Yıldırım Bayezıt Han, ordularını çok seri şekilde sevk edebildiği için "Yıldırım" lakabını almıştı. Timur ile karşılaşana dek yaptığı 21 savaşın tamamını kazanmış, Nigbolu'da devasa bir Haçlı ordusunu yenmişti. Ankara savaşı, daha önce hiç yenilmemiş iki Türk hükümdarın harbiydi.
20180831
✍️ 🇹🇷 Talat Paşa ve İttihat ve Terakki
Prof. Dr. Sina AKŞİN
TEORİ DERGİSİ – Mart 2006 AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi E. Öğretim Üyesi
Talat Paşa ve İttihat ve Terakki
Osmanlı tarihinin dönemeçleri
Önce Meşrutiyet Devrimi’nin önemi üzerinde durmak istiyorum. Zamanında “Hürriyetin ilanı’ diye adlandırılan bu olay, Osmanlı tarihinin ilk devrimi sayılabilir. Osmanlının ikinci devrimi, kendisini yok edecek olan Atatürk Devrimi olacaktı. Osmanlı tarihinin nice önemli dönüm noktaları vardır. Örneğin, İstanbul’un fethi ve başkent oluşu, beylikten imparatorluğa geçiş anlamına gelen önemli bir dönüm noktasıdır. Rumeli’ye geçiş de öyledir. 1683 İkinci Viyana Kuşatması, ya da o savaşı noktalayan Karlofça Antlaşması da, yenilgilerin başlangıcı olarak çok önemlidir. 1908’deki Sened-i İttifak belki devrim sayılabilecek bir dönüşüm olacaktı. Çünkü ilk kez Padişahlığın dışında bir toplumsal güç (âyan-toprak ağları sınıfı) resmen iktidara ortak oluyordu. Ama önce Alemdar Mustafa Paşa’nın ölümü ve sonra Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın 1840’da nihaî yenilgisi ile bu kapı kapanmış oluyordu. Mısır Valisine karşı elde edilen sonuçta İngiltere’nin etkin rolü oldu.
Tabii Tanzimat önemli bir dönüm noktasıdır, ama devrim sayılamaz. Padişah kendi kendini sınırlamış, hukuk devletine doğru bir adım atılmış oluyordu. Ama bu sınırlamanın yaptırımı olabilecek bir iç güç yoktu. Yaptırım olarak dış güçler vardı. Çünkü Mısır sorununda Büyük Devletlerin II. Mahmut tarafından devreye sokulması, 1838 Osmanlı-İngiliz Ticaret Antlaşması, 1839 Nizip askerî İflasıyla birlikte Osmanlı Devleti bu devletlerin ortak yarı-sömürgesi durumuna düşmüş bulunuyordu. Demek ki Tanzimat devrim değil, Padişahın getirdiği bir düzeltmedir (ıslahattır).
I. Me şrutiyetle gelince… Bu hareketin ideolojisi Namı k Kemal ve arkadaşları tarafından oluşturulmuş bulunuyordu. Ama tabanı henüz yoktu. Paris’de 1867’de kurulan Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin topu topu 8 üyesi vardı. Osmanlı’nın, bir yandan malî iflas (1875 Tanzil-i Faiz Kararı), bir yandan Hersek ve Bulgaristan bunalımı, bir yandan tahtta çıldırmış bir padişah, son derecede sıkışık bir durumunda, Kanun-u Esasî bir çıkış yolu olur umuduyla ilan edilmişti. Abdülhamit Sadrıâzam Mithat Paşayı azledip sürgüne gönderdiğinde hiç bir tepki gelmemişti. Oysa Abdülhamit korkuyla, Mithat Paşa umutla böyle bir tepki gelebileceğini düşünüyorlardı. 93 Harbinin (1877–1878 Osmanlı- Rus Savaşı) yıkım; ardından Kanun-u Esasî’yi rafa kaldırmak zor olmamıştı. Hürriyet kahramanı Namık Kemal Padişah dalkavukluğu yapmak durumuna düşürülmüş, büyük olasılıkla bunun kahrından ölmüştü.
Ama 11. Meşrutiyet’in ilan edildiği 1908 yılında Namık Kemal’in vatan ve hürriyet ideolojisinin bir tabanı artık oluşmuştu. Taban, Padişaha zorla bunu kabul ettirmişti. Onun için burada söz konusu olan Islahat değil, devrimdi diyebiliriz.
II. Me şrutiyet ve İ ttiha t ve Terakki Partisi
Hürriyeti ilan ettiren İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yüzlerce, binlerce üyesi vardı. İttihat ve Terakki (İT) 1889’da kurulan devrimci bir örgüttü. II. Mahmut döneminde açılan Tıbbiye (1827), Harbiye (1834), Abdülmecit döneminde açılan Mülkiye (1859) gibi çağcıl (modern) yüksek okulların öğrenci ve mezunları kurmuştu onu. Padişahlar, mekteplilerin mutlakıyetleri için tehlikeli olduklarının farkındaydılar. Ama devleti ayakta tutabilmek için bu okulların onsuz olmaz olduklarını da duyumsuyorlardı. Mekteplilerin sayısını az tutarak, onları alaylılarla (mektepli olmayanlarla) dengeleyerek durumu idare etmeye çalışıyorlardı. Ne var ki zaman içinde sayıları artmış ve devrim yapabilecek birikime ulaşmışlardı.
Mekteplilerle birlikte İttihatçılar çoğalmışlardı, ancak % 95’i okuryazar olmayan, geleneksel ağalık ve şeyhlik düzeni içinde yaşayan Anadolu ve Rumeli Müslümanları kitlesi içinde “devede kulak” durumunda olduklarının farkındaydılar. Onun için Hürriyetin ilanından sonra bile seçkin, özverili, çok disiplinli, devrimci, yurtsever bir örgüt olmaya özen gösteriyorlardı. Meşrutiyetin ilk yıllarında Kongrelerini gizli yapmak, hatta 1908 Kongresi ‘nde seçilen Merkez-i Umumî üyelerini gizli tutmak yoluna gittiler. Ayrıca. İlk dört yılda karşıtlarına gözdağı vermek için yılda bir (1908, 1909/1910, 1911) onlardan birini öldürme yoluna gitmişlerdi.
