceleme


Bu yazımızda Milli Edebiyat Dönemi'nin en önemli şairlerinden biri olan Mehmet Emin Yurdakul'un "Cenge Giderken" şiirinin teması, konusu, iletileri, yapı ve biçim özellikleri, ahenk unsurları (kafiye, redif, aliterasyon, kelime tekrarları) bunların şiire katkıları, edebi sanatları, imgeleri ve kaynakları kısaca geniş incelemesi yer alıyor. 



ŞİİR İNCELEMESİ 

Genel Bilgi: 

Mehmet Emin Yurdakul, “Anadolu’dan Bir Ses yahut Cenge Giderken” adlı şiirini, 1897′de Türk-Yunan Savaşı üzerine yazar. Bu şiir, Selanik’te Asır gazetesinde yayımlanır ve büyük ilgi görür. Şair, vatan için milletimizin yapması gereken fedakarlığı dile getirir ve milli bilinci uyandırma amacını güder. Türkçülük akımının etkisinin yoğun olarak görüldüğü bu şiirde, Türk evladının vatanının kulu olduğu ve ne pahasına olursa olsun onu  koruması gerektiği vurgulanıyor. Mehmet Emin, bu şiirinde de milli şuur ve heyecanı ön plana alır. Döneminin  ülke şartları onu bu tarz şiir yazmaya zorlar adeta. “Dönemin kozmopolit aydınlarına "Ben Bir Türk'üm!' diye seslenen Milli Şair, yüzyıllarca ilgisizlikten bir köşeye çekilmiş olan sessiz çoğunluğun gür bir sedası oluyordu”

İncelemesi: www.edebiyatfatihi.net

İçerik:

Teması: Vatan, savaş, mücadele
Konusu: Türk evladının vatanının kulu olduğu ve ne pahasına olursa olsun onu  koruması gerektiğidir.

Dörtlüklerde Anlatılanlar:

1. dörtlük: Türk olmanın yüceliği, insan olanın vatanın kulu olduğu 
2. dörtlük: Milletin vatanına, bayrağına ve kutsal kitabına sahip çıkması gerektiği
3.dörtlük:  Atalar yurdu vatana bağlılık, vatan sevgisi
4. dörtlük: Vatana bağlılık, düşmana karşı mücadele ruhu
5. dörtlük: Vatanın kalıcılığı, vatana sahip çıkmayı asla bırakmayacağı, vatan için her şeyi göze alacağı

Yapı Özellikleri:

Nazım Birimi: Dörtlük
Nazım Biçimi: Halk şiirinden esinlemeler gösteren bu şiir "koşma" nazım biçiminin kafiye düzeni ve biçim özelliklerini yansıtıyor.

Ahenk Unsurları:

Ölçüsü: 11'li hece ölçüsü
Kafiye Düzeni: aaab/cccb/dddb/eeeb


Dil ve Üslup Özellikleri:

Cenge Giderken şiirinde halk şiiri geleneğinin izleri vardır. Şiirde sade ve yalın bir dil kullanılmıştır. Aşık tarzı halk şiiri nazım şekli olan koşma tarzı uyak düzeni ve 11’li hece ölçüsü kullanılmıştır. Koçaklamalara benzer yiğitçe ve coşkun bir söyleyiş görülüyor. Şair halk söyleyişlerine yer vermiştir.  Şair, imgelere yer verse de sanat yapma endişesi yoktur. 

Edebi Sanatlar: 
  •  “İşte vatan, işte Tanrı kucağı” dizesinde vatan, Tanrı kucağına benzetilerek teşbih (benzetme) sanatı yapılmıştır. edebiyatfatihi.net
  • "Osmancık'ın bayrağını kaldırtmam" dizesinde telmih sanatı yapılmıştır. 
  • "Toprak, ecdad, ocak, ev, köy, vatan" sözcükleri arasında tenasüp sanat vardır.
  • “Sinem, özüm ateş ile doludur” dizesinde "ateş" sözcüğüyle istiare sanat yapılmıştır
       “Ak gömlekle gözyaşımı silerim,
       Kara taşla bıçağımı bilerim. ”
  • "Ak-kara" sözcükleri arasında tezat sanatı vardır. 
Metin ve Şair:

