Yunan İşgali Öncesi İzmir ve Çevresinde Rum Faaliyetleri 33ÇTTAD, XIX/Özel Sayı, (2019)
Süleyman TEKİR*
(***Syf. 1 - 36***)⬇️
Öz
30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi ile Yunanlıların uzun yıllardır bekledikleri fırsat karşılarına çıktı. Mütarekeye göre, Osmanlı Devleti’nin orduları terhis edileceği için Anadolu’da güvenlik zafyeti ortaya çıkacaktı. Böylece Rumlar, İzmir ve çevresindeki emellerini kolayca gerçekleştirebileceklerdi. Mütarekenin 7. maddesine göre güvenlik zafyeti yaşanan bölgelere İtilaf Devletleri müdahale edebilirlerdi. İzmir’de yaşayan Rumlar, beşinci kol faaliyetlerinde kullanılmak için uzun süredir kilise, okul ve basın aracılığıyla hazır hale getirilmişti. Durumdan faydalanmak isteyen Rumlar, İzmir’in asayişini bozarak güvenlik zafyeti çıkartmak için faaliyete başladılar. Rum teşkilatları ve metropolithane bu sürecin en büyük destekçileriydi. Rum çeteleri özellikle kıyı şeridinde köy basma, adam kaçırma, yol kesme gibi faaliyetlerle Türk ahaliyi bölgeden uzaklaştırmaya çalıştılar. Şehir merkezinde ise her fırsatta gösteri ve taşkınlık yapmaktan geri durmadılar.Yunanistan hükümeti ise Salib-i Ahmer/Kızılhaç adı altında bölgeye, silah ve cephane sevk etti. İzmir’deki Türk idaresi ilk günlerden itibaren olayın mahiyetini anlamasına rağmen İstanbul’dan yapılan müdahalelerle sürekli olarak idareciler değiştirildi. Bu durum karşısında Rum teşkilatları ile etkili bir mücadele yapılamadı.Bu çalışmada; Mondros Mütarekesi’ni takip eden süreçte İzmir ve çevresinde Rumlar tarafından İtilaf Devletleri’nin müdahalesini sağlamak için yapılan faaliyetler arşiv belgeleri ışığında ele alındı.Anahtar
Kelimeler: Rum, Yunan, İzmir, Asayiş, Çete, Kızılhaç
Giriş
30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’ni takip eden süreçte, mütareke koşullarından yararlanmak isteyen Yunan hükümeti savaş yıllarından itibaren planladıkları teşkilatlanma çalışmalarını Anadolu’da yaşayan yerli Rumlar vasıtasıyla hayata geçirmeye başladı. Yunanlılar basın aracılığıyla “Bizans’ın mirasına” sahip çıkacaklarını dile getiriyorlardı. Rum yanlısı neşriyatlarda Yunanistan’ın İzmir ve İstanbul üzerinde hak sahibi olduğu iddialarına sıklıkla yer verilmeye başlanmıştı. Rumlar, Anadolu topraklarındaki emellerine ulaşabilmek için iki amaç gözetiyorlardı. Öncelikli olarak Batı Anadolu’da Rumların çoğunlukta olduğunu ispat etmeye çalışacaklardı. İkinci olarak teşkilatlandırdıkları Rumları kullanarak başta İzmir, Aydın ve Çanakkale bölgelerini içerisine alan Batı Anadolu’da karışıklık çıkartarak Yunan işgaline zemin hazırlanacaktı.1
