ŞİVE GERÇEKTEN BULAŞICI MI? | '3 günde Artvinli gibi konuşmaya başladım'
Sedef Batısbati@hurriyet.com.tr
Oluşturulma Tarihi: Ocak 17, 2023
Şiveli konuşan arkadaşlarınızla ya da akrabalarınızla çok zaman geçirdiğinizde konuşmanızın değişmeye başladığını hissediyor musunuz? Eğer öyleyse, yalnız değilsiniz çünkü yeni bir çalışma, ortak bir amaç için birlikte çalışan insanların birbirleri gibi konuşmaya başladıklarını ortaya koydu. Peki nasıl oluyor da hiç bilmediğimiz bir şive birkaç günde dilimize dolanıyor? Hem araştırmanın detaylarını konunun uzmanı ile konuştuk hem de etrafındakilerin şivesini kısa sürede kapan insanların hikayelerini dinledik.
ABD'de bulunan üç üniversiteden araştırmacılar, insanların farklı bir aksana sahip kişilerle konuşurken sesli harflerin telaffuzunu taklit etmeye başlamasıyla ortaya çıkan bir olgu olan 'fonetik yakınsama'yı araştırmak için bir çalışma yürüttü.
Pennsylvania Eyalet Üniversitesi, Villanova Üniversitesi ve Pennsylvania Üniversitesi’nin ortak projesi olan araştırma, birlikte çalışan ve belli bir görevi yerine getiren insanların birbirleri gibi konuşmaya başladıklarını ortaya koydu. Dahası görev ne kadar ilgi çekiciyse, fonetik yakınsama oranının da o kadar yüksek olduğu anlaşıldı.
Çalışmada, katılımcılar birlikte çeşitli kelime eşleştirme oyunları oynadı. Bu oyunlardan bir kısmı sanal bir dünyada gezinme gibi oldukça ilgi çekici özelliklere sahipken bazıları listeden sözlük seçmek gibi daha az ilgi çekici oyunlardı.
Science Direct'te yayımlanan çalışma, katılımcıların aksanlarının frekans ve sesli harf uzunluğu gibi bölümlerinin değiştiğini ve birbirine daha çok benzeyecek şekilde birleştiğini buldu. İnsanların başka bir kişinin aksanını ne sıklıkta kaptıkları, ellerindeki işle ne kadar meşgul olduklarına da bağlıydı. Bir kişi sohbette ne kadar çok etkileşimde bulunursa, o sesten ve aksandan o kadar çok etkileniyordu.
Konuşmacının cinsiyeti, ırkı ve konuşmadaki rolü (örneğin sohbeti yöneten kişi mi yoksa sadece bir dinleyen mi olduğu) gibi faktörler de başka bir kişinin aksanının benimsenme seviyesini etkiledi.
Dilbilimci Lacey Wade, araştırmaya katılan gönüllülerin güçlü aksanlı birini duyduktan sonra o aksan ile konuşmaya başladığını tespit ettiklerini söyledi.
Geçen yıl yine Pennsylvania Üniversitesi'nde yapılan başka bir araştırma, bir arkadaşımızın veya bir TV karakterinin 'dilsel yakınsama' olarak bilinen bir olguda konuşmasını duyduktan sonra sesini taklit ettiğimizi ortaya çıkardı.
Çoğumuz iş yerinde, okulda ya da akrabalarımız arasında farklı aksanlarla konuşan insanlarla vakit geçiriyoruz ve bir müddet sonra onlar gibi konuşmamıza kendimiz bile şaşırıyoruz. Gelin etrafındakilerden etkilenip hiç bilmediği bir aksanda konuşmaya başlayan birkaç kişinin hikayelerini onların ağzından dinleyelim.
‘EGE ŞİVELİ BİR ÇERKEZ’
Elif V. (43)
Ben doğma büyüme Samsunluyum ama benim yaşadığım bölgede güçlü bir Karadeniz şivesi hakim değil. Öyle "Celeyirum, cideyirum"ların havada uçuştuğu bir yerde büyümedim. Cümle aralarına bolca ‘daa’ eklemek dışında dilimize dolanan baskın bir şivem olmadı.
Üniversiteyi Ankara’da okudum. Arkeoloji okuduğum için de yazları kazı için genelde Ege köylerindeydim. İşte Ege yemeklerine de insanına da şivesine de orada kapıldım.
