Mübadillerin Karşıyakası
Karşılıklı nüfus değişimi anlamına gelen “mübadele”, barış sürecinde meydana gelen bir süreç olduğu için; sıcak çatışma, bir savaş sırasında ya da bunların neden olduğu bir olay sonucunda yaşanan göçten farklıdır. Mübadele, iki devletin kendi aralarında anlaşarak bir başka ülke topraklarında bulunan yurttaşlarını, onların isteklerinin dışında zorla takas ettiği bir tür “tehcir”dir. Yeni Türkiye Cumhuriyeti, azınlıklardan kurtulmak, yeni bir toplum profili yaratmak, ekonomiyi yeniden inşa etmek için böyle bir değişime razı olmuştu.
İmzalar atılıyor
30 Ocak 1923 tarihinde, “Türk-Rum Nüfus Mübadelesine İlişkin Sözleşme” Türkiye adına İsmet Paşa ve Dr. Rıza Nur, Yunanistan adına E.K. Venizelos ve D. Kaklamanos tarafından imzalandı. Din temeline dayanan bir mübadeleyi öngören sözleşmeye göre, Türk topraklarında yerleşmiş Rum-Ortodoks dininden Türk uyrukluları ile Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyruklularının, 1 Mayıs 1923 tarihinden başlayarak zorunlu mübadelesi/değiş-tokuşu kabul edildi. Tunalı Hilmi Bey’in mübadele işlerini yürütmek üzere bakanlık kurulması teklifi 13 Ekim 1923 tarihinde kabul edildi. 20 Ekim 1923 günü İzmir Milletvekili Mustafa Necati Bey Mübadele, İmar ve İskan Vekilliği’ne seçildi. Mustafa Necati Bey’in 6 Mart 1924 tarihinde İsmet Paşa Kabinesi’nin Adliye Vekilliği’ne atanması üzerine yerine Celal (Bayar) Bey İmar ve İskân Vekilliği’ne getirildi. Mübadele, İmar ve İskân Bakanlığı, 4. iskân mıntıkasına, mıntıka müdürü olarak İhsan Paşa’yı atadı. İhsan Paşa, 26 Kasım 1923 günü Ankara’dan İzmir’e gelerek ön araştırmalarda bulunduktan sonra görevine başladı. İskân daireleri Hükümet Konağı’ndan uzakta, Kordon’da bulunuyordu.
İlk göçmen kafilesi İzmir’e ilk göçmen kafilesi 3 Aralık 1923 günü geldi. Hanya’dan hareket eden 1.027 kişilik bu kafileye yolda doğan bir bebeğin eklenmesi ile sayı 1.028’e çıktı. Bu konuyla ilgili haber ertesi günü Ahenk gazetesinde “1027 çıktı, 1028 geldi” başlıklı yazıda “Dün telgrafla Hanya'dan hareketleri ihbar alınan ilk kafile-i mazlumin, salimen Klazumen Tahaffuzhanesi'ne (günümüzde Urla Devlet Hastanesi’nin bulunduğu yer) muvasalat eylemişlerdir. Hanya'dan 1027 kardeşimiz vapura binmiş ve tahaffuzhaneye 1028 olarak muvasalat eylemişlerdir. Yolda bir müjde-i halas tevellüd eylemiştir.” haberi veriliyordu. 15 Ocak 1924 tarihli Ahenk gazetesinde yer alan bir habere göre, 12 Ocak günü Türkiye gemisi, Selanik’ten kalkmış, İzmir’e doğru seyir halindeydi. Bu yolculuk sırasında dört kadın doğum yaptı. Yeni doğan bebeklerden ikisine Mustafa Kemal ve Latife adları verildi. Mübadillerin getirilmesi ve ilk gereksinimlerinin karşılanması için bazı resmi kurum ve sivil toplum kuruluşları görev bölümü yaptılar. Hilal-i Ahmer (Kızılay) en büyük görevi üstlenirken, Muhacirin Muavenet Yurdu gelecek göçmenlerin şeker ve çayını, Kordon Amele Cemiyeti ekmeklerini ve Musevi Cemiyeti de sigara ve tütünlerini karşılama gayreti içine girdiler.
