20180228

Fotoğraf: Dost da düşman da onu bilir...

"Sen çivisi çıkmış bu dünyada duvara asılan en güzel fotoğrafsın."
Alıntı: Sosyal Medya

İşte 1930'lu Yılların İzmit'inde Öğretmenler Ve Öğrenciler



'Başöğretmenimiz Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, hakkın rahmetine kavuşan tüm öğretmenlerimizi ve eğitimcilerimiz rahmetle anar, emekli ve görevi başındaki tüm öğretmenlerimizin de 24 Kasım Öğretmenler Günü en içten dileklerimle kutlarım. değerli çalışmalarında başarılar; aileleri, öğrencileriyle birlikte sağlık, huzur ve mutluluk içinde güzel bir yaşam ve uzun ömürler dilerim. Atatürk devrinde görev yapan güzel, neşeli, sevimli ve fedakar; bay ve bayan değerli öğretmenlerimiz ve sevgiyle yetiştirdikleri çağdaş ve uygar; pırıl pırıl öğrenciler. Eski İzmit, 1930’lü yıllar.'

Alıntı kaynak: 
Muzik: "Bu Son Olsun (Apaslar)" by Cem Karaca

Hasan Ali Yücel'in; Atatürk'ün "Sıfır neye derler?" Sorusuna verdiği cevap

Hasan Ali Yücel kimdir?



Bir döneme damga vuran Köy Enstitüleri'nin İsmail Hakkı Tonguç ile birlikte kurucusu ve dönemin Milli Eğitim Bakanı

Hasan Ali Yücel anıldı




Cumhuriyetin ilk yıllarındaki zor şartlarda “fabrika kurma seferberliği” ve bugün

Atam boşuna bakma bunların hepsi ya satıldı ya da bir bir kapatıldı!


14 şeker fabrikasının satışa çıkarılması, akıllara Cumhuriyetin ilk yıllarındaki zor şartlarda “fabrika kurma seferberliği”ni getirdi... Nereden nereye gelmişiz.

Türkiye'nin kurucusu Ulu Önder Atatürk, milli ve yerli ekonominin temellerini atmıştı. Bunu da, kömür, çimento, şeker, pamuk, elektrik, uçak, ipek ve deri fabrikaları kurarak yapmıştı.

SANAYİ HAMLESİ
Cumhuriyet kurulduğunda sanayi kuruluşlarının sayısı 386'ydı. Atatürk sayesinde rakam 10 yılda 1087'ye çıktı… “Dışarıdan aldıklarımızı şimdi kendimiz yapıyoruz” sloganı esastı…

MİRASYEDİLER
Atatürk'ün kurduğu fabrikaların kıymeti maalesef bilinemedi. Son 16 yılda pek çoğu yok pahasına satıldı. Şimdi o fabrikaların arazisi üzerinde AVM'ler ve rezidanslar yükseliyor.

Kaynak: http://www.sozcu.com.tr

Tosyalı genç: "Kitaplar yakılmak için değil, okumak için vardır"


Türkiye onu konuşuyor… Liseli Murat’ın sözleri!

Kastamonu'nun Tosya ilçesinde Murat Sökük isimli lise öğrencisi babasına yakılması için verilen kitapları satarak harçlığını çıkartıyor. "Kitaplar yakılmak için değil, okumak için vardır" diyen Sökük herkesi duygulandırdı. Liseli Murat'ın sosyal medyada yayılan bu videosu kısa sürede binlerce beğeni topladı ve Murat'ın açıklamaları haberlere konu oldu...

Tosya Endüstri Meslek Lisesi öğrencisi Murat Sökük, babasına yakması için verilen kitapları Fevzi Paşa Mahallesi eski sebze pazarında açtığı sergiyle satarak harçlığını çıkartıyor. Kitapları eğitimine devam edebilmek için sattığını belirten Sökük, “Endüstri Meslek Lisesi Mobilya Bölümünde okuyorum. Okul ihtiyaçlarımı gidermek için kitap satıyorum. Aileme destek oluyorum. Eğer durumum iyi olsaydı ilçede başlatılan kitap kampanyasına destek için yardımcı olurdum. Babama okuldan vermişler ‘yak’ diye bende yaktırmadım getirdim satıyorum. Okunması lazım. Kitaplar okumak için vardır, yakılmak için değil. Bunlar için tonlarca ağaç kesiliyor. Başka çarem yok. Dediğim gibi durumum iyi olsaydı kitapları bağışlardım” dedi.