Mütarekeyi takip eden günlerde Fener Rum Patrikhanesi Sen Sinod Meclisi Mukaddes Nizamnamesi’ni ikinci plana atarak doğrudan doğruya Yunanistan Başbakanı Venizelos’un temsilcisi gibi siyaset sahasına atıldı. Patrikhane’nin mevcut yapısıyla istedikleri başarıyı yakalayamayacaklarını iyi bilen Venizelos, milyonlarca drahmiyi yapılacak teşkilatlanmada kullanılmak üzere Patrikhane’ye göndermişti. Sağlanan maddi kaynakla Anadolu’daki hedeere daha kolay ulaşılabilecekti.2 Hemen faaliyete geçen Patrikhane, cismani ve ruhani meclisin kararıyla Osmanlı Devleti ile var olan tüm irtibatını kesti. Rum okullarında okutulmakta olan Türkçeyi ise resmen kaldırdı. Kendilerinin hamileri olarak gördükleri İtilaf Devletleri temsilcilerine her gün müracaat etmek suretiyle Rumların mağdur olduklarını iddia etti. Aynı zamanda dini etkisini kullanarak halkı galeyana getirme yolunu tercih etti. Girit’ten getirdiği altmış kişilik jandarma birliği ile Patrikhaneyi koruma altına aldığı gibi İstanbul’un fethinden önce Bizans tarafından kullanılan bayrak da Patrikhaneye çekildi. İzmir, Amasya, İnöz, Çanakkale ve Trabzon metropolitleri çağrılarak ruhani meclise geçici üye olarak kaydedildi. Amerika ve Yunanistan başta olmak üzere önceki yıllarda göç eden Rumların yeniden İzmir ve Trakya bölgelerine dönmeleri için propaganda faaliyetine girişildi.3 Rumlar, devlet içerisinde yaşayan diğer unsurlar ile karşılaştırıldığında daha ileri gidiyorlardı. Özellikle İzmir’den gelen Rum Metropoliti, Galata’da bulunan bir kilise etrafında toplananlara Ayasofya’ya çekecekleri Yunan bayrağının takdisi için merasimler yaptırıyordu.4
Yunan hükümetinin İtilaf Devletleri nezdinde yaptıkları teşebbüsler, Patrikhane’nin yoğun çabaları ile birleşince İzmir ve çevresinde yaşayan Rumların devlete karşı ciddi teşebbüslere girişmelerini kaçınılmaz hale getirdi.
İzmir’de Rum Faaliyetleri
Yunanlılar ve yerli Rumların içerisinde oldukları siyasi akımların tek bir merkezden idare edildiğine şüphe yoktu. Osmanlı parlamentosundaki Rum mebuslar, siyasi ve sosyal Rum kurullar, sokakları dolduran kalabalıklar tüm direktifleri Fener Rum Patrikhanesi ve Mavri Mira Cemiyeti’nden alıyordu. Osmanlı’da yaşayan Rumların kopuşları her defasında aynı düzen içerisinde oluyordu: Telkin, silahlanma, karışıklık, büyük devletlerin müdahalesi ve kopuş. Batı Anadolu’daki Yunan propagandası manevi yönünü yıllar içerisinde tamamlamıştı. Kiliseler, okullar ve Rum basını fikri olgunluğun oluşmasını sağlayan başlıca etmenler olarak ön plana çıkmıştı. Kıyıya yakın şehirlerdeki ve denize yakın bölgelerdeki Türk arazilerinin Rumların eline geçmesi için yoğun bir çaba göstermişlerdi. İpotek yoluyla malları ele geçiren Rumlar evlenirken dahi belirli plan dâhilinde hareket etmişlerdi. Erkekler ve kızlar evlenmek istedikleri kişileri özellikle adalardan seçiyordu. Böylece İzmir ve çevresinde yaşayan Rum nüfusu azalmıyordu.5