İttihatçıların hemen hepsi gençlerden oluşuyordu. Geleneksel bir toplumda önderlik yaşlılardan beklendiği için, ayrıca İT’nin siyasal deneyimi olmadığı için 1913’e değin İT iktidardaydı, ama bu tam iktidar değildi, ‘”denetleme iktidarı” idi. Yani sadrazam
ve nazırların çoğu İT’li olmayan yaşlı başlı, devlet adamı konumunda paşalardın oluyordu. İT bunlara ne yapacaklarını (“yap”), ne yapmayacaklarını (‘”yapma”) söylüyordu. Bu, bir çeşit ‘uzaktan kumandalı’ iktidardı. Bu uygulamanın bir benzerini 1997 yılında başlayan ve Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanlığına değin süren, “28 Şubat süreci” adını almış olan askeri müdahale döneminde yaşadık. İT’nin denetleme iktidarı süresince İT karşıtları onun tam iktidar olmak istemesini ayıp bir şey gibi sunmak istediler ve kamuoyunu da bu yönde etkilediler.
Denetleme iktidarı bir ölçüde 1908 seçim sonuçlarının bir sonucuydu. Hürriyet ilan edildiğinde İT Rumeli’de iyi örgütlenmiş durumdaydı. Oysa İstanbul, Anadolu, Arap ülkelerinde örgütü yoktu ya da zayıftı. Muhalefet olan Ahrar Fırkası da aynı biçimde örgütlenme fırsatı bulamamıştı. Bu yüzden Mebussan Meclisinde 281 toplam sandalyenin dağılımı şöyle olmu ştu: İT 54, Ahrar 60, bağımsız 147. Ahrar ile İT baş başa gibiydi, hatta Ahrar biraz öndeydi. İT dilediklerini yaptırabilmek için sürekli bağımsızları etkilemek durumundaydı. İT’nin İşlediği “yıllık'” cinayetlerinin bir amacı da belki buydu.
Nitekim İT 1913’te Sait Halim Paşa’n ın sadrazamlığıyla ve tek parti yönetimiyle iktidar olunca yıldırı (terör) yöntemlerinden vazgeçti.
Yukarıda denildiği üzere, İT’nin karşısındaki en büyük engel, Türkleri (Müslümanların) ağalık-şeyhlik düzeninde (feodal bir düzende) yaşıyor olmalarıydı. Saray, padişahlık olarak “süper ağa”, halifelik olarak ‘süper şeyh’ konumundaydı ve bu düzenin doğal önderliğini yapıyordu. Türklerin %95’inin okuryazar olmaması düzenin gereği ve sonucuydu. Zaten İT’nin amacı da toplumu dönüştürmek, Türkleri, Müslümanları çağcıl, kapitalist bir düzene taşımaktı. Demek ki ağalık ve şeyhlik İT’nin hasmıydı. 31 Mart olayından sonra tahta Sultan Reşat gibi yumuşak ve edilgin bir padişahın gelmesi, İT için olağanüstü bir talihti. Ama öbür Saray mensupları karşıt tavırlarını sürdürmü şlerdir. Meşrutiyet, yani seçilmiş Meclisli-hükümdarlık düşüncesine hiçbir Osmanlı padişahının aklı ve gönlü yatmamıştır. Sultan Reşat’ın uyumluluğu bir kabulden çok, kişiliği gereği, bir tahammülü gösteriyordu. Tabii ağalık ve şeyhlik düzeninin her kademesi de, her fırsatta İT’nin karşısına dikilmiştir.
Ağalık ve şeyhliğin büyük müttefiki emperyalizm idi. Onun için de emperyalizm İT’ni amansız düşmanı oldu. Çünkü “hasta adam” ilan edilmiş olan Osmanlı Devleti’ni canlandırmak isliyordu İT. Ve bunu istemekle kalmıyor, bunu gerçekleştirecek yolları biliyor, gerekli beceri ve gücü gösteriyordu. Ama öyle olacak olursa emperyalizmin Osmanlı’da sömürüsünü sürdürme arzusu, sırası gelince Osmanlı’yı parçalama ve yok etme arzusu güme giderdi.
İttihat ve Terakki ve Batı emperyalizmi
Rumeli ve Anadolu söz konusu oldukça emperyalizmin özel başka bir amacı daha vardı. Onların, yerli Hıristiyanlarca da benimsenen bakışına göre, Türkler bu topraklara sonradan gelmişlerdi. Osmanlı egemenliği sona erince, bu coğrafyayı yurt
edinmiş Türkler de, kaç yüzyıl oturmuş olurlarsa olsunlar, çekip gitmeliydiler. Yani, etnik temizliğe uğratılmalıydılar. Buralar Hıristiyan topraklarıydı ve yalnız Hıristiyanlar oturmalıydılar. Türklerin sahip olduğu yurt edinme, birlikte yaşama anlayışı onlarda yoklu. Rumeli için böyle bir megali idea’ları olduğu belli olmuştu. Sevr antlaşması Anadolu için de böyle olduğunu ortaya koymuştu. Ama o antlaşmanın hükümleri daha belli olmadan.
Erzurum Kongresi Beyannamesi “Her türlü işgal ve müdahale Rumluk ve Ermenilik teşkili gayesine matuf (yönelik) sayı lacaktır” (md.3) diyerek durumun farkında olduğunu göstermişti. “Her türlü işgal ve müdahale” demek, sevimli, yararlı, zararsız sayılacak hiçbir “işgal ve müdahale” olamaz demekti.
Batı emperyalizmi deyince Avrupa’nın büyük devletleri, ABD anlaşılmalıdır. Fakat tabii ki değişik zamanlarda bu ülkelerin kendilerine özgü siyasetleri olmuştur. Örneğin, ötekiler gibi Osmanlı ülkesinden parçalar koparmak heveslisi olmayan Almanya, bütün Osmanlı ülkesini elde etmek, yani onu uydusu, olanaklıysa sömürgesi haline getirmek istiyordu. Bu isteğinin belirtisi, bütün İmparatorluğu kateden Berlin-Bağdat demir yolu tasarısıydı. İT’ye gösterdiği yakınlıktı. Fakat 93 Harbi sonundaki Berlin Kongresinde, I. Balkan Savaşı sonunda Londra Konferansı’ndaki tutumuyla göstermiş olduğu gibi. Almanya için Osmanlı bütünlüğü siyaseti taktik bir ara siyasetti. Fakat sonul (nihai) olarak o da Batı’nın megali idea’sını paylaşıyordu. Eski Hıristiyan topraklarında yalnızca Hıristiyanlar kalmalıydı. Nitekim Almanya ile ittifakı kurmuş ve yürütmüş olan, Almanya’ya sığınan Talat Paşa’nın katili Tehlerian (Taylerian) yakalandı, fakat mahkeme onu berat ettirdi.