Murat Sökük 'ün bu davranışı ve konuşması karşısında vatandaşlar eğitimine destek vermek için kitap aldılar.


19 Mayıs törenlerinde kız öğrencilerin kısa şort giymesini yasakladı

1980 GERİCİ ASKERİ DARBESİNİN SONUÇLARINDAN BİRİ
Tarihte Bugün 28 Şubat 1984: 
Milli Eğitim-Gençlik ve Spor Bakanlığı, 19 Mayıs törenlerinde kız öğrencilerin kısa şort giymesini yasakladı


Kaynak Alıntı : Sosyal Medya

20180227

Arkeoloji: 'Kadıköy’de İnşaat Kazısında 2000 Yıllık Lahit Bulundu'

Kadıköy’de İnşaat Kazısında 2000 Yıllık Lahit Bulundu

İstanbul’un Kadıköy ilçesinde bir okulun inşaatı için yapılan temel kazıları sırasında Roma dönemine ait lahit bulundu. Okul yönetimi durumu hemen İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ile İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü’ne bildirdi.
 
Alıntı kaynak: 28.02.2018 Haber Türk

📸 🇹🇷 Fotoğraf: Mardin'de kar manzarası



Milli Tarım: 'İthal et hayvancılığın mezarını kazıyor'

İthal et hayvancılığın mezarını kazıyor

28.2.2018 03:35

Et ithalatı, pahalı yem, hastalık derken hayvancılık sektörü can çekişmeye başladı. Besiciler son çare olarak hükümete seslendi: Et ithalatını durdurun 

Sinan Meydan: ''Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığında sınır tanımıyorlar.''

"🇹🇷 Türk olduğunuz için sizle çalışmak istemiyoruz"


"Türk olduğunuz için çalışmak istemiyoruz"

Avrupa'da, bir Türk firmasının yaşadığı sıkıntı dikkat çekti...

Avrupa'da, Türk firmaların yaşadığı sıkıntılara bir yenisi daha eklendi.

Damat, Damat'S, Tween markalarını bünyesinde bulunduran Orka Holding'in Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Orakçıoğlu, İtalya'da kredi için başvurdukları banka müdiresinin, "Türk olduğunuz için sizinle çalışmak istemiyoruz" ifadelerini kullanarak kendilerine kredi vermediğini söyledi. Bunun üzerine Yapı Kredi'nin ortağı UniCredit'in üst düzey yöneticisinin araya girdiğini dile getiren Orakçıoğlu, "İtalya'ya ihracatını yüzde 85 artıran bir firma olarak kredi verilmemiş olmasının arkasında Türk olmamız yatıyordu. Ama sıkıntıyı UniCredit çözdü, ilgili banka müdiresi de görevden alındı" diye konuştu.

Sabah gazetesinden Pınar Çelik Nacar'ın haberine göre, engellerin bununla da bitmediğini ifade eden Orakçıoğlu, "Türk dekorasyon ekibimize Almanya vize vermedi, mağazanın açılışı gecikti. Madrid'de mağaza için kiraladığımız yerin mal sahibi, Türk olduğumuzu öğrenince 3 ay bizi oyaladı, 5 yıllık kirayı peşin istedi ama biz geri adım atmadık. Madrid'de daha iyi bir mağaza bulduk. Faaliyet gösterdiğimiz ülkelerde engellerle karşılaşıyoruz ama bu bizi yıldırmak bir yana daha da hırslandırıyor" diye konuştu.

"MÜŞTERİMİZ 3 GÜNÜ GÖZE ALIP BURAYA GELİYOR..."