Mütarekeyi takip eden kargaşa içerisindeki günlerde İtilaf Devletleri İstanbul ve Boğazları ele geçirme planları ile meşgullerdi. İzmir’i ikinci planda değerlendirdikleri için büyük bir kuvvet sevk etmeleri beklenmiyordu. Fakat İtalyan, Fransız ve Yunan emelleri İzmir üzerinde kesişiyordu.6 Mütarekenin akabinde İzmir’de olaylar çıkmaya başladı. Kasım 1918’den itibaren İzmir’de durum kritik bir seviyeye geldi. Rumların kışkırtıcı hareketleri şehrin asayişinin tamamen bozulmasına sebep olabilirdi.7
5 Kasım 1918’de Vali Vekili Nureddin Paşa, İzmir Rumlarının çok sayıda Yunan bayrağı ile beraber İtilaf hükümetlerinin bayraklarını tedarik etmek suretiyle gösteri hazırlıklarına başladıklarını Dahiliye Nezâreti’ne bildirdi. Nureddin Paşa bir gün sonrasında yaşanacakları adeta sezmişti. İstanbul matbuatında çıkan haberlere göre özel günler dışında bayrak asmanın polis müdahalesine neden olacağı bildiriliyordu. Fakat konuyla ilgili resmi bir tebliğ vilayetlere ulaşmamıştı. İzmir’deki Rumların ruh halleri dikkate alındığında Müslüman ahalinin hissiyatını tahrik ile rencide etmeye cüret edecek bir durum söz konusuydu. Müslümanları galeyana getirmek isteyen Rumlar, İzmir’in Yunanistan’a verilmesi ümidiyle İtilaf Devletleri’nin fiilen askeri müdahale yapmalarını sağlamak istiyorlardı. Bu düşüncede olanlara karşı şiddetli tedbirler almak gerekiyordu. Ayrıca konuyla ilgili İtilaf Devletleri’nin dikkati çekilmeliydi.8
Mütarekeye göre bir İngiliz savaş gemisinin İzmir’e geleceğinin duyulmasıyla birlikte şehirde yaşayan Rumlar geniş katılımlı bir karşılama töreni hazırlamaya giriştiler. İzmir’de çıkan Rum gazeteleri haberin duyulmasının ardından halkı tahrik etmeye başladı. İzmir’in Rum ahalisi yıllardır sabırla biriktirdikleri kini açığa vurma konusunda hiçbir beis görmüyordu. Hükümet bu gibi kışkırtıcı faaliyetlere karşı ciddiyetle gerekli tedbirlerin alınması noktasında çalışıyordu. Böyle bir süreç içerisinde 6 Kasım 1918’de, Rumların günler öncesinden karşılama hazırlıklarına başladıkları İngiliz monitörü İzmir’e geldi. M.29 numaralı bu İngiliz monitörü, Binbaşı Dixon komutasındaki 10 askerle Kramer Palas ile Pasaport arasına demir attı. Etniki Eterya Cemiyeti tarafından tertip edilen karşılama sırasında ellerinde Yunan bayrakları olan ve çoğunluğunu yerli Rumların oluşturduğu büyük bir kalabalık gösteri yapmaya başladı. Kordonun her köşesi mavi beyaz renkli Yunan bayraklarıyla doluydu. Rum papaz elindeki revolveri havaya boşalttıktan sonra, İngiliz torpidosuna çıkarak ruhani bir ayin icra etti. Sonrasında İzmir’in Yunanistan’a ilhakı için takdis etti.9 Karşılama töreni bitmesine rağmen kordondaki Rumların sayısı azalacağı yerde gittikçe artıyordu. Bu durum yaşanan taşkınlıkların istenmeyen seviyelere gelmesine neden olabilirdi. Rumlar bölgeden geçmekte olan Türklerin yakalarına Venizelos’un fotoğraflarını ya da üzerinde Yunan bayrağı olan rozetleri zorla takmak istiyorlardı.10 On gün öncesinde valiliğe Yunan bayrak ve rozetleri basmak için yapılan başvuru reddedilmesine rağmen matbaalar bunları basmaktan geri kalmamışlardı. Rum