Rusya ve İngiltere İT düşmanlığını etkin bir hiçimde yürüttüler. 31 Mart ayaklanmasını düzenleyen Prens Sabahattin her zaman İngilizlerin yakın desteğinden yararlanıyordu. İngilizler Hareket Ordusunun İstanbul’a gitmesini önlemek için uğraşmışlar,
tutuklanan Sabahattin İngiliz Büyükelçisi’nin müdahalesi ile serbest bırakılmıştı. Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesiyle başlayan darbe girişimi de, anlaşılan, Sabahattin’in işiydi. Paşa’nın katilleri suikasttan sonra bir İngiliz evine sığındılar. Öte yandan, Balkan Sava şı’nı örgütleyen, Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ’ı Osmanlı’ya karşı bir araya getiren Ruslarla İngilizler olmuştu.
İtalya Trablusgarp’a saldırmadan hemen önce verdiği ültimatom notasında açıkça İT’yi hedef almıştı. Oysa devletlerarası ilişkilerde bu ülkenin iç siyasetine kabul edilemez bir müdahaleydi. Balkan Savaşı sırasında İT Babıâli Baskınıyla yeniden İktidar olduğunda, Londra’daki büyük devletler temsilcileri bırakışmayı bozmak için gerekçe yapmışlardı. Fransız basını ve kamuoyu da genellikle İT’ye yönelik nefret kampanyasına katılmaktan geri kalmadı.
Şimdi de Talat’ın İT içindeki yerini biraz inceleyelim. İT’nin mekteplilerin örgütü olduğunu gördük. Üyeleri seçkin insanlardan oluşuyordu. Eşitlik ve özgürlüğe, yani demokrasiye o denli susamışlar, Osmanlı istibdadı ndan o denli bıkmışlardı ki, mutlakıyetin en ufak gölgesinin örgütlerine vurmaması için uzun zaman İT’de bir başkanlık mevkii olmadı, 1913 nizamnamesi ile bir Reis-i Umumilik kurulmuştur, fakat bu mevkiye Sait Halim Paşa’nın getirilmesinden de anlıyoruz ki, bu daha çok temsili bir görev olarak düşünülmüştü.
Bütün güç Merkez-i Umumi’deydi. Merkez-i Umumi hemen her yıl yapılmış olan İT kongresince seçilirdi. Üye adedi 3–12 arasında değişmiştir. Demek ki, İT’de toplu önderlik (kolektif önderlik) söz konusuydu. “Tek adam” yoktu. Genellikle çok sayıda olmamakla birlikte, Merkez-i Umumi’nin subay üyeleri de olmuştur, Çünkü İT’nin bir özelliği de buydu. Örgütün subay (görevli subay) üyeleri vardı. Denebilir ki İT de bir askeri, bir de sivil kanat vardı , yani sivil-askeri bir örgüttü. İT’de ileri derecede bir parti-içi demokrasi görüyoruz. Bunu olanaklı, hatta zorunlu kılan şey, İT üyelerini seçkin niteliğiydi. Rasgele insanlar mekteplilerin devrimci örgütüne giremezdi. Sonuç ileri derecede bir örgüt- içi demokrasi oluyordu. Buna bakarak diyebiliriz ki bugünkü Türkiye’mizde parti-içi demokrasi isteyenler, önce partilerde rasgele, “naylon” üye sorununa bir çare bulmak zorundadırlar.
İT’deki toplu önderlik uygulamasına karşın, yine de kimi üyelerin yetenekleri ya da çabaları sonucu sivrilmeleri kaçınılmazdı. İşte sivil kanat içinde sivrilen kişi Talat’tı.
Askeri kanalla sivrilen kişi de Enver’di. Fakat ikisi karşılaştırıldığında Talat’ın ağır bastığı görülüyor. Enver’in arkasında ordu olmasına karşın. Üstelik Enver’in bir de Almanları
vardı. Ama İT gibi bir yurtseverler örgütünde Alman desteğinin artı mı, eksi puan mı getireceği tartışmaya açık bir konudur.
Talat’ın askeri rüştiyeden sonra bir öğretmeni dövdüğü için örgün bir eğitim göremediği düşünülürse, bir mektepliler örgütünde bu denli yükselebilmesi şaşırtıcıdır. Gerçi o, kendini yetiştirmek için bazı çabalar harcamaktan geri kalmadı. Edirne’de Fransızca
dersleri aldığını, Selanik’te Hukuk mektebine yazıldığını (bitiremedi) görüyoruz. Fakat bunlardan önce Edirne de Yahudilerin Fransızca eğitim yapan Alyans İsraelite Üniverselle okulunda Türkçe öğretmenliği görevine getirilmiş olması, bir miktar “mürekkep yalamışlığın” göstergesi sayılabilir. Ne de olsa müstantik (sorgu yargıcı) oğlu idi.
Yine şaşırtıcı olan Talat’ın az konuşması, konuştuğu zamanda dikkati çeken bir belagatinden söz edilmemesiydi. Oysa genellikle bir önderin iyi konuşması, insanları konuşmasıyla etkileme gücüne sahip olması beklenir.
Talat’ın bu eksiklerine karşın önder olarak sivrilmesi kimi özelliklerinin önemini vurgulamaktadır. Bunlar, zekâsı, idealizmi, devrimciliği, çalışkanlığı, örgütçülüğüdür.
