Kreuzbergli Steffen Osterkamp 1996’da öldüğünde yeğeni evini boşaltıp temizlemek istedi. Amcasının evinde 6 bin civarında negatif buldu. Daha önce hiç yayınlanmamış Kreuzberg fotoğraflarında tanıdık yüzler de vardı.
20171230
20171228
TARIM: 'Türkiye İthal Tarım ülkesi mi oldu?'
'Tam buğday ve fasulye ithalatına alışmıştık, bir kez daha saman ithalatı şoku yaşadık. Türkiye, Çorum leblebisinin nohudunu ithal eder hale nasıl geldi? Neden biz domatesin tonunu 810 dolara satarken Hollanda bin 700 dolara satıyor? Marketlerde ithal et satarak et üretimi artar mı? Emin Çapa sizi tarımda da aklın ve bilimin izinden gitmeye davet etti.'
Ayla Filmi Belgeseli- Kore gazisi Türk Astsubayı, Ayla ve 'Ankara Okulu'nun yetim Koreli çocukları
(Not: Geçtiğimiz ay bu Kore Gazisi vefat etti. Ertesi gün eşi de vefa etti. Ruhları şad olsun. Işıklar içinde uyusunlar. Güzel insanlar.
Türk kültürünün güzel insanları.)
-Blog editörü
Koreli kız ve Kore Gazisi Türk- 61 yıllık hasret Sultanahmet'te son buldu
1952'deki Kore savaşında Türk tugayına sığınan Koreli küçük kız Min Ja ile tugayda kendisine yardımcı olan Kore Gazisi Behçet Akbin 61 yıl sonra İstanbul'da buluştu.
Hugh Jackman: Babam bana, 'sen Türk'sün' derdi
‘An Evening with Hugh Jackman’ gösterisi için İstanbul'a gelen Hugh Jackman, “Babam her zaman bana der ki; 'sen Türk'sün, Türk sayılırsın.' O yüzden Türk kahvesine bayılıyorum.” dedi.
İspanya'daki Türk Sevdalıları-3 Los Turcos Grubu Nasıl Oluştu?
İspanyadaki Türkiye Sevdalıları Olan Los Turcos Grubu Nasıl Oluştu? - Uzaktaki Dostlar
Komşuluk: İyi komşu el aldırır, kötü komşu ev sattırıır
Dostluk ve komşuluk ince, duyarlı, ilişkiler gerektiren, insanca ve barış içinde yaşamanın olmazsa olmazıdır. Komşu tabiri bitişik veya yakın yerlerde yaşayanları tanımlar. Komşuluk bize bir dizi hak ve görevler yükler. İyi düzeyde yaşandığı zaman komşu insana en yakın Dost’ tur. Özellikle köy ve kasaba gibi küçük yerlerde sosyal dayanışma açısından hem çok önemlidir ve hem de ailelerin huzur ve güven içinde yaşamalarını sağlar. İyi komşuluk ilişkileri mutluluk ve sevincin paylaşılmasında, sıkıntı ve kederin göğüslenmesinde, kişilere ve ailelere büyük bir destektir. Sosyal bünyeyi, yapıyı güçlendirir.
Komşu ve komşuluk ile ilgili kültürümüz tarihinde geçmişten günümüze süzülerek gelen birçok deyiş vardır;
‘‘İyi ev alma iyi komşu al’’
‘‘Komşu komşunun külüne muhtaçtır’’
‘‘Komşuda pişer bize de düşer’’ gibi.
Örf ve adetlerimiz ... Türk insanına iyi komşuluk ilişkilerinde esas temelleri vaaz etmiştir. Komşu hastalandığında ziyaret etmek,zorda kaldığında yardımına koşmak , başarılarında tebrik etmek, bunu içtenlikle paylaşmak , cenazesinde bulunmak, aç ise açlığını paylaşmak ,nişan, düğün gibi özel günlerinde manen ve varsa maddeten yardımcı olmak. Günümüzde hızlı şehirleşmenin, şehir yapılaşmasının, hızlı yaşamın, trafiğin, değişen günlük yaşamın komşuluk ilişkilerini olumsuz etkilediği görülmektedir. Aynı apartmanda yaşayanların yardımlaşma, görüşme, dayanışma bir yana hiç tanışmayan, birbirlerini tanımayan insanlar var. Bu dayanışma noksanlığı maalesef küreselleşme ile tüm dünyada artmakta.
Fethiye’ye yazın büyük bir istekle geliyoruz. Çok içten, duygulu sevecen, yardımsever komşularım var. Şu günlerde tüm komşularım ve ben de dâhil olmak üzere huzurumuz kaçtı. Zira çok yakınımızda olan 2 ev satılmış, alıcıları bütün kış evlerine bir çivi çakmamışlar. Bahçelerini otlar bürümüş. Tam bir görsel kirlilik gösteriyorlar. Evleri alanlar buralı yakın yerlerde oturuyorlar. Komşularımız defalarca bu konuyu gündeme getirmişler ama aldırış eden olmamış Belediyede komşudur diye şikâyet etmemişler. Tam da inşaat yasağının bulunduğu bu ayda her ikisi de evleri restore ettirmeğe kalktılar. Pazar günü dahi sabahın erken saatinde herkes uyurken tak tak etmeye. Başlıyorlar. Bu sıcakta herkesin camları açık uyuyorlar, gürültü tüm mahallede yankılanıyor. Huzur diye bir şey kalmadı insanlarda. Çok yakınında olanlar dahi şikayet edemiyor, zira her ikisi de saygısız ve terbiyesiz insanlar, kavga çıkıp olay olacak diye çekiniyorlar.
Neticede; Tüm komşulara Belediyeye bu konuda hepimizin imzalayıp konuyu aktarmak için bir dilekçe yazmamızı önerdim, kabul edildi. Ya bu deve güdülecek, ya bu diyardan gidilecek. Komşuluk ilişkileri önemli. İnsan kendisine yapılmasını istemediği şeyleri başkalarına yapmamalı, komşularımızı karşı saygılı olmalı, onları asla rahatsız etmemeli. Bu konuda yazdığım şiirimi takdim ediyorum, selamlar, saygılar, sağlık ve mutluluklar.
NAHİDE ÇELEBİ
KOMŞULARIM
Komşu bir servettir, derde devadır,
Bazen akrabadan üstün tutulur,
Sevgi saygıyla sohbet edilir,
İyi ki varsınız canlarım benim…
Toplanırız bahçelerde neşeyle,
Fıkra espri kahkahalar doyumsuz,
Çiçeklerin arasında yenir yemekler,
Gecelerde mest oluruz uykusuz.
Sabah deniz sefası dalgalarla,
Akşam programı plajda hazır,
Dönüş yolunda başlar hoş şakalar,
Moral kaynağıdır dost komşularım…
Sizinle eğlendim sizinle coştum,
Fethiye’ ye her yaz sevinçle koştum,
Açtı çiçeklerim sizinle hoştum,
Bana yaren, kardeş, dost oldunuz..
Bir komşu insanı ederse mutsuz,
Sattırır evi, barkı o vicdansız,
“Ev alma, komşu al “ der atalarımız,
Hayatın keyfidir komşularımız.
NAHİDE ÇELEBİ
15 Haziran 2005 Fethiye
Alıntı Kaynak: http://blog.milliyet.com.tr/iyi-komsu-el-aldirir–kotu-komsu-ev-sattirir/Blog/?BlogNo=423966
Toplum bilim açısından - Türklerde komşuluk
Komşuluk, Türk kültür hayatının ve toplum yapısının önemli bir unsurudur.