Bence insanın etrafında konuşulan şiveyi çok kısa sürede kapması gönüllü olması ile alakalı. Ben Ege’yi, Egelileri o kadar sevdim ki o şiveyi kapmamam mümkün değildi. Onlardan biri gibi olmak, onlar gibi konuşmak bana büyük keyif veriyordu. Kazıya gittiğimiz her köyde onlardan biri oluveriyordum, köyden köye değişen şiveye de hemen adapte oluyordum.Onlar da beni “Sen bizim köyün kızı gibisin” diye daha çok severlerdi.
Yani bizim oraların Celeyirum'u 'Geliveeceeeeeem'e dönüveriyordu o kısacık sürede. Kazı bitip veda vakti yaklaşınca dilime yerleşen “Geliveeceeeeeem, gidivieeeceeeeeem, a'maniiiiiinn, yapmayıverin garii” şeklindeki o şive benimle birlikte Ankara’ya da geliyordu Samsun’a da…
Bazen komiklik olsun diye yaptığımdan, bazen onlara duyduğum özlemden, bazen de bilinçsizce kayan şivemden dolayı yeni tanıştığım insanlar beni Egeli zannediyorlardı. Beni çok iyi tanıyan ve Çerkez olduğumu bilenler de ‘Ege şiveli Çerkez kızı’ diye tanıtırlardı.
Ülkemizin dört bir yanında kullanılan onlarca şive var Ege şivesine bayılıyorum ama keşke hepsini yerinde deneyimleme şansım olsa, ezberim ve taklit yeteneğim çok iyi olduğu için hepsini çok kısa sürede kapacağıma eminim.
‘BAKTIM Kİ BEN DE GIPRISLI GİBİ KONUŞMAYA BAŞLAMIŞIM’
Senem K. (38)
Üniversite için İstanbul'a taşındığımda yurttaki iki oda arkadaşım dışında kimseyi tanımıyordum. Dolayısıyla hazırlık senesi İngilizcemi geliştirmenin yanı sıra çevre edinmek için de önemliydi.
İlk gün derse gittim, rastgele bir sandalyeye oturdum. Yanımda bir kız oturuyor. Selamlaştık, tanıştık. İsmi Melek'miş.
"Hangi bölümdesin? Kitapları nereden alıyoruz?" filan diye havadan sudan konuşurken kızın aksanı dikkatimi çekti. Anadilinin Türkçe olduğu belli ama tam da bizim gibi konuşmuyor. Yabancı gibi ama adı soyadı Türkçe. Çıkamadım işin içinden.
Şunu da belirteyim: Şimdi de öyle midir bilmem ama o zamanlar bırakın Türkiye'yi dünyanın her yerinden insan vardı bizim okulda ve yeni tanıştığınız birine özellikle de aksanı nedeniyle pat diye "Nerelisin?" diye sormak ayıp kabul edilirdi.
Neyse... İlerleyen günlerde birbirimizi daha iyi tanıdıkça öğrendim ki Kıbrıslıymış Melek. İtiraf edeyim küçük şehir çocuğu olarak o yaşıma kadar bir Kıbrıslıyla tanışmamış ve KKTC'ye hiç gitmemiştim.
Gel zaman git zaman muhabbetimiz, samimiyetimiz arttı. Üç dört kişilik bir arkadaş grubuna dönüştük. Melek'in evine yemeğe, Ally McBeal izlemeye gitmeye filan başladık. O arada baktım ki ben de yavaştan Melek gibi konuşmaya başlamışım. Şimdiki zamanları yutup "Başım ağrıyor" yerine "Başım ağrır" dediğimi, eşe dosta hal hatır sorarken "N'aber?" yerine "N'apan?" kelimesini kullandığımı fark ettim bir noktada. Hatta arkadaş grubumuzun geneline sirayet etmişti bu durum. Hepimiz Melek gibi konuşuyorduk artık.
Sonra hazırlık bir anda bitti, yaz tatilinde herkes evine gitti. Ertesi yıl bölümlerimize geçince hepimiz yeni arkadaşlar edindik, hazırlıktaki grubumuz da arada kantinde görünce ayaküstü sohbet edilen kişilere dönüştü. Benim de Türkçem eski haline döndü. Sonra okul da bitti, Melek memleketine temelli döndü ve 40 yılda bir sosyal medyada görünce 'kalp' atılan o arkadaşlardan biri oldu.