marangozlar günlerce bayrak direkleri hazırlarken, merkeplerden köpeklere kadar mavi beyaza boyanmıştı.11 Rumların karşılama sonrası ellerindeki Yunan bayraklarıyla İzmir sokaklarındaki gösterileri devam etti. Ayafotini kilisesinde ilhak için ayin yapıldı.12 Rumlar, Türklerin izzet-i nefsini rencide edici nümayişler yapmalarına rağmen hükümet yetkilileri ile Türk halkı bu kışkırtmalardan etkilenmeyerek itidallerini muhafaza etmeyi başarmışlardı. Basına yansıyan birtakım bilgilere göre monitöre giderek ayin yapmak isteyen papaz İngilizlerin hakaretine uğrayarak def edilmişti. Rivayete göre Rumlar, 1700-1800 lira harcayarak yaptırdıkları bayrağı Ayafotini kilisesi üzerine çekmişlerdi. Kilisenin çanlarını sürekli surette çalarak şehir dahilindeki heyecanı artırmaya çalışıyorlardı.13 Nureddin Paşa Harbiye Nezaretine verdiği raporda, Rumların “Türkleri galeyana getirip karışıklık çıkartmak ve burasını Yunanistan’a verdirmek” olduğunu açıkça yazıyordu.14 İzmir’de bu tarihten sonra olaylar bir türlü bitmeyecekti. Her dinden, her milletten ve dilden insanın huzur içerisinde yaşadığı İzmir’de, Rumlar, emellerini gerçekleştirmek için Türk bayrağını yırtacak kadar ileri gideceklerdi.15 İngiliz monitörü M.29 ve aralık ayında gelecek bir benzeri M.22 devamlı surette İzmir’de kaldılar. Süreç içerisinde çok sayıda İngiliz, Fransız ve İtalyan savaş gemisi de İzmir’e gelecekti.16
Yunan marşı ve papazların alkışları eşliğinde Türk halkını galeyana getirmek için Ayafotini’ye çekilen bayrak 7 Kasım’da indirildi. Rumların bu hareketi yalnızca Türkleri değil İngiliz temsilcinin yanında tüm yabancıların nefretini kazanmalarına da neden olmuştu. Rumlar sadece Türkleri değil aynı zamanda İtalyanları da tahkir etmeye çalışıyorlardı. Tamamı ayak takımından oluşan bir grup, İtalyan bayrağını bir köpeğe sararak sokak sokak dolaştırmışlardı. İngilizlerin gelmesiyle başlayan Rum taşkınlıkları saymakla bitmiyordu. Rum palikaryaları Splandit Palas’a yaptıkları baskında Yunan bayrağı takmadığı için otel çalışanlarını tehdit etmişlerdi. Bu esnada otelde yemek yemekte olan İngiliz Binbaşı Dixon ve monitör subayları, olaya müdahale ederek Rumları otelden uzaklaştırdıktan sonra Yunan bayrağını indirdiler. 7 Kasım’da Binbaşı Dixon, İzmir’de yayın yapan tüm gazetelerin temsilcileriyle toplantı yapmak zorunda kaldı. Yaşanan gelişmelerden hoşnut olmayan binbaşı, asayişin korunması konusunda hükümete yardımcı olunmasını istedi. Yapılan taşkınlıkların uygunsuz olduğu, yapılan mütareke ile düşmanlığın sonlandırıldığı vurgulandı. İtilaf tebaasından birilerinin taşkınlık yapması durumunda ülke dışına çıkartılacağı vurgulandı.17 Oysa taşkınlık yapan Rumlar Osmanlı tebaasıydı. Binbaşı verdiği beyanat ile Rumların yaptığı faaliyetlerden rahatsızlığını dile getirmesine rağmen bu durumun Osmanlı’nın iç asayiş meselesi olduğunu da ima etmişti.