Gündelik hayatın işleyişinde en çok ihtiyaç duyulan ve etkilerine maruz kalınan komşuluk üzerine yazılı kültürde yeterli araştırmaların varlığından söz etmek güçtür. Sosyal dinamiğin önemli unsuru olan komşuluk bölgeden bölgeye, toplumdan topluma çeşitli yönleriyle farklılık gösteren bir tarihselliğe sahiptir. Değişen dünya koşullarında yapısal ve işlevsel bakımdan da hızla değişmektedir. Bu değişimin tespit edilebilmesi için konunun kültürel tarih içindeki yeri geniş biçimde araştırılmalıdır. Bu çalışmada, komşuluğun Türk kültüründeki ve toplumsal yapısındaki yerine, önemine, işlevine ve yazılı kaynaklardaki ele alınış biçimine değinilmiştir.
Anahtar Terimler: Komşu, komşuluk, Türk yazılı kültürü, toplumsal yapı, âdet, gelenek ve görenek.
Giriş
İnsanın ontolojik gereksinimlerinden biri, toplum içinde yaşamaya mecbur olması ve hemcinslerine mutlak anlamda ihtiyacının olmasıdır. İnsan, hayatını sürdürebilmek için şu ya da bu biçimde diğer insanlar ile bir arada olmaya mahkûmdur. Bu bakımdan Robenson türü fiktif edebî eserler, ancak hayal dünyasında yaratılabilecek bir sahneden öteye geçemez. İnsanların diğer insanlar ile bir arada yaşama mecburiyeti, ruhî ve psikolojik ihtiyaçların giderilmesi ve temini için olduğu kadar, neslin devamı, maddî ihtiyaçların giderilmesi, daha mutlu bir hayatın temini için de vazgeçilmezdir. İnsanlığın mecbur olduğu bu birliktelik; ilişkilerin biçimi, zaman ve mekâna göre farklılaştığı gibi, bu nedenler çerçevesinde farklı kurumlar ve oluşumlar da ortaya çıkarmıştır. Bunlardan bazıları bilinçli birliktelikler olmakla birlikte, bazıları kendiliğinden meydana gelir. İşte bu kurumlardan biri de komşuluktur.
Komşuluk dünya üzerindeki bütün insan topluluklarında şu ya da bu biçimde işleyen, görev ve sorumlulukları değişen işlevi ile vardır. İnsanların sağlıklı biçimde yaşayabilmesi için toplumsallaşmaya gereksinimi vardır. Bu gereksinimin sağlanmasında aile, okul, sokak, arkadaş çevresi, meslek çevreleri, eğlence mekânları, dernekler, lokaller ve kutlama mekânlarının yanında en önemlilerinden biri komşulardır. Şu halde komşu ve komşuluk, toplumsal hayatın işleyişini anlamak için üzerinde durulması ve incelenmesi gereken temel ilişki biçimlerinden ve yapılardan biridir. Genelde bütün toplumlar, özelde Türk toplum hayatı dikkate alındığında komşuluğun ne kadar önem ve işlev sahibi olduğu görülebilir. Buna karşın Türkiye de, toplumun işleyişi, sorunları ve yapısı konularında araştırmaları kendisine görev bilen sosyolojide bu konu üzerine gereken genişlik ve derinlikte durulmadığı görülmektedir.
Özellikle son elli yılın en çok ilgi ve itibar gören, ders kitabı ve kaynak eser olarak kabul edilen sosyoloji araştırmalarına bakıldığında komşuluk konusuna hiç değinmeyenlerin çoğunlukta olduğu görülür. Hatta çoğunluğunda komşuluk kavramı hiç ele alınmamıştır. Komşuluk konusuna son elli-atmış yılda Türk sosyologlarının nasıl baktığına ve nasıl araştırma yaptıklarına yönelik olarak tarafımızdan yapılan literatür taramasında nerede ise hiçbir veriye ulaşılamamıştır. Öncelikle çeşitli sosyoloji bölümlerince ders kitabı olarak okutulan ve kaynak kitap olarak görülen sosyoloji ders ve konu kitapları incelenmiştir. Bu amaçla, Ziyaettin Fahri Fındıkoğlu, Hilmi Ziya Ülken, Tahir Çağatay, Barlas Tolan, Sulhi Dönmezer, Nurettin Topçu, İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu, Baykan Sezer, Nihat Nirun, Mahmut Tezcan, Mustafa Erkal, İsmail Doğan ve daha birçok sosyologun sosyolojiyi kavram ve olgular çerçevesinde ele alan sosyoloji ya da içtimaiyat başlıklı kitaplarında komşuluk kavramı bir bütünlük içinde ela alınıp incelenmemiştir. Bu neticenin Türkiye de sosyoloji yazımı, araştırma metotları ve kavramsal kullanım konularında çeşitli sebepleri vardır. Toplumsal hayatın bu önemli kurum ve olgusunun sosyolojik araştırmalara konu edilmemesi, bu yazının temel problematiğini oluşturmuştur. Dolayısıyla bu yazıda, komşuluğun tanımına, komşuluk çeşitlerine, temel işlevlerine değinildikten sonra, Türk yazılı kültüründe bu konuya değinen araştırmalar incelenecektir.
Komşu ve Komşuluk Nedir?
Türk toplum hayatında yeri, unsurları, işlevi ve ortaya çıkardığı neticeleri bakımından önemli yere sahip olan komşuluk, günlük hayatın vazgeçilmez bir toplumsal yaşam alanı ve olgusudur. Türklerde komşuluğun önemi, bir atasözünde söyle dile getirilir: Ev alma, komşu al. Çünkü bir evin ev olabilmesi için çevredeki komşular en az ev kadar, ama aslında evden bile önemlidir. Komşu, yakın hatta bitişik konutlarda oturan kimselerin birbirine göre durumuna denir. Komşuluk ise, komşu olma hali ve komşularla olan ilişkidir.
Komşuluğun toplumsal hayatta ne kadar önemli bir yer tuttuğunu, konuyla ilgili deyim, atasözü ve 124 yargılardan anlamak mümkündür. Komşulukla ilgili literatürde hatırı sayılır ölçüde kavram, atasözü ve deyim bulunmaktadır. Komşu hatırı (komşular arası saygı), komşu kapısı (birbirine çok yakın iki yerden biri), komşu kapısına çevirmek (yakın olmayan bir yere sık sık gidip gelmek), kapı komşu (yan yana kapılardan veya aynı kapıdan işleyen komşular) gibi deyimler dilimizde sık sık geçer.
Alıntı Kaynak: Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi Electronic Journal of Social Sciences Yaz-2008 C.7 S.25 ( ) ISSN: Summer-2008 V.7 N.25 TÜRK YAZILI KÜLTÜRÜNDE KOMŞULUK
Ahi Evran (1171-1261) -- Ahilik teşkilatının kurucusu
Ahilik nedir?
Ahi Evran (1171-1261)
Ahilik teşkilatının kurucusu Ahi Evran, Azerbaycan'ın Hoy kasabasında doğmuştur (1171). Hoy, Türkiye'nin doğu sınırından 60 km uzaklıkta ve "Sultan Tuğrul" zamanından beri Türkler'in meskûn olduğu bir bölgedir.
Ahilik teşkilatının kurucusu Ahi Evran, Azerbaycan'ın Hoy kasabasında doğmuştur (1171). Hoy, Türkiye'nin doğu sınırından 60 km uzaklıkta ve "Sultan Tuğrul" zamanından beri Türkler'in meskûn olduğu bir bölgedir.
Ahi Evran'ın asıl adı "Nasırüddin Mahmud el Hoyi" olarak kayıtlara geçmiştir. Ahi Evran ilk eğitimini Azerbeycan'da doğum yeri olan Hoy kasabasında aldıktan sonra, Maveraünnehir bölgesinde Horosan'a giderek orada ünlü âlimlerden "Fahreddin Râzi" (1149-1209) ve hükemadan, Felsefe ve Kur'an-ı Kerim tefsirlerini öğrenmiştir.Ahi Evran'ın hocası Fahreddin Râzi, Horosan'da "Farâbî" ve "İbni Sina"nın tüm eserlerini okumuş, onların verdiği bilgileri daha da geliştirerek, tıp, astronomi, astroloji, lisan, edebiyat konularında kitaplar yazmaya başlamıştır.