Aubrey Herbert bir İngiliz yarbayıydı. Türkçe biliyordu ve Türkiye’ye birçok vesilelerle gelmiş, Talat ve Damat Ferit gibi Osmanlı siyaset adamları ile ilişkiler kurmuştu. Demek ki, bir Türkiye uzmanıydı. Daha sonra muhafazakâr partiden Avam Kamarası
üyesi seçildi. Mütarekede orada Osmanlıyı gözeten, hükümeti eleştiren kimi çıkışları oldu. Damat Ferit ile mektuplaşıyordu. Anılarını Ben Kendim adıyla yayımladı.
Onun anlattığına göre mütarekenin başında Talat kendisine bir mektup yazarak tehcir sırasındaki Ermeni ölümlerinden sorumlu olmadığını kanıtlayacak durumda olduğunu, Herbert’in seçeceği yansız bir ülkede kendisine açıklamalarda bulunmaya hazır olduğunu bildirmiş. Herbert bu konuda birisine danışmış, fakat bunun düşmanla haberleşme sayılabileceği yönünde yapılan yorum karşısında buluşmaya yan çizmiş.
1921 yılının Şubat ayında Herbert, Scotland Yard’ın, yani Londra Emniyet Müdürlüğü’nün başı olan Sir Basil Thomson tarafından çağırılmış. Burası önemli suçlarla uğraşan, İngiliz polisinin beyni olan bir merkezdir. Thomson Talat’la görüşmek üzere “derhal” Almanya’ya gitmesini istemiş. Herbert, L. George ve hükümetinin iyi niyetine güvenmediği için (kendisi muhalif partiye mensuptu) yazılı talep istemiş. Bu isteği yerine getirilmiş. Bunun üzerine Herbert 26 ve 27 Şubat günlerini Talat’la Almanya’da geçirmi ş, uzun uzadıya görüşmüşler. Bu sırada Türkiye ile ilgili neler oluyordu? 10 Ocakta I. İnönü zaferi kazanılmış, bunun üzerine 25 Ocakla İtilaf devletleri Türk ve Yunan temsilcilerini Londra’da bir konferansa çağırmış. 21 Şubat’ta Konferans çalışmalarına başlanmıştı. 15 Mart’ta ise Talat Berlin’de bir Ermeni militanı olan Tehlerian tarafından öldürülecekti.
Birçok iddialara göre cinayet bir Ermeni tarafından işlenmiş olmakla birlikte. İngilizlerce düzenlenmişti. Bilindiği gibi, az sonra kısa aralıklarla Sait Halim Paşa, Bahattin Şakir ve Azmi Beyler, Cemal Pa şa ve yaverleri de Ermenilerce öldürüleceklerdi. Bu cinayetlerin Ermeni olmayanlarca tahrik ve / ya da düzenlendiği varsayımını destekleyen en önemli kanıt, 1927’den 1975’e değin örgütlü bir Ermeni suikastının olmamasıdır. Ermenilerin Tehcir acısı hep vardı, ama nedense yalnızca yirmili yıllar ve 1975– 83 arasında bunun için suikastlara başvurdular (1973’deki Los Angeles suikastı, görünüşe göre kişisel bir eylemdi). İkinci kampanyada Türkiye, anlaşılan, Kı brıs Barış Harekâtını yaptı diye cezalandırılıyordu. 1983’te Asala Orly Hava Limanında. Ertesi yıl, PKK’nın silahlı eylemleri başladı. Yirmili yıllarda ise galiba Milli Mücadeleyi yapıyoruz diye cezalandırılıyorduk. Talat’ın I. İnönü zaferinin ardından öldürülmesi anlamlı olabilir. Bu varsayıma göre. Türk ordusu İnönü’de yenilgiye uğrasaydı Talat belki de öldürülmeyecekti.
Bu çerçeve içerisinde düşünmeyi sürdürürsek, Herbert alelacele Talat’ın düşüncelerini öğrenmek için neden görevlendirildi? Yine varsayım olarak şu akla geliyor:
Öldürülmeden önce Talat’ın Misak-ı Milli’den, Doğu Trakya ve İzmir’den vazgeçmek gibi ciddi ödünler vermeye hazır olup olmadığı öğ renilmek istenmiştir. Böyle bir tutum gösterseydi Talat, yine belki canı bağışlanır ve Mustafa Kemal’e almaşık bir önder olarak yedekte tutulmak istenebilirdi. Oysa o, Trakya konusu açıldığında. Herbert’in sunduğu bir uzlaşma olasılığını kesinlikle reddetmişti. Herbert ona İzmir konusunda bir uzlaşmadan söz ettiğinde, yine kesin bir biçimde reddetmiş ve Türkiye’nin bağımsızlığının tanınmasını istemişti. Ve “Ankara’daki Mustafa Kemal’in benimle anlaşmazlığı yoktur” demişti (s. 55–56). Talat’ın idam hükmünü onun bu tümcesi kesinleştirmiş olabilir. O zaman Talat’ın görüşmeler boyunca Türk-İngiliz dostluğunun kurulması için sık sık yinelediği dilek, Ermeni tehciriyle ilgili savunması beyhudeydi, havada kalıyordu.
Yine ‘İngiliz parmağı’ varsayımını sürdürürsek, bu cinayetlerle daha geniş düzlemde ne elde edilmek istenmiş olabilir? Cinayetler Britanya egemenliğinden hoşnutsuz olan sömürge insanlarına, İngiltere’ye karşı çıkmanın ne kötü sonuçlar verdiğini göstermeye yarayabilirdi. Yani, bir çeşit ‘psikolojik savaş’ taktiği olabilir. Bir de, ezilmek ya da sömürgeleştirilmek istenen bir toplumu önderlerinden yoksun bırakmak taktiği belki söz konusu olabilir (Irak’ta aydınların öldürülmesinin bu amaca yönelik olduğu iddiası var).
Acaba Herbert, Talat’ın öldürüleceğini biliyor muydu bu son görüşmede? Bilinmez. Ancak görüşme talebinin örneğin Dışişleri Bakanlığı’ndan değil de Scotland
Yard’dan gelmiş olması, Herbert’in Talat’ın “uğursuz görünüşünden”, gözlerinin “‘vahşi bir hayvanın” gözleri gibi ışıldadığından söz etmesi (s. 47), ö ldürülmekten korkup korkmadığını sorması (1912’de sormuş ona bunu, s. 52), onu “Onun kuşağından çok az insana karşı bu kadar kin ve nefret duyulmuştur” diye değerlendirmesi (s. 57) ilginç sayılabilecek noktalarıdır.