Bu yıl 7.'sini düzenledikleri bayi toplantısına 82 ülkeden 208 müşterinin geldiğini dile getiren Orakçıoğlu, "Müşterimiz Kuzey Irak'tan 18 saati, Yemen'den 3 günü göze alıp buraya geliyor. 20 günde 25 milyon dolarlık sezon ürünü siparişi aldık. Bu, hem bizim markamıza hem de Türkiye'ye olan güvenin göstergesi" diye konuştu.

Geçen yıl 600 milyon lira ciro yaptıklarını bu yıl ise hedeflerinin 750 milyon lira olduğunu dile getiren Orakçıoğlu, "Bu ciroyu yüzde 70 ihracat artışıyla gerçekleştireceğiz. 500 kişiye de ek istihdam sağlayacağız" dedi. Yurtiçinde 30, yurtdışında ise her hafta bir olmak üzere toplam 53 mağaza açacaklarını dile getiren Orakçıoğlu, Kamerun, Cezayir, Libya, Tunus ve Suudi Arabistan'a da ilk kez gireceklerini kaydetti.


Alıntı kaynak: Odatv.com

Türk vatanı işgal altındayken...

''İşgal altındaki Konya, Türk kadını ve kızı ,italyan askerleri arkadan sırıtıyor.. Bazı kripto sözde tarihçi sanılan aslında amacı tarihi tersten anlatıp Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı yapan keşke yunan galip gelseydi diyerek amacının ne olduğu çok açık ortada olan şahsiyete bu resmi göstersenizde birşey değişmez ama zehirledikleri gençliği bilgilendirmemiz gerek..''
Cem Canpolat
Sosyal medya'dan alıntı

🇹🇷 🎞 Film: 'Öğretmen' - Kemal Sunal




Köyünden İstanbul'a ailesiyle göç eden Hüsnü öğretmenin İstanbul'da tutunmaya çalışmasını, yaşadığı geçim sıkıntısıyla mücadelesinde aklını kaybetmesini konu alan çok önemli bir Kemal Sunal filmi.