Ahi Evran'ın asıl adı "Nasırüddin Mahmud el Hoyi" olarak kayıtlara geçmiştir. Ahi Evran ilk eğitimini Azerbeycan'da doğum yeri olan Hoy kasabasında aldıktan sonra, Maveraünnehir bölgesinde Horosan'a giderek orada ünlü âlimlerden "Fahreddin Râzi" (1149-1209) ve hükemadan, Felsefe ve Kur'an-ı Kerim tefsirlerini öğrenmiştir.Ahi Evran'ın hocası Fahreddin Râzi, Horosan'da "Farâbî" ve "İbni Sina"nın tüm eserlerini okumuş, onların verdiği bilgileri daha da geliştirerek, tıp, astronomi, astroloji, lisan, edebiyat konularında kitaplar yazmaya başlamıştır.
Râzî hayatta iken çevresinde bulunan kalabalık öğrenci topluluğunun varlığı, onun yüzlerce öğrenci yetiştirdiğini göstermektedir. Bunlar arasında Abdülmuhsin Kayseri, İzzettin Râzî, Sadrettin Konevî, Kadı Burhanettin gibi ünlü isimler de bulunmaktadır. Ahi Evran, Sadrettin Konevî'nin çağdaşı olup ikisi de Fahreddin Râzî gibi İbni Sina ve Farâbî'nin etkisinde kalmışlardır. Bunlardan başka sultanlar, vezirler ve devlet adamları da Râzî'nin derslerini takip etmişlerdir.
Ahi Evran gençliğinde Ahmet Yesevî'nin talebelerinden aldığı ilk tasavvuf terbiyesi ile yetişmiş ve olgunlaşmıştır. Ahi Evran, o devrin mutasavvıflarının buluşma yeri olan Bağdat'a gitmeye karar verir. Bağdat'a gitmeden önce Hac farizasını yerine getirir sonra dönüş yolunda müstakbel kayınpederi "Evhadü'd Din Kirmanî" ile tanışır. Büyük üstad sayesinde halife"Nâsır Li-di-nillah"ile tanıştırılan Ahi Evran, halifenin kurduğu Fütüvvet Teşkilatı'na girer.
Ahi Evran Bağdat'ta iken, Fütüvvet teşkilâtının ileri gelenleri ile tanışarak onlardan yararlanmıştır. Araştırmacı Mikâil Bayram'ın "Tasavvuf Düşüncesinin Esasları" adlı eserinde ve diğer kaynaklarda Ahi Evran'ın çok yönlü bir ilim ve fikir adamı olduğu kaydedilmektedir.
Ahi Evran, Tefsir, Hadis, Kelâm, Fıkıh ve Tasavvuf kitapları yazmıştır. Ayrıca Felsefe, Tıp ve Kimya sahalarında da bilgi sahibi olan çok yönlü bir ilim adamı ve filozoftur. İbni Sina Sühreverdî ve Fahreddin Râzî'nin bazı eserlerini Farsça'ya çevirmiştir.
Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında, kayınpederi Evhadü'd Din Kirmanî ile Anadolu'ya gelen Ahi Evran, Konya'da Sultan'a yazdığı Letaif-i Gıyasiye adlı kitabını sunar, Kitabın 1. cildi felsefe, 2. cildi ahlâk ve siyaset, 3. cildi fıkıh (İslâm hukuku), 4. cildi dua ve ibadet hakkındadır.
İbni Sina hayranı olan hükümdar, kendisine sunulan kitapları beğenmekle kalmaz, aynı zamanda Ahi Evran'a ve düşüncesine büyük ilgi gösterir, hatta bu düşüncenin tatbikata geçirilmesine yardım eder. 1205 yılında Kayseri'ye gelen Ahi Evran'a ve düşüncesine büyük ilgi gösterir, hatta bu düşüncenin tatbikata geçirilmesine yardım eder. 1205 yılında Kayseri'de devletin desteği ile debbağları ve diğer sanatkârları da içine alan büyük bir sanayi sitesinin kurulmasına öncülük eder. Her sanat dalındaki birliklerin bir araya toplandığı bu siteler Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat zamanında diğer şehirlerde de kurulmaya başlar.
Sultan Alâeddin Keykubat'ın Ahi birliklerini desteklenmesi sonucu Anadolu'nun birçok yerinde bu birlikler süratle gelişir. Bu dönem Anadolu Selçuklu Devleti'nin iktisaden en parlak dönemi olmuştur. Sultan Alâeddin'in oğlu tarafından öldürülmesinden sonra Ahiler bu duruma tavır aldılar. Onun yerine geçen II. Gıyaseddin Keyhüsrev'i hiç affetmediler. Ahi Evran'ı çekemeyenler onunla yeni hükümdarın arasını açtılar. Alâeddin Keykubat zamanında Konya'da medreselerde ders veren Ahi Evran bu sebepten dolayı Konya'ya davet edilen Ahi Evran, burada tekrar çeşitli olumsuzluklarla karşılaşır. Bu yüzden burada daha fazla kalmaz ve Kırşehir'e gelerek Ahi birliklerinin teşkilâtlandırılmasına hız verir.
Kırşehir'e eşi Fatma Ana ile yerleşen Ahi Evran, eşinin kurduğu Anadolu kadınlar birliği (Bacıyân-ı Rum) teşkilâtını da himaye etmiş, her iki teşkilâtın (Ahiyân-ı Rum) büyümesi ve gelişmesi için çaba sarf etmiştir.
Ahi Evran kendi mesleği olan debbağlık dalından başka 32 çeşit esnaf ve sanatkarın lideri olmuştur. Ahi Evran'ın Anadolu'da kurduğu Ahilik teşkilatının asıl amacı ilim ve bilgiyi insanlığın hizmetine sunmaktı. Türkler, Anadolu'ya yerleşirken dönemin bilim adamlarının önerisinden hareketle pozitif ilimlerin gündelik hayatta kullanılabilmesini ve insanların da bundan faydalandırılmasını ön görmüşlerdir.
İlmin tekniğe uygulanmasına örnek olarak; Cizreli İsmail B. Rezzaz isimli bilim adamının kitabında birçok otomatik makinenin projelerinin çizildiği ve tariflerinin yapıldığı, hatta bazı projelerinin uygulandığı bilinmektedir. Bu makine ve robotlara örnek olarak: Su saati, otomatik musluk, el yıkama ve abdest alma esnasında kendiliğinden su döken makine, kendi kendine müzik çalan makine, otomatik su tulumbaları, su fışkırtan fıskiyeler, şifreli anahtarlar, değişik hareket yapan robotları görmekteyiz. Teknolojinin üretime uyarlanışının ilk örnekleri olan bu buluşlara Ahi Evran önem vermekte idi.
Ahi Evran'ın Selçuklu Sultanı II. İzzettin Keykavus'a sunduğu Letaif-i Hikmet adlı kitap, sultanlara ve yöneticilere nasihat verici ve "Siyasetname" türü bir eserdir. Bu eserde halkın ihtiyaçları belirlenmekte, bu ihtiyaçların karşılanması, istihdamın, kaliteli bol ve ucuz üretimin arttırılması sırasında çıkabilecek sorunlara karşı tedbirlerin neler olması gerektiği şöyle anlatılmaktadır.
Ahi Evran gençliğinde Ahmet Yesevî'nin talebelerinden aldığı ilk tasavvuf terbiyesi ile yetişmiş ve olgunlaşmıştır. Ahi Evran, o devrin mutasavvıflarının buluşma yeri olan Bağdat'a gitmeye karar verir. Bağdat'a gitmeden önce Hac farizasını yerine getirir sonra dönüş yolunda müstakbel kayınpederi "Evhadü'd Din Kirmanî" ile tanışır. Büyük üstad sayesinde halife"Nâsır Li-di-nillah"ile tanıştırılan Ahi Evran, halifenin kurduğu Fütüvvet Teşkilatı'na girer.