İzmir’e İngiliz temsilcisinin gelişi sırasında yaşanan olaylar karşısında Türklerin kayıtsız kalması beklenemezdi. Rum emellerini boşa çıkarmak ve İzmir’in bir Türk şehri olduğunu Avrupa kamuoyuna duyurmak için İzmir Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti kuruldu. Moralızadelerin başını çektiği bu oluşama İttihat ve Terakki’nin de yardımları olmuştu.18 Kurulduğu günden itibaren Cemiyet, Türk’ün sesini ilmi ve siyasi faaliyetlerle duyurmaya gayret edecekti.19
İzmir ve çevresinde yoğun emelleri olan devletlerden İtalya bu süreçte yalnız kaldı. İtalyanların Anadolu’da beşinci kol faaliyetlerinde kullanabilecekleri kendilerine yakın bir topluluk bulunmuyordu. Bu bakımdan Yunanlılar İtalyanlara göre oldukça üstün konumdaydılar. Şövalye Monfredi beraberinde getirdiği Arnavutlardan on kişinin yardımı ile İzmir’de Rumlara karşı faaliyet gösterecek bir çete kurmak istemesine rağmen başarılı olamamıştı.20
İngiliz Binbaşı Dixon kısa süre içerisinde hükümete gelerek İzmir Vali Vekili Nureddin Paşa’yı ziyaret etti. Daha sonra şehirde bulunan İngiliz konsolosluğuna maiyetiyle birlikte geçen Dixon, Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasındaki tesis edilecek resmi münasebeti sağlayacaktı. Haberleşmenin sağlanabilmesi için bir subay ile altı irtibat memuru görevlendirildi. 6 Kasım’da şehirde yaşananlardan sonra İzmir Vali Vekili Nureddin Paşa’nın istifa ettiğine yönelik dedikodular çıktı.21 Oysa 29 Ekim 1918’de Suriye Valisi Tahsin Bey Aydın Valisi olarak atanmıştı. Nureddin Bey halihazırda vali vekili olarak bulunuyordu.22 Tahsin Bey 9 Kasım 1918’de görevine başladı. İttihatçı kimliğiyle tanınan Tahsin Bey kısa bir süre bu görevde bulunduktan sonra 21 Kasım’da yerine Beyrut eski valisi Edhem Bey atandı.23 Hürriyet ve İtilaf Fırkası’na mensup olan Edhem Bey’in görev süresi içerisinde İttihat ve Terakki mensuplarıyla mücadele için çaba harcadığından Rumların faaliyetleriyle yeterince ilgilenilemedi. Bir süre Rum gazetelerine sansür uygulayacağını söylese dahi valiliği süresince Rum gazetelerine sansür uygulanmadı. Milli menfaatler doğrultusunda yayın yapan Köylü gazetesini ise divan-ı harbe verip sansür uygulamaktan geri durmadı. Edhem Bey’in valiliği döneminde Atina’dan gelen emekli deniz subayları tarafından kurulan özellikle işgal döneminde faaliyet gösteren Rum İzcilik Takımı gibi yarı militer örgütler kovuşturulmaya dahi gerek görülmedi.24 Edhem Bey, hastalığını bahane ederek Aydın Valiliğinden istifa etti. Faaliyetlerinden ötürü adeta ödüllendirilerek nazır yapıldı. 20 Ocak 1919’da Nureddin Paşa asaleten valilik görevine atandı.25
12 Kasım 1918’de İngiliz Monitörü Komutanı Binbaşı Dixon Almanya, Avusturya ve Bulgaristan konsoloslukları üzerinde bulunan bayrak ve armaların indirilmesini talep etti. Mütarekenin nasıl uygulanacağı konusunda bilgi sahibi olmayan vilayet bu konuda ne yapacağını bilmiyordu.26 13 Kasım itibariyle şehirde yaşanan olaylar nispeten azalmış iken yeni bir tehlike belirdi. Rahmi Bey’in İzmir valiliği sırasında şehirden uzaklaştırdığı Metropolit Hrisostomos’un yeniden kente geleceğine yönelik haberler çıkmıştı. Alınan istihbarata göre İzmir Metropoliti Hrisostomos, metropolitliği deruhte etmek üzere 14 Kasım’da İstanbul’dan hareket ederek İzmir’e gelecekti. Durumun haber alınması üzerine Hrisostomos’u parlak bir merasimle karşılamak isteyen Rumlar hazırlıklara başladılar. Köylerde ve kasabalarda yaşayan Rumlar dahi davet edilmek suretiyle büyük bir kalabalık toplanmak isteniyordu. Gençlerin yapacakları taşkınlıkların önünün alınması mümkün olamayabilirdi. Bu tarz durumlara karşı tecrübeli olan Vali Tahsin Bey metropolithanenin bizzat nasihatte bulunması için İngiliz Binbaşı Dixon’un dikkatini çekti. Dahiliye Nezâreti’ne gönderdiği şifre telgrafta ise şiddetli miting ve gösterilerin önünün alınabilmesi için hükümet merkezi tarafından Patrikhane ve bizzat Hrisostomos nezdinde teşebbüs yapılmasını talep etti.27 Hrisostomos beklenen tarihte İzmir’e
gelmemesine rağmen valilik sürekli bu konuda teyakkuz halindeydi. 16 Kasım itibariyle konuyla ilgili tüm tedbirler alınmıştı. Vali Tahsin Bey, sabık metropolitin yeni metropolit seçimi münasebetiyle İzmir’e gelmemesinin daha uygun olacağı görüşündeydi.28 İstanbul’da bulunan metropolitin İzmir’e gelmek istemesi normal kabul edilebilirdi. Fakat asıl normal olmayan durum 16 Kasım 1918’de Dahiliye Nezâreti’nin metropolitin İzmir’e ulaşıp ulaşmadığını Aydın Vilayeti’nden sormasıydı.29 Devleti parçalamak için faaliyette bulunan yapılanmanın bir parçası olan Hrisostomos özel olarak takip edilmiyordu. Mütarekenin henüz ilk günleri olmasına rağmen istihbarat ağı ciddi zafiyet yaşıyordu.
