20200423

✍️🇹🇷 Türk Devriminin Doruk Noktası

Türk Devriminin Doruk Noktası

Damat Ferit Paşa, işgallere seyirci kalmanın yanı sıra, işgalci kuvvetleri birer kurtarıcı gözü ile görmekteydi ve bunun propagandasını yapmaktaydı.



Ece Bektaş
 Bugün 23 Nisan 2020.

  Türk Devriminin doruk noktası. Milli birlik ve bilincin had safhada olduğu, zorlu savaş yıllarının ardından demokrasi rüzgarını estirecek, egemenliği kayıtsız, şartsız millete verecek olan meclisimizin açılışının 100. yılı. Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Anadolu’da başlayan devrim, 23 Nisan 1920 günü Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin toplanmasıyla doruğa ulaştı.

"Türk gençliği ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır" diyor Mustafa Kemal. O halde, kendimizde bulduğumuz kuvvetin sebebini bir kez daha hatırlamak amacıyla Ekim 1918- Nisan 1920'ye uzanalım.

MONDROS'TAN ANKARA'YA: MİLLİ MÜCADELE


  I. Dünya Savaşı'nın galip devletleri, Mondros Ateşkes Antlaşması'nın 7. maddesine dayanak Osmanlı Devleti üzerindeki paylaşım emellerini gerçekleştirmek amacıyla işgallere başlamışlardı. Mondros Ateşkes Antlaşması'nın maddelerini kabul eden Osmanlı Hükümeti, galip devletlerin baskısı altında olduğundan işgallere karşı gereken tepkiyi gösteremedi. Hatta İstanbul Hükümeti'nin başında bulunan Damat Ferit Paşa, işgallere seyirci kalmanın yanı sıra, işgalci kuvvetleri birer kurtarıcı gözü ile görmekteydi ve bunun propagandasını yapmaktaydı. Durumu daha iyi anlamak adına bir örnek verelim, Damat Ferit iktidarını kurduktan sonra 30 Mart 1919’da İngiliz Yüksek Komiserine bir taslak öneri sunmuştur. O öneri şu şekildedir: “İngiltere, Sultan'ın egemenliğindeki Asya ve Avrupa topraklarımızdan gerekli gördüğü yerleri, Türkiye'nin yabancılara karşı bağımsızlığını korumak ve içerde huzuru sağlamak amacıyla, 15 yıl süreyle işgal edecektir.”


Düşman, vatan topraklarını ele geçirip halka esir muamelesi yapmaya başlayınca Türk Milleti'nin milli direniş ruhu güçlendi. Çeşitli yörelerde işgale karşı mitingler düzenlenmeye, direniş birlikleri oluşturulmaya, mahalli teşkilatlar kurulmaya başlandı.

Gelişen bu direniş hareketini bastırmak amacıyla; Batı'da Yunanlılar, Güney'de Fransızlar, Doğu' da Ermeniler, Türk topraklarını işgal etmeye başladılar. Atatürk bu işgaller sonrasında şöyle demektedir: ”Ahmak düşman İzmir’e gelmeseydi, belki bütün memleket gaflete dalmış kalırdı.”

Kuvay-ı milliye, bu işgallere karşı halkın doğal tepkisi olarak doğmuştur. Bu hareket, bölgesel amaçlı olup, efeler, yörükler, eski askerler gibi köylerden ve kasabalardan toplanan halktan meydana gelmiştir.
Aynı günlerde Adana'da, Ali Fuat Paşa ile yaptıkları görüşmede, Mustafa Kemal; "Artık milletin bundan sonra kendi haklarını, kendisinin araması ve müdafaa etmesi, bizlerin de mümkün olduğu kadar, bu yolu göstermemiz ve bütün bir ordu ile beraber yardım etmemiz lazımdır." diye açıklamada bulunmuştu.
Mustafa Kemal Paşa İstanbul'a geldikten sonra, kendisi gibi düşünen arkadaşları ile görüşmeler yapmış, Türk Milleti'nin kurtarılması için nasıl bir mücadele yapılacağı konusunda düşüncelerini açıklamıştı. Milletimiz, kurulduğu mahalli direniş teşkilatlarıyla kurtuluş çareleri ararken, Mustafa Kemalin tarih sahnesine çıkışı bir rastlantı değildi. Onu, milli ihtiyaç ve zorunluluklar ortaya çıkarmış; milletimiz, onun şahsında temsilcisini bulmuş; umudunu ve geleceğini ona bağlamıştı.

İşgallere karşı ilk direniş Güney Cephesi’nde, Hatay’ın Dörtyol ilçesinde başladı. Daha sonra Maraş, Antep, Urfa, Adana, Hatay’da devam etti. İkinci direniş hareketi ise, Batı Anadolu’da İzmir’in işgalinden sonra başladı. Ege’nin vatansever aydınları, efeleri, gençleri, kadınları ve terhis olan askerleri, bölgeye gelen subaylar tarafından bir araya getirilmiş ve Yunanlara karşı koymaya başlamışlardır.