Ahi Evran Bağdat'ta iken, Fütüvvet teşkilâtının ileri gelenleri ile tanışarak onlardan yararlanmıştır. Araştırmacı Mikâil Bayram'ın "Tasavvuf Düşüncesinin Esasları" adlı eserinde ve diğer kaynaklarda Ahi Evran'ın çok yönlü bir ilim ve fikir adamı olduğu kaydedilmektedir.
Ahi Evran, Tefsir, Hadis, Kelâm, Fıkıh ve Tasavvuf kitapları yazmıştır. Ayrıca Felsefe, Tıp ve Kimya sahalarında da bilgi sahibi olan çok yönlü bir ilim adamı ve filozoftur. İbni Sina Sühreverdî ve Fahreddin Râzî'nin bazı eserlerini Farsça'ya çevirmiştir.
Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında, kayınpederi Evhadü'd Din Kirmanî ile Anadolu'ya gelen Ahi Evran, Konya'da Sultan'a yazdığı Letaif-i Gıyasiye adlı kitabını sunar, Kitabın 1. cildi felsefe, 2. cildi ahlâk ve siyaset, 3. cildi fıkıh (İslâm hukuku), 4. cildi dua ve ibadet hakkındadır.
İbni Sina hayranı olan hükümdar, kendisine sunulan kitapları beğenmekle kalmaz, aynı zamanda Ahi Evran'a ve düşüncesine büyük ilgi gösterir, hatta bu düşüncenin tatbikata geçirilmesine yardım eder. 1205 yılında Kayseri'ye gelen Ahi Evran'a ve düşüncesine büyük ilgi gösterir, hatta bu düşüncenin tatbikata geçirilmesine yardım eder. 1205 yılında Kayseri'de devletin desteği ile debbağları ve diğer sanatkârları da içine alan büyük bir sanayi sitesinin kurulmasına öncülük eder. Her sanat dalındaki birliklerin bir araya toplandığı bu siteler Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat zamanında diğer şehirlerde de kurulmaya başlar.
Sultan Alâeddin Keykubat'ın Ahi birliklerini desteklenmesi sonucu Anadolu'nun birçok yerinde bu birlikler süratle gelişir. Bu dönem Anadolu Selçuklu Devleti'nin iktisaden en parlak dönemi olmuştur. Sultan Alâeddin'in oğlu tarafından öldürülmesinden sonra Ahiler bu duruma tavır aldılar. Onun yerine geçen II. Gıyaseddin Keyhüsrev'i hiç affetmediler. Ahi Evran'ı çekemeyenler onunla yeni hükümdarın arasını açtılar. Alâeddin Keykubat zamanında Konya'da medreselerde ders veren Ahi Evran bu sebepten dolayı Konya'ya davet edilen Ahi Evran, burada tekrar çeşitli olumsuzluklarla karşılaşır. Bu yüzden burada daha fazla kalmaz ve Kırşehir'e gelerek Ahi birliklerinin teşkilâtlandırılmasına hız verir.
Kırşehir'e eşi Fatma Ana ile yerleşen Ahi Evran, eşinin kurduğu Anadolu kadınlar birliği (Bacıyân-ı Rum) teşkilâtını da himaye etmiş, her iki teşkilâtın (Ahiyân-ı Rum) büyümesi ve gelişmesi için çaba sarf etmiştir.
Ahi Evran kendi mesleği olan debbağlık dalından başka 32 çeşit esnaf ve sanatkarın lideri olmuştur. Ahi Evran'ın Anadolu'da kurduğu Ahilik teşkilatının asıl amacı ilim ve bilgiyi insanlığın hizmetine sunmaktı. Türkler, Anadolu'ya yerleşirken dönemin bilim adamlarının önerisinden hareketle pozitif ilimlerin gündelik hayatta kullanılabilmesini ve insanların da bundan faydalandırılmasını ön görmüşlerdir.
İlmin tekniğe uygulanmasına örnek olarak; Cizreli İsmail B. Rezzaz isimli bilim adamının kitabında birçok otomatik makinenin projelerinin çizildiği ve tariflerinin yapıldığı, hatta bazı projelerinin uygulandığı bilinmektedir. Bu makine ve robotlara örnek olarak: Su saati, otomatik musluk, el yıkama ve abdest alma esnasında kendiliğinden su döken makine, kendi kendine müzik çalan makine, otomatik su tulumbaları, su fışkırtan fıskiyeler, şifreli anahtarlar, değişik hareket yapan robotları görmekteyiz. Teknolojinin üretime uyarlanışının ilk örnekleri olan bu buluşlara Ahi Evran önem vermekte idi.
Ahi Evran'ın Selçuklu Sultanı II. İzzettin Keykavus'a sunduğu Letaif-i Hikmet adlı kitap, sultanlara ve yöneticilere nasihat verici ve "Siyasetname" türü bir eserdir. Bu eserde halkın ihtiyaçları belirlenmekte, bu ihtiyaçların karşılanması, istihdamın, kaliteli bol ve ucuz üretimin arttırılması sırasında çıkabilecek sorunlara karşı tedbirlerin neler olması gerektiği şöyle anlatılmaktadır.
"Allah insanı, medenî tabiatlı yaratmıştır. Bunun açıklaması şudur: Allah insanları yemek, içmek, giyinmek, evlenmek, mesken edinmek gibi çok şeylere muhtaç olarak yaratmıştır. Hiç kimse kendi başına bu ihtiyaçları karşılayamaz. Bu yüzden demircilik, marangozluk, dericilik gibi çeşitli meslekleri yürütmek için çok insan gerekli olduğu gibi, bu meslek dallarının gerektirdiği âlet ve edevatı imal etmek için de birçok insan gücüne ihtiyaç vardır. Bu yüzden toplumun ihtiyaç duyduğu ürünlerinin üretimi için lüzumlu olan bütün sanat kollarının yaşatılması şarttır. Bununla da kalmayıp, insanların sonradan doğacak ihtiyaçlarını karşılamak için yeni sanat dallarının meydana getirilmesi gerekmektedir."
Ahi Evran'a göre toplumdaki fertlerin büyük bir kesiminin sanata yönlendirilmesi ve her birinin belli bir sanat dalıyla meşgul olması gerekir ki, toplumun ihtiyaçları görülsün. Ahi Evran'ın kurduğu Ahilik teşkilâtının eğitim anlayışı bu temel görüşe dayanmaktadır. Devlete düşün görev, bu görüşe destek vererek halkın eğitilmesine ve yönlendirilmesine yardımcı olmaktır. Ahi Evran'ın eserinde belirttiği eğitim ve öğretim konusundaki tüm öneriler, Ahi birliklerinde uygulanmıştır. Ahi Evran'ın teknik öğretim ve ahlâka yönelik eserleri, yıllarca Ahi birliklerinde ders kitabı olarak okutulmuştur.
Ahi Evran, Letaif-i Gıyasiye, Letaif-i Hikmet'ten başka Vaziyet, Ruh'un Bekâsı, Tıp ve İbni Sina'dan tercüme kitabı dâhil olmak üzere, yirmiye yakın eser bırakmıştır.
Ahi Evran hayatı boyunca ilimle ve eğitimle uğraşmış. "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahirete çalış." Hadis-i Şerifi'ni kendisine ilke edinmiştir. Birlik üyelerine devamlı olarak çalışmayı öğütlemiştir. Üretimin ancak çalışarak sağlanacağını bilen Ahi Evran, insanların ihtiyaçlarını gidermenin de bir Tanrı buyruğu olduğuna inanmaktadır. Bu bakımdan çalışmak, insanları mutlu etmek, ibadet etmek kadar önemlidir.