 MEHMET EMİN YURDAKUL (1869-1944)
  • Milli Edebiyat akımı ve Türkçülüğün önde gelen temsilcileri arasında yer aldı. 
  • “Türk Şairi”“Milli Şair” unvanı ile tanınır..
  •  Tanzimat Dönemi'nde ortaya çıkan “halk için halk diliyle yazma” anlayışını Servetifünun Dönemi'nde yeniden canlandıran sanatçı Mehmet Emin Yurdakul’dur.
  • Şiirlerinde Türk milletinin yüceliğini haykırır.
  • 1897’de Türk-Yunan Savaşı sırasında “Cenge Giderken” adlı şiiri yazmıştır. Bu şiirin ilk dizesi olan “Ben bir Türküm; dinim, cinsim uludur.” sözüyle edebiyatımızda yeni bir çığır açmıştır.
  • Şiirlerinde kahramanlık ve milli bilinci öne çıkararak savaşa giden halkı cesaretlendirmiştir.
  • Konuşma diliyle ve hece ölçüsüyle şiirler yazmak gerektiği üzerinde durmuştur.
  • Türkçe Şiirler adlı kitabıyla edebiyat çevrelerinde sesini duyurmuştur. Onun bu eseri ile Türkçülük edebiyat alanına girmiştir.
  • Sade dil ve hece ölçüsü ile şiirler yazan ilk şairdir.
  • Milli duyguları ve sosyal konuları işlemiştir.
  • Dil ve şekil özellikleri bakımından halk şiirinden etkilenmiştir.
ESERLERİ:

ŞİİR:
  • Türkçe Şiirler (1899-1918)
  • Türk Sazı (1914)
  • Ey Türk Uyan (1914)
  • Tan Sesleri (1915, 1956)
  • Ordunun Destanı (1915)
  • Dicle Önünde (1916)
  • Hastabakıcı Hanımlar (1917)
  • Turana Doğru (1918)
  • Zafer Yolunda (1918)
  • İsyan ve Dua (1918)
  • Aydın Kızları (1919)
  • Mustafa Kemal (1928, şiir ve düzyazı)
  • Ankara (1939)
DÜZ YAZI:
  • Fazilet ve Asalet (1890)
  • Türkün Hukuku (1919)
  • Kral Corc’a (1923)
  • Dante’ye (1928)

Alıntı/Kaynak: http://www.edebiyatfatihi.net/2013/03/cenge-giderken-siiri-ve-bir-aciklama.html

✍️ Atatürk’ün Etkilendiği Şair, Yazar ve Düşünce Adamları


ATATÜRK’ün Etkilendiği Şair, Yazar ve Düşünce Adamları

Bu araştırmanın girişinde belirtildiği gibi, insanların kişiliğinin oluşmasında birçok etkenle birlikte, yaşadığı çevre ile dönemin derin düşünce akımları, şairleri, yazarları ve düşünce adamları belirleyici etkiler yapmaktadır. Mustafa Kemal’in kişiliğinin ve düşüncelerinin oluşmasında da yaşadığı döneme damgasını vuran bazı olayların ve insanların temel bir etki yaptığı görülmektedir.

M. Kemal, tarihî bir dönemeçte dünyaya gelmiştir. O süreci iki büyük olgu belirliyordu: Fransız Büyük Devrimi’nin temel ilkeleri olan “insan hakları”, “özgürlük”, “bağımsızlık” ve “milliyetçilik” gibi kavramların Avrupa’dan sonra Asya’da yayılıp etkilerini artırması ve yüzyılların gerisinden gelen Osmanlı Devleti’nin parçalanıp çöküşünün hızlanması. Artık çok milletli, çok kültürlü, çok dilli, çok dinli imparatorluklar yıkılıyor, tek millete dayanan millî devletler kuruluyordu. Sanayi devrimi ile birlikte akılcılığa, pozitif bilimlere dayalı yeni bir bilim felsefesi gelişiyordu. Tarım toplumu yıkılıyor, yerine sanayi toplumu oluşuyordu.