Kıbrıs aksanıma gelince... Her zaman değil ama Kıbrıslı birinin konuşmasını (mesela MasterChef 2020'nin yarışmacılarından Tanya Kilitkayalı) duyar duymaz hemen yeniden dilime yerleşiveriyor: "Napan gardaş? Tamamsın gendin?"
RİZE'DE ‘KIZ GİBİ KONUŞMA’, İSTANBUL’DA ‘AHA GELDİ DURSUN’
Yılmaz S. (32)
İlkokul ve ortaokuldayken yaz tatillerinde baba ocağı Rize'ye giderdik. Bu durum hiç sekmezdi, yazın neredeyse bir ayım orada geçerdi. Tamam, Rize yeşil bir cennet ve üstelik denizi de var. Dünyanın en güzel ve özel yerlerinden biri… Bir çocuk için nefis bir macera alanı… Ama yine de benlik değildi. Hiç istemezdim gitmeyi…
Fakat 7-8-9-10 yaşlarındaysanız, elinizden bir şey gelmiyor. Hiç unutmuyorum 15 saatten fazla süren yolculuk, birkaç gün öncesinden rüyalarıma girerdi. Hele Samsun geçildikten sonra başlayan kemençe sesi… Hâlâ bir kemençe ya da tulum tınısı duysam o yol gözümde canlanır.
O yıllarda memlekete gidince hem kuzenler hem de komşu çocukları benim için ‘Sosyetik uşak geldi’ derlerdi. Adım ‘İstanbolli’ye çıkmıştı… Düşünün o yıllar 15 milyona yakın nüfusu olan koca bir şehrin yükü omuzlarımda… 7 tepeli dünyanın incisini ‘İstanbolli’ olarak temsil ediyorum. Hey gidi koca İstanbul, bana çok şey borçlusun. Neyse…
Rize’nin şehir merkezinde değiliz. Yemyeşil bir cennetin ortasındayız. Bir çocuk için keşfedecek çok şey var ve özgürüz. İstediğimiz gibi gezip tozuyoruz. Kayboluruz endişesi falan da yok. Zaten ailelerde “Benim uşağuma bir şey olmaz. Cin gibidu uşağım” mantığı var. Bir de herkes birbirini tanıyor. Dağ, taş, toprak geziyoruz. Abartmıyorum ayı da görüyoruz çakal da yaban domuzu da… Korku var mı? Gram yok…
Bu ‘keşif’ maceralarında tabii benim aksan ‘İstanbolli’ye kaçıyor. Derdimi İstanbul'daki anlatıyorum, diğer çocuklar “Kız gibi ne konaşaysin yaaa, kiz misin yokusam” diyor. Yani bir de akran zorbalığına maruz kalıyorum. Öyle ki insan kendini sorguluyor. Öyle üstüme geliyorlar ki ben yanlış konuştuğuma ikna oluyorum resmen…
Onlar ‘geliyorum’ diyemiyor ama öyle ikna ediciler ki ben onlar gibi konuşmaya çalışıyorum. Mesela bir kelime söylüyorum “Onu öyle değil böyle diyeceksun” diyorlar. Türkçeyi baştan öğreniyordum anlayacağınız. Orada kaldığım süre boyunca da dört dörtlük Rizeli oluyordum.
“Anneee habu yemekten beraz daha koysana” diyorum. Bu sefer de annem “Koy ne demek, verir misin?” diyor. “Gidelum mi ne olursunuz” diyorum, “Ne yalvarıyorsun, gidelum ne, gidelim diyeceksin” diye düzeltiliyorum. Bunun gibi onlarca örnek sayabilirim.
Tam böyle konuşmaya alışmışken bu sefer Rize’deki macera bitiyor, dönüyoruz İstanbul’a… O yıllar Beyoğlu’nda yaşıyoruz ve okulum da haliyle burada… Bu sefer de burada oluyorum “Ahaaa Dursun geldi”… Hey Allah’ım… Öyle olsa olmuyor böyle olsa olmuyor. Bu Aksan meselesi çocukluğumu yedi resmen...