20180225

Orhan Beşikçi’nin gözünden Basmane’de Sefarad izleri: Kortejolar

Orhan Beşikçi’nin gözünden Basmane’de Sefarad izleri: Kortejolar

Öznur Uşaklılar
Orhan Beşikçi
Basmane’deki kültür kalıntıları, Yahudilerin İzmir’deki varlığını Roma dönemine dayandırıyor. Yine de İzmir ve Yahudilik deyince akla ilk önce, Sefaradlar geliyor. İzmir’le özdeşleşmiş tarihî Asansör gibi Basmane de kalan birkaç Kortejoyla Sefarad kültürüne ışık tutuyor. Çok kültürlü kentin varlığını korumak ve örneklerini çoğaltmak için İzmir’deki kültür varlıklarının izini süren Araştırmacı-Yazar Orhan Beşikçi’yle, göçle yurtsuz bırakılan Sefaradların yarattığı mekânları konuşuyoruz
Yahudilerin İzmir tarihinden bahsederken sıkça, İspanya engizisyonunun 1492’de çıkardığı şartlı sürgün kararını anıyorum; ama Yahudilerin bu topraklardaki hikâyesi bu tarihin öncesine dayanıyor: Beşikçi, Basmane Oteller Sokağı’nda yapılan bir arkeolojik kazıda çıkartılan yağ kandilinden söz ediyor. Üzerinde Davud Yıldızı bulunan pişmiş topraktan yapılma kandil, yaklaşık bin beş yüz yıllık geçmişiyle İzmir’deki Yahudi kültürünün Sefarad öncesi döneme dayandığını kanıtlar nitelikte. Hıristiyanlığı seçmedikleri için göçe zorlanan Sefaradlara ev sahipliği yapan Kortejolarsa on beş ve on sekizinci yüzyıllar arasındaki vakıf belgelerinde bulunabiliyor.
Beşikçi, İzmir’i, iki bin dört yüz yıldan beri yaşayan Helen, Roma, Bizans, Beylik ve Osmanlı kültürlerinin taşıyıcısı olarak tanımlıyor. Yeterli kültür envanteri bulunmayan şehirde çok kültürlülüğün simgesi olan pek çok mekân onun deyişiyle ya kullanılamıyor ya da unutulmuş durumda. Sonsino Sinagogu, bu yapılardan biri. 2015’in Eylül ayında çöplerin içerisinden çıkartılan sinagog hâlâ onarılmayı bekliyor. Beşikçi durumu şöyle açıklıyor: “Yahudi cemaati, değerlerine sahip çıkamadıklarının farkında; ancak çok kültürlülüğü sürdürmek adına, ilgili kurumların ve İzmirlilerin bu kültürü yaşatması gerekiyor.”
Yahudilerden bahsederken Basmane’deki sinagog, hamam ve mikvelerden konuşmadan edemiyoruz. Güzelyurt Mahallesi, dokuz sinagogla tek başına Yahudi kültürünü temsil ediyor. Şalom, Bet Hillel, La Sinyora, Algazi, Portekiz gibi sinagogların bulunduğu mahalle, eskiden Kortejo olan Manisa-Akhisar Oteli’ne komşuluk ediyor. Beşikçi, Musevilikte mikve adıyla bilinen arınma havuzlarının da amaçları doğrultusunda kullanılmadığını belirtiyor: “Mikvelerden bazıları kapatılmış bazılarıysa havuz olarak kullanılıyor.”
Ladino (Yahudi İspanyolcası) dilinde avlu anlamına gelen Kortejoların hanlara benzerliği ilk bakışta dikkat çekiyor. Beşikçi bu benzerliği mimarinin daha çok insanı barındırmak için düzenlenmiş olabileceğine bağlıyor. Bir ana kapıdan girilen, genellikle iki katlı bu yapılarda acıyı da sevinci de birlikte karşılamış Sefaradlar. Ortak kelimesinin henüz içinin boşaltılmadığı zamanların yolu, Kortejolardan geçmiş anlaşılan. Mutfağın, tuvaletin, çeşmenin-tulumbanın paylaşıldığı; akşamları avlusundan Sefarad ezgilerinin yükseldiği İzmir zamanları… Tabii, o zamanlar Sefarad şarkılarını mırıldananlar bugün hayatta değil. Ancak, neredeyse beş yüz yıllık kültür kolay silinmiyor. Los Pasharos Sefaradis ve Janet & Jak Esim, Sefarad kültürünü şarkılarla yaşatmaya devam ediyor.
Kendi içlerinde paylaşmaya önem veren Sefaradlar, Beşikçi’nin dediğine göre oldukça kapalı bir hayat sürdürmüşler. Dışarıya açılan penceresi olmayan, kapıları tek bir avluya bakan Kortejolar da bu fikri destekler şekilde. Fakat etkilenmemek, etkilememek mümkün değil. Beşikçi Kortejoların adının değiştiği ancak geleneğin sürdüğü görüşünde. 1948 yılında İsrail’in kurulmasıyla yoksul Yahudiler büyük oranda Türkiye’yi terk etmiş. Bundan böyle “aile evleri”olarak anılan Kortejolarda Türkiye’nin farklı yerlerinden İzmir’e gelen aileler yaşamaya başlamış.
Zamanla aile evleri’ne dönüşen Kortejo kelimesi, tabii buralarda yaşayan Sefaradlara özgü bir adlandırma. Beşikçi de sohbetimiz sırasında bundan bahsediyor: “İzmirliler bu yapıları daha çok Yavuthane ya da Yahudihane olarak bilir.” Kendisinin de Yavuthane dediğini; ancak özgün mimarînin korunamadığını söylüyor.
Kalan birkaç Kortejonun iş hanı ya da otel olarak kullanıldığını öğreniyorum. Cevahirci İş Hanıeski adıyla Paşayakov Kortejosu ya da bir sonraki adıyla Uzun Han Aile Evi’nin bir kısmı, Anafartalar Caddesi’nde, değişmeyen demir kapısıyla duruyor. Bu bölgede bulunan Kurtuluş (eski adıyla Çavez), Hurşidiye, Sakarya, Güzelyurt (Hahambaşı) mahalleleri de Beşikçi’nin söylediğine göre Yahudilerin eski yerleşim bölgelerinden. Sinagog ve Kortejolar öylece duruyor; eski Yahudi mahallelerinde yaşayan tek bir Yahudi bulunmuyor. İbadetlerini yerine getirebilmek için gerekli sayıyı ancak tamamlayabilen Kemeraltı’ndaki Musevi esnaf, Beşikçi’nin dediğine göre tüm havraları dolduracak sayıya ulaşamadıkları için her hafta başka sinagogda ibadet ediyor.
Sohbetimiz sırasında Kortejoların sahiplerine de değiniyoruz. “Yaşayanlar Yahudi; ama sahipleri Yahudi olmak zorunda değildi” diyor Beşikçi. Manisa-Akhisar Oteli de bunlardan biri. İzmirli Salih Zorer’in kurduğu otel Ahmet Kemal Acar’a, sonrasında da Salih Acar’ın işletmeciliğine geçmiş. Geniş avlulu, bu Kortejoda Sefaradlar uzun yıllar yaşamış.