M. Kemal, yönetimin tüm yasaklarına rağmen öğrencilik yıllarında Fransız Devrimi ve yaydığı fikirler hakkında ilk bilgileri edinmiş (İdadideki tarih öğretmeni Mehmet Tevfik Bilge’nin etkisi), sonraları ilgi alanının genişliği, okuma zevki ve öğrendiği yabancı dil sayesinde dünyada olup bitenleri, döneminin bütün düşünce akımlarını ana çizgileriyle de olsa takip etme imkânını bulmuştur. Öte yandan, değişik şehirlerde tamamladığı (Selanik, Manastır, İstanbul) öğreniminden sonra genç bir subay olarak başka başka bölgelerde ve koşullarda aldığı görevler nedeniyle, görünüşte kocaman olan imparatorluğun nasıl çöktüğünü gözleriyle görmüştür.

Çağın etkisinin imparatorluk içerisinde en belirgin olduğu Rumeli’de geçen öğrencilik yıllarından sonra, 1910’da askerî manevralara katılmak için gittiği Fransa’daki günler ve özellikle bağımsızlığına yeni kavuşan Bulgaristan’ın başkentindeki ataşemiliterlik yılları, M. Kemal’in batıyı, Avrupa’yı oldukça yakından tanımasını sağlamıştı. Trablusgarp’ta da bu uygar görünüşün “sömürgeci” öteki yüzüyle karşı karşıya gelmiş, vatan savunmasının ilk uygulamalarını orada yapmıştı. Şam’da geçen günlerde Balkan bozgunu ise imparatorluğu kurtarmanın artık mümkün olamayacağını göstermişti.

İşte bu tarihî dönemeç, Mustafa Kemal’in çökmekte olan Osmanlı İmparatorluğu’nun yerine, millî değerlere ve çağdaş ilkelere dayanan, Türk çoğunluğunu esas alan yeni bir Türkiye’nin kurulmasını düşünmeye sevk etmiş ve onun düşüncelerinin “mayasını” oluşturmuştur.

A. Türk Şair, Yazar ve Düşünce Adamları

M. Kemal ATATÜRK’ün biyografisi ve özel kütüphanesi incelendiğinde en çok okuduğu ve etkilendiği 3 büyük Türk şairinin isimleri ile karşılaşıyoruz: 

  • “Osmanlılık” yerine “Türklüğü, Türkçülüğü” ve “Türklük duygusunu” dile getiren Türkçü şair Mehmet Emin Yurdakul
  • “vatan” ve “hürriyet” kavramlarını yeni kuşaklara aşılamış olan Namık Kemal 
  • ve baskıya karşı direnen, insanlığa yükselmeye yönelen ve “çağdaşlaşma”yı hedefleyen Tevfik Fikret.
ATATÜRK daha öğrencilik yıllarından itibaren bu şairlerden etkilenmiştir. Bu konuda onu etkileyen de arkadaşı Ömer Naci’dir. Ömer Naci’nin Mustafa Kemal’in fikrî altyapısının oluşmasında diğer faktörlerle birlikte önemli bir rol oynadığı kesindir. Nitekim genç Mustafa Kemal’in dönemin “vatan ve hürriyet” şairi Namık Kemal ile “Türkçü” şairi Mehmet Emin Yurdakul’un şiirleri ile tanışmasında Ömer Naci’nin etkili olduğu bilinmektedir. İdadide, Namık Kemal’i tanımak, duymak, onun gizlice elden ele dolaşan vatan şiirlerini bulmak, okumak işini Hatip Ömer Naci sağlamıştır.


1. Mehmet Emin Yurdakul (1869, İstanbul – 14 Ocak 1944, İstanbul)

Millî edebiyat ve Türkçülük akımının önde gelen temsilcilerinden olan ve “Osmanlıcılık” ve “İslamcılık” akımlarına karşı “Türkçülük” fikrini savunan M. Emin Yurdakul ile Manastır İdadisinde öğrenci iken tanışan ATATÜRK, sonradan 14 Eylül 1931’de yaptığı bir konuşmada, Mehmet Emin Yurdakul ile ilgili şunları söylemiştir: 

“… Şair Mehmet Emin Yurdakul’un ilk kez Manastır Askeri İdadisinde öğrenciyken okuduğum ‘Ben bir Türk’üm, dinim, cinsim uludur.’ dizeleriyle başlayan manzumesinde bana ulusal benliğimin gururunu tattıran ilk anlatımı bulmuştum…”

ATATÜRK’ün burada bahsettiği şiir, Mehmet Emin’in 1897 Türk-Yunan Harbi’nden hemen önce başlayarak temiz bir Türkçe ile kaleme aldığı ve “Türkçe Şiirler” başlığı altında topladığı dokuz manzumeden en çok beğenilip sevilmiş olan şiirdir. Şiir; “Anadolu’dan Bir Ses Yahut Cenge Giderken” adını taşıyordu.