13 Kasım 1918’den itibaren İstanbul’da bulunan Mustafa Kemal gerek siyasi, gerekse askeri yetkililerle görüşmeler yaptı. Bu görüşmeler sonucunda; hükümetin ve devletin önde gelenlerinin ümitsizlik içerisinde ve aynı zamanda teslimiyet içinde olduklarını gördü. Osmanlı Devleti topraklarının işgal edildiği bu dönemde halka kurtuluş için önerilen üç yolu Mustafa Kemal şöyle özetlemişti; İngiltere himayesine girmek, Amerikan manasını kabul etmek ve bölgesel kurtuluş çareleri aramak.

Mustafa Kemal bu düşüncelerin hiçbirini Türk milli varlığı için uygun bulmamıştı. Ona göre kurtuluşun tek çaresi, halkın kendisine gitmek; yani Anadolu'ya geçip halkı teşkilatlandırmak, Milli Mücadele’yi başlatmak, milli hakimiyete dayanan, egemenliğin kayıtsız, şartsız millette olduğu, bağımsız bir Türk Devleti kurmaktı.
Mustafa Kemal, Osmanlı Hükümeti tarafından Samsun bölgesinde İngilizlere karşı girişilecek herhangi bir durumu bastırmak ve toplumsal güvenliği sağlamak amacıyla 9. Ordu müfettişliğine atandı (30 Nisan 1919).

Mustafa Kemal, Nutuk’ta Samsun’a çıkışını şöyle anlatıyor
“1919 yılı Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Genel durum ve görünüm: Osmanlı Devleti'nin içimde bulunduğu grup, Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, ağır şartları olan bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Dünya Savaşı’nın uzun yılları boyunca ulus yorgun ve fakir bir durumda. Ulusu ve ülkeyi Dünya Savaşına sokanlar, kendi hayatlarının derdine düşerek, ülkeden kaçmışlar. Saltanat ve hilafet makamında bulunan Vahdettin soysuzlaşmış, kendini ve yalnızca tahtını güvenceye alabileceği alçakça önlemler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükümet zavallı, beceriksiz, onursuz ve korkak; yalnızca padişahın buyruğuna bağlı ve onunla beraber kendilerini koruyabilecek herhangi bir duruma razı."
Mustafa Kemal Paşa Samsun’a geldiğinde, şehir İngilizlerin işgali altında olup bölgede Pontus çeteleri de faaliyet gösteriyordu. Bu sebeple karargâhı taşımak isteyen Mustafa Kemal 25 Mayıs 1919'da Havzaya geçti. İlk miting Havza'da yapıldı. Mitingin ardından Mustafa Kemal Paşa İstanbul'a geri çağırıldı (8 Haziran 1919). Çağrıyı reddeden Mustafa Kemal, halk ile temasa geçti. Anadolu'daki varlığını sürdüren ve halkla temasa geçen Mustafa Kemal milli bilinci uyandırmak adına Amasya Genelgesi'ni yayınladı (22 Haziran 1919). Mustafa Kemal, Refet Bele, Rauf Orbay ve Ali Fuat Cebesoy'un imzaladığı bu genelge sonrasında genelgede de belirlenen Erzurum Kongresi toplandı (23-7 Temmuz 1919). Bu sırada Mustafa Kemal'i tekrar İstanbul'a çağıran Osmanlı Hükümeti, reddedilince "O halde resmi göreviniz sona ermiştir" diye telgraf çekmiştir. Resmi görevi sona eren Mustafa Kemal, Erzurum Kongresine Erzurum mebusu olarak katıldı. Ardından 4-11 Eylül'de gerçekleştirilen Sivas Kongresi'nde de alınan kararlar ile Misakı Milli sınırları çizilmiş oldu.