Manisa Akhisar Oteli- Yaklaşık beş asırdır hizmet veriyor. Bir kısmı yenilenmiş olsa da sahibi Salih Acar, yenilemelerin orijinal mimariye uygun yapıldığını bu nedenle yapının hâlâ Kortejoları temsil edebildiğini düşünüyor.

Beşikçi’den öğrendiğim kadarıyla sosyal işlevlerinin yanı sıra dini etkilerle kurulan Kortejolar da var: Şonsol Sinagogu’nun alt katına yapılan Kortejo, on iki odasıyla Yahudilere ev olmuş, Yahudiler göç ettikten sonra sessizliğe bürünmüş.
Yahudiler aynı avluda hayatı paylaşırken yanı başlarında da çok kültürlü bir kent uzanıyor. Üç semavi dinin iç içe yaşadığı toprakta Hıristiyan cemaatinin kiliselerine diğer dini mekânlara oranla rastlamak pek mümkün değil. 1688 Temmuz’unda yaşanan depremin ve 1922 Yangını’nın hafızayı büyük oranda sildiği İzmir’de günümüze kadar gelebilen Helenistik yapılar, bir elin parmaklarını geçmiyor. Ancak kendi içinde çok kültürlü mekân müjdesi veren mahalleler de yok değil. Sakarya Mahallesi; Aya Yani Kilisesi, Sonsino Sinagogu ve Asmalı Mescit haricinde Etiler Mahallesi de Aya Vukla Kilisesi, Şonsol Sinagogu ile Çorakkapı Camii, Kumrulu Mescit ve Abdullah Efendi Camii’ni bir arada tutuyor. Beşikçi, Antakya’daki Çan, Ezan, Hazzankültürünün İzmir’de de var olduğunu ve örneklerinin çoğaltılması gerektiğini söylüyor.
İzmir tarihinde yaşanan yangın ve depremlerin, kültür varlıklarına verdiği büyük zararlara değiniyor; ancak şimdilerde, hafıza kaybına kentsel dönüşüm projeleri neden oluyor. Çok katlı yapıların buraya yakışmayacağını anlatan Beşikçi; bölgenin sit alanı olduğunu, buna rağmen dönüştürülmeye çalışılırsa kalıntıların zarar göreceğini söyleyerek Altınpark’ı örnek gösteriyor: Konak Belediyesi’nin 2000’li yılların başında projelendirdiği Arkeopark’ın kazılarında çıkartılan eserlere bakarak, bölgenin Roma dönemi öncesinin kalıntılarını barındırdığını yineliyor.
İspanya’dan kovulan yoksul Yahudilerin yaşadığı Kortejolar, Suriye Savaşı nedeniyle Türkiye’ye, buradan da Avrupa’ya göç eden mültecilere ev sahipliği yapmış. Kortejo benzeri oteller ise “kortejolaşmış.” Beşikçi, Manisa-Akhisar Oteli’nin yakınındaki Ahmet Otel örneğiyle göç ve yaşam alanı arasındaki bağı özetliyor. Suriyeli mültecilerin yerleşmesiyle Kortejo görünümüne bürünmüş yapı, aynı şekilde dört duvar arasında, ailelerin yaşamasına imkân sağlamış. Tabii, geçtiğimiz yıllara göre buradaki mülteci sayısı git gide azalmış. Otel artık az maliyete kalacak yer arayan İzmirlilerin ihtiyacını karşılıyor.
Göçle yeni yaşam alanlarının yaratılması hafızayı da müzik kutusu gibi kurmuş vaktinde. Suriyeli mülteciler, eskilerin Kortejolarına sığınınca tınılarını duyduk o zamanların. Şimdi, Yo Era Ninya[1] çalınıyor kulağıma; kim bilir, bundan kaç yıl sonra, hangi Suriye şarkısını dinleyeceğiz?
Alıntı kaynak: https://medium.com/lamekân/basmanede-sefarad-izleri-orhan-besikci-e2720a205d21