Osmanlı Devleti'nin kurulmasında da önemli rol oynayan Ahi Evran, Cevat Hakkı Tarım 'a göre şunu yapmıştır: " Doksan üç yıl yaşayan, akla yâr, nefse düşman olan bir faziletli er kişi, tekkesine kapanmış; dünyadan elini eteğini çekmiş münzevi bir sofu ve softa değildi. O hayatını kazanmak için diyar diyar dolaşmış, her sanat ve zanaata başvurmuş, öğrendiklerini de insanoğluna öğretmek için uğraşmıştır."
Ahi Evran'ın elli yıl müsahipliğini yapan ve onun vefatından sonra da yerine geçen Ahmet Gülşehri, Ahi Evran ve Ahilik konusunda "Keramat-ı Ahi Evran" adında bir eser yazmıştır. Mesnevi tarzında ve aynı vezinde Türkçe yazılan bu eseri Alman Prof. Franz Taechner Almanca tercümesiyle beraber bastırmıştır. 167 beyitten meydana gelen bu eserin Ahilik ve Ahi Evran'la ilgili bölümleri aşağıda günümüz Türkçesiyle verilmeye çalışılmıştır. Ahmet Gülşehri'nin yazdığı menakıbnamede, Ahi Evran'ın bütün ahilerin başı olduğunu, padişahların kendisine saygı gösterdiğini, hiç haram yemediğini, Ahilik adına yaptığı çalışmaların bütün dünyada duyulduğunu, Ahilik nizamının uygulandığını, misafirperver olduğunu, gerçek dostluğa önem verdiğini, kimseye incitici bir söz söylemediğini anlatılmaktadır. Ayrıca Ahiliğin altı şartı olduğunu bunların üçünün kapalı olduğunu vurgulamıştır.
Küçük esnafın büyük marketler ile mücadelesi
Küçük esnafın büyük marketler ile mücadelesi
Küçük esnafın büyük marketler ile mücadelesi
Büyük marketlere karşı ayakta kalma mücadelesi veren küçük esnaf
Kendi işini yaparak esnaf olmayı isteyenler eskiden beridir bakkal dükkanı açmaktaydı. Artık günümüzde popülerliğini kaybeden bakkal dükkanları yerini zorla olsa da süper marketlere bırakacağa benziyor.
Çünkü büyük marketlerin açılması ve daha da açılacak olması küçük bakkalları nefes aldırmaz oldu. Her geçen gün yenisi açılan ve açılmaya devam edecek olan büyüm market zincirleri ile küçük bakkalları malesef kabusu oldu.
Aynı yol ve mahalle içinde açılışına izin verilen büyük market zincirlerinin açılması küçük bakkal sahiplerini iflasın eşiğine getirdi ve birçok küçük esnaf bu durumdan oldukça şikayetçi.
Belediyelerin küçük bakkal bulunan bölge ve semtlerde büyük market açılışlarına izin verdiği sürece küçük esnafın bu durumu daha da sürecek gibi görünüyor. Kendi ekmeğinin derdinde azla yetinen ve az ile kanaat etmeyi öğrenmiş küçük bakkal sahipleri büyük marketlerin karşında ezilse de hala da ayakta kalmayı sağlayabiliyor. Her ne kadar büyük uğraşlar ile ayakta kalmayı becerebilen bakkallar olsa da kimi dükkan sahipleri çoktan işyerlerini kapatarak mazide kaldı bile. Kaybolmaya yüz tutmuş mesleklerden biri haline getirilen bakkaliyeler ayakta kalmak için belediyelerden aynı semtlerde ve yol üzerlerinde büyük marketlerin açılışlarına izin vermemesini savunuyor.
Küçük esnaf isyanda
Süper marketlerin birbiri ardına açılışları yüzünden malesef züccaciyeden, kozmetiğe, kuruyemişçisinden giyimcisine kadar tüm küçük esnaf dar boğazda bırakılıyor.
Küçük esnaf malesef ya dükkanını kapatmak zorunda kalmakta ya da dükkanını başka bir yere mecburen taşıyor. Byük marketlerde envaye çeşit bakkal malzemesinin satılması ve ürünleri aramadan bulmak müşterilerin daha çok alışveriş yapmasına neden oluyor ve aylık büyük alışverişini marketlerden yapan müşteriler malesef bakkalara artık hiç uğramıyor. Günlük ekmek, yumurta , gazete tekel ürünlerin satışından ne kadar kazanılıyor sa o kadar kazanarak azla yetinmek zorunda bırakılan bakkal sahipleri eski günlerini mumla arıyor. Hala veresiye sistemle çalışan ve müşterileri kaybetmemek için veresiye alışverişlerine izin veren bakkal sahipleri bir de bu taraftan darbe yiyor. Zaten az kazanan bakkallar bir de veresiye satışa zorlanınca malesef birçok bakkal sahibi iflas ediyor.
Rekabet ve ticaretin bir ahlakı olması gerektiğini vurgulayan her cinsten küçük esnaf büyük marketlerin oyununa gelmeyeceklerini ve sonuna kadar haklı mücadelelerini sürdüreceklerini bu konuda çözüm arayışında olduklarını belirtmektedir.
Satışların iyice düşmesi ve artık eski günlerdeki gibi kazanç sağlayamadıkları için bir çok bakkal sahipleri bu konuda çözüm arayışında. İmza kampanyaları ile çözüm arayan ve çözüme ulaşacaklarını umut eden esnaflar büyük marketlerle yaşadıkları ayakta kalma mücadelelerini kaybederlerse bir küçük esnaflık daha kaybolarak tarihin tozlu sayfalarında yerini alacak. Buna bir dur demeli ve bakkal ve ssahiplerinin başlatacakları imza kampanyalarını desteklememiz şart.
Eski günlerde ki gibi küçük dükkanlarında aradığımızı bulduğumuz ve bizi hiç bir zaman zor durumda kalmadan sonradan ödemeli de olsa ihtiyaçlarımızı karşıladığımız bakkal sahiplerine bizim de bir borcumuz var.
Süper marketlerin şehir dışında açılışının yapılmasına dair kanuna uyulmadığını ve ara sokaklar dahil tüm küçük esnafın yanı başında dükkanlarını açan büyük marketlerden alışverişlerimizi keserek de küçük bakkalları yaşatabiliriz.
Esnaf ve sanatkarlar odasına yaptıkları başvurularda oda yetkililerin bu konuda bir şey yapamadıkları ve hükümetin bu konu ile ilgileneceklerini ve çözüm bulacaklarının umudu ile her geçen gün daha da zor duruma düşürülen küçük esnafın mağduriyetlerinin giderilerek süper marketin şehir dışına açılması yönünde bir kamuoyu başlatılması ve çözümün biran önce bulunması küçük esnafın tek dileği. Umarız yetkililer büyük marketlere karşı ayakta kalma mücadelesi veren küçük esnafı bu durumdan biran önce kurtaracak bir yasa tasarısı hazırlamaları ve çözüme kavuşturmaları tek temennimiz. Yoksa küçük esnaf her geçen darboğazla mücadele içinde iflasın eşiğinde yetkililerden kendilerine el uzatmalarını ve geçim kaynaklarının yok olmamasını rica etmektedir.
Büyük marketler müşterinin gözünü boyuyor
Büyük marketlerde toz pembe gösterilen fiyatlarla insanlar avlanmakta ve büyük marketlerin insanların gözlerini karartarak daha çok alışveriş yapmalarını sağlayacak fiyat politikaları geliştirdikleri bir gerçek. Büyük marketler fiyatların daha ucuz olduğu kanaatini vatandaşa yutturdukları sürece iki kilo domates alırken küçük bakkallardan ‘ama bu pahalı’ denmesinin problemini bir an önce çözmemiz gerekmektedir. Oluşturulan fiyat politikalarının bir nevi göz boyama olduklarını insanların ikna edilmesi gereklidir. Küçük esnaf yok oldukça büyük marketlerde fiyatlarını artırarak daha çok insan mağdur edileceğe benziyor Burada bizlere düşen görev ise buna bir demek için her zaman küçük esnaftan alışveriş yapmayı kendimize borç edinmeli, katkı sağlamayı ihmal etmemeliyiz.
