20180223

✍️ 🇹🇷 ''19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın ilk yarısında doğanlar, Türkiye’nin temelidir, cevheridir, hazinesidir.''


Onların bıraktığı miras

19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın ilk yarısında doğanlar, Türkiye’nin temelidir, cevheridir, hazinesidir.

Onlar savaş koşullarında doğdular ve büyüdüler. Zor koşullar... Gübrenin içindeki arpa tanelerini toplayarak beslenen kuşak. Çamaşırını, mintanını, çorabını, ceketini yamalı giyen kuşak. Ayakkabısının altındaki deliği bulduğu sigara kutusu kapağıyla kapayan kuşak. “Annem beni yetiştirdi” diye cepheye giden ve kimisi cepheden dönemeyen kuşak.



EN ŞANSLI KUŞAKLAR
Onlara yaşadıkları çetin koşullara bakarak “şanssız kuşaklar” diyenler olabilir. Aslında Türkiye’nin en şanslı kuşaklarıydı onlar.

Analarından temiz süt emdiler. O savaş koşullarında ana sütüne su katılamazdı.
Babalar, amcalar, dayılar, komşular, hatta dedeler cephedeydi. Analar çocuklarını vatanla, namusla, hürriyetle, istiklâlle, fedakârlıkla, kardeşlikle emzirmek durumundaydılar. İnebolu’dan cepheye kağnılarla silah taşıyan ana çocuğunun üzerindeki örtüyü, ıslanmasın diye merminin üzerine örtüyordu. O kuşaklar örtülerini İstiklal Savaşı mermileriyle paylaştılar.

YARINI DÜŞÜNME NAMUSU
Beklentileri vardı, gözleri ufuklardaydı, umutları şafaklardaydı. Günübirlik yaşayamazlardı, yarınların umutlarıyla büyüyebilirlerdi ancak. Yarını düşünmek, onların ahlâkı oldu. Gelecek kuşaklara her şeylerini bırakmak, onların karakteri oldu. Alıcı değil, vericiydiler. Hep toprağa attıkları tohumların filizleneceği düşüncesiyle yaşadılar. Güneş doğacaktı, doğanın yasasıydı bu. Doğadaki zorluklar, doğadaki bereketi öğretti onlara.

Karanlıklarda, kör çıkmazlarda bir çıkış yolu bulmak için hayatlarını ortaya koymak zorundaydılar. Tembel olamazlardı, çalışkandılar.
Fukaralıktı, karanlıktı, dayatılan zorbalıktı yaşadıkları ortam. Var olan koşullara boyun eğemezlerdi. Kökten değişmeliydi! Padişahlar devrilmeli, ayaklar baş olmalıydı!

DEVRİMLERİN KUCAĞINDA BÜYÜYENLER
Savaş yılları, Türkiye’nin devrim yıllarıydı. Onlar, devrimlerin kucağında büyüdüler. Kendilerini, her şeylerini borçlu oldukları devrimlere adadılar. Her birinin hayatı, birer destandı.


Hayatlarını okumak, günümüz kuşakları için en verimli eğitimdir. Beypazarı köylerinden yamalı giysilerle Köy Enstitüsüne gelen Talip Apaydın, büyük bir yazar oldu.

 

Devrim, onları ellerinden tuttu ve büyüttü. Devrime borçluydular. Yaşam ilkeleri, devrime olan borçları ödemek için uğraşmaktı ve hepsi son nefeslerini verirken, devrime olan borçlarını ödeyemedikleri duygularıyla yana yana gittiler. Bıraktıkları hazine, Türkiye’nin eşsiz zenginliğidir. Petrolü olmayabilir Türkiye’nin, enerji kaynakları yetersizdir, ama işte onlar vardır.

YERYÜZÜNDEKİ CENNETİ

Onlardan bize kalan mirasın özü, yeryüzündeki cenneti yaratma sevdasıdır.

 Onların bıraktığı başı dik, bağımsız, üreten Türkiye için mücadele sorumluluğu, omuzlarımızdadır. Yıldırım Koç ile birlikte bize emanet ettikleri kamu ekonomisini gelecek kuşaklara taşıma mücadelesindeyiz.

 Türkiye, onların hayatlarını verdikleri büyük çözüme ilerlemektedir. Borçlanma ekonomisi iflas etmiştir, Üretim Ekonomisi kapıdadır. Geçiş dönemini oluşturan Millî Direnme Ekonomisi’nin programını geliştirmek ve o zor süreci çetin mücadele mirasıyla yönetmek görevimizdir.

Öğrenmek, soruşturmak, sorgulamak, araştırmak, keşfetmek, bizle devrim kuşaklarından kalan aşktır. Onlar, mum ışığında okudular insanlığın bilgi birikimini. Okumak, mutluluktu. Kitap, koyunlarına bastıkları sevgiliydi. O zaman kitap fuarları yoktu, ama kitaba talep ekmeğe talep gibiydi. Yaşamak için öğrenmek gerekliydi. Hayatta en hakiki yol gösterici bilimdi.
....
....
Gözlerimiz yine ufuklardadır. Özlemlerimiz, milletimizin ve insanlığın büyük özlemleridir. Ve onların çok sevdiği, çok okudukları kitaplar, hâlâ yeni dünya özlemini dile getiriyor. Yıldırım Koç’un Cenneti Yeryüzünde Yaratmak kitabını incelemenizi öneririm.


Yazıdan alıntılar  yapılmıştır.

Doğu Perinçek/ Aydınlık