ATATÜRK Özel Kitaplığı’nda, M. Emin’in 3 eseri bulunmaktadır. Bunlar, “Türkçe Şiirler (Çoban Armağanı Çam Sakızı), Zafer Yolunda, Kral Corc’a” isimli eserlerdir.

2. Namık Kemal (21 Aralık 1840, Tekirdağ – 2 Aralık 1888, Sakız)

Namık Kemal, Türk milliyetçi hareketini ve Jön Türkleri etkilemiş, Türk edebiyatının batılılaşmasına önemli katkılar yapmış bir şair ve yazardır. Vatan ve hürriyet fikirlerini, bütün yurttaşların yasalar karşısında eşitliğini savunmuştur. Bunu gerçekleştirmek için istibdat yönetiminin yıkılarak halkın çıkarlarını koruyacak bir “meşrutiyet” yönetiminin kurulması yolunda çalışmıştır.

ATATÜRK’ün daha öğrencilik yıllarından başlayarak Namık Kemal’den etkilenmiş ve eserlerini gizlice okumuş olduğunu biliyoruz. Asım Gündüz ve Ali Fuat Cebesoy anılarında M. Kemal’in Namık Kemal’i, “Türk milletinin yüzyıllardan beri beklediği sesi” olarak değerlendirdiğini anlatmaktadırlar.

Silvan’da Hatıra Defteri’ne yazdıkları, M. Kemal’in Namık Kemal’in eserlerini sonraki yıllarda da sık sık okuduğunu kanıtlamaktadır. Özellikle onun, “Şark Meselesi, Hürriyet-i Efkâr” ve “Usul-i Meşveret Hakkında Mektuplar” gibi N. Kemal’in doğu sorunu, düşünce özgürlüğü ve Meşrutiyet sistemi hakkındaki görüşlerini içeren “Makalât-ı Siyasiye ve Edebiye”sini bir savaş döneminde ve uzak, küçük bir Anadolu kasabasında okuması, Mustafa Kemal’in söz konusu kitapları yanında taşıdığı izlenimini vermektedir.

M. Kemal, Kurtuluş Savaşı yıllarında Namık Kemal’in düşüncelerini ve şiirlerini TBMM kürsüsünden bile dile getirecek, Birinci İnönü Zaferi’nden sonra yaptığı bir konuşmayı, vatan şairi Namık Kemal’in ünlü dizeleri, 

“Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini 
– Bulunur kurtaracak baht-ı kara maderini” biçiminde değiştirerek bitirecektir.


Şurasını da vurgulamak gerekir ki Namık Kemal’i çok seven ve ondan etkilenen Mustafa Kemal, onun “romantizmini” asla benimsememiş ve tam bir “akılcı”, “gerçekçi” olarak vatan ve hürriyet şairinden apayrı bir yol tutmuştur. Yine belirtmemiz gerekir ki “Osmanlı Devleti’nin sınırları” anlamında bir “vatansever” olan N. Kemal’in tersine Mustafa Kemal, daha kurmay yüzbaşılığından itibaren daima “Türk çoğunluğuna dayalı” bir vatandan ve orada “yeni bir Türk devleti kurmaktan” bahsetmiştir.

ATATÜRK Özel Kitaplığı’nda Namık Kemal’in 7 ayrı kitabı bulunmaktadır. Bunlar: “Osmanlı Tarihi (2 Cilt), İmtizac-ı Akvam ve Vaka-i Ahd, Renan Müdafaanamesi, Makalât-ı Siyasiye ve Edebiye, Eş’ar-ı Kemal, Kara Bela ve Tarih-i Harabat” isimli eserlerdir.

3. Tevfik Fikret (26 Aralık 1867, İstanbul – 19 Ağustos 1915, İstanbul)

Edebiyat-ı Cedide’nin en önemli temsilcilerinden olan Tevfik Fikret, öğrencilik yıllarından itibaren Mustafa Kemal ATATÜRK’ü etkilemiş olan şairlerden biridir. Toplumsal içerikli şiirlerinden dolayı ilerici düşünenlerin simgesi hâline gelmiş, Türkiye’de batılı sanat anlayışının yerleşmesinde büyük rol oynamıştır. İstibdada karşı mücadele etmiş ve İkinci Meşrutiyet’in ateşli savunucuları arasında yer almıştır.