Büyük marketlerin piyango bileti satması bayileri vurdu
Büyük marketlerin piyango bileti satması bayileri vurdu. Biletlerin tükendiğini söyleyen milli piyangocular zor çalışma koşullarının yanı sıra bir de iş yapamamaktan şikayetçi...
Hiper - Grosmarketler Karşısında Bakkal ve Market Esnafının Durumu
Alıntı kaynak: http://www.tbbf.org.tr/tr/guncel/rapor.html
BÜYÜK MARKETLER DEĞİL, KÜÇÜK ESNAF KORUNMALIDIR
Alıntı Kaynak: http://www.polatliayrinti.com/2017/11/20/buyuk-marketler-degil-kucuk-esnaf-korunmalidir/
Büyükbaş Hayvancılık - 🇳🇱🐄 Hollanda'da Hayvancılık ve Süt İnekciliği🐄
- Profesyonel hayvancılığa 1700'lü yıllarda başlayan Hollanda çiftçileri halen dünyada tarımcılık ve hayvancılık alanında yüksek profesyonele sahipler.
- Tahmin edildiğinin tersine Hollanda aynı zamanda şeffaf bir iletişime sahip.
- bu hayvancılık videosunda çok farklı bilgiler edinecek, koperatifler ve kurumlar tanıyacaksınız.
- Mesela 100 süt ineğine sahip olduğu halde, sağım için hiç eleman çalıştırmayan, robotlu sağım yapan bir çiftlikle tanışacaksınız.
TARIM: Hollanda ve Türkiye arasındaki fark
Hollanda tarım ürünü ihracatında rekor kırdı
Hollanda'nın 2016 yılındaki tarım ihracatı rekor kırarak 85 milyar euro oldu. Türkiye 2016 yılında 17.1 milyar euroluk tarım ürünü ihraç ederken Hollanda'nın yüz ölçümü Konya'dan sadece 3 bin kilometrekare daha büyük. İhracat rakamları arasındaki büyük fark ise şoke etti.
Can MUMAY
Hollanda’nın tarım ve gıda ihracatı 2016 yılında rekor seviyeye ulaşarak 94 milyar euro oldu. Ülkenin tarım ihracatı 85 milyar euro olurken tarım teknolojisi ihracatı 9 milyar euro oldu.
KONYA’DAN 3 BİN KİLOMETRE KARE DAHA BÜYÜK
Hollanda’nın tarımdaki başarısı dünyaca kabul edilirken ülkenin yüz ölçümünün sadece 41 bin kilometrekare olması dikkat çekiyor. Türkiye’de sadece Konya’nın yüz ölçümünün 38 bin kilometrekare olduğu düşünülürse tarım ihracatımızdaki zayıf rakam göze çarpıyor.
Hollanda ve Türkiye arasında coğrafi büyüklük göze çarpıyor.
KONYA OVASI’NDA YETİŞEN TARIM ÜRÜNLERİ
Tahıl: (buğday, yulaf, çavdar ve arpa)
Şeker pancarı: Tarım alanının sulama işlemi yapılabilen yerlerde şeker pancarı üretimi yapılıyor. Konya, Eskişehir ve Aksaray da tarım alanının büyük bir bölümü şeker pancarı yetiştiriliyor.
Patates: Patates ve soğan üretiminde ilk sırada gelen bölge Konya Ovası Buradaki arazi patateslerin yetişmesinde büyümesi açısında çok elverişli.
Baklagiller: Konya mercimek üretiminde birinci sırada. Fasulye, nohut, yeşil mercimek üretilen baklagiller. Haşhaş ve ayçiçeği üretiliyor.
Sebze: Sebzecilik sulama işlemi yapıla bilen yerlerde yapılır fakat sulama işleminin yaygın olmadığında sebze yetiştirilmesi olumsuz etkilendi.. Konya Ereğli de havuç, Çumra da kavun ve Beyşehir de mantara benzeyen göbek bitkisi yetiştiriliyor.
Meyve: Konya ovasında ziraat için müsait olup verimli topraklara sahiptir ve meyvelerden elma, erik, kayısı, kiraz, vişne ve armut yetiştirilir.
Hayvancılık: Meralara ve geniş çayır alanına sahip olan Konya ilinde koyun, keçi, sığır ve tiftik keçisi beslenir bu nedenle hayvancılığın önemi büyük.
TARIM: Üzüm ve Tütün Üretimi, Sorunlar- Yeşimüzümlü
Ziraat Mühendisi Cenk Özdemir'in sunduğu Hasat Günü Programı
TARIM: Ankara-Ayaş Çiftçileri-Dometes Üreticilerinin Sorunları-
Ankara-Ayas
Hasat Günü- 21 Kasım- Ulusal Kanal
Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ (TAI) Teknopark İstanbul açıldı
TAI Teknopark İstanbul açıldı
28.12.2017
TAI
tarafından, ürünlerin rekabet gücünü artıracak nitelikte uygulamalı
çalışmalar yapması adına Teknopark İstanbul'un açıldığı bildirildi.
Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ (TAI)
tarafından, ürünlerin rekabet gücünü artıracak nitelikte uygulamalı
çalışmalar yapması adına Teknopark İstanbul'un açıldığı bildirildi.
Şirketten yapılan açıklamada, TAI'nin, şirket faaliyet alanlarındaki ürünlerin rekabet gücünü artıracak nitelikte uygulamalı çalışmalar yapması adına Teknopark İstanbul'un açıldığı belirtildi.
Şirketin öncelikli projelerinin istenilen zamanda geliştirilmesi ve bitirilmesi hedeflenen merkezde, üniversitelerin mühendislik fakültelerinden mezun personelin çalışacağı kaydedilen açıklamada, merkezin Ar-Ge ve inovasyon çalışmalarıyla projelere katkı sağlayacağı bildirildi.
Büyük çoğunluk tasarım mühendisinden oluşuyor
Açıklamada, 2 bin 600 metrekarelik alanda faaliyete geçen Teknopark İstanbul'un açılışına, TAI Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Oğuz Borat, TAI Genel Müdürü Doç. Dr. Temel Kotil ve Teknopark İstanbul Müdürü Kemal Fidanboylu'nun katıldığı belirtildi.
Teknopark bünyesinde bulunan mühendislerle Ar-Ge ve inovasyon alanında faaliyetlerini artırmak isteyen TAI'nin, gerçekleştirdiği istihdamla Türkiye’nin önemli üniversitelerinden mezun kadrolarını oluşturduğu aktarılan açıklamada, Yıldız Teknik, ODTÜ, Koç, İstanbul Teknik ve Bilkent gibi üniversitelerden kadro oluşturulduğu, büyük çoğunluğunun tasarım mühendisi olduğu bildirildi.
TAI/TUSAS iki motorlu daha fazla faydalı yük taşıma kapasitesine sahip yeni bir insansız hava aracının geliştirilmesi için çalışmalara başladı.
TAI’nin kendi imkanlarıyla başladığı Yüksek Faydalı Yük Kapasiteli (YFYK) İHA projesi ile, dünya İnsansız Hava Aracı (İHA) pazarındaki orta irtifada uzun havada kalışlı (Medium Altitude Long Endurance, MALE) İHA’ların tümünden daha yüksek faydalı yük taşıma kapasitesine sahip, keşif, gözetleme, arama-kurtarma, sinyal istihbaratı ve muharip görevler için uygun, gerektiğinde yüksek irtifa operasyonları için de kullanılabilecek yeni bir İHA Sistemi, tamamıyla milli imkanlar kullanılarak tasarlanacak ve üretilecek.