Sivas’ta oluşturulan Temsil Heyeti, İstanbul Hükümeti ile bütün haberleşmeleri ve iletişimi kesti. Padişah, Damat Ferit Paşa’yı görevden alarak Sadrazamlığa Ali Rıza Paşa’yı getirdi. Yeni kabinede Kuvay-ı Milliye’ye sempati duyan üyeler vardı. Kabinenin bu yapısı, Temsil Heyeti’ni umutlandırdı. Temsil Heyeti ile Ali Rıza Paşa Hükümeti arasındaki yazışmalar bir süre devam etti. Sonunda Temsil Heyeti ile yakın ilişkiyi gerekli gören Ali Rıza Paşa Hükümeti, Anadolu’ya bir temsilci göndermeye karar verdi. Bu göreve Bahriye Nazırı Salih Paşa getirildi. Görüşme yerinin de Amasya olması kararlaştırıldı. Rauf Bey ve Bekir Sami Beyle Sivas’tan hareket eden Mustafa Kemal, iki gün sonra Amasya’ya vardı. 20 Ekim’de başlayan görüşmeler, 22 Ekim 1919’da sona erdi. En önemli sonuç olarak İstanbul Hükümeti temsilcisi Salih Paşa, Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde alınan kararları tanımış oluyordu. Bu olay Temsil Heyeti için büyük başarıdır. Çünkü İstanbul Hükümeti temsilcisinin Amasya’ya gitmesi, Temsil Heyeti ile Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin hem varlığını hem de gücünü hukuken tanıdığı anlamına gelmekteydi. Bu durum Anadolu’daki kurtuluş hareketi açısından siyasi bir zaferdi.

Amasya Görüşmesi’nden sonra yapılan seçimlerle yeni milletvekilleri belli olmuştu. Mustafa Kemal Paşa, Mebusan Meclisi toplamadan önce önemli konuları görüşmek, alınan kararları milletvekillerine ve meclise yansıtmak amacı ile Sivas’ta bir toplantı düzenledi. 16-19 Kasım 1919 tarihleri arasında yapılan bu toplantıya Temsil Heyeti üyeleri, Milli Mücadele’yi destekleyen kuvvet komutanları ve toplantıda bulunması uygun görülen kişiler katılmıştı.

Alınan kararlar arasında Ankara’nın merkez yapılması da vardı. Mustafa Kemal, Sivas’taki toplantıda alınan kararlar doğrultusunda, seçilen milletvekillerinin İstanbul’a gitmeden önce kendisi ile görüşmek üzere, Eskişehir’e gelmeleri için bir genelge gönderdi. Kendisi de 18 Aralık 1919’da Temsil Heyeti ile beraber Sivas’tan hareket edip 27 Aralık 1919’da Ankara’ya geldi.

Mustafa Kemal’in Ankara’ya gelmesi, halkta milli bir coşku ve heyecan uyandırmıştı. Dikmen bağları eteklerinden halk, öğrenci ve seymenler tarafından coşkuyla karşılandı. Ankara Ziraat Okulu’na yerleşen Mustafa Kemal, Temsil Heyeti adına Ankara’yı merkez edindi.

Osmanlı Mebusan Meclisi, Padişah Vahdeddin tarafından 21 Aralık 1919’da kapatılmıştı. O günün şartlarında işgal edilen yerlerde seçimin sağlıklı yapılamayacağı düşünülüyordu. 7 Kasım 1919’da yurt genelinde seçimler sağlıklı bir biçimde yapıldı. Seçimleri çoğunlukla Müdafaa-i Hukuk Grubu’nun adayları kazandı. Mustafa Kemal Paşa da ilk defa Erzurum milletvekili olarak meclis üyesi oldu. İtilaf devletleri seçimlere karşı çıkmadılar. Çünkü savaş kararı çıkmayacağını düşünüyorlardı.

Mustafa Kemal, Mebusan Meclisi’nin İstanbul’da toplanmasına karşı çıkıyordu. Çünkü işgal devletlerinin güçlü donanmaları İstanbul’da demirlemiş ve topları şehri tehdit altına almıştı. Şehir merkezi, işgal kuvvetlerinin denetimi altındaydı, birçok zararlı cemiyetin merkezi İstanbul’du. Bu şartlar altında toplanacak mecliste sağlıklı kararlar alınamazdı, milli iradenin özgürce ortaya çıkması mümkün olamazdı. Mustafa Kemal, buradan istediği kararlar çıkarsa işgal kuvvetlerinin bunu kabul etmeyeceğini ve İstanbul’u resmen işgal edeceklerini söylüyordu. Bu düşünceleri kabul görmedi. Mustafa Kemal tutuklanacağın için İstanbul’a gelemiyordu. Aynı zamanda tutsak olan Padişah da İstanbul dışına çıkamıyordu. Sonuçta, Mebusan Meclisi’nin İstanbul’da toplanmasına karar verildi.