Bu arada Tevfik Çavdar’ın Talat’ın öldürülmesiyle ilgili olarak, “Yoksa emperyalizm kendi çıkarları açısından ondan daha uyumlusunu mu bulmuştu?” diye sorması, İkinci Cumhuriyetçilerin “babası” Kemal Tahir’den esinlenmiş gibi görünen bir ima mıdır? Böyle bir ima varsı haksızdır, çünkü bu sıralarda İngilizler Mustafa Kemal’in de öldürülmesi planını yürürlüğe sokmuşlardı. İngiliz düşmanı ve Hindistan Hilafet Komitesi temsilcisi rolünü oynayan Mustafa Sagir, 28 Kasım 1920 günü İnebolu’ya geldi,
parlak bir törenle karşılandı. Ankara’ya 8 Aralıkta geldi. İngiliz casusu olduğu ortaya çıktı ve yargılanarak idam edildi (24 Mayıs 1921). Anlaşılan Sagir, Mustafa Kemal’e suikast olanakları nı da araştırmıştı. Çavdar’a güre Talat suikastı nın İngiltere ya da başka bir emperyalist devletçe yaptırıldığı açıktı. Mustafa Kemal’e yönelik yarım düzineyi aşan suikast girişimlerinin arkasında İngiltere ya da başka bir emperyalist devletin bulunmadığı kesin olarak söylenebilir mi? Atatürk boşuna mı, onca yabancının ziyaretlerine karşın, ülke dışına bir tek adım atmadı? Sonuç olarak, İttihat Terakki ile Talat Paşa, sonunda yenik düşmüş olsalar da ilk Osmanlı devrimini gerçekleştirerek Osmanlı tarihinin başköşesine yerleşmişlerdir. Ayrıca, Atatürk Devriminin de düşünsel ve top lumsal alt yapısını oluşturmuşlardır. Bu da genel Türk Tarihinde çok önemle bir rol oynamış olduklarını gösterir. İT resmen kapandıktan sonra birkaç eski İttihatçının “Atatürk’e suikast düzenlemek” gibi bir devrim ve yurt ihaneti çizgisine
girmiş olmaları İT”yi lekeleyemez. Bilindiği üzere. Mütareke salonlarının birinde İngiliz İstihbaratının ajanlarından Rahip Fru (Frew) Atatürk’e İT’nin lanetlenmesi gerektiğini söyledikte, o, bunu reddetmiş, onların yurtsever insanlar olduklarını belirtmiştir.
Alıntı / Kaynak: http://oncugenclik.org.tr/talat-pasa-ve-ittihat-ve-terakki/
Makedonya Türklerinin tarihi kökleri
Makedonya Türklerinin tarihi köklerini kavramak istiyorsanız bu kitaba sahip olmalısınız.
'Reconstruction of old Constantinople'
Nazım Hikmet'İn Kuvay-i Milliye Destanı'ndan... Mustafa Kemal...
..Dağlarda tek tek
ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saatı sordu.
Paşalar : «Üç,» dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon Ovası'na atlıyacaktı...
ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saatı sordu.
Paşalar : «Üç,» dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon Ovası'na atlıyacaktı...
20180830
📺 🎞 KURTULUŞ dizisi yarın ilk bölümüyle 🇹🇷 "Türk milleti kanını istiklal için akıtıyor."
"Türk milleti kanını istiklal için akıtıyor."— TRT Arşiv (@trtarsiv) 29 Ağustos 2018
KURTULUŞ dizisi yarın ilk bölümüyle https://t.co/RT153CY415 'dahttps://t.co/8onOVGPNNl#Kurtuluş #30Ağustos pic.twitter.com/GsAEp5Qgvz
Rus ve Türk bilim adamları, yeni galaksi keşifleri için çalışma başlattı
Türk ve Rus bilim insanları, Antalya'da 2547 metre yükseklikte kurulu, dünyanın en önemli uzay gözlem merkezlerinden TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi'nde (TUG), Ruslara ait RTT 150 teleskobuyla yeni galaksi keşifleri için çalışma başlattı.
Türkiye'de, 1980'li yıllarda Ankara, İstanbul, Ege ve Boğaziçi üniversiteleri ile ODTÜ'de görevli bilim insanlarından oluşan ekibin belirlediği 17 dağ arasından 'en iyi yer' seçilen ve 541 milyon TL bütçeyle 1997'de açılışı yapılan TUG'da, Rus ve Türk bilim insanları yeni galaksi keşifleri için ortak çalışma başlattı.
Gözlemevinde kurulu, Rusya'ya ait RTT 150 teleskobu, Rusya'nın gelecek yıl uzaya göndereceği yüksek enerji uydusuyla birlikte galaksi keşifleri için kullanılacak.
TUG Müdürü Prof. Dr. Sacit Özdemir, Rusya Federasyonu'nun gelecek yıl uzaya yeni uydu göndereceğini belirterek, bu yüksek enerji uydusuyla yeni galaksi keşiflerinin yapılmasının beklendiğini söyledi. Prof. Dr. Özdemir, RTT 150 teleskobuyla da bu keşiflerin yer tabanlı olarak optik gözlemlerinin gerçekleştirileceğini kaydetti.
Çok sayıda yeni galaksi keşfinin yapılmasının beklendiğini aktaran Prof. Dr. Sacit Özdemir, "RTT 150 teleskobu da bu keşiflere adanacak. Yani zamanının büyük kısmı, Rusya'nın göndereceği bu uyduya adanacak. Ama Türk bilim insanlarının da bu keşiflere dair gözlem yapmasını istiyoruz. Yeni galaksi keşifleri yapacak ekipte Türkler de olacak" dedi.
RTT 150'nin yeni galaksi keşiflerine yönlendirilecek olması nedeniyle camiadaki diğer gök bilimcilerin orijinal çalışmalarına ait tayfların alınamayacağını kaydeden Prof. Dr. Özdemir, "O yüzden bir teleskop daha talep ettik. Bize ait olmasını istiyoruz. Proje teklifimizde 2,5 metre çapında 82,5 milyon TL değerinde yeni bir teleskop talebimiz var. Şu an değerlendirilme aşamasında" diye konuştu.