M. Kemal’in inkılapçı ve çağdaşlaşmacı kişiliğinin Tevfik Fikret’in şiirlerinden etkilendiği, onun özellikle “Sis, Ferda, Rücu ve hatta Zangoç” isimli şiirlerini çok sevdiğini ve zaman zaman ezbere okuduğunu biliyoruz. Mustafa Kemal 19 Ağustos 1918’de arkadaşları ile birlikte Aşiyan’a giderek oradaki deftere yazdığı şu sözler; “Tavaf-ı tahatturunda bulunmakla mübâhi perestişkâran-ı Fikret” (Anma ziyaretinde bulunmakla kıvanç duyan Fikret dostları) ondaki Fikret sevgisini çok açık bir şekilde göstermektedir.

Namık Kemal’in oğlu Ali Ekrem Bolayır’ın Tevfik Fikret’in el yazısı ile yazılmış olan “Eş’ar-ı Kemal” adlı derlemeyi M. Kemal’e armağan etmesi ve bunun ATATÜRK’ün özel kitaplığında N. Kemal ve T. Fikret’in kitaplarının yanı başında yer alması da ayrı bir önem ve özellik taşımaktadır.

ATATÜRK’ün yaşantısı süresince özel sohbetlerinde ve meclislerinde edebiyat konusu ve bunların içinde de Fikret konusu sık sık gündeme gelmiştir. Bir Karadeniz vapur gezisinde sohbet konusu yine Fikret’tir. Orada bulunan Ragıp Şevki’nin anlatımı ile; “Bir aralık ATATÜRK etrafına bütün gençleri toplamış, onlara Fikret’e olan hayranlığını anlatıyor: 
‘Onu biz mektep sıralarında okurduk. Ondaki heybet, ondaki vakur ahenk hiçbir şairimizde yok!’ diyor. Sonra gençlerden Fikret’in bir şiirini istiyor. Bir genç gür sesle: ‘Ben Ferda’sını söyleyebilirim Atam!’ diyor. ATATÜRK’ün yüzünde tatlı çizgiler belirdi:Ferda’yı mı? Ah, delikanlı, benim en çok sevdiğim şiirdir o… Onu sana söyletmeyeceğim… Kendim söyleyeceğim' ve ATATÜRK gür bir sesle, gençlerin yüzüne bakarak okumaya başladı:
        Ferda senin senin bu teceddüt, bu inkılap

        Her şey senin değil mi zaten? Ey şebap.”

Yine ATATÜRK’ün çocukluk arkadaşlarından Asaf İlbay’ın anlattığı bir anekdot da şu şekildedir: 
“16 Ocak 1937. Yüksek Ticaret Okulu Mezunları mutat toplantılarını Perapalas salonlarında yapmıştı… Bir aralık söz edebiyata geçti. ATATÜRK Tevfik Fikret’i çok sevdiğini ve onun edebî kıymetinin çok yüksek olduğunu ve bilhassa Fikret’in inkılapçılığını çok beğendiğini ilave etti… İsmail Müştak Mayokan’ı çağırarak, Fikret’in Ferda’sını sahneye çıkarak okumasını emretti. Arkadan Sis ve Rücu okundu. Rücu’dan sonra ATATÜRK güldü, çok neşelendi ve etrafına dönerek: ‘Hangi Türk şairi böyle inkılapçı şiirler yazmıştır? dedi.”


ATATÜRK Özel Kitaplığı’nda Tevfik Fikret’in iki eseri bulunmaktadır. Bunlar, “Rübab-ı Şikeste ve Haluk’un Defteri” isimli eserlerdir.

4. Ziya Gökalp (23 Mart 1876, Diyarbakır – 25 Ekim 1924, İstanbul)

“Türkçülük” düşüncesini sistemli bir hâle getiren, İkinci Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde düşünce ve siyaset alanlarına önemli etkiler yapmış olan Ziya Gökalp’in M. Kemal’in düşünce ve uygulamaları üzerinde derin etkileri olduğu bilinmektedir. Bu anlamda bakıldığında, Cumhuriyet öncesinde ve Cumhuriyet’in oluşmasında Ziya Gökalp’in sosyolog ve mütefekkir olarak çok özel ve önemli bir yeri olduğu görülür.

