20200419

✍️ İnsanlığa örnek olduk - Oktay Ekşi

  • Bu yıl TBMM'nin açılışının 100. yılını kutluyoruz. Önemli olduğu için üç sorumuzu da bu konuya ayırmak isteriz. İşgal günlerinde, Milli Kuvvetler Atatürk önderliğinde İstanbul'daki hükümetin karşısına Ankara'da bir hükümetle çıktı. İkili iktidar döneminde Atatürk'ün vurgu noktaları ve çalışma prensipleri nelerdi?
Büyük Atatürk’ün başlattığı “kurtuluş” savaşımızın yüzüncü yılını kutluyoruz. Onun bir parçası olarak TBMM’nin açılışının da yüzüncü yılındayız. Sadece bizim değil tüm insanlık tarihinin gördüğü en muhteşem zaferlerden birinden söz ediyorum. Ama o sonucun alınmasında Mustafa Kemal Paşa’nın bu savaşı tek başına değil Türk ulusuyla (onun meşru temsilcisi Büyük Millet Meclisi’yle) beraber yürütmesinin çok önemli bir payı vardır. Çünkü Büyük Millet Meclisi bu savaşın meşruiyetinin temelini oluşturuyordu. O nedenle TBMM’nin açılmasında öncelikle Mustafa Kemal Paşa’nın meşruiyete (diğer bir deyişle hukuka) bağlılığının kanıtını görüyoruz. Bu istiklal savaşımızı, bağımsızlığını kazanan uluslardan pek çoğundan ayıran çok önemli bir özelliktir.     

O nedenle “işgal” günlerinde hem işgalcilerin hem de İstanbul hükümetinin karşısında bir çete değil gücünü hukuktan alan meşru bir yönetim vardı.
    
Atatürk’ün sadece o dönemde değil, Cumhuriyeti kurduktan sonraki dönemde de dayandığı en önemli ilkenin “hukuka saygı” ile ifade edilmesi gerektiğine inanıyorum. Bunun en kritik örneklerinden birini, -konuyu pek bilmeyen veya anlamayan- Tayyip Erdoğan’ın, “Koronavirüs salgını” nedeniyle halktan para toplamak için atıfta bulunduğu “Tekâlüf-i Milliye” olayında görüyoruz:  

Düşmanın Eskişehir’i alıp Ankara’ya yürüme hazırlığı yaptığı sırada onu durdurmak için TBMM’ye bir yasa önerisi sunan ve neticede herkesin servetinin yüzde kırkını ödünç alan Mustafa Kemal Paşa, Cumhuriyet kurulduktan hemen sonra (1924’te) bu borçları son kuruşuna kadar ödemişti.  
   
Atatürk’ün ikinci temel ilkesi, Kurtuluş Savaşını kazanmak için milletin istisnanız tüm bireylerini bu savaşın ortağı yapması her birinin yeteneği ne ise ondan sonuna kadar yararlanmayı bilmesidir.

Bence üçüncü ilkesi hiç kimsenin görüş farkına bakmadan tüm ulusu bu savaşı kazanmak için birleştirmesi ve son zerrelerine kadar zayıflamış olan ulusal gücümüzü o büyük zaferi kazanacak kadar büyütmesidir.  

Ve tüm askeri güçleri terhis edilmiş olan bir ulustan, düşmanı denize dökecek güçte bir “düzenli ordu” yaratmasıdır.  
  • Atatürk'ün iç cephenin sağlamlığına yönelik özel beyanları var. İç cephe nasıl sağlam tutulur?
İç cepheyi sağlam tutmak için liderlerin önce tüm insanlara ayrım yapmadan bakmayı içine sindirmiş bir kafaya (anlayışa) sahip olmaları gerekir. Çünkü insanları ancak bu anlayıştaki liderler bir araya getirebilirler veya kendi liderlikleri etrafında toplayabilirler.  

O nedenle “tarikatçı” liderler kimlikleri ve inançları gereği insanları “bizden (veya benden) yana olanlar” ve “bize (veya bana) karşı olanlar” diye ayırırlar.   

Ağızlarından ne kadar “tek olalım, birlik olalım, güçlü olalım” türü laflar çıksa da kafalarına yerleşmiş olan “ayrımcı” zihniyet, her fırsatta örneğini ortaya koyar ve maalesef başarılı olamazlar. O nedenle büyük bir savaşımdan başarılı olarak çıkmak için yapılacak ilk iş, meşru yollardan giderek bu tür liderlerden kurtulmaktır.    
  • TBMM'nin açılışı sonrası Türk milleti neler kazandı?
TBMM’nin açılışı sonrası Türk milleti -daha doğrusu o zamanki adıyla Osmanlı ahalisi- önce bağımsızlığını tekrar kazandı. Ardından bir “ahali” olmaktan çıkıp bir “millet” (ulus) oldu. Bunun için önce kimliğinin damgası olan “ümmet”likten çıkması gerekiyordu. Çünkü ümmet kimliği içinde kalırsa bireyleri birer “vatandaş” konumuna yükselmeyecek, kısaca birer “kul” olmaktan ileri gidemeyecekti. Bence en önemli kazanımlarımızdan biri bu oldu.  

Ardından onurlu bir “millet”in kurumlarına sahip oldu. Hukukunu, eğitimini (kısaca devleti) “laik”leştirdi. Tüm kurumlarını çağdaş standartlara göre ya yeni kurdu veya kurulmuş olanları değiştirdi.  

Türk ulusu ve Türk devleti çağdaş dünyanın -uygarlığın- eşit bir üyesi konumunu kazandı. Atatürk, tüm dünyanın saydığı bir devlet yarattı.  

Büyük Atatürk o kadar sağlam bir devlet kurmuş ki, 1950’de başlayan ve 70 yıldır süren tahribata rağmen hâlâ kalanla idare edebiliyor ve geleceğe umutla bakabiliyoruz.

Alıntı/Kaynak: 

1916'da Almanya'ya gönderilen çocuklar