Alıntı / Kaynak: https://tr.sputniknews.com/bilim/201808311034980856-rusya-turkiye-galaksi/?utm_source=https://t.co/AANBevCtdn&utm_medium=short_url&utm_content=jzaB&utm_campaign=URL_shortening
Saçlarını 40 belik örmüş Türk Kızı. 1960.
Saçlarını 40 belik örmüş Türk Kızı. 1960. Nevşehir.
Uzun ve örgülü saçlar Türklere özgüdür. Göktürk beyleri de saçlarını aynı şekilde örer.
(Nuray Bilgili)
Uzun ve örgülü saçlar Türklere özgüdür. Göktürk beyleri de saçlarını aynı şekilde örer.
(Nuray Bilgili)
🇬🇷 Yunan Ordusu bozguna uğrayıp kaçarken...
🇹🇷 Türk Ordusu’nun taarruzu sonrası cesetletini bile bırakıp kaçan 🇬🇷 Yunan Ordusu, geride bıraktığı her şeyi yakmıştı. Dipçiklerle, süngülerle insanlar zorla evine sokularak yakıldı. Manisa’da bulunan 15 bin evden 10 bini yakıldı. Aydın ve birçok bölgede aynı durumlar meydana gelmiştir.
Alıntı: FiiTarih @FiiTarih
Alıntı: FiiTarih @FiiTarih
📖 ✍️ Dersin konusu : Atatürk 🇹🇷
Yazı çok ilginç başlıyor. Tamamını okumanızı öneririm.
Ama burada sadece Atatürk'ü anlatan son kısmını aldım.
....
.....
(Dersin konusu : Atatürk / Soner Yalçın
Yazının sonundan alınmıştır.)
'Rusya'nın Kodları' kitabı
Dr. Volkan Özdemir…ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun olduktan sonra İsveç Uppsala Üniversitesi'nde Hazar Enerji Güvenliği ve İşbirliği üzerine yaptığı çalışmayla yüksek lisans derecesini aldı. 2013 yılında Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler (MGIMO) Üniversitesi bünyesinde yer alan Uluslararası Enerji Politikaları Enstitüsü'nden Dünya Doğal Gaz Piyasaları ve Türk-Rus Gaz İlişkilerinin Ekonomik Boyutları konulu teziyle iktisat doktorasını tamamladı.
Nisan ayında “Rusya'nın Kodları” kitabını yayınladı.
MGIMO'da stratejik istihbarat derslerini kim veriyordu: Andrey Bezrukov.
Sözü Dr. Özdemir'e bırakayım:
“Dersin birinde konu, Atatürk idi. Gazi'nin kalpaklı resmini gösterip öğrencilere tanıyıp tanımadıklarını sordu. Herkes tanıyordu. ‘Bu adamın özelliği nedir' diye soru yöneltti. Başka ülkelerden gelen öğrencilerin tepkilerini merak ettiğimden sustum.
Kimi, ‘Türkiye'nin kurucusu', kimi ‘laikliği getiren' dedi. Kimi askerliğine kimi siyasetçiliğine vurgu yapıyordu ama hoca tatmin olmamıştı. ‘Bu adamı özgün kılan başka bir şey var' diyordu. İstediği cevabı alamayınca kendi söyledi:
‘Bakın arkadaşlar, bu adam stratejik öngörü konseptinin özüne yani ufkun ötesine bakabilme özelliği olan mükemmel bir beyne sahipti. En önemlisi yaşadığı şart ve tarihin ötesinde geleceği öngörerek ülkesine yeni bir vizyon biçmesi ve çökmüş devletini muhafaza etmesiydi. Türkler bu adama çok şey borçlu ve biz de örnek devlet adamı olarak onu işliyoruz.'
Herkesin ağzı açık kalmıştı. Bunu dinledikten sonra ne kadar gururlandığımı anlatamam…”
Alıntı/ Kaynak: https://odatv.com/dersin-konusu-ataturk-30081854.html
📺 🎞 TSK büyük zaferi kutladı
Türk Silahlı Kuvvetleri, 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlaması için yeni bir video yayınladı. "Büyüz Zafer" adıyla paylaşılan videoda Mustafa Kemal Atatürk'ün taarruz öncesi söylediği
"Ordular İlk hedefiniz Akdeniz'dir ileri" sözüne yer verildi.
📺 🎞 Em.Hava.Kur.Albay Aziz Rıfkı Ateşer'in yorumları 🇹🇷 Büyük Zaferin 96. yılında
Televizyon Gazetesi - 30 Ağustos 2018
- Halil Nebiler - Ulusal Kanal
Konuk: Em.Hava.Kur.Albay Aziz Rıfkı Ateşer
📺 🎞 🇹🇷 30 Ağustos... Yıl 1922... Verilen mücadelenin fotoğraf kareleri paylaşıldı.
Yarın 30 Ağustos... Zafer Bayramı... Şimdi, 1922 yılına dönüyoruz, zaferin elde edildiği döneme... Verilen mücadelenin fotoğraf kareleri paylaşıldı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler de 30 Ağustos mesajı yayımladı...
📺 🎞 Eskişehir Atatürk Evi
Büyük Taaruzun baş kahramanı Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün Eskişehir'de kaldığı ev müzeye dönüştürüldü. Odunpazarı Belediyesi Atatürk'ün kaldığı Yeşil Efendi Konağı'nı ziyaretçilere açtı. Öte yandan 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamaları çerçevesinde Denizli'de dönemi anlatan sergi açıldı.
📺 🎞 Spor camiasından bayram mesajları
Spor kulüplerimiz de 30 Ağustos Zafer Bayramı mesajı yayımladı. Beşiktaş ve Fenerbahçe özel klip yayımlarken Galatasaray hazırladığı Afişle Zafer Bayramını kutladı.