Orhan Beşikçinin İzmir 'Basmane İstasyonu sunumu'

Bugün Sayın Orhan Beşikçinin Basmane sunumunda en ilgimi çeken İzmir Hilal semtindeki demiryolu kavşagı ile ilgili verdigi bilgiydi...Biraz daha araştırıp yazılarını okuyunca çok etkilendim ve bir yazısını sizlerle paylaşmak istedim...Belki birgün Hilal istasyonundan geçerken bunu anımsar, yanınızda biri varsa iki kelam edersiniz...
Ayça Kesici
Profesyonel rehber

Hilal Kavşagı-Elmas Kavşak-Tekatu

19. Yüzyıl'ın ortasında İzmir - Aydın demiryolu ve arkasından İzmir - Kasaba (Turgutlu) demiryolu hatlarının kurulması nedeniyle tarımsal ağırlıklı yük ve insan taşımacılığı yerini demiryolu taşımacılığına bıraktı. İzmir- Aydın, arkasından İzmir - Kasaba demiryolu hatlarının devreye girmesiyle hayvan gücüyle yapılan taşımacılıkta gerileme olsa da, bu geleneksel taşımacılık 20. yüzyılın başlarına kadar devam etti.
19. Yüzyıl'ın ortalarında kurulan demiryolu hatları tarımsal yönden zengin olan bölgeleri İzmire bağlamakla kalmadı, yeni tren istasyonlarının kurulmasına neden oldu. Alsancak - Aydın, İzmir - Kasaba demiryolu tren hatlarının kesiştiği istavroz denilen, Cumhuriyet döneminde adı Hilal olarak değiştirilen istasyona demiryolu çalışanları, Osmanlıca'da kesişme anlamın gelen tekatu dediler.
Basmane ve Alsancak garlarından kalkan trenlerin buluştuğu kesişme noktasının dünya demiryoları içerisindeki önemi sayılarının az olmasından kaynaklanır ve adları literatürde elmas kavşak diye geçer... Birbiriyle kesiştiği için geçişleri özel kontrollü sinyallerle yapılan elmas kavşaklar, dünyada sadece İngiltere, Batı Hindistan, ABD'nin California eyaletinin Calton şehrinde bulunmaktadır.
Özellikle buharlı trenle nostaljik gezi yapan demiryolu sevdalılarının bu kavşak üzerinden geçerken heyacan ve coşku yaşadıklarını biliyoruz.Henüz kent insanı tarafından öyküsü bilinmeyen elmas kavşak tekatu İzmirin zenginligidir. 
Orhan Beşikçi


1940'lar – Türkiye'de bölgelere göre üretilen ürün ve sanayii tesislerini gösteren harita

 

1940'lar – Türkiye'de bölgelere göre üretilen ürün ve sanayii tesislerini gösteren harita. 

  • Basma ve şeker fabrikaları dışında 
  • Kayseri'de uçak
  • Sivas ve Eskişehir'de lokomotif–vagon
  • Kars'ta süt tozu
  • Çanakkale'de balık konservesi 
fabrikaları da dikkat çekiyor.