Eskişehir merkezli Tusaş Motor Sanayii (TEI) tarafından MALE sınıfı insansız hava araçlarında kullanılmak üzere geliştirilen 170 HP azami güce sahip, 20 bin ft (yaklaşık 6 bin 600 metre) irtifaya kadar güç kaybı yaşamayan çift turbolu piston PD170 motorlardan 2 adet kullanması planlanan İHA, 750kg’a kadar faydalı yük taşıma kapasitesine sahip olacak.
Elektro-optik ve geniş alan gözetleme kameraları, sentetik açıklık radarı, iletişim istihbarat sensörleri gibi yükleri farklı kombinasyonlarda taşıyabilecek ve TÜRKSAT uydusu üzerinden kontrol ile uzun menzilli operasyonlarda kullanılabilecek.
SİHA'ların (Silahlı İnsansız Hava Araçları) PKK'ya verdirdikleri kayıplar üzerine CHP'li Sezgin Tanrıkulu ve Can Dündar duruma karşı çıkmış, konuyu sivil kayıplar oluyor diye saptırmaya çalışmışlardı. Ancak TSK zaiyat verenlerin silahlı görüntülerini yayımlamıştı.
Kaynak: www.savunmaveteknoloji.com
Şirketten yapılan açıklamada, TAI'nin, şirket faaliyet alanlarındaki ürünlerin rekabet gücünü artıracak nitelikte uygulamalı çalışmalar yapması adına Teknopark İstanbul'un açıldığı belirtildi.
Şirketin öncelikli projelerinin istenilen zamanda geliştirilmesi ve bitirilmesi hedeflenen merkezde, üniversitelerin mühendislik fakültelerinden mezun personelin çalışacağı kaydedilen açıklamada, merkezin Ar-Ge ve inovasyon çalışmalarıyla projelere katkı sağlayacağı bildirildi.
Büyük çoğunluk tasarım mühendisinden oluşuyor
Açıklamada, 2 bin 600 metrekarelik alanda faaliyete geçen Teknopark İstanbul'un açılışına, TAI Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Oğuz Borat, TAI Genel Müdürü Doç. Dr. Temel Kotil ve Teknopark İstanbul Müdürü Kemal Fidanboylu'nun katıldığı belirtildi.
Teknopark bünyesinde bulunan mühendislerle Ar-Ge ve inovasyon alanında faaliyetlerini artırmak isteyen TAI'nin, gerçekleştirdiği istihdamla Türkiye’nin önemli üniversitelerinden mezun kadrolarını oluşturduğu aktarılan açıklamada, Yıldız Teknik, ODTÜ, Koç, İstanbul Teknik ve Bilkent gibi üniversitelerden kadro oluşturulduğu, büyük çoğunluğunun tasarım mühendisi olduğu bildirildi.
TAI/TUSAS iki motorlu daha fazla faydalı yük taşıma kapasitesine sahip yeni bir insansız hava aracının geliştirilmesi için çalışmalara başladı.
TAI’nin kendi imkanlarıyla başladığı Yüksek Faydalı Yük Kapasiteli (YFYK) İHA projesi ile, dünya İnsansız Hava Aracı (İHA) pazarındaki orta irtifada uzun havada kalışlı (Medium Altitude Long Endurance, MALE) İHA’ların tümünden daha yüksek faydalı yük taşıma kapasitesine sahip, keşif, gözetleme, arama-kurtarma, sinyal istihbaratı ve muharip görevler için uygun, gerektiğinde yüksek irtifa operasyonları için de kullanılabilecek yeni bir İHA Sistemi, tamamıyla milli imkanlar kullanılarak tasarlanacak ve üretilecek.
Eskişehir merkezli Tusaş Motor Sanayii (TEI) tarafından MALE sınıfı insansız hava araçlarında kullanılmak üzere geliştirilen 170 HP azami güce sahip, 20 bin ft (yaklaşık 6 bin 600 metre) irtifaya kadar güç kaybı yaşamayan çift turbolu piston PD170 motorlardan 2 adet kullanması planlanan İHA, 750kg’a kadar faydalı yük taşıma kapasitesine sahip olacak.
Elektro-optik ve geniş alan gözetleme kameraları, sentetik açıklık radarı, iletişim istihbarat sensörleri gibi yükleri farklı kombinasyonlarda taşıyabilecek ve TÜRKSAT uydusu üzerinden kontrol ile uzun menzilli operasyonlarda kullanılabilecek.
SİHA'ların (Silahlı İnsansız Hava Araçları) PKK'ya verdirdikleri kayıplar üzerine CHP'li Sezgin Tanrıkulu ve Can Dündar duruma karşı çıkmış, konuyu sivil kayıplar oluyor diye saptırmaya çalışmışlardı. Ancak TSK zaiyat verenlerin silahlı görüntülerini yayımlamıştı.
Kaynak: www.savunmaveteknoloji.com
20171227
TARIM : Beypazarı-Ankara - Sebze Tarımı ve Fidancılık- İşçili ve üretim maliyeti sorunları
Hasat Günü- 26 Aralık 2017 - Ulusal Kanal
Batılılaşma mı çağdaşlaşma mı? (2) / Soner Polat
Ülkemizde
Batılılaşma fikrini, dışa bağımlı sermaye kılcal damarlarına kadar
sahiplenmiş ve zaman içinde bürokrasiyi de buna ortak etmiştir.
Batılılaşma bir egemen sınıf ideolojisidir. Bu ideoloji sanayiye dayalı
ekonomik kalkınmanın önünde duvar olmuş, antiemperyalist bağımsız bir
ekonomiyi savunan Kemalizm’i, içi boşaltılan ve klişelere hapsedilen
Atatürkçü Düşünce Sistemi’ne dönüştürmüştür. Batı’yı savunan sözde
aydınlar, aslında hem kendilerine hem de topluma yabancılaşmıştır. Çünkü
yaşanan süreç onları, kültürel boyutun dışına çıkarak stratejik
meselelerde de kendi ülkesinin hilafına Batı çıkarlarını savunan bir
çizgiye getirmiştir. Günümüzde belki de en büyük sorunlarımızdan biri,
Batı’dan çok Batıcı olan geniş bir kitlenin uzun yıllar içinde
devşirilmesidir. Sık sık duyduğumuz, ‘medeni dünyadan kopuyoruz!’
çığlıkları bu kitlenin çaresizliğinin bir göstergedir. Çünkü tüm
yaşamları boyunca sadece Batı’yı övmek için kurgulandıklarından, bunun
dışındaki bütün seçeneklere beyinleri kapalıdır.
ÇAĞDAŞLAŞMANIN MOTORU EKONOMİK KALKINMADIR
Çağdaş bir aydın, ekonomik boyutunu ve toplumsal hareket yasalarını göz ardı ederek bir üst yapı konusu olan kültürel alanlarda lüzumsuz tartışmaların içine girmez. Çağdaş bir toplumu yaratacak ekonomik alt yapıyı geliştirecek yol ve yöntemler arar. Refah arttıkça, toplumu ileri sıçratacak müesseselerin tesis edilmesi kolaylaşır. Yaratılan üretim fazlası toplumun yeniden yapılandırılması için kullanılır. Batıya asla öykünmez! Yaşadığı ülke ve milletine ait sosyal doku ve kültürel alt yapı ile uyumlu özgün kalkınma modelleri arayışı içine girer.
Çağdaş uygarlık rotasına giren aydınlar üretim, üretici, üretici sınıflar, üretim ilişkilerini ülke yararına masaya yatıran ve ülkeye özgü atıl kalmış ekonomik alanları keşfederek toplumun gündemine sokan öncü insanlardır. Çağdaş uygarlığa giden yoldaki en büyük dönemeç olan kalkınma için toplumun bütün üretici güçlerini savunurlar. Büyük sanayiciden, küçük çiftçiye kadar milli bir üretim yapan herkes onlar için değerli ve önemlidir.