ATATÜRK’ün bazı düşünceleri ile Gökalp’in düşünceleri arasında bazı ayrılıklar bulunmasına rağmen; Türk tarihine bütünlülük ve devamlılık içinde bakış, halkçılık ilkesi, Tevhidi Tedrisat (eğitim ve öğretimin birleştirilmesi), laiklik ve Türk kimliğini koruyarak çağdaşlaşma modeli gibi Türk inkılabının temelini oluşturan pek çok konuda Ziya Gökalp’in etkileri açıktır.

Z. Gökalp, dönemin ünlü sosyoloğu E. Durkheim ekolünün güçlü bir temsilcisi idi. ATATÜRK, E. Durkheim’in fikirlerini sadece Gökalp aracılığı ile öğrenmemiş; onun iki eserini MEB Yayınlarında Türkçeye çevirterek yayımlatmış ve 1932’de İstanbul Dolmabahçe’de iken onun bir eserini kütüphaneden getirterek Fransızca aslından okumuştur.

ATATÜRK Özel Kitaplığı’nda Ziya Gökalp’in üç önemli eseri bulunmaktadır. Bunlar, “Türk Medeniyeti Tarihi, Türk Töresi ve Altın Işık” isimli eserlerdir.

5. Şehbender-Zade Filibeli Ahmet Hilmi (1865, Filibe – 17 Ekim 1914, İstanbul)

ATATÜRK’ün “toplumsal, özgürlükçü ve devrimci” görüşlerinin oluşmasında etkili olan düşünür ve yazarlar arasında Şehbender-zade Ahmet Hilmi’nin ayrı bir yeri vardır. Cemiyeti İslamiye (1861’de kurulan ve Mecmua-i Fünun adıyla ülkemizde ilk bilim dergisini çıkaran dernek) üyelerinden, Tasvir gazetesi yazarlarından ve Hikmet gazetesinin de sahibi olan A. Hilmi’nin özellikle “Allah’ı İnkâr Mümkün müdür?” ve “İslam Tarihi” eserlerinin ATATÜRK’ü çok etkilediği görülmektedir.

Bu iki eserdeki görüşlerin özellikle laiklik ilkesi bakımından ATATÜRK’e etki yaptığı kabul edilmektedir. 'Allah’ı İnkâr Mümkün müdür?' kitabında Osmanlı toplumunun Orta Çağ hayatından çağdaş yaşama geçmek zorunda olduğunu öne süren ve bu konuda yavaş yavaş bir ilerlemeyi değil hızlı bir değişimi, ilerlemeyi yani bir nevi devrimi zorunlu gören A. Hilmi, aynı zamanda ateşli bir “özgürlükçü” olup, özgürlüğü, “insanlığın temel koşullarından biri” olarak değerlendiriyordu.

1911’de basılmış olan Allah’ı İnkâr Mümkün müdür? kitabını Silvan’da görevli iken 3 gün içinde dikkatlice okuduğunu bildiğimiz ATATÜRK’ün, Özel Kitaplığı’nda Şehbender-zade Filibeli Ahmet Hilmi’nin “Tarih-i İslam” isimli eseri bulunmaktadır.

B. Yabancı Yazar ve Düşünce Adamları

Yukarıda değinildiği gibi, M. Kemal ATATÜRK’ün düşünce sistemi ve kurduğu millî, laik, tam bağımsız ve millî egemenliği esas alan Türkiye Cumhuriyeti döneme derin etkiler yapan mesela Fransız İhtilali gibi büyük gelişmelerden önemli oranda etkilenmiştir. Bu anlamda bakıldığı zaman ATATÜRK’ün fikrî altyapısının oluşmasında, Fransız İhtilalinin de fikrî altyapısını oluşturan yazar ve düşünürlerin etkilerinin olduğu görülmektedir.