📺 🎞 Tarihçi Orhan Çekiç'in anlatımıyla 🇹🇷 30 Ağustos - Büyük Zaferin 96 yılı
Nasıl Yani- 30 Ağustos 2018
Orhan Çekiç- Gülgûn Feyman Budak
- Ulusal Kanal
📺 🎞 Türk Milleti'nin büyük zaferi kutlandı - 🇹🇷 30 Ağustos Zafer Bayramı
Büyük Zafer'in 96. yıldönümünde Mehmetçiğin ve Türk milletinin 30 Ağustos'u
Yurdun dört bir yanında bugün Türk bayraklarıyla kutlamalar vardı. Trakyası'ndan Güneydoğusu'na kadar her noktada bağımsızlık meşalesi yakıldı. İşte büyük zaferin yıldönümünde Türk milleti ve mehmetçik...
📺 🎞 Dünyada ilk kez Türkiye'de yapıldı
Akdeniz Üniversitesi Gen ve Hücre Tedavi Merkezi, dünyada ilk kez diyabet hastalığını tek doz uygulamayla iyileştiren gen tedavi ilaçları geliştirdi. Deney aşamaları devam eden ilaçların insanlar üzerinde kullanılması hedefleniyor.
📺 🎞 🇹🇷 Türk milletinin büyük zaferi: 'Büyük Taarruz' ve Başkomutan Meydan Muharebesi
Ordu yoktu, kuruldu. Silah yoktu, bulundu. Zafere inanmış Türk Ordusu ve arkasındaki Türk Milleti, büyük önder Atatürk'ün öncülüğünde "imkansız" denilen Başkomutan Meydan Muharebesi'ni kazandı, düşmanı denize döktü. Türk Milleti'nin bağımsızlığını kazandığı 30 Ağustos Zaferi'nin çok bilinmeyen o önemli ayrıntılarını Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz anlattı.
🎞 Söz veriyoruz: 'Atatürk devrimlerini yaşatacağız'
'Maltepe’de yeni eğitim-öğretim yılı coşkulu bir törenle başladı. Öğrenciler “Bu güzel vatanımızı ve Mustafa Kemal Atatürk devrimlerini bir ömür boyu koruyup yaşatmaya söz veriyoruz” dedi'
🎵🎶 "Omagiu Lui Ataturck" (Atatürk'e Saygı) - Eugen Doga
Dünyaca ünlü Rumen besteci Eugen Doga, Mustafa Kemal Atatürk için bestelediği "Atatürk'e Saygı" isimli eserini 29.08.2018 günü Yenimahalle Nazım Hikmet Kongre ve Sergi Sarayı'nda ilk kez sundu ve Büyük Zafer'in 96. yılında Türk Milleti'ne armağan etti.
Beste: Eugen Doga
Orkestra Şefi: Eray İnal
Orkestra: Ankara Filarmoni Orkestrası, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası,
Ertuğrul Oğuz Fırat Korosu Solistler: Görkem Ezgi Yıldırım, Umut Kosman, Mariana Bulicanu, Ana Maria Donose
📺 🎞 Anıtkabir'e ziyaretçi akını
Türk Milletinin bağımsızlığına giden yolda büyük bir zafer olan Büyük Taarruz'un 96'ıncı yıl dönümü tüm yurtta coşkuyla kutlandı. Eline Türk Bayrağını alan yurttaşlar sabahın erken saatlerinden itibaren Anıtkabir'deki Ata'sına koştu. Anıtkabir'de devlet erkanının da töreni vardı.
🎶 🎵 Atatürk için bestelediği eserini ilk kez Ankara'da seslendirdi
Dünyaca ünlü Romen besteci Eugen Doga, Atatürk için bestelediği eserini ilk kez Ankara'da seslendirdi. Doga'nın "Atatürk’e Saygı" bestesi salonda büyük ilgiyle karşılandı. Eser konser boyunca üç kez dinlendi. Atatürk için bestelenen bu eser ilk kez Ankara'da seslendirildi. Eserin sahibi ise Dünyaca ünlü Romen besteci Eugen Doga…
30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 96’ıncı yılı kapsamında Atatürk hayranı UNESCO Sanatçısı Doga "Atatürk'e Saygı" adında bir beste yaptı. Beste Ankara Yenimahalle Belediyesi'nin ev sahipliğinde Nazım Hikmet Kongre ve Sanat Merkezi’nde seslendirildi. Doga eserini Türk Milletine armağan etti. Konsere, CHP Genel Başkanı eşi Selvi Kılıçdaroğlu ile birlikte katıldı. Çok sayıda siyasetçinin olduğu konserde, Rusya, İngiltere, Gürcistan, Hindistan ile Romanya Büyükelçileri de vardı.
Alıntı/ Kaynak: ULUSAL KANAL
30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 96’ıncı yılı kapsamında Atatürk hayranı UNESCO Sanatçısı Doga "Atatürk'e Saygı" adında bir beste yaptı. Beste Ankara Yenimahalle Belediyesi'nin ev sahipliğinde Nazım Hikmet Kongre ve Sanat Merkezi’nde seslendirildi. Doga eserini Türk Milletine armağan etti. Konsere, CHP Genel Başkanı eşi Selvi Kılıçdaroğlu ile birlikte katıldı. Çok sayıda siyasetçinin olduğu konserde, Rusya, İngiltere, Gürcistan, Hindistan ile Romanya Büyükelçileri de vardı.
Alıntı/ Kaynak: ULUSAL KANAL
🇹🇷 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun..
“Saygı olsun bu çelik atlıların göktuğuna,
Tuğu kaldırmış olan orduların Başbuğuna”
#30AğustosZaferBayramıkutlu olsun..
Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere zaferde katkısı olanların ruhları şad, mekanları cennet olsun..
Alıntı: Sosyal Medya
Tuğu kaldırmış olan orduların Başbuğuna”
Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere zaferde katkısı olanların ruhları şad, mekanları cennet olsun..
Alıntı: Sosyal Medya
Milli Mücadelenin ilk propaganda afişi
'Milli Mücadelenin ilk propaganda afişi.
Atatürk ve milli mücadeleyi komuta eden generaller ve Türk Bayrağına sarılı kadın sembolü elindeki kama ve sol el işaret parmağı ile Misak-ı Milli hedeflerini gösteriyor. Eldeki tek orijinal afiştir.
Samsun Kent Müzesinde bulunmaktadır.'
Atatürk ve milli mücadeleyi komuta eden generaller ve Türk Bayrağına sarılı kadın sembolü elindeki kama ve sol el işaret parmağı ile Misak-ı Milli hedeflerini gösteriyor. Eldeki tek orijinal afiştir.