Okulda da ayrı sorun yaşadım. Her tatil dönüşü öğretmenim, annemi babamı çağıyordu. 'Bu çocuk her seferinde bunu yaşıyor. Hiç mi dikkat etmiyorsunuz' diye onlara kızıyordu. Annem az çok öğretmeni anlıyordu da babam anlamıyordu ki… Babam normal konuştuğumu sanıyordu zaten… Adam 60 yaşına geldi, 40 yıldır İstanbul’un en elit yerlerinde yaşıyor hâlâ “geliyrummmm” diyor. Ah Rize, yine de seviyorum seni…
‘ÜÇ GÜNDE ARTVİNLİ GİBİ KONUŞMAYA BAŞLADIM’
Buse K. (28)
Üniversitede tanıştığım ilk kişi Artvin’den gelmişti. Konuşmasında da yerel şiveyi taşıyordu. Hatta Artvinli olduğunu bilmeyenler şivesini tam anlayamayıp Rus göçmeni bile sanıyordu. Arkadaş ortamında normal bir cümle bile kursa herkes gülmeye başlıyordu. Çünkü çoğu İstanbul’dan gelen arkadaşlarımız, belki de ilk defa yoğun şivesi olan biriyle karşılaşmıştı. Artvinli arkadaşım ise bunu o kadar kafaya takıyordu ki ortamlara pek fazla girmemeye çalışıyordu.
Bir süre sonra ben de ‘Bir yıldır burada neden hâlâ şivesi düzelmedi?’ demeye başladım. Ta ki evlerine gidene kadar… Annesi, babası ve iki kardeşiyle birlikte yaşadıkları eve ben de üç gün misafir oldum. Sohbetlerine gülmekten kırılıp geçerken birinci günün sonunda onlar gibi cümleleri uzatarak konuşmaya başladığımı fark ettim. Kardeşine ise tıpkı onlar gibi ‘Umit’ diyerek sesleniyordum. Sanki doğrusunu hiç bilmiyormuş gibi…
‘Ha bunu ver’, ‘yapacam’, ‘edecem’ demeye başlayınca artık o evden ayrılmamın zamanının geldiğini anladım. Arkadaşımın da şivesini düzeltmesinin o evde ne kadar zor olduğunun farkına vardım. Bendeki şive hemen geçse de ara sıra konuştuğum arkadaşımda okul bitip Artvin’e döndüğünde daha da artmış.
Fonetik yakınsama, insanların birbirleriyle konuşurken aksanlarının daha benzer hale gelmesidir. Konuşan kişinin cinsiyeti, ırkı ve sohbetteki rolü; seslerinin ne kadar değişeceğini veya ne kadar az değişeceğini etkileyebilir. Prof. Dr. Ahmet Buran ise fonetik yakınsamayı “İçinde yaşanan dil bölgesinin söyleyiş ve ses özelliklerini benimseyerek onlara yakın konuşmaya çalışmak” olarak tanımladı.
Fırat Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Buran, şiveli konuşan kişilerle uzun süre vakit geçirildiğinde insanların ister istemez etkilenme olduğunu, bazı sözcüklerin telaffuzunda veya sözlerin seçiminde yaşanan çevrenin ya da sürekli vakit geçirilen kişinin tercih ettiği sözcük ve kelimelerin seçilebildiğini söyledi.
Kendisinin de benzer şekilde gözlemlediği pek çok kişi olduğunu belirten Buran, bunun canlı bir örneğini bizlerle paylaştı:
“Mesela benim Konyalı bir arkadaşım var, uzun süre Diyarbakır’da yaşadı ve Diyarbakır ağzı ile konuşmaya başladı. Vurguları, tonlamaları, seslerin telaffuzunda bu etkilenmeyi yaşadı.”
Peki neden bazı insanlar bu şekilde etkilenirken bazılarını asla etkilenmiyor?
O bölgede ya da o konuşma tarzının yaşandığı çevrede ne kadar bulunulduğunun önemli olduğunu belirten Buran, diğer nedenleri ise şöyle açıkladı:
“Kişi kendi konuşma biçimini özel olarak korumak ister ve bilinçli bir tutum içine girerse, konuşması değişmeyebilir ama yaşadığı çevre ile özdeşleşmeyi benimseyen kişi daha fazla etkilenir. Orada kişi kendini farklı biri olarak tutmaz da o konuşma ve davranış biçimini benimser."
"Mesela bir Karadenizlinin o bölgeye özel şivesi ile konuşurken kullandığı dilin yanında keskin bir tarzı, bir edası vardır. Onu her bölge için gözlemlemek mümkündür" diyen Buran, kendini bulunduğu yerdeki insanlardan farklı görüp ve korumaya çalışanların o konuşma şeklinden, şivesinden etkilenmeyeceğinin altını çizdi.
Alıntı/Kaynak: https://www.hurriyet.com.tr/gundem/3-gunde-artvinli-gibi-konusmaya-basladim-sive-gercekten-bulasici-mi-42203437