ATATÜRK’ün düşüncelerinde ve gerçekleştirdiği Türk İnkılabı’nda “akılcılık” (rasyonalizm) ve “olguculuk (pozitivizm)”un izleri bulunmaktadır. Aklı ve bilimi kılavuz edinen ve hurafelere karşı çıkan ATATÜRK’te belirgin bir akılcılık ile gerçekçiliğin temel kişilik özelliklerinden olduğu görülmektedir. Bu nedenle onun bu konuda etkilendiği düşünürlerin başında akılcılığın büyük temsilcisi “Descartes” ve yine bu akımın ünlü temsilcisi “Kant” gelmektedir.

Fransız İhtilali’nin yalnızca akılcı yönlerini benimseyerek gelişen “Auguste Comte” olguculuğu, o dönemdeki Türk aydınları arasında da yayılmış, özellikle Ahmet Rıza Bey’in yayınları ve çabaları ile İttihat ve Terakki çevrelerinde etkili olmuştur. M. Kemal’in gençlik yılları, olguculuğun Türkiye’de etkili olduğu bir döneme rastlamıştı. Ancak “Hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir.” diyen ATATÜRK’ün olguculuk anlayışı; Comte’un basit bir takipçiliği şeklinde değil, insan düşüncesinin eriştiği bir aşama olarak ortaya çıkar.

ATATÜRK’ün, Fransız İhtilali’nin fikri hazırlayıcıları arasında üzerinde en çok durduğu, eserlerini okuduğu ve kendi düşünce hayatının oluşmasında en çok yararlandığı düşünürlerden biri şüphesiz “J. J. Rousseau”dur. Türk aydınlarının daha Yeni Osmanlılar hareketinden itibaren bilip, tanıdığı Rousseau ile M. Kemal daha öğrencilik yıllarında tanışmıştır. Bu düşünürün en çok, kişi için “özgürlükçü”, toplumda siyasal rejim olarak da “cumhuriyetçi” yönü M. Kemal’i etkilemiştir. M. Kemal J. J. Rousseau’nun bütün eserlerini incelediğini TBMM kürsüsünden biraz da övünerek açıklamıştır. Onun, Rousseau’nun “Contrat Social (Toplum Sözleşmesi)”inin 1913’te yapılan Türkçe çevirisini çok dikkatle okuyup, işaretlediğini biliyoruz.

Bundan başka M. Kemal’in esasen bir “monarşi” yanlısı olan “Montesquieu”nün “De l’esprit de Lois (Kanunların Ruhu)” eserini de okuduğunu biliyoruz. M. Kemal bu kitapta daha çok “cumhuriyet” ile ilgili kısımların üzerinde durmuş ve “cumhuriyet rejiminin erdem rejimi” olduğunun anlatıldığı satırların altını çizmiştir.

M. Kemal’in “özgürlük” anlayışı konusunda ise “J. J. Rousseau” ve “Fransız Yurrtaş ve İnsan Hakları Bildirisi”ndeki hükümlerden etkilendiği; Hüseyin Cahit Yalçın tarafından dilimize çevrilen “Leon Mariller” ve “Stuart Mill”in eserlerinin de onun “özgürlük” düşünce ve anlayışını geliştirdiği bilinmektedir.

“Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.” diyen M. Kemal’de özgürlük kavramı, Fransız İhtilali’nden sonra kazandığı anlamla, düşünce ve siyasal alandaki özgürlükler kadar “vicdan özgürlüğü”nü de içerir. O, toplumda değişik düşüncelerin ve değişik inançların bulunmasını, özgürlüğün doğal bir sonucu olarak kabul etmekte, dahası, tek tip düşünce ve inancın toplum için tehlikeli bir durum, bir ölüm belirtisi olduğunu söylemektedir. ATATÜRK’ün bu konudaki fikirlerinin temelinde N. Kemal ve Tevfik Fikret gibi Türk şairlerinin de etkisi bulunmaktadır.

M. Kemal ATATÜRK’ün toplumsal olayları değerlendirişinde ve dünya görüşünde, “tarih”in önemli, yönlendirici bir etkisi olduğunu biliyoruz. Yukarıda kütüphanesinden bahsederken de belirtildiği gibi, kitaplarının konu yüzdesi içinde “tarih”le ilgili olanlar birinci sırayı almakta idi. Tarihî olayları aralarındaki “sebep sonuç ilişkisi”ni kavrayarak değerlendiren ATATÜRK’teki tarih bilinci, olayları tarihsel gelişimi içerisinde görecek ve değerlendirebilecek bir tarih kültürüne dönüşmüştür. Bu kültür, kurduğu Türk unsuruna ve Türk milliyetçiliğine dayanan millî, laik ve demokratik karakterli Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tarihsel dayanaklarını ortaya çıkarmayı, Türklere yönelik ön yargıları ortadan kaldırmayı amaçlayan “tarih tezi”ne ve tarih çalışmalarına yol açmıştır.