 
 

 

 


İtalya'da iki Türk futbolcunun maçtan önce kucaklaşması

Av. Mehmet Cengiz: AİHM kararı bağlayıcıdır, Hollanda'nın kararı hukuksuzdur

Av. Mehmet Cengiz: AİHM kararı bağlayıcıdır, Hollanda'nın kararı hukuksuzdur

Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Avukat Mehmet Cengiz, Hollanda'nın skandal 1915 kararıyla ilgili Ulusal Kanal canlı yayınında konuştu. Av. Cengiz, "Hollanda Parlamentosu, bu konuda yetkili değildir." dedi. Doğu Perinçek-İsviçre ve Ali Mercan-İsviçre Davaları'nı hatırlatan Cengiz, "AİHM kararı bağlayıcıdır. Hollanda'nın kararı, hukuksuzdur" dedi

Hollanda Parlamentosu, Ermeni iddialarını 'soykırım' olarak tanıdı.

Skandal 1915 kararıyla ilgili Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Avukat Mehmet Cengiz, Ulusal Kanal'da Umut Tezerer'in sunduğu Gün Ortası programında Gürkan Demir'in sorularını yanıtladı.

Cengiz, Hollanda Parlamentosu'nun bu konuda yetkili olmadığını söyledi.

Doğu Perinçek-İsviçre ve Ali Mercan-İsviçre Davaları'nı hatırlatan Cengiz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) kararlarının bağlayıcı olduğunu, Hollanda'nın kararının hukuksuz olduğunu ifade etti.

Av. Mehmet Cengiz şunları söyledi:

"Vatan Partisi olarak bu Hollanda'nın girişimine karşı uyarı eylemlerinde bulunduk. Genel Sekreterimiz başkanlığında bir heyet, Hollanda Parlamentosu önünde parlamentoyu, milletvekillerini ve hükümeti uyardı ama buna rağmen maalesef çoğunlukla bu karar alındı. Hollanda Parlamentosu'nun Ermeni soykırımını tanıma kararı, hukuk dışıdır ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) kararlarına aykırıdır. Bilindiği gibi AİHM 2. Dairesi, 2013'te ve AİHM Büyük Dairesi de 2015'te açıkladığı Perinçek-İsviçre Davası ve yine AİHM tarafından verilen Ali Mercan-İsviçre Davası kararlarında özetle, 'soykırım suçu Birleşmiş Milletler 1948 Sözleşmesi'nde tanımlanmış olup, bu tanım değiştirilemez' diyor. Bu suçun varlığına ancak eylemin yapıldığı ülkenin ceza mahkemesi veya yetkili uluslararası mahkeme, karar verebilir. Buna göre, 1915 olaylarını 'soykırım' olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceğine karar verecek merci, Türkiye Cumhuriyeti Ağır Ceza Mahkemeleri ve Lahey Adalet Divanı'dır. Parlamentolar bu kapsamda Hollanda Parlamentosu da dahil hükümetler, belediyeler vb. yapılanmalar, bu konularda karar veremezler. Dolayısıyla Hollanda Parlamentosu, bu konuda yetkili değildir. AİHM'in verdiği karar, özet olarak bu."

ulusal.com.tr

Kürt Sorunu konusunda okunması gereken 2 önemli kitap






Mart 1915: Emperyalist İngiltere ve Fransa - Boğazlar ve Trakya

Mart 1915: İngiltere ve Fransa arasındaki antlaşmaya göre İstanbul’da Rusya’ya bırakılan yerleri gösteren harita




Türkiye’nin ilk şeker fabrikası Alpullu Şeker Fabrikası’nın açılış günü, 1926...

🇹🇷 Köy Enstitüleri hatıralarından...



  

20180224

🇹🇷 17 Nisan Köy Enstitüleri Günü: Kurulma Nedeni



17 NİSAN KÖY ENSTİTÜLERİ GÜNÜ: 
KURULMA NEDENİ- 
Boşnak Medya

Zeynep Işıl Hamziç. 