Seçilen milletvekilleri İstanbul’a giderken Mustafa Kemal Ankara’da kaldı. Seçilen yüz kırk milletvekilinden yetmiş ikisi 12 Ocak 1920’de Meclise katıldı. Mustafa Kemal, katılan milletvekillerinden Anadolu Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu’nun (ARMHG) kurulmasını ve kendisinin de meclis başkanı seçilmesini istedi. Padişahın açtığı meclis tarafından Misakımilli kararlarını bir beyanname halinde kabul edildi. Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nde Mustafa Kemal’in istediği gibi, ARMHG kurulamadı. Mustafa Kemal Paşa da meclis başkanlığını kazanamadı. Bunun nedeni bazı milletvekillerinin İstanbul’da baskı görmesi ve sözlerini tutmamalarıydı. Bu milletvekillerini Mustafa Kemal şöyle tanımlamıştı:
“Sözlerinde durmayan bu efendiler; inançsız idiler, korkak idiler, cahil idiler. Çünkü milli amaçlarının ciddilik ve kesinliğine ve bu amaçların dayanağı olan milli teşkilatın sağlamlığına inanmıyorlardı. Korkak idiler, çünkü biricik dayanağın ve kurtuluşun millet olduğunu ve olacağını takdir edemiyorlardı. Nazik davranarak büyük gayelere ulaşabileceklerini sanıyorlardı.”
Misakımilli kararlarının ilan edilmesiyle ümitleri boşa çıkan İtilaf Devletleri, İstanbul Hükümeti'ne baskı yapmaya başladılar. 13 Kasım 1918'den beri yerleşmiş oldukları İstanbul'u 16 Mart 1920'de resmen işgal ettiler. Bazı milletvekillerinin ısrarı ile Mebusan Meclisi toplantılarına devam etti. Mebusan Meclisi son toplantısını 18 Mart'ta yaptı. 20 Mart'ta Mebusan Meclisi, İtilaf Devletleri tarafından basıldı. Tutuklanan milletvekillerini Malta'ya sürüldüler. İtilaf Devletleri, Ali Rıza Paşa Hükümetinin istifası üzerine kurulan Salih Paşa Hükümetinden Anadolu'daki milli mücadeleyi reddetmesini istediler. Salih Paşa bunu kabul etmeyince istifa etmek zorunda kaldı.

Mustafa Kemal, İstanbul'u resmen işgali haberini vatansever Telgrafçı Manastırlı Hamdi Efendiden aldı. İstanbul'un işgali karşısında sadece protestoların yetmeyeceğini gören Mustafa Kemal, bazı tedbirlere başvurdu. Mebusan Meclisi'nin dağıtılması Mustafa Kemal'e ve arkadaşlarına yeni bir imkan tanımıştı. Artık milletin gerçek temsilcilerinden oluşan bir milli meclisin Ankara'da toplanması ve milletin yönetimi ele alma zamanı gelmişti.

İstanbul’un işgali üzerine Mustafa Kemal Paşa, Ankara’da olağanüstü yetkilere sahip bir meclisin toplanacağını bildirdi. Seçim, günün şartlarına göre acele olarak bütün ülkede yapıldı. Mustafa Kemal de Ankara’dan milletvekili seçildi. 23 Nisan 2020’de Hacı Bayram Camii’nde Cuma namazı kılındıktan sonra, Meclis binasının önüne gelindi. En yaşlı üye Sinop milletvekili Şerif Bey’in “Bu yüce meclisin en yaşlı üyesi sıfatıyla ve Allah’ın izniyle milletimizin iç ve dış tam İstiklal dahilinde mukadderatını doğrudan üstlendiğini ve idare etmeye başladığını bütün dünyaya ilan ederek Büyük Millet Meclisi’ni açıyorum” sözleriyle meclis açılarak çalışmalara başlandı.

100.Yaşında Türk Devrimi

  Saflar 1918'de Mondros'un imzalandığı masada olduğu gibi bugün de keskindir, netdir. Ya milli safta tek yumruk olacağız ya da gayrîmilli çıkarlar peşinde koşacağız. Başka bir seçenek yok!

1 Aralık 1921’de meclis kürsüsünden şöyle konuşmaktaydı Mustafa Kemal:
“Bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı, bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı heyet-i milliyece mücadeleyi öngören bir mesleği takip eden insanlarız.”
Büyük Millet Meclisi'nin açılışının 100. yılındayız. 100. yıl bizim için nostalji değil. 23 Nisan’ı sadece bir bayram olarak da görmüyoruz. Emperyalizmi yeniden yenmek için yukarıda uzun uzun bahsettiğimiz tarihsel mirasımıza dayanıyoruz, geçmişimizden kuvvet buluyoruz. 

Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları kurtuluşu nasıl vatansever ve devrimci köklerinde bulduysa, biz de tarihimizden ilham alıyoruz. Bugün Atatürk gibi olmak, Atatürk gibi yapmak günüdür. Düşünmek gerekir; Atatürk 1920'de Vahdettin'e karşı Fransızlarla mı beraberdi, halkla mı? Atatürk, milli saflarda yer alır milli safları kurardı. Türkiye’nin biricik çözümü 100 yıl önce olduğu gibi Kürt, Türk, Çerkez demeksizin kenetlenmektedir.


Yeni zaferler yaratacağımız nice 100 yıllara !

 Ece Bektaş
TLB Ankara İl Başkan Yardımcısı