Bu anlamda ATATÜRK’ün etkilendiği veya eserlerini üzerlerinde önemle durarak okuduğu yabancı isimler ve ATATÜRK’e örneklik teşkil eden tarih görüşleri ise şunlardır:

- Türk tarihinin eskiliği:
Mustafa Celâlettin (Leon Cahun)

- Türk tarihini ve uygarlığını bir bütün olarak ele alma:
Deguignes 

- İslam tarihini değişik bir açıdan yorumlama ve hilafet meselesi:
Leone Caetani


- Dünya tarihini bir bütün olarak değerlendirme, uluslararası iş birliği, bölgesel antlaşmalar ve bir Dünya Federasyonu konuları:
H. G. Wells

- Türklerin ırki özellikleri ve yetenekleri ile uygarlıkları sorunu:
E. Pittard, Gobineau, A. Cort Haddon ve George Montandon: 

- Batıdan kaynaklanan “Doğu Sorunu (Şark Meselesi)”:

Edouard Driault, Albert Sorel, M. Sılberschmidt, P. Sadyk, K. Marx, T. Sınclair ve L. Halphen

- Sosyal mücadelelerin tarihi:
Max Beer

MEHAZLAR;

(1) Ş. Turan; Atatürk’ün Düşünce Yapısını Etkileyen Olaylar, Düşünürler, Kitaplar, 3. Baskı, Ankara, 1999, s. 3.

(2) Ş. S. Aydemir; Tek Adam, c. I., İstanbul, 1981, s. 72.

(3) A. Güler; Atatürk’te Cumhuriyet ve İnkılap Fikrinin Gelişmesi, K.H.O. Basımevi, Ankara, 1997, s. 2.

(4) C. Sönmez; Atatürk ve Okuma Sevgisi, Ankara, 1993, s. 25-26.

(5) S. Turhan; Atatürk’te Konular Ansiklopedisi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1993, s. 529.

(6) Atatürk’ün etkilendiği yerli ve yabancı şairler, yazarlar ve düşünürler ile bunların görüşleri hakkında Sayın Prof. Dr. Şerafettin Turan tarafından ayrıntılı bir çalışma yapılmıştır: Atatürk’ün Düşünce yapısını Etkileyen Olaylar, Düşünürler, Kitaplar, 3. Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, s. 1-74. Sayın Turan’ın bu çalışması; kitap olarak yayımlandığı 1982 yılından itibaren yaklaşık 23 yıl gibi uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen henüz aşılamayan bir eser durumundadır. Araştırmanın bu bölümünde verdiğimiz bilgiler de büyük ölçüde bu eserden alınmıştır.

(7) S. Borak; Atatürk ve Edebiyat, Kırmızı Beyaz Yayınları, İstanbul, 2004, s. 75-84, 149 vd.

(8) G. Kazdağlı; Atatürk ve Bilim, 2. Baskı, TÜBİTAK Yayınları, Ankara, 2003, s. 87-92.

(9) İ. Çelikoğlu – B. Öncü – S. Saraç; Atatürk’ün Düşünce Yapısını Etkileyen Yazar ve Düşünürler, Yayınlanmamış Bilgi Notu, Ankara, 2005, s. 1-13.

Kaynak; Ali Güler, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK, (AİLESİ, YETİŞMESİ, EĞİTİMİ, FİKİR VE DÜŞÜNCELERİ)

Alıntı/Kaynak: https://ataturkicimizde.com/ataturkun-etkilendigi-sair-yazar-ve-dusunce-adamlari/

🎞️🇹🇷Türk Dünyası'nın Yeni Bayrağı Ne Anlama Geliyor, Türk Birliği Kurulacak Mı?

ORTAK KÜLTÜR, ORTAK MİRAS  Ortak tarih, ortak edebiyat, ortak kültür... Türk dünyası, gücünü Türk Devletleri Teşkilatı ile artırıyor. Teş...