İlkokul öğretmeni yetiştirmek amacı ile Köy Enstitüleri, 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile açılmış olan okullardır. Bundan tam 77 yıl önce yasa ile kurulmuş olan Köy Enstitülerinin açılma nedeni o yıllarda öncelikle okuma yazma bilen kişi sayısı %5 bile değildi nüfusun %80 lik bölümü de köylerde yaşıyordu;


Okullar tarıma elverişli arazisi olan köylerin yakınlarında kuruldu. Amaçlarından biri de köylülerin alternatif tarım tekniklerini öğretmekti. Arıcılık bilinmeyen köylerde arıcılık, bağcılık bilinmeyen köyde bağcılık öğretiliyordu. Öğretmenler gittiği köyde okul binasını köylülerin yardımıyla yapabilecek kadar inşaat bilgisi de öğreniyordu.


Köy enstitüsünü bitiren bir öğretmen sadece bir ilkokul öğretmeni olmuyor aynı zamanda ziraatçilik, sağlıkçılık, duvarcılık, demircilik, terzilik, balıkçılık, arıcılık, bağcılık ve marangozluk konularını da uygulamalı olarak öğreniyordu. Enstitülerin hepsinin kendisine ait tarım arazileri, atölyeleri vardı. Bu sayede öğretmenler kendi okullarını gittiği köyde köylülerin işbirliği ile inşa ediyor ve devletin okul yapmasına gerek kalmıyordu. Hasanoğlan Köy Enstitüsü, diğer köy enstitülerini kuran köy enstitüsü öğrencileri tarafından inşa edilmişti.
Köy enstitülerinden mezun olan öğretmenlere yetiştirildikleri branşa ve gönderilecekleri köye göre 150 parçaya varan alet ve edevat veriliyordu. Öğretmenler bu alet ve edevat ile köylülerin de yardımıyla köy okulunu inşa ediyor ve köylülere hem modern tarım tekniklerini hem de okuma yazmayı ve hatta müzik aletleri çalmayı öğretiyordu.


1940-1946 yıllarında Köy Enstitülerinde 15.000 dönüm tarla tarıma elverişli hale getirilmiş ve üretim yapılmıştı. Aynı dönemde 750.000 yeni fidan dikilmişti. Oluşturulan bağların miktarı ise 1.200 dönümdü. Ayrıca 150 büyük inşaat, 60 işlik, 210 öğretmen evi, 20 uygulama okulu, 36 ambar ve depo, 48 ahır ve samanlık, 12 elektrik santralı, 16 su deposu, 12 tarım deposu, 3 balıkhane, 100 km. yol yapılmıştı. Sulama kanalları oluşturularak enstitü öğrencilerinin uygulamalı eğitim gördüğü çiftliklere sulama suyu öğrenciler tarafından getirilmişti.

Oysa okuma yazma oranı Cumhuriyet ilk kurulduğu yıllarda %5 bile değildi. Bunun yanında nüfusun %80’lik bölümü köylerde yaşıyordu.

 Köy Enstitüleri’nin kurulması ve yaygınlaşması konusunda pedagoji uzmanı Halil Fikret Kanad’ın önemli çalışmaları vardı. Kanad, zorunluluktan değil özveriyle öğrenci yetiştirecek köye göre öğretmen fikrini savunmuştu.

Neredeyse tüm Anadolu’nun okulsuz ve öğretmensiz olduğu gerçeği gözönüne alınarak, dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün himayesinde, Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından İsmail Hakkı Tonguç’un çabalarıyla köylerden ilkokul mezunu zeki çocukların bu okullarda yetiştirildikten sonra yeniden köylere giderek öğretmen olarak çalışmaları düşüncesiyle kuruldular. Geleneksel öğretmen okullarında yetişmiş öğretmenler için köylerde öğretmenlik yapmak, istenerek yapılacak bir görevden çok zorunluluk olarak algılanıyordu. Çalıkuşu romanındaki karakter gibi gönüllü ve özverili öğretmenlerin sayısı azdı.

Alıntı Kaynak: https://www.bosnakmedya.com/17-nisan-koy-enstituleri-gunu-kurulma-nedeni/