İşgaller başlıyor
Karşıyaka ve Bornova’da ikamet eden zengin Rumların evleri, Rumların İzmir’i terk etmelerinden sonra Yunanistan’dan gelecek olan Müslüman Türk göçmenler için ayrılacaktı. Ancak gelecek göçmenler için tek bir boş evin olmadığı görüldü. Terkedilmiş evler kendisine göçmen süsü veren yabancılar, askeri kumandanlar, memurlar, yangında evini yitirmişler ve mübadiller tarafından işgal edilmişti.
Meclis’te yapılan görüşmeler sırasında Mardin milletvekili İbrahim Bey
“Efendim, işitiyoruz ki, İzmir’in yağmasına birçok zabitan, ordu kumandanları iştirak etmiştir. Bu vaki midir? Sonra Birinci Ordu Kumandanı bütün nükut ve eşyayı almış, birçoklarını da tevzi etmiştir. Bu sahih midir? O para ne miktardadır? Sonra birçok mebus arkadaşlarımız mobilyesiyle beraber evlere girmiş ve şimdiye ka- dar o evlere tasarruf ediyorlar, bu da doğru mudur?”
diye sorar. Burada söz edilen Birinci Ordu Kumandanı Sakallı Nurettin Paşa’dır. Ertuğrul Erol Ergir
“Mübadele sırasındaki geleneksel rüşvet ve kayırma olayları, Girit’te zenginlik ve debdebe içinde yaşayan ailemizi de tek bir evle çırak çıkarmıştı.”
diye şikayetini dile getirir “Unutamadığım Karşıyakam ve İzmirim” adlı kitabının 7. sayfasında. Ergir, “Giritli Mustafa” adlı kitabının 90. sayfasında
“Giritlilerin içinde de mübadele yoluyla büyük arazi sahibi olmuş kişiler vardı. Bir yerde, iş bilenin ve kılıç kuşananındı.”
Bu saptama, mübadeleyi daha net bir biçimde açıklıyordu.
Karşıyaka’nın mübadilleri
Karşıyaka’da bazı mübadillere verilen evler Yalı’da, büyük ve geniş oluyordu. Ön tarafında ve bazen arka tarafında bahçesi olan tipik Akdeniz evleriydi bunlar. Bir tarafta deniz, diğer tarafta tümü cumbalı evler. Bahçe içindeki bir ya da iki katlı bu evlerin çoğu terkedilmişti ve kapalıydı. Mübadele ile ilk gelenler bu yerdeki güzel evlere yerleşmişlerdi.
Mübadillerin ilgisini çeken ilk özellik atlı tramvaylardı. Yaşamında ilk kez tren görenler bile oluyordu. Tren yolu boyunca yürüyenler meyve ağaçları ve sebze bahçelerinin yanından Hacıhüseyinler’e (Çiğli) dek gezip geliyorlardı.
Mübadillerin temel sorunu dil konusuydu. Özellikle yaşlılar Türkçeyi öğrenmekte zorlanınca
çevrelerindeki insanlarla iletişim kurmaları zorlaşıyordu. Gençlerin arasında Türkçe öğrenenler
olmasına karşın doğru dürüst konuşamayanlar çoktu. Bu nedenle iş bulma ve evlenme olanakları kısıtlanıyordu. Türkçeyi öğreninceye dek kendi aralarında Rumca ile sağlanıyordu.
Mübadillerin Türkiye’ye yerleştikleri andan itibaren kurdukları ilk ve en eski sosyalleşme mekânı köy ve mahalle kahvehaneleriydi. Kahvehanelerde özellikle birinci kuşak mübadiller, mübadele öncesi hayatlarından, gelenek ve göreneklerinden, mübadele yüzünden çekilen acılardan konuştular ve bu yaşananları genç kuşaklara aktardılar.
Kadınlar, kapı ya da pencere önüne çiçek saksılarını sıralıyorlar, bahçeye küçük ağaççıklar
dikiyorlardı.
Mübadiller; geriye dönme, “yurdumuz” dedikleri topraklara yeniden yerleşme umutları kalmayınca yeni yurtlarında tutunmaya çalıştılar.
Nazım Hikmet’in dediği gibi “Gitmek sadece bir eylemdir. Unutmak ise kocaman bir devrim.”
Yavuz Özmakas
İzmir Yazıları