Her hal ve şartta üretime dayalı bir ekonomik modeli savunurlar. Üretici sınıfların korunması için plansız olarak gümrüklerin açılmasına karşı çıkarlar. Hiç kimse ‘duble yol yaptık!’ diyerek bu insanları aldatamaz. Çünkü bilirler ki Batı ya da küresel sistem malını her ülkenin en ücra köşesine, çevreyi de yakıp yıkarak hızla sokmak ister. Bu nedenle, ülke yöneticilerini bu yöndeki yol ve benzeri yatırımlar için teşvik eder.
BAYRAK MI TİCARETİ TAKİP EDER?
Batı’da sıkça tartışılır: ‘Bayrak (kültür anlayınız!) mı ticareti, ticaret mi bayrağı takip eder!’ Cümlenin ruhu şudur: ‘Bir ülkeye kültürümüzü dayatırsak, onu daha rahat sömürürüz!’ Eğer açık ya da örtülü işgalci kendi kültürünü yayacak vasıtalar bulabilirse, bunu işbirlikçi sözde yerel aydınlara benimsetebilirse çok daha az maliyetle o ülkede tutunabilir. Çünkü üst tabakayı yanına çekerse, karşısında kendi kültürünün yetersiz olduğunu düşünen, silik ve ezik kitleler bulur. Böyle bir ülkede sömürüyü en üst düzeye, en az masrafla çıkarmak son kerte kolaydır. Mandela’nın şu sözleri çok anlamlıdır: “Uzun yıllar dünyadaki her iyi şeyin İngilizlerin eseri olduğunu düşünürdüm.”
Batılılaşma taraftarları bilerek ya da bilmeden yukarıdaki cümledeki ‘Bayrak’ın bayraktarlığını yaparlar. Çağdaş uygarlığı savunanlar ise ‘Bayrak-Ticaret’ oyununda ülkelerinin, özellikle ekonomik çıkarlarının bayraktarlığını yaparlar... Yıllar içinde, çeşitli nedenlerle Batı çıkarlarını savunan yazarçizer takımının artması üzerine rahmetli Atilla İlhan aydınları, ‘Batı’nın manevi ajanları’ olarak tanımlamıştı. Öyle bir döneme girdik ki bütün eski paradigmalar yerle bir oluyor. Bu yeni dönemin yeni aktörlerle devam edeceğini şimdiden söyleyebiliriz. Yeni köye eski adet dayatanların her geçen gün kan kaybedeceğini yaşayarak göreceğiz.
Unutmayalım,
Atatürk’ün bize verdiği görev, Türkiye’yi muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkarmaktır.
Körü körüne Batı’nın kuyruğuna takılanlara duyurulur...
(BİTTİ)
ÇAĞDAŞLAŞMANIN MOTORU EKONOMİK KALKINMADIR
Çağdaş bir aydın, ekonomik boyutunu ve toplumsal hareket yasalarını göz ardı ederek bir üst yapı konusu olan kültürel alanlarda lüzumsuz tartışmaların içine girmez. Çağdaş bir toplumu yaratacak ekonomik alt yapıyı geliştirecek yol ve yöntemler arar. Refah arttıkça, toplumu ileri sıçratacak müesseselerin tesis edilmesi kolaylaşır. Yaratılan üretim fazlası toplumun yeniden yapılandırılması için kullanılır. Batıya asla öykünmez! Yaşadığı ülke ve milletine ait sosyal doku ve kültürel alt yapı ile uyumlu özgün kalkınma modelleri arayışı içine girer.
Çağdaş uygarlık rotasına giren aydınlar üretim, üretici, üretici sınıflar, üretim ilişkilerini ülke yararına masaya yatıran ve ülkeye özgü atıl kalmış ekonomik alanları keşfederek toplumun gündemine sokan öncü insanlardır. Çağdaş uygarlığa giden yoldaki en büyük dönemeç olan kalkınma için toplumun bütün üretici güçlerini savunurlar. Büyük sanayiciden, küçük çiftçiye kadar milli bir üretim yapan herkes onlar için değerli ve önemlidir.
Her hal ve şartta üretime dayalı bir ekonomik modeli savunurlar. Üretici sınıfların korunması için plansız olarak gümrüklerin açılmasına karşı çıkarlar. Hiç kimse ‘duble yol yaptık!’ diyerek bu insanları aldatamaz. Çünkü bilirler ki Batı ya da küresel sistem malını her ülkenin en ücra köşesine, çevreyi de yakıp yıkarak hızla sokmak ister. Bu nedenle, ülke yöneticilerini bu yöndeki yol ve benzeri yatırımlar için teşvik eder.
BAYRAK MI TİCARETİ TAKİP EDER?
Batı’da sıkça tartışılır: ‘Bayrak (kültür anlayınız!) mı ticareti, ticaret mi bayrağı takip eder!’ Cümlenin ruhu şudur: ‘Bir ülkeye kültürümüzü dayatırsak, onu daha rahat sömürürüz!’ Eğer açık ya da örtülü işgalci kendi kültürünü yayacak vasıtalar bulabilirse, bunu işbirlikçi sözde yerel aydınlara benimsetebilirse çok daha az maliyetle o ülkede tutunabilir. Çünkü üst tabakayı yanına çekerse, karşısında kendi kültürünün yetersiz olduğunu düşünen, silik ve ezik kitleler bulur. Böyle bir ülkede sömürüyü en üst düzeye, en az masrafla çıkarmak son kerte kolaydır. Mandela’nın şu sözleri çok anlamlıdır: “Uzun yıllar dünyadaki her iyi şeyin İngilizlerin eseri olduğunu düşünürdüm.”
Batılılaşma taraftarları bilerek ya da bilmeden yukarıdaki cümledeki ‘Bayrak’ın bayraktarlığını yaparlar. Çağdaş uygarlığı savunanlar ise ‘Bayrak-Ticaret’ oyununda ülkelerinin, özellikle ekonomik çıkarlarının bayraktarlığını yaparlar... Yıllar içinde, çeşitli nedenlerle Batı çıkarlarını savunan yazarçizer takımının artması üzerine rahmetli Atilla İlhan aydınları, ‘Batı’nın manevi ajanları’ olarak tanımlamıştı. Öyle bir döneme girdik ki bütün eski paradigmalar yerle bir oluyor. Bu yeni dönemin yeni aktörlerle devam edeceğini şimdiden söyleyebiliriz. Yeni köye eski adet dayatanların her geçen gün kan kaybedeceğini yaşayarak göreceğiz.
Unutmayalım,
Atatürk’ün bize verdiği görev, Türkiye’yi muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkarmaktır.
Körü körüne Batı’nın kuyruğuna takılanlara duyurulur...
(BİTTİ)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
🎞️🇹🇷Türk Dünyası'nın Yeni Bayrağı Ne Anlama Geliyor, Türk Birliği Kurulacak Mı?
ORTAK KÜLTÜR, ORTAK MİRAS Ortak tarih, ortak edebiyat, ortak kültür... Türk dünyası, gücünü Türk Devletleri Teşkilatı ile artırıyor. Teş...
-
Bu yazımızda Milli Edebiyat Dönemi'nin en önemli şairlerinden biri olan Mehmet Emin Yurdakul'un "Cenge Giderken" şii...
-
Ülkemiz yer şekilleri bakımından oldukça farklı özelliklere sahiptir. Yer şekillerindeki farklılık iklimlerin bölgelere göre değişiklik...
-
* Kün-Ay tamgası ile Türklerle ilgili Göbeklitepe'de T şeklindeki dikilitaşlarda görünen Kün-Ay tamgası, Türk kavimlerinin bayrakla...