Samsun Kent Müzesinde bulunmaktadır.'
'Kendini anlatana değil, tarihin anlattığına 'lider' denir.'
Kendini anlatana değil, tarihin anlattığına lider denir. #30AğustosZaferBayramı 'mız kutlu olsun.. pic.twitter.com/aBcis3CLAy— Yasemin Başol (@ysmnbasol) 30 Ağustos 2018
Anıtkabir'de çalışan taş ustaları Kayseri'nin Ağırnas köyünden
Anıtkabir'de çalışan taş ustaları Kayseri'nin Ağırnas köyündedir. "Sinan'ın heykelini dikelim" diyen Atatürk'ün kabrini MimarSinan'ın köylülerinin yapması, ülkemizin değeri bilinmeyen hissi senetlerinden biridir.
SunayAkın
'Sarışın bir kurda benziyordu.' 'Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı. '
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun basına kadar, eğildi, durdu.
Bıraksalar İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı.
(Nâzım Hikmet)
#30AğustosZaferBayramı
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun basına kadar, eğildi, durdu.
Bıraksalar İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı.
(Nâzım Hikmet)
#30AğustosZaferBayramı kutlu olsun...— Aydınlık (@AydinlikGazete) 30 Ağustos 2018
Nazım Hikmet'in sesinden 30 Ağustos Zaferi....
Büyük zaferin komutanı Mustafa Kemal Atatürk ve askerlerine saygıyla... pic.twitter.com/04zCLx7BDt
🇹🇷 30 Ağustos ZaferBayramı'mız Kutlu Olsun.
“Ordu yok dediler; ‘kurulur’ dedi.
"Para yok dediler; ‘bulunur’ dedi.
"Düşman çok dediler; ‘yenilir’ dedi.
30 Ağustos ZaferBayramı'mız Kutlu Olsun.
Nihat Genç @nihadagenc
Alıntı / kaynak: Sosyal medya
"Para yok dediler; ‘bulunur’ dedi.
"Düşman çok dediler; ‘yenilir’ dedi.
30 Ağustos ZaferBayramı'mız Kutlu Olsun.
Nihat Genç @nihadagenc
Alıntı / kaynak: Sosyal medya
🥘 Karadeniz mutfağı: Fatsa Bolaman’ın köftesi ve köftesi
Ankara hükûmetinin İngilizlere İstanbul’dan ayrılmaları için verdiği ültimatom: “Pılınızı pırtınızı toplayıp gidin”
Ankara hükûmetinin İngilizlere İstanbul’dan ayrılmaları için verdiği ültimatomun “Pılınızı pırtınızı toplayıp gidin” başlığıyla bir İngiliz gazetesine yansıması.
Gazete haberi “Gladstone’a mezarında takla attırmaya yetecek ukala talep” cümlesiyle veriyor - 10 Kasım 1922.
Gazete haberi “Gladstone’a mezarında takla attırmaya yetecek ukala talep” cümlesiyle veriyor - 10 Kasım 1922.
20180829
📺 🎞 Manisa'da üzüm hasadı
'Manisa'da üzüm üreticisi de toplayıcısı da dertli. Üzümüyle meşhur kentte üzüm bağlarına gittik, çiftçilerle ve mevsimlik işçilerle konuştuk.'
Ulusal Kanal
Ulusal Kanal
Tarihçi Prof. Dr. Halil İnancık, gözyaşları içerisinde Atatürk ile ilk karşılaştığı anı anlatıyor
2016'da kaybettiğimiz dünyaca ünlü tarihçimiz, yüzyıllık çınar Halil İnancık, gözyaşları içerisinde #MustafaKemalATATÜRK 'le ilk karşılaştığı anı anlatıyor "Bir alev parçası gibi girdi büyük ATA"..— ilknur (@Cavbella84) 29 Ağustos 2018
Türk'ün zaferi #30Ağustos kutlu olsun.. pic.twitter.com/i435yGCJeQ
🇹🇷 Türk ulusunun 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun!
✈️🇹🇷— Türk Hava Yolları (@TK_TR) 29 Ağustos 2018
Ay yıldızlı bayrağımızı göklere taşımanın gururuyla, milletimizin #30Ağustos Zafer Bayramı'nı kutluyor, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere vatan uğruna şehit düşen tüm kahramanlarımızı saygıyla anıyoruz.#TürkHavaYolları pic.twitter.com/1jDJswaFuL
Bu kutlu günde, büyük zaferi bizlere yaşatan başta Ulu Önderimiz Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını saygı ve minnetle anıyoruz. Asil Türk Milletimizin #30Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun. “Ne mutlu Türk’üm diyene.” pic.twitter.com/OdwxEWXXzN— Atatürkçüler (@AtaturkcuIer) 29 Ağustos 2018
İzmir limanını terketmeyen İngiliz donanmasına#MustafaKemalAtatürk'ün verdiği tarihi cevap..! #30Ağustos#30AğustosZaferBayramı'mız Kutlu Olsun..! pic.twitter.com/95j48c4Wy0— Religious Doctor (@firatklnder) 29 Ağustos 2018
Ordu yok dediler; “kurulur” dedi.— TDK (@TurkDiIKurumu) 30 Ağustos 2018
Para yok dediler; “bulunur” dedi.
Düşman çok dediler; “yenilir” dedi.
Saygı olsun bu çelik atlıların
göktuğuna, tuğu kaldırmış olan orduların başbuğuna..!
Gazi Kamâl Atatürk #30Ağustos#30AğustosZaferBayramı pic.twitter.com/QZgUCzCnIq
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
-
Bu yazımızda Milli Edebiyat Dönemi'nin en önemli şairlerinden biri olan Mehmet Emin Yurdakul'un "Cenge Giderken" şii...
-
Ülkemiz yer şekilleri bakımından oldukça farklı özelliklere sahiptir. Yer şekillerindeki farklılık iklimlerin bölgelere göre değişiklik...
-
* Kün-Ay tamgası ile Türklerle ilgili Göbeklitepe'de T şeklindeki dikilitaşlarda görünen Kün-Ay tamgası, Türk kavimlerinin bayrakla...