İzmir’de Rumca yayın yapan gazeteler açıktan açığa İzmir’in Yunanistan’a bağlanması gerektiğini savunuyorlardı. Mütareke sonrası Türkçe basına karşı saldırıya geçmişlerdi.30 İzmir ve çevresinde yaşanan gelişmelerden birinci dereceden sorumlu olanlardan birisi de şehirde etkili olan Rum basınıydı. İzmir’de çok sayıda Rumca gazete yayın hayatına devam ediyordu. Ayrıca Yunan propagandasını yaymak maksadıyla Selanik’te yayınlanmakta olan İngilizce, Fransızca ve Rumca gazeteler, İngiliz ve Fransızların askeri maksatlarla kullandıkları Yunan vapurlarıyla getirilerek İzmir ve Çanakkale gibi Batı Anadolu şehirlerinde satılıyordu. Gazeteler incelendiğinde bir ihtilal provasının nüveleri görülebiliyordu.31 İzmir’de çıkan ve Yunan emelleri çerçevesinde yayın yapan gazetelerin başında Kozmoz geliyordu. Zararlı neşriyatlar yerli Rumları yaptıkları yayınlarla kolayca kışkırtabiliyorlardı. 18 Kasım 1918’de gazetelere yansıyan haberlere göre Atina’da Asya-yı Suğralılar Kongresi toplanmıştı. Kongrede Trakya ve İzmir çevresinin Yunanistan’a ilhakı temennisi ayyuka çıkmıştı. Asya-yı Suğra’da 2.650.000 Yunan nüfusuna karşı yalnızca 1.850.000 Türk nüfusu olduğu, kongrede iddia edilmişti. Kongrenin devamında Asya-yı Suğra’nın kendilerine verileceğine dair besledikleri kanaatleri dile getirdiler. Bu tarz yayınların ülke genelinde sorun yaratması üzerine matbuat ve haberleşmede askeri sansürün henüz lağvedilmediği, örfi idarenin uygulanacağı Başkumandanlık Vekâletince ilgililere tebliğ edildi.32
Rum basınının sürekli olarak Aydın Vilayeti’nin nüfusunu gündeme getirerek Rumları fazla gösterme çabaları üzerine Aydın Vilayeti İstatistik Müdürü Mustafa İhsan Bey tarafından 1333/1917 nüfusunu gösteren bir istatistik yayınlandı. Yayınlanan istatistiğe göre vilayette yaşayan Türklerin nüfusu 1.291.962 kişiydi. Rum unsur 233.914, Ermeni unsur 21.914 iken diğer Gayr-i Müslimler 3.611 nüfusa sahipti.33
****Sayfa 1 - 36****⬆️
........
..........
******Syf. 37 - 43****⬇️
Yunan İşgali Öncesi İzmir ve Çevresinde Rum Faaliyetleri37ÇTTAD, XIX/Özel Sayı, (2019)